Bölüm 17
BÖLÜM 17: "TEKLİF."
( Josephine'nin Bakış Açısından. )
Sarayda bir koşuşturma olması alışık olmadığım bir şey değildi; hatta sevinirdim bile çünkü bir şenlik olacağının işaretiydi. Böyle zamanlarda hem Margot yoğun olurdu hem de bütün hafta geceleri dans edip eğlenirdik. En cesur askerler ve şövalyeler arasında rekabetin yoğun olduğu turnuvalar düzenlenirdi. Henry çoğuna daha gençken katılmıştı ama her seferinde yenmek ona keyif vermemeye başlayınca kendi deyimiyle elini eteğini çekmişti. Ama bu seferki şenlik için planları olduğu belliydi. Neredeyse bir aydır birçok şeyle uğraşıyordu ama bana ufak notlar bırakmayı da ihmal etmiyordu. Tatlı bir jestti, ama yetersizdi.
"General," dedim hakemlerle konuştuğunu görürken. "Yoksa katılıyor musunuz?"
"Majesteleri." Dedi hafif alayla selam verirken. Hakemlerde hızlıca selam verdiğinde Henry elindeki kağıtları onlara uzatarak gitmeleri için bir işaret vermiş oldu. "Bu yıl maalesef yanınızda oturup size eşlik etme şerefine erişemeyeceğim. Birkaç yıldır yarışmadığım için farklılık olsun istedim."
"Eh şampiyon belli oldu diyebiliriz. Geri kalan herkese çekilmesini ileteyim mi?"
Bana genişçe gülümseyerek bakarken yüzüğümün hala parmağında olduğunu fark ettim.
"Kuzenleriniz sabah geldi Majesteleri," dedi hafifçe yürümeye başlarken. "Bladgen Dükü'nü bir süredir görmediniz sanırım."
Adımları o kadar yavaştı ki ona eşlik etmemi istediği belliydi. Kendiminkileri biraz hızlı tutup her zamanki hızımızda yürümeye başladığımızda Emily ve diğer kızlar uygun mesafeden bizi takip etmeye başladı. Ona bakarken zihnimin bir köşesinde handaki o kanlı ve karanlık halinin anılarının bulanıklaşmaya başladığını fark etmek beni rahatlattıyordu ama içimde bir huzursuzluk vardı. Onun benden bir şeyler sakladığını hiç düşünmemiştim ama şimdi birkaç sırrı daha olduğuna emindim.
"Linius'u bir süredir görmedim, evet. En son sanırım amcamın vakitsiz ölümünden sonra yeni dük ilan edildiği törende görmüştüm. Beş yıldan fazla olmuş."
Linius, babamın tüm yeğenleri içinde en taktir ettiğiydi. Zeki ve cesurdu; bir savaşçıdan çok hükümdar zihnine sahipti ama savaş alanlarında gayet iyi bir komutan olduğuna dair bir şeyler demişti. Hayalindeki oğlan tam olarak Linius gibiydi.
"Bilmen gereken bir şey var," Henry koluma hafifçe dokunup beni dururken ona baktım. Yüzünde düşünceli bir ifade vardı. "Babanla konuştum, belli ki benzer bir konuşma yapmışsınız ve... Bana bildiğim şeyleri tekrar söyledi ama bilmediğim bir damat seçmeye başladığındı."
Camdan bakarken, "Bu seçimi bana bırakmasını istedim çünkü ikimiz için en iyi adayı seçebilirim Henry." Dedim.
"Linius'u seçtin değil mi?" Sesini düz tutmaya çalışıyordu ama kızgınlığı ve kırgınlığı seziyordum. "İyi bir Kraliçe eşi olur."
"Linius şüphesiz en iyi adayım ama hayır, Linius değil. Ona başka bir teklifim olacak." Yüzüklerime oynarken ona kimi seçtiğimi söylesem mi emin değildim. "Bilmen gereken bir şey var demiştin."
Konuyu değiştirmeyi seçtim ama yüzündeki ifade yüzünden buna pişman olup olmayacağımı kestiremedim. "İyi bir haber değil sanırım."
"Adayları gözden geçirmen iyi... ben olmasam bile." Tekrar yürümeye başladığında adımları biraz daha hızlıydı. Arkamızdan gelen kızların duymasını istemiyordu. "Kraliçe hamile Josephine."
Ona bakarken dudaklarım hafifçe aralandı ama hiçbir şey diyemedim. Henry sendelerse beni tutmak için hazırdı ama kendimi toparlamaya çalıştım.
"Emin misin? Bunu herkese duyururdu, biliyorsun." Dedim hızla.
"Eminim. Sanırım bebeği diğer hamileliklerindeki gibi kaybetmeyeceğine emin olana dek söylemeyecek ama bunu öğrendiğim kişi hekimlerin gözlerinin üzerinde olduğunu söyledi. Yaklaşık dört aydır böyleymiş. Daha erken haberim olsa hiç Iterium'a gitmene izin vermezdim."
Elimi göğsüme yaslayıp ufak derin nefesler alırken bunun her şeyi nasıl değiştireceğini düşündüm.
"Sence babam... benimle o çocuğu değiştirir mi?"
"Erkek olup olmayacağını bile bilmiyorsun Josephine. Daha önce tahtınıza kadınlar oturdu ayrıca."
"Evet, evlenir evlenmez krallığı kocaları yönetti." Diye çıkıştığımda diyecek bir şey aradı. "Henry ne yapacağım?"
"Sen bir şey yapmayacaksın ama kuzenlerinden biri ile o evliliği yapman gerekiyor. Birkaç lordun sadakatinden de eminim ama herkes için konuşamıyorum. Margot zeki bir kadın ve Alex'i de hafife alma. Kendi küçük birliğini denetledim, o kadar küçük bir askeri grup değil."
Merdivenlerin başında durup köpekleri ile gezen Leopold'e baktım. "Kont'un askerleri yaşayan bir oğlu varken bizi seçmez değil mi?" dedim. Margot'un merhum eşinin bakıp yetiştirdiği birçok savaşçı vardı.
Henry sessiz kaldı. Cevabı evetti.
"Şimdiden savaşı düşünmene gerek yok Josephine. Öyle bile olsa Kraliyet muhafızları, donanma ve lordların adamlarına sahip olacaksın." Başını biraz eğip bana bakarken hafifçe tebessüm etti. "Belki Genç Kral'da yardımcı olmak ister."
"Kral Remington ölüyor Henry, salaklaşmıyor." Dedim hafif alayla merdivenlerden inerken. "Başka birinin savaşına girmemesi gerektiğini bilecek kadar zeki."
"Belki çocuk doğmayacak bile." Durup ona döndüğümde ellerini iki yana açtı. "Kien yine çocuğu alabilir ya da başka şeyler olabilir."
İkimiz sessizce bakışırken ne demek istediğini anladım. Bunu benim için yapacak kadar ileri gider miydi?
"Gitmem lazım," dedi tebessüm ederek. "Akşama bir balo var ve sanırım seni müstakbel eşin ile dans ederken göreceğim. Kendimi hazırlasam iyi olur."
"O gün Margot ile ne konuştun?"
Bana bakarken sırıttı ve saçımı kulağımın arkasına ittirdi. Basit bir hareketti ama parmak uçları yanağıma değdiğinde elektrik çarpmış gibi hissettim.
"Ona yeğenini kardeşimden uzak tutmazsa işlerin çirkinleşeceğini söyledim."
"Aurora akşam baloda olacak mı?"
"Evet. Kaçmasın diye gemilerine askerler yerleştirdim ama kaçabileceği bir yer de yok." Dedi sıkıntıyla iç çekerek. "Leopold'un ona baş sağlığı dilemeye geldiğini biliyor musun? Sanırım Yorker ile olan ilişkisini bir ben bilmiyordum."
"Herhangi birinin Leopold ile konuştuğunu bilmiyordum," dedim gözlerimi ona dikip. "Ayrıca bende bilmiyordum. Bir sevgilisi olduğunu fark etmem gerekirdi."
Gülerek bana bakarken gelen kuzenlerimi görünce biraz uzaklaştım. Kızlar gelip selam verdikten sonra birbirimize baktık ama sonra gülerek dördümüz birden sarıldık.
"Başına gelenleri duyduk." En küçüğümüz Lucielle bana hayranlıkla baktı. "Eminim bir macera olmuştur."
"Lucielle!" dedi en büyükleri Lyra hızla. "Prenses kuzenimiz korkunç şeyler yaşadı. Bu şekilde konuşma bu olayları."
"Sorun değil Lyra." Kolumu Lucielle'in omuzlarına sararken gülümsedim. "General Turner'ı hatırlıyor musunuz?"
Kızların üçü de Henry'e bakarken Henry başıyla hafif bir bir selam verdi.
"Leydilerim."
"Aurora'nın ağabeyiydiniz değil mi?" dedi Letita. "Son karşılaşmamızda henüz general değildiniz."
"Kız kardeşimi hatırlıyor olmanıza sevinmeli miyim bilmiyorum Leydi Myler." Henry, Lucielle ve Letita'nın hayran; Lyla'nın kötücül bakışları altında gülerek cevap verdikten sonra bana döndü. "Majesteleri, izninizle."
Hafifçe başımı sakladıktan sonra onun gidişini izlemiyor gibi yapmak için kızlara baktım.
"Sizleri çok özledim," dedim beraber kaleye yürürken. "Teyzem geldi mi? Yoksa babanıza mı eşlik ediyorsunuz?"
"Elbette geldi, seni deli gibi merak etti!" Lucielle bana biraz daha sokulurken ona sarıldım. Annem hastalandığında teyzem Lucielle'e hamileydi yine de Lyla ve Letita'yı alıp saraya gelmişti. Babam evlenme kararını söylediğinde sinirlenip gitmişti. Beni götürmek istediğine ama babamın izin vermediğine emindim. "Oğlanlarla uğraşıyor. Gelir gelmez birbirlerini yaralamayı başardılar."
"Lord Turner ile dostluğun hala devam ediyor demek." Letita ve Lucielle önden ilerlerken, Lyla'ya döndüm. En başından beri Henry ve Aurora'dan hoşlanmıyordu. "Eminim onlar olamasa başına bunlar hiç gelmezdi. Kız çok sorumsuz, uygunsuz ve ne dediğini bilmiyor. Ağabeyi ve o kadın onu böyle olması içni cesaretlendirip duruyor."
"Lyla, onlar olmasa ölürdüm ya da esir düşerdim." Dedim ona bakarken. "Hadi bana nişanlından bahset! O son mektupta çok detay vermemiştin."
Biraz kızarsada nişanlısından bahsetmeye başladığında rahatladım. Kızlardan sonra teyzem ile buluştuğumda bana sıkıca sarıldı ve yüzümü elleri arasına aldıktan sonra benim için ne kadar endişelendiğiyle ilgili uzun bir konuşma yaptı. İkiz oğulları korsanları görmek istediklerine dair bağırmaya başlayınca teyzem ablaları ile onları akşam hazırlanmaları için gönderdi.
"Çocuklarımı seviyorum ama bazen sessizliği özlemiyor değilim."
Ona bakarken gülümsediğimde bana aynı şekilde karşılık verdi. Bu gece için seçtiğim elbiseye bakıp bana döndü.
"Umarım sürpriz şekilde eşinin Turner olacağını duyurmayacaksın."
"Babamla konuşmuşsun."
"Babanla konuştum." Oturup yanındaki yere vurduğunda yanına oturdum. Ellerimi tutarken hüzünlü bir tebessüm dudaklarına yerleşti. "Josephine hislerin bir suç ya da zayıflık belirtisi değil. Onun da kötü biri olmadığını biliyorum. Dük ondan övgüyle bahsetti ve biliyorsun herkesi kolay kolay sevmez. Sadece o kadın tahtını almak için hazırda beklerken eline fırsat verme."
Roothlaw Dük'ü Adair Myler, korsanlarla yapılan bir savaşta ciddi şekilde yaralanmadan önce babamın kara ordularında önemli bir pozisyondaydı. Sonrasında savaş sahalarından çekilmişti. Huysuz biri değildi ama soğuk biriydi. Birine iltifat etmesi gerçekten zordu. Henry'nin küçükken ona hayranlık duyduğunu hatırlıyordum; şimdi bile onu örnek aldığına emindim.
Elbisemi düzeltirken kapı açıldığında arkamı döndüm. Uzun siyah saçlı, dağınık giyinimli ve etkileyici gülümsemeye sahip genç esmer bir adam bana bakıyordu.
"Güzel görünüyorsun, ve eminim zaten altı kez kontrol etmişsindir."
"Buraya böyle girmen hiç doğru değil." Dedim sert bir ifade ile.
Sırıtışı daha da genişlediğinde kendimi tutamadan güldüm ve kollarımı açtım. Sıkı bir kucaklamayla beni etrafında döndürdü.
"Caden Tyler!" dedim gülerek ona tutunurken. "Pis herif! Kendine özenmemişsin bile."
"Saraya biraz önce getirildim. Eminim emri sen vermişsindir."
Üzerini biraz düzeltirken onu getirmesi için Aurora'yı göndermenin bir kumar olduğunu düşünmüştüm, ikisi de Caden neredeyse beraber sarhoş olabilirlerdi, ama başarıyla onu dikkat çekmeden getirmişti.
"Beni geceyi eğlendireyim diye getiremediğine eminim kuzen, dökül bakalım."
Beraber odamdan çıkıp balo salonunda ilerlerken midem gerilmişti. Ona teklifimi söylemenin basit bir yolu yoktu o yüzden durup ona baktım.
"Evlenmemiz gerek."
Caden sanki onu öldüreceğimi söylemişim gibi rengi atmış şekilde kaskatı kesilmiş bana bakıyordu. Eminim vücudu ölü gibi soğuk haldeydi.
"Caden..."
"Ben korkunç bir kral olurum!" dedi bağırarak. "Yani ayık gezmem ki. Ayrıca bir hovardayım. Zeki de değilim. Savaşmaktan da hoşlanmam, hele ki konsey—"
"Kien aşkına Caden!" dedim ağzını kapatıp. "Sus ve beni dinle."
Gözlerindeki panik dinmezken bana baktı. Elimi ağzından çekerken tekrar konuşmaya başlayacağını anlayınca ondan önce davrandım.
"Bana da senin gibi biri lazım zaten."
"Belki ağabeyim ile evlensen daha iyi olur. Linius tam bir kral olur."
"Evet!" dedim hızla. "Ben bunu istemiyorum. Ben dikkat dağıtıcı birini istiyorum, beraber özgür olabileceğim birini." Durup ona bakarken anlayıp anlamadığını bilmiyordum. "Caden?"
"Yani seninle evleniyorum çünkü aslında evlenmen gerek ve ben sana bunu sağlayacağım."
"Bir de zeki değilim dedin." Dedim alayla.
Nefesini verip saçlarını geri atarken bana baktı. "Hayır deme ihtimalim yok değil mi?"
"Yani..." dedim sevimli şekilde. "Demezsen çok iyi olur çünkü ikinci tercihim Zion."
Bana bakarken yüzünü buruşturdu. Ailede kimsenin Zion'u sevmediğinde o an karar verdim. Caden elini uzattığında bir ona bir eline baktım.
"Kabul ediyorum. Yüzüğüm?"
Gülerek ona bakarken tekrar sarıldım ve sonra hafifçe omzuna vurup koluna girdim. Caden balo salonuna gidene dek hayalindeki düğünü anlatmayı sürdürdü.
‧:❉:‧
Hail House Tyler 💪🏻💪🏻
Caden kafamda çok komik biri umarım o komikliği yansıtabilirim ödcmdçaçs
Henry'nin bebeği halletme düşüncesiyle endgame'de Rhodie'nin bebek Thanos'u öldürme fikri paralel...
Kendinize iyi bakınnn.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro