Karanlık Sarar Kalbini, Kasvetlenir
Bucky, şehrin birbirinin ardına saklanan yüksek binalardan bir tanesinin çatısına çıkmış, dürbünlü tüfeğini kurmuş bir şekilde binanın bulunduğu sokağı inceliyordu. Görüşüne girmesini beklediği kişi Becky'di. Onu bulacaktı, dövdüğü adamlardan biri sonunda ötmüştü ve önemli bilgiler paylaşmıştı.
Neo Hydra'nın amacını, Becky'nin o planlardaki yeri gibi birçok önemli detay hakkında bilgi sahibi olmuştu, fakat hala tam olarak bilmediği bir kaç nokta bulunuyordu. Mavi gözler tüfeğin dürbününden bir saniye bile ayrılmazken namlunun ucu sürekli bir sağa, bir sola dönüyordu.
Arkasından aniden bir kız sesi gelmiş olsa da Bucky yine de kafasını tüfekten kaldırmadı. Elinde dosyalar ile Jemma gelmişti.
"Selamlar Bucky, ne zamandan beri buradasın?" Soru sormuştu fakat o söylemeden tahminini de paylaştı adamla. "Yoksa on altı saat falan mı?"
Bucky dikkatini dağıtmamaya çalışırken kısa cevap verdi. "İki saat kırk iki dakika otuz altı saniye, otuz yedi, otuz sekiz." Jemma adamın saymış olmasına ihtimal vermedi. "Saymış olamazsın Bucky, kim iki saati saniye saniye sayar ki?"
Tüfeğin ucundaki iki ayağı çatının tümseğine koymuştu, bu sayede nefes alsa da optik oynamıyordu. İşaret parmağı tetikteydi. Sol eliyle tüfeğin ön kısmını tutmuştu. Kafasını sola, silaha yatırmış, sol gözüyle dürbüne sivil halkı inceliyordu.
Konuşma aniden kesilmişti ve bu Jemma'yı rahatsız etmişti. Bucky'nin işi olduğunu biliyordu fakat konuşurken bir yandan da aşağıdaki sivilleri kontrol edebileceğini biliyordu. Bucky bunu başarabilirdi, boşuna süper asker olmamıştı.
Jemma, konuşmayı devam ettirmek için aklındaki onlarca sorudan birini sordu. "Becky'i yolda gördün diyelim, burası on bir kat, Bucky. Onu nasıl kovalayacaksın?" Bunu hiç düşünmeyen asker, aklından onlarca fikri aynı anda yürüttü. Bütün fikirler kendi aralarında bir yarış yaparken Bucky, çizgiye ilk gelen fikri Jemma ile paylaştı.
"Sanırım binanın arka kısmından aşağı atlarım. Bunu daha önce birçok defa yaptım."
Elinde dizilmiş kağıtlar tutan kız şaşırdı. Omuzlarına bile değmeyen kısa kahve saçlarını kulağının arkasına attı. Onun neredeyse nefes almayı bile unutarak Becky'i aramasını çok şirin buluyordu. Ona duyduğu aşk, sevgi, Jemma'nın duygulanmasına yol açıyordu.
Bucky, dürbünle bakmayı sürdürürken kafasına yıldırım gibi düştü bir ses. "Bucky Barnes." Son harfi uzatarak yılan gibi tıslayan ve boğuk çıkan bu ses Bucky'nin kafasını dürbün başından uzaklaştırmasına neden olmuştu. Kafasını dürbünden çekip Jemma'ya döndü. Dikkatini bozmamak için büyük uğraş veren adamın, neden aniden geriye atıldığını merak etti Jemma. "Bucky, ne oldu?" Bunu derken adamın yanına gitmiş, kolundan tutmuştu, "Yine kafanın içinde ses mi duydun?"
Elini alnına koymuş, kafasındaki sesin sahibini çözmeye çalışan adam, onlarca yürüttüğü tahminin hepsi boşa çıkınca Jemma'ya dönerek, "Evet, içimde bir ses daha duydum. Bunlar uzun zamandır susmak bilmiyor. Sırtımdaki enfeksiyon ne kadar ilerlemiş olabilir."
Enfeksiyonun çok ilerlediğini düşünen Jemma, bunun gerçekleşmesini istemediği için o düşünceyi kafasından atıp Bucky'e odaklandı. "Fazla ilerlemiş olamaz. Fakat kontroller yapılmadan da bir şey diyemem."
Eski Kış Askeri, hiçbir şey demeden silahının başına geri döndü. Tekrar dürbün başında aynı pozisyonu alan Barnes'ın, aradığını bulması uzun sürmedi. O olduğuna emin değildi, fiziği ve saçı benziyordu fakat hemen karar vermek istemiyordu. Şu zamanlarda eski sevdiklerine dair çok benzer şey görüyordu fakat hiçbiri gerçek değildi.
Takip ettiği kızın yüzünü iki saniyeliğine bile olsa görebilme şansına erişti. Yüzünü ilk gördüğü salise de, onun Becky olduğunu anladı. Hemen tüfeği çantaya geri koydu ve çantayı sırtına asarak çatının öbür yanına koşmaya başladı.
Az önce duran adam şimdi çatıdan atlayacak gibi koşmaya başlayınca Jemma, Becky'nin göründüğünü anladı. Bucky'e bir şey demek istedi fakat onu yapmak istediği şeyden alı koymak istemedi.
Çatının öbür yanına koşan Bucky, hiç şüphe duymadan kendini aşağıya bıraktı ve Jemma'nın görüş alanından kayboldu.
Becky, kafasında bir kep, elinde deri eldiven ile erik seçiyordu. Tek eliyle erikleri tek tek yoklarken bir yandan da karşısındaki tezgahtar kadın ile pazarlık yapmaya çalışıyordu. Biraz uğraşsa da erikleri ucuz fiyata almayı başardı. Parasını uzatıp poşetini aldı ve arkasını dönüp tezgahtan uzaklaştı. Caddenin kenarına geldi, arabaların geçmesini bekledi. Bir kaç araba geçtikten sonra yolun öbür yanına geçmeyi başarmıştı.
Gördüğü en yakın gazete bayiisinin önüne geldi. Bayiiye doğru ilerlerken insanlar ona garip geliyordu. Seslerini ayırt edebiliyor, hepsinin ne konuştuğunu anlayabiliyordu. Onlarca farklı insanın dediklerini duyabiliyor olsa da, neden bahsettiklerini anlamıyordu. İsimler, adresler, hepsi ona tanıdık geliyor ama ne olduğunu çıkaramıyordu.
Bayiiye vardıktan sonra gazete dikkatini çekti. Çalıntı dondurma kamyonetinin, kaçak silahlar taşıyan bir kamyonete çarpıp civarda büyük bir patlamaya sebep olması yazıyordu. Becky'nin aklına aniden dondurma denen tatlı canlandı ve gazeteyi alıp inceledi. Dondurma ismi ona soğuk bir şeyi anımsatıyordu.
Soğuk fakat tatlı. Aynı Bucky'nin, Becky için olan tanımı gibi.
Becky, aldığı gazeteyi yerine koydu tam orada ayrılacaktı ki, Bucky'i gördü. Kim olduğunu bilmediği için dikkatini çekmedi. Fakat o adam tarafından izlendiğini anlayınca adımlarını hızlandırdı.
Kızın hızlandığını gören Bucky'de ona ayak uydurarak daha hızlı adımlar atmaya başladı. Becky, bir kez daha arkasına baktı ve bu sefer koşar hale geçti. Kızın koşmaya başladığını gören adam da koşmaya başladı ve yakın takibe geçti.
İnsanları kenara iterek koşan Becky, arkasına bakmadan koşuyordu. Bucky ise insanları itmeden, kendisi sağa sola atılarak koşuyordu. Bu yüzdende Becky'e yetişemiyordu. İnsanları itmemek isterken kendi hızını yavaşlatıyordu.
Becky, gözden kaybolmak için gördüğü ilk ara sokağa girdi. Ara sokağın çıkmaz olduğunu görünce, solundaki binanın çatısına kadar yükselen borularından birine tutunup tırmanmaya başladı. Bucky, onun sokağa girip gözden kaybolmaya çalıştığını görmüştü. Hemen onun peşinden gidip ara sokağa daldı.
İki bina arasındaki dar sokağa girince ise yukarı tırmanan Becky'i gördü. "Becky!" Onun ismini haykırdı fakat kız tepki vermedi. Bucky'i aldırmadan iyice çatıya yaklaştı fakat çatıya çıkmadı. Arkasına baktı ve kendini geriye doğru itti. Arkasında kalan binanın camlarından birini kırıp içeriye girdi.
Bucky, sokağın sağ tarafındaki binanın içine girdiğini görünce hemen duvarın dibine geldi ve zıplayıp metal kolunu tuğlanın içine soktu. Bunu yaparken duvarı kırmıştı ve ufak taş parçaları yere dökülmüştü. Bir daha zıplayıp elini duvarın içine soktu. Ardından bir kez daha zıpladı. Zıpladıktan sonra duvara tutunmak için hep sol elini kullanıyordu. İstese insan olan elini de kullanarak duvarı kırabilirdi fakat metal kol daha hızlıydı.
Becky'nin kırdığı cama kadar tırmandı ve içeriye attı kendini. Girdiği zaman, Becky'i ortalıkta bulamadı. Odanın çıkışına açılan kapının hala kapalı olmasından, odadan çıkmadığını anladı fakat onu göremiyordu. "Becky?" diyerek odada ona bakınmaya başlamıştı ki, boğazını metal bir tel boğmaya başladı. Bir şey onu geriye doğru sürüklerken Bucky onun Becky olduğunu hemen anlamıştı.
Zamanında bunu ona o öğretmişti çünkü.
Teli koparmayı başardıktan sonra arkasına döndü ve o çift yeşil göz ile göz göze geldi. Elini havaya kaldırmış, hamlesini yapacak olan kış askeri aniden dona kaldı ve gardını indirmiş oldu. Becky ise gözünü bile kırpmadan savaşıyordu. Bucky'nin durduğunu düşünmeden direk karnına yumruğunu geçirdi.
Karnından vücuduna yayılan acı eşliğinde geriye uçan Bucky, kahverengi bir koltuğa çarptı ve koltuk geriye düştü. Geriye doğru düşen koltuktan yuvarlandı ve yüzünde ahşap parkenin soğukluğunu hissetti.
Uzun saçlı adam, ayağa kalkmaya çalışırken kız onun dibine çoktan gelmişti. Üstüne gelen hamleyi durdurdu ve kızı boğazından yakalayarak arkasındaki duvara yapıştırdı. Kaşları çatık yeşil gözlere bakarken Bucky, kızın içindeki asıl onu uyandırmaya çalıştı.
"Becky, kendine gel. Benimi Bucky! Beni hatırlamalısın. Yaptığımız onca şeyi!"
Becky, sanki hatırlamak istiyormuş gibi Bucky'i süzdü. Onu aklına sokarak gömülmüş anılarını çıkarmaya çalışıyordu fakat sonuç boştu. Hatırlayamamıştı. Bucky'nin kolundan kurtuldu ve göğsüne tekme attı. Topuğun sivri kısmını bastırarak Bucky'e atmıştı tekmeyi. Geriye giden adam hemen dengesini yeniden kurmak amacıyla geriye bir takla attı.
Dengeyi tuttuktan sonra metal kolunu Becky'e doğrulttu. Mıknatıs özelliğini kullanarak Becky'i kendine çekti ve onu omuzlarından tuttu. Kız kurtulmaya çalışırken adam bir kez daha o anılara ulaşmaya çalıştı.
"Seni eğitmem, lunaparka gitmemiz, bunları hatırlamasan bile. Biz evlenmiştik, Becky. Bunu hatırla."
O anda Becky, durdu, Bucky'nin gözlerine baktı. Çırpınmayı aniden kesmesi Bucky'de bir umut uyandırmıştı. Kız, etrafına baktı, çevreye bakan gözleri yavaşça Bucky'e doğru yükseldi. Yeşilin en güzel tonunda olan gözler, sahip oldukları rengi bırakıp yavaşça okyanusu temsil eden maviye doğru dönüyordu.
Göz renginin değişmesinden Bucky şüphelendi. "Becky, yoksa sen-" Bucky lafını tamamlayamadan Becky ona sarıldı. "Bucky! Beni buldun!" Kız, kollarını adamın sırtına sararken, Kış Askeri bunun gerçek olamayacak kadar güzel bir his olduğunu anladı. "Be, beni hatırladın mı?"
Kafasını Bucky'nin göğsüne gömen kız, yavaşça geriye attı kafasını ve Bucky'nin gözlerine baktı. Kızın maviye dönen gözleri nemlenmişti. "Evet, anılar aklıma teker teker gelmeye devam ediyor...Olamaz..." Aniden bir şeylerin ters gitmesi adamın kafasındaki huzuru darmadağın etmişti.
"Becky, ne oldu?" Bucky bunu sorarken Becky kollarını adamdan çekti ve kendini uzaklaştırdı. "Onlar, onlar hafızam yerine geldiği zaman, buna vakit yok. Sana anlatmalıyım." Becky'nin ne demeye çalıştığı adamın aklında canlanmaya çalışıyordu fakat ortaya bir sonuç çıkmıyordu. Tahmin yürütmeyi bıraktı ve kızı dinlemeye koyuldu.
"Anlat bakalım."
"Zemo, yıllar önce Red Skull'ın yapmaya çalıştığı şeyi tekrarlamak istiyor. Rusyayı bombalayacak. Bir tren ile. İçinde neredeyse bir tona yakın patlayıcının olacağı bir treni, Rusyanın demir yollarından nükleer santrale doğru sürecek."
Bucky'e bu plan anlamsız geldi. "Nükleer santrele giden demir yolu yok Becky."
"Hayır vardı Bucky. Bizim son görevimizde trenin gittiği yol oydu. Aslında dağın eteğinden devam ediyor gibi görünse de, gizli bir yol daha var. O da Rusyanın en geniş askeri kampına gidiyor. İçerisinde nükleer santral bulunan bir askeri kamp. Zemo bunu yaparak Rusları kalbinden vurmak istiyor. Şu anda askerlerin büyük çoğunluğu orada. Herkesin oraya toplanmış olmasının sebebi ise,"
Kızın duraksadığını gören Bucky, devam etmesi için kızı dürttü omzundan. "Devam et Becky, her şeyi duymaya ihtiyacım var."
"Çünkü başkan yarın orada bir konuşma yapacak."
"Askeri güçler onu durdurabilir. Patlayıcı dolu bir treni uzaktan patlatabilirler."
"İçinde her ülkeden alınmış esirlerde olacak. Başka ülkelere ait esirleri öldürmek savaşa yol açabilir."
Yumruğunu sıkan Bucky, Zemo'ya küfür etti kendi içinden. Arkasından odağını yeniden Becky'e verecekti ki, odanın diğer camından içeriye bir bomba girdi. Becky, sevdiği adamı bombadan koruyabilmek için onu camdan dışarıya itti. Bucky, kız tarafından itildi ve girdiği camdan fırlayarak aşağıya düştü.
Zemine sert bir iniş yapması, sırtında acı dalgalanmasına sebep olmuştu. Dirseklerinin üstünde de doğrulurken ise az önce olduğu yerde büyük bir patlama oldu. Az önce kızla yaşadıklarını düşününce, şimdi bombadan ölmüş olma olasılığını kabul edemezdi. Hemen yukarıya zıpladı ve az önceki gibi tırmanarak o odaya kadar çıktı.
Tekrar aynı yere geldiği zaman ise bütün odanın yanmış olduğunu fark etti. Bütün eşyalar siyaha dönmüştü fakat bir iz yoktu. Çevresine baktığında Becky'e dair hiçbir ize rastlamadı. Kız kaçmış olmalıydı, ya da daha kötüsü.
Kaçırılmış olmalıydı.
Hala dik duran duvarlardan birinin yanına gidip duvarı inceledi. Metal olmayan koluyla duvarı yoklarken eline bir şeyin battığını hissetti ve ona batmış olan şeyi çıkardı. Etrafa yayılan şarapnel parçalarından biriydi. Eline aldığı şarapneli evirip çevirdi. "Tony," dedi. Şarapnel deyince aklına hep Howard'ın çocuğu geliyordu.
Patlama sonrasında bile, sırtına astığı fakat kavga sırasında sırtından çıkan çantaya bir şey olmadığını gördü. Yere saplanmış çantasını çıkardı ve gelen siren sesleri ile olay yerinden ayrıldı.
Becky'i alan kişi tabi ki Zemo olmuştu. Onun Bucky ile konuştuğunu görmemiş fakat kaçmaya çalıştığını sanmıştı. Yanlış anlasa bile, kıza vereceği ceza büyük olacaktı. Tekrar anıları silmesi gerekiyordu. Bu sefer, vereceği elektrik geçmiş olan hepsinden daha fazla olacaktı.
Bucky ise evine dönmüştü. Jemma ve Daisy onu bekliyorlardı. İkisi de kendi arasında konuşurken Bucky direk evine daldı ve çantasını bir kenara fırlattı. Adamın yüzündeki çöküklük, Daisy'nin dikkatini çekmişti.
"Ne oldu Bucky, Jemma bana Becky'i bulduğunu söyledi." O an Bucky Daisy'e bağırmak istedi fakat bunu yapmadı. Kıza kıyamadı. Öfkesini ona göstermemesi gerektiğini düşünüp, Becky'nin sebep olduğu öfkeyi, beyninin derinliklerine gönderdi.
Jemma, konuyu irdelemek yerine sadece Bucky'nin durumu ile ilgilendi. "Bir şey oldu mu? Herhangi bir yaran var mı?" Fakat Jemma sorusuna bir şarapnel parçası ile cevap almıştı. "Bu da ne?" Elindeki şarapneli inceleyen kız, bunun çok eski bir teknoloji olduğunu o ufacık parçadan bile anlamıştı.
"Bir el bombasının şarapneli. İncelemek istersin diye düşündüm."
Daisy, adamın bir el bombası ile gelmesi, vücudunun kirli olması ve yüzünün asık olmasından hiç iyi şeyler olmadığını anlamıştı. Fakat az önceki Bucky'nin içine attığı şeylerin farkına vardığı için sormadı. Onu daha fazla üzmek istemiyordu.
Bucky, aniden duvarına yapıştırdığı onca resim ve şeritlerden oluşan şemasını yırtmaya başladı. Kurmak için saatlerini harcadığı şemayı eliyle tutup parçalıyordu. Jemma onu tutup durdurmak istedi fakat karışmamanın daha iyi olacağına karar verip olduğu yerde durmaya karar verdi.
Duvardaki bütün resimleri, gazete manşetlerini parçalayan Bucky, en son Becky ile olan resmine geldiği zaman durdu. Resmi aldı. Ortadan ikiye ayırdı ve Becky'nin olduğu kısmı cep saatinin kapağının arkasına sıkıştırdı.
Adamın hala cep saati taşıyor olmasına Daisy şaşırmıştı. "Bu dönemde cep saati mi? Ne zamandan kalma?" Bucky, saate bakıyor iken, "İkinci Dünya Savaşından" dedi. Saatin beyaz oluşu ve dışında kar tanesinin birbirine asla benzemeyen görüntüsünün işlenmiş olduğunu fark edince, saatin Becky'nin verdiğini tahmin etti. Tahmininden bahsetmeyen Daisy, sadece Bucky'nin, Becky'e olan bakışına şahitlik etti.
Cep saatini arka cebine koyan adam, Jemma'ya döndü. "Size anlatmam gereken şeyler var. Sanırım Becky'nin ne için kullanılacağını öğrendim." Jemma, aniden kaskatı kesilip gerilmişti. "Ne diyorsun?! Hemen anlatmaya başla." Yavaşça koltuğa ilerleyen Bucky, dikkatlice oturdu ve derin bir soluk aldı. Onun karşına geçip dikilen Jemma, ona doğru bir bakış atınca, Bucky bir saat önce yaşadığı her şeyi anlattı.
--------------------------------------------
Selamlar, finalden bir önceki bölüm ile karşınızdayım. Becky ve Bucky bu bölüm kavuşmuş gibi oldular da, aslında kavuşmadılar. Becky'nin hafızası yeniden silindi ve bu sefer, bir öncekinden çok daha ölümcül.
İtiraf edeyim, kötü adamın kötü planı yazarken aklıma geldi, tamamen doğaçlama ürünü. Daha öncesinde aklımda yoktu. Umarım çok uçuk bir plan olmamıştır.
Bölümü sevdiyseniz, beğendiyseniz, oy atmayı lütfen unutmayın. Oylarınız ve yorumlarınız benim için gerçekten önemli. Kendinize iyi bakın, hoşça kalın.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro