Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Kırıklarımızı Toplar, İyileştirir

Bucky, ormanlık arazinin ortasında, karşısındaki mermerde yazan yazıyı okurken ellerini cebine sokmuş, geçmiş anıları düşünüyordu. Yeşil yaprakları hafiften sararmaya ve dökülmeye başlayarak son baharın yaklaştığını haber eden yapraklar rüzgar ile uçarak Bucky'nin etrafında gezinirken, eski Kış Asker'inin aklı önündeki toprağın altında yatan kahramandı. 

Diz çöktü, gözü mezarın yanındaki Okaliptüs bitkisine takıldı. Hakkında bir yorum yapmadan aklındaki düşüncelere yoğunlaşmaya devam etti. Yerin altında yatan, tabutun içinde bedeni duran, ruhu huzura kavuşan, çok sevdiği dostu olmuş olan insan, Clint Barton.

"Seni ben yetiştirdim, şimdi de ben gömdüm. İnanamıyorum. Bu süper asker serumu, bu şey, lanet gibi. Benim yaşlanmamı engelliyor, sanırım vampir oldum." Kendi kendine söylediklerine kıkırdıyan Bucky, lafını devam ettirdi. "Vurulmadığım sürece yaşamaya devam edeceğim. Serum vücudumda hiç bir hastalığın oluşmasına izin vermiyor. Vücudumdaki su tamamen tükenene kadar terlemiş olsam ve üstüne soğuk su içsem, hiç bir şekilde grip olmuyorum. Ama sen grip olmuştun, yataklara düşüp hasta olmuştun. Biz ise seni iyileştirmeye çalışıyorduk. Ne zamanlardı ama."

Ayağa kalktı, mezardaki yazıyı bir kere daha okudu. Ardından arkasını dönüp yürümeye başladı. Oradan uzaklaştı, uzaklaşırken, dostunu orada bıraktığı için garip hissediyordu. Bir kadın için onunla arası her zaman dengesiz olmuştu, en iyi dostu olabilecekken o fırsatı kaçırmıştı.

Şimdi o fırsat asla dönmeyecekti.

Metroya binen asker, başını öne eğmiş kimse ile göz göze gelmemeye çalışıyordu. Başında şapkası, gözünde gözlüğü ile toplumun arasında kamufle olup sıradan gibi bir insan gibi görünmeyi deniyordu. İnsanlar arasında dolaşacağı zaman genellikle bu kılıkla gezerdi. Her ne kadar İntikamcılar'ın arasında resmi bir İntikamcı olup herkesi gözü önüne, basına, medyaya çıkmamış olsa da, yine de onu çok seven ve ona hasta olan insanlar vardı. Bir yandan da ondan nefret edip onu öldürmek isteyenlerde vardı. 

İnsanların hiç biri konuşmuyordu, hepsi sabah vakti işine gidiyor, günün nasıl geçeceğini düşünüyordu. Bazıları telefonla uğraşıyor, bazıları camdan bakıyor, bazıları metrodaki başka insanları kesiyordu.

Bucky ise gideceği yere kadar zaman geçsin diye kendini anılarından oluşturduğu havuzun içine bıraktı. Anıları vücudunun her yerini sararken, o aralarından en güzel olanını hatırlamak istedi. 

"Hadi ama, bunu yapabilirsin. Senin asker olman gerekiyor." Becky, atış alanında kabinlerden birine girmiş. Elinde tabancası, hedefe nişan almaya çalışıyordu. Normalde Bucky'nin bütün yeteneklerinin aynısına sahip olan Becky, henüz onları keşfedemediği için nişan almakta da sorun yaşıyordu.

Saniyeler içerisinde sekiz kişiyi elinin sağ işaret parmağından vurabilecek kadar hızlı nişan alan Bucky'nin klonunun, iki dakika beklemesine rağmen karşısındaki hedefin ortasındaki noktayı vuramaması, hatta kurşunun hedef çemberine değmeden geçmesi biraz komikti. 

Bucky, kızın biraz gerisinde, kollarını bağlamış ateş etmesini bekliyordu. Kızın ellerinin titrediğini gören adam, daha fazla dayanamadı ve yardım etmeye karar verdi. Kızın arkasına yaklaştı, iyice dayandıktan sonra elini kızın elinin üstüne koydu, kızın kulağına fısıldadı, "Yardım edeyim de düzgünce nişan tamam mı?" 

Kızın elleri hala titremeye devam ediyor, hala içinde yaşadığı stres ve tereddüt yüzünden hedefi tutturamıyordu, Bucky ise söyledikleri ile kızın sakinleşeceğini umuyordu, "Merak etme, ben buradayım, tabanca seni ısırmaz."

Becky, kafasını hafif çevirdi, Bucky'nin nefesini ensesinde hissediyordu ve bu onun için zevk vericiydi. "Tabancadan değilde, senin ısırmandan korkuyorum." Bucky, kızı omzundan öptü, "Bende seni ısırmam merak etme."

Omzuna gelen öpücük ile dizlerinin bağı çözülen Becky, ayakta durmakta zorlandı. Bucky'nin yardımı ile ayakta durmak için kendiyle mücadele eden Becky, nişan aldı tekrardan. Fakat bu sefer eli titremiyordu. Nişan aldıktan sonra sebepsizce beklemeye başladı, tetiğe varamadı eli.

Bucky, elini kızın elinin üstüne koyması sayesinde ateş eden Becky, bütün bir şarjörü tam on ikiden vurmayı başarmıştı. Bütün kurşunların gitmesi gereken yere gittiğini gören Becky çok sevindiği için Bucky'e sarıldı. Zıplayıp kucağına atlayan kızı kalçasından tutarak taşıyan Bucky, "Şimdi ödülünü almak ister misin?" şeklinde fısıldadı. 

Becky daha bir şey diyemeden kızın boynuna yapışan asker, kızı duvara dayadı. Adamın elleri, elleri kızın insan üstü mükemmellikte olan fiziği yüzünden harika görünen bacaklarını tutarken boynundan aşağıya doğru öpücükler kondurarak aşağı iniyordu.

Klon kız ise kafasını kaldırmış, gözlerini kapamış, sıktığı dişlerinin arasından kaçırdığı iniltiler ile Bucky'nin aldığı zevkin daha da artmasına neden oluyordu. Ödülünü beğenen kız, bu ödülün eve kadar sürmesini, evde de devam etmesini istiyordu. Bucky'de buna hayır diyecek bir zamanında değildi. 

Onunla olan sıcak zamanlar, her zaman adamı hatırladıkça daha kötüye çeviren anılar olarak kalmıştı kafasında. Çünkü artık o anıları yaşamayacaktı, artık o yoktu, o olsa bile, o artık bildiği ve sevdiği Becky değildi.

Onun Becky'si yıllar önce trenden düşüp öldü. Şimdi ise onun sadece bedeni vardı. Anıları yok olmuştu, bunu biliyordu, çünkü o dediği laf aklından çıkmıyordu.

"Lanet olası Becky'de kim?"

Bu lafı düşündükçe kalbi biraz daha sıkışıyor, yaşam biraz daha anlamsızlaşıyordu. Kendi benliğinin silinmiş olması, kendini hatırlamıyor olması Bucky'i yakıyordu, parçalıyordu. Unutmak istemişti fakat şimdi geçmişinden çıkıp gelmişti, unutturmamak için. Metro'da inmesi gereken durağa gelince indi. Kapılar açılınca görgü nedir unutmuş insanlar ilk kendileri geçmek için uğraşmaya çalışırken, Bucky hepsini iterek kenara çekti ve rahatça geçti.

Metro'nun yer altındaki istasyonundan bir an önce çıkmak isteyen Bucky, merdivenleri çıktıktan sonra karşısına çıkan uzun ve düz yolu yürümeye başladı. Geniş ve duvarları küçük, renkli taşlarla bezenmiş yolun tavanında sıralı olarak ışıklar diziliydi.

Kafası aşağıda, zihni anılarda olan Bucky, çevredeki insanlara hiç dikkat etmeden yoluna yürüyordu, ta ki bir kıza yanlışlıkla çarpana kadar. "Özür dilerim," kelimeleri ağzından dökülürken çarptığı kıza baktı, burada görmeyi beklemediği biriydi, "Jenna?"

Ona çarpan kişi Jenna idi, onu burada bulacağını bildiği için gelmiş, beklemişti. Ama kamufle olacağını tahmin edemediği için onun geldiğini anlamamış, çarptıktan sonra anca anlayabilmişti. "Evet benim," dedi kız. Arkasını döndü ve Bucky'nin yürüdüğü, geldiği yolu gitmeye başladı.

Bucky'de hemen arkasından onu takip etti ve ikisi çıkışa doğru yol aldılar. Yüzeye çıktıklarında araba sesleri, insan gürültüsünden dolayı konuşmaları zorlaşmıştı. Yan yana yürüyorlardı ama konuşmak için yüksek ses kullanmak zorundaydılar.

Kısa, kahve rengi saçlı kızın saçıyla aynı renk gözleri vardı. O kahve gözler Bucky'nin taktığı güneş gözlüğü arkasındaki gözleri incelemeye çalışıyor, fakat o lanet siyah camlı gözlük yüzünden olamıyordu. Bucky'nin ruh halini anlaması için gözlerine direkt olarak bakması lazımdı. Bir insan hareketlerini değiştirip söylediği yalanlara uydurabilecek bir canlı da olsa, gözler asla yalan söylemezdi.

Adamın gözlerini görme şansı bulamayan kız, karşıdan karşıya geçecek iken durdu, Bucky durmadan yola atlayacaktı ki elini onun karnına koyarak durdurdu, "Ne yapıyorsun? Durmazsan araba çarpacak!" Bucky, konuşacak havasında olmadığı için ruhu çekilmiş gibi bir bıkkınlık ile cevap verdi, "Araba çarparsa olan arabaya olur. Ne kadar dayanıklı olduğumu biliyorsun." Adamın sürekli damarlarındaki seruma güvenmesine sinir oluyordu Jenna.

"Ama arabanın hızını ve sana vuracağı yeri bilmeden bunu onaylaman mümkün değil," Kız bilimsel konuşmasına devam edecekti ki, Bucky hiç dinleyemeyeceği için elini havaya kaldırdı, "Jenna, lütfen. Hiç havamda değilim. İstersen Fitz ile konuş bu konuyu."

Yayalara yeşil yanınca, insan ordusu aynı anda kendini yola atıp karşıya geçmek için yürüdü. İki taraftan gelenler sanki savaşacakmış gibi birbirlerinin üstüne yürüyecek iken, Bucky, Jenna'yı kendi önüne aldı ve kaybolmaması için omzundan tuttu. Jenna, Bucky'nin ne yaptığını anlayınca adamın, omzunu tutan elinin üstüne hafifçe vurdu, "Ben küçük kız değilim, kalabalıkta kaybolmam."

Yolun karşısına geçtiler ve kaldırımdan devam ettiler, "Ama yine de kaybolursan Fitz'in endişelenmesini istemem." Jenna, dudağının kenarı hafiften yukarı kalkan Bucky'i durdurmak için kendinde durdu, "Ne diyorsun sen? Benim Fitz ile aramda bir şey olduğuna dair bir vurgu mu yaptın?" Bu sefer diğer kenarını da kaldırdı dudağının, "Evet, belki yapmış olabilirim."

"Kendi aşk acılarını benim ilişkilerime laf atarak bastırmaya çalışma Barnes. Geçen günlerde olanı biliyorum. Bunun içinde üzgünüm. Zor olmalı."

Yukarı kıvrılmış dudak kenarları tekrardan aşağıya düşmüştü. Az önceki üzgün ve soğuk haline geri dönmüştü, "Teşekkürler Jemma, peki neden beni takip ettin, bulmaya çalıştın." Kız tekrardan arkasını döndü, "Evine gidersek göstereceğim sebebini." Ev ile olan bağlantıyı çözmeye çalışan Bucky, düz yolda kaptırmış giden Jemma ile mesafesinin açıldığını görünce koşarak tekrardan kızın yanına geldi ve beraber yürüdüler.

Evin kapısını açıp içeriye giren Jemma'nın, kapının kitlenmemiş olduğunu biliyor olması, Bucky'i kuşkulandırmıştı. Daire kapısını açtıktan sonra içeriye girdikten sonra gördü ki, evin eşyaları yenilenmiş ve yerleştirlimişti. Temizlenen evin kirli hiç bir yeri yoktu ve sanki daha önce hiç oturulmamış gibi pırıl pırıldı.

Jemma, kollarını iki yana açtı, "Ta da! Şaşırdın mı peki?" Bucky, morali yerinde olmadığı için salonun ortasındaki üçlü koltuğun arkasından zıplayıp üstüne oturdu ve hemen yayıldı, "Teşekkür ederim. Senin fikrin miydi?" Ağır adımlarla, topuklu çizmesinin topuklarını yere vura vura gelen Jemma, kollarını koltuğun kafa yaslama kısmına koydu, "Belki, belki de Bobbi'nin fikridir. Ya da Jessica, sana karşı meslektaştan daha ötesi olarak bakan onca kadın gözü var ki, sayamam."

Koltuğa yatan Bucky, iyice yerleşti, "Belki hiç bir kadın cazibeme karşı koyamıyordur." Kollarını birleştiren Jemma, sahte bir kahkaha attı, "Ne demezsin. Çekici, yapılı ve sert Kış Askeri, Bucky." Bu cümle Bucky'i, aşağısında geçmişi olan bir uçurumun kenarından itmişti.

***

"Sana niye bu kadar çok kadın bakıyor Bucky, ben senin sadece bana ait olmanı istiyorum."

"Belki hiç bir kadın cazibeme karşı koyamıyordur, sen koydun mu mesela Becky?"

"Ne demezsin. Çekici, yapılı ve sert Kış Asker, Bucky."

"Ve onun çok sevdiği Kış Leydisi, Becky."

***

Jemma, odanın diğer ucundaki cama doğru yürüdü. "Clint'in ölümü yüzünden Shield'daki hiç kimsenin morali yerinde değil. Sam bir kız bulduğunu söyleyip onunla mesajlaşıyor bütün gün. Scott yer altı uyuşturucu çeteleri ile kafayı bozmuş halde. Direktörümüz olan Ahmet ise çok nadir görülüyor ortalarda. Gündüzleri başka bir yerde, geceleri başka bir yerde."

Aklı Becky'den çıkmayan Bucky, doğruldu ve koltuktan kalktı. Jemma'nın yanına, camın dibinde olan kısma geldi. "Onunla geçen gün kavga ettim. Fena benzettim," Jemma dönüp ona baktığında Bucky'i gülümserken gördü. "Kendi direktörünü mü dövdün?" Camdan dışarısını, caddeyi izleyen Bucky, "Evet, yapamaz mıyım? Adamın dövüş yetenekleri benimkinden bir kaç seviye üstte. Fakat onda serum yok."

Jemma, gözlerini yukarı dikip düşündü, "Bir zamanlar vardı ama, değil mi?" Bucky, camdan yansıyan kendi yüzüne baktı, düşmüş, çökmüş bir haldeydi. Yıllar önce aynaya baktığı zaman Bucky'i göremiyordu, yerine başka bir adam geçmişti sanki. Jemma, onun kendi yüzünü incelemesini izlerken, bir şeyler demesini bekliyordu. Fakat adam susmuş, sadece düşünüyordu.

Düşüncelerinde boğulmamaya çalışan Bucky, tamamen susmamak için Jemma'yı cevapladı, "Ben Nadya'yı eğitirken vardı. Şimdi onu Natasha eğitiyor. Şuna baksana, hepimiz dağılmışız. Carol öldü, Strange ne yapıyor belli değil. Banner pastane açtı. Matt uzaklarda, Elektra öldü mü o bile belli değil."

Jemma, camın kenarından ayrıldı ve duvar köşesinde duran, pizza kutusunun metalden yapılmışı gibi şekli olan kutuyu eline aldı. Kutunun kapağını kaldırdı ve Bucky'e gösterdi, "Senin için yapıldı. Direktör, kalkanla yaptıklarını görünce etkilendi ve sana da yapılmasını istedi."

Kutuda duran siyah, kırmızı kalkan, camdan içeri giren ışıkla parıldıyordu. Parlaması onu daha cazip gösterirken, Bucky sağ elini değdirdi, vibranyum, her yerde anlardı. "Steve'in kalkanını kullansaydım olmaz mıydı?" Bucky'nin anlamsız ve olmayacağını bile bile sorduğu sorulara katlanmak, Jemma için her zaman zor olmuştu, "Hayır, onu kullanamazsın. Steve şu anda Enchantress ile meşgul. Şu kötücül, şeytanımsı olan cadı olan Enchantress değil ama. Thorgillerden."

Bucky, kafasını sallayarak kalkanı aldı ve sol koluna taktı. Kıyafeti ile aynı renkleri taşıyan kalkan oldukça hoşuna gitmişti. O sırada ise karşı binanın camında bir siyahlık gördü. Güneş ışığı yüzünden tam göremeyen Bucky, ne olduğunu anlayıp Jemma'yı korumak için kalkanı kaldıracakken, kurşun çoktan camı kırarak içeri girdi ve Jemma'yı vurdu.

Kalkanı cama doğru tutup kendini korurken Jemma'nın yarasına baktı, belinde ufak bir sıyrık vardı sadece. Kurşunlar kalkana çarpıp geri sekerken, son sıkılan kurşun evin duvarından sekti ve Bucky'i sırtından vurdu.

Sırtına giren kurşunu hisseden Bucky, "Duvardan tüfek kurşunu sektirmek mi? Hay s*keyim!" Jemma'nın acısını ifade eden yüzüne bakıp, "Sen yarana bak, ben takipteyim."

Karşıdaki binaya zıplayan Bucky, kalkanı önüne doğru tutarak camı kırdı ve yere takla atarak indi. Yuvarlanarak kalkan Bucky son hızda koşmaya başladı. Koşarken tavandaki boşluktan bakıyordu, Becky'nin koştuğunu gören Bucky, hızını arttırdı ve onunla aynı hızda koşmaya uğraştı. Karşısına çıkan duvarı kalkanıyla kırıp geçen Bucky, sağ dönmesi gerektiğini fark edince duvara zıpladı, oradan sekti ve küçük dolabın üstüne atladı.

Dolaptan ileriye atlayan Bucky, kalkanı kafasına siper ederek cam kapıyı kırdı. Cam kapıdan sonra karşısına çıkan tahta kapıyı da kırdı. Son hızda koşmaya devam eden Bucky, karşısına çıkan masanın üstünden zıpladı.

Hiç bir şekilde durmayan Bucky, tekrar sağ dönecekken dönemedi ve duvara kalkanıyla çarptı. Kalkanı duvara gömülüp hızını kaybeden Bucky, zamanını kaybetmeden yine koşmaya başladı. Önceki hızını yine kazanan Bucky, karşısındaki binanın çatısına atladı. 

Atladığı bina, koştuğu binadan daha küçüktü, o yüzden camdan atlayınca çatı katına inmiş oldu. Becky'de aynı binanın çatısına atlayınca. Bucky onu daha yakından görmüş oldu. Çatının sonuna kadar koşan kız, sonuna gelince durdu. Bucky'de onun durduğunu görür görmez kalkanını fırlattı. 

Dümdüz uçan kalkanı metal koluyla yakaladı kız. İkisi göz göze geldi ve Bucky orada düşecek gibi oldu. Ama zayıfladığını kıza göstermeden dimdik duran adam, bakışmaya devam etti. Becky, hiç bir tepki vermeden kalkanı Bucky'e fırlattı. 

O kadar güçlü fırlatmıştı ki, arabanın zarar veremediği adam geriye doğru ayakları sürterek kaydı. Üstüne gelirken son anda yakaladığı kalkana bakan Bucky, kızın  aşağı atladığını görünce çatının kenarına kadar koştu ama geldiği zaman aşağılarda göremedi mavi gözleri.

"Becky..." diyen Bucky, sırtındaki kurşun yarasının daha çok acıdığını hissetti. Eliyle sırtındaki yaraya ulaşmaya çalıştı ama sırtında olduğu için erişemedi. O sırada gözleri kararan Bucky bilincini kaybetti ve oraya yığılıp kaldı.

--------------------
Selamlar. Winter Soldier'dan çaldığım hikaye örgüsünü Bucky'e göre işlediğim kurgunun bir bölümü daha bitti. Umarım sevdiğiniz bir bölüm olmuştur.

Kendinize iyi bakın, hoşca kalın.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro