4. Bölüm | "Masumiyetini Kaybetme"
Thurisaz - Years of Silence
Anathema - Angelica
***
"Çoğu canlı suyla büyür. Umut da canlıdır. Fakat umutları yeşerten şey su değil, hayaldir. Kurtuluşum umutsa sen hayalsin."
***
Bazen boşa yaşadığımı düşünürdüm. Bir hiç olduğumu, bu dünyaya hiçbir geliş amacımın olmadığını, sadece boş bir kalabalıktan ibaret olduğumu. İşe yaramazın teki olduğumu mesela. Ben yaşamıyordum, sadece nefes alıyordum.
Kuzey ile tanışıncaya kadar.
Kuzey bana bir hiç olmadığımı vurgularcasına davranırken sanırım bunu yaptığının da farkında değildi.
En basit örneği, ona sigara buluşum. Bu bile bana işe yaramaz olmadığımı gösteriyordu. Ya da kendimi mi kandırıyordum?
Kafamda bir ton hastalıklı fikir vardı ve baş etmeye çalışıyordum.
O fikirler sadece Kuzey yanımdayken susuyordu. Bunda onun çok iyi bir dost oluşunun faydası vardı.
Neydi soy ismi?
Ha evet, Berat.
Kuzey Berat çok iyi bir dosttu.
Hayatım boyunca böylesiyle karşılaşmış mıydım? Herkes çıkarcıydı, bencildi, iki yüzlüydü. Belki Kuzey de öyleydi ama ben şu ana kadar buna dair hiçbir belirti dahi görmemiştim.
"İnsanlar tehlikelidir, güzel kızım. Karda yürüyüp izini belli etmeyenler ise en tehlikelisidir. Bu yüzden kimseye kolay kolay güvenme."
Babamın söylediklerini hatırlıyordum ama sesini hatırlamıyordum. Bunun verdiği acı tuhaftı, anlatamıyordum.
Babam bana hem anne hem baba olmuştu.
Benim lügatımda 'ölmek' diye bir sözcük yoktu. İnsanlar ya giderdi ya da şehit olurdu. Ölmezdi.
Benim annem gitmişti, babam şehit olmuştu.
"Baba, benim annem neden yok? Herkesin annesi var."
"Çünkü sen özelsin. Herkesin annesi olabilir ama senin yok. Düşünsene? Farklısın. Herkesten farklısın."
"Ama nerede? Herkesin olmak zorundaymış."
"Gitti. Cennet'e gitti."
Annem gitmişti. Beni bırakmış ve gitmişti.
Elinde olsa asla bırakmayacağını ve bu düşüncemin saçma olduğunun farkındaydım. Yaşım gereği. Ama insan kendine engel olamıyordu.
Tüm bu düşünceleri ve hisleri an be an yaşamaktansa ölmeyi tercih ederdim, tercih ettim.
Kapı çaldığında saatlerdir okuduğum elimdeki kitaptan başımı kaldırıp kapıya baktım. Mor çarşafımın üzerinden doğruldum ve boynumu yakan uzun sarı saçlarımı sırtıma saldım.
Benimle ilgilenen hemşire odama girdi. Bana nazikçe gülümsediğinde ben de hafifçe gülümsedim. "Yaz? Biraz hava almak ister misin?" İsterdim. Belki Kuzey'i görürdüm. Bu kalabalık ıssız yerde arkadaş sorunu yaşıyordum. Yalnız kalmak istemiyordum.
Sessizce başımı salladım ve kitabı komodinin üstüne koyup yataktan indim. Dolaptan beyaz montumu çıkarttı.
Geçen gece kriz geçirdiğimde Kuzey gelmişti. Orada ne işi vardı, nasıl duydu, ne ara geldi, bilmiyordum. Sadece oradaydı işte. Bana sarılmıştı, tek hamlede susturmuştu o aptal düşünceleri. Kuzey sihir gibiydi. Sihirli biri.
Bu beyaz montu giydirmişti bana ve terasa çıkarmıştı. Yıldızların büyüsünden bahsetmişti, yıldız seçtirmişti, izlemiştik. Sonra sırtımı yasladığım göğsünün verdiği güven sayesinde ağırlık çökmüştü ve uyuyakalmıştım. Uyandığımda odamdaydım, kelepçe takılmamıştı. Biliyordum ki bu da onun sayesindeydi.
Bir anlık istekle bir toka buldum ve saçlarımı tepeden at kuyruğu yaptım. Yıpranmış sarı saçlarım, uzunluğundan dolayı, bağlasam bile sırtıma düşmüştü. Kesmek istiyordum cesaretim yoktu. Saçlarımı en son babam kesmişti.
Ellerimi montumun ceplerine koydum ve hemşire ile beraber odadan çıkıp aşağı inmeye başladık.
"Nasıl hissediyorsun?" Hemşirem bana hep böyle arkadaşça yaklaşıp halimi hatrımı soruyordu. Samimiyetine inanıyordum ama buradan kimseyle arkadaşlık kurmak istememiştim. Ta ki Kuzey'e kadar. Hoş, o da şans eseri olmuştu ya...
"İyi gibiyim ama bir yandan da değil gibiyim. Huzursuzum, boşluk hissi geçmiyor."
"Anlıyorum. Sanırım bazı ilaçların yetersiz geliyor."
"Bilmem, belki de." Dedim omuz silkerek. "Ben doktorunla bu konuyu konuşacağım. Ya değiştirir ya da dozunu artırır." Ne yapacakları umurumda değildi, bu yüzden bu söylediği bir kulağımdan girdi diğerinden çıktı.
Bahçede her ne kadar gözlerimi gezdirsem de Kuzey'i bulamamıştım. İçime bir hüzün oturmuştu, onu görmeyi bekliyordum halbuki.
Yoksa gitmiş miydi? Beni bırakıp? Söz vermişti ama?
Gözlerim yandı ama dolmadı. Dudaklarımı birbirine bastırarak ısırdım.
Gözlerimin dolmaması için rüzgara döndüğümde hastaneden çıktığını gördüm. Yüzü yine ifadesiz yine ciddiydi. Hatta biraz da huysuzdu. Yanında hep gördüğüm hemşire vardı, siyah bir kaban giymişti ve ellerini cebine sokmuştu. Benim hemşiremle muhabbet edişimizin aksine, o kendi hemşiresini yok sayıyordu. Hatta arada ters ters bakıyordu. Gülümsememe engel olamadım.
Normal uzunluktaki koyu kahverengi saçları yüzüne vuran rüzgarla uçuşuyor, gözlerini kısmak zorunda kalıyordu. Sakalları uzamıştı ama kötü durmuyordu. Sanırım beni daha görmemişti. Bakışları bana fırtınalı bir denizi andırıyordu. Her an hırçın, her an öfkeli, her an huysuz. Yani herkese karşı. Benim yanımdayken öyle olmuyordu. Bunun sırrını daha anlayamamıştım.
Bir yere gidiyor gibiydi. Bakışları bir an beni buldu, kısa bir baş selamı verip gittiğinde arkasından bakakaldım. Bu muydu yani?
Bozulmuştum ama tepki vermedim. İşi olmalıydı, yoksa gelirdi.
Değil mi?
***
Sikmişim Tayfun'unu ayrı, Tevfik'ini ayrı! T harfiyle başlayan isime sahip sikiklerin hiçbirinden bir hayır görmemiştim.
Arnaldo'yu son görüşümün üstünden bir kaç gün geçmişti. Arnaldo'nun benimle ayrı, yarrak kafalı Arınç'la ayrı, Tayfun'la ayrı ilgilenmesinden ve yoğun olmasından fırsattan istifade Tevfik geçirmişti darbeyi. Suikast düzenlemişti ve benim bundan yeni haberim oluyordu!
Neden? Eşek başı mıyım ben burada?
"Sakin olsana. Sana haber versek hastaneden kaçardın, bilmiyor muyum seni?" Dedi Arnaldo dik bir ifadeyle. Ben öfkeliydim, o yavaş yavaş öfkeleniyordu, Arınç ise ikimizi izliyordu. İyi yapıyordu! Her an ona sıçrayabilirdim!
"Şu an benim gözümden kendine baksan topuklardın, Kartal! Bana masal okuma! Koluna bak lan koluna!"
"Ne var kolumda!? Alışkınız bu duruma hepimiz, biliyorsun! Özellikle de ben! Abartma daha fazla doktorları tepemize toplayacaksın."
"Amına koyacağım böyle işin!" Dedim öfkeyle ve elimi saçlarıma geçirdim. "Calm down, kardeşim, calm down. Önemli bir şey yok. Her şeyi hallettik öyle geldik yanına. Merak edilecek bir şey yok." Fırsatını bulmuş gibi hızla Arınç'a döndüm. "Sen sus lan gavat! Zaten senin başının altından çıkıyor tüm bunlar! Deli hastanesiymiş! Git kendini kapat amına koyayım beni ne yakıyorsun!? Yarrak kafalı!"
"Kardeşim ben müneccim miyim nereden bileyim Gavat Tayfun'un hayatına kız sokup, Şipşak Tevfik'in suikast düzenleyeceğini?"
"Bileceksin lan bileceksin!" Derken sinir harbiyle Arınç'ın boynuna yapışmıştım. Arnaldo "Hey hey!" Diyerek beni tutup Arınç'tan uzaklaştırdığında öfkeden kendimi sikecek gibi hissediyordum.
"Yeter lan! Sikerim böyle aşkın ızdırabını! Hemen çıkart beni, Arnaldo! Hemen! Şimdi!"
"Sakin ol. Tamam ben de bunun için geldim zaten! Yarın çıkıyorsun." Öfkeyle yüzümü sıvazladım. "Yarın değil lan, bugün!"
"Kuzey saçma sikik konuşma amına koyayım sinirleniyorum!" Dedi Arnaldo sesini yükselterek. Tam ağzımı açmıştım ki Arınç bomba gibi bir soru attı ortamıza; "Kızı da götürecek misin? Kesin mi yani?"
Sıkıntılı ve sesli bir soluk verdim ve yüzümü sıvazladım. "Evet ama nasıl olacağını bilmiyorum."
"En basiti." Dedi Arnaldo rahatlıkla. "Hemen yanınızda Bakırköy Devlet Hastanesi var, Kuzey. Bir şey olsun, kız hastaneye kaldırılsın ve kaçıralım. Bitti." Bu fikir beni anında rahatsız etti. Öfkeyle Arnaldo'ya döndüm. "Hayır! Kılına zarar gelmeyecek kızın!" Arnaldo şaşkınlıkla suratıma baktığında duraksamıştım. Söylediğim cümle pek çok yere çekilebilirdi ama benim demek istediğim anlam belliydi. Yanlış anlaşılmaya müsait olsa da.
"Tamam. Zarar gelmeyecek kıza." Dedi Arnaldo sakince.
"Şimdi ben kıza yenge mi diyeyim, Bade mi?" Arınç'a ters ters baktım. "Yenge demeni gerektirecek hiçbir durum olmadığını düşünüyorum, Arınç. Sence?" Dedim tehditkâr bir sesle. Ellerini hızla teslim olur gibi havaya kaldırdı. "Calm down, kardeşim. Tamam, Bade derim." Gözlerimi devirirken hemen burada Arınç'ı öldürmemek için sabır dileniyordum.
"Peki bir şey soracağım." Diyerek araya girdi Arnaldo. "Ya o kız bu kız değilse? Ne yapacaksın?" Dudak büzdüm. "Hiçbir şey." Dedim omuzlarımı kaldırıp indirerek. "Eğer oysa, benim yanımda kalacak ve hiçbir şey bilmediğimi düşünecek. Ama hayır, o değilse; serbest bırakacağım ve yeni bir hayat şansı vereceğim. Bunu hak ediyor." Arnaldo anlayışla başını salladıktan sonra Arınç'a döndü. "Gidelim. Çok işimiz var." Elini omzuma atıp bir kaç kez dostça vurdu, "Yarın çıkartıyoruz seni, aslanım."
***
Benden formalite icabı sorumlu olan hemşireyle beraber hastane binasına girdiğimiz an bağırış çağırışlar kulağıma doldu.
"Yaklaşmayın, dedim! Geliyor! Gitmem lazım!"
"Ahmet, seni anlıyoruz! Korkma! Seni ondan koruyacağız! Gelemez! Hadi bizimle gel!"
"Yalan söyleme!" Derken orta yaşlı adam, elindeki bıçağı oraya buraya savuruyordu. Yaklaşmalarına izin vermiyordu.
"Kuzey Bey, hemen uzaklaşalım." Diyen hemşireyi başımla onayladım.
Ama daha çıkamadan o hastanın beni rehin aldığını hissettim. Bıçağını boğazıma dayadı. "Gitmeme izin verin yoksa gebertirim!" Cidden, bi sen eksiktin orospunun çocuğu.
Bu ruh hastasını etkisiz hâle getirmek benim için hiç de zor değildi. Bir bok yapamazdı bana. Göz devirdim ve güldüm. "Kim geliyor?" Diye sordum meraklı bir alayla. "Sus! O geliyor işte!" Diye bağırdı kulağımın dibinde. Yüzümü buruşturdum ve homurdandım. "Ses telini siktiğim!"
Doktorlar ve hemşireler, Ahmet denen adamı sakinleştirmek ve beni sağ salim kurtarmak için dil döküyordu ama onları dinlemiyordum. Açıkçası ilgimi çekmiyorlardı.
Birden arkamdaki adamın sarsıldığını hissettim. İnleme sesi doldu kulağıma ve yere yığıldı. Beni tuttuğu için dengemi sağlayamadan onunla beraber geriye doğru düşmüştüm. Kollarını bedenimden ayırdım ve başından kanlar akan hastaya yüzümü buruşturarak baktım. "Rahmetli bok yoluna gitti." Diye mırıldanarak ayağa kalktım ve adamın kafasına vuran kişiye baktım.
Doktorlar, hemşireler ve ben... Şok içinde Yaz Bade'ye bakıyorduk.
Ne yapmıştı o öyle? Pardon?
Hemşireler herhangi bir saldırganlığa karşı Yaz'a yaklaşmaya çalışırken Yaz elindeki paspas sopasını yere fırlattı ve ellerini kaldırdı. "Yaklaşmayın! Ben iyiyim, sadece arkadaşımı kurtardım."
Arkadaşını kurtarmışmış!
Aptal aptal aptal! Salak!
Benden sorumlu olan hemşirenin kolumu tutarak "Kuzey Bey." Diye fısıltı tonunda sertçe uyarmasıyla, Yaz'a öfke kusan gözlerle baktığımı ancak fark ediyordum. Umurumda değildi. Kahramanlık yapmaya kalkarak hem kendini tehlikeye atmış, hem dolaylı yoldan beni küçümsemişti. Benim o herifi alt etmem iki dakikamı almazdı, bu yüzden rahattım!
"Kuzey Bey iyi misiniz?" Cevap vermedim ama iyi olduğumu da görebiliyorlardı.
"Ben odama gidiyorum, Yaz'ı odama getir." Diye fısıldadıktan sonra kolumu hızla kurtarıp merdivenlere yöneldim. Odamın bulunduğu kata çıktığımda bir hemşireyle karşılaştım ama odama girdiğimi fark edince hiçbir şey demedi. Çok geçmeden Yaz ile beraber benim hemşirem de içeriye girmişti. Yaz her ne kadar çekingen dursa da görmezden geldim. Sertçe "Çık sen." Dediğimde hemşire çıktı ve Yaz ile baş başa kaldık.
"Bu neydi şimdi?" Diye sorduğumda sesim sakin olsa da tehdit saçıyordu. Yaz da bunu fark etmişti ve korktuğu belli oluyordu. "Ne neydi?"
"Niye kahramancılık oynamaya kalkıyorsun!? Seninkisi cesaret değil, aptallık!" Bakışlarında gördüğüm şey hırstı. Sinirlenmişti. "Kahramancılık falan umurumda değil! O an yapmam gereken şeyi yaptım sadece!" Alayla kahkaha attım. "Cidden mi? Yapman gereken şey adamın beynine paspasın sopasını geçirmek değil, uzaklaşmaktı! Kim olduğumu biliyorsun, bana zarar vermesine izin verir miydim!? Resmen gücümü aşağıladın! Kendim kurtulamazmışım gibi!"
"O an kim olduğun ne olduğun umurumda olmadı, Kuzey! Tek arkadaşım tehlikedeydi ve ben de yapmam gerekeni yaptım! Hepsi bu! Aynısını sen de yapardın!" Sabır dilercesine gözlerimi yumup geri açtım. "Salak salak konuşma, aynı şey değil! Ben Kuzey Berat'ım! Kim olduğumu herkes biliyor! Ama sen kendi halinde ve hayatında, tek derdi bozulmuş psikolojisi olan bir kızsın! Katil değilsin lan! Masumiyetini kaybetme! Kaybedecek şeyler yapma!" Kısa bir şaşkınlıkla yüzüme baktığında neye şaşırdığını anlamamıştım ama merak da etmemiştim.
Kabullenemiyordum. Onun böyle bir şeyi yaptığını kabullenemiyordum. O benim gibi değildi, o sıradan bir kızdı, katil değildi! Kimseyi böylesine ciddi bir şekilde yaralayamazdı! Yeri gerçekten de burasıydı.
Odada volta atarken çenemdeki sakallarımı sıvazlıyordum. Bir karara vardıktan sonra Bade'ye döndüm. "Bu kadar." Kaşları çatıldı. "Ne bu kadar?"
"Gelmiyorsun. Senin yerin burası." Dediğimde şok ve hayal kırıklığıyla bana baktı. Bu bakışları, derinlerde bir yerde kalmış olan Kuzey'in kalbine dokunuyordu. Ama Kuzey Berat tepkisiz kalacaktı.
"Ne? Söz verdin!"
"Gerçekten mi? Bir katil olduğumu ve burada ne için bulunduğumu biliyorsun. Sana verdiğim sözü tutacağımı mı düşündün?" Kırılacağını bile bile dalga geçercesine gülmeye başladım ve başımı iki yana salladım. "Zavallı Yaz Bade. Senin için üzüldüm." Yüzüme şokla baktıktan sonra kaşları çatıldı ve burnundan solumaya başladı.
"Kuzey Berat ha?" Dedi alayla. "Kuzey Berat, iğrenç bir insansın." Dedikten sonra gururla odadan çıktı ve kapıyı çarparak kapattı.
Kuzey Berat, iğrenç bir insansın.
Belki abartılı bir tepki vermiştim ama elimde değildi. Gergindim ve bu olay üstüne tuz biber olmuştu.
Sıkıntıyla yüzümü sıvazladım.
Bu işi düzeltmem gerekiyordu. Onun, Tayfun'un adamı olma ihtimali vardı ve bunu görmezden gelemezdim. Plana sadık kalacaktım.
Ellerimi masaya yasladım ve öylece durup duvara baktım. Aklıma düşen planla sinsice gülümsedim.
Telefon titredi.
Arnaldo'nun verdiği telefonu cebimden çıkardım ve aramasını cevapladım.
"Kuzey!? Saldırıya uğramışsın!?" Dakika bir gol bir. Hemen nereden öğrenmişti? Gerçi şaşırmamam lazımdı. Arnaldo Berat'tan bahsediyorduk.
"Hiçbir sorun yok, Kartal, merak etme." Dalga geçerek "Superwoman Yazbade kurtardı beni." Dedim.
"Ne? Neyse boş ver. Sende bir şey yoksa sorun yok. Son olaylara bakarak söylüyorum ki; orada daha fazla korumasız duramazsın. En yakın zamanda çıkman gerek." Güldüm. "Bu yeni bilgi için çok teşekkür ederim, Kartal. Çok ihtiyacım vardı."
"Taşak geçme, ciddiyim. Bu yüzden yarın değil, bu gece çıkıyorsun."
***
Yanımda olan son belgeleri de kontrol ettikten sonra ceketimin iç cebine yerleştirdim. Kaçmıyordum, çıkış yapıyordum.
Hemşirenin bana bir kaç dosya imzalatıp gidişinin ardından bir kaç dakika geçmişti. Artık resmi olarak taburcu edilmiştim. Şu an ise eşyalarımı toparlamıştım. Kapı açıldı ve Arınç içeri girdi. Bavuluma uzandığında karşı çıkmadım. "Hayırlı olsun be kaptan, sahalara geri dönüyorsun, ha?" Dedi oyuncu bir bakış atarak. Omuzlarımı dikleştirdim ve belli belirsiz gülümseyerek merdivenlerden indim. Koridorlar bazı hemşireler ve doktorlar dışında ıssız ve boştu. Neredeyse karanlık sayılabilirdi. Akşamları ışıkların hepsini açmıyorlardı.
Binadan özgür bir birey olarak çıktığımda şöyle bir durup derin bir nefes alarak kararmış gökyüzüne baktım. Gece vakti insanın içinde tuhaf bir kasvete ve sıkıntıya sebep oluyordu fakat bu sevmeye asla engel olamıyordu. Gece, kötülüğün vaktiydi. Gece, Kuzey Berat'ın vaktiydi.
Bu hastaneden Kuzey olarak değil, Kuzey Berat olarak çıkmıştım ve büyük bir tatmin içerisindeydim. İstesem de Kuzey olamazdım, o yıllar öncesinde amcasıyla birlikte ölmüştü.
Ürpertici, melodik bir ıslık sesi doldurdu bahçeyi. Bu ses bana aitti. Ellerimi ceplerime soktum ve ıslık çala çala çıkışa ilerledim. Arınç da peşimden geliyordu.
Çıkış tam anlamıyla bir cadde olduğu için ve devlet hastanesiyle dip dibe olduğumuz için doluydu. Arınç ile beraber karşıya geçtik ve yol kenarından büyük caddeye doğru ilerlemeye başladık. Sokak lambalarının sarı ışığı yüzümüzü ve yolları aydınlatıyordu.
Sonunda büyük caddeye geldiğimizde Arnaldo'nun siyah minibüsü karşıladı bizi. Adamlar inerek kapıyı kaydırarak açtı. Ellerimi ceplerimden çıkardım ve minibüse binerek boş olan sağ tarafa oturdum. Cam kenarına. Kapı kapandı.
Karşımda elleri bağlanmış, ağzı kapatılmış, yaşlı gözleriyle şokla bana bakan Yazbade ile göz göze geldim. Kibirle hafifçe gülümsedim. "Selam güzelim?"
İstediği olmuştu. Onu hastaneden kaçırtmıştım.
"Kartal, rica etsem Yaz'ın ağzını açabilir misin?" Dedim yapay bir tatlılıkla. Arnaldo da hafifçe gülümsedi ve Yaz'ın ağzındaki kumaşı çıkardı. "Kuzey!? Sen... Nasıl?" Omuz silktim. "Tam olarak, ne nasıl?"
"Ben-... O aptal sözlerden sonra beni kaçırttın!?" Dedi bir anda öfkelenerek. Keyifle arkama yaslandım. "Biliyorum." Dedim.
"Sana seni kaçırmayacağımı söyledim, evet. Ama düşün, ben kaçırsaydım sen gönüllü olacaktın. Çok dikkat çekerdi ve sen de suçlu durumuna düşerdin. Şimdi zorla kaçırıldığın, sokaklardaki güvenlik kameralarında var. Hastanede yok, onları hallettik." Dediğimde Yaz hâlâ şaşkınlıkla bana bakıyordu.
Doğruldum ve dirseklerimi, açık dizlerime koyarak Yazbade'ye doğru eğildim.
"Doğman bile sana bir cezayken bir de ayrı etten kaçtığın için ceza almanı istemiyorum, Yazbade. O kadar uzun boylu değil."
"Bana değer veriyor musun?" Dedi dolu gözlerle. Ne diyeceğimi bir anlığına bilemeden öylece masmavi gözlerine baktım. Net bir şey söylemek benim için zordu. Ama kendime dürüst olacaktım.
Hayatımdaki yeri köstebek olan bir kıza değer vermemeye çalışıyordum ve bu zordu.
Ama bunu ona söyleyecek değildim.
"Tabiki değer veriyorum, sen benim arkadaşımsın." Dediğimde dolu gözlerine rağmen gülümsedi. "Teşekkür ederim." Dedi ağlamaklı ama mutlu bir sesle. Kaşlarım hafifçe çatıldı. "Neden?" Başını hiç dercesine salladıktan sonra konuştu, "Bana değer verdiğin için."
Bu kızı gerçekten bu kadar mı değersiz ve sevgisiz bırakmışlardı?
Bana bu kadar erken güvenecek kadar ve ona değer verdiğim için teşekkür edecek kadar?
Ya böyleydi ya da bu da oyundu. Bunu zamanla görecektim.
Yaz Bade Güney.
Sen kimsin?
Ve bundan sonra neler olacak?
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro