Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

12. Bölüm | "Hayal"

*Kendine zarar verme ve intihar girişimi gibi sahneler mevcuttur. Bu tür şeyleri asla desteklemediğimi ve iyi bir şey olmadığını vurgulamak için yazdığımı, romantize etmediğimi bildirmek isterim. Eğer bu tarz yönelimleriniz varsa en yakın zamanda bir uzmana danışmanız taraftarıyım, sizden daha kıymetli kimse yok♥️

*Kitaplarımdan birinin ikinci kısmını tamamlamam ve ara vermem gerekiyordu. Bu yüzden bölümün gelişi biraz gecikti.

*Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar✨


Hensonn - Sahara (Slowed)

Cemil Demirbakan - Ceviz Ağacı

***

12. Bölüm
"Hayal"

Kuzey...

Kapıyı iterken anahtarı çektim. Bavulları içeri alırken Bade yanımdan sıyrılarak eve girdi. Ayakkabılarını çıkarıp kenara koydu ve evin içinde ilerlemeye başladı, ilgiyle etrafı inceliyordu.

"Yeni evin güzelmiş." Evimiz dememe rağmen inatla evin diyordu.

"Sen beğendiysen sorun yok." Dedim kapıyı kapatırken. Dönüp hiç bakmadı bana. Trençkotunu üzerinden sıyırıp portmantoya astı ve salona geçti. Arkasından ilerledim, kendisini kanepeye attığında yırtılma sesi evin içinde yankılandı.

Gözleri büyürken eli sırtına gitti. "Kuzey!?" Elbise yırtıldı.

"Ben de merakla bekliyordum elbise ne zaman özgürlüğünü ilan edecek diye." Dedim keyifle yanına otururken. "Komik değil!" Dedi ve ayağa kalktı. Elbise, fermuarın dikiş yerinden patlamıştı. Sırtı öylece açık kalırken kahkaha attım. "Gülme!"

Kendi bavulunu aldı ve sürükleyerek koridorda kayboldu.

Bir kaç dakika sonra bana seslendiğinde kalktım. Mont ve ceketi çıkardım. Kravat ve zinciri de çıkarıp yakamdan bir kaç düğmeyi açtım. İşte şimdi biraz daha iyiydim.

Bade'nin sesini takip ettim, banyodan geliyordu. Kapıyı çalarak içeri girdim. Bade, banyo tezgahının hemen önünde duruyor, aynadan sırtını görmeye çalışıyordu. Elbise her ne kadar yırtılsa da fermuar sağlamdı. Bade fermuarı indirmeye çalıştıkça elbisenin yırtık tarafı eline geliyordu ve fermuar açılmıyordu. İstese elbiseyi tamamen yırtıp kurtulabilirdi ama kıyamıyordu galiba.

"Tamam tamam dur ben açarım." Ellerini tutup çektim. Bana izin verirken yarıdaki yırtık fermuarı dikkatlice açtım. Kuyruk sokumunda biten fermuar tamamen açıldığında çırılçıplak sırtı önümde duruyordu. Sütyen giymemişti, zaten o dekolteyle sütyen giymesi tuhaf kaçardı.

"Teşekkür ederim." Dediğinde bakışlarımı zar zor onun bedeninden çekip aynaya çevirdim. Aynada göz gözeydik. Elbiseyi tutarak bana doğru döndü.

Bir çok insanda çok kez, Bade'nin gözlerinde ilk kez gördüğüm şey, ellerimin buz kesmesine sebep oldu. Arzu.

Zorlukla yutkunurken gözlerimi gözlerinden ayıramadım.

Dikkatle Bade'ye bakarken elini enseme sardı ve çekip öptü.

Göğüs duvarlarımı zorlayan kalbim beni zor duruma sokarken kolumu beline sardım. Sert öpücüğü acemi değildi, ne yapacağını biliyordu. Diğer elini de üstünden çektiğinde fermuarı açık yırtık elbisesi üzerinde her an düşecek gibi duruyordu.

Eli yakamdan sızarak omzumu okşayarak enseme, oradan sırtıma doğru indi. Dokunuşlarıyla başım dönüyor, kalbim daha da hızlı çarpıyordu.

Gömleğimin düğmesini açtığını hissettiğimde geri çekildim. Afallayarak bana baktı. Şüphe içerisindeydim. "Bade... Bunu istediğine emin misin?" Daha bu sabah elini tuttum diye dünyanın lafını sayan kız, akşamında sevişmeyi başlatmaya çalışıyordu.

İki yakamı da kavradı ve ateşli bir şekilde hızla kendisine doğru çekti. Burunlarımız birbirine çarparken, "Senin aksine ben isteklerimi bilirim, Kuzey. Ve kabul etmekten de çekinmem. Bu bir yanılsama veya acemi hisler değil. Açık ve net. Seni istiyorum."

Tam şu an kalp krizi geçirsem Bade mezarıma işerdi herhalde.

Onun kısık ve arzulu sesi, bakışları, dokunuşları, öpücüğü... Sadece kalbimi değil, başka bir yerimi de zorluyordu.

Elini yakamdan aşağı doğru indirirken gömleğimin iki ucundan kavrayarak sertçe çekti. Düğmeler koparak yeri boylarken zaten kalıbı dar gelen rahatsız gömleğim yırtılmıştı.

Beni harekete geçiren ise bu hareketi olmuştu.

Elim sarı saçlarının köklerine ulaşırken canını yakmadan hızlıca çekip öptüm. Karşımdaki kadın başkası olsa acımazdım ve onlar da rahatsız olmazdı. Ama bu kadın başkası değil, sevdiğim kadındı. Asla canını yakamazdım.

Gömleğimi omuzlarımdan sıyırıp çıkarırken elbisesi üstünden düştü, sadece etek kısmı kaldı.

(+18 cinsellik başlangıcı.

Bittiğinde belirteceğim.

Rahatsız olacaklar burayı atlasın lütfen.

İlkleri olduğu için fazla uzatmadım, bu bu seferliğe mahsustu. Bu yüzden şikayet kabul etmiyorum 😘

Teşekkürler.)

Elbisesinin düşüşüyle çıplak göğüsleri ortaya çıkmıştı. Rahatsız olduğunu defalarca dile getirdiği büyük göğüsleri, kıyafetlerin üzerinden göründüğünden daha büyüktü. Doksan beden olduğunu söylemişti ama hiç göstermiyordu.

Belinde kalmış kolum kalçasına inerken avuçlarımın arasına aldım, sıktığımda boğuk inlemesini duydum. Sıkıca kavrayıp kaldırdığımda kucağıma aldım ve banyo tezgahına oturttum. Kolları tamamen boynuma sarıldı. Eteği yukarı doğru iyice sıyrıldı, bacaklarının arasına girdim, dudaklarım dudaklarından ayrılarak yanağına, çenesine, kulağının hemen altına ve daha sonrasında boynuna indi.

Kokusunun temeli buradaydı. Kokusu en yoğun buradan geliyordu. Ve ben o an her şeyi bırakıp burada kalmak ve kokusuyla uyumak istedim.

Fakat pantolonumu zorlayan erkekliğim ise tam tersini istiyor, devam etmem için canımı yakıyordu.

Kendimi ona sürttüğümde başını geri atarak inledi.

"Canını yakmak istemiyorum." Dedim kısık bir sesle.

"Yak." Dedi aynı arzuyla. "Yak canımı, Kuzey." Bir an tereddütte kalarak hareketsiz kaldım, ama bu sefer o kalçasını kaydırıp kendisini bana sürttüğünde hissettiklerimle dişlerimin arasından derin bir nefes aldım.

Kendimi tamamen içgüdülerime bıraktım.

Boynunu dişleyip ısırdığımda eli saçlarıma karıştı. Dudaklarım ve dişlerim teninde gezinirken göğüslerine indim. Avucumdan taşan göğüslerine öpücüklerimi kondururken üstten bana bakıyordu. Nefes nefeseydi, göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu.

Dik duran şiş göğüs ucunu dişlerimin arasına aldığımda başımı göğüslerine doğru bastırıyordu. Bacaklarını belime sarmıştı, ayakları usul usul kalçam ve bacaklarımda gezinirken beni daha da çileden çıkartıyordu.

Göğüslerinden uzaklaştığımda onu tekrar kucağıma aldım ve banyodan çıktım. Dudakları boynumla buluştuğunda bir an bacaklarımdaki güç boşaldı. Sırtım duvara çarparken Bade ise kucağımdaydı. Dağılmış saçları yanağıma sürtünüyor, kokusu burnuma doluyordu. Kalçasındaki ellerim sıkılaştı.

"Bade..." Kucağımdan inmek için zorladığında indirdim. Üzerinde sadece eteği kalmış yırtık elbisesini tamamen yırtarak bedeninden çıkardı ve kenara fırlattı. Üzerinde sadece külotu vardı. Kemerime uzandığında onu izledim. "Kurtul şu pantolondan artık."

Pantolonumu çıkardım. Bade'nin elleri kaslarımda gezinirken onu sertçe yüzüstü bir şekilde arkamdaki duvara yasladım. Ellerini tutup başının üzerinde duvarda sabitledim. Kalçasına yaslanırken diğer elim bedeninde gezindi. Başını geriye atarak omzuma yasladı. Bir yapbozun iki parçası gibi birbirimize her anlamda uyum sağlıyorduk.

Sertliğimi kalçasına sürttükçe inleyerek elini tuttuğum elimi sıkıyordu. "Kuzey..."

Burnumun ucunu boynunda gezdirdim, sonrasındaysa dudaklarımı. Elim öne doğru uzanırken iç çamaşırına ulaştım. Daha henüz kasığına dokunduğumda derin bir nefes çekti ve bedenini bana yasladı. Bu hareketi onu daha fazla hissetmeme sebep olmuştu.

Parmak uçlarımı iç çamaşırının altına doğru ilerlettikçe bedenini daha fazla bedenime yaslıyordu.

Vajinasının girişindeki iki kanada dokunduğumda nefes nefese inledi, "Kuzey!" Bu anı yaşamak için nelerimi vermezdim... Ve şimdi yaşıyordum.

Islanmıştı ve soluk soluğa kalmıştı. "Kuzey... İstiyorum..." Dedi acı çekercesine. Kulağına doğru fısıldadım, "Ne istiyorsun?"

"Seni. İçimde istiyorum. Beni sertçe-" parmağımı onun içine doğru ittiğimde cümlesi yarıda kesildi ve kalçasını olabilirmiş gibi daha da yasladı bana.

"Seni sertçe ne?"

Şimdi ananın amı, Kuzey dese yeriydi.

Sessiz kaldı.

"Cevap ver." Dedim tehdit edercesine elimi uzaklaştırarak. "Beni sertçe becermeni istiyorum, Kuzey." Parmağımı daha derine iterken nefesi kesildi. Gittikçe daha da ıslanıyordu.

Parmağımı çıkardım. İç çamaşırının kenarından tutup kuvvetle çektiğimde koparak elimde kaldı. Karşımda tamamen çırılçıplak kalmıştı. Avucumu kasığına koyup kendime bastırdım ve yavaşça sürtündüm. "Kuzey! Hadi artık!"

Elinden tutup kapısı açık olan yatak odasına doğru sürükledim. Onu hışımla ittiğimde yatağa düştü. Kolayca ıslanmış olduğunu gördüğümde gülümsedim. Üzerindeki etkim hoşuma gitmişti.

İç çamaşırımı çıkarırken yatağa çıktım. Erkekliğimin büyüklüğü ve şişkinliği, zorlama hissi durdukça daha da canımı yakıyordu.

Maalesef prezervatif takamayacaktım, çünkü yanımda veya evde yoktu. Zaten ev yeniydi. Yarın Bade'ye ertesi gün hapı almalıydım.

Bacaklarını aralayıp arasına girdim. Bade'nin üzerine doğru eğildim. "Son kez soruyorum, emin misin?"

"Hiç olmadığım kadar."

Erkekliğimi vajinasının girişine değdirdiğimde başını geriye atarak inledi. Canını yakmamak için yavaşça içine girdim. Fazla dar değildi. Onu hissetmek, onun içinde olmak tahmin ettiğimden daha farklı bir his veriyordu.

Ellerimi yatağa bastırırken onun ellerini sırtımda hissettim.

Yavaş olan hareketlerim hızlanmaya başladı. Bacaklarını kalçama sararak daha rahat bir pozisyon almıştı. Dudaklarım açıktaki boynunda gezinirken Bade ve benim inlemerimiz odayı dolduruyordu. "Kuzey... Hızlan." Elimden geldiğince hızlandığımda Bade'nin inlemeleri artmıştı. Neredeyse aynı anda boşaldığımızda içinden çıktım ve nefes nefese bir şekilde yanına uzandım.

Bir kaç dakika sonra nefeslerimiz düzene girdiğinde doğruldum. Ona doymam mümkün değil gibiydi. Hareketlendiğimi, ama odadan çıkmak yerine ona döndüğümü görmüştü. Devam edeceğimizi bu şekilde anlamıştı ama karşı çıktığına dair hiçbir şey yapmadı.

Onu tutup ters çevirdim ve yüzüstü uzanmasını sağladım. Dizlerinin üzerine kalktığında kolları yataktaydı.

Ellerim kalçasında gezindikten sonra iki yanından tuttum ve biraz daha kendime çektim. Saniyeler sonra yeniden içindeydim. Bade çarşafı sıkarken yüzünü yatağa gömmüştü, sesi boğuk çıkıyordu.

Yaklaşık bir ya da iki saat boyunca pozisyon değiştirerek birbirimize karıştığımızda son durağımız banyoydu. Benden önce duş alarak çıkmıştı. Ben de çıktığımda nerede olduğunu göremedim.

(+18 cinsellik sonu.
Devam edebilirsiniz.)

Bavullar hâlâ kapının önünde olduğu için bornozla birlikte oraya gittim. Bade salonda da yoktu.

Bavulu yatak odasına götürüp açtım. Koyu gri eşofman altı ve siyah tişört giydikten sonra yan odaya baktım.

Hoş bir şekilde dizayn edilmiş bir başka yatak odasıydı. Bade ise yatağa kıvrılmış, uykuya dalmıştı. Gülümsedim ve odadan çıktım. Onun bavulunu da bu odaya getirip kapıyı kapattım. Birlikte olduğumuz odaya geçip nevresimleri değiştirdikten sonra kirli sepetine attım ve yatağa yattım.

Çok yorgun hissediyordum ama içimde yer edinen heyecan yüzünden uyumam pek de mümkün müydü bilmiyorum.

***

Bade...

Yüzüme doğrudan vuran ışıkla rahatsız olarak gözlerimi araladım. Bu sikik perdeyi hangi akıllı açık bırakmıştı acaba?

Başucunda duran saate baktım. Neredeyse öğlen birdi. Geç yattığımız için bu saatte kalkmam çok normaldi.

Odadan çıkarken ev sessizdi. Banyoya girip tuvalet işlerimi hallettim ve yüzümü yıkayıp kağıt havluyla kuruladım. Tekrar odama dönüp kapıyı kapattım.

Bavulumu buraya Kuzey getirmiş olmalıydı. Açıp içindekileri teker teker odaya yerleştirdim ve boş bavulu da büyük gardropun en üstteki geniş rafına koydum.

Mor büzgülü bluz ve kot pantolon aldım. Üzerimi değiştirip saçlarımı taradım. Bir tokayla yüksek at kuyruğu yaptım. Çatlamış dudaklarıma sade dudak nemlendiricisi sürdüm. Cildim kuru olduğu için cildime de nemlendirici sürüp kol saatini bileğime taktım. Odadan çıkarken mutfaktan ses geliyordu. Ben hazırlanırken Kuzey kalkmıştı sanırım.

Gece koridora fırlattığımız kıyafetler de yoktu, onları da halletmişti galiba.

Tabi ben kıçımı devirip uyuyunca her şey ona kalmıştı, normal.

Mutfağa geçtiğimde ilk kez girdiğim için kısaca inceledim. Beyaz bir mutfaktı, ben zenginim diye bas bas bağırsa da rahatsız edici değildi.

Kuzey beni fark ettiğinde kocaman gülümsedi. Ben de ona gülümsedim ve yanına gittim. "Kahvaltı mı hazırlıyorsun? Yardım edeyim."

"Hiç gerek yok. Sen geç otur." Gözümü ona dikip baksam da asla geri adım atmadı. En sonunda dönüp yemek masasına yerleştim.

Kahvaltı sofrası tamamlandığında geçip karşıma oturdu. Çok mutlu görünüyordu. Bana olan ilgisinin farkındaydım ama benim ona olan ilgim, onunla aynı değildi. Üzülmesini istemezdim ama yalan da söyleyemezdim. Bu daha kötü olurdu. Kendi prensiplerim vardı ve bu kendime ihanet olurdu.

"Çok mutlusun." Dedim peynire uzanırken. Işıl ışıl olan gözleri bana çevrildi. "Tabii mutluyum. Neden olmayayım ki?"

Daha fazla üzülmemesi için en başından onunla konuşsa mıydım? Doğru olur muydu?

"Kuzey, seninle konuşmamız gerek." Dedim çatalı bırakarak. Pür dikkat beni dinliyordu. "Konuşalım, bebeğim. Ne konuşacağız?"

"Bunu sana daha yumuşak bir şekilde nasıl söyleyebilirim, inan bilmiyorum. Ama söylemek zorundayım, bildiğim tek şey bu." Kaşları çatılmaya başladı ama gözlerindeki parıltı yerli yerindeydi.

"Seninle yatmış olmamız, hiçbir şeyi değiştirmeyecek." Dedim bir anda. Aksi hâlde doğru sözcükleri bulmaya çalışırken geveleyip duracaktım.

Kuzey'in yüzünde ve gözlerinde gördüğüm mutluluk parçaları teker teker kırılmaya başlamıştı.

"Nasıl yani? Biraz daha açık ol." Dedi ama sesi biraz kısılmıştı.

"Sadece... Seksti işte! Benim için bekaret ya da bu tarz şeylerin önemi yok. Sadece daha önce kimseyi bu kadar arzulamamıştım. Gözüme zaten çekici geliyordun ve dün gece de ok yaydan çıktı işte. Amacım seni üzmek ya da kırmak değil. Aksine kırılmaman için sana gerçeği söylüyorum. Seni seviyorum, Kuzey. Ama bu sevgi arkadaşlıktan daha ilerisi değil."

Daha önce de yatak hayatım vardı ve arzuladıklarım da vardı ama Kuzey farklıydı. Dün gece hissettiğim çekimin şiddetini daha önce hissetmemiştim.

Kuzey donakaldı, sonrasında tek kaşı kalktı.

"Hem... Sen alışkınsın tek gecelik ilişkilere. Gözünde bu kadar büyüteceğini düşünemedim. Benim hatamdı. Yanlış anlama, pişman değilim. Sadece sonucunun böyle olacağını tahmin edemedim. Normal değilsin, fazla mutlusun, gözlerinin içi parlıyor ve..." Ellerimi iki yanıma açıp indirdim. "Anla beni."

"Anladım seni." Dedi ve masadan kalkıp gitti.

Suçluluk hissi üstüme çökerken gözlerimi sımsıkı yumdum. Böyle olmasını istememiştim. Bana olan ilgisinin bu denli büyük olduğunu anlayamamıştım. Dün geceden sonra ilgisi biraz olsun azalır ve en azından bana dümdüz yürümez diye düşünmüştüm.

Hiçbir şey umduğum gibi olmamıştı.

Kendimi çok kötü bir insan gibi hissetmekten kendimi alamadım. Çevresine sırf zarar veren kötü bir insan.


***

Kuzey...

Hızlıca giyinip kendimi evden dışarı atmıştım. Aracıma binip şirketin yolunu tuttum.

Hayal kırıklığı. Hissettiğim buydu.

Böyle hayal etmemiştim hiçbir şeyi.

Tabi ki onun bu şekilde hissetmesi ve benimle yatmak istemesi anormal bir şey değildi. Ben de defalarca kez bunu yapmıştım zaten. Bu kez farklı olan şey, benim onu seviyor olmamdı. Bunu o tahmin edemezdi, bu yüzden de onu suçlayamazdım.

Ama kırgındım. Ve bu hissin ağırlığından kurtulana kadar da eve gitmek istemiyordum. Biraz uzak kalmalıydım.

Alacalı Holding'in asansörlerinden indiğimde camla çevrili odaların arasından geçerek kendi odama ilerledim. Başak hemen kapının önündeki masasındaydı ve çalışıyordu. Beni gördüğü gibi ayağa kalktı. Gergin görünüyordu. "Kuzey Bey... Babam Alpay Alacalı içeride, efendim. Sizi bekliyor." Götlek Alpay.

"Tamam, Başak. Sen işine dönebilirsin." Odama girdiğimde benim koltuğumda oturan Alpay Bey ile göz göze geldim.

"Kuzey Bey? Sonunda teşrif ettiniz mi?" Ağzına yüzüne yüreğine sıçtığım.

"Evet, Alpay Bey. Görüyorum ki siz de benim yolumu gözler olmuşsunuz?" Gülümsedi ve kalkıp bana doğru ilerledi. "İki gündür yönetimden uzak olduğun için gayet doğal." Dedi. Karşımda dikildiğinde benden daha kısa olduğu için başını kaldırarak bakıyordu.

"Bu şirket benim şirketim, Kuzey. Ve sen de CEO isen, bu şirketi yönetmek zorundasın. Ha yapamam diyorsan da serseri gibi orada burada dolaşacağına geç karşıma istifa ediyorum de. Bitsin." Güldüm ve dalga geçercesine ona doğru eğildim. Kısık sesle, gözlerimi büyüterek "İstifa ediyorum." Dedim ve gülerek geri doğruldum.

En fazla bir yetmiş olan boyuyla bana göz dağı vereceğini sanıyordu. Şirketini onun götüne zevkle sokardım, haberi yoktu.

"Etmiyorsun." Dedi ellerini ceplerine sokarak. "Seni kovuyorum! Derhal şirketimi terk et!" Başından beri bu anı beklediğim için kahkaha atarak geri adımladım.

"Siktiğimin şirketi zerre sikimde değil biliyor musun, Götlek Alpay? Oh be! Gönül rahatlığıyla suratına suratına sövebiliyorum! Şimdi şu odadan siktir git de eşyalarımı toplayayım."

"Terbiyeni bozma! Benimle bu şekilde konuşamazsın!" Tüm hıncımı bu götlekten çıkarabilirdim bence. "İnan bana, neler yapabileceğimi aklın hayalin almaz."

"Sen beni tehdit mi ediyorsun?" Dudak büzdüm. "Bunu da nereden çıkardın? Ben tehdit etmem, haber veririm. Hadi prenses, çık şimdi de eşyalarımı toplayıp gideyim. Ha bu arada, bu ay çalıştığım kadarının ücretini almazsam kork benden."

Götlek Alpay'ın suratı öfkeden mosmor olurken sinirden konuşamadı ve hırlaya hırlaya çıktı odadan. Arkasından bakarken eğlenen ifadem son buldu, arkasına döndüğünde görmek istemeyeceği bir tehlike gözlerimdeki yerini aldı.

Kapıyı kapattığında telefonumu çıkardım ve Cesur'u aradım. "Efendim, abi."

"Sana göndereceğim konuma ne kadar adam varsa hepsini bu gece topla. Fotoğrafını atacağım adamı paket edip şantiyeye getirin. Kimseye zarar gelmeyecek, zorluk çıkaran aile üyelerine zarar vermeden sadece hırpalayın yeterli. Ha bir de en fazla yarım saat içinde bir adam şirkete yanıma gelsin."

"Tamam abi, hemen." Telefonu kapatıp Götlek Alpay'ın ev adresinin konumunu ve sıçtığım tipinin fotoğrafını attım. Birikmiş bildirimlere bakmadan hepsini sildim. Telefonu iç cebime yerleştirirken kenardaki dolapta duran kutuyu çıkardım. Kişisel eşyalarımı toparlayıp kutunun kapağını kapattım.

Saate bakmadığım için ne kadar geçtiğini bilmediğim süre içerisinde kapı çaldı ve içeri adamlarımdan biri girdi.

"Gel, Hasan. Al şu kutuyu yeni eve bırak." Başını sallayıp geldi ve kutuyu alıp çıktı. Aylardır hayallerime konu olan eylemi gerçekleştirmek için hazırlanmaya başladım. Üzerimi ve saçlarımı düzelttim.

Odadan çıktığımda bu kattaki hemen hemen çoğu kişi buraya bakıyordu. Özellikle de Başak. Bakışlarındaki hüznü seçebiliyordum. Şansına küsebilirdi, Bade'den başkası ilgimi çekmiyordu.

Ben de Bade'nin ilgisini çekmiyordum...

İki elimi de kaldırdım ve iki yana da, özellikle de Götlek Alpay'a doğru orta parmak sallayarak asansörlere ilerledim. Bir kaç kişi gülerken çoğu şaşkındı.

Arabama binip kapalı otoparktan çıktım ve hastaneye sürdüm.

***

Bade...

Evde bulduğum kağıt kalemle kendime CV hazırladım. Okuldayken sınıfın en güzel yazısına sahip o malum kişi hep ben olmuştum. Bu durum ilk defa bu kadar işime yarıyordu sanırım. Bilgisayar, Word programı, yazıcıdan çıkartmak derken bayağı uğraştıracaktı. Ayrıca elimde bu imkanlar yoktu.

Üzerime bir ceket alarak evden çıkmıştım. Allah'tan Kuzey biraz olsun para bırakmıştı da sefil olmayacaktım. Bir kaç kafeyle görüştüm ama yeni elemana ihtiyaçları olmadığını söylediler. Bir kaç mağazaya da CV'min fotokopisini bırakmıştım. Henüz telefonum olmadığı için mecburen Kuzey'in telefon numarasını yazmıştım. Bu küçük yardım için Arınç'a ne kadar teşekkür etsem az gelirdi.

Evin yakınlarındaki bir kafeye geçip oturduğumda kahve siparişi vermiştim. Yanıma aldığım romanı çıkarıp kaldığım yerden okumaya devam ederken kahvem de gelmişti.

Bardağın yarısına gelmiştim ki kavga sesi kafede yankılandı. Diğer herkes gibi ben de dönüp sesin kaynağına baktım.

"Bana bak, benimle doğru konuş!" Oldukça güzel bir kadın, beraber oturduğu adamla tartışıyordu. "Asıl sen sesinin tonuna dikkat et, Belinay! Rezil ediyorsun bizi."

"Sen zaten rezil herifin tekisin amcık, aldattın lan sen beni! Gelmişsin karşıma senden özür dilememi bekliyorsun!"

"Belinay bağırma!"

"Bağırtma! Kalk siktir git masamdan! Bir de pişkin pişkin konuşuyor karşımda! Kalk lan!" Kızın isminin Belinay olduğunu tüm kafeyle beraber öğrenmiştik. Belinay'ın karşısındaki adam ayağa kalktı. "Görüşeceğiz seninle."

"Sen git altına aldığın kızlarla görüş, erkek orospusu!"

Gülmemek için elimle ağzımı kapattım ve görmemeleri için önüme döndüm. O adam yanımdan geçip çıkışa ilerlerken Belinay hala arkasından küfür ediyordu. Dönüp tekrar kıza baktığımda bir garson onun yanına ilerlemişti. "Hanımefendi, müşterilerimizi rahatsız ediyorsunuz. Lütfen sizi dışarı alabilir miyim?"

Belinay'ın öfkeden gözleri kıpkırmızı kesilmişti. Maalesef ki patladığı kişi garson oldu. "Onlar müşteri de ben orospu çocuğu muyum!?

"Benlik bir şey değil, hanımefendi, ben emir kuluyum. Lütfen zorluk çıkarmayın."

"Adaletinizi de sikeyim, kafenize de sokayım! Ulan göt lalesi gelsin beni kendisi aldatmasına rağmen benden özür beklesin, ben haddini bildirdim diye kafeden mi kovulayım!? O gavat buradayken neredeydiniz hepiniz!? Niye kimse dönüp ona tek kelime etmedi, uzaktan bile ayıplamadı!? Kadınım diye mi!? Gücünüzün bana mı yeteceğini düşündünüz!?" Ayağa kalkıp yanlarına ilerledim.

"Ben kimsenin rahatsız olduğunu düşünmüyorum, garson bey. Bence rahatsız olan asıl kişi sizin müdürünüz. Çünkü gördüm, bir kişi bile garson çağırıp konuşmadı." dedim Belinay'ın yanında durarak. "Bir bilgim yok. hanımefendi. Ben de görevimi yapıyorum."

"Tabi ki görevinizi yapıyorsunuz, size hiçbir şey söylemiyoruz burada. Muhatap aldığımız kişi sizden bunu isteyen."

Belinay'a döndü. "Sizi dışarı almak zorundayım, efendim."

Bir kaç dakika içerisinde tartışma büyümüş, nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde Belinay'la birlikte ben de kovulmuştum.

Haklıyla beraber onu savunanı da dokuz köyden kovuyorlardı.

"Cibilliyetini, şahsiyetini, soyunu, sopunu, dedesini, nenesini siktiklerim." kahverengi saçları dağılmış, elektriklenmişti. Savaştan çıkmış gibiydi.

Çok fazla küfür ediyordu ama anlaşılabilirdi, sonuçta şu an çok öfkeliydi. Ayrıca alışkındım, Kuzey sağ olsun, küfrü dilinden düşürmüyordu.

Bana dönüp kafeyi işaret etti. "Görüyorsun, değil mi!? Nasıl da hayvan muamelesi yapıyorlar! Herif dışarı fırlattı resmen, top muyum lan ben!?" Cevap vermedim.

"Neden senden özür bekliyordu o adam?" dedim merakımı dile dökerek. "Adam deme şu yavşağa. Sevgiliydik biz bununla, sonra ben bunu evimizde yatak odasında başka bir kadınla iş üzerinde yakaladım. Sonra durur muyum? Tüm donlarını kucağıma basıp sokağa çıktım yolun ortasında hepsini yaktım. Çıplak kaldığından evden çıkamadı, bir bok da diyemedi. Dün gece mesaj attı buluşalım diye. Reddedecektim ama önemli bir şey diyeceğini söyledi. Ben de salağım ya, geldim işte. İyi bok yedim! Neymiş, aldattıysa suçlusu benmişim! Bababababababa..." Çocuklar Duymasın'daki Haluk'un taklidini yapması beni gülümsetmişti.

"Sikik." dedim homurdanırcasına. "Aynen öyle!" dedi hararetle. "Sen daha önce aldatıldın mı?"

Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Evet aldatılmıştım ama bundan önce bana daha ağır gelen daha büyük bir hareketi vardı. "Çıkarları için kullanmak ve sevmediği halde sevdiğini söylemesi sayılır mı?" Gözleri büyüdü. "Vay orospu çocuğu, bu daha kötü!"

Bir kaç saniye sessiz kaldık. Beni kısaca baştan aşağı süzüp elini uzattı. "Ben Belinay. Gerçi o şuursuz sayesinde tüm mekân öğrendi ismimi ama olsun."

Elini tuttum. "Ben de Bade."

"Alınma ama, Bade tam kaşar ismi değil mi?" Dedi düşünürcesine. Ciddi olmadığı belliydi. Gülmeden edemedim. "Belinay da tam burnu havada baba parası yiyen zengin züppesi fitnesscı kız ismi değil mi?" Dedim. Öfkesine rağmen söylediğime gülmüştü. "Aynen öyle. Neyse ki züppe değilim."

Bir süre durdu. "Biraz soğuk bi' tipe benziyorsun ama sevdim ben seni." Dedi. Benim aksime daha sıcakkanlıydı. "Başka bir yere gidip bi' kahve içelim mi?" İçtiğim kahveyi ödemediğim aklıma gelince güldüm. Beni kovdukları için kahve bedavaya gelmişti.

"Olur. Buranın kahvesi beleşe geldi zaten, param duruyor hâlâ." Güldü ve koluma girdi. "Desene her işte bir hayır var."

***

Kuzey...

"Arnaldo bu nasıl olur!? Neden haber vermedin!?" Diye bağırdım elimde olmadan. Hastane koridorlarında bağırmak hiç doğru bir şey değildi.

"Aradım seni en az üç kere! Açmadın hiçbirini." Gece telefon sesi falan duymamıştım. Cevapsız arama bildirimi görmediğimden de emindim.

Siktir... Şirketteyken Cesur'u aradıktan hemen sonra tüm bildirimleri silmiştim. Hiçbirine bakmamıştım.

Gece yarısı durumu aniden ağırlaşan Seher'i ameliyata aldıklarını şimdi öğrenmiştim.

"Tamam... Benim hatam." Dedim durularak. "Şimdi durumu nasıl? Uyutuyorlar mı?"

"Uyuyor. Bir kaç saatliğine hastaneden ayrılmıştım, önemsiz derecede olan iç kanamasının ciddi şekilde arttığını söyledi Arınç. Acil ameliyata almışlar. Arınç bok gibi bir hâlde. Saçlarının hacmi bile sönmüş." Sıkıntıyla saçlarımı karıştırıp ensemi ovuşturdum. "Arınç nerede?"

"Uyuyor. Tüm gece uykusuz kaldı. Ben buradayım diye uyudu, yoksa direniyordu."

Bakışlarım çevrede gezinirken dikkatle beni izliyordu. "Senin neyin var?" dedi. "Sen de pek iyi görünmüyorsun."

"Reddedildim, sonrasında da Götlek Alpay tepemi attırdı istifa ettim." dedim detaya girmeden. Yeterince kırıcıydı zaten, bir de bunu dile getirecek değildim.

"Nasıl reddedildin? Ne demek istifa ettin? Doğru düzgün anlatsana oğlum şunu!" dedi koluma vurarak. Kaşları çatılmıştı. "Dün gece hiç de reddedilmiş gibi değildiniz." dedi önce ilk konuya değinmek ister gibi.

"Değil mi? Bence de." dedim gülerek. Gülüşüm keyifli değil, acıklıydı. Kendime acıyordum.

"Gel oturalım şuraya, anlat her şeyi. Yakanı bırakmayacağımı biliyorsun, kardeşim." dedi beni sessiz bir köşedeki oturma alanına çekerken.

Baştan sona her şeyi detaya inmeden anlattığımda bir süre yüzümü izledi. "Bu daha önce defalarca kez yaptığın bir şey, Kuzey. Neden bu kadar içerledin?"

"Sence, amına koyayım?" dedim hayretle yüzüne bakarak.

"Hayır." dedi toparlamak istercesine. "Demek istediğim şu; hislerin o kadar büyük mü?"

"Bilmiyorum." dedim. "Öyleymiş herhalde."

"Ve o seni sevmiyor. Film gibi, amına koyayım. Dram filminin baş rolü olduğuna inanamıyorum şu an. Sana aksiyon yakışırdı be Kuzey." Dedi benimle alay ederek. Ona ters ters bakmakla yetindim.

"Aksiyon mu istiyorsun?" Dedim hafifçe gülümseyerek. "Akşam var aksiyon." Duraksadı. Gözlerini kıstı, "Kimi paketliyoruz?"

Kaşlarımı kaldırıp indirerek sırıttım. "Götlek Alpay'ı kazığa oturtalım, diyorum?"

"Ulan ne kinci adamsın." Diyerek kahkaha attı. "Alpay Alacalı öldükten sonra tüm servet kızı Başak'a geçecek, biliyorsun değil mi? Şirketin sahibi o olacak."

"Çok da sikimdeydi zaten." Dedim burun kıvırarak. "İstifa ettim, diyorum. Hiçbir bağım kalmadı o sikik şirketle. Zaten o Başak da iki güne batırır iflas ettirir şirketi, her iddiasına varım." Umarım öyle de olurdu. Götleğin soy adının itibarının yerle bir olmasını istiyordum, içim anca soğurdu galiba.

"İddia değmişken!" Dedi bir anda. "Şu girdiğimiz iddia ne oldu?" Hangi iddiadan bahsettiğini düşünmeye başladım. "Hangisi?"

"Bade hakkında. Çay mı, kahve mi?" Hatırlamıştım. Göz devirdim. "Kız çay da içiyor kahve de, Kartal. Ne bileyim ben?"

"Peki ikisi arasında bir tercih yapacak olduğunda hangisini seçiyor dikkat etmedin mi? Yalan söyleme bana. Sapık gibi her anını dikizliyorsun kızın!"

İddiamızda ben, Bade'nin kahve sevdiğini savunmuştum. Arnaldo ise çay sevdiğini. Ben kazanırsam şehir dışından ev alacaktı, o kazanırsa kendi arabamı ona verecektim.

Sırıttım.

"Sen yeni bir ev arayışına başla bence. Aman diyeyim, kimsenin haberi olmasın." Bön bön suratıma bakakaldı. "Hassiktir ya! Yine gitti araba."

"Arabamı kaptırır mıyım sana, göt herif?" Dedim dikleşerek. "Kıymetlim o benim, uza."

"Çek bakalım uzuyor mu?" dediğinde dehşetle ona baktım. "Ne bakıyorsun, pezevenk? Ben kolumu uzatıyorum, sen ne anlıyorsun. E artık gece ne olduysa, unutamamışsın." Göz devirdim. "Seninle yatak hayatımı konuşmayacağım." Ayağa kalktım. "Nereye?"

"Bade'ye telefon alacağım. Aklım kalıyor." dedim elimi cebime sokarken. Arnaldo'nun bakışları değişti. "Her şeye rağmen yine kıyamıyorsun. Geçmiş olsun cidden."

Hem de harbi geçmiş olsun.

***

Bade'ye kalitelisinden bir telefon almıştım. Hediye olarak aldığım için aldığım hattı bizzat Bade'nin gelip kimlik bilgileriyle üzerine geçirmesi gerekiyordu. Ben sadece ücreti ödemiştim. Telefonu eve bırakırken Bade'nin evde olmadığını görmüştüm. Bıraktığı notta dolaşmaya çıktığı yazıyordu. Ona bıraktığım parayı almış olduğunu görmek içimi rahatlatmıştı.

Hava kararmıştı. Saat yaklaşık sekiz civarıydı. Arabamda oturmuş, adamlarımın operasyonunu dikkatle izliyor, kulaklıkla direktifler veriyordum. Arnaldo şantiyedeydi, Seher'in yanında Arınç vardı. Bade'den ise henüz ses seda yoktu. Kaldı ki arayacağını da sanmıyordum. En azından eve geldiğine dair mesaj atabilirdi ama bunu da yapmamıştı. Evin önüne yerleştirdiğim birkaç adam, evin ışıklarının yandığını ve Bade'nin eve geldiğini söylemişti. Bu beni rahatlatmıştı.

Parmaklarımı deri kaplama üzerinde ritmik hareketlerle vururken arabamın ekranındaki yazılım sayesinde hepsini görebiliyordum. Evin güvenlik kameralarının görüntüsü sadece benim elimdeydi. Evin güvenlik sisteminin monitörleri imha edilmişti.

"Alpay Alacalı dışında kimseye zarar gelmeyecek!" dedim uyarıyla. "Sadece korkutacaksınız ve güvenli bir odaya kapatacaksınız. Alpay ise canlı bir şekilde şantiyeye götürülecek."

Şantiye. Tapusu üstüme olan kendi şantiyem.

Şu an, inşaat halindeki kulübü saymazsak işsizdim. Neden gerekli sponsorlar ve mimarları bulup bir şirket inşa etmiyordum ki? Neden sıkı ve zekice çalışarak bir imparatorluk oluşturmuyordum? Her fırsatta mobing uygulayan rakipleri neden yerin dibine gömmüyordum?

Bu elbette hiç kolay değildi, ayrıca hemen olacak bir şey de değildi. Ama başlamadan da ilerleyemezdi. Belki senelerimi alırdı, ama başarırdım. Kuzey Berat olarak.

Silah sesleri yükseldiğinde dağılan dikkatimi toparlayarak ekrana baktım. Açıları değiştirerek daha net bir görüntü açtım. Başak, annesi ve hizmetliler bir odaya kapatılmıştı. Bağırıp ağlıyorlardı. Alpay Alacalı ise bayıltılarak evden çıkartılıyordu. Tüm korumaları ya bayıltılmış, ya da öldürülmüştü.

Rahatlıkla geriye yaslandım ve motoru çalıştırdım. Tekerler yolda kayarken ezbere bildiğim adrese sürdüm.

Şantiyeme.

Canım şantiyem. Arabamdan sonra aşık olduğum ikinci en kıymetlim.

Arabayı durdurduğumda bu ıssız mahallenin şantiyesi adam doluydu. Kapıyı açarak indiğimde hemen başıma bir şemsiye tutuldu. Zemin çamurlu ve ıslaktı. Akşam ayazının vurmasıyla ceketimin önleri iki yana uçuşuyordu. Şantiyeye girdiğimde beton çıplak merdivenleri çıktım. Etraf sarılmıştı, imkanı yoktu ama diyelim bir yolunu buldu, kaçmaya çalışırken anında yakalanırdı.

Ara kat, kör nokta. Koskoca binanın tam ortasındaki kare boşluk, yer altındaki bodruma uzanıyordu. Bodrum ise yer yer kuvvetli kazıklarla, çivilerle kaplıydı. Düşen birisi onlara saplanarak acı çeke çeke hayatını kaybederdi. Alpay, o boşluğun hemen yanı başına oturtulmuştu. Hala baygındı, onu dik tutan adamlarımdı.

Alpay'ın başında ona bakan Arnaldo'yu hemen fark ettim. Geldiğimi hissettiğinde duruşunu dikleştirdi ve açıyla bana döndü. "Kaplan? Hoş geldin." dedi keyifle. Aynı keyifle gülümsedim. "Bugün de kaplan mı olduk, Kartal?"

"İstersen panter ol?" dediğinde göz devirerek güldüm. Alpay'la arama belli bir mesafe koyarak yaklaştım. "Ayıltın şunu."

Bir kova buzlu suyu Alpay'ın çirkin suratına döktüklerinde sıçrayarak uyandı. "Kimsiniz!? Neredeyim!?" adamlarda ve etrafta gezinen bakışları en son beni bulduğunda şaşkınlıkla donakaldı. "Kuzey..."

"Merhaba, götlek." dedim sırıtarak.

"Ne yapıyorsun?" dedi. "Kimsin sen!?" Birazdan altına sıçacak gibiydi. Madem bu kadar ödlekti, neden şirkette her fırsatta kükrüyordu? Onu şişiren tek vasfı mal varlığıydı, kendisini eğitememiş züppenin tekiydi.

"Sana katlanmamın tek sebebi kendimdim, Götlek Alpay." dedim tek dizimin üstüne çökerek. Onunla aynı boya gelmiştim, tek kolum havadaki dizimin üstündeydi. "İstifa etmek için odana geldiğimde bana terfi vermiştin. Alacalı Holding'in CEO'su olmak. Bu fırsat elime geçtiğinde asla kaçırmadım. Kendimi geliştirmem ve tecrübe edinmem gerekiyordu. CEO olarak tanınmam, başarılarımdan bahsettirmem gerekiyordu. Senin biletini aylar ve hatta yıllar öncesinden kesebilirdim, ama kendi çıkarlarım için yapmadım. Şirketin, şımarık kızına kalmasını ve inşa ettiğim her şeyi yıkmasını istemedim. Şimdi holdingle hiçbir ilgim olmadığına göre, senin işini zevkle bitirebilirim."

"Ne yapacaksın bana?" dedi titreyerek.

İlk zamanlarda bu görüntü hoşuma gitmezdi. Çünkü vicdanımı harekete geçirirdi, bırakmak ve gitmesini istemek isterdim.

Ama artık o kişi değildim.

"Aşağı bak." dedim arkasındaki boşluğu işaret ederek. Döndüğünde boşluğu yeni fark etmiş gibi irkildi. Onu tutan adamlar zorla eğerek aşağı baktırdı. "Kuzey!" diye bağırdı. "Yapma! Ne istersen veririm. Şirket al senin olsun, para istiyorsan onu da veririm. Ne istiyorsan veririm!"

"Seni o kazığa oturtmanın hayalini ne kadar kurduğumdan haberin var mı senin?" dedim kızarak. "Sikseler bırakmam!" Yüzümdeki kararlılığı ve acımasızlığı gördüğünde ağlamaya başladı. "Yalvarırım yapma!"

"Atın aşağı." dedim bir robot gibi duygusuz ve düz bir şekilde.

"Dur!" diye bağırdı. Elimi kaldırarak adamları durdurdum. "M-mafyasın sen! Daha önce nasıl anlamadım!?" Gülmeye başladım. "Ben mafya falan değilim, salak herif." dedim. "Mafya olsaydım bu kadar kolay kurtulamazdın."

"Sen buna kolay mı diyorsun!?" dedi dehşetle bir bana, bir kazıklara bakarak.

"Mafya olan Kartal." dedim başımla yanımdaki haşin oğlanı göstererek. "Büyük masada bile üyeliği vardır. Dua et seni onun eline bırakmadım." Arnaldo'nun yüzünde oluşan gülümseme, Alpay'ı daha da korkuttu.

"Son sözün var mı?" dedim ellerimi ceplerime sokup ileri geri sallanarak.

"Allah belanı versin, orospu çocuğu!" diye bağırdı. Göz devirdim. "Kudurduğuna göre demek ki eceli gelmiş. Yardımcı olalım meslektaşımıza, öyle değil mi?" dedim gülerek. "Fırlatın aşağı, günün tüm hırsını çıkarabilirsiniz." dedim yapay bir tatlılıkla.

Adamlar, Alpay'ı aşağı fırlattı.

Çığlığı şantiyeyi inletirken çakılma sesi gelmişti. Derin bir nefes vererek dikleştim. "Öldüğünden emin olun. Sonrasında şüphe çekmeyecek bir yere derinlere gömün. İz bırakırsanız ben de sizde iz bırakırım." dedi Arnaldo. Beraber şantiyeden ayrıldık.

"Hıncın geçti mi bari?" dedi aşağı indiğimizde. Yağmurun toprağa çarpan sesi kulaklarımızı dolduruyordu.

Güldüm. "Daha yeni başlıyoruz."

***

Bade...

Duş başlığından ince ince dökülen su akıntısı, saçlarımdan ve bedenimden süzülüyordu.

Süzülürken duşakabinin bembeyaz zeminini de kızıl renge boyuyordu.

Ne kadar sıkı tuttuğumu bilmiyordum, zaten umurumda da değildi. Karşı koyamadığım bu his beni yeniden gafil avlamıştı.

Ben iğrenç bir insandım. Bu bedeni, bu hayatı hak etmiyordum. Kuzey'i ve ilgisini hak etmiyordum. Her şeyi mahvetmeye programlanmıştım adeta.

İhtiyacım olan şeyi biliyordum.

Paramparça olmuş avucumun arasındaki kanlı jileti uyluğumda gezdirdim. İnce kesik bir süre bir şey hissettirmedi. Sonrasında kanlandı ve derin bir sızı hissetmeye başladım. Bu his gözlerimi kapatmama sebep oldu ama vazgeçmedim. İyi hissettiriyordu.

Minik kan damlaları bir araya gelerek büyüdüler. Avucumdaki kesik ve kanlar kadar çok değillerdi ama onlar da yine hatrı sayılır kadardı.

Durmadım. Duramadım. Daha fazlasını istiyordum. Daha fazlasını hak ediyordum. Daha. Daha. Daha.

Saat çok geç olmuştu ve Kuzey gelmemişti. Gelmeyeceğini biliyordum. Benim yüzümden gelmeyecekti hiç.

Bana aldığı telefonu görmüştüm. Biraz olsun Belinay sayesinde iyi hissettikten sonra Kuzey'in yine beni düşünerek bana telefon almış olması, sabah olanları yüzüme vurmuştu. Tüm o suçluluk hissinin ağırlığı yeniden üstüme çökmüştü ve beni yıkmıştı.

Kapı sesi geldi.

Gece yarısı ve ev sessiz olduğu için ses kolayca duyulmuştu. Anahtarla girmişti biri.

Kuzey gelmeyecekti. O halde Arnaldo'dan başkası olamazdı.

Bir süre sessizlik oldu. Hatta neredeyse uzun sayılabilecek bir süre.

Sonra sesini duydum.

"Bade?" Banyo kapısını tıklattı. Gelmişti.

Kuzey gelmişti.

Sesimi çıkartmadım.

"Bade, içeride misin?" Ayağa kalkmaya çalışırken duvardan destek aldım. Bir an ayağım kaydığında tutunmak için avucumu duvara yaslamıştım. Acıyla inlerken elimdeki jilet yere düştü.

"Bade!?" Sesi endişeliydi. Benim için endişelenmişti.

"İ-iyiyim." Dedim ama sesim titremişti. "Bok iyisin." Diye mırıldandı ve kapıyı açıp banyoya girdi.

Duşakabinin buzlu camı sayesinde beni göremiyordu ama kanın kızıl rengini gördüğünden emindim.

Donakaldı.

Sonra hışımla kabin kapısını açtı. Dehşetle bakan gözleri bedenimde, zeminde ve duvarda gezinirken elimde durdu. "Ne yaptın sen?" Öfkeli değildi, aksine gücü çekilmiş gibi konuşuyordu.

Bana bu kadar büyük bir ilgi duyması normal miydi? Bana kızmasını ve hatta kovmasını beklerdim ama o çekip bağrına basacakmış gibi bakıyordu.

Bir şey dememe izin vermeden beni hızla kucağına aldı ve banyodan çıkardı. Yatak odasına geçip yatağa bıraktığında çarşaflar benim yüzümden kan olmuştu.

Odadan çıktığında bir kaç saniye içinde elinde çanta şeklindeki poşetle döndü.

Yüzüme hiç bakmadı. Büyük bir dikkatle elimdeki yarayı temizledi. Yanmaması için üflüyordu. Oksijenli su döktüğünde yanmasıyla dişlerimi sıktım. Sarı renkli bir krem sürdükten sonra gazlı bezle sardı. Tıbbi bantla sabitledi ve diğer kesiklere de aynı işlemi uyguladı. Bu süreçte yüzüme asla bakmıyordu.

Bitirdiğinde çöpleri atıp çantayı kenara koydu. Odadan çıktı ve döndüğünde elinde kıyafetlerim vardı. Bana uzattığında aldım. Kalçasını konsola yaslarken kollarını bağladı ve ciddiyetle beni izledi.

İç çamaşırlarını ve ardından pijamaları giydim. Pudra pembesi eşofmanın iplerini bağladım. Üstümdeki beyaz üstün askılarını düzelttim. Kuzey bakışlarıyla diğer parçayı da işaret ettiğinde omuzdan düşen geniş yakaya sahip salaş örgü hırkayı da giydim. Büyük düğmelerini bağladım.

Kuzey eline bir tarak alıp arkama geçti. Parmaklarını saçlarımın arasında hissettim. Bir kaç parçaya ayırdı ve canımı yakmadan taramaya başladı. Taradığı her parçayı omzumdan önüme doğru çekti ve diğer parçayı taramaya başladı.

En son bitirdiğinde kalkmasını bekledim ama kalkmadı.

Sıcaklığını hissettim.

Alnını saçlarımın arasına, başıma yaslamıştı. Karşımdaki gardropun boy aynasından onu görebiliyordum. Elleri özellikle bedenimden uzak durdu.

"Sen alışkınsın tek gecelik ilişkilere. Gözünde bu kadar büyüteceğini düşünemedim."

Her ne kadar yumuşatmaya çalışsam da yine çok ağır konuşmuştum. Çünkü Kuzey'in bana olan ilgisinin boyutunu bilmiyordum. Ama şimdi biliyordum, ve bunu bilmek ruhuma daha da ağır darbe indiriyordu.

Benim onu kullanmak gibi bir amacım yoktu, hiç olmamıştı.

Ben Ahcan değildim, asla olmayacaktım.

"Neden yaptın bunu?" Dedi uzun bir sessizliğin ardından.

Zehirli dilimi yine tutamadım. "Sana söylemiştim. Sırf bir erkeği tanıdım diye mucizevi bir şekilde iyileşmemi bekleyemezsin." Gerçekler acıydı ve onlardan ne kadar kaçarsak o kadar fazla acıtırdı.

"Bade." Dedi. "Neden yaptın bunu?"

"Zaten hep yapıyordum, sadece sen hiç şahit olmadın." Dedim.

Bastıra bastıra "Yaz." Dedi. Ürperdiğimi hissettim. "Bunu neden yaptın?" Duymak istedikleri bunlar değildi ve ben de onun duymak istediklerini sesli ifade edecek kadar yürekli değildim.

"Çünkü seni çok kırdım." Dedim.

"Beni kırıp kırmaman neden bu kadar önemli?"

"Herkesin kırılıp kırılmaması önemlidir." Dedim.

Sustu.

"Dilin zehirli." Dedi. "Zehirli değil, sadece gerçekçi. Sana toz pembe yalanlar sıralamamı mı tercih ederdin?" Dedim. Saçlarımın arasında olan yüzünü göremiyordum.

"Etmezdim." Dedi. Uzun bir sessizlik oldu.

Konuyu değiştirdim. "Bugün nereye gittiğimi sormayacak mısın?"

"Hayır." Dedi. "Bilmem gerekseydi sen anlatırdın." En azından bunu kabul ediyor olması artı bir özellikti.

Her erkekte aynı özellik yoktu. Keşke olmayanlara format atarak bu özelliği kazandırabilseydik.

Yine uzun bir sessizlik oldu. Ne diyeceğimizi mi bilmiyorduk, yoksa cesaretimiz mi yoktu?

Açıkçası benim söyleyecek bir şeyim yoktu, ama Kuzey'in var gibiydi.

"Kuzey." Dedim. "Bana olan ilginin farkındayım. Ne derece olduğunun da farkındayım. Ama... Olmaz, Kuzey. Seni sevecek olan o kadın ben değilim. Biz diye bir şey olmaz. Üzülmeni istemiyorum. Lütfen... Lütfen hayatına bak."

"Hayatıma mı bakayım?" Dediğinde gözleri karşımızdaki aynadan bana bakıyordu.

"Hayatına bak." Dedim onunla göz teması kurarak.

"Bakıyorum." Dedi.

"Güzel."

"Çok güzel." Yutkunamadım.

Gözlerimi onun gözlerinden ayırıp kanlı çarşaflara indirdim. Bunların da temizlenmesi gerekiyordu şimdi. Kan lekesi zor çıkardı ve hatta bazen hiç çıkmazdı. Neyle çıkartabilirdim acaba bunu? Keşke Kuzey en başından hiç yatırmasaydı beni buraya.

Düşünceli bir şekilde gözlerimi kaldırdığımda Kuzey'in hâlâ beni izliyor olduğunu gördüm. Ondan uzaklaşıp ayağa kalktım. Bacağım sızlasa da tanıdık bir sızıydı. "Geç oldu. Yatalım artık. Teşekkürler ve iyi geceler."

Kapıya ilerledim. Tam kapı pervazındayken sesini duydum. "Bade." Dedi.

"Efendim." Dedim ona dönüp.

"Senin yaktığın kadar kimse yakmadı, sana yandığım gibi kimseye yanmadım. Ama inan bana, ilk defa halimden hiç olmadığım kadar memnunum." dediğinde ne diyeceğimi bilemez bir şekilde yüzüne bakakaldım.

"Neden şimdi söyledin böyle bir şey?" Dedim şaşkınlıkla. Alt dudağını büzüp geri düzeltti. "Hiç. Öyle içimden geldi birden. Özel bir sebebi yok." Anladım dercesine başımı salladım ve kibarca gülümseyerek odadan çıktım.

Gergin hissediyordum. Ve de suçlu.

Ona karşı bir şeyler hissetmediğim için ve bunun onu üzdüğünü gördüğüm için derin bir suçluluk duyuyordum. Ama yapamazdım. Ben sevemezdim. En son sevdiğimde bu benim felaketim olmuştu.

Bana aşk haramdı.

Yaz Bade Güney'e Kuzey Berat haramdı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro