
4.Bölüm: "Aha basıldık"
Selamlar..
Bölüm şarkısı: Model - Mey
İyi okumalar.
~
Kolumu sıraya yaslamış hocanın anlattığı konuyu dinlemeye çalışıyordum. Aslında dinliyor gibi gözükmeye çalışıyordum. Dersimiz fizikti ve aslında kendimi zorlamama gerek yoktu. Nasıl olsa anlamayacaktım. Zaten ben hangi aklımla sayısalı seçmiştim onu da anlamıyordum. Kısacası ben bir halt anlamıyordum.
Karnımdan sesler gelmeye başladığında tahtaya bakan bakışlarımı karnıma doğru çevirdim. Karnım guruldamıştı. Hep Ateş yüzündendi. Ayak üstü söylediğim yalanları elime yüzüme bulaştırınca bu işin altından nasıl kalkacağımı düşünmeye başlamıştım. Öğlende iştahım kaçmış fazla yemek yiyememiş, yediklerimse boğazıma dizilmişti.
"Canavar acıkmış." Yanımdan gelen sesinden ukalalık akan Ateş'le kaşlarım çatıldı. Ben bu çocukla tanıştığımdan beri ne çok kaşlarımı çatar olmuştum.
Erkenden yaşlanacaktım.
Kaşlarımı hemen düzelttim. "Allah korusun."deyip elimi önce kulağıma sonra da sıraya vurdum.
"Kızım sen hasta mısın?" Ateş'in büyük bir ciddiyetle sorduğu soruya tam kaşlarımı çatacaktım ki kendimi zorlukla durdurdum.
"Sanane." Kızım kelimesinden hoşlanmadığımı bile bile ikide bir kızım deyip duruyordu.
"Emre'nin anlattığı kadar varmışsın gerçekten." O hödükümsü abim bu çocuğa beni mi anlatıyordu?
"Ne anlatıyor ki abim?"
"Ne kadar iyi bir insan olduğunu, çok tatlı olduğunu, dünya bir yana sen bir yanaymışsın." Yüzüme kocaman bir gülümseme yayılmıştı. Abimin benim hakkımda böyle güzel şeyler demesi beni şaşırtmıştı. Canım abim ya.
"Sen gerçekten salaksın." Gülen yüzüm yavaşça solarken Ateş'in yüzüne doğru baktım.
"Sensin salak."
"Gerçekten inandın mı abinin seninle ilgili bunları söylediğine?" Ben artık saflığıma doymayayım. Birde kendime uyanık derim. Ben nasıl abimin benim hakkımda bu kadar iyi konuştuğuna inanabilmiştim. Kahkahalarla gülmeye başlayınca, ayağımın ucuyla ayağına doğru bastım.
"Ah."deyip sırıttığında elimin tersiyle bir tane çakasım geldi.
Görende bir şeyler yapıyorum sanır. Tövbe Estağfurullah.
Sınıftaki bakışlar bize dönerken derste olduğum aklıma gelebilmişti. Yanımdaki ukala hâlâ gülerken elimle koluna bir tane vurdum. Gözlerimle kaş göz işaretleriyle sınıfı gösterdim. Gülümsemesi yüzünde solarken, sert bakışlarıyla sınıfa doğru baktı. Bir bakışıyla herkes önüne dönerken buna şaşırmıştım.
Bu hoca niye bu çocuğa bir şey demiyordu.
"Marongutan." Ağzımdan birden çıkan kelimeyle bakışları anında bana döndü.
"O ne lan."
"Malla orangutanın karışımı senin yeni ismin." Kaşları çatılırken, sert bakışlarını yüzümde dolandırdı.
"Nereden buluyorsun böyle saçma şeyleri?"
"İnsanın başında senin gibi bir bela olunca her bir halt geliyor aklıma."
"Bana özel yani."deyip sırıttığında gözümü kapatıp derin bir nefes aldım. Benim gamzeli kişilere karşı zaafım vardı.
Şu çocuk her güldüğünde elimi koyasım geliyordu üstüne doğru. Yakışıklı piç ne olacak.
"Hı sana özel."deyip önüme doğru döndüm. Ne dediğimin farkına varıp, elimi kafama vurmamak için kendimi zor tuttum. Hiçte ona özel değildi bu kelimeler. Sinirlenince ağzımdan her şey birden çıkıveriyordu.
Zil çaldığında rahatlayabilmiştim. Sıramda bile küçücük bir yerde oturuyordum. Zaten yarısından fazlasını Ateş'in bedeni kaplıyordu birde yayılarak oturuyordu.
Herkes dışarıya çıkmaya başlayınca bende oturduğum yerden kalktım.
"Çık."dedim. Kibarlık benim fıtratımda yoktu.
"Çıkar mısın de." Başımı sabır dilenircesine yukarı kaldırdım.
"Çıkar mısın Ateş?" Zora gelince kibarlık yapabiliyormuşum demek ki.
"Ha şöyle yola gel."dediğinde taş yok mu taş diye bağırasım geliyordu.
"Nereye gidiyorsun?"dediğinde ciddi mi diye suratına baktım.
Elimi çeneme koyup düşünüyormuş gibi yaptım. "Iııımm önce alışverişe gideceğim oradan da yeni sevgilimle buluşacağım. Sonra onunla yemek falan yeriz. Mal mısın oğlum nereye gidebilirim? Kantine gideceğim."diye çemkirmeye başladım.
"Doğru konuş."
"Çıkar mısın Ateş?" Oldukça yavaş hareketlerle ayağa kalkmaya başladığında gözlerimi devirdim. Bu ne lan? Kaplumbağa hızından bile daha yavaştı. Sonunda çıktığında saçlarımı yüzüne doğru savurup, yürümeye başladım.
Koridora çıktığımda yolunu hatırladığım kadarıyla kantine doğru yürümeye başladım.
Kantine geldiğimde sıraya doğru yürümeye başladım. Allah'tan sırada az kişi vardı. Yoksa Ateş'in de dediği gibi canavar karnım bekleyecek gibi değildi.
Elimde tuttuğum tosttan bir ısırık alırken, bir yandan da boş masa bakıyordum. Köşede bir masada oturan Ela'yı görünce yanına doğru yürümeye başladım.
"Oturabilir miyim?"
"Tabii ki gel otur."dediğinde karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum.
Tostumdan bir ısırık alırken "Sen neden yalnız oturuyorsun?"dedim.
"Biliyorsun işte."dediğinde tek kaşım havaya doğru kalkttı.
"Bence sen bu durumu biraz fazla abartıyorsun. Sen çok konuşmuyorsun ki yani tanıdığım kadarıyla benim kadar konuşmuyorsun en azından." Bende çok konuşurdum. Ela'yla şimdiye kadar iki kez konuşma şansımız olmuştu ve gerçekten benden daha az konuşuyordu.
"Öyle mi diyorsun?"dediğinde hafifçe gülümsedim.
"Evet. Bence sen biraz çekingensin yani utangaç olabilirsin."
"Galiba."diye mırıldandı. Saçlarından bir tutam önüne düştüğünde eliyle kulağının arkasına doğru sıkıştırdı.
"Seni sabah Ateş'gille gördüm."diye söylediğinde "Hı evet."diye söyledim.
"Çok şanslı kızsın." Ya sorma ne şanslı demek istesem de "Neden ki?"diye sordum.
"Aralarına kimseyi almazlardı. İki günde resmen onlardan biri oldun. Onlarla takılıyorsun." Abim olmasaydı beni de almazlardı ki aralarına.
"Şeytan tüyü var bende."dedim gülerek. Şakaya vurmak daha işime gelmişti.
Zil çaldığında sınıfa çıkmaya başladık. Dersimiz neydi hiç bilmiyordum ama yine kesin sevmediğim bir dersti. Sayısalda sevilen ders olur muydu hiç?
Sınıfa girdiğimizde bakışlarım direkt oturduğum sıraya kaydı. Ateş ukalası yayılmış oturuyor. Önünde konuşan Burak'la Asrın'ın konuşmalarını dinliyordu. Bu çocukla gerçekten kalk, geç, sıradan çıkacağım muhabbetlerinden bıkmıştım. Şimdi yine aynı şeyleri yaşayacaktık işte.
Benim oturduğum sıranını iki ön sırasında oturan Beste ve Kutay'ın yanına doğru yürümeye başladım. Sıralarının yanında durduğum an "Naber?"deyip tebessüm etmeye çalıştım. Bir şey isteyeceğimi çok mu belli ediyordum acaba?
"İyiyim kanka sen?"
"Bende iyiyim kanka. Senden bir şey isteyecektim." Ateş'le diğer çocukların bakışlarını üzerimde hissettiğimden Kutay'ın üzerine doğru biraz eğildim.
"Sen Ateş'le oturur musun?" Söylediğimden sonra tükürüğü boğazında kalmış gibi öksürmeye başlayınca, elimi kaldırıp sırtına doğru vurdum. Yanlış bir şey mi istemiştim acaba?
"Yok canım hiç almayayım ben." Dudaklarımı büzmüştüm.
"Neden ki?"
"Ben onunla oturduğum zaman konuşamıyorum. Beni sıradan atıyor. Ben Beste'mle iyiyim Adaşkım Ateş'i hiç almayayım."dediğinde bozuk olan moralim daha da bozulmuştu.
"İyi."deyip trip atarcasına kollarımı bedenimde birleştirdim. Ben Ateş'in üzerine atıyorlardı resmen.
"Küstün mü?"diyen Kutay'la "Yok canım niye küseyim ki? Alt tarafı kendini beğenmiş, ukala, gıcık birisinin ellerine beni bırakıyorsunuz. Niye küseyim ki değil mi yani?"deyip saçlarımı savurarak yürümeye başladım.
Ateş'le oturduğum sıranın yanına geldiğimde Ateş'in sinirli bakışlarıyla karşılaştım. Ben bu çocuğa bir şey mi yapmıştım acaba diye düşünmeden edemedim. Ama hatırladığım kadarıyla bir şey yapmamıştım.
Ateş bana sert bakışlarıyla bakarken, ben bir şey demeden oturduğu yerden kalkıp geçmem için yol verdi. Bu çocuk niye bana böyle sinirli bakıyordu? Çekine çekine sıraya oturdum. Cam kenarına doğru kaydığımda, yanıma oturan bedenin gerginliğini de hissedebiliyordum.
Ateş başını sıraya koyup, gözlerini kapatınca bende onu izlemeye başladım. Uykusunda çok masum görünüyordu. Tıpkı bir bebek gibiydi. Siyaha yakın gözlerini çevreleyen kirpikleri upuzundu. Çok yakışıklı çocuktu. İnsana bir ah çektirecek derecede yakışıklıydı. Ah birde yakışıklı olduğu kadar ukala, serseriydi de tabii.
Zile basmaya devam ederken bir yandan da ayağımla ritim tutuyordum. Kaç kez çalmıştım acaba bu zile? Annem yine neredeydi acaba?
Sonunda kapı açıldığında sırtımdaki çantamı kenara doğru fırlattım. Ayağımdaki ayakkabılarımı çıkartıp, içeri doğru girdim.
"Nerdesin anne? Kaç saattir çalıyorum şu kapıyı?"
"Tuvaletteydim."
"Yıllık girdin herhâlde."
"Bana bak Ada! Benimle düzgün konuş."deyip direkt ayağındaki terliğe doğru yöneldi.
"Hops tamam annişim."deyip sırıttım. Terlikti sonuçta bu. Bir sonraki aşama oklavaydı.
"Şimdi yere attığın çantanı al bakayım."
"Anne nasıl olsa yarın bir daha götüreceğim dursun işte şurada."
"Ne demek dursun kız? Ders çalışmayacak mısın?" Sanırsam geri vites yapmaya başlamam gerekiyordu.
"Tabii ki de çalışacağım."deyip şirince sırıttım. Yere doğru fırlattığım çantamı, eğilip aldım.
Odama girdiğim an kendimi direkt yatağıma doğru fırlattım. Bunu yapmayı gerçekten seviyordum. Canım yatağım ya.
"Ada yemek hazır hadi gel."diye bağıran annemin sesiyle gözlerimi araladım. Gözlerim üstüme kayarken okul formamla uyuduğumu fark edebilmiştim.
Formalarımı üzerimden çıkartıp, kırışmasın diye düzenli bir şekilde koydum. Dolabımdan çıkardığım pijama takımlarımı da üzerime geçirdim.
Mutfağa girdiğimde bir şey demeden sandalyeyi çekip oturdum. Kurt gibi acıkmıştım yine.
Sessiz bir şekilde annemin önüme koyduğu bulgur pilavını yemeye başladım. Anlamaz bakışları üzerimde hissedebiliyordum.
"Bir şey mi oldu kızım?"diye soran tabii ki de babamdı.
"Yok babacığım uykudan kalktım ya o yüzden biraz sersemlemişim."diye cevap verdim. Gözlerimi Emre'ye çevirdiğim an bana kısık gözlerle baktığını fark ettim. Mavi gözlerimi kısıp bende ona öyle bakmaya başladım. Hain kardeşti o benim için.
Daha abimden alınacak bir hesabım vardı.
Yemekten sonra herkesin salonda oturduğuna kanaat getirdikten sonra abimin odasına doğru yürüdüm. Odasının kapısını yavaşça açıp, içeri doğru girdim. Benim odamdan daha düzenli bir odası vardı. Hayır annem toplamazdı. Hiç üşenmeden kendisi toplardı.
Dolabının kapağını açıp gözlerimi içinde gezdirdim. Askılıklarda ütülenmiş kot pantolonları, gömlekleri vardı. Ben kot pantolonlarımı ütülemezdim ki. İstediğim şeyleri bulunca yakalanmamak adına biraz hızlıca göz gezdirdim. Dolabından rastgele çektiğim siyah bir tişörtü elime doğru aldım. Bu tişörtü hatırlıyordum. Üç yüz lira vermişti bu tişörte. Düz siyah bir tişörte üç yüz lira verecek kadar ne yaşamıştı acaba? Üç yüz liralık bir tişörtüm olmuştu.
Tişörtü alıp odadan çıkacağım sırada raflarda duran parfümler gözüme çarptı. Yüzümde sinsi bir gülümseme meydana gelirken hemen elime bir tanesini aldım. En pahalısı hangisiydi acaba? Bu çocuğun ne çok parfümü vardı böyle. Ben parfüm kullanmaktan nefret ederdim. Rastgele bir tanesini daha elime alıp, tişörtümün üzerine sıkmaya başladım.
Öksürmeye başladığımda fazla ses çıkartmamak için elimi ağzıma doğru kapattım. Bu nasıl bir kokuydu böyle? İyi ki parfüm kullanmıyorum dedirtecek kadar ağır bir kokuydu. Öksürmeye devam ederken, elimde tuttuğum parfümü geri yerine koydum. Suç üstü yakalanmamak adına aldığım her şeyi yerine koydum. Odada sadece bu ağır koku kalmıştı. Bu çocuk bu odada uyuyabilir miydi? İçimdeki iyi kız ortaya çıkmıştı yine. Koşturarak odanın camını açtım. Biraz da olsun kokusu geçerdi herhâlde. Geçmezse de banane.
Odama geçtiğimde suç aletimi saklamaya yer aramaya başladım. Abim ne zamana fark ederdi bilmiyordum. Yarın giyemezdim tişörtümü çünkü önce şu ağır kokunun biraz olsun azalması gerekiyordu. Belki iki gün sonra giyerdim ama o güne kadar güzelce saklamam gerekiyordu.
Çarşafımı kaldırıp, yatağımla çarşafım arasına tişörtümü güzelce sakladım. Eğer tişörtünün eksikliğini anlarsa aramaya başlayacaktı. Ve burada hayatta bulamazdı. Çok zekiydim be.
Keyfim yerine gelince yatağımın üzerine doğru atladım. Biraz olsun intikamımı almıştım. Gözlerimi kapatıp, gözüme uyku gözlüğümü geçirdim.
*****
Otobüsten kendimi zar zor attığımda temiz havayı içime çektim. Bu Nasılsıniz bir şeydir ya? Sabah sabah nereye gidiyor bu kadar insan? Okulum olmasa yataktan kimse kaldıramazdı beni.
Sabah özenerek yaptığım saçlarımı elime düzeltmeye çalıştım. Umarım fazla kabarmamışlardır diye de düşünmeden edemiyordum. Bugün abim tişörtünün eksikliğini anlarsa kavga çıkmasın diye erkenden evden çıkmıştım. Zaten yarın büyük bir kavga bizi bekliyordu.
Okulun bahçesine adımımı attığım an, gözlerimle etrafı taramaya başladım. Bahçede tek tük kişiler vardı. O kadar mı erken gelmiştim ya? En iyisi sınıfa çıkıp, ders başlayana kadar uyumaktı.
Kulaklığımı kulağıma takıp, Model'den en sevdiğim şarkısı Mey'i açtım. Başımı sıraya koyup, gözlerimi kapattım.
Omzumdan sert bir şekilde dürtülmemle gözlerimi araladığımda, ilk karşılaştığım siyaha yakın gözler oldu. Ellerimle gözümü ovuşturup, başımı sıradan kaldırdım.
"Müziğin sesini kıs."diyen Ateş'e anlamaz gözlerle baktım. Kulaklığımdan kulağıma dolan sesle ne dediğini anlayabilmiştim. Uykudan kalkınca fazlasıyla sersem oluyordum. Kulaklığımı kulağımdan çıkartıp, müziği kapattım.
"Günaydın Adaşkım."diye bağıran Kutay'la bakışlar bize dönmüştü.
"Günaydın."diye mırıldandım. Ama bana fazla gün aymamıştı.
"Erken geldin herhâlde."diyen Beste'yle başımı ona çevirdim. Başını Kutay'ın omzuna yaslamış bana bakıyordu.
"Öyle erken gelmişim."
İki ders üst üste kimyadan sonra zil çaldığında sonunda diye bağırmamak için kendimi zor tuttum. Bu on ikinci sınıfın konuları gerçekten çok zordu. Ben üniversite sınavında ne yapacaktım acaba?
Kantine indiğimde gözlerimle etrafı taramaya başladım. Henüz bu okulda çok az kişiyi tanıyordum. Gözlerim değişik grubuna takıldığında her zaman oturdukları masada oturduklarını gördüm. Ama bugün artı bir fazlaları vardı. Şu dün sınıfta Ateş'le öpüşen kızda aralarındaydı. Ateş'in dibine kadar girmiş, neredeyse kucağına kadar çıkacaktı. Terbiyesizler. Okuldaydık okulda.
Kantinden aldığım vişneli kekimle, boş gördüğüm masaya doğru yürüdüm. Onların masasına oturacak halim yoktu.
Telefonumla oynarken bir yandan da kekimi ağzıma tıkıştırıyordum. Sandalye çekilme sesiyle başımı kaldırdığımda, Kutay'la Beste'nin karşımdaki sandalyelere oturduğunu gördüm.
"Niye bizim masaya gelmedin Adaşkım?"
Hafifçe omzumu silktim. O kızın olduğu masaya gidecek değildim.
"Sizde kaçmışssınız herhâlde."dedim gülerek. Gözüm o masaya kaydığında kızın eli Ateş'in göğsünün üzerinde duruyordu. Biraz daha düş içine çocuğun. Sıçmık suratlı.
"Hop hop biz buradayız."diyen Beste'yle kendime gelebilmiştim.
"Gözüm dalmış sadece."deyip gözümü onların masasından çektim.
"Ya ya hep de göz dalması zaten."diye dalga geçmeye başlayan Kutay'la "Ya cidden dalmışım."dedim.
Konuyu değiştirmek için "Siz sevgili misiniz?"diye sordum. Yeter ki konu benim üzerimden dağılsın. Bu sorunun cevabını gerçekten merak ediyordum.
"Biz mi?"diyen iki şaşkın ördek gibi bakan bakışlarla kahkaham ağzımdan kaçıvermişti. Anlamıştım sevgili değillerdi.
"Anladım. Sevgili değilsiniz."diye kendi soruma da cevap verdim. Beste'nin bakışları durgunlaşırken nedenini anlayamamıştım.
Kutay Beste'nin omzuna kolunu atıp kendine çekince Beste de Kutay'a sarıldı.
"Ufaklığım o benim."diyen Kutay Beste'nin saçının üzerine öpücük kondurdu. İmrenilecek bir ilişkileri vardı.
Gülerek sınıftan içeri girdiğimizde, bakışlarım sırama kayınca gülen yüzüm anında soldu. Bu kızın bu sınıfta ne işi vardı? Hadi sınıftasın benim sıramda ne işi vardı?
Sıramın yanına geldiğimde ters bakışlarımı Ateş'e doğru yönelttim. Ateş varlığımı fark etmiş bana bakarken, kız Ateş'e bakmaktan benim varlığımı henüz fark edebilmiş değildi. Hafifçe öksürdüğümde kızın da bakışları bana dönmüştü. Kıza ters bakışlar atmaya başladım.
"Kalkar mısın?"diye sert sesimle sordum. Kız beni umursamayarak geri Ateş'e döndüğünde tek kaşım şaşkınlıkla havaya kalktı.
"Kalksana kızım."diye sert bir şekilde uyardım bu seferde. Kibarlıktan da anlamıyorlardı. Kızın bakışları sonunda bana döndüğünde tam bir şey diyeceği sırada "Kalk Buse."diyen Ateş'in sesiyle bir şey diyememişti. Kızın kaşları çatılırken, bana kötü kötü bakarak oturduğu yerimden kalktı. Ateş araya girmeseydi muhtemelen kavga edecektik.
Buse denen kız gidince sırama oturdum. Ateş'e bakmamaya çalışıyordum çünkü fazlasıyla sinirliydim ona. Niye o kız benim sırama oturuyordu?
"Sinirlendin mi sen bakayım?"
"Sanane."diye parladım birden.
Sırıtmaya başlayınca kendini belli eden gamzeleri de ortaya çıkmıştı. Hem suçlu hem yakışıklı. Aman hem suçlu hem güçlü işte.
"Öğleden sonra benimlesin."diye birden kulağıma fısıldayınca şaşırmıştım. Bu kadar yakınlık bana fazlaydı. Biraz geri çekilirken, ne dediğini idrak edebilmiştim.
"O niyeymiş?"diye sordum merak barındıran ses tonumla.
"Çünkü ceza vakti." Ben bile unutmuştum bu cezayı bu çocuk unutmamış.
"Ne cezası?"dedim safa yatarak.
"Yalan söylemenin cezası."
"Ben mi yalan söylemişim."deyip elimle de kendimi gösterdim. "Ben yalan söylemem yalan söylemek kötü bir şeydir çünkü."diye devam ettim. Şunu söylerken bile yalan söylüyordum ya.
"Sekiz yaş." Ne diyeceğini anlayarak elimle ağzını kapattım. Yine bir tehdit yine bir şantaj.
"Sussana."diye kısık sesimle söyledim.
"Tamam Allah'ın cezası tamam. Geleceğim."diye devam ettirdim. Sen benim elime sakın düşme Ateş. Çünkü düşerse bu yaptıklarının hesabını misliyle soracaktım.
Elimi ağzından çektiğimde "Ha şöyle."deyip sırıtmaya başladı.
Çantamı sırtıma takıp Ateş'in peşinden yürümeye başladım. Öğle arasına kadar diken üstünde oturmuştum. Acaba ne ceza verecek diye korkuyla düşünmüştüm.
"Bak okulu ekiyoruz. Annem çok kızar bana."diye peşinden giderken son kez şansımı denemek istedim.
"Yok yazılmayacaksın."
"Nasıl yazılmayacağım?"diye sordum. Cevap vermeyip yürümeye devam edince, peşinden gözlerimi devirdim.
Otoparka geldiğimizde Ateş arabasının kapısını açtı.
"Bin."
"Bin desen binmeyecektim zaten." Emir kiplerinden nefret ediyordum.
Arabanın rahat koltuğuna oturduğumda başımı geriye doğru yasladım. Ateş arabayı çalıştırınca okulun bahçesinden çıkmıştık. Kimsenin bir şey dememesine fazlasıyla şaşırmıştım. Bu ne rahatlık yani.
"Nereye gidiyoruz?"
"Gidince görürsün."
"Merak ettim."diye şirince gülümsedim. Şu gülümsememle bir tek bu çocuğu kandıramıyordum.
Cevap vermeyerek arabayı sürdürmeyi devam ettiğinde sinirlenerek bir nefes alıp verdim. Böyle sessizce oturup, sonumun gelmesini beklemek beni fazlasıyla korkutuyordu. Elimi radyoya götürüp, müzik açtım. Aramızda yükselen sesle hafifçe gülümsedim. Sessizce beklemekten daha iyiydi.
Şansıma en sevdiğim şarkılardan bir tanesi çıkmıştı.
"Bakması ne zormuş ah o güzel yüzüne." Sözlere girildiği zaman bende söylemeye başladım.
"Toplamış yine bütün güneşi üstüne." Söylemeye devam ederken birden müzik kapandığında sinirli bakışlarımı Ateş'e çevirdim.
"Niye kapatıyorsun ya?"diye söylenmeye başladım.
"Senin sesini duymak istemiyorum."dediğinde çok kısa bir an içimde bir yerlerde bir şeylerin kırıldığını hissettim. Sesimi duymak istemeyecek kadar nefret mi ediyordu benden.
Başımı cama yaslayıp gözlerimi kapattım. Niye kırılıyorsam sanki? Sevmek zorunda mı da çocuk beni? Bir süre sonra yeniden açılan müziği duysam da gözlerimi açmadım.
"Kamaşıyor gözlerim bebeğim.
Öyle gülmek olur mu gözünü seveyim?" Müzik çalmaya devam ederken bende içimden mırıldanıyordum.
Araba durduğunda meraklı bakışlarımla geldiğimiz yeri incelemeye başladım. Karşımda şu an bir saray yavrusu duruyordu. Ağzım açık kaşmış karşımdaki devasa dereceki eve bakıyordum. Gözlerimi kırpıştırıp duruyordum. Arabanın kapısının açılma sesini duyduğumda Ateş'in indiğini anlayabilmiştim. Bende vakit kaybetmeden kapıyı açıp indim.
Karşımdaki devasa yere sanki daha önce hiç görmemişim gibi bakıyordum. Zaten daha önce hiç görnedin salak diyen iç sesimle sustum.
"Ağzını kapat." Yanımdan gelen Ateş'in eğlenen sesiyle hâlâ açık olan ağzımı kapattım. İyi ki sinek kaçacak diye bir espri yapma gereği duymamıştı.
"Çok güzel."
"Biliyorum." Ukala. Egosu boyundan büyük velet.
Yürümeye başladığında bende peşinden büyük bir heyecanla yürümeye başladım. Ceza almayamı heyecanlısın salak diye kendini konuşturan iç sesimle korkum gün yüzüne çıktı. Lan bu beni cezamı vermek için buraya getirmişti. Bense dünden hazır ve nazır bir şekilde eve doğru gidiyordum.
Güzel bir şey görünce hemen dibim düşmüştü işte.
Evin içine girdiğimizde hayranlıkla evi incelemeye başladım. Bebek mavisi tonlardan oluşan duvarlara sahipti. İlerledikçe üç kat inen merdivenle salona indiğimizi tahmin edebilmiştim. Ama burası öyle böyle bir salon değildi. Kahve tonlarında koltuk takımı, ultra dev bir plazma gözüme ilişmişti. Sadece camlardan oluşan dışarıya açılan bir kapı vardı.
"Havuz mu o?" Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Tam bir görmemiş gibi davrandığımın tabii ki de farkındaydım.
"Bu ev için sana çıkma teklifi bile ederim."diye söyledim birden. Ne dediğimin geç farkına varsam da çaktırmamaya çalıştım.
"Evlenme teklifi edersen olabilir."
"Evlenme teklifi etsem bu evi bana verir misin yani?"diye atladım balıklama olarak. Bu ev benim olsa.
"Reddedilmeyi göze alabiliyorsan et."
Saçlarımı yüzüne doğru savurdum. "Ben birisine evlenme teklifi edeceğim o da beni reddedecek."
"Bu sözlerinle benim ırzıma geçmek istediğini mi çıkarmalıyım." Töğbe Yarabbim.
"Ne ırzına geçmesi be."deyip konunun kapanmasını isteyerek sağ taraftaki kapıya doğru yürüdüm. Yine kendimi tutamamış laf dalaşına girmiştim.
Mutfak olduğunu tahmin ettiğim yerin kapısını açıp, içeri girdim. Nasıl tahmin ettin demeyin çünkü izlediğim dizilerde hep bu tarafta oluyordu. Tamda tahmin ettiğim gibi karşıma aşırı düzenlice bir mutfak çıktı. Bana bu mutfağı versinler yemek pişireyim demeyeceğim tabii ki de. Ne diyeceğimi bulamadım.
Buzdolabının kapağını açtığım an tıka basa dolu olduğunu görmemle havalara uçacaktım. Zengin evi böyle oluyordu herhâlde. Ben bu evde kendimi kaybederdim. Dolaptan çıkardığım danoneleri tezgahın üzerine koydum. Çekmeceleri karıştırmaya başladığım an karşıma çıkan abur cuburlarla bugün şanslı günümde olduğumu fark edebilmiştim. Ceza diye gelmiştim ama resmen ödüllenmiştim.
Kapıyı ayağımla açıp, mutfaktan çıktım. Bir elimde cips paketim diğer elimde danonem vardı. Salona girdiğimde Ateş'i koltuklardan bir tanesine uzanmış bir şekilde buldum. Benim varlığımı fark etmiş olacak ki benden tarafa doğru döndü.
"Evimi karıştırmak için kimden izin aldın?"
"Evini karıştırabilir miyim Ateş?"
Kaşları çatılırken yattığı yerden doğruldu. "Hayır."dediğinde şirince gülümsedim.
"Teşekkür ederim karıştırmama izin verdiğin için."deyip otuz iki diş sırıttım. Koltuklardan bir tanesine oturup, bacaklarımı karşıdaki sehpaha doğru uzalttım.
"Sizin evde danoneyi kim yiyor? Hiç danone yiyecek bir tipe benzemiyorsun."
"Kutay yiyor."
"Oha siz beraber mi yaşıyorsunuz?"
"Bizimle yaşıyor gibi bir şey." Anladığımı belirterek başımı salladım. Cipsin paketini patlatıp, elimi içine doğru daldırdım. İçinden bir tane alacağım sırada elimden çekilen paketle kaşlarım çatılmıştı.
"Ne yapıyorsun sen ya? Sana demediler mi Ada'nın elinden yemeğini alma canını al diye."bağırmaya başladım. Cipsimin kokusu burnuma burnuma doluyordu.
"Kalk. Canını alma vaktim geldi."
"Ne saçmalıyorsun sen? Ver cipsimi!"
"Emir verme bana."
"Ateş cipsimi verir misin?"
"Kalk. Ceza vakti." Hay anasını yani. Ne cezaymış arkadaş.
"Emir verme bana."diye çemkirdim. O hoşlanmıyorsa bende hoşlanmıyordum sonuçta. Siyah gözleri sinirle sertleşirken inat etmenin gereksiz olduğuna kanaat getirerek oturduğum yerden kalktım.
"Yürü." Ateş yürümeye başlayınca bende peşinden gözlerimi devirerek yürümeye başladım.
Yukarı kata çıktığımızda hâlâ burada bana ne gibi bir ceza vereceğini anlayamamıştım. Bu ev başlı başına bir ödüldü.
Ateş önden bir kapıyı açıp girdiğinde bende peşinden içeri doğru adımımı attım. Şu an bir oda büyüklüğünde banyodaydık. Tek yürek binlerce soru. Biz burada ne yapacaktık.
"Bana bak! Aklından ne tarz şeyler geçiyor bilmiyorum ama sil o aklından geçen şeyleri."diye söylenmeye başladım. Bir insana banyoda ne gibi ceza verilebilirdi ki?
"Senin o küçük aklından neler geçiyor peki?"diye sorduğunda ne cevap veremeyeceğimi bilmeyerek yüzüne doğru baktım.
"Şey geçiyor işte."
"Ney geçiyor işte."diye fısıldadığında gözlerimi gözlerine çevirdim. O beni etkilemeye falan mı çalışıyordu? Öyle bir şey yapmaya çalışıyorsa doğru yoldaydı çünkü.
"Ne geçecek canım. Kelebekler niye yüzemiyor onu düşünüyordum." Bana tıpkı karşısında marongutan görmüşüm gibi baktı. Romantik anların son bükücüsü ben deniz Ada.
"Salak."dediğinde alınmış gibi dudaklarımı büzdüm.
"Mal."
"Gerizekalı." Ne hakaret edemeyeceğimi bilemeyerek bir süre öylece durdum. "Hödük."dedim.
Ağzını açıp bir şey diyeceği sırada elini saçına götürüp havalı bir şekilde geriye doğru attı.
"Beni de iyice kendine benzettin." Zaten benimle takılanın sonu hep böyle olurdu.
"Neyse şimdi cezanı söylüyorum." Derin bir nefes alıp korkuyla yüzüne baktım.
"Yerleri ve camları sileceksin."
"Güzel şaka."deyip gülmeye başladım. Ben güldükçe onun yüzünde tek bir kas bile oynamıyordu. Söylediğinin gerçek olduğunu anladığımda "Asla."diye bağırdım. Arkamı dönüp merdivenlere doğru koşmaya başladım. Merdivenleri koşarak inmeye başladığımda peşimden gelmediğini fark ettim.
"Sekiz yaşına kadar mıydı dokuz yaşına kadar mıydı?"diye arkamdan bağırdığında adımlarım olduğu yerde durdu. Neyi kastettiğini tabii ki de anlayabilmiştim. Allah seni ne yapmasın abi! Her şey onun yüzünden olmuştu. Bu belayı benim başıma o getirmişti.
Ensemde hissettiğim nefesle peşimden geldiğini anladım. Dışarı doğru kaçamayacağım için salona doğru yöneldim. Koltukların arkasına bir o yana bir bu yana gidip duruyordum. Ateş'se karşımda bana sırıtarak bakıyordu. Ateş bacaklarını harekete geçirip üzerime doğru gelecekte başlayınca, ani bir hareketle koltuğun üzerine doğru çıktım.
"Atarım kendimi yaklaşma." Ağzından bir kahkaha çıkarken, koltuktan düşmemek için fazla kımıldamamaya çalışıyordum. Hem atarım diyorum hem de düşmemeye çalışıyorum.
"At."deyip kaşlarını kaldırdığında kaşların kökünden kopsun emi diye düşündüm.
"Bak atarım diyorum."
"Bende sana at diyorum."
"Hadi sakat kalırsam tamam bu kadar yükseklik beni öldürmez ama sakat kalabilirim sonuçta. Bak başına bela olurum ben. Hastayken çok pis olurum ben kim bakacak bana? Sen en iyisi beni bırak gideyim ben."diye taramalı tüfek gibi konuştum.
"Ne çok konuştun be kızım. Atıyorsan at kendini."
"Bak atarım ama."deyip son kez şansımı denedim. Yüzünde tek bir mimik dahi oynamazken "Atıyorum."deyip kendimi koltuktan aşağıya bıraktım. Ağzımdan güçlü bir çığlık kaçarken, kaçınılmaz son olmuş yüz üstü bir şekilde yere yapışmıştım.
"Ah burnum, bacağım, kolum, dirseğim, böğrüm, kalbim." Saymaya devam edeceğim sırada "Daha kaldı mı sayacağın bir yer?"diye kahkahalarla gülen Ateş'le birkez daha rezil olduğum kanıtlanmış oldu.
"Kalk hadi daha cezanı çekeceksin."
"Ateş ben bu şekilde yerleri silemem."
"Yerleri silmeyeceksin ki."
"Biliyordum ya biliyordum bana kıyamayacağını." Tek kaşını kaldırıp bana baktığında yerle bütün olmuş bedenimi yerden kaldırmaya çalıştım.
"Yerle birlikte camları da sileceksin."
"Ateş."dedim son şansımı denemek istercesine. Kaşlarımı hafiften çatmış, dudağımı aşağı doğru büzmüştüm. Sesimi de ağlamaklı çıkarmayı unutmamıştım tabii ki. Bu numaramı herkes yiyordu. Kıyamayıp hemen inanıyorlardı.
"Yemezler güzelim kalk." O bana güzelim mi dedi? Kalbim heyecanla teklerken, yüzümdeki mazlum ifadeyi bozmayarak yerle bütünleşmiş bedenimi kaldırdım.
"Evi süpürsem."diyerek soru sorar nir şekilde yönelttim. Evi süpürebilirdim ama ben elimi beze sürmezdim. Toz bezi olsun, mutfak bezi olsun. Ben elimi beze süremiyordum. O herkese mis gibi temizlik kokan çamaşır suyu elime değdiği an elimi sabunların içine yatırıyordum. Annemle kaç kez bu yüzden kavga etmiştik biz. Annem bana evlenince ne yapacaksın silmeyip dediğinde, yardımcı tutacağım ben derdim. Tabii ki bu kadar lüks için öncelikle bir zengin koca şarttı.
"Hayır. Sileceksin. Malzemeler yukarıda."
"Hangi odaları sileceğim peki?"
"Evi sileceksin Ada."
"Pardon! Pardon. Bu ev bilmem kaç odalıdır. Nasıl sileceğim ben bu kadar yeri?"
"Şimdiye kadar bitirmiştin be kızım. Ne çeneymiş sende ki."dediğinde sabır dilercesine yukarı baktım.
"Bu kıyafetlerle nasıl sileyim?"diye son kez şansımı denedim. Daha yeni fark ediyormuş gibi vücudumu süzmeye başladı. Üzerimde kısacık bir etek ve ince bir gömlek vardı.
"Yürü."dediğinde "Nereye?"diye sordum.
"Sana kıyafet vereceğim."
"Ben başkalarının kıyafetlerini giyemem."diye atıldım birden.
"Yürü Ada!" Ateş'i takip etmeye başladım. Üst kata çıktığımızda Ateş bir odanın kapısını açıp içeri girdi. Peşinden bende girdiğimde, benim odamın yaklaşık üç katı genişliğinde bir odayla karşılaştım. Mavi gözlerim hemen etrafı incelemeye başlamıştı. Odanın ortasında siyah takımlardan oluşan çift kişilik bir yatak vardı. Duvarlar grinin açık tonundan oluşuyordu. Duvara montalanmış büyük bir kitaplık vardı. Ateş odanın içinde bir yere doğru gidince bende ona baktım. Bir duvar boyutunu kaplayan dolabın yanına doğru gidiyordu. Onu umursamayarak etrafı taramaya devam ettim.
"Odanın balkonu mu var?"diye sordum hayretle çıkan sesimle. Bu çocuk tahmin ettiğimden daha zengindi.
"Sakın karıştırma."dediğinde "Çok meraklıyım sanki."dedim. Meraklıydım evet. Şu an kurcalamamak için kendimi zor tutuyordum.
Üstüme doğru atılan şeylerle yerimden sıçradım.
"Bunlar ne?"deyip attığı şeylere baktım. Tişört ve eşofmandı galiba.
"Giy hadi. Bekliyorum."
"Çık sen. Giyer gelirim ben."
"Giy Ada. Bekliyorum."
"Dön arkanı o zaman."diye bağırdım. Arkasını döndüğünde gömleğimin düğmelerini açmaya başladım.
"Bakma sakın." Gömleğimi üzerimden çıkartıp, verdiği tişörtü üzerime geçirdim. Benden iki tane daha sığardı herhâlde içine.
"Giydin mi?"
"Giymedim. Dönme sakın!"diye bağırdım. Eteğimin altından verdiği eşofmanı da bacaklarımdan geçirdim.
"Giydim."dediğimde bana doğru döndü. Gözleriyle vücudumu baştan aşağı süzerken, yerimde rahatsızca kıpırdandım. Yüzünü buruşturduğunda kaşlarım çatıldı. Beğenmemişti galiba. Tabii beğenmezdi. Üstümde bilmem kaç beden büyük tişört, altımda beli bol gelen, paçaları yerlerde sürünen bir eşofman vardı. Tişört tamam da eşofman felaket durmuştu. Ama yine de her hâllerinden pahalılık akıyordu. Üzerlerine çökmem için iyi bir nedendi.
Elimdeki beze bakarak sanki iğrenç bir şey tutuyormuşum gibi suratımı buruşturdum. Parmak uçlarımla bezi kovaya daldırdığımda parmaklarıma değen deterjanları hissedebilmiştim. Suyun içinden çıkarıp, sıkmaya başladım. Sulu kalmış bezi yere doğru koyup, parkeyi ovalamaya başladım.
"Ahey ahey ahey. Nerelere gidem ben."diye ağıtlar yakmaya başladım.
"Yaprak sarması diye açtığın tencere de kuru fasülye bulasın Ateş. Beden dersine giriyorum diye fizik dersine gir Ateş. Kurtarma sınavlarında en düşük notu al Ateş. Allah senin belanı vermesin Ateş. Bir dakika ya niye vermesin diyorum ki versin Ateş."diye elimdeki bezi bir o yana bir bu yana götürürken beddualarımı da sıralıyordum.
"Onlar nasıl beddua be."diyen Ateş'in sesiyle başımı merdivenlere çevirdim. Elinde telefonunu tutmuş bir şeylerle uğraşıyordu.
"Oh olsun sana." Merdivenin başından yanıma doğru bir adım atmıştı ki kayan ayağıyla dengesini zar zor sağlayıp, duvara tutundu.
"Bu ne kızım. Yerler su gölü. Islak siliyorsun bir daha sil şuraları."
"Silemem bir daha falan. Yeter ya yoruldum."
"Daha sadece salonun çeyreğini sildin ve yoruldun öyle mi?" Annen sana hiç mi iş yaptırmıyor?" Canım annem. Kıymetini bu belayla kalmışken anlayabilmiştim. Evet. Annemle de çok tartışırdık, ama ben onunla baş etmenin bir yolunu bulurdum. Bu ukalayla bir türlü baş edemiyordum.
"Annem bana kıyamazdı. Şimdi şu hâlimi görse yüreği sızlardı kadının." Yalanın kuyruklusu. Patlamış mısırını patlatır, karşımda beni gülerek izlerdi.
"Sil Ada."
"Ya kötüyüm diyorum. Hastayım ben. Ah bacağım."deyip vücudumda rastgele bir yerimi tuttum.
"Şu an karnını tutuyorsun." Elimi hemen karnımdan çekip, bacağıma doğru uzattım.
"Bacağıma kadar kolum yetişmiyor o yüzden herhâlde."
"Sil Ada."
"Hay ana." Küfürümün devamını getireceğim sırada çatılan kaşları yüzünden devam edememiştim. "Gel Ada. Sil Ada. Yürü Ada. Kalk Ada. Bıktım ama ya. Emir kulu muyum ben? Giden vuruyor gelen vuruyor."
"Ada." Ateş'in uyaran sesiyle kendimi durdurabildim.
"Ada'lar seni kovalasın Ateş."dedim sinirli bir şekilde. Göz kırptığında gözlerimi devirdim.
"Yakışıklı olduğunumu sanıyorsun?"
"Yakışıklı olduğumu sanmıyorum. Biliyorum." Vay anasını sayın seyirciler. Egoya bakın.
Yere koyduğum bezi alıp, sıkmadan bir daha silmeye başladım.
"Sık onu." Başımı sabır dilercesine yukarı kaldırdım. Birde başımda kontrol için bekliyordu. Elimi kovanın içine koyup, bezi suya daldırdım. Bezi çıkartıp elimin ucuyla sıkmaya başladım.
Ateş koltuklara doğru yürümeye başladığında rahatlayarak gelişi güzel bir şekilde silmeye başladım. Koltuktan bir şeyler alıp geri yanıma doğru geldiğini gördüğümde özenli bir şekilde siliyormuşum gibi yaptım.
Koltuğun başlığına oturup gözümün içine baka baka cips yemeye başladığında mavi gözlerimi büyüttüm. Cidden böyle bie şeyi bana yapacak mıydı?
"Vicdansız. Ben burada evi sileyim beyefendi otursun cips yesin. Boğazında kalsın inşallah."
Bunu dememin üzerinden Ateş birden öksürmeye başlayınca şaşırmıştım. Ateş öksüremeye devam ederken bende hafiften tırsmaya başlamıştım. Ettiğim beddualar yüzünden bir şey olmazdı değil mi?
"Ateş. Ateş iyi misin?" Çocuğun suratı kıpkırmızı olmuştu. Elini boğazına götürünce aha çocuk gidiyor diye düşünmeden edemedim.
"Ateş ben özür dilerim. Ateş iyi misin?"deyip elimdeki bezi kenara fırlatıp, oturduğum yerden ayağa doğru kalktım. Ateş'in yanına doğru yürüyeceğim sırada yerdeki ıslaklık sayesinde ayağımın kayması ve ağzımdan güçlü bir çığlık kaçması bir oldu. Popo üstü yere düştüğümde bacağımı kovaya çarpmış onu da ters düz etmeyi başarabilmiştim.
"Ah popom." Bu başıma gelenler neydi böyle? Şu an su gölünün ortasında, o hiç sevmediğim deterjanlı suyun içinde resmen yüzüyordum. Salonu kahkaha sesleri doldurduğunda Ateş'e doğru baktım. Otuz iki dişi gözükecek derecede gülüyordu.
"Sen ölmüyor muydun? Hani öksürüyordun. Geçti mi yani?"dedim.
"Geçti geçti. Korkma."
"Ne korkacağım be?"diye çemkirmeye başladım. Şimdi yine havalara falan girerdi.
"Özür dilerim Ateş. İyi misin Ateş. Yanına geliyorum Ateş."diye benim taklidimi yaptığında yerdeki suyun üstünde tepinmemek için zor tuttum kendimi.
"Bir şey olursa başıma kalırısın diye öyleydim yoksa seni umursadığımdan falan değil yani. Ayrıca yanına geliyorum dememiştim." Hemen de kendimi savunmaya geçmiştim.
"Yerin rahat mı?"dediğimi umursamayarak dediği şeyle dalga geçtiğini tabii ki de anlayabilmiştim.
"O kadar rahatım ki şu an anlatamam."diye alayla söylenmeye başladım.
"Gel kaldır beni buradan."dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle. Koltuğun başlığından kalkıp, yanıma doğru gelmeye başladığında ellerimi öne doğru uzalttım. Bir bana birde ona doğru uzalttığım elime baktı.
İki elimden tuttuğunda beni yukarı doğru çekti. Su içinde kalan ağırlaşmış bedenim yerle temasını kesince rahatlayabilmiştim. Birden elimden çekilen ellerle popom yerle buluştuğunda neye uğradığımı şaşırmıştım.
Kahkahalarla gülen Ateş'e onu öldürmek istediğime dair bir bakış attım.
"Yanlışlıkla oldu ya."deyip gülmesine devam etti.
"Yanlışlıkla mı oldu? Bilerek yaptın değil mi? Gülme! Allah'ın cezası."
Ateş hâlâ gülmeye devam ettiğinde sinirlerim de daha da tepelere çıkıyordu. Ayağımı bacağına doğru geçirdiğimde ansızın gelen bu darbeyle dengesini sağlayamayıp, yere doğru kapaklandı. Üstümde hissettiğim ağırlıkla cırlarken, aslında yere değil üstüme düştüğünü fark edebilmiştim.
"Kalk üstümden! Ezildim."diye bağırmaya başladım. Bu çocuğu neyle besliyorlardı böyle?
"Kalksana."
"Kalkacağım cırlama tepemde."
"Nasıl cırlamayayım üstümde bir öküz yatıyor. Yerin rahat mı bari?"
"Şu çenen olmasa daha rahat olacaktım."dediğinde kanın beynime doğru sıçradığını hissedebiliyordum.
"Benim sadece çenem en azından. Ben komple sen olmassan daha rahat olacağım."diye bağırdım. Evet. Bildiğiniz bağırdım.
"Kalkmak için neyi bekliyorsun? Allah'ım tüm kemiklerim kırıldı. Lütfen çene kaslarım yerimde olsun. Gerçi konuşabildiğime göre yerindedir. Çok şükür." Üstümden kalkmayacağını anladığımda ellerimi göğsüne koyup, itmeye çalıştım.
"Ateş."diye bağıran sesle ikimizin bakışları da kapıya dönerken, ellerim Ateş'in tişörtünü sıkıca sarmıştı. Önde tanımadığım bir adam. Arkada değişik grubu bize şaşkınca bakarlerken, yerin en dibine girmek istedim.
"Aha basıldık."diyen Ateş'le yüzüm şekilden şekile girerken, kaderimde buda mı varmış diye ağıtlar yakasım geliyordu.
~
Beğendiniz mi?
Sizce bir sonraki bölümde ne olur?
Sizler Ada ve Ateş'i okurken mutlu musunuz?
Ateş'in verdiği cezayı nasıl buldunuz? ( Böyle ceza mı olur demeyin, süremeyecektir anlar. Bunu size yazan süremiyor mesela. Asdfghj )
İnstagram: mavininhikayeleri
Sizleri seviyorum.
💙
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro