
Bölüm 10
BÖLÜM 10: "TEK EL FLICK VE DİĞERLERİ."
( Henry'nin Bakış Açısından. )
Binlerce korsan ve yüzlerce ticaret gemisi arasından güvende olmasak da hayatta kalmamızı sağlayacak olan gemi varlığımdan en çok nefret eden adamlardan birine aitti.
Tek El Flick, gençliğinde erken ağırmış, kül rengi saçlarından dolayı Gri Flick olarak tanınıyordu. Hırslı ve kurnaz bir adamdı. Dostlar edinmekten hoşlanırdı. Babamın ondan hiç hoşlanmadığını hatırlıyordum. Ve Yorker Ryan çıkıp da şikayette bulunduğunda içten içe buna çok sevinmişti.
"Demek sen Henry Turner'sın." Ağır altın elini dizinin üstüne atmış Josephine ile bana bakıyordu. "Viltarin Generali, Denizler Lordu."
Sakin kalmaya çalışırken Josephine'nin kimliğini saklamam gerektiğini fark ettim. Karşımdaki adamın hiç sınırı yoktu.
"Evet. O yüzden bizi Viltarin'e götürürsen ödüllendirileceğini bil." Hafifçe sırıttım. "Herhalde Kral Joseph ile olan ufak dostane ilişkini generalini öldürüp riske atmak istemezsin."
Flick bana bakarken gözlerini kıstı ve çenesiyle Josephine'yi işaret etti.
"Ya bu kim? Onu koruduğun ortadaydı."
"Eşim," dedim düşünmeden. Sırt sırta verip bağlandığımız için Josephine'nin yüzünü göremiyordum. "Kendisi Kral'ın yeğenlerinden biri. Yani gerçekten iyi bir karşılık alacağına emin ol."
Flick bir süre ikimizi de inceledikten sonra adamlarına baktı.
"Siren, senin kız kardeşin değil mi?"
"Evet."
Bir miçonun getirdiği sandalyeye otururken ofladı.
"Kız kardeşin tam bir başbelası son altı ayda iki gemimi mahvetti." Biraz öne eğildiğinde gülüyordu. "Ateşle oynamayı seviyor."
"Gemilerini de fazlasıyla karşılanacağına emin ol."
"Ama Henry, sorun sadece gemiler değil." Aynı miço ona bir bardak da getirdiğinde tekrar arkasına yaslandı. "O ve Mave'in sularda olmaması gerek. Gemide bir kadın uğursuzluktur."
Herkes bir anlığına Josephine'ye bakıp tekrar Flick'e döndü.
"Gemisi olup erkeklere emir veren bir kadınsa deniz tanrılarını çok öfkelendirir."
"Aurora hepinizden on kat daha erkektir!"
Josephine sinirle konuştuğunda Flick güldü.
"Sana ne kadar erkek olduğum—"
"O cümleyi bitirirsen bir dilin olmayacak."
Sıcağa rağmen buz gibi bir hava oluştuğunda son on beş yılda Josephine'in etrafında taktığım maskeyi çıkarmam gerekebileceğini fark ettim. Kontrolü elden bırakmak istemiyordum ama onu korumam gerekiyorsa içimde, derinde bir yerde olan kilitleri açardım.
Flick bana bakarken dudaklarını ıslattı.
"Madem bizim başbelası sarı orospu, kız kardeşin o zaman ona sizi canlı ve zararsız teslim etmemizi istiyorsa getirmesi gereken şeyler olduğuna dair bir haber yollayalım. En son neredeydi?"
"Iterium'da. Genç Kral için bir iş yapacaktı."
"Çok ilginç!" dedi Flick gülerek kalkarken. "Ama bunu sonra bu Leydi Turner ile konuşuruz. Onları mahzenlere götürün ve ayrı hücrelere koyun. Hanımefendinin su içtiğinden ve karnının doyduğundan emin olun."
İki iri yarı adam bizi çözüp merdivenlere götürürken Flick'e baktım.
"Yerinde olsam kardeşime göndereceğin haberi dikkatli seçerdim. Dediğin gibi ateşle oynamayı çok seviyor."
Gözlerini kısıp bana bakarken adamın Aurora ile derdinin büyük olduğunu fark ettim. Kendinin halledemeyeceği bir şey olsa bile kız kardeşimin bana söylemeyeceğini bildiğimden kendiminde diyeceklerimi dikkatli seçmem gerektiğini biliyordum.
"Ama yerimde değilsin ve karısıyla birlikte esir olan biri için fazla cüretkarsın."
"Evet değilim." Josephine'yi cümleye katmasından hoşlanmamıştım. "Bana hayatın için yalvarırken neden sana acımadığımı düşünürsen, beni onunla tehdit ettiğini hatırla Flick."
Tek El bir şey demeden bana baktıktan sonra adamlarına çenesiyle bir işaret verdi. Adamları bizi geminin aşağısına indirip karşılıklı hücrelere kapattıktan sonra sırtımı yaslayıp oturdum. Josephine kirli elbisesi, birbirine karışmış saçları ve rengi solmuş yüzü ile kendi hücresinde ayakta duruyordu.
"İyi misin?" dedim Josephine'ye bakarken.
"Sence iyi olmak mümkün mü Henry?" diye patladı birden. "Ona kim olduğumu söylesek bizi götürür ve babamdan alacağını alırdı ama şimdi en iyi ihtimalle Aurora'ya haber gidene kadar burada esiriz."
"Baban ona istediği her şeyi verse de daha fazlasını talep ederek seni elinde belki yıllarca tutardı." Başımı demirlere yaslarken hafifçe güldüm. "Bunu çok kez yaptı."
Josephine bir şey demeden oflayarak yere çöktüğünde sırtı bana dönük olacak şekilde oturdu. Ona planımı anlatmaya başlayacaktım ama bizi indiren adamlardan biri bir tepsi yemek ve su getirip onun hücresine bıraktılar.
"Baksana!" dedim yerimden kalkıp adama seslenirken. "Siren, Tek El'e ne yaptı?"
Adam durup emin olamaz şekilde bana bakarken kel kafasını ovuşturdu. "Sorun bir şey yapması değil sadece. Kaptan, onun hakkında büyük konseyde dışlanma hakkı iddia etti ama Yorker Ryan ona sahip çıkınca kanun gereği artık Siren'e dokunamaz ve onu konseyden atamaz."
"Ama bunu istemesi çok saçma. Kız kardeşim bir korsan."
"Yani... tam olarak sayılmaz. Evet yağma yapıyor, savaşıyor ve milleti canından bezdiriyor ama sonunda Viltarin sarayına dönüyor. Ayrıca diğer korsanlardan farklı olarak donanmanın bir parçası değil mi? Kaptan'a göre Siren, korsanlığın tanımına uymuyor. Ayrıca konseyde yer alabilmek için sadece üç ya da fazla gemin olması yetmez. Deniz doğumlu olman lazım."
Adam başka bir şey demeden giderken Aurora'nın ve benim kim olduğumuzu bilmediklerini fark ettim. Muhtemelen Deimos gibi bir adamın kurtulamadığı saldırıdan çocukların sağ çıkmasını beklemiyorlardı. Tekrar oturup düşünmeye başladım.
"Sence nereye gidiyoruz?" dedi Josephine sessizce.
"Lyco'ya. Orası, Flick'in kontrolünde ve geminin hızına bakarsak yakınlarındayız."
Bir şekilde Yorker Ryan'a ulaşabilirsem en azından Josephine'yi kurtaracak bir anlaşma sağlayabilirdim. Tabii, Aurora'yı neden koruduğu da bir muammaydı.
"Dışlanma Hakkı ne?" Josephine bana bakarken elini parmaklıklardan dışarı çıkarıp bir elmayı bana doğru yuvarladı. Elmayı yakaladım ama yemeden birkaç kez havaya atıp tuttum. "Sana hep saray dışında, açık denizde ne yaptığını sordum ama Aurora tek parça geldiği için mutlu olmakla yetindim."
"Öldürüleceğine kendimizi hazırlıyorduk değil mi?" dedim elmayı yerken. "Dışlanma Hakkı, korsan konseyinden atılman demektir. Hiçbir korsan adasına giremez, mürettebatta yer alamazsın. Açlığa mahkum edilip ölüyorsun gibi bir şey. Korsan Konseyi'ni de saray konseyi gibi düşün. Zengin ve tehlikeli lordlar ve leydiler orada olur. Bildiğim kadarıyla Tek El, Yorker, Mave, Locken, Graemser vardı ama görünüşe göre Aurora'da aralarına girmiş."
"Şaşırdın..." dedi merakla bana bakarken. "Neden şaşırdın?"
"Çünkü o konseye girdiyse beşinden birini öldürmüş demektir."
İkimizde sessizleşirken elmayı bitirip kenara attım.
"Gemiden indiğimiz yerde birini bulup babama haber yollatabiliriz." Josephine tepsiyi kenar iterken yüzünü buruşturdu. "En mantıklısı bu olur."
"Hayır. Bir planım var." Dedim onu endişelendirmemek için. "Sen sadece Leydi Turner olmaya bak." Dümdüz bir ifade ile bana baktığında güldüm. "Evlilik provası gibi düşün canım."
"Henry durumumuzun ciddiyetini anladığını sanmıyorum." Dedi sessizce.
"Anlıyorum ve bana biraz güvenmeni istiyorum Josephine. Bu adamları tanıyorum. Onlarla savaştım."
Josephine bir şey demeyip sessizliğe gömülürken kendi kendine plan yaptığına emindim ama sivri dilliliği ve dik bağlılığı burada bizi öldürtebilir ya da daha kötüsü olabilirdi. Denizde bir gün sürüklenmeden önce Iterium'dan yarım gün uzaktaydık ve bir günü de şimdi harcamıştık. Tüm gece gemi bu hızda gider ve rüzgar kesilmezse gün ortasında Lyco'da olacaktık.
Düşündüğüm gibi gün gece boyunca bizi kimse rahatsız etmedi ve güneş iyice yükseldiğinde balık ve ucuz bira kokusuna karışarak bize ulaşan birçok aksanlı gürültü ile Lyco'ya geldiğimizi anladım. Bizi buraya indiren adamların arkasından Flick gelirken yerimden kalktım.
"Korsan bölgesine hoşgeldin Denizler Lordu." Alayla gülerken hücremin kapısını açan adam ellerime ve ayaklarıma demir kelepçeleri takarken gözümü Tek El'den çekmedim. "Maalesef seni misafirlerimin önüne çıkarmadan önce bazı önlemler almam gerek ama Leydim için," dedi Josephine'ye dönerken. "Narin ve güzelsiniz Leydim o yüzden size bu demirler yakışmaz."
Elindeki ipi sallarken Josephine bir şey demeden ellerini uzattı. Flick sıkı bir düğüm atmadığında şaşırdım.
"Misafirlerin kim?"
"Şansa bak ki, konseyin saygı değer üyeleri beni ziyaret etmeye ve yerimi sorgulamaya karar vermişti." Flick gülerek Josephine'nin kolunu kavrarken ona doğru yürüdüm ama adamları sıkıca tuttu. "En büyük engelimiz olan General Turner'ı yakaladığımı duyduklarında bir daha beni sorgulayamayacaklar."
Gemiden inip Tek El'in gösterişli kalesinin merdivenlerini çıkarken Josephine'yi arkasından izledim. Başını dik tutuyor ve etrafa dikkatle bakıyordu. Bu kadar sessiz kalması hiç güvenli değildi. Tek El, kapıyı açtığında kenara çekildi ve adamları beni içeri itti. Öne doğru sendelediğimde düşmediğimde muhtemelen Tek El Flick arkadan dizime vurdu. Dilimi ısırıp tek dizimin üstüne çökerken beni saçımdan kavrayıp oradakilere bakmama sağladı. Biri kadın üç kişi bana bakıyordu.
"Dostlarım!" Flick sırıtarak onlara bakarken kadın öne doğru eğildi. "Size Viltarin donanmasının generali Lord Henry Turner'ı sunayım."
Uzun bir sessizlikten sonra ilk konuşan siyahlar içinde, sivri yüz hatlarına sahip adam oldu. Görünüşünde ters bir şey vardı, sadece tehlikeli olduğunu belirten o güvensizlik ve karanlıktan farklı. Tanıdık bir yüzdü. Tersliğin ne olduğunu elindeki bıçağı görünce fark ettim.
"Konseyin bir üyesinin aile bireyini zincire mi vurdun Flick?" Elinde siyah obsidiyen bıçağını çeviren Yorker Ryan konuşurken başını iki yana salladı. Babamın karşısına çıkıp Flick'in anlaşmalarını nasıl bozduğunu anlattığı gibi görünüyordu. Gençliğini korumuştu. "Pek zeki olmadığını biliyordum ama salak olduğunu bilmiyordum."
"Siren'e ağabeyini ve onun eşini denizde bulduğumu söyleyince bana borçlanacaktır, Yorker. Ufak dostun ile aramı bozmaya kalkışma."
"Çöz onları salak piç. Siren seni bir tavuk gibi kızartacak yoksa." Mave arkamdaki Josephine'yi iyice süzüp sonra benim önümde durduğunda çenemden tutup sırıttı. "Onları ben misafir edeceğim."
Flick'i görmedim ama kızardığına emindim. "Hayır onlar benim!"
"Çöz dedim."
Aurora'nın Mave'den neden etkilendiğini şimdi anlamıştım. Güzel bir kadındı. Çekiciydi ve bu sayede gücü odadaki herhangi bir erkekten daha fazla elinde tutuyordu. Tek El Flick'den de bir kafa kadar uzundu. Ayağa kalkmama yardım ederken dönüp Josephine'yi kontrol ettim. Ellerini çözen adama kısaca baktı ve sonra adamın belinden bıçağı çekip gözüne sapladı. Sadece birkaç saniye sürmüştü ve soğukkanlılıkla yapmıştı. Adam bağırıp iki büklüm olurken Tek El, Josephine'ye "Lanet olası Viltarin orospusu!" diye bağırıp altın eliyle o kadar sert vurdu ki Josephine duvara çarpıp yere düştü.
Ellerim ve ayaklarımdaki kelepçelerin yere düşmesiyle aynı anda.
Tek El'e yumruk atıp arkasındaki masaya düşmesini sağlarken Bir elimle boğazını sıkıp diğeri ile masadaki bıçağı aldım.
"Bırakın."
Mave bana yaklaşan adamları durdururken Tek El'in gözleri gittikçe açılıyor ve nefes almak için benimle savaşıyordu.
"Ağzını aç." Yüzümü onunkine yaklaştırırken bıçağı aramızda tuttum. "Babamın kestiği elin yerine taktığın eli kıçına sokmadan önce ona hakaret eden dilini ben keseceğim. Ağzını aç."
Kim olduğumu fark ederken gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi iyice açıldı ama dilini tutup çektiğimde bıçağı boğazına sokmamak için kendimi zor tuttum. Et parçasını yere atarken geri çekildim ve Josephine'yi yerden kaldırdım. Başının yan tarafı kanıyordu ve hafifçe titriyordu ama benden çok yerde kavranıp bir domuz gibi ses çıkaran Tek El'e bakıyordu.
"Sızlanmayı kes." Dedi Mave yerdeki Tek El'e yüzünü buruşturarak bakıp. Yorker Ryan merakla bana bakarken başından beri hiç konuşmayan adamın kim olduğunu bir saniye için merak ettim ama Mave'in bize dönerken sergilediği gülümseme huzursuz ediciydi. "Ah General, böyle kanlı bir karşılamaya gerek yoktu ama sizi misafir etmenin büyük bir zevk olacağını sanırım gösterdiniz."
‧:❉:‧
( Yukarı da; Henry Turner. )
Henry'im her zaman gerekeni yapar arkadaşlar bunu unutmayın... Henry 2.0 ile kardeşlerin hiç farklı olmadığını anlayacaksınızz!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro