Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Hatıralar Tekrar Yaşanmak İçin Hatırlanır

Clint, gece Wanda'nın ziyaretinden sonra uyumuştu. Sabah uyandığında ise bir terslik fark etti. Daha doğrusu, olmaması gereken bir şey oluyordu. Görüyordu, ama gördüğü şey, bulunduğu yer ile bambaşkaydı.

Kendini lüks ve pahalı bir yatağın içinde, yeşillik bir arazinin ortasında olarak görüyordu ama hala hastanenin havasını ve kokusunu hissediyordu. Karşısında ise bir kız vardı, tam karşısında dikilmiş, kollarını kavuşturmuştu.

Adam, tam sorusunu soracak iken, kız kanatlarını açtı ve adamın yüzüne rüzgar sertçe çarptı. Eliyle kendini korumak için elinin tersiyle gözünü kapadı, elini aşağı indirdiğinde ise tekrar kör haline dönmüştü. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyordu. Neden karşısında bir melek görmüştü ki?

O sırada kapıdan içeriye Natasha girdi. İnanılmaz bir şekilde, olması gerekenden fazla mutlu ve gülüyordu. Clint onun güldüğünü anlıyordu, kalbi mutlu bir insanın ki gibi atıyordu. 

Matt ile takılmak, kalp atışından bir insanın bulunduğu duyguları anlamasını sağlamıştı.

İçeri girer girmez Clint'e sarılan kadın, büyük bir sevinçle dedi ki, "Clint! Bu gün günlerden ne biliyor musun?" Kör adam, başını salladı, "Takvime bakmayalı uzun zaman oldu." Natasha, eliyle kapıdakilere içeri gelmesi için işaret verdi. 

Clint, maytap sesinden anladı, o çikolata kokusu, o krema. Hatırladı, o günün hangi gün olduğunu hatırladı.

Onun doğum günüydü!

Daisy, sağında Bobbi, sağında Sam ile girdi içeriye. Elinde pasta tutuyordu. Clint, pastanın üstündeki mumun sıcaklığını hissetmişti, arada en az beş metre olsa bile. İçeriye giren üçlü, ağızlarına hemen bir doğum günü şarkısı takındı.

"İyi ki doğdun Clint!"

Aniden arkalarından çıkan Kate, alkışlamaya başladı. Kate'in alkışına, Sam, Scott ve Natasha'da eklendi. Herkes alkışlarken Natasha, Clint'i yanağından öptü, "Doğum günün kutlu olsun Clint," diye fısıldadı adamın kulağına.

Barton, ağzını açtı ama bir şey diyemedi. Çok mutlu olmuştu, kendi doğum gününü unutmuştu ama onlar unutmamıştı. Bu kadar düşünceli olmalarına karşın söyleyebileceği hiç bir şey yoktu. Daisy, yatağın kenarına geldi ve Clint'e pastayı yaklaştırdı

"Yetmiş Dördüncü doğum günün kutlu olsun!"

Clint, mumların sıcaklığının yanaklarına vurmasından, pastanın yakınına geldiğini anladı ve bir dilek tuttu. Her ne kadar yatalak olsa da ve yıllar boyu yaşayıp bir çok hayalini gerçekleştirmiş olsa da, son bir dileği vardı yaşlı okçunun. Onu söyledi içinden, her akşam uyumadan önce aklından geçirdiği dileği yeniden düşündü.

Ardından mumları iki nefeste üfledi.

Pastanın üstündeki mumlar sönünce herkes tekrardan alkışladı. Alkışar bir süre devam ettikten sonra yavaşça kesildi, o sırada Scott hemen lafa girdi, "En azından hala mumları söndürebiliyorsun. Bu da oldukça iyi adamım." Sam ona kafasını çevirip, ciddi olup olmadığını soran bir bakış attı.

Ama bakışı attığı kişi Scott'tı, o hiç bir zaman ciddi olmamıştı. O yüzden tekrar Clint'lere doğru bakmaya başladı, en azından gördüğü bu tablo onu mutlu ediyordu.

Clint, Daisy'e, "Teşekkür ederim ufaklık, bu fikir kimindi acaba. Natasha mı?" Natasha, kafasını eğdi, "Hayır, Clint, hayır. Senin doğum gününü hatırlayan tek kişi Clint'ti." İhtiyar, bunu duymayı beklemiyordu, "Ne?"

Tam o sırada odanın kapısından içeriye Clint Jr girdi. Yanına kadar gelip elini öptü babasının, "Doğum günün kutlu olsun baba. En azından babamın doğum gününü bir kez bile olsa kutlamak istedim. Her ne kadar sen benim otuzdan fazla doğum günümü kaçırmış olsan da." Duyduklarına inanmakta zorlanan yaşlı Clint, kendini, onu yatağa çekmeye çalışan vücuduna inat kaldırdı ve öz oğluna sarıldı.

"Teşekkür ederim oğlum. Bu arada, bende otuzlarımda iken doğum günlerimi yalnız geçirirdim." Natasha yere bakmaya devam ederken sırıttı. Clint'in ona laf attığını anlamıştı, üstüne alınmaktan da çekinmemişti, ihtiyar haklıydı. Natasha, Clint yeni geldiği zamanlarda onun doğum günlerine katılmazdı.

Herkes Clint'in etrafında toplanmış iken aniden işittikleri kalın, gür ses, bütün bakışlar odanın kapısına çevirdi.

"Odin'in sakalı aşkına! Mum üflemesini kaçırdım mı?" 

Gelen kişi, tahmin edildiği üzere Thor'du. Thor'un arkasından Matt gelmişti, onlarda gelip yatağın önünde dikilerek yerlerini aldıktan sonra. Clint herkesi bir arada görmenin mutluluğuna ulaşmış oldu. Gerçi, hala eksik olan bir kaç kişi vardı.

Carol yoktu, Peter yoktu, Rhodes, Pepper, Mary Jane, olar artık aralarında değildi. Yine de bu mutlu olmalarını engelleyemezdi. Doğum günü partisine en çok kişinin katıldığı yaşı oydu. Yetmiş dört yıldır bu kadar kalabalık bir doğum günü partisi geçirmemişti.

Sam hemen oraya ufak bir masa getirdi ve Daisy pastayı masanın üstüne koydu. Scott'da bıçağı ve çatalları verdi, tabaklar ise Kate'deydi. Masayı yatağa doğru yaklaştırdılar ve bıçağı Clint'e verdiler, Natasha, "Bence kendi pastanı kendin kesmelisin Clint."

Bıçağı eline aldıktan sonra, Clint'e pastanın yerini de gösterdiler. Ama adam bıçağı pastaya değdirmeden önce sorusunu sordu, "Pastayı keseceğim, fakat bana ilk önce nasıl bir şey olduğunu anlatır mısınız?"

Kapıya en yakın duran kişi olan Matt, "Sanırım benimde buna ihtiyacım var," dedi. Daisy, hemen anlatmaya başladı pastayı onlara. 

Orta boy, yuvarlak. Mor renkte ve ortada beyaz renkle senin eskiden taktığın kask var. Altında ise 'doğum günün kutlu olsun Clinton' yazıyor. Natasha hemen, "Clinton yazdırmak benim fikrimdi merak etme." Clint'in lafı içinde kaldı, bir şey demedi, Natasha yazdırdıysa sorun yoktu onun için.

Pastayı aklında canlandıran adam, "Gerçekten güzel görünüyor olmalı, kokusu da güzel. Göremesem bile yiyebilecek olmam da bir şey." Bıçağı pastaya yaklaştırdı ve yavaşça pastanın dibine doğru bastırdı. Natasha'da onun elini tutarak doğru şekilde kesmesine yardımcı oldu. 

Herkese eşit gelecek şekilde pastayı kesip dağıttılar.

Thor, pastayı tattıktan sonra aynı gür sesiyle, "Bu harika, nasıl oluyor da bu Pasta denilen Fanilerin tatlısı Asgard'da ki bir çok tatlıdan daha muhteşem olabiliyor." Onun sorusunu duvara yaslanmış Matt'in yanında duvara yaslanmış olan Kate verdi, "Çünkü içinde çikolata var. Asgard'da çikolata olduğunu sanmıyorum."

Yaklaşık yüz yıldır Dünya'ya gelip giden Thor, çikolatanın ne olduğunu öğrenmişti, "Evet, sanırım Asgard'da çikolata denen şey yok."

Clint'in pastasını ise Natasha yediriyodu. Natasha'nın pastasını ise Clint. Clint'in o kör gözlerle nasıl ona yemek yedirebildiğini hiç kimse bilmiyordu, Matt dışında. Onu körlüğü konusunda en çok anlayabilen kişi oydu.

Herkes Clint'in ve Natasha'nın ne kadar tatlı bir çift olduğuna bakarken, Kate, Clint Jr'nin orada olmadığını fark etti. Nerede olduğu hakkında bir tahminde bulundu ve elinde tabakla üst kata çıktı. 

Çatı katına, helikopter pistine çıktığı zaman, çatının kenarına yapılmış yüksekliğe sırtını dayamış bir adet Clint Jr gördü. "Hey!" Bağırdı, Clint onu duymadı, yanına kadar gitti, çocuk müzik dinliyordu. Yanına kadar geldi, eğildi ve onun yanına oturdu. Clint, onun geldiğini görünce kulaklığı çıkardı, "Benim burada olduğumu nasıl bildin?"

Kate, pastasından ufak bir lokma aldı, "Bütün Barton'lar aynısınız, düşüncelerinizin derin kısımlarına anca çatıda dalabiliyorsunuz. Derin düşünmek için çatıdan başka bir yeriniz yok." Clint, güldü ama ağzında pasta olduğu için sadece sırıttı, "En azından babama benziyorum. O da iyi bir şey."

Kız, sırtını verdiği yüksek olmayan duvara dayadı, "Neden doğum günü gibi harika bir fikri verdikten ve babana sarıldıktan sonra buraya kaçtın. Hayırlı evlat olmak tek bir doğum günü ile olunmuyor." Clint, iç çekti, öyle olmadığını o da bilmiyordu. İçinde yaşadığı onca çatışma ve çarpık düşünceler ona mantıklı olmayan şeyler yaptırıyordu. Kalbinin ve beyninin sesi arasında kararsız kalıyordu kısaca.

"Biliyorum, sadece ne bileyim. Bu kadar aile olayı, biraz fazla geldi. Böyle şeylere alışık değilim. Doğru dürüst bir ailem olmadı ama babam benden daha küçük yaşta iken İntikamcılar ile tanıştı. Ben tek başıma takılıyordum çoğunlukla. Shield ajanı olsam da, Shield'ın gizli işlerini yaptığım için Akademiye gidip diğer ajanlarla takılamıyordum. Ayrıcana babamın kimliği yüzünden Fury tarafından gizlendim."

Kate, başını salladı, "Demek ki Bay Clint sadece benim hayatımı mahvetmiyormuş." Yaptığı ufak espriye ikisi de güldü. Her ne kadar Kate onun gülmeyeceğini düşünmüş olsa da, gülmüştü. Bu iyiydi. "Ne zaman aşağıya döneceksin peki Clint. Sana böyle seslenmek de garip."

Yanında duran birayı eline alıp kafasına dikti Clint Jr. Kate, yanında bira tuttuğunu görmemişti. Kafasına diktiği birayı ağzından çektikten sonra tekrar yanına koydu, "Evet, bana da garip geliyor. Yıllarca İntikamcı olmuş efsane bir adamın adını taşıyor olmak. Babası Dünya'nın en güçlü kahramanları arasında iken, oğlu bir hırsız. Shield'ın hırsızı. Üstelik daha annesini bile tanımıyor, harika."

Elindeki pastayı yere bıraktı adam. Kafasını kara düşüncelere teslim etti. Ellerini kısa saçının üstüne koydu. Bacaklarını kendine çekmiş şekilde otururken dirseklerini dizine koydu. Düşüncelerin onu yiyip bitirdiği bir gerçekti. Kate'de adamın o halini gördükçe üzülüyordu, ama yapabileceği bir şey yoktu. Saçma sapan sorular sormaya başladı, "Kendine Hawkeye diyor musun?"

Kısa olmayan ama net bir cevap aldı, "Fury diyor. Ben kendime diyor muyum emin değilim. Bazen. Neden sordun?"

Katie, elini adamın arkasından geçirdi ve birasını elinden aldı. O da içti, kendi yanına koydu bu sefer, "Eğer sende kendine Hawkeye diyorsan, o ismi hak etmemiz gerekecek." Omuz silkti Junior Clint, "Pek umurumda değil, ama nişancılık konusunda seni geçeceğim kesin. Hedefi tutturmak benim kanımda var."

"Onu kanıtlaman gerekecek. Clint hastaneden kurtulduğu zaman okçuluk yarışması yapacağız, tamam mı?" 

İşaret parmağı kalkık şekilde yumruğunu uzattı, Clint'de aynısı yaptı ve parmaklarını kenetlediler. İddaa'ya girmişlerdi, önemli detayı unuttuklarını hatırlayan Kate, "Kazanan isimden fazlasını almalı." Clint Jr ilginç bir teklif sundu, "Kaybedenin yayı?" Kate gülümsedi ve kabul etti, "Senin yayını kullanmak çok zevkli olacak." 

Tam Clint Jr lafını söyleyecekti ki, Scott çatı katına çıktı ve konuşmalarını böldü, "Clint, baban seni çağırıyor." Öfleyerek kalktı adam ve kalkarken kızın yanındaki birayı aldı, tek dikişte bitirdi ve şişeyi yere atıp patlattı.

Şişenin patlayıp, parçalarının etrafa dağıldığını gören Kate ayaklandı ve peşlerinden gitti. 

Tekrar Clint'in odasına döndüklerinde, ihtiyar, oğlunu ufak bir el hareketi ile yanına çağırdı. Oğlu hemen yanına gidip kulağını onun ağzına yaklaştırdı. Clint, fısıladı, "Oğlum, çiftlik evine git. Üst katta dolabın arkasına bir şey sakladım. Onu bul, aklındaki soruların cevapları orada. Şimdi git." Kafasını tekrardan kaldıran Clint Jr, "Şimdi mi? Ama senin yanın," Babası cevap istemiyordu, "Şimdi."

Babasına cevap vermeyen Clint Jr, bir şey demeden odadan çıktı, o odadan çıkarken, aynı anda odaya girmeye çalışan Kate ile çarpıştı, adamın gittiğini görünce, "Nereye, daha yeni," yatalak olan Clint, onun da lafını kesti, "Gitmesi gerek Katie, sen gel buraya."

Clint Jr, aradan sıyrıldı ve ellerini ceplerine sokarak merdivenlere doğru yürüdü. Kate ise onu arkasından izledi.

Kate, elini dışarıya uzatarak Clint'in nereye gittiğini sordu, kafasını ufak bir hareketle sallamasından anlamıştı onun ne demek istediğini, içeride oturanlar. Natasha, çok kısık bir sesle, "Onu boş ver, gel şuraya," dedi ve Clint'in yanını gösterdi.

Natasha, sevinçli bir sesle, "Şimdi hediye vakti!" Scott, atıldı ve Natasha'nın lafını kesti, "İlk ben verebilir miyim?" Kızıl saçlı kadın, dudağının kenarından üfledi, "Peki, hadi ilk sen ver." Scott, ilk olmanın heyecanlı ile hemen cebinden çıkardığı ufak paketi Clint'e uzattı.

Clint, paketi açtı ve elinde, yumurta şeklinde metal bir şey olduğunu hissetti. Scott hemen ona hediyeyi açıkladı, "Bu bir cep saati." Kör bir insana saat aldığın duyan Daisy, alaycı bir alkış yaptı, "Aferin." Scott, Daisy'e döndü, "Ama bir dur, daha olayı açıklamadım." Tekrardan Clint'e döndü, "Bak şimdi, kapağı açıyorsun, ortadaki alana baş parmağını koyuyorsun. Saat kaçsa, Braille alfabesinin şekline göre titriyor. Mesela saat bir ise, sadece sağ üst taraftaki nokta titriyor. Nasıl? Beğendin mi?"

Saati elinde çevirdi doğum günü çocuğu, "Evet, beğendim, en azından normal saat almamışsın ona sevindim." Sıra Daisy'e geçti. O da küçük bir kutu içinde verdi hediyesini, Clint, iki eliyle tuttu kutuyu, üstündeki kapağı yavaşça kaldırdı ve elini içine soktu. Dokunduğu şeyin ne olduğunu anlamak çok da zor değildi.

Minyatür araba.

"Üstü açık bir araba sanırım. Ayrıca, umarım rengi mordur." 

Daisy, dilinin ucunu dışarıya çıkardı ve gözlerini devirdi, "Evet... Mor ve üstü açık, doğru bildin. Shield'daki yetkili kişilerden bu araca karşı bir sempati duyduğunu öğrenmiştim, umarım doğrudur." Clint, hangi araba olduğunu arabanın ön kısmına eli değince anlamıştı.

"Ha... Şimdi anladım, evet evet. Bu en sevdiğim model sanırım. Teşekkür ederim Daisy."

Herkes hediyelerini vermişti, aralarında Hawkeye'ın Funko Pop oyuncağı, yapay mor çiçek. Sesli şiir kitabı gibi çeşitli şeyler vardı. En son, hediye vermeyen Natasha kalmıştı. Clint, sona kalan kişinin Tasha'sı olduğunu biliyordu, "Sanırım hediye vermeyeceksin, ama gerek yok. Varlığınla bana bir hediye veriyorsun zaten." Natasha gülümsedi ve kafasını onun bağrına koydu. Saçlarını okşadı, "Kokun, sesin, dokunuşun, hepsi benim için ayrı bir hediye zaten."

Odadaki herkes onları izlerken, ortamın romantizmini Scott bozdu, "Çok fazla portakal suyu içtim, ben işemeye gidiyorum." Kate, duvara yapışarak ona yol verdi ve Scott odadan çıktı. Thor, bir Natasha'yı ilk gördüğü zamanları düşünüyordu, bir de şu son zamanları.

Sonuçta Thor ve Natasha'nın ortak bir arkadaşı vardı. Yıldırım tanrısı hem Natasha'yı, hemde onların ortak arkadaşlarını uzun süredir tanıyordu.

Natasha, Clint ile sevgili olduktan sonra bayağı değişmişti. Olmadığı biri gibi olmuştu, soğuk, ciddi ve sadece işine bakan, görev arkadaşları dışında kimseye güler yüzlü olmayan bir kadından, sıcak, sevilesi, şirin bir ev kadınına dönmüştü. Clint onu büyük ölçüde değiştirmişti.

"Sana ufak bir sürprizim var" Yatakta yatan Natasha, üstündeki Clint'in burnuna dokundu işaret parmağı ile, "Çok beğeneceksin." Clint, karşılıklı bakışırken aşağılara inmeye başladı, "Senden daha çok beğeneceğimi sanmıyorum. Boynundan aşağı öpücükler kondurmaya başladı. 

Natasha, birbirine bastırdığı dişleri arasından inledi, "Clint, bunu şimdi yapmasak?" Adam çoktan aşağılara inmişti bile, "Bunun vakti olduğunu düşünmüyorum Tasha." Onun işini yarıda kesmek için yatakta doğruldu, "Ama sana olan sürprizim daha önemli."  Clint, onun sürpriz konusunda bu kadar ısrarcı olmasını garip karşılamıştı. 

"Peki, göster bakalım sürprizini." Natasha, yatağın yanına eğildi ve oradan bir kutu kaldırıp Clint'in önüne koydu. İkisi de kutuya bakarken, Natasha kutuyu açtı, Clint gördüğü zaman gözleri kocaman açılmıştı, "Bu... Harika! Teşekkür ederim Tasha." 

Pasta orta boydu, yuvarlaktı, dışı mor rengindeydi ve üstünde Hawkeye logosu vardı. Logonun altında ise "Nice senelere Clinton" yazıyordu. Pastanın üstüne parmağını değdirdi  ve kremasını tattı. "Tadı harika, ama ondan daha tatlı bir şey yemek istiyorum ben şuan." Natasha, en başta anlamasa da, iki kaşını birden kaldıran Clint'i görünce ne demek istediğini anlamıştı. 

Pastayı yatağın dibine koydu tekrardan, "Bana hediye vermek ister misin?" Pis bir gülümseme vardı okçunun suratında. Natasha'da aynı gülümsemeyi yaptı, "Neden olmasın, doğum günü çocuğu."

Clint, yavaşça Tasha'sını geri yatırdı ve ömrü boyunca bir daha alamayacağı bir doğum günü hediyesi aldı.

----------------------------------------

Merhabalar, finaldan bir önceki bölüm bitmiş oldu. Çok heyecanlı olduğunu düşünüyorum. Clint'in ölüp ölmeyeceğini düşünmek. İnsanı geriyor olsa gerek. Benim Selin gibi kötü sonlarım meşhur değil, iyi son da yazarım.

Çok gerilimli.

Final bölümü, İn Cage gibi 4000'e yakın kelime uzunluğunda olacak. 

Çünkü neden olmasın.

Çünkü Pozan uzun final yazmayı seviyor.

Çünkü uzun finaller daha duygusal ve epik oluyor.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro