Nerede O Elmaslardan Olan Gök Yüzü, Sadece Bizim İçin Olan
Clint, günlerdir yanında bekleyen Natasha'nın elini tutmak için elini havaya kaldırdı. Gözleri hafiften kapanmaya başlayan Natasha ise onun elini görünce hemen oturduğu koltuktan kalkıp onun yüzüne yaklaştı ve elini tuttu, "Buradayım Clint, hiç yanından ayrılmadım, ayrılmayacağım da."
Bunu duyan yaşlı okçu güldü, "Ayrılmadığını biliyorum, hala kalp sesini duyabiliyorum. Kalbin, ne kadar da güzel atıyor Tasha, sesi bana huzur veriyor." Natasha, onun laflarından hemen etkileniyordu, "Senin yanında olduğum içindir." Natasha, adamın yüzüne yaklaştı, tam alnından öpecekti ki, Bucky odaya dalarak her şeyi böldü.
"Merha... Ha... Siz..."
Natasha, Bucky'e sinirli bir bakış attı, tam ortada böldüğü için ona kızmıştı. Bucky ise onun sinirlendiğini anladı, gülümseyerek ensesini kaşıdı, "Sizi ben yalnız bırakayım en iyisi, yemekhane de çilekli milk shake var mı diye soracaktım da, ben en iyisi Scott'a danışayım."
Bucky tam kapıyı kapatıp gidecekti ki, Clint konuşunca durdu. "Bana da bir tane getirsene." Kapının arasından bakan adam ise, "Bobbi'ye söylerim getirir," diyerek kapıyı kapadı. Natasha tekrar Clint ile yalnız kaldı.
Kapıyı kapattıktan sonra camdan içeriye bakacaktı ki, jaluzinin kapalı olduğunu görünce içinden lanet okudu. İçeriyi göremeyince yemekhaneye doğru yürüyecekti ki, Daisy ile çarpıştı ve kızın elindeki çizgi romanlar yere düştü.
Daisy, çizgi romanlarını yere düşürünce Bucky hemen özür diledi, "Özür dilerim Daisy, hemen yardım edeyim." İkisi de yere düşen fasikülleri almak için eğildiklerinde, ikisinin de suratı arasında çok az bir mesafe vardı. Kısa bir süre de olsa ikisi göz göze geldi. Daisy, Bucky'nin o kadar etkileyici gözlere sahip olduğunu bilmiyordu, yakından bakınca öğrenmiş oldu.
Bucky ise Daisy'nin o kadar şirin bir kız olduğunu fark etmemişti. Onu hep uzaktan izlemişti, yakından bakınca bambaşka bir kız olduğunu anlamıştı, hala birbirlerinin gözlerine bakarken, Daisy, "Özür dilerim," diyerek kafasını aşağı eğdi ve çizgi romanları toplamaya devam etti.
Kızın mahcup olduğunu gören Bucky, sebebini anlayamadı, "Ne oldu? Sana çarpan bendim neden özür diliyorsun." Yerdeki bütün çizgi romanları toplayan kız, onları karnına doğru dağınık bir şekilde bastırdı ve ayağa kalktı. Onunla beraber adamda ayağa kalktı.
"Gözlerinizin maviliğini yeni fark ettim. Çok... Etkileyici."
Bucky, kızı etkilediğini, konuşurken ufaktan da olsa titreyip heyecan yapmasından anlamıştı. Elini onun omzuna koydu, kafasıyla Clint'in odasını gösterdi, "Zamanında şu odadaki kızıl saçlı kadında bana aynısını demişti biliyor musun? Aynı şekilde onunla olan kızımız da bana aynısını demişti."
Daisy, Bucky'nin haline üzülüyordu, uzun yıllar boyunca yaşamış olması ve o yılların içerisinde yaşadığı acı olaylar, her insanın kaldırabileceği türden bir şey değildi. Bu, kız için adamı güçlü biri olarak tanımlaması için bir nedendi. Olanlara rağmen dimdik ayakta durması, onu örnek alınacak biri yapıyordu.
Mavi gözlü adamın o gözleri, kızın elindeki çizgi romanlara çarptı, "Bunları nereden aldın? Çizgi roman dükkanı falan mı?" Daisy, kafasını eğip çizgi romanlara baktı, onları elinde düzgünce düzenleyip tekrar tutmaya başladı, "Evet, şu Marvel Ahali denen mağazadan almıştım. Kasiyer olan sarışın kız önerdi."
O ikisinin muhabbeti devam ederken, Natasha ve Clint içeride eski anılardan konuşuyorlardı. İkisi sevgili olduktan sonra ki ilk ayları tam olarak bir masal gibiydi. Kusursuz ve mükemmeldi. O anıları tekrar hatırlıyorlardı. Yeniden yaşayamayacak bile olsalar o zamanları, hatırlıyor olmak bile onları o zamana götürüyordu.
Yıllar Öncesi
Clint, gözlerini açar açmaz onun yüzünü görüyordu üç gündür, kızıl saçlara ve yeşil gözlere sahip o yüzü. Fakat görmeye doyamadığı o yüz, hala yeşil gözlerini dünyadan saklıyordu, uyuyordu. Adam da onun uykusunu bozmak istemedi ve ona fark ettirmeden yataktan kalkmak istedi.
Yavaşça yataktan dışarıya çıkacakken, bir el onu kavradı. "Nereye gittiğini sanıyorsun?" Clint, Natasha'ya baktı, "Demek, numara yapıyordun." Gözleri hala kapalı olan casus kadın gülümsedi, "Ben bir casusum Clint, sende bir ajansın. Bizim işimiz numara yapmak." Haklı olduğunu biliyordu, ikisi de hayatı dolandırma ve numara yapmak ile geçen iki insandı.
"Ama bu hünerlerini bana değil, düşmanlarımıza yapman gerek Natasha."
"Bundan sonra düşmanlarımız olacağını sanmıyorum, her şey bitti, kahramanlar işi bıraktı sayılır Clint. Yıl 1996 olmuş, Ultron Çağı'ndan kurtulmuşuz, herkes emekli oluyor. Biz de emekliyiz artık."
Clint, yatakta doğrulmuştu ama dayanamayıp geri yattı. İki elini de ensesine koydu ve tavana bakmaya başladı, "Evet, biz de emekliyiz artık. İstediğimiz gibi beraber takılabiliriz. Ya da görevlere devam edebiliriz, emeklilik bizi durduramaz."
Natasha küçük ve hızlı bir hareket ile onun üstüne çıktı, "Aksiyon için görevlere çıkmana artık gerek yok Clint." Sinsi bir gülümseme oluştu kızın yüzünde. Kızıl, kısa saçları yandan dökülürken, Clint'in eli onun sırtına gitti, elini kadının pürüzsüz cildinde gezdirdi.
Yaklaşık bir saat sonra, ikisi de kan ter içinde kalmıştı. Clint, yatakta doğruldu ve kalkmak istedi. Yatağın altına kaçmış olan pantolonunu aldı ve direk üstüne geçirdi. Zar zor, topallayarak mutfağa gitti, "İçecek bir şeyler alır mısın?" Natasha, camın önünü örten perdenin, rüzgardan dolayı aralanması sonucu oluşan aralığından dışarı baktı, gün ışığı yüzüne vursa da, bakmayı sürdürdü, "Hayır almayayım. Sence bu gün dışarı mı çıksak?"
Kafasını Clint'in olduğu tarafa çevirdi, o ise elinde iki bira şişesi ile geldi. Natasha, yeşil renkli cam şişe de olan biralara baktı, "Ben içmeyeceğimi söylemiştim." Elinde iki soğuk bira tutan adam ise sırtını soğuk duvara verdi ve birinin kapağını açtı, direk kafasına dikti şişeyi, içtiği bira, ağzının kenarlarından damladı.
Hunharca içtikten sonra şişeyi ağzından çekti, dudaklarının çevresi bira olmuştu. Natasha onun bira ile kirlenmiş ağzına baktı, "Aslında biliyor musun? Bira içmeyecek bile olsam, dudağının kenarında kalan birayı temizlemen de yardımcı olabilirim." Clint, ne yapacağını anlayınca gülümsedi, "Peki, yardım et bakalım." Şişeleri yatağın yanına bıraktı ve ikisi beraber Clint'in dudağında kalan birayı temizledi.
"Ne kadar da güzel zamanlardı değil mi Tasha? O zamanlar gençtim tabi, şimdi muhtemelen kalpten giderim. Gerçi göremiyorum ama olsun." Natasha, onun sağ elini iki eli ile tutuyordu, "En azından hissediyorsun Clint, hemde bir çok insandan daha fazla." Kör olduğu için, konuşurken tavana bakan Clint, her zaman ki gibi dimdik tavana bakıyordu, fakat bu sefer, konuşmadan önce kafasını Natasha'ya doğru çevirdi.
Kızıl saçlı kadın, onun beyaz göz bebeklerine baktı. Kör olmuş, artık işlevi olmayan o gözlere kitlenmişti. Natasha, yine yaklaştı Clint'in yüzüne doğru, bu sefer ki amacı alnından öpmek değildi.
"Bira getireyim mi? Belki eski anıları tekrar ederiz."
Yıllar önceki gülümsemesinin aynısını yaptı Clint, Natasha, o gülüşten anlamıştı cevabı. "Ama ben yemekhaneye gidip gelene kadar bekleyemem," diyerek Clint ile öpüşmeye başladı. Çok şehvetli bir öpüşme sırasında, Bobbi sırtıyla kapıyı açtı, elinde iki tane kocaman plastik vardı, "Hey, Clint, Natasha, biliyor musunuz aslında," sırtıyla açtığı için, içeri girip onlara dönünce neyi böldüğünü anca anladı Bobbi, "Kusura bakmayın, Bucky iki tane çilekli Milkshake'i buraya getirmemi istemişti de, böldüğüm için özür dilerim."
Natasha, burnundan soldu, "Tamam. Şuraya koy da çık hemen." Bobbi, korkusundan hemen yatağın yanındaki masaya iki milkshake'i bıraktı ve hemen çıktı. Hemen yemekhane de bekleyen diğerlerinin yanına gitti.
Gelen ziyaretçilerden bir çoğu gitmişti, Thor, Matt gibi kişiler gitmişti. Fakat Daisy, Bobbi, Bucky, Sam, Scott ve Clint Jr. hala hastanedeydi. Kate'in işleri vardı, arada bir bakıp gidiyordu ama sürekli bakıp gözleyen sadece onlardı.
Onlarda hastanenin yemekhanesindeki kare bir masaya oturmuş Poker oynuyorlardı. Bucky'nin ağzında bir sigara vardı, sigarayı ağzının kenarına tutuyordu, elindeki kartlardan birini masaya attı, "Ben kazandım, paraları alayım."
Oynayan diğer üç kişi ise Clint Jr, Sam, Daisy idi. Scott, Sam ile Clint Jr'nin arasında oturmuş onları izliyordu. Bucky, ağzındaki sigarayı iki parmağının arasına sıkıştırıp ağzından aldı ve dumanı dışarıya üfledi. Ardından da ağzına geri koydu sigara dalını.
Bobbi, geldiğinde onların poker oynadığını görünce şaşırdı, "Devlet kurumların birinde sigara içiyorsun ve kumar oynuyorsun, kuralları önemsemiyor musun?" Bucky, kartları toplamış, onları karıştırırken, "Yüz yıldan fazladır bu Dünya'dayım. Kurallar artık beni kapsamıyor. Bak kaç tane doktor geçiyor beni uyaran var mı, yok. Anlat bakalım Natasha ve Clint ne yapıyorlardı."
Bobbi, onun arkasındaydı, yüzünü görmüyordu Bucky'nin, "Onlar... Öpüşüyorlardı." Bucky, masayı sarsarak ayağa kalktı, "Ne? Nasıl... Clint'in o kalple orada kalp krizi geçirmesi gerekiyordu."
Scott, masada duran portakal parçacıklı meyve suyundan azıcık içti, "Dostum onları düşünmeyi bırak artık." Clint Jr, geriye yaslanmış, kolları iki yana salmış haldeydi, "Ben bile onun aşk hayatını önemsemiyorum. Sen de boş ver."
Bucky, ona söylenen lafları duyunca, Bobbi ile göz göze bakıştılar, ardından yerine geri oturdu. Bobbi'de Bucky'nin yanına bir sandalye çekip oturdu. Elindeki kartları kazara yere düşürmüştü. Bunu oturduktan sonra fark etti, "Kartlar düşmüş, hemen eğilip alayım." Eğildi ve kartların hepsini alıp masaya koydu, "Siz karıştırın desteyi, benim keyfim kaçtı."
Clint Jr, kartları eline aldı ve karıştırmaya başladı, o sırada Scott ona baktı, işaret parmağı ile onu gösterdi, "Gerçekten de Clint'in oğlusun demek. Annen Natasha mı peki?" Cümlenin içinde Natasha geçtiği anda Bucky'nin bacağı masaya çarptı, "Kusura bakmayın, sakarlık işte." Scott, onun kast ettiğini anlamıştı, geriye yaslandı, "Yada cevaplama boş ver, bunlar hep kurgularda olan şeyler zaten."
Daisy'de konuşmaya katıldı, "Biliyor musunuz, çizgi romanların birinde Natasha ve Clint'in oğlunun yaptıklarını konu alıyor." Bobbi ise gülerek Bucky'e baktı, "Kesin baş düşmanı Winter Soldier'dır."
Kollarını kavuşturdu Bucky, bir şey demedi bu espriye karşı. Clint Jr, kartları dağıtmaya başladı herkese teker teker. Dört kişi de eline kartları alınca, Daisy konuşmaya devam etti, "Hatta Shield akademisinde, aralarındaki aşk söylentileri yüzünden 'Clintasha' ismi bile koydular.
Bucky, elindeki kartı sertçe masaya koydu, masayı çatlatacak kadar sertti. "Ben başladım. Sıra sende Daisy." Bucky'nin yaydığı korkudan etkilenmişti genç ajan, elindeki kartı tereddütle ortaya attı, "Özür dilerim, seni kızdırmak istemedim."
Masaya odaklanmış ve baka kalmış olan Bucky, "Sorun değil. Hemde hiç." Sam ve Scott, aynı anda birbirlerine baktılar ve kaşlarını kaldırıp güldüler sessizce.
Bucky, aniden kartları masaya bıraktı ve ayaklanıp çekip gitti. Scott, ayağa kalkıp onu durduracaktı ki, Sam omzundan tutunca sandalyeye bir daha oturdu ve portakal parçacıklı meyve suyundan içti, pipetle içerken dudağının kenarından konuştu, "Umarım onu öldürmez."
Clint'i öldürmeye gitmiyordu Bucky, sadece çıkıp hava almaya ihtiyacı vardı. Temiz hava ona iyi geleceğini düşündü. Ağzındaki sigarayı ise metal eliyle alıp avucunun içinde söndürdü ve yere attı. Önündeki doktor, "Efendim hastaneyi kirletmeyiniz," derken onu omzuyla kenara itti ve yoluna devam etti.
Hastanenin dışına çıktı, dış kapının orada Katie'i gördü, hemen yanına gitti, "Burada ne arıyorsun." Üstündeki mor kapüşonlunun ceplerine sokmuştu elini Katie. Kafasını yerden kaldırıp Bucky'e baktı, "İçeri girecektim, ondan önce biraz burada durayım dedim."
Bucky, iki elini de kızın yanağına koydu. En başta yapıp yapmama konusunda düşündü. Katie ise, iki taraftan yanakları sıkıştırılınca ne olduğunu anlayamadı, "Bucky, ne yapıyors..." Bucky, onunla arasındaki mesafeyi sıfıra getirerek lafını bölmüştü. Katie, bunu yapmak istemedi, kendisinde olan azıcık güçle, Bucky'i kendinden uzaklaştırdı.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen!"
"Sadece sus," Bucky bunu dedikten sonra tekrar öpecekti ki, Katie onu engelledi, "Aklından ne geçiyor Bucky." Geri bir kaç adım attı Kış Askeri, aklından geçenleri düşündü.
"Wanda."
Katie, onu tanımıyordu, "Wanda da kim?" Bucky, gözlerini sağa ve sola döndürmeye başlamıştı, geçmişi düşünüyordu. Eski anılar tekrar onun yüzüne tokat gibi çarptı. Clint ile aralarında olan Wanda davasını düşündü.
"Wanda. O, o onu benden almak istedi."
Katie, hala anlamadığı için kafası oldukça karışmıştı, "Lanet olsun siz kaç kız için kavga ettiniz Tanrı aşkına. O senin öğrencin değil miydi? Niye sürekli aynı kişilere aşık olmuşsunuz hiç anlamadım. Siz erkekler hep aynısınız."
Bucky, Katie'e baktı, "Yapmaya çalıştığım şey için özür dilerim," diyerek ona sırtını döndü ve hastane dönmeden yoluna dümdüz geçti. Kız, onun gittiğini görünce seslenerek durdurmaya çalıştı, "Bucky! Nereye gidiyorsun?" Onu duymuş olsa da, cevap vermedi.
Yemekhanede kart oyunlarına devam eden ekibin yanına geldi Katie, onlar daha onu selamlamadan Katie direk lafa girdi, "Wanda kim?" Wanda ismini duyan Bobbi, elindeki kartları masanın üstüne kapalı olarak yapıştırdı, "Lanet olsun! Sana ondan mı bahsetti. Bucky şu an nerede?"
Hiç kimse Bobbi'nin verdiği tepkinin sebebini anlamamıştı, Clint Jr. "Wanda'yı tanıyorum. Kısa bir süre önce onunlaydım. Şimdi Paris'e doğru yola çıkmış olmalı. Yani buralarda değil." Bobbi, ayağa kalktı ve ellerini beline koydu, "Hastaneye gelmedi değil mi?" Katie başını sallayınca, genç kızın yanından geçip gitti Bobbi.
Aynı anda, Clint ve Natasha konuşmaya devam ediyordu, aralarında bir santim var ya da yoktu, ikisi de verdiği her nefesi yüzlerinde hissediyorlardı. Natasha, "Ne zaman çıkacaksın şu yataktan, sen olmadan yattığım her gece, güneş doğana kadar zulüm gibi geliyor bana."
Clint'de orada yatıyor olmaktan hoşlanmıyordu. Tam yine ikisi yakınlaşacak iken, orada hemşire daldı, kapıyı direk açıp. Hemşire, onların, o bölmese yapacakları şeyi anladı, gözlüğünü düzeltti, "Bayan Romanoff, hastanın kontrollerini yapacağım. Lütfen odadan çıkar mısınız."
Natasha, yere baktı, derin bir nefes verdi, "Peki, çıkıyorum şimdi." Clint'i alnından öptü ve odadan yavaşça çıktı. Çıkarken hemşireye kötü bakışlar atmayı ihmal etmedi. Tam çıktığı ve kapıyı kapattığı sırada önünden Bobbi geçti. Natasha onun yürüyüşünden telaşlı olduğunu anladı, "Bobbi, ne oldu?" Kadın cevap vermeden geçince, Natasha bir şeylerin olduğunu anladı ama karıştırmak istemedi.
Steve'in nerede olduğunu merak edince, hemen telefondan onu aradı, bir süre boyunca çaldı, ardından kapandı. Bakmamıştı telefona. İçinden küfredip bir daha aradı, bu sefer ulaşılamadı. Telefonu kilide alıp cebine attı, Steve'e ulaşamıyordu. Steve telefon kullanmayı biliyordu, açabilmesi lazımdı. Açmıyorsa kötü bir şeyin olduğu belliydi ama ulaşamadığı için ne olduğunu anlayamazdı.
------------------------------------------
İşler iyice karışmaya başlamıştır sanırım. Mekan olarak sadece iki üç yerde geçen, ana karakterinin götünü bile kıpırdatmadığı bir hikaye olma özelliğini devam ettiren bir bölümdü. Aslında ben Clintasha yazmayacaktım, ben yukarıdaki Flashback'i İn Cage'e yazacaktım ama ikisi de Clintasha olunca karıştırmışım.
Neyse, o kurguya da başka bir anı bulurum artık.
Buraya da şu, yakışmadıklarına rağmen neden hala shipliyormuşum gibi yazdığımı bilmediğim çifte yaptığım bir kolajı koyayım.
Kendinize iyi bakın, hoşça kalın.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro