Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

20. Bölüm | "Özgürlük Vaadi"


20. BÖLÜM


Yağmurlu gecede, Arnaldo'nun arabası ıslak asfaltta hızla ilerliyordu. Hemen yanında Belinay oturuyordu ama o da orada ne işi olduğunu sorguluyordu. Derin bir nefes alarak Arnaldo'ya baktı. Aldığı nefes ciğerlerini tıkar gibi olduğunda başını hemen çevirdi. Bu adamın bu kadar çekici ve yakışıklı olması işleri zorlaştırıyordu. Belki de öyle değildi, Belinay'a öyle geliyordu.

Restoranttaki telefon konuşmasından sonra Belinay çok gergin hissediyordu. Sürekli derin derin soluyor ve dışarı dalıyordu. Ara ara Arnaldo'ya bakıyor, sonra çarpılıyormuş gibi hissederek yine önüne dönüyordu. Korkuyordu. Hem babasının çalıştığı adamlardan, hem başına bir şey gelmesinden, hem de Arnaldo'dan. Annesini aramak istedi ama şu anda konuşamayacağını biliyordu.

Nasıl bir değişiklik yapabilirdi ki kendinde? Koyu kestane saçları ve esmere dönük buğday teni vardı. İri badem şeklinde parlak kahverengi gözlere sahipti. Babası saçlarını çok severdi, nasıl kesecekti saçlarını? Belki kakül keserdi sadece. Yeterli olur muydu? Tamam, kesim şeklini de değiştirirdi belki, ama kısaltmazdı. Belki boyardı. Ne renk? Sarı ona yakışmazdı. Belki kızıl? Ya da siyah? Kumral yakışır mıydı? Giyim tarzından çok mutluydu, nasıl değiştirecekti? Hepsini geçmişti, nerede yaşayacaktı?

Peki ya babasının bahsettiği adamlar onu bulursa? Ölmekten de korkuyordu.

Dudaklarını ısırarak camdan dışarı baktı. Gözleri dolmuştu ve akmalarını istemiyordu.

Arnaldo belki gördü, belki de sadece hissetti ama o an Belinay'a döndü. "Belin?" Belinay duraksadı. Daha önce ismini bu şekilde kısaltan kimse olmamıştı. Dönüp bakmak istedi ama Arnaldo'nun onu bu şekilde görmesini istemiyordu. Güçlü duruşuna hakaret olduğunu düşünüyordu.

"Ağlıyor musun sen?" dedi şaşkınlıkla. "Bak bana." Belinay bakmadı. "Belin bakar mısın?" Belinay yine bakmadı. "Belin hemen şimdi bana bakmazsan yasak dinlemem çekerim sağa." Belinay yine dönmedi. Arnaldo arabayı otobanın ortasında sağa çektiğinde Belinay şaşkınlıkla ona döndü. Islak gözleri irileşmişti. Arabanın tepe lambası yanıyordu ve Belinay'ın yüzü, gözleri, dudakları aydınlıktaydı. Arnaldo ona dikkatle baktığında kalbinin tuhaf bir şekilde hızlandığını hissetti.

"Neden ağlıyorsun?" diye sordu. Kalbinin sesinin dışarı gitmesinden korktu önce. Sonra kendi kendine içinden aptal diye homurdandı.

"Lütfen sürer misin şu arabayı?" dedi Belinay çatlak sesle. "Otobanda durmak yasak."

"Oradan yasalara bayılan bir adam gibi mi duruyorum, Belin?"

Adam uyuşturucu baronuydu.

"Neden ağladığını söylemediğin her saniye daha fazla duracağız burada."

Belinay önce afalladı, ne diyeceğini bilemedi. Sonrasında tırnaklarını çıkardı. "Ay sana ne neden ağlıyorsam ağlıyorum! Ya yürürsün ya da inerim bu arabadan!"

"İn." dedi omuz silkerek. Belinay dondu. "Ne?"

"İnersen in. Artık kurt mu kapar çakal mı bilemem." dedi Arnaldo rahat bir tavırla. Belinay durup ters ters baktı. "Sence bu durum umurumda olsa böyle bir cümle mi kurarım? Benim aksime senin umurunda gibi görünüyor iyi olup olmamam." Arnaldo'nun rahat tavrı kaybolurken şaşırıp kaldı. "Hea?"

"Hea?" dedi Belinay da sesini kalınlaştırarak. "Sürüyon mu iniyim mi?" dedi İstanbul Türkçesini bozarak. Arnaldo gözlerini kırpıştırarak baktı ama kararlı olduğunu görünce harekete geçti. Belinay rahat bir nefes verip geriye yaslandı.

"Gerçekten tuhafsın." diye mırıldandı Arnaldo. Belinay'ın ters bakışları tekrar Arnaldo'ya döndü. "Anlamadım? Neyim tuhafmış?"

Arnaldo cevap vermedi. Belinay da konuşmayı daha fazla uzatmak istemedi.

Araç, Belinay'ın daha önce hiç gelmediği bir semte girdi. Belinay ilgiyle uzun ve yüksek gökdelenleri inceledi. Bir güvenlik noktasından geçtiler önce, sonrasında aşağı doğru inen bir rampadan inerek kapalı otoparka girdi. Üstünde "AKB" yazan bir levhanın bulunduğu park yerine girdi ve aracı durdurdu.

"AKB mi? Ne bu, siyasi parti falan mı?" dedi Belinay. Arnaldo elinde olmadan güldü. "Arnaldo Kartal Berat." dedi kısaca.

"Kendine özel park yerin mi var?"

"Her dairenin kendine özel park yeri var." dedi Arnaldo. "Kimse birbirinin yerine park edemiyor."

"Neden daire numarası değil de ismin yazıyor peki?" Arnaldo rahatça geriye yaslandı. "Daire benim."

Belinay bir süre baktı. "Bu medeniyet tüm yerleşim yerlerinde olmalı." dedi araçtan inerken. "Bazıları dağdan inmiş gibi davranıyor."

Arnaldo'nun yönlendirmesiyle asansöre bindiler. Sekizinci katta indiklerinde Belinay daha yüksek bir daire bekliyordu, bu yüzden şaşırmıştı. Arnaldo kapıyı açtı ve içeri girdiler. Belinay yorgunlukla ayakkabılarını çıkardığında rahatlamış hissetti. Arnaldo terlik verdi ve salona geçirdi. Belinay ilgiyle etrafı izlerken Arnaldo da Belinay'ı izliyordu. "Aç mısın?"

"Biraz." dedi. Bu akşam restoran yoğundu, yemek yemeye vakti olmamıştı.

"Tost yer misin?"

Belinay dönüp tip tip baktı. "Tost mu?"

"He, tost."

"Sen aç değil misin?"

"Açım."

"E yemek yapalım, niye tost yapıyoruz?"

"Ben hiç bilmem yemek falan." dedi Arnaldo omuz silkerek. "Elimden de gelmez zaten."

"Nasıl gelmez?" dedi Belinay şaşırarak. "Sen yalnız yaşamıyor musun? Aç karnını nasıl doyuruyorsun?"

"Tost, makarna, sipariş falan. Bazen Kuzey geliyor o yapıyor ben yiyorum."

"Sen bu yaşa şans eseri gelmişsin resmen, Arnaldo." dedi Belinay salon çıkışına ilerlerken. "Her şeyi geçtim; tost, makarnayla şu vücudu nasıl yaptın?" Yanından geçip hole çıktı ve etrafına bakındı. Gri bir buzdolabı gördüğünde oraya ilerledi. En az salon kadar geniş bir mutfağı vardı. "Cennet" diye geçirdi Belinay içinden.

Arnaldo arkasından gelmiş, merakla ne yapacağını izliyordu.

Belinay önce buz dolabına ilerledi. Açtığında gördüğü tam takır kuru bakırdı! Sadece kahvaltılık, yumurta, alkol ve tost ekmeği vardı. Arkasını dönüp kınayarak baktı. "Bu ne?"

"Gereksiz doldurmayı sevmiyorum." dedi. "Zaten kullanmıyorum, çürüyecek. Niye alıp ziyan edeyim?"

"Ziyan etmeyebilirsin mesela." dedi Belinay. "Tamam, herkes yemek yapmayı bilecek diye bir şey yok. Ama cebinde telefonun da mı yok? Aç tarifi yap." Dolabı kapatıp döndü. "Baklagilin var mı?"

"Bilmem, yok herhalde." Belinay dolaplara bakmaya başladı. Sonra paketinde duran yarım mercimeği çıkarıp baktı Arnaldo'ya. "Aa varmış." dedi Arnaldo hayretle.

"Bu evin senin olduğuna emin misin?"

"Şu an değilim."

Belinay gülecek gibi oldu. Başını çevirip gülümsemesini saklamaya çalıştı ve elindeki mercimek paketini tezgaha bıraktı. "Çorba yapalım. Düdüklü tenceren nerede?"

Belinay dolapları karıştırırken Arnaldo yanına ulaştı. Aynı anda alttaki kapağa uzanıp açtıklarında Arnaldo içerideki düdüklü tencereyi çıkarıp tezgaha koydu. Belinay'sa bu ani yakınlaşmanın afallamasıyla Arnaldo'ya bakıyordu.

Alt tarafı çorba yapalım dedik başımıza gelene bak, dedi içinden.

Derin bir nefes alıp tencereyi sudan geçirdi. Bulduğu malzemelerle çorbayı hazırlayıp kapağını kapatıp ocağa koydu. Arnaldo'ysa ada tezgaha yaslanmış onu izliyordu. O kadar dikkatli izliyordu ki, az önce mercimek çorbasının nasıl yapıldığını öğrenmişti. Oysa kendisi hep hazır pakette alıp sıcak suyla karıştırırdı.

Aklı karışıktı, karmakarışık. Uzun zamandır hayatında kimse olmamıştı, aynı şekilde kimseye karşı bir şey de hissetmemişti. Geçici arzuları saymazsak, bir kadına karşı ilk defa böyle hissediyordu. Ayrıca ilk defa bir kadın mutfağında yemek yapıyordu.

Arnaldo'da farklı olan bir his daha vardı. Bu kadına uzun uzun dalıp gitmesine neden olacak kadar kuvvetli, yer yer de rahatsız edici bir his. Sezgileri ona bir şey söylüyordu, bir şey anlatmaya çalışıyordu ama Arnaldo bunu çözemiyordu.

Belinay'sa, Arnaldo'yla her ne kadar ilgilense de bunu bastırmakta kararlıydı. Geçmiş hatalarını tekrarlamaktan nefret ederdi ve denenmiş bir şeyi de tekrar denemek istemezdi. Her zaman duygularına söz geçirebilmiş bir kadın olmuştu, yine öyle olacaktı. Arnaldo'ya olan tuhaf ilgisine yenilmeyecekti. Aldatıldığında dünyası başına yıkılmıştı, altından kalkamayacağını sanmıştı. Şimdi yeniden buna benzer hisler içerisindeydi ve aynı sonu tekrarlamasını istemiyordu.

Çorba hazır olduğunda ve beraber yemek masasına çöküp sessizce yediklerinde ara ara birbirlerine baksalar da bir diyalog başlatan olmadı. Arnaldo ara ara babası ve peşindeki bela hakkında sorular sordu, Belinay ise bilmediğini söyledi. Tüm konuşma bundan ibaretti.

Ta ki, bir telefonla bu tuhaf an bölünene kadar.

🧭

Bade...

Belinay ve Arnaldo'yu baş başa bırakıp kaçtıktan sonra atıştırmalık bir şeyler alıp sahilde durmuştuk.

"Seni zehirlemeyeyim diye mi dışarıda yiyoruz?" Dedim kaşlarımı kaldırarak. Kuzey tereddütle baktı. "Beni zehirlemeyi mi düşünüyordun?"

"E yani." Dedim dik dik bakarak. "Yok diğer manita, yok otel odası, yok bilmem ne. Sana az bile." Kuzey kahkaha attı. "Yok artık, Arnaldo'yu da kıskanmıyorsun herhalde?"

"O benim kardeşim gibi, de bir de tam olsun." dedim burun kıvırarak. "Sen ciddisin. Şaka yapmıyorsun." dedi Kuzey dehşetle. Başımı salladım. "Yavrum ben gay olsam bile bir zevkim olur, amına koyayım. Kartal'a mı bakarım ben sence?" Trip atarak omuz silktim.

"Yavrum?" Omuz silktim. "Badem?" Yine. "Sevgilim?" Tekrar. "Pusulam?" Yeniden. "Yolum, yönüm?" Kendimi tutamayıp gülümsediğimde o da güldü. "Kurban olurum o gülüşüne, zilli." Neye uğradığımı şaşırarak kahkaha attığımda o da güldü. "Bebek mi seviyorsun, Kuzey?" dedim kahkahalarımın arasından.

"Evet." dedi.

Ona doğru uzandım. "Öyle mi?" O da bana doğru eğildiğinde yüzlerimiz arasındaki mesafe azalmıştı. "Öyle, hanımefendim."

"Hanımefendin seni-" diyordum ki Kuzey'in telefonu çalmaya başladı. Büyü bozulurken göz devirdim ve gülerek geri çekildim. "Sikeyim senin gibi telefonu icat eden şerefsizin bacağını."

"Graham Bell'den ne istedin be Kuzey?" dedim dalga geçerek. Bana dik dik bakarak telefonunu cebinden çıkardı ve ekrana baktı. Yüzünü buruşturdu. "Öff. Sevgilimi öpmek yerine bu itle mi konuşacağım ben şimdi?" Açtı ve kulağına götürdü. "Ne var lan it?"

Böyle de içi dışı bir bir adamdı işte. Arkasından ne diyorsa yüzüne de diyordu.

"Ne olmuş ne olmuş?" dedi kinayeyle. "Lütfen 1 Nisan şakası olduğunu söyle de sadece sakat bırakayım." Telefondaki kişiyi dinledi. "Pezevenk, ben de biliyorum Aralık'ta olduğumuzu, şu an konu bu mu sence? Sadece soruyorum."

Gülmemek için kendimi tutarak fırtınayla köpüren denize baktım. Sağanak yağmurla fırtına vardı.

"Geliyoruz." dedi ve kapattı. Sinirli görünüyordu. "Biri benimle uğraşıyor ve ben o kişiyi bulursam bulduğum an yerin yedi kat altına çakacağım." Derin bir soluk verdim. "Kuzey, sakin ol. Ne olmuş?"

"Nasıl olduysa gecenin bu saatinde ihbar gelmiş ve yine gecenin bu saatinde baskın yapar gibi Deesse'ye denetime gitmişler. Ve ne görmüşler? Aaa tesisatların içine gizlenmiş uyuşturucu torbaları!" Gülmeye başladı. "Uyuşturucu! Benim mekanımda! Benim inşaatımda! İnanabiliyor musun? Hiçbir şey değil, silah değil, mühimmat değil. Uyuşturucu! Benim üstüme bilerek oynuyorlar ve bunu yapan da geçmişimi çok iyi bilen biri, Bade."

"Kim olabilir ki?" Kuzey'in bildiğim bir düşmanı vardı. "Tayfun denen şerefsiz olmasın?"

"Olur, olur tabi!" dedi karşısına bakarken. "O şerefsiz beni çok iyi tanıyor. Tevfik pezevengi de olabilir! Uzun zamandır sesi soluğu çıkmıyor. İki eğlendik, battı amına koyayım!" Burnundan soluyarak arabayı çalıştırdı ve geri geri gidip sonra da yola çıktı. Sanırım kulübe gidiyorduk. Bu sırada Belinay'a mesaj attım. Neler olduğunu da merak ediyordum.

Gönderen: Bade

"Son durum?"

Mesaj çabuk geldi.

Gönderen: Belinay

"Sonra anlatırım."

Ne oluyor bu aşağılık yerde diye bas bas bağırmamak için zor duruyordum. İyi şeyler olmadığı ortadaydı. Umarım ki bu Arnaldo'yla ilgili değildi. Arkadaşıma iyilik yapmak isterken kötülük yapmak istemezdim.

Boş yollar sayesinde hızlıca gelmiştik. Deesse'nin olduğu sokak kırmızı mavi ışıklarla aydınlanmıştı. Kuzey'in yeniden tutuklanmasından çok korkuyordum.

Arabadan inip yaklaştığımızda polislerle konuşan kadını gördüm ve sinirlerim tavan yaptı. Ne ara haberi olmuştu da ne ara gelmişti?

"Melisa." dedi Kuzey beni geride bırakıp oraya doğru ilerlerken. Melisa'nın dönmesine fırsat vermeden yanına varmıştı. Melisa ona döndüğünde yüzünde ciddiyet vardı ama gözlerinin, ışıkların da etkisiyle, parlamasını net bir şekilde görebildim. Yanlarına gitmedim, geride kalıp izlemeyi tercih ettim.

"Hanımefendi lütfen geri çekilir misiniz? Buraya giremezsiniz." Bir polis memuru beni uyararak birkaç adım uzaklaştırdı ve hemen önüme bir şerit çekildi. Şeridin ucunu köşedeki bir çıkıntıya bağlayıp kopardılar ve uzaklaştılar. Tamamen uzakta kaldığımda kendimi dışlanmış hissetmekten alıkoyamadım. Ama bu his saçmaydı!

Kuzey ve Melisa'yı daha fazla izlemek istemedim ve arkamı döndüm. Telefonumu çıkarıp Arnaldo'yu aradım. Haberi var mıydı acaba? Kuzey uyuşturucu demişti. Arnaldo da bir uyuşturucu baronuydu. Bu işten onun da iyi anlıyor olması gerekirdi. Yasa dışı yolla da olsa bir yardımı dokunabilirdi. "Efendim, Bade." diye cevapladığında gecenin bu saatinde onu arıyor oluşuma neden şaşırmadığını merak ettim. Sanırım haberi vardı.

"Olanlardan haberin var mı?" diye sordum direkt.

"Hangisinden?" diye sorduğunda duraksadım. "Başka olay da mı var?"

"Benim var da senin de mi var?"

"Deesse'ye olanlar." dedim kısaca.

"Bilmiyorum... Benim de depolarım boşaltılmış. Deesse'ye ne olmuş?" dediğinde gözlerim irileşti. Hızla arkamı dönüp Kuzey'e baktım. "Nasıl boşaltılmış?" diye sordum sorusuna cevap vermeden.

"Bade..."

"Arnaldo söyle lütfen."

"Ben de anlayamadım, çok tuhaf. Hırsızlık olsa tamamını boşaltmaları gerekirdi. Bir kısmını almışlar. Sanki..."

"Sanki kumpas gibi." diye tamamladım gözlerim Kuzey'deyken.

Arnaldo'nun uyuşturucularını Kuzey'in tesisatlarına gizlice saklamışlardı. "Ne? Deesse'ye ne oldu, Bade?" dedi ciddileşerek. Parçaları birleştiriyor olmalıydı. "Sanırım senin paketlerinin yerini biliyorum." dedim. Sessizlik oldu. "Bade sen ne dediğinin farkında mısın?"

"Paketlerin... Burada." dedim. "Ve başınız büyük dertte."

🧭

Kendi köşeme çekilmiş olanları izlerken Kuzey, Melisa ve polis içerideydi. Ne zamandır buradaydım, biraz ıslanmış ve üşümüştüm. Arabaya geçip oturabilirdim ama kilitliydi ve anahtarı da Kuzey'deydi. Böyle bir durumda sırf üşüdüğüm için onu meşgul edemezdim.

Arnaldo'nun arabasını gördüğümde yaslandığım yerden doğruldum. Kuzey'in arabasının hemen arkasında durdu. Arnaldo'yla beraber Belinay'ın da çıktığını görünce şaşkınlıkla baktım. Birlikteler miydi? Beni fark ettiklerinde onlara doğru ilerledim. Belinay'ın gözleri irileşirken Arnaldo sadece baktı. Belinay arabadan montunu alıp koşa koşa yanıma gelip başıma örttüğünde kendisi de altına girmişti. "Sırılsıklamsın! Sen bu hale gelene kadar o şizofren ayı neredeydi!?"

"Neden arabaya geçmedin? Ya da içeri girseydin." dedi Arnaldo şemsiyeyi açıp üstümüzde tutarak. "Araba kilitli, içeri de polisler almıyor."

"Kuzey'le birlikte girmedin mi?"

"Kuzey hemen gidince yetişemedim." dedim yalan söyleyerek. Ne diyecektim? Kuzey koşa koşa Melisa'ya gidince hasta beynim benimle oynadı ben de Nihal'le Behlül'ü izleyen Bihter gibi öylece durdum mu diyecektim?

Bu hikayenin Bihter'i ben olmayacaktım tabi, o ayrı.

"Yavrum sen donmuşsun." dedi Belinay. "Gel arabaya binelim."

"Ben de ısıtıcıyı açayım." dedi Arnaldo. Belinay'la arka koltuğa geçtik. Arnaldo da ısıtıcıyı açıp çıktı ve içeri girdi.

"O herifin kafasını patlatacağım. Nasıl unutur seni, nasıl?" Göz devirdim. "Belinay sakin olur musun? İşi başından aşkın. Başı dertte, görmüyor musun? Hem o onun avukatı."

"Kim kimin avukatı?"

Durdum. Siktir ya. Gözlerimi yumup kendime sövdüm. Pot kırmıştım ve şimdi Belinay en ince detayına kadar anlamadan bırakmayacaktı.

"Melisa." dedim pes etmiş gibi.

"Melisa kim?" Suratına uzun uzun dik dik baktım. "Haa! Şu, Kuzey'i kodesten kurtaran Melisa. Ne alaka? En başından anlatır mısın?"

Bildiğim ve yaşanan ne var ne yoksa anlattığımda gözleri irileşmiş, ağzı bir karış açık kalmıştı. "Sikeyim babaannesinin donunu." dedi hayretle. Kuzey'le bir akrabalıkları var mıydı acaba? Küfürleri bile benziyordu. "Ben de ne güzel, işinde de başarılı on numara tatlı kız diyordum. Cadı çıktı!" Elini gerdanına koydu. "Sen niye bunca zaman anlatmadın?"

"Gereksiz bir detaydı. Düne kadar." Onunla konuştuktan sonra Melisa'nın geldiğini ve olanları anlattım. "Gebertirim ben bunu, elimde kalır vallahi bak yemin ediyorum. Sıçarım sıfatına! O ne demek ya? Canını yakarmışmış! Hele bir yaksın, bak ben onu kökünden kül etmiyor muyum?"

Korunup kollanma hissi beni gülümsetti. Yalnız olmadığımı hissettim.

"Alkım..." diye mırıldandım. "Eğer dediğini yapar da Alkım'ı yeniden Kuzey'in hayatına-"

"Yavrum, Alkım'ı sana nasıl soksun?" Bunu beklemediğim için bir anda patlamalı kahkaha attım. Benim gülüşümle o da güldü. "Ne? Kuzey'in hayatı sensin!"

"Daha iyi teselli cümlesi duymadım." dedim keyfim yerine gelirken. Omuz silkti. "Teselli değil, gerçekler. Bir tane çırpı bacaklı, süpürge saçlı, leğen ağızlı için canını sıkmaya değmez. Çalı süpürgesi be o! Süpür süpür, eskiyince at köşeye! Sen peki? Leydi Diana'm benim!"

İçeriden çıktıklarında dikkatim oraya çevrildi. Belinay da benimle beraber dönüp baktı. "Iyy kara böcek. Bok böceklerine benziyor." Acıtmadan hafifçe kafama vurdu. "Sen buna mı üzülüyorsun, kafasız kızım?"

"Ne üzüleceğim be? Asıl o üzülüyor."

"Üzülüyorsa gitsin yorganın altında zırlasın, sana ne bulaşıyor?"

Tuhaf tuhaf baktım. "Bazen annemmiş gibi davranıyorsun."

"Anan da olurum ben senin." dedi ve çekip bağrına bastı beni. İstemsizce yine güldüm. Manyak. "Tamam, Simay." dedi sesini kalınlaştırarak. "Bundan sonra senin anan da benim baban da benim." Kızın içinden Kuzey Tekinoğlu çıkmıştı!

Kahkahalara boğularak ondan ayrıldım. Bu sırada kapım bir anda açıldı. "Bade!?" Kuzey kafasını arabanın içine doğru uzattığında burun buruna geldik. Belinay araya girerek itekledi. "Yürü git be! Kastamonu ayısı seni. Kızı hem unut hem de koş."

"Sen karışma." Dedi Kuzey. Sonra bana döndü. "Sevgilim? Neden gelmedin arkamdan? Sen arkamdasın sanıyorum ben."

"Her arkamızda sandığımız arkamızda değilmiş demek ki." Dedim omuz silkerek.

"Ya da başka bir amaçla arkamızdaymış." Dedi Belinay mırıldanarak. Laf sokmaktan vazgeçmiyordu. Belinay'ın daha önce laf arasında söylediği bel altı bir cümle gelmişti aklıma; her arkandayım diyene götünü emanet etme. Küfürlü nahoş bir cümleydi ama anlamlıydı.

"Bebeğim-"

"Öğk." dedi Belinay. "Bebeğim mi? Ay bayılacağım şimdi, lanet olasılar. Gidiyorum ben." Diğer kapıyı açıp indi ve tente altındaki Arnaldo'nun yanına gitti. Bunlar ne ara ve nasıl olmuştu?

"Sizi rahatsız etmek istemedim." dedim uysalca. "Önemli şeyler konuşacaktınız sonuçta. Hapse girmeyeceksin değil mi, Kuzey?"

Yorgun bir nefes verip alnımdan öptü. "Girmeyeceğim, korkma. Araştırıyorlar. Bu işte yanarsa Kartal yanar, ona da ben müsaade etmem."

"Onu kurtarırken kendini yakma." dedim. Gülümsedi. "Merak etme, güçlü bağlantım var." Sadece başımı salladığımda kendine çekerek sarıldı. "Sarı papatyam, sen sıkma güzel canını. Şu haline bak sırılsıklamsın! Sikerim kulübünü, hadi gidelim."

"Kuzey saçmalama."

"Yo saçmalayacağım." Elimden tutup arabadan indirdi ve kendi arabasına ilerletti. İtirazlarıma rağmen zorla bindirdi ve yanıma bindi. Kemerini taktığı gibi benimkini kontrol etti. Ona bırakmadan ben bağladım ve yola çıktık. Polisler sorunsuzca gitmemize izin verdiğinde içeride neler döndüğünü merak etmiştim.

Evimize geldiğimizde evin sıcaklığıyla kaslarım gevşedi. Rahat bir nefes vererek kendimi kanepeye attım. "Nasıl hallettiniz?"

"Gizli kameralarımla." Dedi omuz silkerek. "İçeride görüntülere baktık. Benden ve Canan'dan başka bilen yok o kameraları. Görüntülerde kulübe gizlice girilip yerleştirildiği ve yine gizlice çıkıldığı ayan beyan ortada. Tek sıkıntı damga."

"Ne damgası?" Dedim yerimde dikleşerek. Kuzey karşımda ayakta duruyordu ve boynumu kaldırmak zorunda kalıyordum. "Arnaldo'nun damgası. Her uyuşturucu çetesinin kendine has bir damgası vardır. Arnaldo'nunki de iç içe geçmiş A, K ve B harfi. Paketlerin köşelerinde her zaman damga bulunur ve Arnaldo'nun damgası var. Melisa halletmeye çalışacak." Anladığımı belirtir gibi başımı salladım. Yanıma oturdu ve elini elime sardı. "Özür dilerim."

Gözlerim ellerimizdeyken gülümsedim. "Bana kırgın mısın?" Başımı çevirip baktım. "Sence benim sana kırgın kalmam mümkün mü?" O da gülümsedi, ardından beni kolunun altına alıp sıkıca sarıldı.

🧭

Arnaldo, bileklerine takılmış kelepçeyle emniyet koridorlarında ilerlerken arkasından Melisa ve Belinay da geliyordu. Bir yerden sonra polis memurları Belinay ve Melisa'yı durdurdu. "Buradan sonrasına gelemezsiniz."

"Bu vakayla kim ilgileniyorsa onunla görüşmek istiyorum." dedi Melisa. "Ben de geleceğim." dedi Belinay hafif agrasifçe. Bade'nin anlattıklarından sonra bu kızdan zerre hoşlanmıyordu ama ocağına düşmüşlerdi bir kere!

Melisa kısaca ve sert denebilecek bir tonda "Gelemezsin." deyip ışık gibi geçip gittiğinde Belinay alayla güldü. Dilini yanağının içinde gezdirerek sakinliğini korumaya çalıştı. "Olaya bak ya!" dedi ellerini iki yana vurarak. "İşin ucunda Arnaldo olmasa ben bilirdim sana yapacağımı..." dedi kendi kendine mırıldanarak. "Hem arkadaşımı üzüyor, hem-" durdu. "Tövbe Ya Rabbi'm, ne diyorum ben ya?" dedi alnını ovuşturarak.

Kısa bir an volta attı, tekrar durdu. "Ben burada ne yapıyorum peki?" dedi kendi kendine. "Arnaldo'dan bana ne ki? Arayım arkadaşlarını onlar gelsin!" Cebinden telefonunu çıkarmıştı ki yine durdu. İçinde anlamsız bir his vardı. Pek de gidesi yoktu açıkçası.

"Yok ya, gitmeyim. Babam peşimde olduklarını söyledi, emniyette kalmam benim için en emniyetlisi." dedi kendini ikna eder gibi. "Evet, ondan, başka neyden olsun? Ne yapsam ki şimdi?" Köşedeki koltuklara ilerleyip oturdu ve eğilip dirseklerini dizlerine yaslayarak boş boş koridoru izlemeye başladı.

Bir süre sonra yeniden kendini neden burada olduğunu sorgularken buldu.

"Arayım Bade'yi, onlarda kalayım? Kuzey domuzunu zerre sevmem ama beni sokağa atacak da değil herhalde! Yok devenin bale pabucu!" Telefonunu çıkardı cebinden. Bade'nin üstüne geldiğinde yine durdu.

"Of!" diye sesli bir tepki vererek telefonu yanına fırlatırcasına bıraktığında koridordaki birkaç polisin ona baktığını fark etti. Ani yükselişi durulurken tekrar sessizleşti. Çok geçmeden Melisa çıkageldi. Belinay onu fark edince ayağa fırladı. "Durum ne? Çıkacak mı?"

Melisa gözlerini kısıp Belinay'ı şöyle bir incelediğinde Belinay tırnaklarını avuçlarına geçiriyordu. "Şu durumda imkansız." dedi derin ve yorgun bir nefes vererek. "Şantiyedeki uyuşturucu paketlerinde AKB damgası var. Paketlerin ona ait olduğu kesin. Hem kendisi baron, hem paketler Kuzey'in şantiyesinden çıkıyor, bir gece yarısı ihbar sonucu Kuzey zan altında kalıyor. Sen söyle, çıkacak mı?"

"Senin işin bu." dedi Belinay sertçe. Karşısına geçip onu bu şekilde iğneleyerek konuşamazdı! "Onu çıkarmak zorundasın."

"Onu çıkarmak zorunda değilim." dedi Melisa çenesini kaldırarak. "Ben sadece hukuğu kullanarak ona yardım edebilirim. Arnaldo'yla büyük bir samimiyetim yok. Kuzey'in ricasıyla bu davaya bakacağım. Bence şansını zorlama."

"Tabi..." dedi Belinay alayla gülerek. "Kuzey'in ricası... Hep böyle misindir?"

"Nasıl?"

"Vefalı, sadık bir dost(!)"

Melisa başını önüne eğip sıkıntılı bir nefes verdi ve tekrar kaldırdı. "Bade sana anlatmış." dedi. "Sanırım benimle yalnız savaşabileceğine inanmadı, anlıyorum onu ya, problem değil. Neticede psikolojisi ortada." Belinay'ın alaylı ifadesi durdu ve ciddileşti, parmağını doğrulttu. "Sakın! Sakın onu bununla vurmaya kalkma, canı yanan sen olursun."

Melisa güldü. "Belinay'dı değil mi?" dedi teyit eder gibi. "Bak, Belinay. Arkadaşını korumaya çalışmanı anlıyorum, benim de dostum oldu zamanında-"

"Evet, zamanında." dedi Belinay sözünü keserek. "Sonra ne hikmetse hepsi sana düşman oldu."

Melisa tekrar güldü ve Belinay hiç sözünü kesmemiş gibi devam etti. "Arkadaşını koruyorsun, evet. Ama benim seninle hiçbir sorunum yok. Seninle problemi olmayan birisini, sırf arkadaşın için problem alacak mısın? Nazikçe rica ediyorum, aradan çekil."

Belinay, Melisa'ya yaklaştı. "İşte asıl bu imkansız." dedi sesini kısarak. "Bade'nin canını yakan, benim canımı yakmıştır. Uzaktan nasıl göründüğümü bilmiyorum, ama inan bana göründüğüm kadar 'nazik' birisi hiç değilimdir. Bade sana elini sürmez, başkasından medet ummaz, seninle tek başına adaletle savaşmaya çalışır. Laf sokar, fakat kılına dokunmaz. Ama biliyor musun? Bade neyse ben tam tersiyimdir. Kuzey'e ne bok olduğunu anlatmaktan, o her gün bakım yapıp ışıldatarak gezindiğin saçlarına yapışmaktan da, hanımefendiliğimi bozup seni buraya gömmekten de çekinmem."

Melisa kahkaha attı. "Tatlım, ben bir avukatım ve sen beni emniyette tehdit ediyorsun!" Dilini damağına vurarak cık cık çekti. "Film repliği gibi konuştun. Neydi o?" Düşünür gibi etrafa bakındı ve "Hmm" diye bir ses çıkardı. "Hah!" diyerek Belinay'a döndü. "Thats my sister and she is not bitch, but i am." tekrar kahkaha attı.

"Sadece dene." dedi Belinay. "Yine böyle gülebilecek misin merak ediyorum?"

"Maganda mısın kızım sen?" dedi Melisa alay etmeye devam ederek.

"Beraber çalıştığın adamların katil ve mafya olması seni şaşırtmıyor, benim maganda olmam mı şaşırtıyor, prenses Melisa?" dedi Belinay blöf yaparak. Katil olup olmadıklarını bilmiyordu. Tek bildiği Arnaldo'nun uyuşturucu mafyası olduğuydu.

"Yavrum..." dedi Melisa başını iki yana sallayarak. "Ben ceza avukatıyım. İşim bu. Peki senin işin magandalık mı? Diplomanı göreyim? Ah, sanırım yok. Eğitimsiz olduğun çok belli."

"Eğitimsiz mi?" dedi Belinay. Dalga geçme sırası ona gelmişti. "3 dil bilen, Uluslararası İlişkiler yüksek lisans mezunuyum. Ne eğitimsizliği pardon?"

"O yüzden mi garsonsun?"

"Onu savunduğun hukuğa sor, bana değil."

Melisa göz devirdi. "Ne bu şimdi? Neyin sidik yarışı? Seni bir kez daha uyarmam, Belinaycığım. Seninle hiçbir problemim yok, aradan çekil."

"Sakın ha, Melisacığım." Dedi Belinay kollarını bağlayarak. "Bir daha beni uyarma. Benim seninle büyük problemim var."

Melisa kaşlarını kaldırıp güldü ve "Okey." Dedi. "İstediğin gibi olsun." Belinay'a yaklaştı. "Alkım gibi güçlü bir rakibi olan tek kişi Bade değil ama, bil istedim." Göz kırptı.

"Yani?" Dedi Belinay da kaşlarını kaldırarak.

"Üstelik Alkım gibi uzakta da değil. Burnunun dibinde." Dedi Melisa, Belinay'ın sorusunu duymazdan gelerek.

"Sen kimden ve neyden bahsediyorsun?" Dedi Belinay.

"Göreceksin. Hem de ben kılımı bile kıpırdatmadan." Belinay'ın saçını nazikçe düzeltti ve geri çekildi. "İyi geceler." Yanından geçip gittiğinde Belinay hareketsiz bir şekilde duruyordu.

Bu çatlak karının kimden bahsettiğini asla anlamıyordu.

Ama anlayacaktı. Çünkü hayat her zaman şeker bal olmuyordu.

🧭

Sabah erkenden uyandığımızda Kuzey telefonuyla görüşmeler halindeydi. O oradan oraya koştururken ben de hızlıca kahvaltı hazırladım. Kahvaltımız bittiğinde sofrayı kendisinin toplayacağını söyleyerek beni yatak odasına postaladı.

Üstümü giyinip hazırlandıktan sonra hızlıca içeri dönmüştüm. Beş veya on dakikaya da Kuzey gelmişti. Siyah takım elbisesiyle oldukça resmi görünüyordu. Bense sadece kot pantolon ve kazak giymiştim.

Evden ayrılıp emniyete gittiğimizde hoş olmayan anılar zihnime doluştu, istemsizce Kuzey'in elini sıktım. Oysa dikkatle etrafına bakındığı için bu tepkimi fark etmemişti.

Emniyetler bana iyi gelmiyordu. Eskiden sadece babamı hatırlardım, şimdiyse Kuzey'le olanlar da eklenmişti ve artık daha kötüydüm. Ama bunu şu an dışıma yansıtma lüksüm yoktu. Arnaldo için buradaydık ve bize ihtiyacı olabilirdi.

Köşeyi döndüğümüzde geniş bir alan bizi karşıladı. Kenardaki koltuklarda oturan Belinay'ı gördüğümde şaşırıp kaldım. Hâlâ burada mıydı? Neden gitmemişti?

Arkamızdan gelen topuk sesi ve akabinde karşımızda beliren Melisa'yla bakışlarım Belinay'dan koptu. Kuzey durduğunda ben de durmuştum. "Melisa? Durum ne? Çıkabilecek mi?"

"Zor." Dedi Melisa. "Paketlerde kendi damgası olmasaydı bir ihtimal kurtulurdu ama kendi damgası var, Kuzey. Nasıl çıkarırım, inan ben de bilmiyorum."

"Namuslu yollardan kurtaramayız diyorsun yani?" Dedi Kuzey tek kaşını kaldırarak. Aklından ne geçiyordu?

Belinay yanımıza geldiğinde ona destek olurcasına gülümsedim. Sadece usulca başını salladı, bakışlarından anlatacak şeyleri olduğunu anlamıştım. Zaten benim de soracaklarım vardı.

"Para mı diyorsun yani?" Dedi Melisa.

"Günümüzde mümkün olmayan bir şey değil, Melisa." Dedi Kuzey. "Tatmin edici bir miktarın önünde açılmayacak parmaklık yok, maalesef. Bunu lehimize kullanalım."

"Öyle bir imkanın var mı?" Dedim endişeyle. "Şirketi daha yeni kurdun, tüm birikimini oraya yatırdın. Zorlanırsın."

Kuzey güldü. "Sorun yok, sevgilim. Birkaç gün simit yeriz biz de." Göz kırptı. Gülmeden edemedim. Harika, magazin de takip ediyordu.

Ah be Kuzey, senin dişil enerjin benden fazla, ne yapacağız bunu?

"Pekâlâ, Kuzey Avşar." Dedi Melisa gülerek. "O halde sen parayı hazır et gerisini bana bırak."

Birkaç gün önce gelip bana Melisa'nın esprisine güleceksin deseler küfür edip elimin tersiyle iterdim. Ama güldüm. Evet, maalesef bunu yaptım. Kuzey Avşar iyiydi ama şimdi.

"Arnaldo çıkacak mı şimdi?" Dedi Belinay. Gözleri mi ışıldamıştı onun? Tövbe estağfurullah.

"Aynen." Dedi Kuzey sırıtarak. "Sayemde kavuşuyorsunuz hadi yine iyisin, yat kalk şükür namazı kıl."

"Bi git be şuradan, ne kavuşması?" Dedi Belinay hırçınlaşarak. Yüzünü buruşturup Kuzey'e dik dik baktı.

"Hadi hadi yeme beni. Emniyetlerde sabahlamışsın." Dedi Kuzey geri adım atmadan.

"Kaşınma, Kuzey. Arnaldo'yla ilgisi yok." Dedi Belinay saçını geri iterek.

"Sen seversin emniyetlerde sabahlayanları." Dedim imayla. Kuzey bana manidar bir bakış atıp elimi sıktı ve bastıra bastıra "Bayılırım." Dedi. Göz devirdim ama gülümsemiştim de.

"Arnaldo mahkemeye çıkacak." Dedi Melisa araya girerek. "Birkaç günde ayarlaman lazım parayı. Çok vaktimiz yok."

"Ben hallederim." Dedi Kuzey. Nasıl halledeceği tarafımca merak konusuydu.

Kuzey, görüş için Melisa'yla birlikte komiserin odasına gittiğinde Belinay'la yalnız kaldık. "Bu karı benim elimde kalır, demedi deme." Dedi Belinay ters bir şekilde. Giden Melisa'nın arkasından bakıp tekrar Belinay'a döndüm. "Ne oldu? Bir şey mi dedi sana?"

"Zırvaladı. Adı üstünde. Sadece zırva. Ama fena ayar oldum, benden söylemesi." Koluna girip koltuklara çektim. "Boş ver sen şimdi Melisa'yı. Anlat, neler oluyor? Dün Arnaldo'yla beraberdiniz, bugün bir geldim emniyette sabahlamışsın. Oldunuz mu siz? Ben neyi kaçırdım?"

"Olan bir şey yok." Dedi soğukça. "Başımda bir dert var, Arnaldo beni koruyor sadece. Emniyette de güvenli olduğu için kendim kalmak istedim."

"Ne derdi?" Dedim telaşlanarak. "Ne oldu? Niye anlatmıyorsun!?"

"Daha dün haberim oldu çünkü benim de. O sırada yanımda Arnaldo vardı zaten, beni bırakmak istemedi. Koruyacağını söyledi. Tamam dur... Baştan anlatıyorum." Babasıyla olan telefon konuşmasını ve sonrasında olanları tek tek anlatırken pür dikkat onu dinliyordum.

Peşinde birileri vardı ve kim olduğunu kendisi de bilmiyordu. Bilmediği bir şeyden kendisini korumaya çalışıyordu. İmaj değiştirmesi gerekecek kadar...

"O kadar ciddi mi durum?" Dedim endişeyle. "Baban bu kadar ciddi bir şekilde uyardıysa peşindekiler üç beş mahalle serserisi kıvamında birisi değildir. Büyük ve tehlikeli birisidir. Arnaldo'nun seni korumasına izin vermek verdiğin en doğru karardı." Belinay bir şey söylemedi, sadece başını önüne eğip yer döşemelerini izledi.

"O zaman kuaföre gitmeliyiz, ayrıca giyimini de değiştirmelisin. Vücut hatlarını da. Spora mı başlasan? Arnaldo çıkana kadar da kalacak yer lazım sana, her gece emniyette kalamazsın. Bize gel, bizde kal. Hiç sorun olmaz."

"Hayır." Dedi başını iki yana sallayarak. "Başınıza dert olmak istemiyorum. O ne öyle kaynana gibi?" Kahkaha attım. "Kuzey için gerçek bir kaynana olacağın doğrudur." Dedim. "Ama emin ol o da bunu ister. Bu durumdaki kimseyi yalnız bırakmaz."

"Aman ne koca yürek(!)"

"Kuzey'le derdin ne?" Dedim cidden merak ederek.

"Kişisel bir problemim yok. Tek derdim senin sevgilin olması." Dedi. "Prensip olarak eniştelerimle iyi anlaşmam ben. Kedi köpek olmak daha iyi her zaman."

Gülerek omzumla omzunu ittirdim. "Salaksın."

"Sensin salak. Baktığın adama bak, tam bir maymun."

Kaşlarım çatıldı. "Sevgilime maymun deme."

"Dedim ki." Dedi çocuk gibi omuz silkerek.

"Arnaldo'yu da görüyoruz." Dedim imayla.

"Arnaldo ne alaka?"

"Sen biliyorsun ne alaka olduğunu." Dedim sırıtarak.

"Bade, emniyetteyiz demem paralarım seni."

"Üstüme iyilik sağlık, tehdit edildim." Dedim elimi gerdanıma koyarak. Belinay sadece göz devirdi.

Kuzey ve Melisa'nın geri döndüğünü gördüğümüzde ayağa kalkıp yanlarına gittik.

"Burada işimiz bitti." Dedi Kuzey. "Belinay." Belinay'a döndü. "Sen de bizimle geliyorsun."

Belinay'ın yüzünde tuhaf bir ifade oluştu. "Anlamadım? Neden?"

"Arnaldo'yla konuştum." Dedi Kuzey kısaca. Bu, anlamamız için yeterliydi.

"Emniyetteyiz." Dedi Belinay. "Belki de şikayetçi olmalıyım. Doğrusu budur."

"Sanmıyorum." Dedi Kuzey. "Peşindeki kim bilmiyoruz ama önemli birisiyse polisin sana hiçbir faydası olmayacak, aksine daha da kışkırtmış olacaksın. Kim olduğunu öğrenene kadar bizimle kal, gerisine o zaman bakacağız. Şimdi gidelim." Melisa'ya dönüp teşekkür etti ve elimi kavradı. Geldiğimizden beri Melisa'yla ara ara göz göze geliyorduk ve hiç hayra alamet hisler vermiyordu ama hiçbir tepki de vermiyordum.

Arabaya geçtiğimizde önce Belinay'ı iş yerine bıraktık. Sonrasında beraber bir kitapevine gitmiştik. Yeniden sınava hazırlanmaya karar verdiğim için başlangıç seviyeme uygun birkaç kaynak ve kalem silgi gibi temel ihtiyaçları aldık. Kuzey dershaneye gitmem konusunda bir konuşma yapmıştı ama reddettim.

Yirmi dört yaşındaydım. Kendimden altı-yedi yaş küçük gençlerle birlikte dershaneye gitmek bana kendimi tuhaf hissettirecekti. Rahat olmayacağımı ve bu yüzden de rahat ders çalışamayacağımı biliyordum.

Online bir çalışma programı almak istemişti. Bu sefer de gereksiz masraf olduğu için karşı çıktım. Devir değişmişti, şimdi internette yüzlerce konu anlatımı videosuna kolayca ve ücretsiz ulaşabiliyorduk. Aynı şekilde bunun için ücretsiz mobil uygulamaları da vardı.

Şirkete gittiğimizde Kuzey bana çalışabilmem için bugün boş olacak bir toplantı odasını gösterdi. Başımdan öpüp odasına gittiğinde aldığımız kitaplara göz gezdirdim. TYT Matematik soru bankamı alıp açtım. Önce kendimi test ettim, konulara ne kadar hakimdim? Tamamen unutmuş muydum, yoksa sadece eksik miydim?

Sadece temel konuları yapabildiğimi, devamında ise çuvalladığımı fark ettiğimde ofladım. Telefonumdan konu anlatımı videosu açıp bir kağıda püf noktaları not alarak çalıştım. Özellikle formülleri daha görünür bir yere yazmıştım.

Ne kadar bu şekilde çalıştığımı hatırlamıyordum ama boynum ağrıyordu. Doğrulurken belimin de ağrıdığını fark ettim. Kahve alabileceğim bir yer var mıydı acaba?

Odadan çıkıp etrafa bakındım. Yan taraftaki toplantı odasından Kuzey'in sesi geliyordu. Gülümseyip cam duvardan bir süre onu izledim. Sonrasında ters yöne dönüp ilerledim. Bulduğum birine makineyi sorup cevabını aldıktan sonra orayı buldum.

Kahvemle birlikte dersin başına geri döndüğümde çalışmak o kadar zor gelmiyordu. Çünkü üniversitede ders çalışmak sınav döneminden daha zor olduğu için bünyede hafif kalıyordu. Sınav dönemi bir senede bitirilen kitap, üniversitede bir haftada bitiyordu. Hatta sınav yarınsa bir gecede bile bitebiliyordu.

Kapı çalıp Kuzey içeri girene kadar çalıştım.

"Sen hâlâ çalışıyor musun?" Dedi yanıma yaklaşırken.

"Evet." Dedim. "Diğer türlü nasıl yetişir bilmiyorum."

"Özellikle istediğin bir bölüm var mı?"

"İşletme." Dedim geriye yaslanırken. Kemiklerim kütürdediğinde yüzümü buruşturdum. "Ama iyi bir üniversitede. O yüzden en iyisini yapmak istiyorum."

"Ben de işletme okudum." Dedi masaya yaslanırken. Şaşırdım. "Nasıl? İkinci üniversite mi?"

"Evet. CEO olmamı buna borçluyum." Dedi övünerek. Gülüp yavaşça vurdum. "Hemen de kabar!"

Ayağa kalkıp Kuzey'in kolları arasına girdim ve başımı omzuna yaslayıp gözlerimi kapattım. Kollarını bedenime sardığında kendimi sabah yeni uyanmışım ve sıcak yatağım tarafından sarılıyormuşum gibi rahat hissettim. Ait hissettim. Bu his ise, basit bir yatakta değil, sevdiğim adamın kollarında oldu.

"Yorma kendini bu kadar. Daha yeni başladın. Çok sıkarsan çabuk bıkarsın." Dedi saçlarımı okşarken. "Azar azar başla yavaşça artır. Merak etme, bir kere yaptın. Yine yaparsın."

Yapacaktım. Kendime inanıyordum.

"İşin hazır." Dedi keyifle. "Senin gibi birine hayatımın her alanında ihtiyacım var."

"Burada mı çalışacağım?" Dedim başımı yukarı kaldırıp yüzüne bakarak.

"Evet." Dedi. "Kapıda yazacak isimliğini bile yaptıracağım. Yaz Bade Berat."

Kalbim bir anda hızlandı ve çarpmaya başladı.

"Bu bir evlenme teklifi mi?"

"Geleceği görmek, diyelim. İlerigörüşlü bir insanımdır."

"Ne kadar gelecek mesela? Yıllar sürer mi?"

"Yok daha neler." Dedi gülerek. İmayla baktım. Umarım.

"Sen teklif mi bekliyorsun?" Dedi şakayı bir kenara bırakarak. Burun kıvırdım. "Yo, ne münasebet. Hem daha erken. Şu üniversite işi aradan çıksın."

"Ha o kadar eminsin evleneceğimizden." Dedi şakacı bir tavırla. Dik dik baktım. "Def ol, Kuzey!"

"Müstakbel patronuna def ol mu diyorsun sen bakayım? Ne kadar ayıp."

İtekledim. "Def ol be! Şuna bak! Kastamonu ayısı seni."

"Bunu o Belinay cadısından duydun, değil mi?" Dedi göz devirerek. "Evet ondan duydum! Hep seni savundum ona karşı. Şimdi bakıyorum da gayet haklıymış kız!"

"Aşk olsun."

"Olmasın." Dedim huysuzca. "Git başımdan hadi. Konuşmuyorum seninle."

"Konuşmuyorum derken bile konuşuyorsun. Hayvan gibi aşıksın sen kızım bana."

"Lan oğlum def ol lan!" Diye bağırdım bir anda. İçimden çıkan sokak bebesine şaşırarak baktı. "Kız senin içinden ne çıktı? Tamam gidiyorum sen şimdi taşlarsın da beni." Durdu. Gevrek gevrek güldü. "Gerçi... Beni bana nasıl atacaksan artık..."

"Kuzey!"

"Gittim!"

Kapıyı çekip çıktığında arkasından gülmekle sövmek arasında gidip geldim.

Öküz!

🧭

Belinay...

Yorucu bir günün sonunda her zamanki gibi paspas atarken kafam darma dumandı. Ve sanırım artık darma duman olan tek şey kafam da değildi. Zira aklımdan çıkmayan şeyler vardı. Tek kelimeyle özetleyebilirdim.

Arnaldo.

Tüm gücümle dirensem de o da bana karşı direniyor gibiydi. Hatta gibisi fazlaydı, bas baya direniyordu. Kalbimi hızlandırıyor, sıcak bastırıyor, dalıp gitmeme neden oluyordu. Sık sık kendimi onu düşünürken buluyordum. Bazen sadece anıları, bazense şu an nasıl olduğunu, ne yaptığını ve ne düşündüğünü. Günün sonunda tek düşündüğüm yine hep o oluyordu.

Bade'ye de anlatamıyordum. Kırk yıl dilinden kurtulamazdım. Sürekli ima yapacaktı, laf sokacaktı, ayarlamaya çalışacaktı. Halbuki sadece hareketsiz ve sessiz kalıp dinlese olmaz mıydı? Kötülüğümü istemediğini bildiğim için kızamıyordum da.

Kendi payıma düşen paspası bitirip üstümü değiştirdim. Eşyalarımı alıp restoranı kapatacak olan iş arkadaşıma görüşürüz diyerek çıktım. Boş sokakta durup baktım. Şimdi nereye gidecektim?

Sahil kenarından usulca yürümeye başladım. Bade onlara gelmemi söylemişti. Hatta Kuzey de bunu istemişti ama gidesim yoktu. Evime gidemiyordum, gidebileceğim başka kimse yoktu. Annem başka bir şehirde yaşıyordu, babamla ayrılardı. Babamla da uzun zamandır yüz yüze görüşmemiştim. İşi dolayısıyla sürekli bir adamın yanındaydı, babama hasrettim. Ve her an acaba bir gün ölür mü korkusu yaşıyordum. Çünkü mafya hayatı böyleydi. En önemsiz can, mafyaların korumalarının canıydı. Onlar öldüğünde bir baş sağlığı bile dilenmezdi. Çoğu zaman cenazeleri bile kaldırılmazdı, devlet tarafından bulunur, biz ailesi tarafından mezarlığa defnedilirdi.

Bunu babam anlatmıştı. Kabul ediyorum ki bencilce bir hareketti. Kendi korkularını anlatırken bana da yeni bir korku verdiğinin farkında değildi.

Metroyla başka bir semte geçip yeniden yürüdüm. Adımlarım beni aynı yere getirdi.

Emniyet'e.

İçeri girdiğimde bir süre kenarda oturdum. Sonra onu görmek istediğimi, bu isteğin ihtiyaca dönüştüğünü fark ettim. Bu his beni korkuttu. Onun benim için bir ihtiyaca dönüşmesinden korktum.

Ayağa kalkıp polislerle görüşüp nezarethaneye inerken ise kendimden korktum. Yapmayacağım şeyleri yapıyordum. Gecenin bu saatinde emniyete gelmiş, onu görmek için polislere yalvararak izin almıştım.

Birkaç kapı geçtikten sonra nezarethaneye girdik. Birkaç da parmaklık geçtikten sonra onu gördüm. Bank gibi bir şeye yan uzanmış, gözlerini kapatmıştı. Onu ilk kez uyurken görüyordum. Uzun siyah kirpikleri yeşil gözlerini örtmüştü. Hafif dolgun dudaklarıysa belli belirsiz öne doğru büzülmüştü. Banka sığabilmek için bacaklarını kırarak karnına doğru çekmiş, cenin pozisyonuna gelmişti. Üstündeki siyah takım elbisesi hiç bozulmamıştı. Bu hâlde bile ne kadar özenliydi!

"Sadece beş dakika." Dedi ve gitti polis memuru. Onun sesiyle Arnaldo gözlerini araladı. Beni görmek, beklediği son şey olmalıydı. Şaşkınlıkla kaşlarını çattı ve yerinden doğruldu. Çok uzundu, 190 rahat vardı. Ben 175'tim ama yanında yine kısa kalıyordum. Ayağa kalkıp yanıma geldi. İstemsizce parmaklıkları tuttum. Karşımda durdu, birkaç saniye birbirimize baktık.

"Belinay?"

"Arnaldo." Dedim sakince.

"Ne işin var burada?"

"Başka gidecek bir yer bulamadım." Dedim usulca omuz silkerek. Arnaldo sessiz kaldı. Ama ellerini kaldırıp parmaklıkları tutan ellerimin üzerine koydu. Ben parmaklıkları, o ellerimi kavradı. Teması, terlememe, kalbimin daha da hızlanmasına neden oldu.

"Burası da çok güvenli sayılmaz." Dedi belli belirsiz gülümseyerek.

"Neden?" Dedim merakla. "Burası polis kaynıyor."

"Polis kılığında içeri girip seni götürseler kimse şüphelenmez." Dedi. "Seni bilmiyorlar, başındaki belayı bilmiyorlar."

"Ve söyleyemem de." Dedim. Başını salladı. "Evet. O yüzden Kuzey'in yanında kalmalısın."

"Ama gitmek istemiyorum." Bir anda ne dediğimi fark edip duraksadım. Gözlerimi kaçırıp duvara baktım.

"Ben de gitmeni istemiyorum." Dediğinde afallayarak tekrar ona baktım. Böyle bir karşılık beklemiyordum. Sessizce bir süre bakıştık.

Polis geri döndü. "Süre doldu, hanımefendi."

"Kuzey'i ara, gelsin seni alsın. Camış gibi yatmasın, ruh hastası." Dedi aceleyle.

"Kuzey'in numarası bende yok." Dedim.

"Bade'yi ara. Siyam ikizi gibi geziyorlar zaten, yanındadır." Başımı salladım. "Tamam. Dikkat et kendine."

"Sen dikkat et." Dedi içten bir şekilde. "Bana bir şey olmaz."

"Niye? Sen süper kahraman mısın?"

Gözlerimin içine bakarak "Evet." Dedi.

"Tamam, Batman." Dedim hafifçe gülerek. Polis yeniden çıkmam gerektiğini söyleyince çıkışa ilerlemek zorunda kaldım.

Polisler teşekkür edip Bade'yi aradım. Anında açıldı. "Efendim."

"Telefonun başında benim aramamı mı bekliyordun?" Dedim alayla.

"Ya, tabi." Dedi gülerek. "Nerde benim Belinay'ım, nerde benim karım diye dağa taşa çıktım seni arıyordum."

"Karın mıyım gerçekten?" Dedim sağa sola dönerek. Telefondan Bade'nin kahkaha sesi geldi. "Tabi."

"Camış Kuzey'e söylesene, beni emniyetten alsın." Dedim. Sonra emniyet detayını verdiğime küfür ederek gözlerimi yumdum.

"Emniyet mi?" Dedi. "Emniyette ne yapıyorsun? Kimi doğradın?"

"Seni." Dedim. "Soru sorma ya, söyle hadi şuna."

"Söyleyemem." Dedi.

"Neden?"

"Konuşmuyorum çünkü."

"Neden?"

"Kastamonu ayısı çünkü! Abbuk subuk şakalar yapıyor dana."

Göz devirdim. "Gözümün bebeği." Dedim sakince. "Sonra küsersin. Şimdi benim ihtiyacım var. Gelsin alsın beni, Arnaldo istedi."

"Sen napıyon kız Arnaldo'yla?" Dedi bir anda yükselerek. "Sevgili mi oldunuz!?"

"Yok be ne sevgilisi!" Dedim dehşetle. "Yok öyle bir şey."

"Gel buraya ifadeni alacağım. Kuzey'in numarasını atayım sen konuş. Ben konuşmuyorum o tarla sıçanıyla." Keyifle kahkaha attım. "Tarla sıçanı mı? Ay muhteşem! Hep söv ona böyle, hep! Canım arkadaşım!"

"Bay bay Belinaaayyy!!"

Kapattı.

Birkaç dakika sonra mesaj olarak Kuzey'in numarasını attı.

Ya Hak.

Aradım.

"Alo?"

"Kuzey, benim Belinay."

"Ne var, şeytan?" Dedi keyifle. Göz devirdim. "Arnaldo istedi, meraklı değilim. Kuzey'i ara, gelsin seni alsın, camış gibi yatmasın, ruh hastası, dedi."

"Arnaldo mu?" Dedi.

Of ya of!

"Sen Arnaldo'nun yanında mısın?"

"Evet." Dedim bıkkınca. Geliyor...

"Manita mısınız sonunda? Yoksa seviştiniz mi? Nezarethaneyi de aşk yuvasına çevirdik, amına koyayım!"

Ne?

"Kuzey senin o ağzına sıçarım, açtırma benim ağzımı pezevenk! Geliyorsan gel tepemi attırma benim!"

Kahkaha attı.

"Geliyorum, yengeciğim!"

Kapattı.

Hakikaten camış! Mal! Tarla sıçanı! Hollanda öküzü! Kastamonu ayısı!

Kuzey'i Kastamonu ayısı olarak kaydedip oturdum. Yaklaşık yarım saat sonra mesaj geldi.

Gönderen: Kastamonu Ayısı
"Geldim, yenge :D"

Sığır!

Emniyetten çıktım. Kuzey'in aracı yolun kenarında dörtlü ışıkları yanık bir şekilde duruyordu. Söve söve yanına gidip bindiğimde sırıtarak baktı. "Naber yenge?"

"Kes sesini çarparım ağzına şuradan bir tane." Dedim sertçe.

"Yenge modundan şeytan moduna keskin geçiş." Dedi başını sallayarak. "Kemerlerinizi bağlayın, uçuşa geçiyoruz."

Geri zekalı.

Hem salak hem ahım şahım bir tipi yok. Bade bunun nesini sevdi bu kadar ya? Tövbe haşa, benim arkadaşım biraz zevksiz olabilir miydi? Ahcan da çirkindi. Gerçi onun içi de çirkindi. Kuzey bir nebze iç olarak daha iyi.

"Ne yapıyordun emniyette?" Dedi yine gevşek gevşek.

"Sen bırak onu." Dedim saldırıya geçerek. "Ne yaptın benim minik kelebeğime?"

"Ne yapmışım? Minik kelebeğin kim?" Sırıttı. "Arnaldo mu?"

"Sen harbi kaşınıyorsun ha." Dedim öfkeyle. "Bade!"

"Haa benim kelebeğimi diyorsun sen."

"Nereden senin kelebeğin oluyormuş? Rol çalma, özgün ol biraz."

"Ne kadar özgün olduğum hakkında hiçbir fikrin yok, şeytan." Dedi.

"Görüyoruz." Dedim tiksintiyle. "Bulaşma bana, sus. Arnaldo istediği için buradayım."

Yine sırıtmaya başladı.

"Lan sus!"

"Al işte aynısınız ya. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim."

"Sus, dediğimi hatırlıyorum."

"Aa ben hiç hatırlamıyorum, ne zaman dedin?"

"Demek erken bunamaya başladın. Bade'ye diyeyim de bıraksın seni. Daha iyilerine layık benim çiçeğim."

"Ha ha."

Yol boyunca didiştik durduk. Uyuz oluyordum bu adama. Beni buna mecbur bıraktığı için Arnaldo'ya da sinirlenmiştim.

Eve geldiğimizde kapıyı Bade açtı. Gülerek bana kocaman sarıldı ve içeri aldı. Kuzey giremeden kapıyı suratına kapatınca içimin soğuduğunu hissettim. Oh, canıma değsin!

Zile bastı, Bade açmadı. Anahtarıyla girip dik dik baktı. "Yavrum, şakaydı ya! Senden başkasıyla evlenirsem ölüme mezar nasip olmasın!"

"Amin." Dedi Bade imayla. Sonra Kuzey'e kıçını dönüp benimle birlikte içeri ilerledi.

"Bayılıyorum sana. Hep böyle ol." Dedim. Gözüme her zamankinden daha tatlı gelince sarılıp sıktım. "Oyy, şekerpare bu ya! Yiyeceğim şimdi!"

Kuzey homurdanarak koridorda kayboldu. Bade ise gülerek bana sarıldı. Karşılıklı birbirimizi boğarcasına sarıldık. Saçlarından öpüp ayrıldım. "Ablan kurban sana. Oluyorsun oluyorsun."

"Salla şimdi Kuzey'i." Dedi kanepeye yerleşirken. "Arnaldo ne alaka? İtiraf et artık!"

Daha fazla uzatmak istemediğim için lap diye itiraf ettim: "Ben Arnaldo'dan hoşlanıyor olabilirim."

"Ne!?"

Kuzey'in içerden kahkahası geldi. Bade koridora doğru kırlent fırlattı. "Sus be! Dinleme bizi!" Bana döndü ve tekrar "Ne!?" Dedi.

"Başta sadece etkileniyordum." Dedim. "Bunu engellemek için çok uğraştım ama bugün... Kendi zihnimle baş başa kalıp düşününce, kalbimi dinleyince ve takip edince artık inkâr etmenin saçmalık olacağını fark ettim. Yirmilerimin sonuna geldim, kocaman yetişkin kadınım. Tamam, korkularım olabilir ama kendimden emin olmalıyım. Hislerimden eminim. İstediğimden emin değildim ama... Sanırım artık ondan da emin olmak üzereyim."

Bade sadece dinledi.

"Çok katıydın." Dedi. "Fikrini ne değiştirdi?"

"Ben." Dedim açıkça. "Zaten şu an zor bir durumdayken hayatı kendim için daha da çekilmez ve işkence haline getirmek anlamsız geldi. Arnaldo'nun benim hayatımdaki yerinin git gide daha da sağlamlaştığını hissettim. Ben onun hayatında neyim bilmiyorum. Ama artık akışına bırakacağım. Engellemeyeceğim. Ne olacaksa olsun. Kendi kendime kelepçe vurmayacağım."

Elimi tuttu. "İşin şakası bir yana. Doğru olanı yaptın." Dedi. "İnsan kendi kendisinin en büyük düşmanı olmamalı. Her konuda. Bunun neleri getirdiğini ve tetiklediğini bizzat yaşamış bir insan olarak söylüyorum. Hayatı yıllarca kendime işkence ettim. Konu ne olursa olsun, sen de bunu kendine yapma istiyorum."

"Teşekkür ederim." Dedim ve bu sefer normalce sarıldım. Ayrıldığımızda gülümsedi. "Aç mısın?"

"Yok. Restoranda yedik." Dedim. "Ama yorgunum."

"İçerideki odayı senin için hazırladım. Hadi gel." Elimden tutup kaldırdı ve koridorun sonundaki odaya götürdü. İçeride tek kişilik bir oda takımı vardı. Temiz nevresim kokusu odayı doldurmuştu. "Burası benim eski odamdı. Uzun zamandır Kuzey'le kalıyorum. Şu an senin. Dolaba senin için kıyafet de bıraktım. Çekinmeden kullan. Makyaj malzemesi istersen ondan da veririm. Ne istersen."

"Teşekkür ederim, Bade. Zahmet etmeseydin bu kadar." Kınayarak baktı. "Ne zahmeti? Sen bana kardeş oldun, kardeşe zahmet mi olurmuş? Hadi yat dinlen sen. Bir şeye ihtiyacın olursa seslen."

"Tamam. İyi geceler."

"İyi geceler." Odadan çıktı ve kapıyı kapattı. Odada yalnız kaldığımda dolaba ilerledim. Bade'nin benim için koyduğu pijamaları giyinip yatağa girdim. Son zamanlarda benim için alışkanlık olmuş bir şekilde Arnaldo'yu düşünerek gözlerimi kapattım.

🧭

İstanbul bugün lodosluydu.

Sert ve soğuk rüzgar, vurduğu insanın iliğini titretirken, sokak hayvanlarını düşündü genç kadın denize bakarken. "Bizim ya arabamız var, ya evimiz var, ya da herhangi bir dükkana girip kurtulabiliriz. Peki onlar ne yapacak?"

Koyu kahverengi saçları sertçe yüzüne çarparken önce toplamayı düşünerek ellerini saçlarına atıp arkaya çekti. Sonrasında rüzgarın bu sefer de çıplak boynuna vuracağını düşünerek geri bıraktı. Sinüzit hastasıydı ve şiddetli baş ağrılarıyla uğraşmak istemiyordu. Lanet olsun ki yanına beresini almamıştı.

Yanına yaklaşan kadını fark ettiğinde yönünü ona çevirdi. Kumaş regular pantolonu, topuklu botları, siyah kabanı, iri atkısı ve gri beresi vardı. Yüzünde yine yıllardır değişmeyen aynı makyajı vardı, şeytanlığını gizlemeye yetmiyordu o makyaj.

Genç kadının yüzünden, gözlerinden ve mimiklerinden ne kadar nefret ettiği ve tiksindiği okunabiliyordu. Bu kadın onun hayatını mahvetmiş, tepetaklak etmişti. Elinde olsa hiç çekinmeden elleriyle öldürebilirdi. Önce boğardı, sonra gözyaşları içinde "Neden!?" Diye haykırırdı.

Ama hiçbirini yapmadı. Sert ve güçlü duruşunu bozmadı. O öyleydi. Dışarıdan bakan sert ve soğuk bir kadın görürdü. Ama içine bakıldığında öyle değildi. Bunu en iyi sevdikleri bilirdi.

Sevdikleri.

Geçmişte ve bugünde.

"Ne istiyorsun?" Dedi sertçe. "Yıllardır senin içine sıçtığın hayatımı toparlamak için çırpınıyorum, Melisa! Ne diye tekrar karşıma çıktın sen benim yine!? Yine ne istiyorsun!?"

Melisa omuz silkti. "Merak etme, sen artık benim hedef noktam değilsin."

Hayretle güldü. "Teşekkür mü etmeliyim?"

Melisa da güldü. "Etsen fena olmaz hani."

"Kapa çeneni!" Diyerek üstüne yürüdü genç kadın. "Beni buraya neden çağırdın? Derhal söyle, yoksa elimden kimse alamaz seni."

"Acın hâlâ taze, görüyorum." Dedi Melisa alay ederek. "Kuzey seni unuttu diye canın daha da yanıyor, değil mi?"

Genç kadın durdu. Zaten bildiği bir şeydi; Kuzey sevdiği kadının peşini asla bırakmazdı, yıllardır hiç var olmamış gibi davranıyordu. Fakat yüzüne söylendiğinde; hele de her şeyin sebebi olan bu şeytan tarafından söylendiğinde kolunu kanadını kırmıştı. Yüzündeki sarsılmaz ifade sarsıldı. Gözlerinin dolacağını sandı ama dolmadı, buna engel olabildi.

Melisa daha büyük bir keyifle güldü. "Eski dostum Alkım..." Dedi başını iki yana sallayarak. "Hâlâ uslanmaz bir aşık mısın sen? Duyduğum kadarıyla hayatına kimseyi almamışsın Kuzey'den sonra."

Doğruydu.

Kuzey'den sonra kimseyle olmamıştı, olamamıştı. Elini tutmaya çalışan her erkekle geriye irkilmişti. Sanki ona ihanet ediyormuş gibi hissetmişti. Hıçkıra hıçkıra ağlamıştı da sesini duyan olmamıştı. Hoş, duysa bile yapabilecekleri hiçbir şey yoktu.

Alkım, onu çoktan kaybetmişti.

Çocukluğu, gençliği, kadınlığı, kalbi, yaşamı, yüzündeki gülümsemesi, içindeki titreme olan adamı kaybetmişti. Alkım "her şeyim" derdi ona. Gerçekten her şeyiydi, belki bunu o bile bilmiyordu.

"Bana bak elimde kalırsın." Dedi Alkım, Melisa'nın üstüne doğru eğilirken. Melisa geri çekildi. "Sakin ol, şampiyon, sakin ol. Tamam demedik aşkına bir şey. Ben senden bir şey istemek için çağırdım seni."

Alkım yüzünü buruşturdu. "Siktir git!" Dedi ve geri döndü. Uzaklaşırken Melisa arkasından bağırdı: "Kuzey'in hayatına yeniden girmeni istiyorum!" Alkım ürperdi, donup kaldı. Ne ileri gidebildi, ne geri dönebildi.

"Kuzey'in hayatına yeniden gir ve onu geri kazan, Alkım! Sana yardım edeceğim. İtiraf edeceğim her şeyi." Alkım duyduklarına inanamadı. Hışımla dönüp Melisa'nın karşısına dikildi. Alayla "Ne yapacaksın?" Diye sordu. "Sırf Kuzey'in peşindesin diye benim hayatımı mahvetmedin mi sen!? Evlenmek üzere olduğum adamdan ayırmadın mı!? Her şeyin içine sıçtıktan sonra şimdi ne yapmaya çalışıyorsun!? Günah mı çıkartıyorsun!?"

"Günah falan çıkartmıyorum. Kuzey'in hayatına tekrardan girip onunla olursan, abini kurtaracağım."

Alkım, olabilirmiş gibi daha da dehşete düştü.

"Neyden kurtaracaksın? Kendinden mi!? O şu an suçlu sayılıyorsa, özgür gibi gösterilip tutukluysa bunun sorumlusu sensin!"

"Abin tutuklu sayılmaz. Denetimli serbest, Alkım."

"Çünkü ne yapıp ettim, onu içeriden kurtardım. Belki suçsuzluğunu ispatlayamadım, ama içerideki akbabalarından korudum!"

"Sana abinin özgürlüğünü vaadediyorum." Dedi Melisa. Son derece ciddiydi. Ama Alkım ona inanmadı. "Abinin avukatı olup gerçek delilleri ortaya çıkartacağım ve suçsuzluğunu ispat edeceğim, Alkım. Unutma ki suçu üstüne atan benim, gerçek kanıtlar da benim elimde."

Alkım köşeye sıkışmış hissetti. Kuzey'e koşup her şeyi anlatmayı deliler gibi istiyordu ama abisinin canından da endişeliydi. İki ucu boklu değnekti.

Anlaşmayı kabul ederse Melisa'nın sözünden cayma ihtimali yüksekti. Ayrıca o kadar büyük bir ruh hastası ve saplantılıydı ki, Kuzey'den vazgeçmesi imkansızdı. Yapabileceklerinin sonuna kadar gitmiş, iğrenç bir komplo kurmuştu. Alkım'a başka çare bırakmamıştı. Alkım senelerdir sevdiği adamdan uzaktaysa sorumlusu sadece Melisa'ydı. Kuzey, Alkım'ı iğrenç bir kadın olarak tanıyorsa, sorumlusu sadece Melisa'ydı.

Ve bunu Melisa ve Alkım'dan başka bilen kimse yoktu.

Anlaşmayı reddederse de abisinin minicik de olsa kurtulmuş olma ihtimalini çöpe atacaktı. Abisi Ural Baltacı'nın daha fazla sabrı kalmamıştı. Kendi evinde mahkum hayatı yaşıyordu. Dışarı çıkmaya kalkarsa cezaevine geri dönerdi ve orada da Melisa'nın satın aldığı katiller vardı. Abisini öldürürlerdi. Zaten anne ve babası her şeyden onu sorumlu tutuyordu.

Alkım o kadar köşeye sıkışmış hissetti ki, tam şu an yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlayabilirdi.

"Neden?" Diye sordu. "Neden bunu istiyorsun? Sen Kuzey'den asla vazgeçmezsin."

"Senden daha dişli rakiplerim var." Dedi Melisa üstü kapalı bir şekilde. Alkım'a Bade'den bahsetmeyecekti. Ona sürpriz olmasını istiyordu. "Ama rakiplerin hiçbirisi senden daha güçlü de değil. Sen Kuzey'in ilk aşkısın, evlenmek üzere olduğu ve yıllarca sevdiği tek kadınsın." Biraz daha gazlamak istedi. "Gerçekleri öğrendiğinde sana karşı koyamayacaktır."

"Kuzey beni hâlâ seviyor olsaydı yanımda olurdu, Melisa." Dedi Alkım acı bir şekilde. "Bak etrafına. Görebiliyor musun?"

"Kuzey gururlu bir adam, Alkım. Senin onu aldattığını sanıyor. Bu durumda sana gelir mi? Gerçekleri öğrendikten sonra her şey değişecektir. Onun hikâyesi sensin."

Alkım ürperdi.

"Olur sandım." Diye devam etti Melisa. "En zor anında yanında olursam, kol kanat gerersem, destekçisi olursam, hayatında kimse olmazsa... Olur sandım. Belki yine olur, belki zamanı değildir. Ben bir yolunu bulur yine sıyrılırım. Şimdi sana ihtiyacım var." Burukça gülümsedi. "Bana son iyiliğini yap, eski dostum."

"İyilik mi?" Dedi Alkım. "Ölsen mezarına tek damla su dökmem ben. Ne iyiliği?"

Melisa durdu ve baktı.

Gözünün önüne eski anıları geldi. Alkım, Kuzey, Canan, Melisa... Birkaç kişi daha vardı, büyük bir arkadaş grubuydular. Beraber nice şey yaşamış, nice şey atlatmışlardı. Şimdiyse elde kalan koca bir hiçlikti. O gruptan ayrılmayan tek bağ, Canan ve Kuzey'in bağıydı.

Diğerleri ise az önce Alkım'ın dediği gibi: Ölse mezarına tek damla su dökmezdi.

Melisa, Alkım'dan hiçbir zaman nefret etmemişti. Sadece kıskanmıştı. Kuzey'i elde edeceğini umarak Alkım'ı harcamıştı ama hiçbir şeyi nefret güderek yapmamıştı. Tabi bunun Alkım için hiçbir anlamı yoktu, olmayacaktı da.

Alkım Melisa için eski bir dost olsa da, Melisa Alkım için canavardan farksızdı.

"İstersen mezarıma siyanür dök, Alkım." Dedi Melisa dikleşerek. "Ama ben şu an yaşıyorum, bunu da unutma. Söyleyeceklerim bu kadar. Kabul ediyor musun? Etmiyor musun?"

"Etmezsem?"

"Elif'in nişanlandığını abin biliyor mu?" Alkım duraksadı. Bilmiyordu, özellikle saklamışlardı. Ural ve Elif her ne kadar ayrılmış olurlarsa olsunlar, Ural hâlâ Elif'e aşıktı. Nişanlandığını duyarsa denetimini yakıp çekip giderdi ona.

Melisa, yine bir tehditle gelmişti Alkım'a.

Alkım onu anladı.

"Sakın." Dedi. "Seni gebertirim."

"Hiçbir şey yapamazsın. Abin denetimini yakar, cezaevine geri döner. Sonra? Hay aksi! Sıradan bir koğuş kavgası! Tüh ya! Şişlendi adamcağız, görüyor musun? Kim kurtaracak onu şimdi? Ailen zaten yüzüne bakmıyorlardı, değil mi Alkım?"

Dilinin ucuna gelen tüm küfürleri yuttu Alkım. Karşısındaki kadın belki hak ediyordu, belki kaşınıyordu, belki temiz bir dayağa ihtiyacı vardı ama Alkım sustu. "Allah belanı versin senin." Diyebildi sadece.

"Umarım." Dedi Melisa alayla. "Kararını ver. Kalıyor musun? Dönüyor musun?"

Alkım'ın başka çaresi yoktu.

"Dönüyorum."




Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro