Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bıçak Yarası

Mükemmel photoshop çalışmam,sizce de çok güzel olmamış mı? 🤣😏

Öhöm,öhöm... 3.366 kelime bölüm yazılır mı ya, seviyorum Ad&El'i.Yalnız bir noktaya değinmeden edemeyeceğim yazarken ağladım haberiniz olsun.

Onlar benim hayal dünyamın kahramanları,inanın ben de onları hep mutlu yazmak istiyorum ama yazarken onların kimliğine bürünüyorum ve olaylar hayal dünyamda gerçekleşirken ben sadece gördüklerimi yansıtıyorum.  O yüzden beni suçlamayın.

Umarım bölümü seversiniz,oylarınızı ve bol bol satır arası yorumlarınızı bekliyorum. Ben de gidip Paranormalite'ye birkaç bölüm patlatayım 😏

Haftaya salı görüşmek üzere ❤️😊

_______________________

Bazen sadece hayatının kontrol iplerini elinden bırakarak boşluğa düşmen,sarsılman,yalpalaya yalpalaya ayağa kalkman gerekir.

Çünkü şartlar seni buna zorlamıştır. Eğer öyle bir durumda kalırsan umursamaz ol ve anı yaşa. Aklına eseni yap,kaybedecek bir şeyin yok.

Kara kaplı söz defterimin kapağını kapatıp,dolabımın en üst rafına bıraktım. Defteri otele temizlik malzemesi getiren nakliyeci adam hediye etmişti. Açıkçası iyi de olmuştu. Canım sıkıldıkça kendime tavsiyelerimi yazıyordum.

Bay Gabriel beni kovmamıştı,olayların üzerine konuşmamayı tercih etmişti.

Niye böyle bir karar almıştı bilmiyordum,tahmin bile edemiyordum.

Sadece ona karşı mahcup hissediyordum. Babasının sözünü dinlemediği için bin pişman küçük bir kız çocuğu gibiydim.

Bana bunu hissettiren asıl etmen Bay Gabriel'in olgun,otoriter duruşuydu.

Aileniz sizi bir şeyi yapmamanız için tembihlediği halde yaparsanız kızacaklarını bilirdiniz. Ve sürekli bu duruma odaklanır. Ceza almayı,azarlanmayı beklerdiniz.

Çocuklar büyüklerin hayatında olup bitenlere karışamazdı,anlamak için kafa yormazdı,çabuk kandırılırdı,istenildiği gibi de yönlendirilirdi.

Bay Gabriel de beni çocuklaştırmıştı bir nevi. Bu durumdan şikayetçi değildim.

Hoşuma bile gidiyordu. Her çocuk ailesinin himayesi,babasının otoritesi altındayken güçlü ve huzurlu hissederdi.

Ailesinden şikayetçi olan bir çocuk, şımarıklık yaptığını onlardan biraz ayrı kaldığında anlar ve kıymetlerini bilmeye başlardı.

Tabiki ailesi çok kötü olan kişiler onlardan kurtulunca sevinmekte haklıydı,o ebeveynlerin çocuklarına yaptıkları kötülüklerin sebebinin de geçirdikleri ağır psikolojik travmalar olduğunu düşünüyordum.

Hayat kime nazik davranırdı ki zaten?

Benim babam kahramanımdı,ailemizi toplayan adamdı.

O gittikten sonra dağılmıştık zaten. Annem cahil bir kadındı,abim de ondan farksız sayılmazdı. Babam çok kültürlü diyemezdim ama çocuklarının fikirlerini,isteklerini her zaman umursar ve onlar için en iyiyi yapmaya çalışırdı.

'Eczacı ol,Almanya'da yaşa.Türkiye'de mesleğinin kıymetini bilmezler,güzel yerlere gel.' Demişti. Babamın bu tavsiyelerini gerçekleştirmek için gerçekten çok çalışmıştım ama olmamıştı.

Yalnızlığım da iyice üstüme çökmüştü. Bay Gabriel,beni uyandırmadan sessiz sedasız gitmişti.
Geçen gün odasını temizledikten sonra kilitlenmişti.

3 gün sanki 30 yıl gibi gelmişti bana. Bay Gabriel'in varlığına alışmıştım, yabancılık hissetmemi engelliyordu burda bana. Artık yalnızlık hissediyordum.

Beni kovmamıştı,üzerime gelmemişti ama soğuktu işte. Kaçıp gitmişti.

İlgi görmek istiyordum,konuşmak,dertleşmek,yeri geldiğinde kavga etmek.

Yalnızlık benim doğama aykırıydı.

Zorla yalnızlığa maruz bırakıldığım için kendimden bambaşka biri olmaya zorlanıyordum.

Ben Dünya politikasından,kitaplardan,yıllanmış müzik gruplarının şarkı sözlerinden,elime alamadığım mesleğim ile ilgili konulardan konuşmayı severdim.

Şimdi belki de bebeğim doğunca işlerimi aksattığım için kovulacağım,hizmetçilik mesleğini yaptığım için seviniyordum.

Bebeğim doğunca yalnızlığımın bitecek olması tek tesellimdi. Ne olurdu ben de laboratuvarlara girebilsem,deneyler yapsam ve yaşadığımı hissetseydim.

23 yaşında keşin tekinden hamile kalmak değildi benim hayalim.

Bebeğimi çok sahiplenmiştim,aşırı seviyordum ama içinde bulunduğum durumu değiştirmiyordu bu sevgi.

Kendimden tiksinip canıma zarar vermek yerine hayattan tiksinmiştim ben.

Hayat insanlara istediğini vermezdi.Çevremde istediğini alan bir Allah'ın kulu görmemiştim. Televizyonda çıkan ünlüler falan hep kandırmaca gibi geliyordu, bana o kadar uzaklardı ki...

Doğaüstü varlıklar gibi görürdüm onları, öyle olmaya da heves etmezdim. En basitinden onlar milyonlar içinde yüzerek nefislerini azdırmak için fantezi otellerine gelirlerdi ben de onların dağıttığı odaları temizlerdim.

Orta sınıfa mensup olabilmek adına çalışıp çabaladığım halde okuduğum bölümle ilgili bana verecekleri tek bir iş yoktu.

Acaba insanların ruhlarını şeytana satma olayları gerçek olabilir miydi?

Doğru düzgün bir iş bulmak öyle imkansız görünüyordu.

Bay Gabriel'e ilgi duymuştum o da benden tiksinip kaçmıştı,acıdığı için de kovmamıştı.

Başıma vurup 'Ah,ne kadar salağım! Senin gibi birini nasıl arzular öyle bir adam?

Yatağına Prada kokulu kadınları alıyor o adam,kesin yanından her geçtiğinde  çamaşır suyu kokunla midesini bulandırmışsındır.' Diyerek ağlamaya başladım.

Yine hormonlarım zirvedeydi,artık bildiğim ve alıştığım şeyleri yadırgamamalıydım.

Ben istenmeyen,tercih edilmeyendim. İki hayal kurdum diye Bay Gabriel benimle birlikte olmak isteyecek değildi.

Kimse istemezdi. Hele bebeğim de doğunca tüm erkekler benden kaçardı. Ben de içgüdülerini susturan,hislerini bastıran bir kadın olarak sadece benim ve oğlumun olduğu dünyamızda ömür boyu yaşardım.

Bebeğim doğunca otelden atılma riskime karşılık,maaşlarımı bebeğim 8 aylık olana kadar biriktirecektim. O zaman da bebeğimin temel ihtiyaçlarını alacaktım sadece.

Hislerime kendimi tamamen kapatmamın vakti gelmişti. Bay Gabriel gibi bir adamı her kadın isterdi. O herkesin müstehcen rüyalarını süsleyebilecek potansiyeldeydi,kirli sırların baş kahramanı olmaya en yakışan adamdı.

Bir kadına kadınlığını hissettirebilirdi. Bakışlarıyla orgazm edendi benim için.

Başka kadınları bakışlarıyla orgazm etmeye gittiğine göre bu kısır döngüden kaçmam lazımdı.

Zihnimi temizlemeliydim. Onu istemeye layık olmadığımı kabullenmeliydim.

Rüyalarım,hayallerim sınırını aşmamalıydı. Ben lanet olası bir hizmetçiydim işte.

Hakkım yoktu yüksek yerlerden bir şeye göz dikmeye,Bay Gabriel en tepedeydi.

Ona iltifat ederek kendimi yeterince küçük düşürmüştüm. Ne  yaparsam yapayım beni arzulamayacaktı. En azından gururumu ayaklar altına almamalıydım.

Yapabileceğim tek numara odasını temizlerken bir anda işi bırakıp karşısında soyunmak olurdu. O zaman reddedilirsem çok büyük bozguna uğrardım,kesin kovardı da beni.

Adam hep benden kaçıyordu. İlk karşılaştığımızda yemeğimi alıp kaçmıştı, tecavüze uğrayacakken kurtarmıştı ve yine kaçmıştı.

Başına bela olmamı istemiyordu. Zaten duygusal bir ilişki aramıyordum onda. Sadece karşılıklı alış-verişe dayalı tamamen içgüdüsel bir birliktelik istemiştim.Bay Gabriel'in bu kadarına bile tahammülü olmazdı işte. Nasıl kadınlar tercih ettiğini gözümle görmüştüm.Ne bekliyordum ki?

Sürekli aynı şeyleri düşünmekten,tekrar etmekten kurtulmalıydım.

Kafamı dağıtmam lazımdı acilen.

Telefonumdan saate baktım akşam 9'a geliyordu.

Belki de maaşımın tamamını biriktirme olayını biraz erteleyebilirdim.

İlk defa çapkınlık yapmaya karar vermiştim. Ama Berlin'de gidebileceğim mekanları bilmiyordum. Daha doğrusu otelin adresi dışında bir yer bilmiyordum.

Simon'dan öğrenmiş olduğum telefon uygulamasını indirecek ve kendime partner bulucaktım. Tinder!

Benim de rahatlamaya ihtiyacım vardı.

Kendime göre biriyle tek seferlik bir ilişki yaşayabilirdim.

Tinder'ı indirdim,profil resmim için hemen bir fotoğrafımı çektim.

Efekt verip,uygulamaya yükledim.
Her ne kadar çapkınlık yapmak için uygulamayı indirsem de açık saçık pozlarımı koymaktan utanıyordum. Zaten göbeğim büyümüştü.
Böylesi en iyisiydi.

Çok geçmeden iki tane mesaj geldi.

İlk mesajda 'Selam' yazıyordu. Mesajı çok klasikti,abaza biriyle birlikte olmak istemiyordum. Vur-kaç yapan biriyle değil de beni tatmin etmek için uğraşacak biri lazımdı.

Profiline girip yüklediği resimlere baktım.

Tamam yakışıklıydı ama filmlerdeki beysbol takım kaptanlarına benziyordu. Aradığım kişinin bu olmadığını hissediyordum.

Diğer mesaja baktım. 'Yarım saat sonra Redholes'da ?' Yazıyordu.

Bu mesajı gönderen kişinin profiline girdim.

Tek fotoğrafı vardı,olgun bir adamdı.

Bay Gabriel'den yaşlıydı,onun kadar karizmatik değildi,alfa özellikleri yoktu... Sahi neden bu adamı Bay Gabriel'le karşılaştırıyordum ki?

Anı yaşamaya,zevk almaya bakmayacak mıydım ben?

Yaşlı adamlar,genç kızlara değer verir. Onları tatmin etmek için ellerinden geleni yaparlardı.

Cevap yazdım;'Tamam,geliyorum.'

Yaklaşık 10 dakikada hazırlanıp otelden çıktım. Gündelik elbiselerimden birini giymiştim,dudaklarıma artık bitmek üzere olan çilekli parlatıcımdan sürmüş,saçlarımı topuz yapmıştım.

İnternete söylediği yerin adını yazdım. Yaklaşık 25 dakikalık yürüme mesafesindeydi. Otelin önündeki taksiye binmeyi tercih ettim. Nasıl olsa haftalık maaşını dün almıştım.

Sakin,elit sokaklardan karmaşanın tam ortasında sıkışmış,rengarenk bir sokağa geldiğimizde taksi çok geçmeden durdu.

Neon kırmızı ve lacivert ışıklarla aydınlatılmış 'Redhole' yazılı tabelayı gördüğümde taksi ücretini ödeyip indim,dışarda hafif rüzgar esiyordu. İnsanın içini üşütüyordu.

Daha fazla üşümemek için aceleyle içeri girdim. Güvenlik oturduğu sandalyede o kadar kendinden bezmiş görünüyordu ki önemli bir olay olsa bile kılını kıpırdatmayacak gibiydi.

Amatörce stüdyo konsepti oluşturulmaya çalışılmış mekanda ,tavandan insanların arasına kadar sarkan telli lambalar beni ürkütmekten başka bir işe yaramıyordu.

Lambalardan süzülen parlak sarı ışık gözlerimi alıyordu.

Mekan küçük olduğu için insanlar iç içe geçmişti. Kimisi dans ederken kimisi de sahnede alkol komasına girmeden önce son dakikalarını yaşıyormuş gibi iki kelimeyi bir araya  güçlükle getiren grubu dinliyordu.

İnsanların arasından zar zor sıyrılıp bar kısmına doğru ilerledim.

Saçlarını at kuyruğu yapmış,fit görünümlü barmene alkolsüz meyve kokteyli söyledim.

Nerde kalmıştı bu Albert?

Parmaklarımla bar tezgahında bir ritim tutturdum,tedirgindim. Çünkü böyle ortamlara fazlasıyla yabancıydım.

Albert,meyve kokteylim bitene kadar gelmezse burdan kalkıp gidecek ve bir daha böyle işlere kalkışmayacaktım.

Çapkınlık benim neyimeydi zaten?
Zevk ilişkisi kurmak benim neyimeydi?

Köle İsauria gibi çalışa çalışa hislerimi körelte körelte yaşayacaktım,biliyordum. Çünkü benim kaderime yazılan buydu.

Yine de çok kötü bir şey olduğunu düşünmüyordum,Afrika'da doğup açlıktan sürünüyor da olabilirdim.

Kimi kandırıyordum ki? Canım yanıyordu,ilgili,şefkatli dokunuşlar istiyordum. Birilerinin benim isteklerimi umursamasını,mutlu etmesini istiyordum.
Afrikalı doğmadığım için şükretmeyi değil!

Hissiz yaşayamazdım ben. Varlığım duygularımdan ibaretti.
Bu kadarını başaramazdım.

Bana meyve kokteylimi uzatan barmene teşekkür edip,içmeye başladım.

Karışık meyve suyunu bana kokteyl diye kakalamıştı.

Bravo,gerçekten hiç anlamadım!

Omzumda hissettiğim dokunuşla sıçrayarak arkama döndüm,saçları hafifçe kırlaşmış esmer adamı tanıyordum. Tinder'daki adamdı.

Avucunu açıp,elimi arasına koymam için bana uzattı. Yavaşça elimi arasına koydum. Eğilip küçük bir öpücük kondurduktan sonra konuştu;'Merhaba ben Albert,sen de Adeline olmalısın.'

Evet anlamında başımı salladım.

-'Çok gençsin,oldukça güzelsin.' Dedi bana büyülenmiş gibi bakıp,topuzumdan fırlamış saç tutamlarını geriye doğru atarken.

Ne diyeceğimi bilmiyordum, dokunuşlarından tahrik olmak yerine rahatsız hissediyordum.

-'İçecek bir şey almayacak mısınız?' Dediğimde sırıttı.

Kulağıma yaklaştı,nefesi mentollüydü. 'Alkol almayım ben,libidomu düşürüyor.' Dediğinde midemin bulandığını hissettim.

Gitmek istiyordum, aptallık yapıp buraya geldiğim için ağlamaya ihtiyacım vardı.

'Ben lanet olası çapkın sürtüğün teki değilim, romantiğim. Babam yaşında adam tarafından düzülmek değil, sevişmek istiyorum.'Diye bağırmak istiyordum.

Bir de yaşlıların,tatmin edici,kadın ruhundan anlayan tipler olacağını düşünmüştüm. Adam direk konuya girdi!

Ah şu lanet olası Amerikan filmleri!

Öyle düzüşken sürtük biri olsam zaten gözüm açık olurdu,kendime paralı adamlar bulur parasını yer geçinir giderdim. Biriyle de evlenirdim, geleceğimi garanti altına alırdım.

Ben sadece bendim işte.
İçimden geldiği gibi hareket ediyor,tökezliyor duruyordum.

Karnımı tuttum ve başımı eğip bar tezgahına yasladım,numaradan.

Albert hemen 'Neyin var?' Dedi,yapay telaşıyla.

-'Ben hamileyim de karnım ağrıdı biraz.' Dedim başımı kaldırıp ona bakarken gözleri kısıldı.

-'Hamilesin demek.' Dedi,sesinde tehlikeli cızırtılar sezmiştim,paranoya yapıyor olabilir miydim?

-'O zaman seni evine bırakayım. Böyle bir ortamda bulunman,içki içmen bebeğin için sağlıklı değil.' Albert'in bakışları kararmıştı. Sesi ürkütücüydü.

Ne olmuştu bir anda bu adama?

-'Alkolsüz meyve kokteyli içtim sadece. Teklifiniz için teşekkürler ama ben kendim gidebilirim.' Dedim,apar topar kalkıp çantamdan çıkardığım 10 Euro'yu barmene uzattım.

-'15 Euro kokteylin fiyatı.'  Dediğinde ters ters baktım.

-'5 Euro'ya bir litrelik kutusunu aldığım karışık meyve suyunu kokteyl diyerek kakalamana laf etmedim ama beni daha fazla kazıklayamayacaksın. Bu bile fazla.' Dilini yuvarladıktan sonra gülerken omuz silkti ve işine döndü.

Ne pislik insanlar vardı,böyle. Gözlerimi devirdim.

Dikkatle beni izleyen Albert'e iyi geceler dileyip bardan çıktım.

Görünürde hiç taksi yoktu. Mecburen taksi bulana kadar yürüyecektim.

Etraftaki yiyişen çiflere,kafayı bulan tiplere bakmamaya özen göstererek hızlı adımlarla yürümeye başladım.

20-30 metrelik aralıklarla 'Redhole' gibi boktan barlar vardı. Birçoğu neon tabelalıydı,sokak lambaları tek tüktü. Tabelaların ışıkları yüzünden sokak rengarenkti.

Çantamı sımsıkı tutuyordum,ilerledikçe etraf ıssızlaşıyordu.

Lanet olası yerde tek taksi bile bulunmaz mıydı?

Kalbimin atış sesleri kulaklarımda yankılanırken,kendime 'Sakin olmam gerektiğini' telkin ettim.

Ağlamak üzereydim,çok aptaldım.

Koca bir aptal!

Köle İsauria eğlenemezdi,kafasını dağıtmaya hakkı yoktu. Bir kere farklı bir şeyler yaşamak istediğimde Simon keşinden hamile kalmıştım.

Ne zaman  akıllanacaktım ben? Niye bu kadar aptaldım!

Yalnızlıktan nefret etsem de yalnız kalmaya mahkumdum. Bu benim seçimimdi. Ailemin yanına gidebilirdim ama hiçbir zaman bu seçeneği tercih şıklarım arasına koymamıştım. Bu bebekle artık beni asla kabul etmezlerdi!

Lanet olsun neler düşünüyordum ben! Artık küçük bir kız çocuğu değildim,yalnızlıktan kaçıp ailem dahi olsa başkalarına sığınamazdım.

Köle gibi çalışsam da hayatın tadına varamasam da kimseye hesap vermiyordum,bu en güzeliydi.

-'Sakin ol Adeline,güçlü ol.Korkma. Para biriktireceksin,oğluna iyi bakacaksın. Yalnız değilsin.' Diye tekrar ederken,önümü aydınlatan araba farlarını fark ederek arkama döndüm.

Albert arabadaydı. Camı açıp başını dışarı uzattı. 'Gel hadi.'

İtiraz etmedim,taksi bulamayacağımdan emin olmuştum.

Ön koltuğa oturdum. 'Teşekkür ederim.' Dedim.

-'Evine götürüyorum?' Dedi,kaşlarını kaldırarak.

Bu hareketiyle yüzündeki derin çizgiler oldukça belirginleşmişti.

Otelin adresini verecek kadar güvenememiştim Albert'e,ne demeliydim ki?

Sessiz kalmayı tercih ettim.

-'Biraz gezintiye çıkalım o zaman.' Dedi ve arabayı sürmeye başladı. Ara yollardan çıktıktan sonra,tepelik bir alana doğru sürmeye başladı.

Galiba manzara seyretmeye gidecektik.

Albert'in bana göre fazla olgun bir adam olduğunu fark etmiştim,bu adamla nasıl olmuştu da birlikte olabileceğimi düşünmüştüm ki?

Bana Bay Gabriel'i anımsattığı için mi,kendimi Albert'i Bay Gabriel ile kıyaslarken bulduğum için mi?

Düşünme Adeline! Bay Gabriel'i düşünme!

Beni zor durumdan kurtarması bile Bay Gabriel'i hatırlatırken nasıl düşünmekten vazgeçecektim?

Bir kere Bay Gabriel ile birlikte olsam bu isteğim söner miydi acaba?

Sana düşünme dedim,lanet olası!

İç sesim bile zıvanadan çıkmıştı.

Araba tam tepede durduğunda,bana bakıp tekinsiz bir gülümseme sunan Albert'e sorar gözlerle baktım.

-'Bu gece seninle olacağım diye,viagra almıştım. Eğer seks yapmak istemiyorsan beni em de azgınlığım geçsin.' Dediğinde tiksintiyle baktım.

-'Buraya kafa dinlemeye geldiğimizi sanıyordum,düzüşmeye değil! Böyle aşağılık biri olduğunuzu bilsem arabanıza binmezdin!'

Arabanın kapısını açıp ineceğim sırada sertçe kolumu tutup,büktü.

-'Ne bu saf, masum kız ayakları? Düzüşmek için gelmedin mi zaten benimle buluşmaya eğer düzüşmeyeceksen,aletimi yalayıp beni tatmin edeceksin.'

-'Hayır,etmeyeceğim. İstemiyorum.' Diye bağırdım.

-'Uzatma ya isteğinle ya da zorla!' Diye gürledi.

Sonra elimi bırakıp,yan tarafındaki bir şeye uzandığında hızla arabadan indim.

Koşmaya başladım.

Arkamdan arabanın kapısının açılma sesini duydum ama korkudan bakamadım ama çok geçmeden,saçıma yapışan sert eller beni sendeleterek dizlerimin üstünde,yere düşürdü.

Arabanın farlarının ışığında elinde parlayan metali fark ettim. Bıçak!

-'Madem düzüşmeyeceksin,enerjimi atmam gerek!' Dedi psikopat gibi gözlerini sonuna kadar açarak bana bakarken.

-'Beni öldürecek misin?' Diye sordum,korkuyordum ama bu içgüdüsel bir şeydi,normalde ölümden korkmazdım.

-'Hayır keseceğim.' Dedikten sonra ilk darbesini kolumda hissettim.

Acıyla inlememek için dişlerimi sıktım.

Bir sonraki darbesi elbisemin yakasının açık bıraktığı gerdanımaydı,bıçağı öyle derin sokmuştu ki kemiklerime çarptığını hissetmiştim.

Albert psikopatça sırıtıyor ve kanımı koklayarak zevk alırmışçasına gözlerini kapatıyordu.

Pantolonundan kendini belli eden ereksiyonunu fark ettiğimde yüzümü buruşturarak başımı başka yöne çevirdim.

Acı çekmemden gerçekten zevk alıyordu pislik! Canım çok yanıyordu ama dişlerimi sıkıyordum.

Eteğimi sıyırdı,karşı koymadım.

Tecavüz etmeyece kalkarsa direnmeye çalışacaktım. Onun dışında istediğini yapabilirdi.

Hor görebilirdi,bu muameleye alıştırmışlardı beni.

İnsanlar haindi,pislikti. Tanrı da beni korumuyorsa mutlaka bir bildiği olmalıydı.

Ben onun bana yaşatacağı güzel zamanları ömrüm boyunca bekleyecektim.

İç bacağımda hissettiğim keskin sızıyla dişlerimi sıktım,ellerime  saçlarımı geçirdim. Sımsıkı tuttum saçlarımı.

Sonra diğer bacağımı aynı şekilde çizdi.

Ne zaman bitecekti bu işkence?

Külotumu sıyırdığında ellerim onu engellemek istercesine saçlarımdan yolduğum tutamlar eşliğinde kadınlığımı kapatmaya çalıştı.

-'Merak etmeye düzmeyeceğim,sadece keseceğim.' Dedi ve bıçağın ucunu klitorisime sapladı.

Bu...bu çok fazlaydı. Dayanamadım,acıyla haykırdım.

'Ah... ah! Hayır! Hayır! Hayır!' Tüm sesimle bağırdım. Bu sefer kadınlığım kenarlarına sapladı,durmadı.

-'Klitoriste çok fazla sinir vardır,madem beni istemiyorsun! Hiç kimseyle olama!' Diye bağırdı ve bir kez daha sapladı bıçağı klitorisime.

Ağlayarak haykırdım,' Yeter artık bırak beni! Bırak!'

Pantolonun kemerini çözdü ve aşağı indirdi,görüşüm bulanıktı.

Bakmak istemiyordum.  Bu haldeyken bana tecavüz edemezdi.

Başımı çevirdim ve olacakları bekledim çok geçmeden bacaklarımdan süzülen kana karışan bir sıvının fışkırmasıyla güçlükle başımı çevirdim.

Bacaklarıma kendi kendini tatmin edip,boşalmıştı.

Hiçbir şey demeden,arabasına bindi ve giderken camı açıp suratıma çantamı fırlattı ve arabanın sesi git gide uzaklaştı.

Her yerim ağrıyordu,elimi kaldıracak mecalim yoktu.

Özellikle kasıklarımda dehşet bir ağrı vardı. Tüm gücümü toplamaya çalıştım,bebeğime sarılmaya ihtiyacım vardı. Ondan güç almalıydım.

Kollarım kalkmıyordu,bacaklarım zangır zangır titriyordu yattığım yerde.

Kollarımı yavaşça kaldırmayı birkaç kez daha denedim,tek elimi karnımın üzerine sarabilmiştim.

Ağlamaya bile mecalim yoktu,çok canım yanıyordu.

Nefes alırken soluklarımın ciğerlerime ulaştığını bile hissedemiyordum.

Sabaha kadar acıyla kısık kısık inledim, yeni günün ışıkları etrafı aydınlatırken takatsiz bedenim kendini bıraktı ve bilincimi kaybettim.

_______________________

Kendime geldiğimde boğazımdaki ekşi tadı giderebilmek amacıyla yutkundum,hava kararmak üzereydi.

Birden aklıma dün gece yaşananlar akın etti,doğrulmaya çalıştım panikle zar zor.

Her yerim ağrıyordu,acıkmıştım.

Otele gitmeliydim, titreyen parmaklarımla hayli zor olsa da yanımdaki çantama uzandım şarjı bitmek üzere olan telefonumu çıkardım. Neyseki burda çekiyordu.

Taksi çağıracaktım ama adresi bilmiyordum. Yine de internetten taksi durağının numarasını bulup aradım.

Öksüremiyordum bile,genzim de tıkalıydı.

Telefon açılınca,kısık sesimle konuştum.

-'Bir tepedeyim, merkezi bir yer değil.'

-'Bunlar adres için yeterli değil.' Dedi,adam huysuzca.

Yattığım yerden başımı çevirdiğimde ilerde bir tabela gördüm. İnleye inleye doğruldum,ayağa kalktım.

-'Gute Hügel yazıyor.' Dedim, adam 'Tamam,15 dakikaya oradayım.' Diyip telefonu kapattı.

Başım dönüyordu.

Her yerim kan olmuştu,taksi önümde durduğunda taksici hızla taksiden indi. Halimi görünce dehşete düşmüştü.

Hemen yanıma gelip,koluma girdi. Beni özenle arka koltuğa yatırdı,eğilip bükülemiyordum.
Canım o zaman çok daha fazla yanıyordu.

Taksici,şoför koltuğuna yerleşip arabayı çalıştırdıktan sonra 'Hastaneye mi ?' Diye sordu,teyit etmek istercesine.

-'Hayır,bulabildiğimiz ilk eczaneye gidelim. Sonra adresi vereceğim.' Dediğimde itiraz etti ama dinlemedim.

Sonra da 'Ne halin varsa gör!' Bakışlarını atarak eczaneye sürdü.

Eczaneye geldiğimizde yine bana yardımcı olarak taksiden indirdi.
Eczanenin içine girene kadar belimden tuttu.

Eczanede iki kişi vardı ve şaşkınlıkla bana bakıyorlardı onları es geçip ilaç arayan eczacıya seslendim. 'Yaralarıma pansuman yapmanız gerek,acil.' Dediğimde sorgulamadı ve beni arka odaya aldı.

Gerdanımdaki ve kollarımdaki yaraları temizlerken,ellerimi yumruk yaptım.

Yaralarıma sargı bezi yapıştırdıktan sonra 'Başka var mı?' Dediğinde dişlerimi sıkarak başımı salladım.

Bacaklarımdaki yaraları temizlerken,göz yaşlarım dinmiyordu.

-'Tamam bitti.' Dediğinde yaşlı gözlerimle ona bakarak hayır bitmedi diyemedim,en derin yara kadınlığımdaydı. Eğer söylersem tacize uğradığımdan,aşağılandığımdan haberi olurdu.

Hastaneye sevk edilirdim,söyleyemedim.

Duvardan destek alarak kalktım,bacaklarımı ayıra ayıra yürüyordum.

Ağrı kesici aldıktan sonra eczaneye ücretini ödeyip,taksicinin yardımıyla taksiye bindim.

Yaralarım inanılmaz sızlıyordu.

Otele geldiğimizde, taksiciye ücretini ödedikten sonra beni otelin içine kadar götürme teklifini redderek yavaş yavaş otele yürüdüm.

Taksici arkamdan koşup ceketini uzattı,minnetle teşekkür ettim.

Üzerime giydim,fermuarını sonuna kadar çektim.

Otele girdim.

Resepsiyon görevlisiyle konuşan Bayan Claudia'nın beni görmemesi için dua ederek,asansörlere giderken koşarak yanıma geldi.

Kolumu tutup,bana telaşlı gözlerle bakarken tam yaramın üzerini tuttuğundan ağlamamaya çalışıyordum.

-'Neredesin Adeline,aramalarıma da cevap vermedin. Çok telaşlandım. Kime haber vereceğimi de bilemedim. Carol'u aradım onun da senden haberi yoktu.'

-'Çok özür dilerim sizi telaşlandırdığım için. Türkiye'den bir akrabam gelmiş,aklınca sürpriz yapmış. Bugün Belçika'ya geçicekti,onu gezdirdim. Telefonuma el koydu haber veremedim. Zaten Bay Gabriel de olmadığı için fazla işim yoktu bir şey olmayacağını düşündüm,lütfen affedin.'

Bayan Claudia bana hayal kırılığıyla baktığında,üzüntüyle gözlerimi kaçırdım.

-'Bay Gabriel haftaya geliyor Adeline. Bir daha böyle bir disiplinsizlik istemiyorum. Tekrarı olursa seni işten kovarım.' Dediğimde başımı salladım.

Sessiz sessiz ağlayarak odama çıktım.

Önümüzdeki bir hafta kimseyle konuşmamıştım,yemek yemek için aşağıya indiğim vakitlerde hızla yemeğimi yiyor ve odama çekiliyordum. Bayan Claudia da bana tavır almıştı,gönlünü almak için bir şey yapmıyordum çünkü insan ilişkilerinde berbattım.

Yaralarımı kimsenin fark etmemesi için iyice kabuğuma çekilmiştim.

İş yapmak çok zor oluyordu. Odaları robot gibi temizliyordum. Ama en zoru tuvaletimi yapmaktı,çişim gelmesin diye mecbur kalmadıkça su içmiyordum,sıvı tüketmiyordum.

Çünkü idrarım kadınlığımın dudaklarına değdikçe inanılmaz canım yanıyordu. O ağrının dinmesi için aklıma kendimi camdan aşağı atmak bile geliyordu.

Haftam çok ağrılı geçmişti,annemler bu hafta da aramamışlardı. Tamı tamına iki ay olmuştu konuşmayalı. Belki de benim aramamı bekliyorlardı,akşam aramayı aklıma not ettim.

Sabah kahvaltısında kızlar akşam,Bay Gabriel'in geldiğinden bahsediyorlardı. Niye buraya sık uğradığının sebeplerini tartışıyorlardı. Kimi burdaki bir şirketle ortaklık yapacağını kimi de Berlin'den bir sevgili edindiğini ve herkesten sakladığını vs söylüyordu.

Daha fazla onları dinlemeden yerimden kalktım. 'Afiyet olsun kızlar.' Dediğimde bana şaşkınlıkla baktılar çünkü bir haftadır onlarla konuşmadığım için beni görmezden geliyorlardı.

Asansörden inip, zar zor temizlik üniformamı giydim.
Sargı bezi almayı unuttuğum için sargılarımı yenileyemiyordum. Yaralarım iğrenç gözüküyordu.

Bacaklarım birbirine değdikçe yaralar sızlıyordu.
Bacaklarım ayrılıyordu yürürken.

Üniformamın gömleğinin düğmelerini boğazıma kadar ilikledim. Bacaklarım için giyebileceğim çoraplarım yoktu.

Mecburen acıyı görmezden gelecek,işimi bitirecek ve çıkıcaktım.

Hizmetlilerin kullandığı asansöre temizlik eşyalarını koyduğum arabayı itekledim. Normalde toz beziyle toz almam ve yatağının çarşaflarını değiştirmem yetiyordu ama Bay Gabriel çok titiz olduğu için her geldiğinde detaylı temizlik yapılmasını istiyordu.

Kapıyı hafifçe tıklattım. Bay Gabriel'in 'Gel.' Diyişini duyduğumda içeri girdim,sonra temizlik arabasını odaya sokup kapıyı kapattım.

Bay Gabriel hep oturduğu koltuğunda oturmuş bir bacağını diğerinin üzerine atmıştı.

-'Hoşgeldiniz Bay Gabriel.' Dediğimde baş selamı verdi,ben de hemen işe koyuldum.

Ağrı kesici satın almıştım ama bebeğim zarar görmesin diye içememiştim bir türlü. Biraz da ondan ağrılarım geçmiyordu.

Yatağı düzenlemek için eğilirken nefesimi tuttum,tozları alırken eğilmemem dikkat çekeceği için dişlerimi sıka sıka tozları aldım,yerleri viledayla temizledim.

Bunları yaparken Bay Gabriel'e hiç bakmamıştım. Çıkmadan önce 'Bir isteğiniz var mı Bay Gabriel?' ' diye sorduğumda olumsuz anlamda başını salladı.

Tam kapıya gidecektim ki öksürük sesini duydum. 'Adeline eğer bir daha izinsiz olarak işini aksatırsan kovulursun.' Dediğinde yutkundum.

Bayan Claudia'nın söylediğinden emindim. Kadının tek istediği Bay Gabriel'e yaranmaktı ve her şeyi ona yetiştiriyordu.

Uyarınca söylemeyeceğini sanarak nasıl da yanılmıştım!

-'Anladım efendim. Bir daha olmaz. Özür dilerim.' Dedim,yüzüne bakmadan. Başımı önüme eğmiştim.

Parmak kütletme  sesleri geliyordu. 'Biriyle konuşurken,konuştuğun kişinin yüzüne bakmalısın Adeline.' Dedi,sert sesiyle.

Başımı yavaşça kaldırdım,boş boş yüzüne baktım. 'Kusura bakmayın efendim,bir daha olmaz.' Dedim, Bay Gabriel çok huzursuzdu ve huzursuzluğunu benden çıkarması en son istediğim şeydi.

Hiç beklemediğim bir şey yapıp hırsla ayağa kalktı,güçlü adım sesleri bana doğru gelirken yankı yaptı.

O anda tükürüğüm boğazıma kaçtı ve deli gibi öksürmeye başladım,gömleğimin yakası da sonuna kadar iliklendiği için boğazıma batıyor, gıcığımı artırıyordu. Öksürüğüm her geçen saniye şiddetini artırıyordu.

Kasıklarımla, kesik yerlerime de inanılmaz bir ağrı saplanmıştı.

Bay Gabriel elindeki suyu bana içirdikten sonra eli gömleğimin yakasına gitti.

Onu durdurmak için ellerimi onunkilerin üzerine koydum ama ellerimi sertçe ittirip gömleğimin düğmelerini açtı.

Karşılaştığı manzarayı dikkatle inceledikten sonra yüzüme baktı,yüzündeki ifadeden ne düşündüğünü anlamak imkansızdı.

Ama sanki gözlerinde öfke kırıntıları vardı.

Sertçe gömleğimi  parçaladı. Omuzlarımdan kollarıma kadar sıyırdı,oradaki kesikleri de görmüştü.

Gözleri kısıldı,ellerini yumruk yaptığını gördüm. Benden birkaç adım uzaklaştı ve tam gözlerime bakarak konuştu; 'Soyun Adeline!'

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro