İstek Başarının Temelidir
Steve, Bucky, Daisy ve Bobbi, hastanenin yakınlarındaki bir lokantaya yemek yemeye gitmişlerdi. İçeriye patates kızartması yiyip, alkol almak isteyen motorcuların terlerinden gelen bir koku hakimdi. Dördü, ikişer karşılıklı oturuyordu.
Bucky, sandviç yerken, Steve çorba içiyordu, Bobbi omletini ufak lokmalarla yerken, Daisy ise sadece kahve içiyordu. Hepsi kendi yediğine ve içtiğine odaklanmışken, Daisy sıcak kahvesini yarıladıktan sonra masanın üstüne yavaşça koydu. Beyaz koltuğa verdi sırtını.
"Bu koltuklar, böyle bir mekan için fazla rahat değil mi?"
Steve, kasenin dibine kalan az çorbayı, çatalı kenara koyup kaseyi kaldırarak dikti ve bitirdi. Kaseyi ağzından çekerken, sakallarında çorba kalmıştı. Bucky'nin yanında oturan Bobbi, eliyle onun sakalını gösterdi, "Bu yaşta bile çorbanı sen değil sakalın içiyor ya, nasıl yapıyorsun bunu anlamıyorum."
Hepsi birden güzel bir sabah kahvaltısı yapıyordu. Yemekler bittikten sonra iş sohbete kaydı. Daisy, işlerin Shield'da nasıl gittiğini anlatmaya başladı. Steve, Bucky ve diğer eski kahramanlar hakkında yapılan çeşitli dedikodulardan bahsetti.
"Sizin hakkınızda söylenen onca şey var ki, hangisi doğru, hangisi değil bilemiyorum. Ama anlatacak olursam ki şöyle. Mesela Bucky'nin binden fazla adam öldürdüğü ile alakalı bir söylenti var."
Elleriyle, çok da fazla olmayan kirli sakalını okşadı Bucky. Kaç kişiyi öldürdüğünü düşünüyordu. "Orduya yirmi yaşında girdim. Şimdi yüzlü yaşlarda mıyım neyim. Sanırım doğru. Bin veya bine yakın adam öldürmüş olabilirim. Steve yine bana nazaran daha azdır. Çünkü o pek öldürmez."
Bobbi, sarı saçlarını geriye attı ve yanındaki adama döndü, "Gerçekten de merak ediyorum. Kaç yaşındasınız siz tam olarak?" Steve, gözlerini döndürmeye başladı, tam olarak kaç yıl yaşadığını hesaplamaya çalışıyordu ama çok da kolay değildi. İkisi de on dokuzuncu yüz yılın sonunda doğmuştu.
"Hiç bir fikrim yok biliyor musun Bob. Bu arada bence kalkalım. Natalia, Clint ile çok fazla yalnız kaldı. Gidip onlara bakmalıyım."
Adam ayağa kalktı ve üstünü düzelttikten sona Bobbi'nin kalkıp ona geçmesine izin vermesini bekledi. Kadın ayağa kalkıp kenara çekildikten sonra Steve, Bucky'e baktı, "Hadi ama, hala onları kıskanıyor olamazsın. Otur oturduğun yerde Buck, muhtemelen Daisy'nin anlatacak çok şey vardır."
Kız heyecanlı bir şekilde hemen yanıt verdi, "Siz isterseniz hemen anlatırım yüz başı."
Ayakta dikilen uzun saçlı adam karşısındaki üç insana baktı. O üçü de ona baktı, arada kısa bir sessizlik oldu. Bucky, onun arkasından kimsenin gelmeyeceğini anladı, "Peki, siz gelmiyorsanız ben giderim." Kıskanç olmadığını söyleyen adam, lokantanın camdan olan çift kapısının ikisini de ittirerek açtı ve çıktı.
Steve, Daisy ve Bobbi kalmıştı. Saçları çenesine kadar gelen İnhuman kız, Bucky'nin bu tepkilerini tam olarak anlamlandıramıyordu. Shield'da onun, çok fazla kadınla beraber olduğu söylentileri vardı. Fakat Natasha konusunda da hala hassastı. Bunu yanında otururken bile hala yanında oturduğuna inanamadığı Steve'e sormak istedi. Çekingen bir tavırla sorabildi anca."
"Yüzbaşı, şey... Bu Bucky, neden Natasha'yı hala seviyormuş gibi davranıyor."
Soruyu duyan Steve, sağ elini masanın üstüne koydu ve masaya parmakları ile vurarak düşünmeye başladı.
Natasha, Bucky için normalden çok farklı bir kadın olmuştu. Bucky, dedektiflik işlerini yaparken ondan yardım istemek için ofisine gelmesiyle tanışmışlardı. Natasha'ya yardımcı oldu, bir yandan ona aşık da oldu. Bucky'nin ona bakışını, ondan önce en son lise de Jessica Jones'a bakarken görmüştüm. Natasha'yı çok sevmişti ve ona 'Natalia' diye seslenmeye başlamıştı.
Avengers'a Natasha'yı, Bucky soktu ama kendisi girmedi. Bucky hiç bir zaman Avenger olmadı, çünkü biz insanları öldürmüyorduk, o öldürüyordu. Bucky, Natasha'ya açılamadan onu İntikamcılar'a soktuğu için, onun Matt'le, ve benle olan flörtünü izlemek zorunda kaldı. Ben onun durumunu bildiğim için pek Nat'e yaklaşmadım ama Matt bir süre onunla aynı evde yaşadı, aralarında ciddi olarak bir şey olmasa da.
İntikamcılar dağılmaya yakın iken, Natasha ve Bucky gerçekten sevgili oldu. Fakat İntikamcılar dağıldıktan sonra Natasha çekip gitti. Bucky'i umursamadan. Gittiği sırada hamile olduğunu öğrenmiş, doğurmuş, bir yıl bakmış. Baktığı çocuğu bir yaşına gelince Bucky'nin yanına bıraktı. Çocuğun Nat'den ve kendisinden olduğunu öğrendi, ona çok sinirlendi ve Skylar'a benle o baktık.
Ultron Çağı döneminde Skylar sekiz yaşındaydı ve Bucky'nin gözleri önünde yanarak öldü. Bucky, Natasha'ya bir daha sinirlendi Skylar yüzünden. Kalbinin en derinliklerinde bir yara olarak kaldı Skylar.
Bu kıskanma durumu ise Ultron Çağı sırasında, Natasha'nın Clint ile yakınlaşmasıyla başladı. Bucky, yıllarca onların beraber olmasını izledi. Dışarıdan Natasha'yı kendine yakın istemiyor ve Clint ile olan ilişkini onaylıyor olarak görünse de, ben onun onca yıldır dostu olduğu için gözlerinden anlıyordum.
Bucky normalde böyle konuları çok dert edecek bir adam değildi fakat beraber çocuk yaptığı için onunla. Belki Skylar yüzündendi, Natasha'yı asla aklından çıkarmadı. Odasında hala geçmişten kalma fotoğraflarını saklıyor ikisinin olduğu.
Clint ve Bucky, Natasha için bir çok defa kavga etti. Hiç biri o kadar ciddi olmasa da, laf atışmaları, tartışmalar, ufak yumruklar falan hep yaşandı.
Barton yaşlanıp kör olunca, Nat onunla normalden daha fazla ilgilenmeye başladı. Bucky, geçmişte ölmüş kızını tek başına gömmüş, ona tek başına dua etmişti ve Nat onu teselliye gelmemişti. Fakat Clint komaya girince hemen onunla ilgileniyor olması falan. Bucky, Nat'in, Skylar zamanında ona göstermediği ilgi yüzünden onları kıskanıyor.
Daisy, hikayeyi hayretle dinlemişti, "Doğru mu? Bucky'nin gerçekten bir kızı olmuş mu? Söylentilerin hepsi doğru o zaman. Onların hiç biri sallama laf değilmiş. İnanamıyorum." Mockingbird lakaplı sarışın ajan, Steve'e baktı.
"Peki kederli aşk çocuğumuz nerede şimdi?"
Onlar hala konuşmaya devam ederken Bucky, Clint'in odasına doğru gitti. İkinci kata çıkınca koridordaki sandalyelerde, tabletten karşılıklı satranç oynayan Sam ve Junior Clint'e selam verdi, "Selam beyler, Natalia odada mı?" Sam, oyuna odaklandığı için, Bucky'e bakmadan kafasını yukarı aşağı salladı.
Cevabını alınca direk odanın kapısını açtı ve içeri daldı. Karşılaştığı manzara tam olarak Natasha'nın Clint'in dibine oturmuş olup onunla fısıldayarak konuşuyor olmasıydı,
"Natalia," istemeden ismi söylemişti, devamını getirmesi gerektiğini düşündü ve hemen bir laf uydurdu, "T'Challa ve Thor nerede?" Clint'in yaşlılıktan buruşmuş çenesini, yıllar geçse de yaşlanmamış teniyle okşadı Natasha, "Gittiler, nereye olduklarını bilmiyorum. Onlar kısa ziyarete gelmişti zaten."
"Ama sen o kalkana kadar burada kalacaksın galiba?"
"Evet, burada kalacağım. Bir sorun mu var?"
Bucky, boş boş baktı, "Hayır bir sorun olduğu yok," konuyu değiştirdi hemen, "Hey Clint! Nasıl gidiyor. Daha iyisin sanırım." Clint, görmediği için kafasını kaldırıp bakmadan konuştu, "Hey Bucky, burada yatmaktan çok sıkıldım bir an önce kalkmak istiyorum."
Kış Askeri'nin aklına on yıl önceki bir konuşma gelmişti
"Gitme, bu halinle onları bulamazsın. Yatalak bir hasta olmanın ne olduğunu biliyorsundur herhalde."
"Beni burada tutmaya çalışma Clint, bir gün sende bu hastane yataklarına düştüğün zaman, ne olursa olsun ayağa kalkmak için savaşırken bulacaksın kendini. Ama sana 'yatalak bir hasta olduğunu' söyleyip yerinden kaldırtmayacağım."
Kollarını kavuşturdu, "Sen yatalak bir hastasın Clint, yatağından kalkmaman lazım." Artık şahin gözlü olmayan Hawkeye, yatalak hasta lafını duyunca aklı on yıl öncesine gitmişti, "Demek elinde sonunda oldu. Yatalak hasta oldum evet. Sanırım bu lafı bana söylemek için bir on yıl bekledin."
Gülümseyesi geldi aniden Bucky'nin. Çünkü adam haklıydı. Gerçekten de on yıl onun yatalak bir hasta olmasını beklemişti. Clint daha yeni körleştiği zaman onun yanında olamamıştı çok fazla o yüzden o zamanlarda deme fırsatı bulamamıştı.
Şimdi ise on yıldır beklediği lafı söylemişti ve rahatlamıştı. Bucky'nin Clint'e olan bakışını gören Nat, ayağa kalktı ve göz göze geldiler, "Ben, Sam'e içeriye kimseyi sokmamasını söylemiştim. Ama seni nasıl aldı?"
Clint, Natasha'yı durdurdu, Bucky'nin orada olmasının bir sakıncası yoktu. En azından yaşlanıp komalık olunca geçmiş davaların hiç birinin önemi yoktu. Bir yandan da Bucky, Clint'in hayatında oldukça önemli yer kaplayan bir insandı. Her ne kadar Bucky Clint'den daha yaşlı olsa da, dışarıdan bakıldığı öyle değildi.
İhtiyar adam, Bucky' odaklandı. Onun kokusunu, kalp atışını, nefes alış verişini kokladı ve dinledi. Kör olsa bile Bucky'nin nereye odaklandığını biliyordu. Clint'in körleşmesi, aslında bir bakıma güçlerinin evrim geçirmesi gibi bir olaydı. Görüşü çok iyiyken, görüşü kapanmış ve görüşünün kuvveti, diğer duyularına dağılmıştı.
Kış Askeri, yatağın tam önüne gelmiş dikiliyordu, "Geçmişini hatırlıyor musun Clint. Seni İntikamcılara girmen için eğittiğim zamanları."
Derinlerdeki anılar, denizin kıyıya vurması gibi beyine vurunca gülümsedi ihtiyar. Hayatındaki önemli kareler film şeridi gibi geçmeye başlamıştı tam önünden. Göremiyor olsa bile eski gördüklerini hala hayal edebiliyordu.
Zihnini geçmişe götürdü. Altmışlı yıllara, İntikamcı olmak için sirkten ayrıldığı ve eğitildiği zamanları.
Kocaman boş bir odada duruyorlardı. Dört tarafta betondu, tepede sadece bir lamba vardı. Oldukça yüksek bir tavanı vardı, geniş bir yer sayılırdı. İki kişi duruyorlardı, Clint ve Bucky.
Clint yirmili yaşlarında, elinde ok, sırtında sadağı, karşısındaki kağıttan hedef işaretine doğru atış yapıyordu. Arkasında ise Bucky, oldukça sert şekilde bekleyip, atışlarını izliyordu, "Gözlerin çok keskin, fakat dikkat ettim atarken hala elin titriyor. Düzgün atış yapman lazım. Savaşta eğer böyle ok atarsan seni çoktan yiyip bitirirler."
Yetenekli genç, ardı ardına okları atıyordu, hepsi tam on ikiden vurmasına rağmen, oku gerdiğinde kolları hala titriyordu. Sadağındaki son oku attığında, ok, hedefe ulaşamadan Bucky tabancası ile vurdu ve oku durdurdu. Kurşunla çarpışan ok yere düştü ve hedefe varamadı.
Ne olduğunu anlamayan genç arkasına döndü ve elinde tabancayı tutmuş, namlusundan çıkan dumanı üfleyen bir Bucky gördü. Onun bu kadar hızlı olmasına hayretler içinde kalmıştı, "Sen... Bunu nasıl yaptın... Yıldırım hızında ok atıyorum ben... Ama."
Bucky, gencin omzuna elini koydu, "Yeterince savaş gördükten ve sevdiklerini kurtaracak kadar hızlı olamadığını öğrendiğin zaman, benden daha hızlı olacaksın."
Saçları dağınık, kendinden kırk yaş genç gösteren asker, arkasını döndü Clint'e ve onun yanından uzaklaşmaya başladı. Tek başına kalan genç, onun ne demek istediğini anlamadı, "Ne? Ben yeterince hızlıyım tamam mı? Sevdiklerimi de ne olursa olsun koruyacağım."
James'in aklına ikinci dünya savaşındaki anısı geldi, o anıyı kafasından hemen attı. Ama atarken bile acısını hissetmişti, "Bunu birden çok savaş görmüş biri olarak söylüyorum Clint, acı çekmeden acıya karşı dayanıklı olamazsın. Koruman için kaybetmen gerekir."
Clint, o zamanlarda kaldığı evin oradaki insanlar ile hemen yakın bir bağ oluşturmuştu ve onları koruyacağına dair kendine söz vermişti. Onlara bir şey olma olasılığı aklına geldi ve bundan rahatsız oldu. Onlara bir şey olmayacağını biliyordu, kendinden emindi. Zihninde yaşadığı bu acının sebebini Bucky'nin üstüne attı ve ona sinirlendi aniden.
Öfkesi alevlendi ve hedef tahtasına sapladığı oklardan birini alıp yayına yerleştirdi. Ne yazık ki Clint daha yayını gererken Bucky, belinden küçük bir bıçak çıkartıp Clint'e doğru fırlattı ani bir geriye dönüş hareketiyle. Havada dönerek ilerleyen bıçak, Clint'in yayının ipini kesti ve duvara saplandı.
Onun hala böyle bir hıza ve güce nasıl sahip olduğuna şaşıyordu. Şaşkınlığı da öfkeye dönüştü ve duvardaki bıçağı alıp Bucky'nin üstüne yürüdü, "Sen beni küçümsüyorsun!" Bucky'nin üstüne elindeki bıçakla yürüdü.
Çocuğun içindeki öfkeyi fark eden Bucky, birazdan ona yapacakları için kendi içinden Clint'e özür diledi. İkisi karşı karşıya geldiklerinde Clint'in elinde bıçakla savurduğu kolu tuttu, ters çevirdi ve onu yere devirip kolunu kilide aldı. Çocuk daha bir hamlesini tamamlamadan Bucky onu kolunu kilide almıştı ve tek hareketi ile kırabilirdi.
Hem dostu olduğundan, hem de gereksiz laf işitmemek için bıraktı. Kolu serbest kalan çocuk hemen ayağa kalktı ve dövüş pozisyonuna geçti. Onun bu saf öfkesi Bucky'i güldürmüştü, "Ah seni gidi yeni çırak. İleride çok şey öğreneceksin."
Arkasına döndü ve bakmadan oradan ayrıldı
Bucky ve Clint aynı hatırayı canlandırmışlardı. O yüzden de ikisi gülüyordu. Natasha ikisinin ortasında habersiz şekilde dururken, neden güldüklerini merak etti, "Beyler, neye gülüyorsunuz?" Bucky, elini Natasha'nın omzuna koydu, "Sadece sevdiğin insanı yıllar önce nasıl dövdüğümü hatırladık da. Benden öğrendiklerini bana karşı kullandığı."
Clint, geçmişte Bucky'nin ona söylediği lafı bir daha hatırladı, "Yeterince savaş gördükten ve sevdiklerini kurtaracak kadar hızlı olamadığını öğrendiğin zaman, benden daha hızlı olacaksın." Bunu kısık sesle söylemesine rağmen Bucky duymuştu, "Sonuçta zaman benim haklı olduğumu gösterdi."
Natasha, ikisinin konuşmaları hakkında bir fikir sahibi olamadığı için rahatsız oldu ve çıkmak istedi. Ayağa kalkacak iken Bucky, onu omzundan bastırıp kalkmasını engelledi, "Yerinden kalkmana gerek yok Natalia, sonuçta sen ve Clint'in şu an berabersiniz. En iyisi ben sizi tek başınıza bırakayım." Arkasına bakmadan kapıya doğru geri geri yürüdü.
Odadan çıktı, odadan çıkar çıkmaz Daisy ile çarpıştı ve kızın elindeki defter yere düştü. Bucky, üstünde Shield logosu olan defteri yerden aldı, "Bu da ne? Gizli Shield dosyaları mı?" Daisy, Bucky'nin elindeki deftere bakarak, "Şey... Aslında evet, ama hiç kimsenin bakmaması gerekiyormuş. Fury'nin emri."
Bucky, Daisy'e bakış attı, adam şehirdeki en yaşlı adam bile olabilirdi. Ona bile izin yoksa bunun gerçekten ciddi bir şey olduğunu düşündü, dosyayı kıza geri verdi ve kenara çekildi içeriye girmesi için, "Tamam, geç o zaman." Daisy, teşekkür ederek içeriye girdi. Bucky, koridoru incelerken, elinde yemek tepsisi olan Bobbi'yi ve onun arkasından gelen Steve'i gördü.
İkisi odanın önüne geldiklerinde, Bucky, "Clint'e yemeklerini sağlık görevlileri getirmiyor mu? Yoksa Bobbi hemşireliğe mi başladı?" Bobbi bir şey diyemeden Steve güldü, "Sadece bizim kahvaltı yaptığımız yerden ona da bir şey getirmek istedik. Yer yakın diye tepsiyle getirdik."
Bucky, kafasının aşağı yukarı salladı, anladığını belli etmek için, "Peki, siz de girin. Ben dışarıda sigara içeceğim."
Bobbi ve Steve'de içeri girdikten sonra Bucky, merdivenlere doğru yürümeye başladı. Yanından geçtiği santranç oynayan ikiliye selam vermedi. Çünkü aklını yiyip bitiren bir anıyı yine gün yüzüne çıkarttı.
O tren faciası, bunu aklından çıkarmak için bir çok büyücüden yardım almıştı. Ama aklından çıkartamamış, sadece daha derine gömmüştü.
-----------------------------------------------
Bir bölüm bitti. Aslında bu kurgu Natasha üzerinden Clint vs Bucky gibi duruyor olabilir. Ama Clint ve Bucky arasındakiler bu kadar basit değil. Clint'i Steve ve Bucky eğitti, aynı zamanda Natasha ile de Bucky tanıştırdı onu.
Clint'in Bucky'e çok borcu var ama o yıllar boyunca onu ödemedi. Şimdi ölüm döşeğinde, birikmiş olan borçlarının ağırlında hiç bir şey yapamadan duruyor.
Neyse, beğendiyseniz yorumlara yazmayı unutmayın. Oylarını esirgemeyin ve arkadaşlarınızla da bu güzel hikayeyi paylaşın.
Clint'in genç ve toy olduğu zamanlardaki halini Dave Franco olmasına karar verdim
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro