Bölüm 12
Merhaba, bu bölüm bazı kısa flashbackler bulunduğu ve bundan sonraki bölümler başka bir karakterin ağzından devam edeceği için tanrısal bakış açısı ile yazılmıştır. İyi okumalar.
‧:❉:‧
BÖLÜM 12: "PRENSES'İN ANILARI."
Mave'in, Josephine'yi çıkardığı oda Prenses'in düşündüğü gibi pis bir oda değildi. Büyük süslü bir yatak ve yemek masası alacak kadar genişti. Masa çoktan ikiden fazla kişi için hazırlanmıştı. Mave ceketini çıkarıp masaya ilerlerken Josephine olduğu yerde dikilip kadını izledi. Kadın ona üveyannesi, Margot'u hatırlatmıştı. Babası, annesinin ölümünden sonra kendini kapatmıştı. Konseyi dışında Josephine'yi görmeyi bile reddediyordu ve bir yıl sonra babası yanında dul Kontes Margot Dearch, Josephine ile aynı yaşta olan oğlu geleceğin Kont Dearch'ı Leopold ile bahçede yanına gelmişti. Josephine'nin Leopold ile iyi arkadaş olmasını umduğunu söyleyip iki çocuğu yalnız bırakmıştı. Prenses, oturan soluk tenli çocuğa bakarken açık mavi takımı ile onun bir hayalet gibi göründüğünü düşünmüştü. İki hafta sonra Kontes yeni kraliçe olmuştu ve sevimli gülümsemesi çok hızlı şekilde bir kurdunkine dönüşmüştü.
"Gelsene Prenses, bugün benim doğum günüm." Mave koca bir dilimin olduğu pasta tabağını alırken Josephine'ye sırıttı. "Uzun zamandır kutlama arkadaşım yoktu."
İştahla pastasını yiyen kadına bakarken midesinin burkulduğunu hissetti.
"Mary, bize biraz izin verir misin? Ve lütfen Prenses'e artık pasta verme."
Mary, altı yaşındaki Prenses'e bakmış ve ufak bir tebessüm ile önündeki tatlıları toplamıştı çünkü bugün Josephine'nin doğum günü olsun ya da olmasın Kraliçe ne derse onu yapmak zorundaydı.
"Doğum günlerimde sınırsız pasta yiyebilirim." Josephine, gözleriyle uyumlu zümrüt yeşili elbise giymiş Margot'a bakarken Mary'nin çıkmasını istemiyordu. Bu kadın onu korkutuyordu. "Annem hep izin verirdi."
"Ama annen artık yok, değil mi?" Margot yanına gelip çenesini hafif kaldırıp Prenses'in gözlerine baktıktan sonra yanağını sıktı. "Ve şişman bir prenses olmanı da istemeyiz, güzel bir prenses olmanı isteriz ama pastayla sadece şişman bir prenses olursun."
Geri çekilirken Josephine yanağını acıdığını fark etti ama gülümsedi. Eğer Margot üzülürse babası üzülürdü ve babasını artık üzgün görmek istemiyordu.
"Bundan sonra yemekleri odana göndereceğim. Kral ve benimle yemeyeceksin."
"Ama—"
Margot parmağını sallayıp ona bakarken yerde duran oyuncak sepetini almış ve odadan çıkmıştı. Pastalar tek yasak değildi. Oyuncaklar da artık ona yasaktı. Saraydaki soyluların çocuklarıyla arkadaş olamazdı; Margot ona gerekli yaşa geldiğinde leydiler seçecekti ve o zamana kadar eğitimlerini alırken Leopold ile arkadaşlık edebilirdi.
Josephine masaya oturup pastaya bakarken o günleri hatırlamasına şaşırmıştı. O zamanlar ne kadar yalnız hissettiğini hatırdı, yalnızdı da. Henry ve Aurora gelmeden önce Kraliçe'nin yetim yeğeni Alexander gelmişti. Leopold tüm gün hüzünlü kitaplara boğulduğundan Josephine belki Alex ile iyi arkadaş olabileceğini düşünmüştü ama Alex sadece eziyet etmek için birini ya da bir şeyleri arayan zalimin tekiydi zaman zaman Josephine ile uğraşmayı seçiyordu. Ama babası mutluydu ve bu yüzden hiçbir şey dememişti. Babası bahçe yürüyüşlerinde ve bazen konseylerinde Josephine'yi yanında istiyordu. Ona bazı durumlarıyla ilgili fikrini soruyordu. Bazı akşamlar yemeklerini baş başa yiyorlardı.
Mavi bacaklarını uzatırken pastayı bırakıp tavuk budunu aldı. "Aç değil misin? Başlasana. Bir deri bir kemiksin kızım. O koca çocuğu nasıl idare ediyorsun?"
Josephine şaraba uzanırken ona ters ters baktı. Kadındaki hava Margot'unkinin aynısıydı. Sadece daha... arsızdı.
Josephine, Mave'e bakarken yıllar önce Margot, Alex ve onunla uğraşan diğerleri için yaptığı şeyi yaptı. Sırıttı ve "Bunun için endişe edecek son kişisin."diyip yemeğe başladı.
Mave de sırıttı ve bacaklarını indirip iştahla yemeğe döndü.
"Siren senden çok bahsetti. Seni kardeşi gibi görüyordu." Mave elindeki kemiği ona doğru salladı. "Geldiği o ilk zamanlar onu becermek istemeyen tek kişi olduğumdan onu buraya almıştım. Sivri bir dili var ve harekete geçtikten sonra düşünüyor. Ve kaç yaşındaydı? On sekiz mi?"
"On altı. İlk o zaman gitmişti." Josephine, Aurora'nın gemisi Yelken Çiçeği'ne heyecanla bindiğini ve onlara el sallarken Henry'nin nasıl kusacak gibi göründüğünü iyi hatırlıyordu.
"O iyi olacak. Yanında deneyimli birileri var."
Yelken Çiçeği gözden kaybolmuş ve meraklı birkaç asker de gittikten sonra geriye Henry ve Josephine kalmıştı.
"Kahretsin!" Henry saçlarını karıştırırken etrafa bakındı. "On altı yaşında! Ve-ve o Aurora."
"Bu ne demek?" Josephine gülerek onu kolundan çekiştirdi ve bahçeye dönen merdivenlere ilerlediler.
"Bu demek oluyor ki," Henry gülümseyerek kolunu ona uzattı. "Kendini öldürtecek."
Josephine ona gülümseyerek bakarken hafifçe kolunu okşadı ama Aurora kararını onlara ilk açıkladığında ve Margot büyük bir zevkle kabul ettiğinden beri endişeleniyordu. Henry ve Aurora onu seven tek insanlardı. Aurora'yı ilk gördüğü andan beri onu seviyordu.
"Ne oldu?"
Henry durup merakla ona bakarken Josephine iç çekti ve elini gerginlikten bulanmaya başlayan karnına koydu.
"Haklısın, kendini o korsanlara öldürtür." Telaşlanmaya başlarken elini yüzüne doğru salladı. "Bir gemi ayarla peşine düşelim."
Henry ona bakarken gülmeye başladı ve etrafı kolaçan ettikten sonra ufak hızlı bir öpücük verdi.
"İddiayı o kazandı."
"Ne?" dedi Josephine kaşlarını çatıp.
"O gittikten sonra bir saat dayanamayacağını söylemişti ve bende bir gün demiştim."
Henry gülerken Josephine ne olduğunu anlayıp omzuna vurdu.
"Ama asla onunla kardeş olamazsınız, değil mi? Ya da eş. Çünkü onlar senin..." Doğru kelimeydi ararken ellerini iki yana açtı. "Kölelerin."
"Kadın kadına sohbetten anladığın bu mu?" Josephine bıçağını ve çatalını bırakıp ona baktı. "Aurora seni öldürecek."
"I-ıh. Güvenle gitmenizi sağlayacağıma söz verdim ve o da kardeşini benden uzak tutacak. İkisi de seni güvende tutmak için her şeyi yapar."
Bunu dedikten sonra ki sırıtması yüzünden Josephine büyük bir yudum şaraba ihtiyaç duydu.
"Baksana bugün doğum günüm olduğu için bir hediye alabilirim sanırım." Mave'in sırıtması genişlerken öne doğru eğildi. "Sevgilini bu gece beklemesen iyi olur."
Josephine kaşlarını çatarken kanının damarlarından çekildiğini hissediyordu.
"Böyle konuşamazsın." dedi sessizce. Bu ondan korktuğundan ya da cesareti olmadığından değildi. Sesinin yükselmesi halinde ne yapacağından kendi de emin değildi. Ayrıca Henry'i başka bir kadınla düşünmek bile, belki asla sesli şekilde kabul etmezdi ama, ilk kez kıskançlık hissetmesine sebep oluyordu. "Zor bir durumdayım diye benimle böyle konuşamazsın. Ben Viltarin'nin varisiyim. Karşında bir soylu var. Ben senin gibi değersiz bir miçonun piçi değilim. Beni tehdit etmeyi düşünmeyi bile düşünme."
Mave bir şey demeden arkasına yaslanırken bardağını eline aldı. Belki de kız haklıyı; ileride bir gün Viltarin donanması onun peşine düşsün istemiyorsa susmalıydı.
"En azından 'İyi ki doğdun Mave.' diyebilirdin." Dedi alayla.
"Burada ne yapıyorsunuz Prenses?"
Henry'nin arkasından yaklaştığını duymamıştı bile. Bütün gece onun lordlar ve generaller ile konuşmasını izlemişti. Margot da Aurora'yı yeni insanlarla tanıştırdığında Josephine babasının yanında oturup hediyeleri kabul etmişti.
"Sadece hava alıyorum."
Henry yanında dururken dönüp saraya baktı.
"Bu kadar uzakta mı?"
"Margot hamileymiş." Prenses Josephine, Henry'nin ona bütün gece bakmasını sağlayan güzel mavi elbisesi ile banka otururken Henry tebessüm edip yanına oturdu. "Şimdilik gizli tutuyorlar ama bu Leopold ile evlenme fikrinden daha mı kötü bilemedim."
Henry gülmeye başladığında Josephine de hafifçe güldü. Henry artık bir Lord ve adamları olan bir komutandı. Bazı lordlar kızları için onu bir aday olarak görmeye başlardı.
"Josephine, baban seni Margot'un çocuğu ile değiştirmeyecek." Bunu büyük bir güvenle söylerken Henry bacağını hafifçe Josephine'nin bacağına vurdu. "Neden biliyor musun?"
"Neden?"
"Çünkü ne kadar zeki, adaletli ve cesur olduğunun farkında. Margot'dan çıkacak herhangi bir şey böyle olmaz." Josephine ona bakarken gülümsedi. "Hem daha doğmadı bile, değil mi? O yüzden endişelenme."
"Teşekkürler. Aurora'ya kıyasla iltifatların yetersiz ama idare edersin."
Henry homurdanırken Josephine güldü. Koyu kırmızı takımının içinde Henry Turner çok yakışıklı görünüyordu. Ona baktığınızda yakışıklılığı ile ilgili özel bir şey göremezdiniz çünkü Henry'nin kendisi özeldi. Odaya girdiğinde dikkatleri toplardı, dövüşmek ya da kılıç kullanmak onun için doğal bir şey gibiydi. Konuşurken, silinip gitmiş o aksanı bazen kendini belli ederdi ve Josephine o zaman ona daha çok tutulurdu.
"Sana bir doğum günü hediyesi aldım ama içeride veremezdim."
"Öyle mi?" dedi meraklanan Prenses. "Ne?"
"Şey... yatağının altında yeni bir kaçış kıyafeti var."
İkisi sessizce birbirlerine bakarken Josephine ona biraz yaklaştı.
"Bir hediye daha istiyorum." Henry'e bakarken eline uzandı. "Beni öpmeni istiyorum."
Ve Henry neden diye sormadı. Yapamam demedi ve uzanıp onu öptü.
Doğum günlerinde aldığı en iyi hediyesiydi.
Kalanı sessiz geçen yemekten sonra Mave onu karşı odaya öylece gönderdi. Yanında bir adam ya da tehdit yoktu. Josephine odaya girmeden önce durup aşağıyı dinledi. Henry ve Ryan bir şeyler konuşuyorlardı. Kendi adı ve Aurora'nın adı dışında geçen tek bir kadın ismi ikisini de sessizliğe gömdü.
Althea.
Anneleri.
Josephine odaya girdiğinde kapıya yaslanıp iç çekti. Henry'e son birkaç gündür kızgındı ama günün sonunda Henry ve Josephine olmuşlardı. Henry yine onun için kendini feda ediyordu.
Yatağa uzandığında vücudu bir saniye için kaskatı kesildi ve Henry gelecek mi diye bekledi ama gelmediğinde birkaç damla gözyaşının akmasına izin verdi. Korktuğu ya da kızdığı için ağlamıyordu; sonunda rahatlamıştı.
Kapının açıldığını duyduğunda uyku saati geçeli üç saat oluyordu. Neredeyse gece yarısı demekti. Yatakta dönüp kapıya baktığında bir oğlan çocuğu görünce neredeyse bağıracaktı ama çocuk kapıyı kapatıp şapkasını çıkarınca Josephine gözlerini iri iri açtı.
"Aurora!" Yataktan kayıp kızın yanına giderken Aurora ellerini ağzına kapatmış gülüyordu. Gittikçe yaramaz oluyordu. "Ne yapıyorsun?"
"Seni şehirdeki eğlenceye kaçırıyoruz!" Elindeki torbayı ona uzattı. "Hadi giyin. Çok vaktimiz yok."
Josephine torbadaki kıyafetlere bakarken hâlâ şaşkındı.
"Hadisene! Senin için bir pantolon bulmak zor oldu." Aurora onu giyinme odasına iterken gülüyordu. "Bu gece aktobatlar var. Kaçıramam. Hareketleri öğreniyorum."
"Akrobat Aurora."
Josephine geceliğini çıkarıp gömleği, pantolonu, ve yeleği giyerken aynadan kendine baktı. Aurora bunlarla nasıl rahat ediyordu ki?
"Kien aşkına! Bu şey çok rahatsız edici."
Josephine pantolonu gösterdiğinde Aurora ona bakıp elleri üzerinde durdu ve bacaklarını iki yana açtı.
"Elbiseyle bunu yapamazsın ama."
Dengesini kaybedip düştüğünde yerden gülerek Josephine'ye baktı.
"Şapkayı tak da gidelim ama saçlarını iyice sakla, tamam mı?"
Josephine başını sallayıp dediğini yaparken Aurora onun takı kutusunun altını açtı ve ufak altın keselerinden birini aldı.
"Bu lazım olur."
"Benden çalman hoş değil." Dedi Josephine ellerini beline koyup.
"Çalmıyorum!" Aurora onu gösterdi. "Tam buradasın."
"Yine de çalmak. O yüzden..."
Aurora ona bakarken ileri geri sallandı ve sonra keseyi yerine bıraktı. Josephine herkesin Margot'un bu kıza anne gibi davranmasının büyük bir şey olduğundan bahsediyordu ama Margot ona anne gibi davranmıyordu. Aurora yedi yaşındaydı ve askeri eğitimdeki çoğu çocuktan iyiydi. Ona hırslı ve kendisi gibi kötü kalpli olmayı öğretiyordu ama Josephine onu bırakmayacaktı.
"Sormadan aldığım için özür dilerim Josephine."
Josephine ona gülümsedi. "Şimdi keseyi alabilirsin."
Aurora sırıtıp keseyi alıp cebine attı ve koşarak Josephine'nin yanına gelip elini tuttu.
"Çok hızlı koşmamız lazım, tamam mı? Ve soran olursa mutfak teslimatı yaptık."
"Ama akşam..."
"Sabah kahvaltısı sabah hazırlanıyor mu sanıyorsun?"
Aurora koridoru kontrol edip onu çektiğinde Josephine ne kadar güçlenmiş olduğunu fark etti. Kimseye yakalanmadan limana giden merdivenleri inmeleri Josephine'yi biraz korkttu.
"Bunu kaç kere yaptın?"
"Ayda bir Henry ile kaçıyoruz." Askerleri görünce kendisiyle birlikte Josephine'yi duvara yasladı. "Hemen geçerler."
Askerler, çavuşlarından dert yanarak geçtiklerinde Aurora yolu tekrar kontrol edip ona işaret verdi.
Josephine arkasından giderken endişeliydi ama Aurora yaylana yaylana yürüyordu.
"Nerede kaldınız? Akrobatları kaçırırsak bağırıp kutuları tekmeleyemezsin."
Bunu daha önce cidden yapmışlardı.
"Josephine'nin giyinmesi uzun sürdü!" dedi Aurora bana bakarken. "Ama bak, tam bizim gibi. Sana kıyafetler olur demiştim."
Henry onlara sırıtırken elini Josephine'ye uzattı.
"Tatlı Josephine'im, bu gece ilk macerana çıkıyorsun."
Josephine onun elini tutarken gülümsedi.
"Bende." Aurora, Josephine'nin diğer elini tutarken ağabeyine kötü kötü bakıyordu. "Ve o benim Josephine'im."
Josephine şehri hiç böyle görmemişti. Sarhoş ve gülen insanlar her yerdeydi. Müzik, dans ve bir sürü koku vardı. Henry onlara çiçekli taçlar aldıktan sonra akrobatları izlemeye gittiler. Aurora daha iyi görebilsin diye Henry onu omzuna aldığında Josephine gülümseyerek onlara baktı. Henry ve Aurora hayatına girdiği son iki yılda tekrar mutlu olmayı hatırlamıştı.
"Ağzından ateş çıkaran adamla tanışmak istiyorum!"
Aurora, ağabeyinin omuzlarından inmeden etrafa bakarken Henry, Josephine'ye baktı.
"Onunla başa çıkamıyorum."
"Henry! Henry! Yemek yiyebilir miyiz? Et yapan adam burada."
"Daha yeni yedin ya—"
"Dondurma!"
Resmen çığlık atıyordu. "Nasıl etten dondurmaya geçebildi ki?" dedi Josephine gülerek.
"Daha tam yemek yeme isteği başladı bile sayılmaz." Henry dondurma tezgahı önünde dururken Aurora'yı indirmeyi denedi ama kız resmen kafasına yapıştı. "Kahretsin Aurora."
"Siz ikiniz!" Dondurmacı gülerek onlara bakarken Josephine etrafa bakındı. Birileri onları takip ediyor gibi hissetmişti. "Ve bir tane daha."
"Merhaba." Dedi Josephine tebessüm ederek.
"Ben hepsinden istiyorum!" Henry onu sonunda indirmeyi başardığında Aurora suratını cama yasladı. "Hepsinden."
"Hepsinden alamayız."
Henry'nin sessizce onu uyardığını fark edince Josephine bütün gece her şeyi ödeyenin Henry olduğunu fark etti. Babası Sör Gavin'e Henry'e biraz para vermesi gerektiğini söylediğini biliyordu ama ne kadar olduğunu bilmiyordu.
"Alırız. Bende de para—"
"Hayır, ondan değil." Henry hızla konuşunca Aurora başını arkaya attı. Ağabeyi onun ağzını kapatıp Josephine'ye baktı. "Fazla yiyince kontrolden çıkıyor."
Aurora tepinirken Henry onu tutmaya devam etti.
"Sen en sevdiğini seç."
Josephine dondurmalara bakarken sarayda sadece vanilyalı yediğini fark etti ama şimdi rengarenk bir dondurma kuşağı vardı.
"Ben... bilmiyorum."
"Neyi bilmiyorsun?" dedi Aurora sonunda kurtulup. "Limonlu ve vişneli istiyorum!"
"Geçen çilekli ve çikolatalı istemiştin." Adam ona bakarken birer top dondurmayı koyup uzattı. "Al bakalım."
Aurora dondurmayı yerken Josephine ağlamak istiyor gibiydi. Beş yıldır dondurma yememişti. Ya da jöleli kek. Ya da yediği o yağlı ve etli yemekten. Birileri ona en sevdiğin hangisi diye sordukça Aurora ya da Henry'nin cevaplarını vermişti.
"Onlar geçen ayki en sevdiklerim." Aurora, Josephine'ye baktı. "Sen ne seçiyorsun?"
"Bilmiyorum."
"İki tane çikolatalı alabilir miyiz?"
Henry cebinden para çıkarıp adama uzatıyordu ama biri kolunu kavradı. Üçü birden arkalarını döndüklerinde Sör Gavin üçüne bakıyordu.
"Eğlence buraya kadar evlat."
Bir asker Aurora'nın dondurmasını düşürmesine yetecek kadar sertçe onu kavrayıp sürüklerken biri de Henry'i önlerine doğru itti.
"Lütfen majesteleri." Dedi Sör Gavin, Josephine'yi omzundan kavrarken.
Josephine dondurmalara baktı ama yavaşça Sör Gavin'in önünden yürüdü. Saraya giden arabada üçü de sessizdi. Josephine sadece onlarla eğlenmek istemişti ama Prensesler eğlenemezdi.
"Hayalkırıklığına uğradım." Margot üçüne bakarken Henry bir adım önce çıktı.
"Majesteleri—"
Margot elini kaldırıp onu susturdu.
"Henry, Henry, Henry... Senin onu koruman gerekiyordu. Ya bu gece biri ona zarar verseydi? Kral bunu duyunca kim bilir ne olacak..."
"Majesteleri—"
"Ben yaptım." Aurora öne çıktığında Margot kaşlarını çattı. "Aktobatları izlemek istiyordum ama Henry hayır dedi. Bende Josephine'yi kaçırdım. Sonra Henry bizi buldu. Dondurmayı ödeyip bizi saraya getirecekti."
"Yirmi kırbaç." Henry ve Josephine ürperek Margot'a baktı. "Ve mahzende ne yaptığını düşüneceksin. Beni çok üzdün Aurora." Aurora bunu duyduğunda omuzları düştü. Onlar için yalan söylemişti. "Götürün onu."
Askerler Aurora'yı götürürken Josephine'nin gözleri doldu ama Margot'a öfkeyle baktı.
"Sanırım Kral'a söylenmesi gereken bir şey yok. Henry senin cezana Sör Gavin karar verecek." Margot kalkarken gülümsedi.
Josephine Margot'un bir canavar olduğuna o gün karar vermişti.
Bağırış çağırışa uyanırken Josephine başını tuttu. Bu adanın hafızasına bir laneti olmalıydı. Odanın kapısı sertçe açıldığında Mave yere düştü. Prenses hızla yataktan kalkarken korkuyla kapıya baktı.
Mave yerden kalkana kadar mavi ceketli saçlarında tüyler olan bir genç kız içeri girdi. Elindeki dondurmayı keyifle yerken ayağını Mave'in kafasına bastırdı.
"Merhaba Josephine. Beni özledin mi?"
‧:❉:‧
( Yukarı da; Josephine Tyler. )
GECE 02:22 DE 2.5K'LIK KELİME ATAN O YAZAR— ITS ME!
Josie'miz bizim lover'ımız unutmayın 🫶🏻🫶🏻
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro