Yaralarımızı Sarar, İyileştirir
Jemma, elinde bir dizi kağıt tutuyordu ve gözlerini kağıdın üstünde yazan yazılarda gezdiriyordu. "Bucky, burada yazan şeyler hiç hoş değil." Barnes, hasta yatağında, yatarken buldu kendini. Jemma ona bir şeyler söylüyordu ama onu dinlemiyordu. En son ona ne olduğunu düşünüyordu. Sırtından yediği kurşunun isabet ettiği bölgenin inanılmaz bir ağrıya başlamasının hemen ardından bilincini kaybetmişti.
Yere yığıldıktan sonrası yoktu adamın aklında. En sonunda, düşüncelerini bir kenara bırakıp Jemma'nın dediklerini dinlemeye karar verdi. Kulağını kıza verdiğinde, duyduğu şey, "Bu yüzdende göreve çıkmamalısın," oldu. "Neden göreve çıkmayacak mışım?" Duymadığı için bir daha sormuştu adam.
"Anlattım ya sana! Neden dinlemiyorsun beni?" Jemma, gözüne düşen saçını üfleyerek bir baştan anlattı. "Bu sefer iyi dinle, bir dahakine burada yazanları kendin okumak zorunda kalırsın. Sırtına yediğin kurşun enfeksiyona sebep olmuş. Kurşunu inceledim, adamentium'du. Adementium vücudunu zehirlemiş ve sırt bölgende türünü bilemediğim bir şey oluşturmuş. İntihap mı, Tümör mü, Kist mi bilemedim. Fakat tehlikeli olduğu belli. Daha bir gün geçmesine rağmen şimdiden büyüdü ve kozaya benzer bir şey oluşturdu."
Jemma'nın dediklerine Bucky'nin aklı el vermiyordu. Süper Asker Serumu'nun onu koruyor olması gerekiyordu. Nasıl olur da vücudunda enfeksiyon olurdu. "Jemma, dediklerinde ciddi olmadığını söyle."
"Jemma böyle durumlarda şaka yapmaz." Kapıdan gelen erkek sesiyle, ikisi de kapıya dikti gözlerini. Fitz, kapı eşiğinde duruyordu. "Sonuçları bende inceledim. Durumun kötü Barnes, biz o şeyi sırtından çıkarana kadar, hiç bir göreve çıkmaman lazım." Bucky, bunu kabul edemezdi, Becky'i bulması ve onu kendine getirmesi lazımdı.
"Hayır! Becky'i bulmam lazım! Burada sizin ameliyat yapmanızı bekleyemem." Jemma, Bucky'nin yanlışını düzeltti kendini tutamayarak. "Biz değil, Shield'da çalışan diğer cerrahlar yapacak." Bucky için kimin yapacağı önemli değildi, yapılmaması gerekiyordu. O kadar vakti yoktu adamın.
"Her ne s*kimse işte! Kimin yapacağı umurumda değil, benim Bekcy'i bulmam lazım." Ayağa kalkmaya çalışmasını Jemma engelledi. "Barnes! Yerinde kal. Yoksa zorla seni yerinde tutarım." Barnes ile Jemma kısa bir bakışma yaşadı. "Dene de görelim, Simmons. İlaçların bende bir etki etmez."
Jemma, arka cebinden bir tutam, ne olduğu belli olmayan bir ot çıkardı ve Bucky'e yaklaştırdı. Otun kokusunu ciğerlerine soluyan Bucky'nin, nefesini içine çeker çekmez sersemlemesi bir oldu. Kafası yatağa doğru geri düşerken, "Jemma, bana ne yaptın? Nasıl?"
Kızın verdiği cevabı duyamadan gözleri kapandı. Kendi bilinç altında doğru yolculuğa çıkan Barnes, zihninin en derin kısımlarına iniş yaptığı zaman karşısında görmeyi beklediği şey onu bekliyordu. Becky.
Jemma'nın kullandığı şey, Strange'den aldığı, büyülü bir ottu. Herhangi bir uyuşturucu türü değildi. Normal bildiğimiz otun üstüne değişik büyüler yapılmıştı sadece.
İnsan vücudu, büyülere tepki olarak, o an ki en derin arzusunu, en yoğun şekilde içerecek görüntüleri gösteriyordu kendine. Bucky'de bundan nasibini almış şekilde kendini beyazlar içindeki bir alanda buldu. Etraf tamamen bembeyazdı. Hiç bir şey yoktu.
Biraz etrafına bakındı, ardından kendi vücudunu, ellerini inceledi. Bir terslik vardı. Hayal dünyasında olduğunu biliyordu, farkındaydı. Yine de kendine veya yere dokunduğu zaman hissediyordu bunu. Yerin hissi, sanki taşa dokunuyormuşçasına soğuk ve sertti. Nerede olduğunu, neden burada olduğu gibi soruları kendine sorup sorgularken, kulaklarının bir kız sesi işitmesi ile kendini geriye bakarken buldu.
Uzun siyah saçları, narin ve küçük vücudu ve şirin yüzüyle, Becky onun tam karşısında duruyordu. Gözleri, son gördüğü gibi değil, eski zamanlardaki gibi maviydi. Bucky ile aynı tonda olan Mavi gözleri, Bucky'nin vücuduna bakıyordu. "Beni özledin mi?"
Bucky, kızın bu sorusunu, kızın üstüne koşup sımsıkı sarılmakla cevapladı. Kıza sarıldıktan sonra onu havaya kaldırdı ve kulağına fısıldadı. "Özlemez miyim? Seninle alakalı her şeyi özledim."
Adamın sardığı kolları kendinden çekti ve ondan uzaklaştı. Bucky, Becky'nin neden ondan uzaklaştığını anlayamadı. "Becky, ne oldu?" Kızın gözleri, havada uçuşan beyaz ışık hüzmelerine takılmıştı. "Ne mi oldu? Yalan söyledin." Kafasında yıldırımların çakmasıyla şok oldu Bucky, ne demek istediğini anlamamıştı kızın. "Sana nasıl yalan söylerim."
Becky, iç çekti, dudak kenarları aşağıya doğru çekildi. "Beni özlediğini söyledin. Peki Strange neden yalvardın?" Beyninde çakan yıldırımların hızında gelen bir kurşun kafasını delip geçmişti, afallamıştı. Kız haklıydı. Bucky özlemişti ama unutmak için uzun süre çaba sarf etmiş, yapmadığı kalmamıştı.
"Özür dilerim Becky. Sadece... Ben..." Diyecek bir şey bulamadı adam. Susmayı tercih etti sonrasında. Kelimeleri sarf edemeyip dökmektense, susmak daha iyi bir tercihti. Kız ise, adamın karşısında cümleleri birleştiremeyecek kadar pişmanlık duyduğunu görse bile. Lafları ardın ardına dizerken, acımadı.
"Beni bıraktın, umursamadın. Geçmişine gömmek istedin beni. Benden sonra onlarca kadınla birlikte oldun. Hatta çocuk yaptın, bunları yaparken aklında ben var mıydım? Söyle!"
Bucky, hiç bir şey diyemiyor. Ağzını açamıyordu.Kızın kısılan göz kapakları, mavi gözün görülmesini zorlaştırırken, kaşlarda bir yandan çatılmıştı. Birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı, adamın cevap vermesi gerekiyordu. Ama hiç bir şey diyemeyince, Becky devam etti.
"Yine de, bütün bunlara rağmen beni arıyorsun. Peki beni bulunca ne olacak Bucky? Ne yapacaksın? Beni eski halime döndürebilirsin. Döndürmüş olsan bile, benim yokluğumdaki onca yılda neler yaptığını bana anlatacak mısın? Hiç sanmıyorum."
Uzaklara doğru yürümek niyetiyle arkasına dönen kızı, Bucky kolundan yakaladı. "Becky lütfen. Açıklayabilirim." Adamın elini tek hamlesiyle kendinden uzaklaştırdı. "Hayır, açıklayamazsın. Bu laf kalabalığını bırak Bucky." Adam, rüyada olduğunu bilmesine rağmen Becky'den bu lafları duymak, yıkmıştı onu. Her bir hecesinde bir parçasının daha koptuğunu hissetmişti, o konuşmayı dinlerken.
Kız yoluna devam edecek iken adam omzundan tutup kızı kendine çevirdi ve dudaklarına yapıştı. Becky bunu yapmak istemedi, kurtulmaya çalıştı ama adam izin vermedi. Bir eli kızın ensesinde, diğer eli ise sırtındaydı.
İkisinde de aynı kıyafet vardı. Siyahlar içindeki Kış Askeri kıyafetiydi. Kızın upuzun siyah saçlarının arasında gezmeye başladı adamın eli. Becky istemese bile, Bucky'nin içindeki yanan alevi tek söndürecek kışın, kendisi olduğunu biliyordu.
Her bir dokunuşu, her bir nefesi hisseden Bucky, bunların nasıl gerçekten hissettiğine anlam veremedi. Fakat o an, düşünme zamanı değildi. Sadece onu öpmek, onu hissetmek istiyordu. Uzun yıllardır hissetmediği o teni, hissetmeye doyamadığını anlarken, bir anda kızın kaybolduğunu hissetti.
"Becky? Becky?" Kızın ismini söylerken, artık onun orada olmadığını fark etti. "Becky!" Etrafına bakındı ama hiç bir iz yoktu. Bembeyaz hiçlikte tek başına kalmıştı. O sırada sırtında bir elektrik akımı hissetti. Vücudunda akan elektrik ona acı verirken diz çöktü. Diz çöktükten sonra bir topuklu sesi duydu. Kafasını kaldırıp yukarı bakınca, Natasha'yı gördü.
"Natalia..." Kadın bir şey demeden, ruhsuz ifadeyle Bucky'e sağ tarafından bir tekme attı. Yere düşen adam, kalkmak isterken, siyah bir tayt gördü. Dibindeki taytın sahibini görmek için kafasını kaldırdığı zaman, karşısında Wanda vardı.
Wanda'dan da bir tekme yedi. Yeniden kalktığında ise çevresini, geçmişinde yeri önemli olan bütün kadınların sardığını fark etti. Natalia, Wanda, Winter, Becky, Carol, Jessica.
Hepsi ona kötücül bakışlar atarken. Bucky bunların neden yaşandığını anlamaya çalışıyordu. Winter'ın sesini duydu, ona döndü. "Beni kurtaramadın baba. Niye peşimden gelmedin?" Cümlesi biter bitmez Natasha konuştu. "Beni kırdın James, oysa birbirimize dediğimiz o güzel sözlere ne oldu?"
Natasha'dan sözü Wanda aldı, "Beni koruyacaktın, sahip çıkacaktın. Neredesin şimdi?" Sıra Carol'a geldi. "Asker dostluğuna ne oldu Buchanan?" En son olarak da Jessica konuştu. "Bütün bu oyunlar, benimle oyun mu oynuyorsun Bucky? Beni kullanıyor musun?"
Hepsi bu söyledikleri cümleleri, tekrar etmeye ve Bucky'nin üstüne yürümeye başladılar. Her bir yandan gelen sesler, adamı çıldırtmıştı. Kendini yere kapatmış ve ellerini kulaklarına siper ederek, duymamaya çalışıyordu. Onca yandan gelen seslere dayanamayan Bucky, bir anda ayaklandı ve sesini yükseltti.
"YETER! BIRAKIN BENİ!"
Kolunu savurması ile Carol'a çarptı. Hepsi Bucky'i başka bir yerinden yakaladı ve onu tuttular. Sağ kolunu Natasha ve Wanda'dan kurtardı, sonra da sol kolunu kurtardı. Öne atılarak onlaradn uzaklaşmaya çalıştı. Öne atılmak isterken, dengesini kontrol edemeyip yere düştü. Yerde iken, karşısındaki manzaraya baktı.
Ömüründen bir parça hangi kadına vermişse, şu an onun karşısında dikilmişlerdi. Daha kötüsünün olmadığına şükredecek iken, Peggy tarafından yukarıya doğru çekilince, içinden küfür etti. Peggy, onu diğer kadınların önüne doğru itti. Bucky, sabrını kaybetti o anda ve onların kim olup olmadığını dinlemeden saldırdı.
Wanda gelip sırtına atlayacak iken kadının karnına tekme attı. Jessica'nın yumruğundan kaçtı ve metal koluyla, kadının bacak arasına sert bir yumruk attı. Natasha zıplayıp, onun kafasını iki bacağı arasına aldığında. Onu tutup bir kenara fırlattı. Carol direk zıplayıp yumruk atmayı denedi, boğazlanıp Natasha'nın yanına fırlatılırken buldu kendini.
Winter geldiğinde ise, Bucky'e metal kolu ile saldırmak istedi ama adam ondan da korudu kendini. Becky'nin yüzüne dirsek attı ve yakasından tutup arkaya doğru fırlattı. Gözü öfkeden dönmüş halde saldırmaya devam ederken, arkasına doğru yumruk atacaktı ki, yumruğun önündeki kişi, sekiz yaşındaki kızı olduğunu görünce, kızın burnuna temas etmesine ramak kalmışken, yumruğu tutmuştu.
"Skylar..." Dedi Bucky. Kız, yaşının verdiği şirinlik ve nayif sesiyle, "Bana baba olamadın, oysa ki seninle bir gün daha geçirmek için oyuncak ayıcığımı bile verebilirdim, baba." Bucky, uzun saçlarının ardına saklanmış mavi gözlerinden bir damla yaş dökmüştü. Ölü kızı, onu ne zaman hatırlasa, o da kendini ölmüş hissediyordu.
Bucky'nin kızı, parlamaya başladı. Tıpkı bir lamba gibi parlamaya başladı ve parlaklığı gittikçe arttı. Gözü kör edecek seviyeye geldiği zaman, Bucky elini, gözünün üstüne koyarak kendini ışıktan korudu. Parlaklık, iyice arttı ve kız aniden patladı. El bombası etkisinde patlayınca, etrafa alevler saçıldı.
Adamın son gördüğü şey ise bedenini saran alevler oldu.
Uyanır uyanmaz gördüğü ilk şeyi, metal elinin arasına aldı. O eline aldığı şey ise Fitz'in boğazı oldu. Onu daha yakından incelemek ve rapor hazırlamak amacıyla yakınlaşmış Fitz, aniden soğuk metali boğazında hissedince neye uğradığını şaşırdı. Jemma hemen aralarına girdi ve Bucky'i sakinleştirmeye çalıştı. "Barnes! Ne yaptığını sanıyorsun? O Fitz, bırak onu."
Bucky'nin gözleri yavaş yavaş açıldığında ve gerçeği fark edip, bulunduğu durumu görünce, Fitz'in boğazını bıraktı ve insan eliyle alnından teri sildi. Hızlı kalp atışları, yanındaki makinenin bip sesinden anlaşılırken, Bucky kalp atışını dizginlemek için solunum alış verişini düzenliyordu.
Fitz'de aynı şekilde soluklanmaya çalışırken, Jemma'ya baktı, "Ucuz atlattım." Kadın da başını salladı cevap olarak. "Evet, herhalde kontrol sırasında hasta tarafından öldürülen ilk doktor olacaktın ki, olmadın." Bucky, onlar konuşurken kendi nefes alış verişlerini düzenledi, ardından bir isim söyledi.
"Skylar...Winter?"
İkisi de, o ismin telaffuzundan sonra Bucky'e döndü. Adam, yatakta doğrulmuş, sağ doğru, hiç bir şeyin olmadığı boş zemine bakıyordu. Jemma ve Fitz için boş zemin olsa da, Bucky orada bir şey görüyordu.
O gördüğü şey ise, kızıydı.
Kızını sekiz yaşında iken, Ultron'ları istilası sırasında, Ultronbotlar'dan birinin kendini imha etmesi ile kaybetmiş, onun yanmış vücudunu kendi elleriyle tutup, tek başına gömmüştü. Natasha'dan olan kız, şimdi babasının gözünün önünde belirmişti. Ona diyecek lafları vardı.
Kırmızı saçı, mavi gözleri, pürüzsüz beyaz cildi. Kırmızı elbisesi ve siyah babetleri ile. Her zamanki haliyle karşısındaydı babasının. Tam onun gözlerinin içine bakıyor, ona söyleyeceği şey için hazırlanıyordu.
"Baba..."
Bucky ise onun diyeceği şeyi bekliyordu, "Evet, Skylar."
Çocuk, heyecanı yüzünden takıla takıla söyledi. "Şey. Ben. Sana son, bir veda edemedim. Şimdi etmek istiyorum."
Kızın gözünden bir damla yaş süzüldü. Mavi gözünden akan yaş, babetin üstüne damladı.
"Seni seviyorum."
Ardından, kız ayaklarından başlayarak, yukarıya doğru kayboldu. Bucky, onun kaybolduğunu fark edince yataktan fırlayıp kızına sarılmak istedi. Ama kızı, bir halüsinasyon olduğu için içinden geçip dolaba çarptı. Dolabın dibinde, yere yapışmışken kızına baktı. Küçük elini kaldıran kız, babasına el salladı. "Bulutların üstünden seni sürekli izliyorum babacağım. Bir gün seni oraya bekliyorum."
Düştüğü yerden bir daha kızına sarılmak için fırladı ama yine içinden geçti. Yatak ile dolap arasındaki boşlukta yere düşünce. Sinirden kastan olan elini yere vurdu ve fayansı kırdı. Jemma, onu sakinleştirecek iken adam ayağa kalktı elini ona doğru uzatarak durmasını işaret etti.
Burnunu çekti, metal koluna sildi göz yaşını. "Ben iyiyim Jemma, sadece. Özledim." Jemma, kimi özlediğini anlamamıştı. "Peki kimi?" Bucky düşündü, kimi özlemişti, Skylar kızıydı, baba yanı özlüyordu. Becky, onun ilk karısıydı, koca yanı özlüyordu onu. Natalia, gerçek aşkıydı. Bütün bunlar, Bucky'i yormuştu.
Yavaşça yatağa uzandı ve oturdu. Fitz, elini adamın omzuna doğru götürdü. "İyi misin Barnes?" Bucky evet anlamında kafa salladı. Jemma, aklındakini söylemenin doğru zamanı olmadığını biliyordu ama söylemesi lazımdı. Yoksa başka bir zaman söyleyemezdi.
"Barnes, sen baygınken sırtını açıp baktık, onu oradan almamız mümkün değil. Oldukça büyümüş ve kalbine, akciğerine bağlanmış. Onu oradan almak için kalbini ve akciğerin sökmemiz gerekir. Ama neden böyle olduğunun sebebini anladık."
"Neden?" Konuşacak hali yoktu adamın, kısaca sormuştu sorusunu. Jemma ise uzun açıklamalarına devam etti. "Serumun yüzünden. Enfeksiyon vücuda yayılırken, Serum ile tepkimeye girmiş ve beden içinde kabuk bağlayıp, etrafa kök salmış. Fakat, kabuk bağlaması enfeksiyonu yavaşlatmış. Eğer normal bir insan olsaydı çoktan ölmüştün. O yüzden, Serum yine seni kurtardı."
Bucky'nin buna sevinecek hali yoktu, ayaklarını yer ile buluşturup doğruldu. "İzninizle," diyerek odadan çıktı. Ne Jemma, ne de Fitz bir şey diyebildi. Adamın ağladığını gördüklerinde, adamın baba tarafını görmüşlerdi ve bu onların, gördükleri hakkında yapabilecekleri yorumları ağızlarından çekip almıştı.
Jemma, odadan çıktı ve koridorun sonuna doğru giden Bucky'e seslenerek onu durdurdu. "Bucky!" Adam arkasını dönüp kıza bakınca, Jemma, "Nereye gidiyorsun?!" diye bağırdı. Bucky, hiç bir şey demeden yürümeye devam etti. Jemma, cevapsız kalınca, kafasında çeşitli tahminler yapsa da, bunlardan en muhtemel olanı, eve gidip, hazırlanıp yine Becky'i aramaya gidecek olmasıydı.
---------------------------------------------
Selamlar, tam 2000 kelime sürmüş olan bölümümüz bu noktada sona erdi. Şimdi, aklınızda bir kaç soru takılmış olabilir. Hemen bu yazar notunda açıklayayım. Evet, Bucky'nin bir kızı var. Bucky ve kızını merak ettiyseniz "Coldest Winter'a" bakabilirsiniz.
Wanda ile olan ilişkisini ve kızıyla ilgili daha çok detay ararsanız, Scarlet Passion'a bakabilirsiniz.
Kitapları anlamak için sırayla takip etmenize gerek yok, ama karakterin geçmişte yaptıklarını okuma şansınız da varken, değerlendirebilirsiniz.
Umarım hikaye hoşunuza gitmiştir.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro