Bölüm 8
BÖLÜM 8: SİHRİN GERÇEKLİĞİ ÜZERİNE."
( Aurora'nın Bakış Açısından. )
Genç Kral'ı bana bakıyor olarak görmenin içimi rahatlatacağını düşünmezdim ama orada öylece oturmuş, hafif bir tebessümle beni izliyordu. En savunmasız anımda ona yakalandığımı fark ettiğimde o rahatlama çabuk bir öfkeye dönüştü ve dikleşip ona baktım.
"Uyanmışsın."
"Beni kurtarmışsın." Diye karşılık verdiğinde omuz silkmekte yetindim ve onun konuşmasını bekleyerek Kral Remington'ın suratına baktım. İç çekip pes ederken ayağa kalktı. "Hadi, ağabeyin ve Prenses Josephine ile buluşacağımız yere bizi götürsün diye bir araba ayarladım."
"Nereye gideceğiz ki?" dedim kalkarken. Örgüm yüzünden başım ağrıyordu ama belimin ve sırtımın ağrısı çok daha kötüydü. Gerinip kollarımı kaldırırken yüzümü buruşturdum ama o sırada Kral'ın bakışlarını üzerimde yakaladım. Birbirimize bakarken benden iki yaş küçük olduğunu neden anlamadığımı fark ettim; bakışlarında tam bir olgunluk vardı. Daha önce yüzü güzel erkekler görmüştüm, çoğu hazevlerinde çalışırdı ama Remington gibi aynı anda yakışıklı, güzel ve bilgiç görünen birini daha önce görmemiştim. Birbirimizi fazla dikkatli incelediğimizi fark edince üzerimi düzeltip kapıya ilerledi. "Araba yerine yürümeyi teklif ederdim ama yine ölme riskini göze alamam."
Kapıyı açıp çıkmadan önce Cal'ın merdivenlerde durduğunu gördüm. Karşısındaki adamın kim olduğunu bilip bimediğini düşündüm ama muhtemelen biliyordu çünkü Kral ona doğru ilerlerken gülümsüyordu ve elini dostane şekilde uzatmıştı.
"Yardımınız için çok teşekkür ederim Bay Iancas."
"Benim için bir zevkti lordum." Bilmiyormuş. "Eğer kim olduğunuzu bilsem sabah—"
"Leydi Turner uyuduğu ve buraya bilincim kapalı getirildiğim için bilmeniz imkansızdı."
Kral tokalaşıp elini çekerken bana doğru döndü ama kendimi dışarı attım. Dediği gibi üzerinde kraliyet arması olan, yeşil üzerine altın sarısı bir kartal Bexon hanesinin simgesiydi, araba ve şoför bizi bekliyordu. Adam beni görür görmez kapıyı açtı. Henry gelmemişti ama Kral bir şekilde ona bir haberci yollayıp buluşma yeri ayarlamasını onu da şaşırttığına emindim çünkü içten içe karşısındaki kimseyi küçümsememeyi kendini ilke edinmiş biri olarak onunda Genç Kral'ı pek kalifiye bulmadığını biliyordum.
Genç Kral yanıma oturduğunda hiçbir şey demeden cama döndüm. Sormak istediğim şeyler vardı ama birilerini tanımaktan nefret ederdim çünkü birisini tanımaya başladığınızda ona karşı duygularınız olurdu ve ben, Remington Bexon'a karşı olumlu ya da olumsuz bir duygu istemiyordum. Bunu Kraliçe Margot öğretmişti. Kral Joseph'i hatta ilk evliliğinden olan oğlunu bile sevginin güçsüz düşürdüğü bir kalbi istemediği için sevmediğini görmüştüm. O bundan ne kadar nefret etse de ve bana tek aptallığımın bu olduğunu söylese de şimdilik Henry ve Josephine dışında kimseyi sevmek istemiyordum.
"Blaine Bram." Genç Kral'ın bu ismi dikkatimi çekmek için söylediği çok açıktı ama nereden biliyor olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Ona bakarken kaşlarımı o kadar çatmıştım ki başıma tekrar bir ağrı girdi. Oysa karşımda sırıtıyor ve bu yeni sinir bozucu bilginin üzerimdeki etkisinin tadını çıkarıyordu. "Siktir! Demek doğruymuş."
Kahkaha atmaya başladığında kollarımı kendime sarıp yerimde biraz yayıldım. "Komik değil! Ve sen nasıl bir kralsın? Biraz tavrın olmalı."
"Tavrım bu." Sinir bozucu şekilde gülümsemeye devam ederken ellerini birleştirip öne eğildi ve bana baktı. "Cidden burnunu kırdın değil mi?"
"Balolardan nefret ederdim," dedim hatırlarken. "Olabildiğince Henry'nin ve zaman zaman Josephine'nin dibinden ayrılmadan geceyi atlatırdım ama o balo Josephine'nin doğum günüydü de ve her krallıktan bir sürü kişi gelmişti. Prenses'in doğum günü olduğu için Kraliçe benimde bir leydi gibi ve güzel görünmemi istemişti ama aslında o gece Henry'e lord ünvanı da verildi yani aslında sebep sadece doğum günü değildi."
Güzel ve şok edici bir gelişmeydi. Henry yılın başında on dokuz olmuştu ve başta planlandığı gibi Josephine'nin şövalyeliğini yapmıyordu. On yedi yaşından beri Viltarin donanmasında kendine ait küçük bir birliği vardı. Kral onun donanmadaki konumunu yüzbaşılığına yükseltmiş ve bizi Keskin Islık Kalesi'nin lordu ve leydisi ilan etmişti.
"Babası danışmanın olmaya devam ediyor mu bilmiyorum ama kimseyle konuşmadan oğluna benimle evlenebileceğini söylemiş ve o karga burunlu Blaine denen çocuk da tüm gece peşimde müstakbel karım diye gezmişti."
Kral kendini tutamadan gülerken elini göğsüne götürdü.
"Sende burnunu mu kırdın?"
"Çenesini." Gözümün önüne çileden çıkışım gelirken tek bir geceyi mahzende geçirmiş olmamın mucize olduğunu fark ettim. "Onun yüzünden geceyi mahzende geçirip üstüne bir de terbiyeli davranmadığım için dövülmüştüm."
Ben gülüp başımı yaslarken o gülmeyi tamamen kesti. Bana bakarken yüzüne bir ciddiyet oturmuştu.
"Çok dövülüyor muydun?"
Omuz silkerken birinin ilk kez bunu söylediğimde dikkat ettiğini fark ettim. Henry çoğu zaman yaralarıma bakar ve kendininkilerle kıyaslardı ve Josephine'de bir abla edası ile cıklayıp yapmamamı tembihlerdi.
"Hak etmediğim kadar değil."
Araba şehirden çıkıp bir tarlaların arasında ilerlerken Kral hiçbir şey demedi ve benim gibi camdan bakıp düşüncelere daldı.
Araba durduğunda Henry ve Josephine ormanın ortasına kurulmuş bir masada oturmuş bizi bekliyordu. Kral'ı gördükleri an etrafta bekleyen askerler masaya içecek ve yiyecekler getirmeye başladı. Henry'nin yanına otururken beni dikkatle inceledi.
"İyi misin?"
Boynumu ovarken başımı salladım ve Kral'a baktım. Dün gece ölmüyormuş gibi ağaçları ve kuşları inceliyordu.
"Size ne olduğunu bilmek sanırım bize borçlu olduğunuz bir şey." Josephine ciddi bir şekilde Kral'a bakarken Remington bardağına uzanıp çayından içti.
"Prenses'e karşı saygısızlık yapmamanızı öneririm." Dedim çenemi biraz dik tutup. Ona karşı kendimden taviz vermiş gibi hissediyordum.
Remington bu sefer bana bakarken dudak büzdü.
"General Turner ne kadar reddetsede sihrin, en azından kara büyünün gerçek olduğunun farkındayım." Genç Kral gömleğinin yakasını biraz açıp siyah damarları görmemizi sağladığında elime aldığım çöreği bıraktım. "On bir yaşıma girdiğim yıl annem ve amcam birlik olup beni zehirlediler. Eski, unutulmuş ama çok ağır bir büyü. Hekimler yavaşlatmayı başardı ama çok fazla ömrümün kaldığı söylenemez. Zehir gittikçe yayılıyor. Zehre karşı bir ilaç alsam da çoğu zaman efor gerektiren şeyleri yapamıyorum. Dün ilacımı almamıştım ve koşmak bile beni o hale getirdi."
Sessiz kalırken ona üzülmüştüm. Hangi anne, kendi çocuğunu kara büyü kitaplarından çıkma bir zehirle zehirledi ki?
"Beş Efsanevi Hazine ile gelecek büyülü gücü ya da kralların hazinelerini istemiyorum; kendimi iyileştirmek istiyorum." Üçümüzün yüzünü incelerken bakışları özellikle Henry üzerindeydi. "En azından Kan Kalemi'ne kadar hazineleri bulup kalemin bana sağlamı vermesini yazmayı istiyorum."
"Zehrin tedavisi yok mu?"
Kral, Josephine'nin sorusuna alayla gülerek başını sallarken bardağını bıraktı. "Tenebrose'dekilere sorabilirsin zira amcam zehri oradan getirmiş. En azından konsey buna inanıyor." Tenebrose'yi duyunca homurdandım ve çöreği hiçde kibar sayılmayacak bir biçimde ağzıma soktum. Her şeyin bir şekilde dönüp dolaşıp bizi Tenebrose yollarına itmesinden bıkmıştım. "O yüzden lütfen, kolyeyi bana verin ya da bir an önce yola koyulmamız için hazırlıkları yapayım."
"Bu ne demek?" dedi Josephine sertçe. "Henry ya da Aurora sizin emir verebileceğiniz kişiler değiller."
"Prenses Josephine size bu işin nasıl çözülebileceğine dair bir çözüm sunmuştum." Genç Kral gerçekten kral ifadesini takınırken dikleştim. Artık etrafımızı sarmış yirmi kadar adamı olduğunu fark edebilmiştim. Neyseki Henry, Josephine'nin şövalyelerini getirmişti. Çok da tehlike de sayılmazdık. "Ya Leydi Turner burada yargılanıp cezalandırılacak ya da benim için hazinelerin peşine düşecekti."
"O, donanmamızın serbest bir gücü olması dışında sarayımın leydisidir." Josephine itiraz kabul etmeyen şekilde konuştuğunda başında bir taç olsa ne kadar korkutucu görüneceğini fark edip gülümsedim. "Ona teklif edersiniz ve kabul ederse bunu benimle ve Kral ile tartışıp son kararı size bildirir."
"Yardım etmek istiyorum." Dediğimde üçü de bana döndü. "Henry ve siz, bu teklifi Kral Joseph ile görüşmek üzere Viltarin'e gidersiniz ve bende en azından bir karar haberi gelene dek burada Kral Remington'a, Deimos öldükten ve Tenebrose'deki son Skoll'larda öldükten sonra hazinelere ne olduğu konusunda bilgi toplaması için yardım ederim Prenses."
Henry ve Josephine gözlerini kısarak şüpheyle bana bakarken tebessüm ettim. Burada kalıp bilgi toplamak istiyordum ama bunu Josephine için yapmak istiyordum. Hazinlerin bir kısmını en azından onun adına toplayabilirdim.
"Harika! Sanırım bu konuda hemfikir olduk." Kral neşeyle kahvaltısına dönerken bende çayıma uzandım. "Tenebrose—"
"Orada düşündüğünüz gibi bir sihir yok," dedi Henry hızlıca. Kral konuşmadan önce parmağını kaldırdı. "Ve canavarlar ormanların çok çok derinlerine çekilmiş durumda. Belki bin yıldır bir tanesini gören bir insan yok."
"Sihir nasıl?" dedi Kral gözleri uzun zamandır merak ettiği şeyi elde etmenin keyfi ile parlarken.
"Hiçlik kadar kara." Josephine, dalın üzerindeki kırmıza kuşa bakıp konuşurken hafifçe ürperdim. "Ölüm kadar kara. Çürük bir şey."
"Bunu nereden biliyorsunuz Prenses?" dedi Kral merakla.
Josephine tebessüm etti ama cevap vermeden ayağa kalktı. "Sanırım saraya dönmeli ve hazırlıklara başlamalıyız."
Henry ve ben de aynı anda kalkarken Kral bana baktı ve uzanıp yerdeki mor menekşeyi kopardı. "Belki siz kalmalısınız Leydi Turner."
Bana uzattığı çiçeği alırken alayla güldüm. "Ağabeyim ve Prenses ile dönmeyi tercih ederim," dedim ama Henry ve Josephine arabaya ilerlerken durup aklımda olan şeyi sormaya karar verdim.
"Ona ne oldu?"
"Kime? Bram'a mı?" Kral onu sormama şaşırmış gibi afalladı ama başımı salladım. Biraz durup düşündü. "Üç sene önce mor çiçek hastalığından öldü."
Kral'a tebessüm ettim ve sonra dönüp arabaya ilerlerken elimdeki mor menekşeye baktım. Kimse bilmiyordu ama Blaine Bram'a bir özür mektubu yazmıştım ve o da bana büyüdüğümde bu sefer vurmadan önce onu dinlemem şartı ile beni affettiğini ve arkadaşlığımı rica ettiğini çünkü benim gibi bir kız tanımadığı için ileride büyük bir savaşçı olduğumda hikayelerimi dinlemek istediğini yazmıştı. Boğazımda hafif bir yumru hissederken çiçeği avucumda ezip yere attım ve arabaya bindim. Margot sevginin zayıf düşürdüğünden bahsederken tam olarak o yumrudan bundan bahsediyordu.
‧:❉:‧
Diğer bölüm ile birlikte Josephine ve Henry ile beraber büyüük bir macera ve kaos bizi bekliyor hazır olun!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro