Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bazen İse Çok Daha Kötü Yapar

Siyah deri ceketini üstüne geçirmiş, bakışlarını yerde gezdiren adam, bar kapısından içeri girdi. Terin, motor yağının kokusu hemen burnuna doluştu. İçerisi motorcu heriflerle dolup taşmıştı. Adam, bunu sevmemiş olsa da, araştırması için buraya gelmesi lazımdı. Renkli ışıkların altında yürümeye devam ederken motorculardan biriyle çarpıştı. Adama çarpan motorcu, az kala dengesini kaybedip yere düşüyordu, masaya tutunmasaydı.

"Önüne bak! Sen kim olduğunu sanıyorsun?!" Adam direk çıkışmıştı. Ufak bir çarpışma olsa bile olayı hemen büyütmüştü. Gözlerini, çenesine kadar gelen saçlarının ardına saklamış adam, sessizliğini korudu. Motorcu adam, göğsüne kadar gelen sakalını okşadı. "Sessiz takılacaksın demek, bu da bana seni dövme hakkı çıkartır, değil mi?" Sessiz duran adam, ellerini cebinden çıkardı. Sağ elini cebinden bir fotoğraf ile çıkarmıştı. 

Adam, karşısındaki kilolu, kirli, sıradan bir motorcu gibi giyinmiş olan adamın karnına fotoğrafı yapıştırdı. "Bu kızı arıyorum. Buraya geldiği görülmüş." Motorcu adam, karnına bastırılan fotoğrafı ucundan tutup, elindeki fotoğrafta duran kıza baktı. O sırada, bara takılıp eğlenmeye gelmiş adamlar, olayı izlemek için yaptıkları bütün muhabbetleri bırakmışlardı.

Fotoğrafı inceleyen adam, gözlerini kaldırıp karşısındaki adama baktı. "Ne yazık ki bu ateşlinin yerini bilmiyorum," aniden bir kahkaha patlattı, "Kızla ne yapmayı planlıyorsun. Senin için küçücük bir kız. Yoksa küçük kızlardan mı hoşlanıyorsun."

Siniri yavaştan yükselen adam, saçlarını, kafasını geriye eğerek arkaya attı ve mavi gözlerini ortaya çıkardı. Renkli ışıklar gözünden yansırken, motorcu ihtiyar onun kim olduğunu tanıdı. "Sen... Sen osun. Kış Askeri." Kış Askeri, motorcu herifin elindeki fotoğrafı çekip aldı ve sol koluyla boğazından yakalayıp havaya kaldırdı.

Onu havaya kaldırması ile bütün kulüpteki heriflerin silahlarına sarılması bir olmuştu. Bucky, çevresindekilerin tek tek silahlarını doğrultmasının sesini işitti, yine de umurunda değildi. "Onun hakkında böyle konuşamazsın! Bana hemen yerini söyle!" Nefesi azar azar tükenen motorcu, tek bir laf bile edinemedi, yutkunamıyordu bile. 

Bucky, adamı bıraktı. "O zaman bana onu bulmamı sağlayacak birini göster!" Boğazını sıvazlayan adam, eliyle mekanın en sonunda duran asansörü gösterdi. "En üst kattaki patron, sana yardımcı olabilir." Bucky, bütün mekana gözünün ucuyla baktı. Herkes ona silahlarını tutmuş, ani bir hareket yapmasını bekliyordu.

Hiç birini umursamadan asansöre yürüdü. Bütün motorcuların yanından, sanki hiç bir şey yokmuş gibi geçti. Hepsi Bucky'e bakarken, o, üstündeki bakışları aldırmadan asansöre yürüdü. Aniden ensesinde biten bir şey hissetti. Arkasına dönüp baktığında, gözlerinin içine bakan bir Wanda gördü. 

"Bucky, yardım et bana." Elini kaldırıp Wanda'ya dokunmak istedi ama eli içinden geçti. Kulüpteki insanlar neden Bucky'nin elini boş yere kaldırıp bir şeye dokunmaya çalışıyormuş gibi davranmasının sebebini anlayamadı. Adamı delirdiğini düşündüler. Asansör kapısı açıldı ve Bucky tekrardan asansöre doğru döndü ve içeriye adımını attı.

Kapı yavaşça kapanırken, Bucky, bacağına bir şeyin sarıldığını hissetti. Kafasını eğip baktığı zaman, küçük kızı Skylar'ı gördü. "Babacığım, lütfen beni bırakma." Bucky, elleriyle gözlerini ovuşturdu. Bunu görmemesi lazımdı, bunları hissetmemesi lazımdı. Asansörün aynasına sırtını yasladı. Derin bir nefes aldı, delirmemesi lazımdı. Sakin kalmalıydı. 

Jemma, ona, sırtındaki enfeksiyonun sinirlerine, oradan beynine işleyeceğini ve çeşitli görüntüler görmesine sebep olacağını söylemişti. Fakat bunların sık sık yaşanmaması lazımdı. Asansör, Bucky'in düğmesine basmadığı bir katta durdu. Kapı açıldı ve içeriye beş adam girdi. Asansör oldukça geniş olduğu için sorun değildi. 

Giren adamların hepsi yapılı, deri ceketli ve kirli sakallara sahip motorculardı. Kapı kapandı. Bir kat çıktıktan sonra yine kapı açıldı. Bu sefer ise içeriye dört adam girdi. Bucky, doluşan insanların arasına girip, asansörün tam ortasına geçti. Fakat bir terslik vardı. Herkesin eli silahındaydı.

Olayların kısa bir süre sonra karışacağını anlayan Bucky, kafasını önce sağ, sonra da sola eğerek çıtlattı. "Başlamadan önce, gitmek isteyen var mı?" Bunu sordu fakat herkes sessizliğini korudu. Ama adamlardan biri elektrikli cop çıkardı ve işler değişti.

Bucky'nin önündeki adam copa elektrik verdi ve Bucky'e saplamaya çalıştı. Bucky onu savursa da, arkasındaki adam onu boğazından yakaladı ve geriye doğru çekti. Geriye doğru çekilirken üstüne gelen adamlara tekme atarak kendinden uzaklaştırdı.

Arkasındaki adam onu boğazından yakalamışken, sekiz kişi üstüne çullandı, biri cebinden çıkardığı mıknatıslı kelepçeyi Bucky'nin sağ koluna yapıştırdı. Kelepçe mıknatıslı olduğu için Bucky'nin kolunu asansöre yapıştırmak için adamın kolunu çekmeye başladı. Fakat Bucky buna karşı koydu, direndi ve zor da olsa kelepçeyi asansörün metalinden uzaklaştırmayı başardı.

Kelepçe kolunda takılıydı ama etkisi kaybolmuştu. Ona kelepçeyi takmaya çalışan adamın dizine tekme atıp onu yere düşürdü. Ardından onun yanındaki adamın yüzüne bir yumruk attı. Hemen solundaki adama geçti ve onunda yüzüne dirseğini çaktı. Bucky'nin dirseği yüzünden, adam elindeki kelepçeyi düşürdü ve kelepçe mıknatıslı olduğu için kendi kendine asansöre yapıştı.

Yine de pes etmeden üstüne gelmeye devam ettiler. Sağdan gelene tekme attı, soldan gelenin boğazına hızlı ama sertçe vurdu. Sağdan gelen başka bir adamın yüzüne dirsek çaktı bu sefer. Nefesi kesilmeye başladığı için, arkasındaki adamdan kurtulmak amacıyla kafasını geriye eğerek adama kafa attı ve boğazını kavrayan kolu tutup onu öne fırlattı.

Fırlayan adam asansörün kapısına çarpıp yere düştü. Pes etmeyen motorculardan biri, Bucky'nin sağ bileğine tekme atarak kolunu geriye atmasını sağladı. Bu sayede Bucky'nin kolundaki kelepçe yine asansöre yapışmış oldu.

Bileğine tekme atan adam, elinde tuttuğu elektrikli cop ile saldırdı, Bucky saldırısını engelleyince diğer kolunu kullanarak yumruğunu savurdu ama Bucky ondan da kurtuldu. Fakat bu sefer, adam bir daha copu ile saldırdı ve Bucky'i sırtından vurmuş oldu.

Sırtından vücudunda elektrik yayılan Bucky, adama dirsek atarak elektrikten kurtuldu ve öbür yandaki adamı tutup asansörün köşesine fırlattı. İki adam duruyordu karşısında, diğerleri toparlanmaya çalışıyordu.

İki adamdan soldaki elektrikli copu ile saldırdı, Bucky adamın kolunu tutup, sağdaki adama yöneltti ve copun elektriği o adamı çarptı. Kolunu tuttuğu adamın yüzüne yumruk attı, ardından zıpladı ve bacaklarını iki yana açarak iki adama da tekme attı.

Herkes yere düşünce hemen ayaklarını arkasındaki duvara dayadı ve kelepçeyi asansörden kurtarmak için, ayaklarıyla güç uyguladı. Kendini zorlamış olsa da kurtarmayı başardı ve asansörün ortasına düştü. Düşer düşmez ayağa kalktı ve arkasındaki adamlardan sağdaki olanın yüzüne dirsek attı. Diğerinin yumruğundan kaçmak için eğildi ve kalkarken bir aparkat vurdu. Son olarak sağdakine döndü ve onu tutup duvara hava döndürerek fırlattı. 

Bucky, bütün adamların düştüğünü sanmıştı, ama biri ayakta duruyordu. "Üzgünüm Bucky, ama o kıza ulaşamayacaksın." Bucky, soluklanıp adama dikkatlice bakmasıyla, onun Rumlow olduğunu fark etti. Brock Rumlow, Crossbones.

"Hala Hydra için mi çalışıyorsun Rumlow." Bucky, tekrar savunma pozisyonuna geçmişti. "Kimse için çalışmıyorum." Rumlow, bunu diyerek saldırıya geçti ama Bucky, geriye çekilerek kaçtı ve onu havaya kaldırıp asansörün tavanına vurdu. Rumlow, sırtını asansöre çarptıktan sonra düştü ve yere de yüzünü vurdu. 

"Paranın değerini bilmeyen adamdan paralı asker olmaz." Bucky, kolundaki kelepçeyi kırdı ve kapıyı zorla açtı. Gördü ki, asansör iki kapının arasında durmuştu. Üstteki kapıyı açtı ve içeriye baktı. Takım elbiseli adamların ellerinde silahlarla beklediğini görünce kapıyı yeniden kapadı ve asansörün zeminine tekme attı.

O kadar güçlü bir tekmeydi ki bu, asansör sarsılmadan dolayı düştü. Asansör, bütün hızıyla yere çarptı ve baygın olan herkes havalanıp asansörün tavanına çarptı. Bucky'de havalanıp sırtını tavana vurmuştu. Asansör, düşüş yüzünden aldığı hasar dolayısıyla, çevresinden dumanlar çıkartmaya başlamıştı.

Bucky, durumun kötülüğünü görünce hemen asansörden çıkmak için iki kapının arasına elini daldırdı ve açmış oldu. Asansörü kapısını açsa da, kapının öbür tarafı, umduğu yere çıkmamıştı. Kendini, Becky'nin düştüğü tren vagonunda buldu. Asansörden çıkması ile kendini vagonda buldu. Tam o anı görüyordu, Bucky, Becky'nin düşmemesi için elini tutmuştu. Onu düşürmemek için sımsıkı kavramışken, öbür vagondan gelen adamın ateş etmesiyle Becky düşmüştü. 

Aynı anıyı başka bir açıdan görürken, yüzüne yediği bir yumrukla tekrar asansöre girdi. Yumruk sayesinde gördüğü hayalden kurtuldu. Gerçek dünyaya döndü, gerçek dünya onu karşısında silah doğrultmuş bir motorcu ile karşıladı. 

Eski Kış Askeri, elini kaldırdı ve motorcunun sıktığı kurşunlar Bucky'nin eline isabet etti. Kurşun, vibranyumdan geri sekerken, Bucky kolunun manyetik özelliğini kullandı ve adamın elindeki silahı, kendi eline aldı ve kafasına nişan alıp sıktı. O sırada, Rumlow ayağa kalkmıştı. Konuşmasıyla Bucky'nin dikkatini çekmeyi başardı. "Becky'i bulup ne yapacaksın. Onun hafızası silindi, geri getirilemez."

Mavi gözler kısıldı ve Rumlow'a çevrildi. Yumruğunu sıktı, onun ismini Rumlow'un ağzından duymak, sinirini arttırmaktan başka bir şey yapmıyordu. "Deneyeceğim. Ama sen bunu görecek kadar yaşamayacaksın." Bucky'nin lafları, adama komik geliyordu, asansöre yaslandı ve ağzından gürültülü bir kahkaha yayıldı. Yüksek ses, giderek kısıldı. "Üzgünüm, Becky'i bulmak için Christian'ın adamlarını sorgulamaya gelerek onun hafızasını düzeltemezsin."

Elinde tuttuğu silahı Rumlow'a doğrulttu. Fakat sıktığı kişi o olmadı, arkasından ona yaklaşan adamı anlayıp, ani bir dönüşle arkasındaki gizlice yaklaşan adama sıktı. Kafasından vurduğu ikinci adamdı bu. Bucky, etrafta başka bir adam var mı diye bakınırken, bar tezgahının arkasından bir adamın atladığını gördü. Eline bar taburesini alan adam Bucky'e savurdu. 

Bucky kendini metal kolu ile korudu ve tabure koluna çarpıp kırıldı. Tahtadan olan tabure kırıldıktan sonra, Bucky adamın kafasını bar tezgahına yapıştırdı ve orada yarısı dolu olan bir şişeyi alıp adamın kafasına kırdı. Kırılan şişeden akan alkol adamın yüzüne iyice bulaşınca, Bucky cebindeki kibriti yakıp adamın yüzüne attı. 

Suratına akmış alkol tutuşmaya başlayınca, adam çığlıklar eşliğinde barın içerisinde koşuşturmaya başladı. Bucky, koşmasını engellemek için iki ayağına da sıktı. Yere düşen adam, kafasının yanmasından dolayı orada öldü. Rumlow, asansörden çıktı, "Etkilendim Bucky, gerçekten. Artık eskisinden de acımasız olmuşsun." 

Bucky, ona bakmadan konuştu. Sesi normalden daha kalın ve korkutucuydu. "Seninle dövüşecek değilim Rumlow, inan bana, eğer dövüşecek olsaydım çoktan ölmüştün." Lafların altında ezilmek istemeyen adam, arkasında sakladığı silaha sarıldı. "Ama ben seninle dövüşeceğim!" Silahın yerinden çıktığını işiten Bucky, kolunun manyetizmasını kullanarak, sıkılan kurşunu avucunun içine çekti. "O kadar kolay değil, Brock."

Rumlow, gürültülü bir nara attı ve koşarak masalardan birine zıpladı, masadan da zıplayarak Bucky'nin üstüne, iki elinde bıçakla uçtu. Bucky, Rumlow'u havada yakalayıp masaya gömdü. Masayı kırmamış olsa da, Rumlow'un sırtı sert bir darbe almıştı. Bıçaklarını, masaya çarptığı sırada düşüren paralı asker, Bucky'nin yüzüne tekme attı ve ayağa kalkmak için yarattığı şansı kullanıp kendini masadan attı.

Masadan iner inmez, komando bıçağı şeklindeki büyük ve keskin bıçaklarını yeniden eline aldı. Bucky, derin bir nefes çekti ciğerlerine. "Burada ne arıyorsun Rumlow. Neden buradaydın." Rumlow, elindeki bıçakları çevirmeye başladı. "Seni izliyorum. Ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışıyorum. Becky'nin hafızası geri gelemez. Neo Hydra böyle işlemiyor Bucky."

Eski Kış Askeri, duyduğu örgüt ismiyle kafasında bir sancının yankılandığını hissetti. Sancı yüzünden gözlerini kapattı, geri açtığında ise karşısında duran kişi Rumlow değil, Natasha'ydı. Natasha, elini uzattı. "Kaçalım buralardan Bucky, gidelim. Biz ihtiyaçları yok. Gitsek, yokluğumuzu asla anlamazlar."

Bucky, gördüğünün bir halüsinasyon olduğunu fark edince, kafasını silkeleyip tekrardan aynı yere odakladı bakışlarını. Bu sefer ise Rumlow, ona silah doğrultmuştu. Bıçak ile tabancayı, tek elinde aynı anda tutuyordu. Kendini vurdurtmaya izin vermeyecek olan Bucky, zıpladı ve havada bir tur dönerek Rumlow'un silah tutan eline tekme attı. Hem silah, hemde bıçak yere düşmüş oldu.

Silahını düşüren Rumlow, almak için eğilecekti ki, Bucky, yüzüne tekme atıp yere düşürdü ve üstüne çıktı. "Neo Hydra ne?! Hydra çökmüştü! Ultron Çağı'ndan sonra Hydra tamamen yok oldu!" Rumlow, yumruğunu kaldırmış Bucky'e gülümsedi. "Hydra çökmedi, sadece isim değiştirdi. Becky kime çalışıyor sanıyorsun."

Üstüne çıktığı adamın yüzüne vurdu. Dayak yemiş olmasına rağmen gülmeye devam ediyordu. "Neo Hydra'yı durduramazsın Bucky." Bucky, yere düşmüş silahı aldı ve Rumlow'un alnına dayadı. "Amacım Hydra falan değil, sadece Becky'mi istiyorum." Az önceki sancı yine kendini gösterdi ve Bucky'nin kafasında yankılandı.

Sancı geçtiği zaman, kendini Carol Danvers'ın üstünde durduğunu gördü. Sarışın kız kaşlarını çattı. "Üstümde ne işin var Bucky, ayrıca o silahı niye bana tutuyorsun. Yoksa beni vuracak mısın? Oysa ki biz silah arkadaşı değil miydik?" Bucky, hayalin etkisine kapıldı ve silahı bıraktı.

Onun bir hayal olduğunu anlayana kadar Rumlow'dan yumruk yemiş ve kenara yuvarlanmıştı. Crossbones, ayaklandı. Ayağa kalkarken bıçaklarını ve silahını almayı ihmal etmemişti. "Bu arada, bu barı ilk defa bu kadar boş görüyorum. Daha bir saat öncesine kadar motorcular ile dolup taşıyordu. Sanırım bir mekan basmaya falan gittiler. Neyse, bir önemi yok. Görüşürüz Barnes. Becky ile sana iyi şanslar."

O anda, Bucky'nin yerde kalmış olmasının tek sebebi, karşısında yeniden küçük kızını görmüş olmasıydı. Skylar, Bucky ile beraber yerde yatıyordu. "Baba, beni parka götürür müsün? Salıncakta sallanmak istiyorum." Bucky'nin sol gözünden, yere doğru tek damla yaş aktı. "Götürürüm kızım. Yeter ki sen iste, peki pamuk şeker ister misin?" Kızı gülümsedi ve ellerini çırptı. "Evet, evet! İsterim baba!" Kızı tam ona sarılacaktı ki, yok olup gitti. 

Bucky, kızının hayal olduğunu farkına varınca, sürekli aynı şeyin yaşanmasından dolayı siniri attı. Hayal ile gerçeği ayırt edemiyordu. Bomboş duran barın içinde haykırdı ve sağlam duran bir kaç masayı devirdi. Kalan bir kaçını da yumruğu ile ortadan ikiye ayırdı. Sandalyeleri mekanın çeşitli köşelerine fırlattı. Bir kaçı içkilerin olduğu yere geldi ve cam şişeler yere indi. 

O sırada ise bütün bunları, en üst kattaki adam, deri koltuğuna oturmuş, kameralardan izliyordu. Bir adamın öfkesinin onu bitiriyor olması, onun için keyifli başka bir şey yoktu izleyecek. 

----------------------------------------------

Otoban sahnesinden sonra şimdide asansör sahnesini kopyaladığım bölüm sona erdi. Kimi sorgulamaya geldiğini bir sonraki bölümde öğreneceksiniz. Umarım sevdiğiniz ve hoşunuza giden bir bölüm olmuştur. Eğer bu gidişle devam edersem sanırım en aksiyonlu Marvel kurgularından biri olacak bu. 

Burada, hikayelerine çok fazla aksiyon koyan yok. Ama ne bileyim, ben yine de aksiyon yazıyorum. Sonuçta yazdığım karakter ölümcül ve karşısında da kötü insanlar var. Dövüşmesi gerek, değil mi

Kendinize iyi bakın, oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Diğer bölümde görüşmek üzere.




Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro