9. Bölüm | "Şüphe ve İhanet"
*Merhabalar, Kayıp Pusula ailesi🧭
*Kayıp Pusula'yı yavaş yavaş düzene oturtmaya çalışıyorum. Biliyorsunuz ki kurgunun düzeni oturduğunda yazması daha kolay oluyor, bu yüzden bölüm aralıkları uzuyor. Zamanla bölüm araları kısalacak.
*Bundan sonra diğer bölümü yazmaya başlamadan yeni bölüm de paylaşmayacağım. Amacım depolanması ve sizin mağdur olmamanız. Zamanla düzenimiz oturacak, bana güvenin <3
Bu süreçte yanımda olarak desteğinizi hissettirirseniz çok sevinirim, hepinizi seviyorum ❤️
*Bu arada başka bir şeye de değinmek istiyorum. Biliyorsunuz veya bilmiyorsunuz, bilmiyorum. Modelsiz kitap yazdığım hiç görülmemiştir benim. Bu kitap, modelsiz yazdığım ilk kitap. Bade ve Kuzey'in belirli bir modeli yok arkadaşlar. Benzettiğim herkesi kullanıyorum editlerde. Sizler de istediğiniz kişileri kullanabilirsiniz.
Modelli kitap okuyamayan okurlar olduğunu biliyorum, umarım onlar için sevindirici bir haber olmuştur bu.✨
*Bölümü düzenleme fırsatım olmadı, yazım yanlışları varsa affola :)
*İyi okumalar❤️
***
Shamrain - Raindrops
***
9. Bölüm
"Şüphe ve İhanet"
Hava kararmak üzereydi.
Ekrana bakmaktan ağrıyan gözlerimi ovaladım. Masanın üzerindeki telefonum titremeye başladı. Toplantıya girmeden önce titreşime almıştım fakat çıkarmayı unutmuştum.
Arnaldo arıyordu.
Yeşil tuşu kaydırıp açtım ve hoparlöre verdim. "Efendim."
"Nasılsın?" Boş boş ekrana bakakaldım. "Ne saçmalıyorsun, Kartal? Daha sabah yanındaydım!"
"Yanlış soru oldu, pardon. İşin bitti mi?" Bilgisayarın köşesindeki saate baktım. Beş, çıkış saatimdi. Neredeyse yirmi dakika vardı. Birazdan çıkardım. "Birazdan çıkarım, ne oldu?" Dedim kuşkuyla. Bir haltlar dönmese Arnaldo beni bu şekilde aramazdı. Bir günüm de sakin geçse şaşırırdım çünkü? Kafama taşlar yağardı falan.
"Arınç aradı bugün. Bir iki saat oluyor hatta. Seni aramak için biraz beklemek istedim." Gözlerimi yumup bir kaç saniye öylece bekledim. Biliyorum ben başıma geleceği?
Arınç'ı ben göndermiştim Bade'nin yanına. Allah bilir ne olmuştu?
"Ne olmuş?"
"Aksel... Bade'yi rahatsız etmiş. Olayın aslını detayını bilmiyoruz. Bade yıkmış ortalığı. Otel görevlilerine hesap sormuş, Aksel'i attırmış hatta." Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Aksel'den böyle bir hamle bekliyordum fakat Bade beni şaşırtmıştı.
Nedensiz gurur hissi gülümsememe neden oldu.
"Bade'ye bir şey yapmış mı?"
"Fırsatı olmamış ki? Bade'ye helal olsun, harbi kadın çıktı. Kaynar çayı dökmüş suratına. Haşlanmış pezevenk." Gülümsemem sırıtmaya dönerken geriye yaslandım.
"Arınç öyle bir anlatıyor ki! Kuzey o sahneye şahit olsa Bade'yi apar topar nikâh dairesine götürür nikâhı anında basardı şerefsizim, dedi." E yuh ebesinin nikahı! Abartmasın.
"Tayfun kaşınıyor." Dedim Arınç'ın benim hakkımda söylediğine cevap vermeden. "Kendi yetmedi bir de oğlunu salıyor, gavat. Bir ziyarette bulunmak farz oldu!"
"Kuzey bak fevri bir şey yapma-" telefonu çat diye suratına kapattım.
Ayağa kalktım ve kenardaki ceketimi alıp giyindim.
Takvimler 8 Ekim'i gösterse de yağmurlar nedensizce eksik olmuyordu. Bir kaç gün şehir yanıyor, sonraki bir kaç gün ise bir anda yağmurlar bastırıyordu.
Bugün de yağmurlu olan günlerden birisiydi.
Kapalı otoparka inip arabama yerleştim ve çalıştırıp ezbere bildiğim yere sürdüm.
Tayfun Cenkat'ın evine.
***
Arınç gelirken evdeki tüm eşyalarımızı bavullara doldurtarak beraberinde getirmişti. Fakat geri gitmemişti. Benimle beraber kalmıştı. Dediğine göre Kuzey göndermişti yanıma.
Odaya çıktığım gibi bulduğum bir tokayla saçlarımı bağlamıştım. Resmen yanıyordum. Ekim'in daha başındaydık ve havalar halen daha sıcaktı. Yağmur yağsa bile.
Otel camından yağan yağmuru, ellerimi belime koyarak izlemiştim. Bu sırada dudaklarımı kemiriyordum. Kanayacak olması asla umurumda değildi.
Arınç ise bir telefon görüşmesi yapıyordu dışarıda. Odada yalnızdım.
Tonla olay yaşıyordum ama yine de geçmişi düşünüyordum.
Yaz Bade Güney. Amcasının müdürlük yaptığı lisede en başarılı öğrencilerden sadece biri olan Yaz Bade. Bazen Yaz olur yakardı, bazen Bade olur severdi. İki kutbum vardı. Hangi tarafıma ters yaparsan, diğeriyle karşılaşırdın.
Ahcan duygularıma ve benliğime ihanet ettiğinde, karşısında Yaz'ı bulmuştu; yanıp kül olmuştu.
Arafta kalmış bir hikâyeydim ben. Sonu olmayan bir masal. Belki de hiçlik. Ben buydum. Sonu olmayan basit bir insan.
Ölüm bir son değildi. Kendime zarar verdiğim anlardan birinde ölürsem bu yine son olmayacaktı. Yine hiçtim, yine boşluk. Küçücük sevgi kırıntısına muhtaç bir aciz.
Ne olduğumu biliyordum. Kim olduğumu da. Ve bu beni daha da emin yapıyordu sevgiyi hak etmediğime. Saldırgandım çünkü, sevmeyi ben kendim bilmezdim ki? Daha kendini sevemeyen biri başkasını nasıl sevecekti?
Aşağılık kompleksim yoktu. Güzel olduğumun farkındaydım. Fakat sevgi ile güzellik ters orantılıydı. Ne kadar güzelsen o kadar sevilmezdin. Onlar yanına süs bebek olarak isterdi seni, yalnızca kendi egolarını tatmin etmek için.
Güzel olmayanlar ne kadar şanslı olduklarının farkında dahi değildi. Onları sevenlerin yalan olması imkânsızdı çünkü.
"Yaz?" Arınç odaya giriyordu. Kapıyı kapattı ve bana doğru yaklaştı. "İyi misin? Durgun görünüyorsun."
"Sırf güzel diye bir kıza hiç seviyormuş gibi davrandın mı?" Diye sordum direkt. Şaşkınlıkla bakakaldı. "Ne? Bu da nereden çıktı şimdi?" Ölü bakışlarım ona döndü. "Soruma cevap ver, Arınç."
"Kız değil ama yakışıklı erkeklere yaklaşmışımdır. Ama hiçbir zaman sevmediğim hâlde seviyormuş gibi yapmadım." Cinsel yönelimi farklıydı.
"Peki yaklaşma sebebin neydi? Sırf ego tatmini, değil mi?"
"Herkesin öyledir." Diyerek geçiştirdi. Burukça gülümsedim. "Sen? Yakışıklı diye bir erkeğe hiç mi yaklaşmadın?"
Bakışlarım tekrar cama döndü. Arabalar yol üzerinde kayıp gidiyordu. "Ben hayatımda sadece bir erkeğe yaklaştım, o da sevdiğim içindi. Daha önce sevgilim oldu ama hep önce onlar yaklaşmıştı."
Koluma dokundu. Başını eğerek bakışlarımı yakalamaya çalıştı. "Sen cidden iyi görünmüyorsun." Göz kırptı. "Gel kafeteryaya inelim, sana bir kahve ısmarlayayım." Durgunca başımı salladım. "Olur." Odadan çıkarken ne olur ne olmaz diye bol uzun yarasa kol hırkamı yeniden giydim. Tek omzu anında düştü ama umursamadım.
Asansör yerine merdivenleri tercih ettim. Yürümek istiyordum. Arınç da reddetmedi. Kırmızı halıfleks ile kaplı merdivenleri adım adım indik. Bir kaç kat sonra kafeteryaya inmiştik. Hoş bir havası vardı. Kahverengi ahşaptan masalar ve sandalyeler kullanılmıştı. Retro tarzı bir konsepti vardı sanki. Raflarda eski tip radyolar, mini televizyonlar, ahizeli telefonlar, duvarda eski tablolar...
Ben bir soda isterken Arınç kahve istedi. Dakikalar içinde garsonla birlikte gelmişti, onlar gelene kadar ikimiz de tek kelime etmemiştik. Kafeteryanın camlarına vuran yağmuru izlemiştim.
Geçmiş, bir çark gibiydi. Geleceğin, geçmişine bağlıydı. Çark döner, hangisi denk gelirse o yeniden karşına çıkar ve seni can evinden vururdu.
O çark, beni can evimden vurdu.
Yumruğumu sıkarken caddenin karşı tarafındaki adama bakmaya devam ettim.
Ahcan, kolunun altına aldığı bir kızla beraber gülüyor, konuşuyordu. Önünden geçip gittiği otelin içinde ben olduğumu bilseydi umursamazdı. Çünkü ben onun için her zaman bir hiç olmuştum.
Kalbimi yakan his aşk veya hoşlantı değildi. Bir insanın yarasının kanaması için o kişiye hâlâ aşık olması gerekmezdi. Veya sevmesi gerekmezdi. Kanayan o kişi değildi, açtığı yaraydı.
"Bade?" Dedi Arınç yüz ifademi incelerken. Baktığım yere baktı ama kimseyi göremedi. Çünkü hem Ahcan'ı tanımıyordu, hem de Ahcan çoktan gitmişti.
"İyiyim. Eski bir tanıdığı gördüm sadece." Dedim önümdeki buzlu sodaya dönerek. İçine pipet koymuşlardı. Yeşil renkli pipeti gövdesinden tutup bir kaç kez çevirerek sodayı karıştırdım. Birbirine çarpan buz parçaları tok sesler ve çatırdamalar çıkardı.
"Bana ne kadar güvenirsin bilmem. Gevşek biri olduğum doğrudur ama bunu bilerek yapıyorum. Aksi hâlde o iki moruk çok ciddi." Dedi iğrenircesine göz devirerek. "Birinin ortamı nötrlemesi gerek, yoksa hepimiz zehirleniriz. Sonumuz da gasilhane olur, zavallı götüme pamuk sokmalarını istemiyorum, Allahım esirgesin." Gülümsedim. Mizahı iyi olan insanları seviyordum. En azından mizahı bana uyan insanları. Çünkü her mizah herkese uymayabilirdi.
"Çok güzel gülümsüyorsun." Dedi gülümsememe bakarak. "Güzel gülen insanların gülüşünün ardında derin acılar yatarmış. Seni sıkmayacağım veya yargılamayacağım. Sadece dinleyeceğim, istediğini anlatabilirsin." Güvenilir ve samimi görünüyordu ama sorun bendeydi. İçimi kolay kolay açamazdım. Kuzey ile karşılaştığımız o ilk gün benim patlama noktamdı. Çünkü hiç kimse sonsuza kadar susamazdı, mutlaka bir gün patlardı.
"Aksel'i anlattım zaten sana. Kendisi geldi oturdu falan. Daha ne anlatayım?" Dedim konuyu kendimden uzaklaştırma çabasıyla.
Çabamı fark etti ve zorlamadı.
Bir anda yine o şakacı yüz ifadesine döndü. "Sana yenge demeye karar verdim, haberin olsun he." Şaşkınlıkla suratına baktım. "Anlamadım?"
"Durgun ve sıradan bir duruşun var ama birisi kuyruğuna bastığında içinden kaplan çıkıyor. Ortalığı yakıp yıkıyorsun. Kuzey de aynı böyledir. Sıradan bir adam gibi görünür. İşinde gücünde, bazen arkadaşlarıyla eğlenir falan. Ama öfkelendiğinde gözü hiçbir şeyi görmez. En büyük zaafı öfkesi olabilir gerçekten."
"Peki bu benzerlikle, bana yenge demenin alakası ne?" Dedim tuhaf tuhaf bakarak. Herkes herkese benzeyebilirdi, hemen etiket mi yapıştırmamız gerekirdi?
"Kuzey sana iyi gelecek, hissediyorum." Dedi gülümseyerek. "Kuzey kimsenin rehabilitasyon merkezi değil, Arınç. Ve bana iyi gelmesine de ihtiyacım yok. Beni o çukurdan kurtardı, ona minnettarım! Ama bu kadar. Daha fazlası olamaz." Sesim umduğumdan daha sert çıkmıştı ve buna engel olamamıştım.
"Şöyle bi iki üç hafta sonra tekrar görüşelim mi tatlım ya?" Dedi imayla. Göz devirdim. "Değişen hiçbir şey olmayacak. Aşk meşk benden sonsuza dek uzak dursun! Bu saatten sonra dert çekemem."
"Anladım, sütten ağzın yanmış." Dedi anlayışlı bir ifadeyle. "Ama inan, ben de bir şey biliyorum ki böyle konuşuyorum."
Bir şey biliyorum, mu?
"Bu bildiğin şeyler Kuzey ile ilgili değildir umarım, Arınç?" Dedim kaşlarımı kaldırarak. "Oradan bakınca şapşal saf şıpsevdi kızlara falan mı benziyorum?"
"Evet." Kaşlarım çatıldı. Fazla dürüsttü. Görünüşümün safsalak kızlara çok benzediğinin ben de farkındaydım ama karakter bakımından zerre benzerliğimiz yoktu.
"Bu kadar dürüst olmana gerek yoktu, en azından lafı geveleseydin?" Dedim iğneleyerek. "Neyse." Arınç'ın kolundaki saate baktım. Neredeyse beşe geliyordu.
Arınç'ın telefonu çaldığında cebinden çıkarıp arayan kişiye baktı. Beni bir problem olarak görmemiş olacak ki kalkmadan benim yanımda açtı. "Efendim yavrum?" Yavrum?
Kaşları çatıldı. Bakışları gözlerime değdi. "Anladım. Konum gönder." Dediğinde sesi ciddiydi. Telefonu kapattı ve bir süre ekrana baktı. Bildirim geldiğinde karşı tarafın ona konum göndermiş olduğunu anladım. Ayağa kalkarken telefonunu cebine yerleştirdi. "Sen de gel. Yalnız bırakamam burada."
Ayağa kalkarken şüpheyle ona baktım, "Ne oluyor, Arınç? Kiminle konuştun?"
"Kartal'la." Dediğinde boş boş suratına baktım. Kartal'ın kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. "Lakabı Kartal. Senin bildiğin ismiyle, namı diğer Arnaldo Berat." Ah, şimdi olmuştu işte.
"Kuzey Kartalı da derler. Kuzey ile ikisi ayrılmaz ikililer ve bir arada olduklarında insanların gözleri korkuyor. İkisinin birleşmiş aurasını düşünsene?" Kuzey Kartalı mı? Aşk hikâyesi gibi.
Aklımdan geçenlere gülmemek için zor durdum.
"Düşünmeme gerek yok, defalarca kez gördüm zaten." Dedim. Cidden auraları farklıydı.
Valeyi beklemeden otoparka girdik. Arınç'ın arabasına bindik, otoparktan çıkarken yine düşüncelere dalmıştım.
Arınç Arnaldo ile konuşurken ciddileşmişti ve konum istemişti. Bu da demek oluyordu ki ciddi şeyler dönüyordu. Kuzey'den haber yoktu. Ve aynı zamanda Arınç, Kuzey'in öfkesinin tek zaafı olduğunu söylemişti. Mevzu Kuzey ile ilgili olmalıydı. Aksel'i öğrenmemiş olması imkânsızdı.
Kısaca, kıyamet kopmak üzereydi.
***
Arabadan inerken kapıyı çarparak kapattım. Evin bahçesine adımlarken, Tayfun itinin adamları beni tanımıştı. Önüme geçtiler. "Kuzey Bey!"
"Sahibine geldiğimi söyle!" Dedim öfkemi gram azaltmadan. Adamlardan birisi içeri giderken bahçenin ortasında bekledim. Arkamdan bir araba sesi geldi. Adım sesleri, ve akabinde Arnaldo dibimde bitti. "Ne bok yiyorsun sen, Kuzey? Fevri davranma."
"Kes sesini, Kartal. Buraya gelmeni söylediğimi hatırlamıyorum. Götüme CPS mi taktın?" Yalnızca birbirimizin duyacağı tonda konuşuyorduk. "Götüne başlatma, derhal gidiyoruz Kuzey."
"Pekâlâ, git o zaman. Ben hiçbir yere gitmiyorum."
"Bade'den hoşlanmadığını sanıyordum?" Beni buradan vurabileceğini düşünüyordu, ama yanılıyordu!
"Sikik taktiklerini de al ve siktir git, Kartal!"
İçeri giden adam döndüğünde Arnaldo bana cevap vermek yerine sustu ve adama baktı. "Tayfun abi sizi bekliyor, Kuzey Bey." Benimle birlikte Arnaldo da hareket ettiğinde onu durdurdular. "Sadece Kuzey Berat."
"Sokturma o eline!" Diye öfkeyle bağırdı Kartal.
Arnaldo'yu tutan adama yaklaşıp göğsüne kuvvet uygulayarak tek elimle sertçe ittirdim. Geriye doğru sendeledi. Üzerine yürürken bakışlarımdaki öfke daha da harlanmıştı. "Kardeşime kimse yasak koyamaz. Ben gidiyorsam, o da gelir. Bunu aklınıza sokmazsanız, o aklınıza sokarım." Arnaldo omzuma vurdu. "Hadi gidelim, ne olacaksa olsun."
Adama son kez uyarıyla baktıktan sonra eve doğru ilerledim. Arnaldo da benim yanımda yürüyordu. Arnaldo yanımdayken kendimi yenilmez hissediyordum.
Eve girdiğimde salona ilerledim. Bu eve daha önce defalarca kez gelmiştim.
"Kuzey? Hoş geldin!" Yaşlı olmasına rağmen dinç duran, orospu çocuğu Tayfun.
"Hoş gelmedim ama sen hoş gidebilirsin, Tayfun! Pezevenk oğlun Bade'yi taciz etmiş? Sikeyim mi o aklını şimdi senin?" Yakasına yapıştım ve arkasındaki masaya yatırdım. "Bilmiyor muyum lan ben oğlunun senin köpeğin olduğunu!?"
Arnaldo hiçbir şey söylemedi, şu saatten sonra araya giremeyeceğini o da biliyordu.
Gülerek "Oğlumla gurur duyuyorum!" Diye gururla bağırdığında yumruğumu suratına geçirdim. Dudağı patlamıştı, kanı elime bulaştı. "Ciğerini sikerim senin, orospu çocuğu! Hadi benim hayatımı siktin de Bade'den ne istiyorsun gavat oğlu gavat!"
Dişlerine kan bulaştı. "Bu görüntü işte! O kıza sandığımdan daha değer veriyorsun!"
"Taciz ettiğiniz kadın bir başkası olsaydı da aynı tepkiyi alırdın! Siz kanı bozuk şerefsizler ellerinizi kadınların üstünden çekin lan artık!" O kadar öfkeliydim ki, beynim ve diş etlerim uyuşuyordu. Elimdeki adamı şu an öldürebilirdim. Tam da şu an!
"Bade'nin benim köstebeğim olduğunu bilsen yine böyle korur muydun onu?" Dedi zaferle gülerek.
İliğim dondu.
Şüphelerimin, can düşmanımın dudaklarında nihayet bulmasını beklemiyordum.
Neden hayalkırıklığı hissediyordum? Bunu zaten ben de bilmiyor muydum?
Ellerim elimde olmadan gevşerken Tayfun piçi fırsat elde ederek beni üzerinden itti ve bir yumruk attı. Arnaldo araya girerken Tayfun pezevengini tek hamleyle yere serdi. Ben ise hâlâ afallamış bir şekilde onlara bakıyordum.
"Kuzey!" Bade.
"Kartal!" Arınç.
Başım yavaşça kapıya döndü. Dışarıda gürültü kopuyordu. Arınç, Bade ve arkalarından gelen bir ordu adam. "Biliyordum amına koyayım, başımıza iş açacağını biliyordum ya!" Arınç ve adamlar Arnaldo ve Tayfun'a koşarken Bade yanıma geldi. Koşmuş olmalıydı ki nefes nefeseydi. "İyi misin sen!?" Elini yanağıma koyduğunda geri çekildim. Bu hareketimle eli havada kaldı. "Yüzün... Kötü olmuş." Dedi hareketime duyduğu şaşkınlıkla.
"Buz koyarım geçer." Bade'yi bırakıp yanından geçtim ve çıkışa ilerledim. Peşimden koşup kolumdan tutmasını beklemiyordum. Düz bakışlarım koluma, sonra da ona çıktı. "Çıkma. Çatışma var." Bulunduğumuz yerde cam yoktu, fakat salondaki camlardan bazılarından patlama sesleri geliyordu. Ne kadar da sakindi? Sanki her gün çatışmaya katılıyordu(!)
Tayfun'a inanmazdım. Eğer ben de şüphelenmiyor olsaydım.
"Kuzey?" Bade'nin sorgulayan sesi beni düşüncelerimden bir anlığına ayırdı. "Çıkma dışarı."
"Çok mu önemsiyorsun?" Diye sordum. İğneleme, kinaye... Hiçbir şey yoktu. Basit bir soruydu. Bir an bakakaldı, sonra yüzünü buruşturdu. "İyi be çık da gör ebeni tersten. Allah Allah ya." Göz devirip Arnaldo ve Arınç'ın yanına gitti. Arkasından bir süre baktım.
Ne tuhaf bir kızdı.
Gerçi normal olsaydı o hastaneye kapatmazlardı onu zaten. Çıkartmıştım da iyi bok yemiştim.
Bak... Lanet olsun! Bu kız tek kelimesiyle, tek bakışıyla nasıl unutturuyordu bana her şeyi? Daha iki dakika önce Tayfun'un kendi ağzından duyduğum gerçeği nasıl unutmuştum Bade'nin bir bakışına, bir lafına?
Saçmalık. Her şey saçmalık!
Neden gelmiştim ki buraya? Aksel ile uğraşmak daha kolaydı. Ağzını burnunu kırıp tehdit ederdim, gerekirse öldürürdüm ve biterdi. Bu hale gelmezdim.
Neden bu hale geliyordum ki? Bildiğim bir şeyi başkasından duymak neden böyle yapmıştı ki beni!?
Geriye doğru adım atıp sırtımı duvara yasladım. Üç tarafı duvar olan dar bir holdeydim. Solumda kalan açıklık, evin içerisine gidiyordu. Aşağı doğru kayıp yere oturdum, dizlerimi kendime çektim. Başımı duvara yaslarken gözlerimi kapattım.
"Mahalle yanarken orospu saçını tararmış! Ne yapıyorsun lan sen burada!? Ortalık mahşer yeri olmuş sen göt yayıyorsun!" Arnaldo.
Gözlerimi aralayıp başımı Arnaldo'ya çevirdiğimde yanında Bade vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışırcasına bana bakıyordu. Endişelendiğini hissedebiliyordum.
Arnaldo'nun elleri kan içerisindeydi, Bade'nin üzerine de bulaşmış olan kanı görünce kaşlarım çatıldı. Nasıl bulaşmıştı o kan?
Duvardan tutunarak ayağa kalktım. Gözlerimi Bade'nin hırkasındaki kandan hiç ayırmadım. Bade de baktığım yere baktı ve sonra bana döndü ama gayet normal görünüyordu. Hiç etkilenmemişti. Neden şaşırıyordum ki? Zaten kendisi kendini kanatmıyor muydu? Başkasının kanı onu etkilemezdi.
Arnaldo ile göz göze geldim. O anlamıştı. Yapma dercesine bakıyordu bana. Belli etmememi istiyordu, belki de şu an yerinin olmadığını söylemek istiyordu.
Öyle olsun.
"Adamlara söyle, kuşatsınlar her yanı. Bize güvenli bir çıkış sağlasınlar. Ne olursa olsun Bade güvende bir şekilde otele ulaşmalı. Biz başımızın çaresine bakarız ama onun için çok yabancı bu olanlar. Hemen ardından teker teker çekilerek çatışmayı sonlandırsınlar. Can mal kaybı var mı her şeyi kontrol edelim ve bu konu da kapansın." Arnaldo memnun kalmıştı. "Tamam Kuzey." Dedikten sonra Bade'yi benimle bırakıp uzaklaştı.
Kahverengi gözlerim onun mavi gözlerine tutundu. Sessizce beni izliyordu. Bana doğru yaklaştığında gözlerimi kısarak onu izledim. Olması gerektiğinden daha fazla yaklaştığında elimde olmadan gerildim. Bir kaç gündür olan bu saçma şey, yumruklarımı sıkmama sebep oldu. Dün gece o banyoda da saçma sapan hallere girmiştim.
"İyi görünmüyorsun." Dedi gözlerime bakmaya devam ederek. Yüz ifademe değil, sadece gözlerime bakıyordu. "Neler oldu, Kuzey? Biz gelmeden önce bir şeyler olduğu çok açık." Senin köstebek olduğun kesinleşti.
Bade'ye güvenmemi gerektirecek en ufak bir şey yoktu. Sadece bir kaç gündür tanışıyorduk. Kaç gün? On falan mı?
Sarı saçlarını toplamıştı. Omzundan düşen hırkası ve askılı cropu boynunu oldukça açık bırakmıştı. Sorun bu değildi, asıl sorun bu kadar yakınımda durmasıydı.
Gözlerimi Bade'den uzaklaştırıp geri çekildim. "Bir şey olduğu yok." Belimdeki silahı çıkarırken emniyetini açtım ve bizimkilerin arasına karıştım.
Bade'nin peşimizden gelmeyecek kadar akıllı bir kadın olduğunu biliyordum. Bu yüzden uyarma gereği duymamıştım.
***
Üzerimdeki kanlı hırkayı buruşturarak elimde tutmuş, kan lekesini gizlemiştim. Arnaldo ve Arınç ile yolda ayrılmıştık, Kuzey ile birlikte otele gelmiştik.
Asansöre bindiğimizde sırtını aynaya yasladı ve karşı duvara baktı. Ben ise ona bakıyordum. Çok tuhaf davranıyordu. Tayfun denen adamın ona bir şeyler söylediği ve canını sıktığı belliydi ama bana olan davranışları değişmişti.
Parmaklarım Kuzey'in koluna dokunduğunda hemen geri çekti ve bana baktı. Bir de bu vardı, ona dokunmama asla izin vermiyordu. Ayrıca elmacık kemiğinin üstü morarmıştı, zamanında buz koyulsaydı belki bu kadar morarmazdı.
"Kuzey neler oluyor? Bana olan tavır değişimini fark etmediğimi falan mı zannediyorsun?" Dişlerini sıktığını, belirginleşen çenesinden anladım. Bir anda tuşlara dönüp asansörü durdurdu ve hışımla bana döndü. Bu ani ve sert hamlesiyle sırtım asansör duvarına yaslandı. Karşıma geçip üzerime eğildi. Gözlerimi kırpıştırarak şaşkınlıkla ona baktım. O ise gözlerini kısmış ve dikkatle yüzüme dikmişti.
"Söylemek istediğin bir şey var mı, Bade?"
Ne söyleyebilirdim ki? Gizlediğim hiçbir şey yoktu? Kuzey'in neyden bahsettiğini anlayamıyordum.
"Yok?" Dedim net bir şekilde ama sorgulayarak. Sesim kendinden emindi. "Kuzey Allah aşkına neler oluyor bana doğru düzgün anlatır mısın?"
"Benim anlatacak bir şeyim yok."
Yüzüyle yüzümün arasında santimler olmasından zerre etkilenmeden "O zaman hareketlerine dikkat et!" Dedim. Sesim biraz yüksek çıkmıştı ama bilerek yapmamıştım, pişman da olmamıştım.
"Madem anlatacak bir şeyin yok, peşinde koşup seni sıkıştıracak değilim. Ve bil ki sen de bunu yapacak değilsin." Onu iterek kendimden uzaklaştırdım ve sırtımı duvardan ayırdım. "Ne sanıyorsun? Etkileneceğimi falan mı? Ne bu haller tavırlar? Dengesiz davranışların? Hiçbir şeyi fark etmediğimi mi sanıyorsun? Aptal yerine koymaya kalkma beni."
Sessizce yüzüme baktı baktı ve sonra göz devirip kapıya geri döndü. Asansörün tuşuna basarak tekrar çalıştırdı ve asansör yukarı çıkmaya başladı.
Benden uzaklaştığına sevinmiştim. Onu resmen tanımıyordum bile, hakkında doğru düzgün hiçbir şey bilmediğim bir adamla hiçbir şekilde yakınlık kuramazdım.
Ben deli değildim. Hatta neredeyse çoğu insandan daha mantıklı düşüncelere sahiptim. Hastaneye kapatılmıştım, çünkü kontrolsüz dürtülerim vardı. Engel olamadığım, dur diyemediğim dürtüler.
Kuzey ile tanıştıktan sonra yeniden o dürtüleri hissetmiş miydim?
Elbette hissetmiştim! Sırf adamın biriyle tanıştım diye psikolojik rahatsızlıklarım şak diye geçemezdi. Lokman Hekim değildi bu adam. Ve saçma sapan klişe bir aşk hikâyesinde de değildik.
Asansör durduğunda ve indiğimizde odamıza ilerledik. Kuzey'in benden olabildiğince uzak durması hoşuma gitmişti. En azından zorlayacak inatçı bir adam değildi.
İnatçıydı; ama bu, insanlığının önüne geçecek raddede hastalıklı değildi.
***
Asansöre bindiğimizde Bade'ye hiç bakmadım. Sırtımı aynaya yaslayıp sadece asansör kapısını izledim. Kolumda onun parmaklarını hissettiğimde yine gerilmiştim. Yutkunamamıştım. Bu hissin bir an önce siktir olup gitmesi için Bade'nin elinden çektim kolumu. Siktiğimin hissi beni yerin dibine gömecek kadar güçlüydü.
"Kuzey neler oluyor? Bana olan tavır değişimini fark etmediğimi falan mı zannediyorsun?" Dişlerimi sıktım. Ya anlamıyordu, ya da anlamamazlıktan geliyordu. İki ihtimal de beni sinirlendirmeye yetiyordu. Ve gözlerine baktığım an, kokusunu hissettiğim an bir anda dağılan öfkem bana hiç yardımcı olmuyordu.
Asansör durdurma tuşuna basıp Bade'ye döndüm. Ani ve hızlı hareketimle asansör duvarına sinmişti. Bunu refleks olarak yaptığı belliydi. Belki de bu istemsiz tepkisini kendisi bile fark etmemişti. Daha önce herhangi birinden şiddet görme ihtimali var mıydı?
Ona doğru yaklaştım. Kolumu duvara yasladığımda yüzlerimiz birbirine yaklaşmıştı. Bu yakınlık yüzünden kokusu yeniden geldi burnuma. Şu parfümü aldığım günü sikeyim.
Bu hareketim onu şaşırtmıştı. Gözlerini kırpıştırarak çipil çipil bana bakıyordu. İçinden sorguladığından emindim.
"Söylemek istediğin bir şey var mı Bade?" Dedim bir ihtimal itiraf etmesini umarak. Bunu yapmayacağını bile bile. "Yok?" Dediğinde sesi o kadar kendinden emindi ki, ona kolayca inanabilirdim. Ayrıca başka bir konuda daha şüpheye düşmüştüm.
Şu an mal gibi hisseden bir ben miydim, amına koyayım? Bade gayet normaldi!
"Kuzey Allah aşkına neler oluyor bana doğru düzgün anlatır mısın?" Anlatamam.
"Benim anlatacak bir şeyim yok." Dedim kestirip atarak. İtiraf edeceğini ummak salaklıktı zaten.
Bir anda sesini yükseltti. "O zaman hareketlerine dikkat et!" Tepki vermeme izin vermeden devam etti.
"Madem anlatacak bir şeyin yok, peşinde koşup seni sıkıştıracak değilim. Ve bil ki sen de bunu yapacak değilsin." Ellerini göğsüme koyup beni sertçe ittiğinde geriye sendeledim. Gerçekten güçlüydü. "Ne sanıyorsun? Etkileneceğimi falan mı? Ne bu haller tavırlar? Dengesiz davranışların? Hiçbir şeyi fark etmediğimi mi sanıyorsun? Aptal yerine koymaya kalkma beni." Neyi fark ediyordu?
Anlamış olmalıydı Tayfun'un onu ifşa ettiğini. Fakat yine de hiç bozmuyordu. İşte bu tuhaftı.
İstediği gibi ondan uzak durdum. Çünkü bir insan uzak dur diyorsa uzak durulmalıydı. Bunu küçük çocuklar dahi anlayabilirken kazık kadar şerefsizler anlayamıyordu.
Odamıza geldiğimizde kapıyı açtım ve içeri geçtik. Kapıyı kapatıp kartı yuvasına yerleştirdim. Bade'den olabildiğince uzak durdum. Bu durum benim için de en iyisi olacaktı. Daha bu sabah Arnaldo'ya o sözleri söyledikten sonra akşamında kendimle çelişmem büyük ironiydi. Banyoda üzerimi değiştirdikten sonra içeri geçtim. Yatağıma uzanıp bileğimi alnıma dayadım ve gözlerimi yumdum. Çok yorgun hissediyordum.
Suratıma çarpan sert şeyle irkildim. Göğsüme düşen beyaz renkli kreme baktım. Pahalı ama kaliteli bir markanın kremiydi. Bade'ye ben almıştım. Kafamı kremden kaldırınca Bade'yi gördüm. Kremi suratıma o fırlatmıştı. "Sen öküz olabilirsin ama ben gayet de normal bir insanım. O suratına sür kremi, çok çirkin gözüküyorsun." Çirkin mi? Gözlerim büyürken Bade'ye bakakaldım. "Çirkin? Ne çirkini lan? Benim çirkin olmam demek, insanlığın Dünya'dan Satürn'e taşınması demek?"
"Düşün yani o kadar çirkinsin ki insan alemi gezegen değiştiriyor." dedi dik dik bakarak. Soktuğu lafı hissetmiştim ama hissetmemiş gibi yaptım. "Bu kırıcıydı." dedim iğneleyerek. "Umurumda değil." dedi ve elindeki havluyla banyoya girdi.
Bu kız gözüme neden bu kadar havalı geliyordu? Elde edemeyeceği şey yokmuş gibi bir havası vardı.
Hemen yanımdaki telefon çaldığında ekrana baktım. Alpay Alacalı. Oflayarak kafamı yatak başlığına vurdum. Şu telefonu açmayı hiç istemiyordum çünkü neden aradığını biliyordum. Ailecek çekilmez insanlardı bunlar.
Bugün Başak şirkete gelmişti ama işe geri almamıştım. Ne işini doğru yapıyordu ne de misafirlere saygısı vardı. Neden işe almalıydım?
"Efendim Alpay Bey." dedim bıkkınlığımı çaktırmamaya çalışarak. Aksi halde Alpay Bey benim geleceğime geçmişime çakabilirdi. Sonuçta bu herifin şirketinde CEO'luk yapıyordum. "Kuzey Bey, duyduğuma göre kızımı geri işe almamışsınız." Torpil sisteminizi sikeyim sizin. "Evet Alpay Bey, almadım. Kızınızın şirket içerisindeki durumu ve tutumları içler acısı. Maalesef ki ben şirkette çalışmaya devam etmesini doğru bulmuyorum."
"Sizin neyi doğru bulup bulmadığınızla ilgilenmiyorum, Kuzey Bey. Şirketle alakadar olmayışım, olanlardan haberdar olmayacağım anlamına gelmez. Bulunduğunuz konuma kimin sayesinde geldiğinizi unutmayın. Başak'ı işe alacaksınız, diyorsam, alacaksınız. Aksi düşünülemez." İşine sokayım senin.
Keşke bu pezevengin yüzüne de sövebilseydim de içimde kalmasaydı.
"Alpay Bey, şirketin ilerlemesindeki en büyük etken hamleler ve yatırımlar değildir. Çalışanların bir ekip halinde uyum içerisinde çalışmasıdır. Başak Hanım'da bu yok. Doğru yaptığı işi olmadığı gibi aynı zamanda saygısız da. Gerek iş arkadaşlarına, gerek misafirlere karşı." dedim bir umut ikna olur düşüncesiyle. Ama bu şaftını siktiğimde bu zihniyet oldukça bir boka yaramayacaktı.
"Ya kızımı işe geri alırsınız, ya da yarın sabah istifa dilekçenizi verirsiniz, Kuzey Bey. Doğru kararı vereceğinizi umuyorum, iyi akşamlar." Senin kızına da, şirketine de, mesleğine de, yedi ceddine de, soyuna sopuna da, istifana da, dilekçene de, şekilsiz sikik bıyığına da...
Götlek Alpay kapattıktan saniyeler sonra çatlak kızı aramaya başladı. "Sülalecek şebeke misiniz amına koyayım, tek tek gelin ulan!" dedim ve telefonu açtım. Belki Bade duyar da sinirlenir gelir umuduyla "Efendim, Başakçığım!" diye bağırdım kafayı uzatıp banyo kapısına bakarak.
"Başakçığım mı?" dedi Başak keyifle. Heyecanlandığı belliydi. "Babamın bu derece etkili olacağını beklemiyordum, Kuzeyciğim." Gevşek karı. Elimde olmadan kabalaşıyordum ama suçsuzdum! Bunlara daha fazla katlanamıyordum!
Yetmezmiş gibi Bade de siklememişti beni.
"Yarın gel devam et işine, benim başımı belaya sokma." dedim ve kapattım suratına. Hoşnutsuz ve mutsuz hissediyordum. Şu hayat ne zaman bana da gülecekti?
Banyo kapısı açıldıktan bir kaç saniye sonra Bade göründü. Sarı uzun saçları ıslak bir şekilde sırtına dökülüyordu. Mürdüm rengi şortlu gecelik takımı giymişti. Kendini yatağına attı ve bana kıçını döndü. Hödükçe "Işığı kapat." Dedi ve bir daha konuşmadı.
Çok güzel. Hem beni siklemiyordu, hem soğuk yapıyordu, hem de karanlıkta uyuyordu. Bu kız neden karanlıkta uyuyordu? Ne gereği vardı? İlla karanlıkta uyuyacaksa uyku bandı taksın? Ben uyuyamıyorum karanlıkta!
Lanet girsin.
Ben niye hâlâ bu kızı düşünüyordum? Tayfun... Belası sikilesice Tayfun!
***
"Amcık hoşafı!" Diye bağırdım ve arkamı dönüp oradan uzaklaştım. Gerçekten... Neden Tayfun'a küfür edip uzaklaşmıştım ki? Çok acayip.
Her yerde her an küfür edebilme özelliğine sahip oluşum daha da acayip.
Küfür etmeden asla rahatlayamıyor olmam ultra daha acayip.
Çocuk parkına girdiğimde- soğuk havadan olsa gerek- kimse yoktu. Bunun üstüne bir de geri zekalı gibi ıslak çimlere oturdum ve bir de sıvayarak ağaca yaslandım. Bağdaş kurarak bacaklarımı topladım.
Üzerimdeki jilet gibi takım elbiseyle çamurlu çimlerde bağdaş kurup oturmamı kimsenin sorgulamasını istemiyordum. Önümde tek eksik Ceylan'ın Becel'li sini yer sofrasıydı.
Önümde birden o sofra belirdiğinde irkildim. "Ne oluyor lan!" Kareli sofra bezi üstünde geniş sini. Dilimlenmiş salatalık ve domates, sarı kutusuyla Becel, zeytin, köy peyniri, ince belli bardakla çay, sahanda sucuklu yumurta...
Karşımda lila örgü yeleğiyle Bade belirdiğinde dilim tutuldu. Başına yazma bağlamıştı ve kıçında çiçekli don vardı. Elindeki çatalla peynir alıp ekmeğinin arasına koydu ve hunharca gömdü. "Hay amına koyayım götüm açıkta mı kaldı lan!?" Diye bağırdım geri kaçmaya çalışarak. Ama sırtım ağaca çarptı ve hiçbir yere gidemedim.
Rüyada olduğumu anlamıştım. Fakat bir sorun vardı; böyle rüyayı sikerdim.
Öpüşmeli koklaşmalı evlenmeli rüyalar varken; neden Ceylan çakması Bade'yle çocuk parkında ıslak çimler üzerinde yer sofrasında kahvaltı yapıyordum lan ben!?
Rüyamda Aksel ile yatmayı ve karşıma Hürrem Sultan kılığıyla çıkıp "Ben gebeim" demesini bile beklerdim, ama bunu değil.
"Sevgilim niye bağırıyorsun?" Dedi Bade bana cins cins bakarak. Sevgilim mi dedi o? Götüm hakikaten açıkta kalmış olmalı.
"Bana bak, derhal Bade'nin bedeninden çık!" Dedim Bade'nin bedenini dürterek. "Ne diyorsun be?" Dedi elimi iterek. "Sen Bade değilsin! Bade'yi rahat bırak hemen!" Bana geri zekalıymışım gibi bakıp göz devirdi.
"Kuzey bir an önce kendine gelmezsen yiyeceksin Osmanlı şamarını." Dedi elini göstererek. Ani rahatlama geldiğinde "Oh be!" Diye bağırdım. Derin bir nefes verirken kafamı ağaca yasladım. "Gerçek Bade sonunda geldi."
"Kuzey!"
"He?" Dedim hevesle yerimde dikleşip. Kaşlarını çatmıştı.
Suratıma tam da dediği gibi olan Osmanlı şamarını indirdiğinde feleğim şaştı.
"Ananı sikeyim!" Şokla irkilip kalktım. Bir kaç saniyelik nefes alamamıştım. Suratım yanıyordu. Parmaklarımı yanağıma dokundurmak istesem de canım yandığından dokunduramadım.
Bade ellerini beline koymuş, kafamda dikiliyordu ve öfkeyle bana bakıyordu. Saçları kurumuş ve hatta dağılmıştı. Otel penceresinden soluk mavi ışık görünüyordu. Gün yeni aydınlanıyor olmalıydı.
"Ne oluyor lan?" Dedim kısık sesle nefes nefese.
"O kadar sayıkladın ki uyutmadın beni bir türlü, Kuzey! Kâbus mu görüyordun?" Kâbus az kalır.
"Evet evet. Kâbus. Bir daha böyle bir kâbus görmemek için Arınç'ın ruhunu ortaya koyuyorum." Dedim ve üstüme baktım. Yorgan yere düşmüştü.
"Saat kaç?" Dedim yerimde doğrulmaya çalışarak. Hiç dinlenebilmiş hissetmiyordum. Ne zaman karanlıkta yatsam kâbus görüyordum.
Duvardaki saate baktığında saate bakmak yerine ona bakmaya devam ettim. "Yediye geliyor. Çarpılmış gibisin git bi duş falan al." Dedi ve banyoya girdi. Beraber mi?
"Adolf Hitler misin be mübarek." Diye söylendim arkasından bakarak.
Oda içinde mafya anası gibi geziyordu ve ben, Kuzey Berat, Kuzey Berat olmaktan çıkıyordum. Şu halimi dışardan biri görse pis tuvalet kağıdı kadar bile itibarım kalmazdı.
Kısa sürede banyodan çıktığında sadece yüzünü yıkamış olduğunu görerek derin bir nefes verdim. Yüreğime iniyordu az daha.
"Yaktın beni demeye falan mı çalışıyorsun?" Dediğinde bir an boş boş ona baktım. "Ne?"
"Diyorum ki, arkamdan dediğini duydum." Susma hakkımı kullanıyorum.
Ayağa kalkıp banyoya girdim ve kapıyı kapatıp kilitledim.
Niye kilitliyorsun, Kuzey? Sanki Bade çok meraklı senin şekilsiz düz kıçına.
Benim kıçım düz falan değil!
Her şeyi bir kenara itip yarınlar yokmuşçasına rahat rahat duş aldım. Kafamın içi mal gibiydi, uykusuz hissediyordum.
En son suyu kapattım ve duş kabininden çıktım. Havluya uzandım ama elime boş demir geldi.
"Hay kafanı sikeyim senin." Diyerek bu sefer kendime sövdüm.
Başımı kaldırıp tavana baktım. "Allah'ım sen benden ne istiyorsun? Şimdi açık açık konuşalım. Nedir benim bu çektiğim? Neden ben hep banyoda muhtaç kalıyorum bu kıza?" Kaderin bana bir oyunu olmalıydı bu. Bunların hepsi Amerika'nın oyunlarıydı.
Kapının arkasına saklanıp kilidi açtım. Kapıyı aralayıp kafamı uzattım ve ne olur ne olmaz diyerek diğer elimle de kendimi gizlemeye çalıştım.
Kızın gözleri X-ray cihazı değil, Kuzey. Seni kapının arkasından göremez, kendine gel.
"Bade!"
"Ne var yine?"
"Havlu verir misin?" Bade söylenerek kapıya kadar geldiğinde olabilirmiş gibi daha da kapı arkasına saklandım. Bana tuhaf tuhaf bakıp havluyu uzattı. Elinden havluyu kaptım ve kapıyı kapattım. "Ben bahçeye kahvaltıya çıkıyorum!" Diye seslendiğinde "Tamam!" Dedim. Havluyu belime sardığımda bu sefer de otele sövdüm. Neden bornoz yoktu ki? Teşhirci miyim ben?
Bade'nin çıkması için bir kaç dakika bekledim.
Banyodan çıktım ve odaya doğru döndüm.
Oturmuş makyaj yapan Bade'yi beklemiyordum.
Gözlerim büyürken kalakaldım. Gözleri bana döndüğünde üstüme şöyle bir baktı. Siktiğimin utancı beni zehirliyordu. Sanki her an düşebilirmiş gibi korktuğum havluyu tuttum. "Sen... Gitmedin mi?"
"Makyaj yapmak istedim. Tenim zombi gibi." Dedi benim aksime gayet rahat bir şekilde. Bu kız ciddi ciddi benden hiç etkilenmiyordu. Hem de hiç. Egom zedelenirken yutkunmaya çalıştım. "Gitsene, giyineceğim. Banyo ıslak."
"Fil gibi yıkanmasaydın ıslak olmazdı, Kuzey." Öküz, fil... Sırada daha ne var?
"Ama olmuş işte." Dedim bastırarak. "İzin ver de giyineyim."
"Elini kolunu tutmuyorum, Kuzey. Giyinebilirsin." Dedi ve sarı saçlarını savurup, makyaj fırçasını yüzünde gezdirmeye devam etti.
"Nasıl? Burada mı?" Dedim şaşkınlıkla. Vicdansız, benim utandığımın ucu kadar utanmıyordu. "Kuzey." Dedi bıkkınlıkla fırçayı bırakarak. Mavi gözlerini aynadan bana çevirdi.
"Cinsellikten veya dünyanın en normal şeyi olan insan anatomisinden utanacak değilim. Öyle bir imaj çizdiysem de bu benim sorunum değil. Ayrıca sen utanıyorsan o da senin sorunun. Ben ne sana bakıyorum, ne de geçip seni izliyorum. Üstüne falan da atlamayacağım. Aynayı kapatıp sana arkamı dönebilirim ve rahat rahat giyinebilirsin. Tecavüzcü Coşkun muamelesi yapma bana."
Bu kız niye durup dururken birden bana böyle sert bir bariyer örmüştü ki? Dengesiz davranışlarım bu kadar mı canını sıkmıştı? Benim elimde olan bir şey değildi.
"Ya atlarsan?" Dedim buzları biraz olsun eritme umuduyla sırıtarak. Ayağa kalktı, dik dik baktı. "Eğer bir gün veya bugün, fark etmez- atlayacak olursam bu tek taraflı olmaz." Dediğinde göt olan yine ben oldum. Yutkundum. Ne demek istedi?
"Bana kendimi geri zekalı gibi hissettiriyorsun." Diye bir itirafta bulunduğumda gülecek sandım. Fakat sadece tebessüm etti. "Olmayan bir şeyin hissiyatını bilemezsin."
Yani kız diyor ki; geri zekalı olmasaydın geri zekalı gibi hissedemezdin. Bence haklı.
Sen tekrar sessizliğe gömülsene ya? Yine başladın boş çeneye.
Ona karşı bir çekim hissediyordum. Yaklaştım ve elimi masaya yaslayarak ona doğru eğildim. Dikkatle beni izliyordu. "Benden yana bir problem yok gibi." Dedim kısık bir tonda. Gözleri kısıldı. Başını kaldırdığında yüzlerimiz arasındaki mesafe azalmıştı. Elini kaldırıp göğsüme koyduğunda yine çarpılmışa döndüm. Bana biraz daha yaklaştığında nefesi yüzüme çarptı. "Benden etkilendiğini zaten biliyorum, Kuzey."
Bu kadar da belli etmezsin be geri zekalı.
"Ama maalesef ki karşılıklı değil." Sinsi sinsi güldü ve elini tenime sürterek çekti. Kaskatı kesilirken yanımdan geçip gitti. Kapı sesiyle birlikte odadan çıktığını anlamıştım.
İç sesim kahkahalarla bana gülüyordu. Ben ise karşımdaki cama bakakalmıştım.
***
Asansör tiz bir sesle birlikte kapılarını açtığında giriş katına inmiştim. Kafeteryaya geçip iki kişilik serpme kahvaltı siparişi verdim.
Siyah, üzerinde beyaz ve pembe renk çiçekler bulunan asimetrik etek giymiştim. Eteğin yırtmacı, oturduğumda bir bacağımı açıkta bırakıyordu. Üstüne siyah, askılı crop giymiştim. Croplara aşık olduğum, bir gerçekti. Sarı dalgalı saçlarımı açık bırakmıştım ve omuzlarıma dökülmüştü. Makyajla yüzümdeki renk eşitsizliğini düzeltmiş, kırmızıya yakın abartısız renkte bir ruj sürmüştüm. Kuzey geldiğinde çok az allık sürüyordum ve halletmiştim bile.
Eksiğim yoktu.
Kahvaltı, önümdeki yerini aldığında Kuzey'i beklemeye başladım.
Kafeteryanın girişinde Kuzey belirdi. Normalde daha gri tonları tercih ederken bugün baştan aşağı siyah giyinmişti. Gömleği ve kravatına kadar. Saçlarını kurutup hızlı fön çekmişti. Şu an karizmatik görünüyordu.
Kuzey karizmatik ve çekici bir adamdı, kabul ediyordum. Fakat ona karşı hiçbir çekim hissetmediğimi de biliyordum. Baştaki hislerim sadece meraktı, Kuzey'i merak etmiştim. Tanıdıkça ve ona alıştıkça merakım da yok olmuştu. Benim için şu an o da herkes gibiydi.
Fakat ben onum için herkes gibi değildim. Değer vermiyordu, fakat etkileniyordu. Bana karşı çekiliyor olduğunu da görebiliyordum. Ancak elimden gelebilecek bir şey yoktu.
Kuzey'le bir ilişki yaşamak... Cinsel veya duygusal... Hiçbir hissiyat uyandırmıyordu.
Sorun bende miydi? Ya da normal miydi?
Ona karşı sınır oluşturmamın sebebi bu değildi. Onun tavırlarıydı. Bir an düşmanıymışım gibiyken başka bir an arkadaşıymışım gibiydi. Kimsenin tribini dengesizliğini çekecek değildim. Daha kendimle baş edemezken elin oğluyla uğraşamazdım.
Eskiden de deli dolu bir kız değildim. Eğlenceliydim evet ama her an neşeli değildim. Yapım öyleydi. Ancak şu an... Duygularım öldürülmüş gibiydi. Neşe ve keyiften uzak bir yaşamım vardı.
Kuzey'in ise benim aksime içinde daha eğlenceli ve deli dolu bir kişilik yattığına emindim. O bunu bastırıyordu. Sert ve ciddi olmak zorunda hissediyordu, öyle olmamasına rağmen.
Gördüğüm ilişkilerde erkek ciddi, kız neşeli olurdu. Fakat biz biraz farklıydık. Tam tersiydik. Kaldı ki ilişkimiz dahi yoktu, böyle düşünmem anlamsızdı.
Kuzey karşıma oturduğunda kahvaltı sofrasına öcü görmüş gibi baktı. Sonra musallat olmuşlar gibi başını hızla iki yana salladı. Kim bilir aklına ne gelmişti?
Bir masaya, bir bana baktı ve rahat bir nefes verdi. "En azından yeleği yok." Diye fısıldadığını duydum. Neyden bahsediyordu?
Az önceki garson yanımıza geldi ve sahanda sucuklu yumurtayı da önümüze bıraktı. Kuzey elini kalbine götürdüğünde bir anlık telaşa kapıldım. Durduk yere gebermeseydi bari. Dehşetle sucuklu yumurtaya bakıyordu. Bu adam iyi falan değildi.
"Kuzey?" Dedim ne bok yiyorsun sen der gibi. Bakışları bana döndü. Korkuyla "Sevgilim demeyeceksin, değil mi?" Dedi. Ha?
"Kuzey ben sana niye sevgilim diyeyim?"
"Ne bileyim..." Dedi ve bir anda konuyu değiştirdi. "Başak'ı yeniden işe aldım."
"Bana ne bundan?"
"Merak ediyormuş gibi yap bari şurada bir şey konuşuyoruz." Dedi öküz gibi. Gibi fazla, Kuzey zaten öküzdü.
Çayımı yudumlayarak kuru ağzımı ıslattım. "Tamam hadi merak ediyorum, anlat. O manyağı işe geri alacak kadar ne yaşadın? Gördüğün kâbus Başak mıydı? Karabasan gibi tepene mi çöktü?"
"Yok o değil, babası çöktü. Götlek Alpa-" durdu ve etrafa bakındı. Tanıdık var mı, biri duydu mu diye bakıyordu. Boşluğuna gelmiş olmalıydı.
Götlek Alpa ne ulan?
"Alpay Bey yani." Dedi kibarlaşarak. Kahkaha atmamak için zor durdum. "Kuzey sen nasıl bir ruh hastasısın?" Sonunda attım kahkahayı, "Oğlum insan patronuna götlek der mi?" Gülme krizine girmiş gibiydim. Kuzey'in bakışları değişti. "Oğlum mu?"
"İnşallah bir gün seni ona götlek derken duyar." Dedim eğlenerek. Bir yandan da elimle kendime hava yaparak sakinleşmeye çalışıyordum.
"Gördüğün kâbus hakikaten kâbusmuş!" Dedim gülmeye devam ederek. "Alpay Alacalı ve seni aynı karede düşününce..." Bu dediğim hiç hoşuna gitmemişti, ters ters baktı. "İmkansız ulan! Heteroseksüelim ben." Dedi bir anda savunmaya geçerek.
"Ay Kuzey sakin ol, Alpay Bey ile senin aranda çöpçatanlık yapmayacağım!" Bu dediğim daha da sinirlenmesine sebep oldu.
"Siktirme Alpay'ını. Hem sen nereden tanıyorsun bu herifi?" Omuz silktim. "Hastane koridorlarında az beklemedim. Önümdeki dergilerden birinde öylesine okurken görmüştüm. Alacalı Holding'in sahibi Alpay Alacalı."
"Beni hiç gördün mü peki?" Dedi ilgiyle. Gerçekten merak mı ediyordu bunu? "Yok hayır görmedim. Beni Alacalı Holding'e götürene kadar oranın CEO'su olduğunu bile bilmiyordum." Havası sönmüştü.
"Götlek Alpay'ı gör, beni görme sen zaten." Kuzey'in arkasından yaklaşan Alpay Alacalı'yı gördüğümde gözlerim büyüdü. Lanet olsun keşke başka bir şey dileseydim. Kuzey ise Alpay Bey'den habersiz bir şekilde sözlerine devam etti. Kaş göz yapıp susturmaya vaktim bile olmadı. "O götleği bile görüyorsun beni görmüyorsun."
"Kuzey?" Elimi şok içerisinde ağzıma kapatıp Kuzey'e boku yedin bakışlarımı gönderdim.
Alpay Bey'i sesinden tanımış olmalıydı ki buga girmiş gibi tepkisiz kalmış bana bakakalmıştı.
Sonra bir anda samimi bir gülüşle Alpay Bey'e döndü. "Alpay Bey? Günaydın, bu ne tesadüf?" Dedi ama içinden şansına ayrı kendisine ayrı sövdüğüne emindim. Titreyen bacağından bile belliydi. Adeta mors alfabesiyle kendisine sövüyordu.
"Götlek Alpay, öyle mi, Kuzey Bey?" Dedi Alpay Bey kıpkırmızı olmuş bir şekilde.
Yanında şirret kızı Başak da vardı. Bana meydan okumayla bakıyordu, tek kaşım havaya kalktı, onu baştan aşağı süzüp güldüm ve babasına döndüm geri. Hiçbir alanda dengim olamazdı fakat benimle aklınca yarışıyordu. Hiçbir çaba içerisinde değildim, ne yapıyorsa kendisine yapıyordu.
"Hay... Alpay Bey siz üzerinize mi alındınız?" Dedi Kuzey Flash TV oyunculuğuyla şaşırarak. Avucu masanın üstündeki elimi bir anda kavrayıp kendine çektiğinde az daha masaya yapışıyordum. Kuzey'e dik dik baktım. "Biz Bade'yle, kendisi eşim olur-" gözlerim kocaman oldu. Lan ne zaman evlendik de eşin oldum!? "Eskilerden konuşuyorduk. İsim isime benzer, öyle değil mi?" Elimi öptü ve bana döndü. Bana öyle bir aşkla baktı ki, işte bu Flash TV oyunculuğu değil, profesyonel oyunculuktu. Vay be.
"Eşin değilim, hayatım." Dedim gülüşümle küfür ederek. "Müstakbel eşim yani." Diyerek kıvırdı.
Alpay Bey yememişti ama inanmış gibi yapacaktı anlaşılan. "Şirkete beraber gidelim bence, Kuzey Bey. Kahvaltınız bitmiş sanırım." Dedi zerre dokunulmamış masaya bakarak. Vah zavallım, çenesi yüzünden aç kaldı.
"Baba, çok üstüne gitmesen mi?" Dedi Başak. "Bırak rahat rahat yapsın kahvaltısını, biz işimizi halledip gidelim."
"Ne kadar düşüncelisin?" Dedim yapmacık bir gülümsemeyle. Kuzey'in bakışları bana dönerken göz ucuyla ona baktım. Gözleri adeta kemik görmüş bulldog gibi parlıyordu. Dünden beri ilgimi çekme çabasını görmediğimi mi sanıyordu acaba? Özellikle de ben banyodayken bağıra bağıra Başakçığım deyişi...
"Öyleyim." Dedi aynı gülüşle. Gerinip gerinip bir tane yapıştırmak istiyordum ama bunu yapmadım. Aksine ona güldüm.
"Olmaz, kızım. Kuzey Bey?"
"Baba." Dedi Başak uyarırcasına. Başak ve babası arasında iddialı bir bakışma geçti. En sonunda Alpay Bey pes ettiğinde Başak onu buradan götürdü.
"İtici." Dedim göz devirerek. "Ve gevşek." Dedi Kuzey ekleme yaparak. Ters bakışlarım Başak'ın sırtından Kuzey'e döndü. "Düzgün konuş."
"Ne?" Dedi hayretle. "Ne dedim ben şimdi?"
"Ben her şeyi diyebilirim ama sen diyemezsin. Karşı cinsler, kadınlar arasındaki meseleye karışamaz ve söz hakkına sahip olamaz. O yüzden sus, Kuzey." Çatalımı alıp kahvaltıya başladım. "Eğer bana hâlâ öyle bakmaya devam edersen aç gideceksin. Ve ayrıca; beni kendi kendine konumlandırmaktan da vazgeç." Tek kaşını kaldırdı.
"Yok sevgilim, yok karım, yok nişanlım... Kendi kendine bana bir kalıp oluşturamazsın, Kuzey. Sevgilin olduğumu söyledin ve izin verdim. Ama gerisi çok fazla. Beni anladığını umuyorum."
"Anladım." dedi düz bir şekilde. "Bugün yoğun olabilirim, fazla dolaşma ortalıkta. Hastaneden kaçtın sonuçta. Bir doktor ayarlamak lazım. Yatışa gerek olmadığına dair bir rapor falan ayarlasın. O zaman özgür olabilirsin, Pusula." Ona, biz aslında beşik kertmesiyiz ve evlenmek zorundayız demiş gibi baktım. "Ne? Pusula mı?"
Gülümsedi.
"Evet. Kendimi kaybettiğimde bakışların bana yön gösteriyor." Tamam... İtiraf etmeliyim ki bu iyiydi.
Gülümsedim.
"Ve Pusula her zaman Kuzeyi gösterir." dedim. Gülümsemesi genişledi. "Evet. Gözlerin bir pusula ve her zaman Kuzey'i gösteriyor."
Gözlerim bir pusula ve her zaman Kuzey'i gösteriyor.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro