Bölüm 10: Büyük Bir Kalp ile Küçük Bir Servet
Köşkün bütün odalarını birer birer dolaşmakta olan M. de Renal, ot minderleri taşıyan uşaklarla beraber, çocukların odasına döndü. Bu adamın içeri birdenbire girişi Julien'in üzerinde, bardağı taşıran son damlanın etkisini bıraktı. Her zamankinden daha uçuk benizli, daha gamlı idi, M. de Renal'in üzerine doğru yürüdü. M. de Renal durup uşaklarına baktı.
Julien:
– Monsieur, başka bir eğitici tutmuş olsaydınız çocuklarınız yine bugünkü kadar ilerlemiş olacak mıydı? dedi. Bu böyle mi sanıyorsunuz?
M. de Renal'in bir şey söylemesine fırsat bırakmadan devam etti:
– Öyle sanmıyorsanız beni, çocuklarınızla uğraşmıyor diye suçlamaya nasıl kalkışıyorsunuz?
Korkusu henüz geçmiş olan M. de Renal, karşısındaki genç köylünün böyle garip bir tavır takınmasını, cebinde daha kârlı bir iş teklifi bulunmasına verdi. Onun bu evden çıkmak istediğini sandı. Julien'in öfkesi, söz söyledikçe artıyordu:
– Ben sizsiz de yaşayabilirim, Monsieur.
M. de Renal, dili biraz dolaşarak cevap verdi:
– Sizi bu kadar sinirlenmiş gördüğüme doğrusu çok üzüldüm..
Uşaklar, on adım ötede, yatakları düzeltmekle uğraşıyorlardı. Julien çileden çıkmış, bir hal ile:
– Monsieur, bu sözler bana yetmez, dedi; bir düşünün, bana ne ağır şeyler söylediniz. Hem de kadınların yanında!
M. de Renal, Julien'in ne beklediğini pek iyi anlamıştı; şimdi içinde çetin bir çarpışma vardı, öfkeden çıldırmak derecesine gelmiş olan Julien, bir aralık:
– Sizin evinizden çıkınca nereye gideceğimi biliyorum, Monsieur, diye bağırdı.
M. de Renal bu sözü duyar duymaz, Julien'i sanki M. Valenod'nun evinde görür gibi oldu; içini çekti ve en ıstıraplı bir ameliyat için operatör çağıran bir adam haliyle:
– Peki, Monsieur, dedi, istediğinizi yapmayı kabul ediyorum, öbür gün ayın biri, o günden başlamak üzere aylığınızı elli franktan vereceğim.
Julien'in içinden bir gülme geldi; şaşırmış, öfkesini de unutmuştu, içinden: "Bu hayvan benim sandığımdan da aşağıymış!" dedi. "Bu bayağı yaradılışlı adamın, bundan daha soylu bir şekilde özür dilemesi beklenilmez ya!" Bütün bunları şaşkınlıkla dinlemiş olan çocuklar bahçeye koşup annelerine M. Julien'in pek kızmış olduğunu, lâkin aylığının elli franga çıkarıldığını haber vermişlerdi. Julien, alışkanlıkla çocukların ardı sıra çıkmış, son derece kızan M. de Renal'e bir kere olsun dönüp bakmamıştı. Belediye başkanı için için homurdandı:
"M. Valenod'nun yüzünden harcadığım para, yüz altmış sekiz frangı buldu. Ona, bulunmuş çocuklara giyecek almak işi üzerine iki çift söz etmek zamanı geldi!" Biraz sonra Julien, M. de Renal ile yine karşılaştı:
– M. Chelan'a gidip günahlarımı çıkaracağım, dedi; birkaç saat evde bulunamayacağımı bildirmekle şeref duyarım.
M. de Renal sahte sahte gülerek:
– Sevgili dostum Julien, isterseniz bütün gün kendinizi serbest sayabilirsiniz; isterseniz yarın da, dostum, dedi. Verrieres'e giderken bahçıvana söyleyeyim, size atını versin. İçinden de: "Şimdi gidip M. Valenod'ya cevabını verecek, dedi; bana bir şey söylemedi ama şimdi üstüne varmaya gelmez, hele bir kızgınlığı geçsin, aklı başına gelsin..."
Julien evden çabuk ayrılıp Vergy'den Verrieres'e kadar uzanan korulara doğru çıktı. M. Chelan'ın evine pek erken varmak istemiyordu. Kendini yine ikiyüzlülüğe mecbur etmeği arzulamıyor, ruhunda geçenleri anlamak, içini altüst eden hisleri bir gözden geçirmek ihtiyacını duyuyordu. Korulara varıp insanların gözünden kurtulur kurtulmaz:
"Bir savaşta galip geldim, açtığım bir savaşta galip geldim!" dedi.
Bu düşünce ile durumunu pek parlak gördü, ruhuna da biraz rahatlık geldi.
"Aylığımız elli franga çıktı; bu M. de Renal'in bir korkusu var, var ama acaba nedir ?"
Alt tarafı bir saat önce, öfke ile köpürerek baktığı o bahtiyar ve kudret sahibi adamın neden korkusu olabileceğini araştırmak, Julien'in ruhunu büsbütün sakinleştirdi. O kadar ki, ağaçların ortasında yürüdüğü ormanların insanı hayran eden güzelliğini bile hisseder gibi oldu. Ormanın dağ tarafındaki kısmına vaktiyle koca koca çıplak kaya parçaları düşmüştü. Güneş ışınlarının sıcaklığı yüzünden şöyle bir durup dinlenilemeyecek yerlerin bir iki adım ötesini birer tatlı, serin gölgelik ediveren bu kayalar kadar büyük ak gürgen ağaçları da vardı.
Julien, bu koca kayaların gölgesinde durup soluklanıyor, sonra yine yoluna koyuluyordu. Yalnız çobanların bildiği belli belirsiz dar bir keçi yolundan yürüdü ve biraz sonra kendini dev gibi bir kayanın üzerinde buldu. Orada dimdik durdu, bütün insanlardan ayrılmış olduğundan emindi. Gülümsedi; bu kayanın üstündeki durumu, zekâ ve iktidar hususunda erişmek istediği vaziyetin sanki cisimleşmiş bir timsali değil miydi? Bu dağların saf havası ruhuna sükûn, hatta sevinç aşıladı. Gerçi Verrieres belediye başkanı yine onun gözünde dünyanın bütün zenginlerinin ve bütün küstahlarının temsilcisiydi; fakat Julien ona karşı içinde duyduğu kinin, hareketlerinin bütün şiddetine rağmen, hiç de şahsî bir his olmadığını anlıyordu. M. de Renal'i artık görmeyecek olsa, sekiz gün geçmez, kendisini de, köşkünü de, köpeklerini de, çocuklarını da, bütün ailesini de unutuverir.
"Ben onu, bilmem nasıl oldu? En büyük fedakârlığa razı ettim. Yılda elli ecud'en fazla para! Bir dakika önce de bir büyük tehlikeden kurtulmuştum. Bir günde iki yol galip geldim. İkincisinin bir değeri yok, çünkü sebebini bulmak gerek, lâkin bugün öyle zor aramalarla uğraşacak vaktim yok, onlar yarına.
Julien, kayanın üzerinde ayakta durmuş, ağustos güneşinin bir ateş haline koyduğu göğe bakıyordu. Kayanın üst tarafındaki tarlada ağustosböcekleri ötüyor, onlar da susunca Julien'in her yanını sessizlik kaplıyordu. Ayaklarının altında belki yirmi fersahlık yer yayılıyordu. Bağının üstündeki kayalardan uçmuş olan bir atmaca ara sıra gözüküyor ve gökte geniş daireler çiziyordu. Julien'in gözleri bu yırtıcı kuşu iradesine bağlı olmayan, içinden gelen bir hareketle takip ediyordu. Onun sakin ve kudretli hareketlerine hayran hayran bakıyor, kuvvetine, yalnızlığına gıpta ediyordu.
Napolyon'un kaderi böyle olmuştu, acaba bir gün kendi kaderi de böyle mi olacaktı?
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro