5. Bölüm | "Yeni Bir Hayat"
"Eğer her yalan söylediğimizde güzelliğimizden bir parça eksildeydi, kimse korkudan sokağa çıkamazdı."
Açık Seçik Aşk Bandosu - Yüzündeki Ürkek Güzellik
***
Büyük Mercedes, patika yolda durduğunda kapı kaydırılarak açıldı. Önden ben indim ve üzerimi düzelterek etrafta gözlerimi gezdirdim. Sonunda o dört duvar bahçe dışında bir yer görmüştüm. Özgürlük önemli şeydi. Arınç benden ciddi bir fırça yiyecekti, ama sözlü değil.
Arnaldo'nun ardından Yazbade indiğinde gerginlikle etrafa bakınıyordu. Elleri çözülmüştü ve şu an bağlı değildi. Dağlık alanın getirdiği ayrı etten soğuk, saçlarını uçuşturuyordu. Elini kaldırıp yüzüne yapışan uzun saçlarını çekti.
Arnaldo'yla göz göze geldiğimizde pür dikkat beni izlediğini gördüm. Beni Bade'ye bakarken inceliyor olması, başıma iş açacağına delalet ediyordu. Göz devirerek önden ilerledim.
Adamlarla beraber uzunca yürüdükten sonra karşımıza büyük beton duvar çıktı. Bu duvar çok tanıdıktı, çünkü evime aitti.
Arnaldo bana yetişip yanıma geldi ve beraber yürümeye başladık. Ara ara ayağımı yere vurarak kontrol ediyordum. Buralarda bir yerde gizli kapak olması gerekiyordu. Hatırladığım kadarıyla üstünde mor bir çiçek olması gerekiyordu fakat bu güz mevsiminde o çiçekten eser kaldığını sanmıyordum.
Doğru yeri bulduğumda Bade'ye döndüm. Ona döndüğümde belli belirsiz irkildi. Gerçekten gergindi ve korkuyordu. Tam anlamıyla neyden korktuğunu anlayamamıştım. Benden mi korkuyordu yoksa adamlardan mı?
Etrafı kontrol ettikten sonra yere sert bir tekme geçirdim. Şiddetli kuvvetin etkisiyle gizli kapak açılmıştı ve dönen merdiven ortaya çıkmıştı. Bade şaşkınlıkla yerde açılmış deliğe bakarken dudağımın kenarı kıvrıldı.
"Siz önden geçin." Dedi Arnaldo.
Bade'ye elimi uzattığımda önce elime, sonra yüzüme baktı. Kısa bir tereddütün ardından elimi tuttuğunda onunla beraber mermer merdivenlerden inmeye başladım. Düz zemine ulaşana kadar indik ve beton koridorda ilerledik. Büyük çelik ev kapısının önünde durduğumuzda Bade tekrar şaşkınlıkla bana baktı. Böyle bir ev beklemediği bariz belliydi. Klasik dağ evi falan bekliyordu sanırım.
O klasik dağ evinde yaşayacak kadar güvenli bir hayatım yoktu. Ve ben de insandım, ihtiyaçlarım oluyordu. Uyku gibi mesela.
Bu gizli evin inşaası minimum kişiyle çok uzun zamanda tamamlanmıştı. Mimarı bendim ama işçiler öldürülmüştü, evin tüm planları ve kayıtları da tarafımdan saklanıyordu. Risk alamazdık. Normal bir hayat yaşamıyorduk ve hiçbir şey çocuk oyuncağı değildi.
Arnaldo arkamızdan geldiğinde anahtarla kapıyı açtı. Yeraltında olmasına rağmen gayet aydınlık ve ferah olan eve girdik. Koyu kahverengi parkede ayakkabılarımızın sesleri yankı yaptı. Mümkün olduğunca az eşyayla modern ve sade döşenmiş bir evdi ve en ufak şey yankı yaptığı için güvenliydi. Herkesin yaptığı her şeyi duyabilirdim ve olur da yabancı biri girse bunu da duyabilirdim.
Ufak koridoru geçip geniş salona girdik. Hemen solda yukarı çıkan merdivenler, sağda mutfak ve sağ çaprazda salon duruyordu. Tam karşıdaki kapıdan da dışarı ulaşan koridorlardan birisine çıkılıyordu. O koridor normale oranla daha genişti ve aydınlatmalarla, havalandırmayla, bitkilerle süslenerek kapalı bahçe görünümü verilmişti.
Gözüm Bade'ye kaydı ve tepkisini incelemeye başladım. Dikkat ve merakla, biraz da çekingenlikle etrafı inceliyordu. İlk defa geldiği bir evi, özellikle de korktuğu birinin evini böyle çekingenlikle incelemesi çok normaldi. Fakat korkusu yersizdi. Hiçbir şey net değildi ama gerçekten köstebekse de ona bir şey yapmazdım. Kitabımda yoktu. En fazla gözünü korkuturdum, bunu yaparken bile ona zarar vermezdim ama o bunu anlamazdı.
"İşte burası da bizim fakirhane." Dediğimde bana hayretle dalga mı geçiyorsun canım, bakışı attı. "Yerin altına bir saray inşa etmişsin ve buna fakirhane mi diyorsun? Bence asıl sen çıkmamalıydın oradan." Dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Haklıydı fakat bunu kabul etmek istemiyordum. Burası saray falan sayılmazdı. Arnaldo'nun kiraya verdiği yalısıydı asıl saray olan.
"Üst kat tamamen kişisel odalardan oluşuyor, bu katta yok. Kapısı boyalı olmayan odalardan istediğini seçebilirsin hepsi boş." Sahibi olan odanın kapısında boya fırçasıyla geçilmiş tek bir kalın çizgi olurdu. Kapılar kahverengiydi ve boya siyah olurdu. Bade odasını seçtikten sonra onun kapısına da yapacaktık.
"Neden? Kabile misiniz? O kadar boş odanın ne işi var?" Dediğinde ona bayık bir bakış attım. Sonra sanki hiçbir şey söylememiş gibi "Rahatına bak, biz mutfaktayız." Dedim. Arnaldo da bana ayak uydurarak mutfağa geçmişti.
Evi kendi kendine araştırıp keşfedebilirdi. Benim göstermemden daha çok yararı olacaktı ona. Üstelik bakıcı dadısı gibi peşinde gezemezdim, onun da gezmesini istemezdim. Canı nasıl istiyorsa öyle yapabilirdi.
Parlak floresan aydınlatmalara sahip mutfağa geçtik. Koyu gri parlak dolaplara ve açık gri mermer tezgaha sahipti. Duvara yaslı ufak masanın başında dört adet sandalye vardı. Arnaldo geçip otururken kettleın düğmesine basıp çalıştırdım. Dolaptan iki fincan çıkardım. Arnaldo hep kahve içerdi, bu yüzden ona kahve hazırlarken kendime de çay hazırladım.
"Kıza biraz soğuk davranmıyor musun sence de?" Dedi Arnaldo sonunda sessizliği bozarak. Bakışlarım karşımdaki, dolaplarla tezgah arasında bulunan, fayans duvara çıktı ve düşündüm. Soğuk davrandığımı düşünmüyordum. Aksine gayet normaldim. Ne bekliyordu? Ah canım, deyip boynuna mı sarılacaktım kızın? Ya da bağrıma mı basacaktım? Daha neler.
"Soğuk davranmıyorum. Aksine, onu rahat bırakıyorum. Uzun zamandır o oda ve o bahçe harici bir yere gitmemiş, izin verilmemiş. Şimdi istediğini yapsın, isterse evi de yıkabilir."
Kupaları elime alıp arkama döndüm. Arnaldo kaşları kalkık bir şekilde bana bakıyordu vay amk der gibi. Kaşlarımı çatıp kahvesini önüne bıraktım. "Ne bakıyorsun lan öyle sikecek gibi?" Dediğimde sırıttı. Çayımı masaya koyup karşısına oturdum. "Merhamet mi ediyorsun, Kuzey Berat? Hem de en taşaklısından?" Ona adeta küfür edercesine göz devirdim ve çayımı yudumladım. "Salak salak konuşma."
"Bari kıza da bir şeyler hazırlasaydın. Hiç değilse su verseydin. Kahve veya çay sever mi?" Dedi kahvesinden bir yudum aldıktan sonra.
"İsterse kendisi gelir söyler, Kartal." Dedim umursamazca. Bana geri zekalıymışım gibi baktı. "İlk defa geldiği bir yerde gelip senden bir şey mi isteyecek, Kuzey? Mal mısın sen, kardeşim?" Bu dediği kafama yatmıştı, yorgundum ve kafam çalışmıyordu. Uyumam gerekiyordu ama hemen yatmak istemiyordum.
"İddiaya var mısın?" Dediğinde gözlerimi çayımdan kaldırıp ona baktım. "Ne iddiası?"
"İnsanlar ikiye ayrılır, çaycılar vs kahveciler. Bence bu kız çay seviyor." Bu dediği olanaksızdı. "Bence tam tersi. Onda tam kahve seven bir tip var. Bence eskiden sabah akşam kahve içiyordu." Serçe parmağını uzattı. "Nesine?" Serçe parmağımla parmağını tuttum. "İstanbul dışında bir yerden bana ev alacaksın. Ama normal apartman dairesi değil. Anladın sen." Güldü. "Ben kazanırsam da araban benim." Somurttum. "Arabamda gözün olduğunu hep biliyordum, yavşak." Kahkaha attı. "Bi Ferrari etmez ama senin araban da fena değil hani?"
"Arnaldo bok gibi paran var git al kendine amına koyayım, sal arabamı." Şerefsiz gülüşü yaparak damağını şaklattı. "Senin olunca daha cezbedici oluyor."
"Pezevenk." Diye mırıldandım ağzımın içinde. "Tamam lan. Nasıl olsa kaybedeceksin." Bana görürüz bakışı atıp parmağını çekti.
Ellerimi masaya koyup ayağa kalktım. "Ben bi bakayım Bade'ye."
"Hani özgür bırakıyordun?" Dedi sırıtarak. Yumruğumu ona gösterdiğimde kahkaha attı.
Mutfaktan çıktım. Merdivenlere yöneleceğim sırada durdum. Kanepede mi uyumuştu? Yukarı çıkmamıştı. Burada uyumasına izin veremezdim, kanepe onun boyuna göre kısaydı ve rahatsız bir pozisyonda yatıyordu. Rastgele odalardan birisine yatıracaktım artık, başka yolu yoktu.
Bade'nin yanına ilerleyip basamaklardan indim. Kanepenin önüne geldiğimde kolumun birini bacaklarının altından, diğerini koltuk altından sırtına doğru götürüp kucakladım. Sarsıntıyla başı geriye düştü ama homurdanarak kaldırıp omzuma yasladı. Kokusu burnuma çalındı. Tarif edemeyeceğim ama hoş bir kokuydu. Ne kokusu olduğunu bilmiyordum, ya da aromasını.
"Niye kahramancılık oynamaya kalkıyorsun!? Seninkisi cesaret değil, aptallık!"
"Ben Kuzey Berat'ım! Kim olduğumu herkes biliyor! Ama sen kendi halinde ve hayatında, tek derdi bozulmuş psikolojisi olan bir kızsın! Katil değilsin lan!"
Onu kırdığımın başından beri farkındaydım. Onda eski kişiliğimi görüyordum. Benim gibi olmasını istemiyordum. Masumiyetini, vicdanını, iyiliğini kaybetmesini istemiyordum. Çünkü ben bunu istemezdim, mecbur kalmıştım. O mecbur kalmamalıydı, kendisini sorumlu hissetmemeliydi.
Odamın yanındaki kapıyı dirseğimle kulpuna basarak açtım ve ayağımla ittirdim. Dağ evi temalı ahşap görünüm odadaki çift kişilik yatağa ilerledim ve Bade'yi yatağa bıraktım. Ayakkabılarını çıkarıp beyaz nevresimli yorganı kaldırdım ve üstünü örttüm.
Bu ev iki katlıydı, giriş katı yeraltında, ikinci katı da üstteydi fakat dışarıdan normal beton duvar gibi görünüyordu. Bu katın tavanı tamamen camdandı. Dışarıdan içerisi gözükmüyordu ama içeriden dışarısı gözüküyordu. Başımı kaldırıp cam tavandan gökyüzüne baktım. Şehrin dışında olduğumuz için yıldızlar tüm çıplaklığıyla gözler önündeydi. Bir yandan ürkütücü, bir yandan da hoş bir manzaraydı.
Karanlıkta mı uyuyordu yoksa loş ışıkta mı? Bilmiyordum. Bu yüzden baş ucundaki gece lambasını açmadım.
Bade'ye son bir bakış atıp geri geri ilerledim ve odadan çıktım. Kapıyı sessizce kapatıp odama geçtim. Üzerimdeki siyah gömlek ve pantolonu çıkarıp siyah eşofman altı ve haki tişört giydim. Boy aynasında saçlarımı elimle düzeltirken kahverengi gözlerimin altındaki yorgunluk torbalarına takılı kaldım. Gerçekten uyumam gerekiyordu.
Aşağı inip mutfağa girdiğimde Arnaldo'yu telefonuyla ilgilenirken gördüm. Bardağımı alıp soğumuş çayı lavaboya döktüm. Bardağı yıkadıktan sonra yerine koydum. Soğuk çaydan nefret ederdim. İnsanlar o şeyi nasıl içiyordu, anlamıyordum.
"Ben yatıyorum. O bardağı yıkamazsan götüne sokarım, bilesin." Dediğimde Arnaldo bana bir bakış attı. "Tamam, iyi geceler." Başımı eyvallah dercesine sallayıp yeniden yukarı çıktım. Odama girip kapıyı kapattım ve yatağıma ilerledim. Tüm odaların tasarımları aynıydı, sadece kendince kişileştiriyordun.
Gece mavisi yorganımı kaldırıp yatağa oturdum. Ayakkabılarımı çıkarıp huysuzca ileri doğru fırlattım ve hızla yatağa yattım. Gözlerim huzurla kapandı. Bedenimdeki tüm yorgunluk adeta aşağı doğru çekilmiş gibiydi. Yatağımı özlemiştim.
Gece lambasını açtım. Loş ışık odada yayıldı. Karanlıkta uyuyamazdım.
Uyku anında bastırırken yorganı üstüme örttüm ve yüzüstü dönüp yastığıma sarıldım. En rahat pozisyon.
***
Kapının yumruklanmasıyla irkilerek uyandım. Aşağıdan geliyordu. Her kimse ebesini sikecektim. Öfkeyle homurdanarak yorganı üstümden attım ve hızla odadan çıktım. Koşar adım merdivenleri indim ve kapıyı açtım. Karşımda sırıtan Arınç'a dik dik baktım. "Ne yapıyorsun lan sen, yarrak kafalı!?"
"Calm down, kardeşim! Sadece hoş geldin sürprizi yapayım dedim. Uzun zamandır içeridesin sonuçta." Yakasını kavradım. "Kim tıktı acaba beni o içeriye? Siktir git sabah sabah belanı benden bulma!" Alınmış gibi baktığında gözlerimi sabır dilercesine yumup başımı aşağı eğdim.
"Sabah sabah bu ne amına koyayım!?" Gözlerimi açıp başımı kaldırdım. Arınç, arkamdaki Arnaldo'ya şirince sırıtırken tıpkı bir sırtlana benziyordu. Allah'ın tipsizi. Fırlatarak bıraktığımda arkasındaki duvara çarpmıştı. Küfür ede ede yukarı çıktım.
Bade'nin kapısının önüne geldiğimde durup derin bir kaç nefes aldım. Sakinleşmeden yanına girmemeliydim.
Ben uyanmadan uyandırılınca sinirleniyordum işte!
Bade'nin uyuma ihtimalini göz önünde bulundurarak sessizce açtım kapıyı. Yatakta oturmuş aval aval tavandaki cama baktığını gördüğümde hafifçe gülümsedim. Şaşırması normaldi.
Geldiğimi görünce mavi gözlerini bana çevirdi. "Seni de mi uyandırdı o avel?" Dedim içeriye girerek. "Bahsettiğin avel aşağıda kapıya darbe yapan ma- yani kişiyse evet." Dedi kısık bir sesle. Yeni uyandığı ses tonundan belliydi. Uyku mahmurluğuyla gözlerini ovuşturup beyaz yorganı üstünden çekti. Sırıttım. "Rahat ol. Mal diyebilirsin o salağa. Hak ediyor."
Bir şey demedi. "Seni buraya getirdim ama istersen başka odayı seçebilirsin."
"Yo hayır gerek yok, burası güzel." Dediğinde sustum. Sessizlik odada hakim olurken üzerindekilere baktığını fark ettim. "Tarzını az çok anladım." Dediğimde bakışları beni buldu. "Bedenini söylersen sana bir şeyler alabilirim. Sen çıkma şimdi, her yerde aranıyorsundur." Gerginlikle dudağını dişledi. "Başınıza dert aldınız. Neden kaçırdınız ki? Ben kendim kaçacaktım zaten."
"Asıl senin başında yeterince dert yokmuş gibi bir de bununla mu uğraşacaktın cidden? Kendin kaçsan daha kötü olurdu. En azından şimdi sen suçsuzsun. Neyse. Bugün çıkıp sana bir şeyler alırım. Bedenin?" Bir süre sustu. Gururluydu ve bu çekinmesine sebep oluyordu. "XS giyiniyorum. Ayakkabı numarası da 38."
"Sutyen bedenin?" Dediğimde bir an bakakaldı. "İç çamaşırı giyiyorsun sanırım? Yoksa giymeyen tiplerden misin?" Gayet normal bir şey sormuştum neden böyle saf saf bakıyordu?
"75C, harfli olandan yoksa da 90." Dediğinde başımla onaylayıp kalktım. "Duş falan almak istersen aşağı katta. Kıyafet olarak da benimkilerden verebilirim. Biraz büyük gelir ama idare eder." Başını salladığında ayağa kalkıp odama geçtim.
Dolaptan siyah bi şort ve gömlek çıkardım. Şort lastikli, ayarlanabilen modeldi. Gömleği de kendisi bağlayarak ayarlayabilirdi. İç çamaşırı olarak bir şey veremezdim. Hijyen açısından onun için uygun olmazdı.
Bade'nin yanına gidip yatağının üstüne bıraktım ve gülümseyip tekrar odama geçtim. Giyinip her şeyimi aldım ve aşağı indim. Arnaldo ve Arınç kanepelerde oturuyordu. "Ben çıkıyorum. Bade'ye bir şeyler alacağım." Arnaldo başını sallarken Arınç "Niye lan? Söyle adamlara alsınlar." Dedi. Ona dik dik baktım. "Adamlar onun tarzını nereden bilsin, Arınç? Bazen doğarken beynini annenin karnında unuttuğunu düşünüyorum." Her zamanki rutini yetine getirerek Arınç'a söve söve evden çıktım.
Merdivenleri çıkarak yeryüzüne çıktığımda adamlar karşıladı beni. Bir kaç tanesiyle birlikte bir arabaya bindim ve şehir merkezine ilerledik.
Bir AVM'ye geldiğimizde önce normal gündelik kıyafet ve bir kaç takım pijama aldım. Ayakkabı mağazasından da yine bir kaç çeşitte ayakkabı aldım. Spor, topuklu, gündelik, şık...
İç çamaşırı mağazasına girdiğimde bakışlar bana döndü ama umursamadım. Bu devirde hâlâ bunu garipsiyor olmaları acınasıydı.
Çalışanın tavsiyeleri yardımıyla bir kaç çeşit iç çamaşırı aldım. Kozmetik mağazasından kaliteli olduğunu akıl edebildiğim rimel, ona yakışacağını düşündüğüm bir kaç ton ruj, bronzer dedikleri toz ve transparan pudra vesaire aldım. Kapatıcı veya fondöten almadım, onları kendisi almalıydı. Ped, saç kremi ve şampuan vesaire de aldıktan sonra eve döndüm.
Bazen kadın ürünleri hakkında bu kadar bilgili olmam beni bile korkutuyordu.
Ellerim kollarım dolu bir şekilde eve girdiğimde Arınç şokla bana baktı. Arnaldo ve Bade görünmüyordu ama mutfakta olmalılardı. "Ne bakıyorsun salak? Yardım etsene." Dediğimde poşetlerin yarısını aldı.
Poşetleri Bade'nin odasına bıraktıktan sonra montumu vesaire odama bırakıp aşağı indim. Arınç da peşimden indi. Mutfakta kahvaltı yaptıklarını görünce rahatsız olmaması için Bade'nin yanına ben oturdum. Arınç'ı ya da Arnaldo'yu daha tam tanımıyordu, rahatsız olabilirdi.
Siyah şortu giyip lastiğini tam da kendisine göre ayarlamıştı. Gömleği de giymiş, eteklerini bağlayarak büyük durmasının önüne geçmişti, kollarını katlayarak kısaltmıştı. Onda çuval gibi duracak şeyleri bile böylesine şıklaştırmasına hayran olmadan edememiştim. Yıpranmış, kabarık görünen düz uzun sarı saçları sırtına dökülüyordu. Neyse ki toka da almıştım.
"Sana bir şeyler aldım. Odana bıraktım." Dedim zeytine uzanırken. "Bana mı? Teşekkürler sevgilim, çok incesin." Arınç'a ters ters baktım. "Yavşayacak başka birini bul, ilgi alanımda değilsin, heteroyum ben." Dediğimde göz devirdi.
"Teşekkür ederim." Beklediğim kişi cevap verdiğinde Arınç'dan uzaklaşıp Bade'ye döndüm. "Önemli değil, ihtiyacın vardı sonuçta." Gülümsediğinde gamzesi belli belirsiz ortaya çıktı. Gamze severdim, seyir zevki veriyordu. Keşke gamzem olsaydı da aynanın karşısına geçip boş boş gülseydim.
"Gamzen mi var?" Arnaldo'nun sorusuyla hepimiz ona baktık. Anlaşılan Bade, Arnaldo'dan daha fazla çekiniyordu. Haklıydı, herif kılıksız rus mafyalarına benziyordu ama halis mulis yerli malı Türk mafyaydı.
"Evet." Arnaldo bana bir bakış attığında ona sakın dercesine kaşlarımı kaldırdım.
Ama dinlemedi.
Dinlemez tabi. Pezevenk çünkü.
"Kuzey'in gamzesi olan insanlara zaafı vardır. Güldürür, sonra da karşılarına geçip salak salak izler." Masanın altından tekme attığımda, Arnaldo çaprazımda oturduğu için, yanlışlıkla Bade de nasiplenmişti. Çığlık atarak geri kaçtığında mahçubiyetle gülümsedim, "Pardon."
Sonra Arnaldo'ya döndüm. "Kartal, senin göklerde işin yok mu? Siktir git lan." Dedim dişlerimi birbirine bastıra bastıra imayla.
"Göklerde kartal gibiydim..." Arınç, Arnaldo'dan da nasibini aldığında Bade'nin kahkaha attığını duydum. Hemen dönüp gamzesine baktım. Takıntılı bir ruh hastası gibiydim. Gamzeli biri güldüğünde gamzesine bakmasam ölecekmişim gibi hissediyordum.
"Al bak." Arnaldo'nun keyifli sesiyle ters ters ona baktım. Sırıtarak Bade'ye çenesinin ucuyla beni gösteriyordu. Bir tane zeytin alıp kafasına fırlattım. Zeytini havada yakalayıp masaya koydu. Ayağa kalktı ve pantolonunu düzeltti.
"Lan senin işin gücün mü yok sabah sabah benimle uğraşıyorsun? Boş insan!" Dediğimde sırıtarak kollarını iki yana açtı. "Ne yapayım? Seninle uğraşmak büyük keyif veriyor." Nefret ettiği bir yaratığa bakar gibi Arınç'ı gösterdi. "Aha bu salakla uğraşınca bokunu çıkartıyor, pişman ediyor adamı."
"Niye öyle diyorsunuz beyefendi? Kırıldım." Dedi Arınç burun kıvırarak.
"Dua et hanımefendi var masada." Dedi Arnaldo imayla. Bade olmasa kesinlikle bir çuval söverdi. Kibar herif.
Laf aramızda, telefonuma öyle kaydetmiştim.
Arınç da Top diye kayıtlıydı. Aşağılamak maksatlı değildi, kendi aramızda espri olarak kullanıyorduk Kendisi de tepki gösterse de ciddi değildi. Eğleniyorduk.
Arnaldo evden çıktığında üçümüz sofrada tek kalmıştık. Yaz yemeğini bitirdiğinde çekingence ikimize baktı. Ona dönüp göz kırparak ne olduğunu sordum. "Size afiyet olsun, ben bi üzerimi değiştirsem?" Bu çekingenliğini bir süre çekecektik anlaşılan. Bir şey diyemezdim, ilk kez geldiği bir evde rahat olmasını bekleyemezdim. "İstiyorsan değiştir tabii. Neden soruyorsun?" Dedim onun aksine rahat bir şekilde. Başını sallayıp ayağa kalktı. Kendi tabağını alıp tezgaha bıraktı ve mutfaktan çıktı.
Bak bu medeniyet Arnaldo'da yoktu işte. Helal olsun.
"Pişt." Arınç'a baktım. Sırıtarak "İç çamaşırı da mı aldın?" Dediğinde göz devirdim. "He aldım, Arınç. Ne yapacaksın? Sen mi giyeceksin?"
Tüh der gibi dizine vurdu. "Ulan keşke orda olsaydım da yüz ifadeni görseydim." Yüzümü buruşturdum. "Oğlum sen nasıl bir geri zekalısın ya? Anan seni tuvalette mi doğurdu? Derede tepede unuttu da keçiler mi yuvarladı? Bu ne beyinsizlik, amına koyayım? İki kumaş parçasından mı utanacağım?" İmayla onu baştan aşağı süzüp "Medeniyet her cinse gerek." Dedim ve tabağımı alıp tezgaha bıraktım. İçindeki artıkları çöpe döküp tabakları makineye yerleştirdim.
"Ya tamam abi ya, eğlenelim diye söyledim şurada. Hemen laf sokuyorsun." Dedi kahvaltılıkları dolaba yerleştirirken. "Sen eğlenme, Arınç." Dedim ona boş boş bakıp. Kapı çaldığında masayı işaret ettim. "Topla buraları." Kapıya ilerledim ve açtım. Adamlarımızdan birisi duruyordu.
"Kuzey abi. Acil diğer kapıdan gelmen lazım." Kaşlarım çatıldı. "Neden?"
"Evet, Cesur, neden? Yabancı mıyız biz?" Duyduğum sesle gözlerimi yumup öfkeyle dudağımın iç kısmını dişledim.
Tayfun Cenkat.
***
Kuzey'in aldıklarına şokla bakarken üzerimi çoktan giyinmiştim. Bu kadar çok ve gerekli şeyi nasıl akıl edebilmişti? Salak birisi zaten değildi fakat bunlar için apayrı bir maaliyet gerekirdi. Ve çokça da kadın bilgisi. Ya yardım almıştı ya da fazla kadın tanımıştı.
Belki de benim ruhum fakirdi.
Dantelli takımları es geçip düz bir iç çamaşırı takımı giymiştim. Dantelliler feci kaşıntı yapıyordu. Kot pantolon üstüne kırmızı bir crop bluz giymiştim. Belim açıkta kalıyor, kollarımı, gerdanımı ve bedenimi sıkıca sarıyordu. Beyaz spor ayakkabılarımı giyip bağcıklarını bağladıktan sonra sarı saçlarımı tarayıp yukarıdan toplamıştım.
Aynada son kez kendime bakıp üzerimi düzelttim. Kapıyı açtığım sırada aşağıdan sesler geliyordu. İnmeden durup bekledim ve dinledim.
"Ne işin var lan senin burada?" Dedi Kuzey, bıçak gibi keskin bir tonlamayla.
"Ne kadar kabasın? Ben bi hoş geldin demek için gelmiştim halbuki. Özlettin kendini. Nasıldı deliler hastanesi? Ruh eşini buldun mu?" Dedi tanımadığım bir ses. Sanırım aşağı inmesem daha iyi olurdu. Ortalık karışacak gibiydi.
"Çok merak ediyorsan seni de sokayım oraya? Ama dur, olmaz. Sana daha çok yakışacak yerin baş harfi M." Morg.
Kapıyı sessizce kapatıp sırtımı kapıya yasladım ve bir süre öyle durdum. Ne yapacağımı bilemiyordum. Açıkçası aşağıda olanlarla ilgilenmiyordum, ucu bana dokunmasın yeterdi.
Bu yüzden Kuzey'in aldıklarını yerleştirmeye başladım.
***
"Tatlı dilden anlamıyorsun, anladığın dilden konuşuruz." Dedim ve hızla belimdeki silahı çıkarıp emniyetini açtıktan sonra Tayfun'un ağzına sokup, sırtını arkasındaki beton duvara yapıştırdım. Gözüm dönmüş gibiydi. "Senin yedi ceddinin amına koyayım, feriştahını siktiğimin çocuğu!"
"Kuzey!" Arınç hemen dibimdeydi. "Sakin olmak zorundasın. Onu öldüremezsin!" Ablası elindeydi.
Gözlerimi öfkeyle yumup içimden hayatın adaletine küfürler savurdum. Sonra nefretle açıp silahı ağzından çıkardıktan sonra suratına yapıştırdım. Burnu kırılmış olmalıydı. Acıyla bağırarak burnunu tuttu. Eline kanlar boşaldı. "Bu daha hiçbir şey. Duydun mu beni? Bu sefer burnunu kırdım. Bir daha dalga geçer gibi karşıma çıkarsan, kıracağım diğer şey boynun olacak." Acıyla kıvranan adama bir tekme atıp yere düşürdüm. "Duydun mu lan beni!?"
Bizi koridorun diğer ucunda bekleyen adamlarına başımla patronlarını gösterdim. "Alın götürün şu pezevengi!" Koşar adım gelip patronlarını aldılar ve merdivenlere yöneldiler. Cesur'a döndüm. "Siktirip gidene kadar eşlik et şunlara." Başıyla onaylayıp koşarak uzaklaştı. Silahı tuttuğum elimin tersiyle burnumu silerken nefretle arkalarından bakıyordum.
Eve girdiğimde Arınç arkamdan kapıyı kapattı.
O benim aksime daha sakin bir adamdı. Ben ise fazla fevriydim. Bu engel olabildiğim bir şey değildi.
Silahın emniyetini kapatıp belime yerleştirirken holde arkama dönüp Arınç'a baktım. Durgundu. Yıllardır ablasından haber alamıyordu ama yaşadığından emindik.
Her gülen yüzün arkasında bir hayat hikayesi yatıyordu.
Elimi dostane bir şekilde omzuna vurdum. "Ablanı kurtarmak için elimden gelen her şeyi yapacağım, yapıyorum. Biliyorsun, Arınç. Ama önce Bade'den emin olmalıyız. Gerçekten köstebek mi, değil mi, bunu anlamalıyız. Ondan sonra kesin ve net adımlar atacağız. Şimdilik yavaş olmalıyız." Durgunlukla başını salladı. "Biliyorum, abi. Teşekkürler. Senden eminim ben." Burukça gülümsedim. Keşke ben de kendimden emin olabilseydim.
Ayak sesleriyle merdivene döndük. Bade'yi görmemle duraksadım. Makyaj yapmıştı.
Soluk tenine can vermiş, masmavi gözlerini vurgulamıştı. Renksiz dudakları, rujla renklenmişti. Yıpranmış sarı saçlarını toplamıştı.
Öküzün trene baktığı gibi baktığımı fark edince açıklama gereği duydu. "Şey. Tanımadığım bir adam gelmişti. Ben de tatsız şeyler olacağını fark edince odadan çıkmayım dedim. Uzun sürünce de böyle bir şeyler yaptım işte." Dedi gelişigüzel bir şekilde yüzünü gösterip.
"Güzel olmuş." Dedim az önceki öfkeme tezat bir şekilde sakince.
Gülümsedi.
Gülümsedim.
"Ben sizi yalnız bırakayım." Dedi Arınç. Ama yalan söylüyordu. Bizi yalnız bırakmak için değil, kendisi yalnız kalmak için gidiyordu. Onu kendime çekip kardeşime sarılır gibi sarıldım. Kulağına "Her şey yoluna girecek, inan." Diye fısıldadığımda sessizce başını salladı. Uzaklaştığında evden çıktı ve kapıyı kapattı.
"Sorsam mı sormasam mı bilemedim ama... Neler oluyor, Kuzey?" Gerçekten bilmiyor muydu yoksa rol mü yapıyordu?
Ya gerçekten masumdu, ya da harika bir rol yeteneği vardı.
Telefonumu çıkarıp ona uzattım. Kaşlarını çatıp ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışırcasına baktı. "Kitapları seviyormuşsun. Al istediğini sipariş et, adamlar kargo şirketinden alır."
Telefonda ekran takip programı vardı.
Eğer Tayfun'un köstebeğiyse ve onu ararsa, geçmişi silse dahi programdan silinmeyecekti.
İlk sınavı buydu ama o bilmeyecekti.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro