Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 24




BÖLÜM 24: "VELOUR kısım iki."

(Henry'nin Bakış Açısından)

Kaçtığım yere geri dönmenin acı verici bir yanı vardı. Unuttuğuma inandığım, emin bile olduğum her şeyi hatırlıyordum. Sesleri bile; herkesin sesi kafamın içinde yaşıyordu. Sadece seslerle kalmıyordu üstelik; her bir kokuyu hatta duvarlara işlenip silinmiş gölgeleri bile hatırlıyordum. İçinde bulunduğumuz oda, Küçük Salon, genelde babamın Cal ya da güvendiği diğer adamları ile vakit geçirdiği odaydı. Elbette Aurora her zaman yanında olurdu. Toplantıya katılmama izin verdiği seferlerden birine Aurora'nın onun omuzlarına tırmanışını, çığlık atıp diğer adamlar saldırmasını ne kadar sakin karşıladığını hatırlamak kardeşimin neden onları giriş katta odalar olmasına rağmen buraya getirdiğini fark etmemi sağladı.

"Henry?" Josephine arkamdan bana sarılınca düşüncelerimden sıyrılıp ona dönüp tebessüm ettim.  Büyük yeşil gözlerini üzerime dikmiş, endişeyle bana bakıyordu. "İyi misin?"

"Evet, sadece..." Elimle karanlık dışarıyı gösterdim. Koyu gri dalgaların kayalara vuruş sesleri dışında hiçbir şey yoktu. "Aurora'nın dışarıda tek başına olmasından hoşlanmadım."

Başından beri şöminenin önünde eski bir kitabı okuyan Remington başını kaldırıp bize baktı. "Gelir gelmez bu odadaki şömineyi yakıp gitti." Üzerindeki basit ve özensiz kıyafetlerden mi kaynaklı bilmiyordum ama daha sağlıklı görünüyordu. "Avlanıyor sanırım."

"Babası onu sürekli götürürdü." Dedi Cal gülerek şömineye daha fazla odun atarken.

Sessiz kaldım ve Josephine'nin elini sıktım. Üzerinde Viltarin'in hava koşullarına göre dikilmiş beyaz gelinliği vardı.

"Gel sana sıcak kıyafetler bulalım. Burası soğuk."

Başını salladığında elinden tutup kapıdan çıktım ve üst kata ilerledim. Annemin kıyafetlerinin bozulmamış yırtılıp çürümemiş olmasını diliyordum ama... Josephine'yi onun kıyafetleri içinde görme düşüncesi beni ürkütmüştü. Annem her zaman siyahlar içinde gezerdi; babam onun için siyah inciler bile bulmuştu.

"Burası gerçekten bir saraymış Henry. Hiç böyle hayal etmezdim."

"Babam gerçekten bir kral gibi yaşıyordu Josephine," dedim gülerek. "Burası benim odamdı."

Kapının önünde durduğumda mavi kapının boyasının bile atmadığını fark ettim. Burası sadece tozlanmıştı. Anılarım gibi. Josephine gülerek elimi bıraktı ve kapıyı gülümseyerek açtı. Perdelerin arasından sızan ışıkla hiçbir şey net değildi. Kendimi zorlayıp odaya girdim ve perdeleri onun için açtım. Josephine bana gülümsedikten sonra ellerini birleştirdi ve dikkatle çalışma masama bakmaya başladı. Kağıtları ve çizimleri tek tek incelerken gülümsemesi genişliyordu.

"Latince. Benim çekimlerimi düzeltmiştin."  İlk tanışmamızı hatırlarken bende gülümsedim. Başka bir kağıdı çevirip bana gösterdi. "Bu ne?"

Biraz yaklaşıp masadaki kağıtlardan bir başkasını aldım. On iki yaşındaki halim neredeyse mükemmel sayılabilecek kıvrak çizgilerden ve şekillerden oluşan alfabeyi kağıda aktarmıştı.

"Tenebrose'nin eski dillerinden biri. Dini törenlerde kullanılıyordu; annem öğrenmem konusunda çok titiz davranıyordu."

"Harf bile değiller!" dedi parmağını sararmış kağıdın üzerinde gezdirip. "Okuyabilir misin?"

"Evet, unutmadım ama gerek var mı?"

Bana bir şey demeden odada gezinmeye devam etti. Başka bir zaman olsa ısrar edeceğini biliyordum ama sanırım burada olmanın ufak bir parçama acı verdiğini bilip ısrar etmekten vazgeçmişti. Ben onu dikkatle izlerken Josephine giyinme odasına girdi, küçük gömleklerime ve ceketlerime güldü; haritaları ve oyuncaklarımı inceledikten sonra bir kurt oyuncağını alıp bana döndü.

"Evet, hep bir tane istemiştim." Dedim onu kolundan tutup odadan çıkarırken.

"Aurora'nın odası neresi? Burası mı?"

Kırmızı kapılı odaya girerken kurt oyuncağını elinden bırakmamıştı. Burası benim odamın birebir kopyası mobilyalar ile doluydu ama daha çok ve daha büyük oyuncaklar vardı. Aurora hepsine yumruk ve tekmeler atsın diye babam bunları özellikle yaptırmıştı. Odası tam olarak bir dövüş alanı gibiydi; oklarını oradan oraya fırlatıp bazen hizmetkarları yaralıyordu. Josephine yerdeki küçük oklara basmamaya dikkat ederek masaya gittiğinde gülerek bir kağıdı inceledi.

"Bu sen misin?"

"Hayır, babam ve kendisi. Annemle beni resimlerine nadiren eklerdi." Gülerek yanına gittiğimde çizimlere baktım. Çoğunda babam ve kendini temsil eden sadece çizgilerden oluşan bozuk şekiller vardı, her beş yaşındaki çocuğun yapacağı gibi, ama bazılarında hayvan olduğu belli olan çizimler ve bol bol kırmızı boya vardı. "Bak, bunda üçümüzü çizmiş."

Josephine gülerek çizimi benden alırken inceleyip bana baktı.

"Kendini senden uzun mu çiziyordu?"

"İkimizde beş yaşındaki halinin on beş yaşındaki halinden daha beter olduğunu biliyoruz."

Başka bir şey demeden bana tebessüm ettiğinde kurdu göğsüne bastırıp kapıya ilerlediğinde arkasından ilerledim.

"Üst katlara çıkmamız yasaktı, herkesin yatak odaları ikinci kattaydı." Annemlerin odasının kapısı sıkıştığı için zorlarken Josephine'ye baktım. "Üst katta kütüphane, harita ve konsey odaları bir de anneme ait iki oda vardı."

"Hiç çıkmadın mı?"

"Hayır." Son kez omzumla vurup kapıyı açtığımda ona döndüm. "Mahzene de hiç inmedim. Muhtemelen orada mahkumlar vardı."

İçeri önden girip perdeleri açtığımda ay ışığı mükemmel şekilde odayı aydınlattı. Annemin işi olduğunu düşünürdüm ama babam yıldızlara ve aya çok düşkündü. Ayrıca saray ve şehir babam annemle evlenmeden önce inşaa edilmişti.

"Elbiseleri sanırım üzerine olur ama biraz kokuyor. İstersen sadece bu kürkü kullanabilirsin."

Elimde birkaç elbise ve kürk ile döndüğümde Josephine annemin aynasının önüne oturmuş takı kutularına bakıyordu.

"Bir kadının Margot'dan çok mücevheri olabileceğini hayal etmezdim," dedi gülerek bana dönerken. "Ne kadar çok incisi ve altını var."

"Babam bir korsandı Josephine, elbette annemin mücevheri çoktu." Gülerek kürkü omuzlarına bıraktım ve kollarımı omuzlarına dolayıp ona sarıldım. "Ayrıca babamdan önce bir prensesti. Süslü bir kadındı. Giysi odasına taçları için özel bir kısım var ama hiç takmazdı."

Bana bakıp sırıttıktan sonra kutulardan birinden bir madalyon çıkardı. "Gösterişini kimden aldığın belli." Madalyon içindeki resimleri daha iyi görebilmek için ışığa tutarken dudakları hafifçe aralandı. "Bu baban mı? Ona benziyorsun."

"Tam olarak benzemiyorum ama yeterince benziyorum." Kolye içindeki portresine bakıp geri çekildim ve elimi başımın üstünde kaldırdım. "Benden bir baş kadar uzundu."

Gözünde canlandırmaya çalışıyormuş gibi gözlerini kıstıktan sonra kolyeyide oyuncaklar birlikte elinde tutmaya devam etti.

"Beğendiğin bir şey olursa al. Nasıl olsa Aurora hiçbirini istemez."

"Bilemezsin Henry," dedi bana dönerken ama uzanıp boş kahverengi kutuyu alıp altındaki saklı kısmı kaydırdım. "Ayrıca onunla konuşmalısın. Bence sana ihtiyacı var, çok şey yaşadı. İhanete uğradı, sevgisini kaybetti ve buraya döndü."

Gizli kısımdaki tek şey altın bir yüzüktü. Yüzüğün kenarlarında gül oymaları vardı ve ortasındaki mor taşa uzanırken kıvrılan dalların etrafına işlenmiş gibi duruyordu. Yüzük parlarken o gün annemin bunu takmamış olmasına içten içe sevinmiştim.

"Onunla konuşurum," dedim Josephine'nin elini tutup nazikçe yüzüğü parmağına geçirirken. Tam olarak olmamıştı ama parmağından düşmezdi. "Bu Skoll hanımlarının taktığı yüzüktür. Dolayısıyla senin yüzüğün olmalı."

Yüzüğe ve bana baktıktan sonra uzanıp beni öptü. Dizlerim üzerinde durup öpücüğüne karşılık verirken Josephine'ye sadece aşık olmadığımı fark ettim, ona duyduğum bir açlık da vardı. Altı yıldır bu kadının her şeyini içime çekip özümsemek istiyordum. Şaraba, liköre ya da viskiye duyulan bir tutku veya bağımlılık gibiydi. Gülüşüne, bakışına ve dokunuşuna muhtaçtım.

"Henry— Henry!" Elleri, ellerimi durdururken ona baktım ama gözlerini duvara dikmişti. Annemin ve babamın portresine. "Annen bize bakıyor."

Portreye bakıp ona geri döndüğümde kendimi tutamdan gülmeye başladım. Başımı dizlerine yaslayıp gülmeye devam ederken kafama hafifçe vurdu.

"Gülmesene!" dedi hızla. "Cidden bize bakıyor ve kötü kötü bakıyor. Aurora'nın onun bakışları hakkında dediği şeyleri hep abarttığını sanardım."

Ellerinden tutup onu kaldırırken kapının kapanma sesi sarayın içinde yankılandı. Josephine kürkü düzeltip bana iyice sokulduktan sonra elimi sıkıca tuttu. Elini okşarken merdivenlere ilerledim.

"İyi misin?"

Genç Kral'ın endişeli sesini duymadan önce Josephine'ye duvardaki tablolardan birinde kendimi gösterecektim ama sonra hızlıca Küçük Salon'a ilerlerken arkamdan Josephine'yi sürükledim. Kardeşim neredeyse tamamen kanla kaplanmış halde masada bir geyiği deşiyordu.

"Aurora?" dedim ona ilerlerken. "İyi misin? Ne oldu?"

"Bir şey yok." Ayağı ile kovayı masanın altına çekerken çekinmeden ya da iğrenmeden hayvanın iç organlarını kovaya döktü. "Bir dağ aslanı ile aynı av peşine düştüm."

"Delirdin mi?"

Öfkeyle bağırdığımda bana baktıktan sonra çenesini sıktı ve geyiği temizlemeye geri döndü. "Hayvan yaşlıydı, türüne göre çok yaşlıydı." Bana baktığında ne diyeceğimi bilemedim. "Babam bir keresinde bir dağ aslanını elinden kaçırdığını söylemişti hatırlıyor musun? Oydu çünkü yara izi ancak onun köşeli oklarıyla açılacak bir işaretti. İşi bitirdim ve yemeğimizi kazandım. Bu adadaki ormanın kuralı hep buydu."

"Sadece senin için endişelendim." Dedim Josephine ile göz göze geldikten sonra. "Yaranı zorlamasaydın—"

"Yaram iyileşmeli haftalar oldu."

"Gemilerin burada, eğer odalarda kalmak istemiyorsan—"

Bana dönerken bıçağı masaya çarptı. "Gemileri Tenebrose'ye doğru yolladım Henry. Haftalar önce gitmeleri gerekiyordu ama sen ve senin planın için sarayda kaldım." Josephine'ye baktığında gözleri elindeki kolyeye ve oyuncağa takıldı.

"Şey," dedi Josephine biraz gergince. "Bunu annenin takı kutusunda buldum ve sana vermek istedim. Bence senin için burada kalıp çürümeyecek kadar değerli."

"Evet," Aurora alayla ve öfkeyle ona gülerken yanına gidip uzattığı kolyeyi elinden kaptı. "Annemin takı kutusunda babamın resiminin olduğu kolye benim için değerli."

Josephine bir şey demeden ona baksa da kırıldığını anlamak zor değildi. Aralarının bozuk olduğu bir yıldan sonra olan her şey aralarını düzeltmeye başlamıştı ama Aurora o geceden sonra saklanmak için ördüğü duvarların arasına bir şey girsin istemiyordu.

"Ona böyle davranmazsın." Geyiği ve bıçağı alıp odadan çıkan Cal'dan sonra Remington da gidip gitmemek arasında kararsızlık yaşadıktan sonra yerinde oturmaya devam etti. "O odalara girmek istemeyeceğini düşünüp senin için bir iyilik yaptı."

Aurora bana baktıktan sonra ellerini gömleğini silmeye başladı.

"Biliyor musun Henry bana 'Senin için endişelendim.' demen bana bir şey ifade etmiyor. Bunu uzun zamandır söylemek istiyordum." Sakince konuştuğunda itiraz etmek için ağzımı açmama fırsat bile vermedi. Yüzünde tek bir duygu belirtisi yoktu. "Benim için endişelendin çünkü babam sana bunu öğretmişti Henry, beni sevdiğin için endişelenmedin. 'Kardeşin kendini korumayı öğrenene dek onu koruman gerek.' Sana bunu demişti değil mi? Sende son dört yıldır Josephine'ye bunu diyorsun. 'O Rory, artık başını çaresine bakar.' Evet bakıyorum o yüzden sevdiği biriymişim gibi yapma."

"Sen benim kardeşimsin." Dedim hızla. "Elbette senin için endişeleniyorum, bundan daha doğal ne var ki?"

"Evet, belki öyle." Durup bana baktı. "Ama kardeşler her zaman birbirini sevmez değil mi? Annem on kardeşini öldürdü çünkü hak ettiği şeyi, tahtını istiyordu."

"Biz annem ve Sagan dayım gibi değiliz."

Kolyeyi havaya kaldırdığında hafifçe güldü. "Ben değilim, ben O'yum." Kolyeyi tekrar cebine sokarken Josephine'ye bakıp bana döndü. "Siz ikiniz birbirinize sahipsiniz. Derinde bir şeyle birbirinize bağlısınız. O şeyi Ryan'da aradım Henry ama yoktu. Asla benim için senin ona yapacaklarını yapmazdı. Kendini feda etti çünkü suçluluk onu yiyip bitirdi. Sevdiği kadının ölümüne neden olmanın hatta benimle olmanın verdiği suçluluk hissi bile."

"Aurora," dedim titreyen vücuduna bakarken. "Dinlenmen lazım. Tüm gün avda mıydın?"

Kolundan nazikçe tuttuğumda kendini geri çekti. Remington ayağa kalkarken Josephine'de ona uzanmak istedi ama Aurora kendini odanın öbür köşesine attı.

"Sana en çok ihtiyacım olduğu an onun yanındaydın, hep öyleydi Henry ve sonra bana ilgi gösterdiği için Margot'u suçladın. Ama o gece ağabeyime ihtiyacım vardı. Tek bir gece sadece benim ağabeyim olmalıydın. Althea'nın oğlu, Josephine'nin sevgilisi ya da General Turner değil."

Sözleri kalbimi sıkıştırırken Josephine bana baktı. "Hangi gece?" Aurora gözyaşlarıyla parlayan gözlerini üzerime diktiğinde başımı hafifçe iki yana salladım. Josephine bir yıl önce balo gecesi neler olduğunu öğrenirse kendini suçlar ve sonra yıkıcı bir öfkeyle birçok şey yapardı. Bunu istemiyordum; o gece olan her şey benim hatamdı ve ikisini de korumam lazımdı. "Henry, hangi gece?"

"Sana asla söylemez," dedi Aurora odadan çıkmadan önce Josephine'ye bakıp. "Çünkü aldığı nefes bile seninle ilgiliymiş gibiyken bir gerçekle daha sana ihanet etmez, öyle değil mi Henry?"

Bir şey demedim ve o da odadan çıktı. Josephine'den sakladığım her şey korktuğum içindi. Laneti, Balo Gecesini ve aramızdaki dengeyi değiştirebilecek diğer her şeyi hiçbir şey değişmesin diye saklıyordum.

"Ben... ona bakayım."

Remington odadan çıkarken koltuğa çöktüm. "Onu seviyorum," dedim sessizce. "O benim ailem. Elbette onun için endişeleniyorum çünkü onu seviyorum."

Josephine koltuğun kenarına oturup elimi tuttu.

"Biliyorum Henry, o da seni seviyor. Sadece burada olmak yaşadığı her şey ile ilgili hassas bir dengeyi bozdu." Elimi sıkarken anlayışla gülümsedi. "Açılmadan önceki yılda olduğu gibi. Kendini kaybetmesini beraber izlemiştik ve engel olup onu iyileştirmek için her şeyi yapmıştık. Üçümüz bir aileyiz ve Aurora'yı kendinden korumak için tekrar birlik olmamız gerek ama bana dürüst olmazsan bir etkim olmaz."

İç çekerken başımı eğdim.

"Ben yapamam, onunla bu konuda sen benim yerime yüzleşmelisin." Cesaretimi toplayıp başımı kaldırdığımda kafa karışıklığı ve endişeyle bana baktı. "Benim günahımı benim için üstlenmelisin."

‧:❉:‧

persephermes 'e hep beraber iyi ki doğdun diyelim! hikayemizin prenses josephine'dir kendisi malum. ayrıca josephine'nin, aurora'nın en iyi arkadaşı ve en büyük destekçisi olduğu gibi o da benim en iyi arkadaşım ve destekçimdir. gerçek josie ve rory biziz.

seni çok seviyorum. iyi ki varsın ve doğum günün kutlu olsun.

— bezzy 🧝‍♀️

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro