elsatrofobi +fluff
öncelikle, bu bölümün kurgusunda bana yardımdan çok daha fazlasını eden nightofthemooon 'a teşekkür etmek istiyorum, minnettarım joe.
ikinci olaraksa, aslında bu bölümü doğum gününde yayınlamak niyetindeyim betöl. ama ne yazık ki yetiştiremedim ve sonrasında araya çok şey girdi... ancak şimdi bitirdim ve çok çok geç gelen bir doğum günü hediyesi olması bakımından , yine de sana ithaf ediyorum, iyi ki doğdun kuzum littlemarceline !
iyi okumalaar'
*
"Senin neyin var?" diye dehşet içinde, kocaman açılmış ela gözleriyle gözlüklerinin ardından soludu James Potter, en yakın arkadaşına. "Aylardır bunu planlıyorduk Sirius, Merlin aşkına! Kafana hortkuluk mu düştü senin?" Sirius, arkadaşının bu fevri ve kısmen haklı sayılabilecek tutumuna karşılık olarak kafasını yere eğdi, bu haliyle gerçekten de annesinin aile yadigarı vazosunu kırmış bir muggle çocuğundan farksızdı.
Gözlüklü oğlan, uzun boylu çocuğun kendisine bir yanıt vermemesine daha da kıl olmuş gibiydi, şok içinde tükürürcesine Sirius'un gereğinden fazla gevşetilmiş altın sarısı & kırmızı renkli kravatına atıldı. "Bir şey söylesene be adam!" diye hiddetle haykırdı. Koridorun ortasında olmalarına ve gelip geçenlerin onlara attıkları şaşkın -ve bir o kadar da dehşete düşmüş- bakışlar gram umrunda değildi. Sirius, nihayet gri gözlerini James'e diktiğinde, birkaç saniye öylece durdu ve ilk yapabildiği iç çekmek oldu. "Jamie," dedi gözlerini yavru bir köpek edasıyla irice açarak. "Bak, inan ben de bunu yapmayı çok istiyorum, çok eğleneceğimiz su götürmez bir gerçek ama... Birkaç hafta, en azından birkaç gün sonra yapsak James, ha, olmaz mı?"
James Potter, onun masum sesiyle kurduğu cümleler karşında öylece bakakaldı. Öylesine ifadesiz ve donakalmıştı ki, o anda kendisinin balmumu heykeline kendisinden daha çok benziyordu. Saniyeler, o vaziyette geçti. James, yaşamını sürdürmek için yapması gereken yaşamsal faaliyetleri, başta nefes almak ve gözlerini kırpmak gibi, unutmuşa benziyordu.
Sirius, onun felç geçirmiş birini andıran bu hali karşında müthiş bir gerginlik ile elini, arkadaşının odağını kaybetmiş gözleri önünde salladı ve gözlüklü genç şükürler olsun ki kendine geldi.
Ellerini onun kravatından yakalarına taşırken tutuşunu yumuşatmıştı, gözleri bu kez kıvılcımlar saçıyordu. "Sirius," dedi James zar zor dizginlediği, tüm çabasına rağmen yine de çatlayan sesiyle. "Depresyonda mısın? Söyle, bunu beraber aşabiliriz."
Bu dediğinde Sirius'un gözleri iri iri açıldı, dehşetvari bir şaşkınlığa düşme sırası ondaydı. "Ne alakası var be adam? Ayıca çek şu koca ellerini üzerimden, beni boğmaya mı çalışıyorsun?" Lâkin Sirius'un debelenmeleri boşunaydı, James saniyesinde çileden daha da fazla çıkmıştı. Sirius, bunun mümkün olabileceğini bile düşünmemişti oysa. "Öyleyse ne?" dedi titreyen bir sesle Potter, "Seni bu çılgınlıkta alıkoyan şey ne Pati, o lanet olası şey ne?" James'in sesi öylesine yükselmişti ki, Sirius değerli kulaklarını tıkayarak onları bu gürültüden koruma ihtiyacı duydu. Koridordakiler ise artık yürümeyi kesmiş, onları seyrediyorlardı. Ve nihayet konuştuğunda, ağzından tek bir kelime çıktı: "Korkuyorum..."
James, bunun üzerine derin, üst üste, doğum yapan bir kadını andıran derin soluklar aldı ve arkadaşının yakalarını bırakarak geri çekildi. Gözlerini kırpıştırırken, sesi diyecek oldukları yüzünden alçalmıştı. "Ne demek korkuyorum? Nasıl korkarsın sen? Neyden korkarsın, aklım almıyor ki! Sen ki yasadışı bir şekilde, ölümcül olmasına rağmen animagus olmuş Sirius Black, neyden korkarsın? Neyden, ne olabilir, kafayı yiyeceğim, ne?" Sirius üst üste gelen sorulara karşın dudaklarını yuvarladı, gergin bir tavırla topukları üzerine olduğu yerde salandı. Ta ki, James'in yüzündeki ifadeden tekrar boğazına sarılmasının an meselesi olduğunu kavrayana kadar. Derin bir iç çekti ve bu denli korktuğu şeyi, çat diye söyledi.
"Elsa." James'in dudakları, o harfi şeklini alırken hemen devam etti, "Geçen gün yaptıklarımdan dolayı hâlâ bana inanılmaz sinirli James, o bu kadar sinirliyken onu daha da delirtmeyi göze alamam!" Alamazdı, kesinlike hayır. Bu kendi ölüm fermanını imzalamak gibi bir şey olurdu, Elsa ona ölümcül bir lanet uygulayacağından değil ama. Yani, ilk düşündüğü bu değildi ama... bakınca bu da çok olası gelmişti. Onun aklına ilk gelense, Elsa'nın onunla arasında set duvarlar örecek olmasıydı.
James tuhaf, anlamlandıramadığı bir şekilde, histerik dedikleri bu muydu acaba, gülmeye başladı. "Aklını mı kaçırdın sen?" dedi, rahatlamışa benziyordu. Ama yine de, çenesini kapamaya her zamanki gibi hiç niyeti yoktu. "Ne demek El-"
Ama Sirius müthiş sıkılmaya başlamıştı, daha fazla James ve onun koca çenesini çekesi ise hiç yoktu, bu yüzden onun sözünü kesmeye üst üste farklı biçimlerde çalıştı ama tüm çabaları nafileydi, herif bir türlü susmuyordu! Bu yüzden, koridorda komedi filmi izlercesine onları izleyen kalabalığı sırf James'i susturmak uğruna umursamayıp James'in sesinin önüne geçmesi için var gücüyle haykırdı:
"Evet, evet kafayı yedim, o esmer manyağa olan aşkımdan kafayı yedim James! Onun bana iyice tavır olmasında ölesiye korkuyorum, hatta... Hatta ne var biliyor musun, benim bir fobim oluştu Çatalak, bende Elsatrofobi var!" Bağırışları sona erdiğinde yutkunup rahat bir nefes aldı.
James'in yüzünde tükürüğü soluk borusuna kaçmış, diyecekleri boğazına dizilmiş ile şaşkınlıktan dehşete düşmüş karışımı esrarengiz bir ifade belirirken koridordaki kalabalık iç çekmeye, kıkırdamaya ve Sirius'u ıslıklar eşliğinde alkışlamaya başlamıştı.
Sirius, sonunda James'in susmasıyla rahat bir nefes alırken, tartışmaktan koridordaki topluluğa ne zaman katıldığını fark etmediği Elsa'nın yüzünde kocaman, hınzır bir gülüşle kalabalığı yararak öne çıkmasını göz bebekleri büyüyerek, şaşkınlıktan ve elbette dehşetten küçük dilini yutarak izledi. Lâkin kızın kollarını göğsüne kavuşturarak "Affedildin, Black." demesiyle havalara uçtu, hızla ona doğru adımladı. Ve sanki asırlardır ona dokunmamışçasına bir hasretle kızı sarmaladı, ardından onu yavaşça öptü. Koridordaki dedikoducu kalabalık ve James'i yine, yeniden umursamayarak.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro