Yedinci Bölüm
Bir gün Laurie atla March'ların evinin önünden geçerken Amy, "Keşke Laurie'nin atlara harcadığı paranın birazı da bende olsaydı," dedi.
"Neden?" diye sordu Meg, merakla.
"Paraya o kadar ihtiyacım var ki! Boğazıma kadar borca batmış durumdayım."
"Borçlandın mı yani?"
"En azından on iki limon şekeri borçluyum. Üstelik annem bakkaldan veresiye alışveriş yapmamızı yasakladığı için harçlığımı alana kadar da beklemek zorundayım."
"Bana şu sorununu biraz anlatsana," dedi Meg gülmesini bastırmaya çalışarak. "Şimdi de limon şekeri mi moda oldu yani?"
"Evet. Şimdi kızlar hep bundan alıyorlar. Eğer sana cimri denmesini istemiyorsan sen de almalısın. Derste şekerleri sıraların içinde saklıyorlar. Sonra teneffüste boncuk, kalem, bebek gibi şeylerle değiş tokuş ediyorlar. Eğer birini çok seviyorsan, ona hemen limon şekeri veriyorsun. Yok birinden hiç hoşlanmıyorsan, o zaman onun önünde şekerini yiyiyorsun ve ona bir kerecik bile yalatmıyorsun. Sırayla herkes birbirine ikram ediyor. Artık sıra bana geldi. Üstelik herkes bana o kadar çok ikram etti ki! Oysa ben daha kimseye bir şey veremedim. Bu benim için onur borcu sayılır!"
"Onurunu kurtarmak için gereken parayı sana verebilirim," dedi Meg çantasını çıkarırken.
"Çok teşekkür ederim!" diye sevinçle bağırdı Amy. "İnsanın cep harçlığının olması ne güzel. Artık ben de herkese limon şekeri ziyafeti çekebileceğim. Üstelik geri veremeyeceğimden korktuğum için bir haftadır kimseden limon şekeri de almamıştım. Bilsen nasıl canım istiyordu."
Ertesi gün Amy okula biraz gecikti. Elindeki kese kâğıdını dayanamayıp sınıftaki arkadaşlarına gösterdikten sonra sırasının en kuytu yerine sakladı. Sınıfın içinde hemen bir fısıltı yayılmıştı. Amy March okula tam yirmi dört tane (aslında yirmi beş tane almıştı ama dayanamayıp bir tanesini kendisi yemişti) limon şekeri getirmişti ve bunu arkadaşlarına dağıtacaktı.
Sınıftaki kızların bütün ilgisi birden ona yönelmişti. Katy Brown, Amy'i hemen doğum günü partisine davet etti. Mary Kingsley, ders sonuna kadar saatini Amy'nin takmasına izin verdi. Jenny Snow da en zor matematik problemlerinin cevaplarını Amy'ye vermeyi teklif etti.
Jenny Snow limon şekeri getiremediği için Amy'yle alçakça alay etmiş bir kızdı. Amy bunu unutmamıştı. Jenny'nin, "Bazı kızların burunları yassı ama limon şekerinin kokusunu alamayacak kadar değil," ve "Bazı kızlar sakız gibi başkalarına yapışıp şeker dilenecek kadar yüzsüzler," gibi iğneli sözleri hâlâ hatırındaydı. Bu yüzden bir kâğıda, "Birdenbire bu kadar nazik olman gereksiz. Sana bir tane bile limon şekeri verecek değilim," yazarak bunu Jenny'e verdi.
Jenny hiçbir şey söylemedi ama Amy'den öç almakta da gecikmedi.
Derste öğretmene, "Amy sırasında limon şekeri saklıyor öğretmenim," dedi.
Bay Davis, okula limon şekeri getirilmesini kesinlikle yasaklamıştı. Bu kuralı bozmaya kalkışan ilk kızı herkesin önünde, ellerine cetvelle vurarak cezalandıracağını söylemişti. Bay Davis, uzun süren bir mücadeleden sonra kızların okulda sakız çiğnemelerini engellemiş, üzerlerinde yakaladığı bütün romanları ve dergileri toplayıp ateşe vermiş bir öğretmendi.
"Limon şekeri" sözü hemen etkisini göstermişti. Sanki barut ateşlenmişti. Adamın sapsarı suratı öfkeden kıpkırmızı olmuştu. Kürsüye öyle bir vurdu ki, Jenny soluğu sırasında aldı.
"Amy March, hemen buraya gel!" diye bağırdı öğretmen.
Amy, çaresizce yerinden kalktı. Sakin görünmesine rağmen korkudan ödü patlıyordu.
"Gelirken, sıranın içindeki limon şekerlerini de getir!" diye emretti Bay Davis.
Amy, elindeki şekerlerle yanına gidince, "Şimdi bu iğrenç şeyleri al ve ikişer ikişer camdan dışarı at!" diye bağırdı.
Sınıftaki bütün kızlar soluklarını tutmuşlardı. Amy, duyduğu utanç ve öfkeden kızarmıştı. Tam on iki kez pencereye gidip geldi. Her seferinde bir çift şekeri pencereden atıyordu. Ne kadar da güzeldiler! Her şeker atışından sonra bahçeden sevinç çığlıkları yükseliyordu.
Amy, pencereye son bir sefer daha yaptıktan sonra dönüp kürsünün yanına gelince öğretmen "Küçük hanımlar, size geçen hafta neler söylediğimi hatırlıyorsunuzdur," dedi. "Her şeye rağmen kurallarıma karşı gelindiği için üzgünüm. Şimdiye kadar her zaman söylediğim şeyi yapmışımdır. Şimdi Bayan March, elinizi uzatın bakalım!" Amy şaşırmıştı. Ellerini arkasına saklayarak yalvaran gözlerle öğretmenine baktı. Söyleyebileceği bütün sözlerden daha etkili bir bakıştı bu. Amy aslında Bay Davis'in gözde öğrencilerinden biriydi. Belki de öğretmen sözünden cayacak, insafa gelerek onu bağışlayacaktı. İşte tam o sırada kızlardan birinin koyverdiği ıslık sinirli adamın cinlerini tepesine çıkarmaya yetti.
"Elini uzat Amy!" dedi.
Amy ağlayıp yalvarmayacak kadar gururluydu. Dişlerini sıkıp başını geriye attı ve küçük avcuna vurulan cetvellerin acısına gık demeden dayandı. Aslında onun için o an önemli olan tek şey, ömründe ilk kez dayak yemesiydi.
Bay Davis, "Şimdi de ders bitene kadar burada, bu kürsünün yanında duracaksın!" dedi.
İşte bu Amy'ye daha korkunç geldi. Sınıfın karşısında utanç içinde ayakta dikilmek hepsinden daha kötüydü. Hemen oraya yığılacakmış gibi hissediyordu kendini. İçi parçalanıyordu sanki. Ağlamak istiyordu ama Jenny'nin nasıl alay edeceğini düşünerek kendini tuttu.
On beş dakika boyunca gururlu, duygulu Amy hiçbir zaman unutamayacağı bir acıyla kıvrandı. Bu belki başkaları için küçük bir olay gibi görünebilirdi ama on iki yıl boyunca çevresinden yalnızca sevgi görmüş, hiç dayak yememiş biri için son derece ağır bir ders olmuştu. Elinin acısını da kalbinin sızlamasını da unutmuştu. Kafasında yalnızca, "Bunu evdekilere anlatınca kim bilir ne diyecekler?" sorusu dolaşıyor, bu düşünce zavallı kızcağızın içini kemirip duruyordu.
Bu on beş dakikalık süre Amy'ye bir saat gibi geldi. Sonunda Bay Davis sinirli bir sesle, "Yerine gidebilirsin Amy!" dedi.
Dersten sonra Amy, kimseye bir şey söylemeden eşyalarını topladı ve bir daha dönmemek üzere okuldan ayrıldı.
Eve vardığı zaman üzüntüden perişan bir haldeydi. Biraz sonra ablaları da geldiler. Hemen ciddî bir toplantı yapıldı. Bayan March, konu hakkında pek bir yorum yapmadı ama çok tedirgin bir hâli vardı. Meg, Amy'nin küçük elini merhemle ovarken gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Beth, sevgili kedi yavrularının bile böyle bir felâket karşısında Amy'yi avutamayacaklarını anlamıştı. Jo, öfkeyle Bay Davis'in hemen tutuklanması gerektiğini söylüyordu. Hannah yumruklarını sıkmış, "Hain adam," diye söylenip duruyordu. Öğle yemeği için püreyi yaparken patetesleri öyle bir ezdi ki sanki pençesinin altında Bay Davis'i eziyor sanırdınız.
O gece anneleri Amy'ye, "Evet bir süre okula gitmesen de olur. Yalnız Beth'le birlikte her gün biraz ders çalışmanı istiyorum," dedi. "Dayak cezasını ben de uygun görmüyorum. Bay Davis'in öğretmenliğini hiç beğenmedim. Arkadaşlık ettiğin kızların da sana pek uygun olduklarını sanmıyorum. Bunun için babana da danıştıktan sonra seni başka bir okula göndereceğim."
Amy, buna çok sevinmişti "Umarım bütün kızlar benim gibi oradan ayrılırlar da bu okul kapanır!" diyerek içini çekti.
"Yaptığın doğru bir şey değildi kızım," dedi annesi. "Okulun kurallarına aykırı davranmışsın. Cezalandırılman da çok doğal. Yalnız ben öğretmeninin yerinde olsaydım, dövmek yerine, kötü huylarını düzeltmene yardımı dokunacak bir ceza verirdim. İnsanların öyle güzel yetenekleri vardır ki bunları geliştirmenin yolları aranmalıdır."
O sırada bir köşede Jo ile satranç oynamakta olan Laurie birden söze karışarak, "Gerçekten de öyle," dedi, "mesela ben bir zamanlar bir kız tanımıştım. Bu kızın müziğe karşı gerçekten yeteneği vardı. Ama maalesef kendisi bunun hiç farkında değildi. Yalnız kaldığı zamanlarda, çok güzel parçalar bestelerdi. Bunların ne kadar güzel olduğunu kendisine bir söyleyen olsa dünyada inanmazdı."
Beth, Laurie'nin söylediklerini dikkatle dinliyordu. "O küçük kızı tanımak isterdim," dedi. "Belki de bana yardımcı olurdu. Ben o kadar beceriksizim ki!"
Laurie, Beth'e baktı ve onu "Sen onu tanıyorsun," diye yanıtladı. "Kimse sana ondan daha yakın olamaz." Laurie'nin şakacı gözlerinde öyle bir bakış vardı ki, Beth birden onun kimi kastettiğini anlayarak kıpkırmızı kesildi ve yüzünü divanın yastıklarına sakladı. Böyle bir şey beklemiyordu.
Jo da Laurie'nin Beth'i övmesine karşılık oyunu onun kazanmasına göz yumdu. Şarkı söylemeye başlayan Laurie'nin neşesi iyice yerine gelmişti. Bu özelliğini March'ların yanında pek göstermezdi.
Sonunda Laurie evine gittiğinde Amy, birden yeni bir şey fark etmiş gibi, "Laurie başarılı bir çocuk mu?" diye sordu.
"Evet, çok iyi tahsil görmüş, yetenekli biri o," dedi annesi. "Eğer şımartılmazsa ileride çok hoş bir adam olacak."
"Kendini beğenmiş biri değil o, değil mi?" diye sordu Amy.
"Hayır," diye yanıtladı annesi. "Onu bu kadar sevimli kılan ve hepimizin onu bu kadar çok sevmesini sağlayan yönü de bu zaten."
"Anlıyorum. Başarılı ve özel bir insan olmak çok güzel ama bununla gösteriş yapmak çok yalnış."
"Böyle şeyler kişinin konuşmalarından ve tavırlarından hemen anlaşılır zaten," dedi annesi. "Ayrıca belirtilmesine de hiç gerek yoktur."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro