Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

54 (Son İki Bölüm)


"Onu öldürmeliydin." diye tısladı Victoria zar zor duyulur bir sesle.

"Loren'i karşıma alacak kadar aptal mı sandın beni?"

"Kaza süsü verebilirdin aptal! Ya da işe yaramaz bir askere atabilirdin suçu."

Jose bir nebze insanlık barındırmayan, soğuk gözlerini kıstı. "Ben Loren ne derse onu yaparım."

Victoria'nın öfkeyle inleyen sesi odayı doldurdu. "Seni korkak!"

Adam bir hışımla odadan çıktı. Kapıyı sertçe çarpmayı da ihmal etmedi. Victoria masadaki vazoyu Jose'nin ahmak kafasında kırmayı öyle çok istiyordu ki! Tırnaklarını avucunun içine bastırdı. Yüzünü yatağa çevirdi. İsabel bir kütük gibi öylece yatıyordu. Sağ kolu, beyaz kalın bir sargı beziyle sarılıydı. Boynundaki yara uzun, pembe bir çizgi haline bürünmüştü. Üzerindeki leş gibi ve ucuz beyaz elbiseyi çıkarmışlar, çıplak vücudunu çarşaflara sarmışlardı. Uzun, kirli saçları yıkanmış, ıslak ve tertemiz bir şekilde yastığa yığılmıştı. Yüzü beyazdı, gözlerinin altında koyu halkalar belirmişti ve zayıflamıştı. Victoria yüzünü buruşturdu.

"Belki de seni ben öldürmeliyim."

Odaya girerken göğüslerinin arasına sakladığı küçük hançeri çıkardı. Hızla kınından çekti. Hançerin sivri ucu parlak ve çok keskindi. Tek hamle diye düşündü. Tek hamlede kalbine sapladığım gibi ölecek!

Kapının arkasından gelen tıkırtıları işitince hızla hançeri kapattı ve beceriksiz hareketlerle yatağın yanındaki komidinin çekmecesine koydu. O geliyordu. Ve onu kızdırmak istediği en son şey olurdu. Çekmeceyi kapatırken kapı açıldı ve içeriye George girdi. Benzersiz yakışıklılığı Victoria'yı yine çarpmıştı. Üzerinde ipekten, beyaz bir gömlek, altına da siyah bir pantolon giymişti. Kahverengi kıvırcık saçları o kadar şirin bir hava veriyordu ki yüzüne, genç kadın neredeyse hayranlıkla içini çekecekti. Siyah, uzun kirpiklerle bezeli erimiş çikolata rengi gözleri soğuk bir parıltıyla kaplıydı.

"Yine yaramazlık peşinde değilsin değil mi Vic?" dedi dikkatlice onu süzerken. Sesinin baştan çıkarıcı tonu Victoria'nın kendinden geçmesine neden olabilirdi.

"Tabiki hayır aşkım." dedi kollarını açarak. Sıkıca boynuna sarıldı ve onun tatlı, erkeksi kokusunu içine çekti. Anında içini derin bir hüzün kapladı. Böyle olmak zorunda değildi dedi içinden belki de milyonuncu defa. Evlenebilirlerdi, Victoria'nın gözü ondan başka bir şey görmezdi ve çok mutlu olurlardı. Bunu biliyordu. Bütün bu karmaşaya gerek kalmazdı. Arthur yine tahtında oturur, İsabel ne halt ederse onu ederdi. Eğer George onu sevseydi. Nefret dolu bakışlarını İsabel'e çevirdi. Senin yüzünden diye haykırmamak için dilini ısırdı. İsabel olmasaydı hayalini kurduğu bütün bu güzellikler gerçekleşebilirdi! Babasını ondan çaldığı gibi şimdi de George'u çalmıştı! Seni öldüreceğim diyordu beyninde yankılanan ses. Artık bana engel olmana izin vermem!

Birden George'un sıkıntıyla yüzünü taradığını fark edince çatılmış kaşlarını düzeltti ve gülümsedi. "Burada ne işin var dedim." dedi ağır ağır George, genç kadının kollarından uzaklaşırken.

"Bir bakayım dedim."

"İsabel'i mi merak ettin?" dedi hayretle kaşlarını havaya kaldırarak. Gözlerindeki alaycı pırıltılar görülebiliyordu. "Yoksa onu öldürmeye mi geldin?"

"Elimin altında bir sürü adam varken neden bu pis işi kendim yapıp, yorulayım?" dedi iğrenircesine.

"Çünkü bu senin en büyük hayalin Vic."

Victoria ağzının içinde homurdandı. En büyük hayalimin ne olduğu hakkında en ufak bir fikrin yok diye söylendi içinden. George'u duymazlıktan gelip saçlarını sağ omzuna attı abartılı bir hareketle.

"Edmund'dan haber var mı?"

Sorusuyla birlikte George'un yüzü karardı. "Yok, aptallar ordusu onu ve isyancıları ellerinden kaçırmışlar. Hepsini kılıçtan geçireceğim." diye homurdandı öfkeyle. Bu durum Victoria'nın canını sıkmıştı. Halkın isyan etmesi en son istediği şeydi. Eh, halk da onun için aynısını düşünüyordu ya. Victoria, onlara hükmetmelerini isteyecekleri en son insandı. Ya babasına ne demeliydi! En büyük ihaneti ondan yana yaşamıştı! Bir kez daha!

"Bu çok tehlikeli." diye söylendi kendi kendine. "Yani elimizde bir tek bu işe yaramaz sürtük var?"

George'un keskin bakışları onunkileri buldu. Kızacağını sandı ama bir şey demedi. Başını evet der gibi salladı. İsabel huzursuzca kıpırdanınca ikisinin de dikkati ona kaydı.

"Gidebilirsin."

Victoria hızla George'a baktı. Yüzüne bile bakmadan gitmesini emretmişti. Adamın ifadesinde parlayan saf arzuyu görünce midesine ağır bir yumruk yemiş gibi oldu. Canı yanıyordu bu yüzden de can yakmak istiyordu.

"Seni kabul etmeyecek." diye tısladı nefretle. "Seni yine reddedecek."

George tehlikeli bakışlarla genç kadını süzdü. Aptal kadın diye düşündü. O bir hiçti George'un gözünde. Evet, İsabel'den daha zeki olduğu kesindi ve ona ihtiyacı da vardı. En azından tahta geçene kadar. Tabii haksız da sayılmazdı. Eğer İsabel onu bir kez daha reddederse, Victoria ile devam edecekti yoluna. İsabel'i de metresi yapardı. Zaten ona sahip olmayı deli gibi istiyordu. Gözleri yeniden yatakta yatan genç kadına yöneldi. Çıplak ve narin vücudu şeffaf çarşaflara sarılmıştı. Pürüzsüz, beyaz bacakları sütun gibiydi. George'un içinden onları uzun uzun okşamak geçiyordu. Nefesi hızlandı. Ve göğüs uçlarının belirgin olduğu göğüslerini süzdü. İnlememek için dudağını ısırdı.

"Git dedim." dedi dikkatini yeniden Victoria'ya çevirerek. Genç kadının gözleri dolmuştu.

"İkinize de lanet olsun!" diye haykırdı odadan çıkarken. Kapıyı arkasından sertçe kapattı ve ağlamamak için sertçe dilini ısırdı. İsabel'in işi bu gece bitecekti. Victoria kendi elleriyle getirecekti sonunu.

***

Ağzımda iğrenç bir tat vardı. Onu giderebilmek için boşuna yutkunuyordum. Zihnim deli gibi uyanmayı reddediyordu. Uyumak daha iyiydi çünkü. Daha huzurlu. Keşke sonsuza dek uyusam diye mırıldandım içimden. Ama gözlerimi de açmak zorunda kalmıştım.

Gördüğüm ilk şey, George'un gülümseyen yüzüydü. Birden gülümsemesine karşılık vermek istedim. Ona sarılmak, korkunç bir rüya gördüğümü, rüyamda onun lanet olası bir katil ve hain olduğunu anlatmak istedim ve onun da rüyam hakkında oldukça yaratıcı espriler üretip, benimle dalga geçmesini, her şeyin yoluna gireceğini söylemesini istedim. Hem de çok istedim.

Sonra George'un sevimli gülümsemesinde saklı gerçek yüzünü gördüm. Gözlerinde parlayan arzu bir yılanın, küçük bir serçeyi öldürmeden önce ona duyduğu açlık gibi sinsi ve soğuktu. En son olan her şeyi hatırladım. Edmund'u kurtarmıştım! Onu elinde baltayla askerlerle savaşırken görmüştüm. Ben de o sırada oklarımla onları teker teker vuruyordum ki bir adam beni kaçırmıştı. Kolumun acısıyla irkildim o an. Kalın, beyaz bir sargıyla sarılmıştı. Boynum da çok acıyordu.

"Sonunda uyandın."

Yerimden doğrulduğumda odaya göz gezdirdim. Bir kaçak için oldukça lüks bir odaydı. İpek çarşaflarla kaplı geniş bir yatakta yatıyordum. Zümrüt yeşili perdeler sonuna kadar açıktı ve dışarıdan süzülen incecik ay ışığı, etraftaki mumların ışıklarına vuruyordu. Yatağın karşısında geniş bir dolap onun yanında da üzeri mücevher kutuları ve kokulu yağlarla dolu bir şifonyer vardı.

"Odanı beğendin mi?" dedi George yavaşça.

"Odam mı?"

George şüpheyle kıstığım gözlerime sevecenlikle baktı. "Evet, artık burada yaşayacaksın. Yoksa beğenmedin mi?"

Ağrıyan başımı ellerimin arasına aldım. Böyle uyanmak kabus olmalıydı. "Burada yaşamayacağım George." dedim yüzümü buruşturarak. Gülümsemesi dondu ve yüzü karardı. Bu haliyle o kadar yabancıydı ki bana.

"Evet, burada yaşayacaksın." dedi ağır ağır. "Tabii eğer benimle evlenmeyi kabul edersen, buradan daha güzel bir odada yaşarız. Sen o odaları biliyorsun gerçi."

Dişlerini göstererek gülümsedi. Başımın ağrısı git gide artıyordu. "Seninle evlenmeyeceğim George. Ölürüm daha iyi." dedim dişlerimi sıkarak.

Bir anda ne olduğunu anlamadan George hızla yatağa çıktı, bileklerimi yakaladı ve bedenimi yatağa bastırdı. Küçük bir çığlık atarak debelendim ama o bedenini daha çok bastırdı bedenime. Nefesi yüzüme vuruyordu. Sarhoş gibi yüzümü saçlarıma gömdü, derin derin nefesler almaya başladı.

"Benimle evlenmezsen, metresim olursun. Nasılsa daha önceden tecrüben var." dedi boğuk bir sesle. Buz kestiğimi hissettim. "Her türlü benim olacaksın, aşkım." diye devam etti.

"Edmund buna asla izin vermez."

Anlamadığım bir küfür savurdu. "Edmund artık bize engel olamaz aşkım."

Midemde ani bir yanma hissettim. "Bu ne demek oluyor?"

"Edmund öldü." dedi nefretle. Kalbime saplanan acı nefes almama engel oldu.

"Onu ben kurtardım!"

"Kurtaramadın! O öldü, diğer asiler gibi!" diye haykırdı. Gözlerimden süzülen yaşlarla başımı salladım.

"Sana inanmıyorum! Sen bir yalancısın! Sen..."

Dudaklarını, dudaklarıma bastırdı. Tekmeleye çalışarak ayaklarımı deli gibi salladım. Elleri, bileklerimi çok sert bastırıyordu, dudakları da aynı sertlikle dudaklarımı sömürüyordu. Onun baskısı ve benim çabalarım yüzünden nefes alamıyordum. Sonunda dudaklarımı bıraktı ve boynumu emmeye başladı. Avazım çıktığınca bağırdım. Ellerimi bıraktı ve vücudumu saran çarşafları çekiştirmeye başladı. Bütün gücümle omuzlarına vurdum. Tırnaklarım yanaklarını çizdi ama bu durum onun daha çok tahrik olmasına sebep olmuş gibiydi. Göğüslerimi açtığında yeni bir çığlık atıp, çıplak göğüslerimi kapatmaya çalıştım. Boynumdan göğüslerime doğru sıcak bir sıvı akıyordu. George ellerimi çekti ve başımın üzerine kaldırdı sertçe. Aç köpek gibi parlayan gözlerle çıplak göğüslerimi süzüyordu. Yaralı koluma giren sancı yüzünden acıyla inledim. Parmakları göğüslerimden boynuma doğru yumuşak bir dokunuşla kaydı. Parmaklarını kaldırdığında uçlarında parlayan kırmızı sıvıyı gördüm.

"Boynun kanıyor." dedi arzuyla boğuklaşan sesiyle.

Yeniden acıyla inledim. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. "Kolum!"

Bileklerimi sıkan eli gevşedi. Hıçkırarak çarşafı çıplak göğüslerime doğru çektim. Beni şaşırtarak üzerimden kalktı. Daha ileriye gitmesini bekliyordum ama o durdu ve beni izledi. Titreyen ellerimle çarşafı çekiştirdim. Belime kadar çıkan eteklerini çekerek bacaklarımı kapatmaya çalıştım umutsuzca. Yan gözle hala beni izlediğini gördüm. Hatta gözleri yarım kalmış bir arzuyla parlıyordu ve erkekliği pantolonunun önünü şişirerek varlığını belirtiyordu. Midem bulandı, öğürdüm. George'un yüzündeki anlam karmaşışını anlamaya çalışıyordum. Bana duyduğu arzunun yanında öfkeliydi ve garip bir hüzün de yansıyordu bu öfkesine.

"Kolun da kanıyor, hekimi çağıracağım." dedi gergin bir sesle. İtirazlarımı dinlemedi bile. "Başka bir gün de sahip olabilirim sana. Önümüzde uzun yıllar var aşkım." dedi gülümseyerek.

"Beni yalnız bırak!"

Keyifsiz bir kahkaha atarak odadan çıktı. Titreyen ellerimle saçlarımı düzelttim. Yataktan kalktım ve dolaba yürüdüm. Bu şeffaf çarşaflarla pek de güvende olduğum söylenemezdi. Dolabın kapağını açtığımda çeşit çeşit, ipek kumaşlardan yapılmış rengarenk elbiselerde ellerimi gezdirdim. Düz, siyah ve giyilmesi kolay bir elbisede karar kıldım. Vücudumun her yeri ağrısa da aldırmadım ve hızlı hızlı çarşafı çıkarıp, elbiseyi başımdan aşağıya geçirdim. İpek kumaş, su gibi akarak çıplak bedenimi örttü. George'un yeniden gelip bana saldırmasına engel olmak için odanın içinde kendime uygun bir silah aradım. Yağ şişeleri çok küçüktü. Hepsini birden George'un kafasında kırsam kılı bile oynamazdı. Dolabı yeniden açıp, ayakkabılara göz attım. Hepsi de yumuşak ve zarif taşlarla süslü terliklerdi. Bunlar da bir işe yaramazdı. Masanın üzerindeki vazoya kaydı gözlerim. Onu alıp, yatağımın yanındaki komidinin üzerine koydum. Yakınımda olması daha iyiydi. Çekmeceyi öylesine açtım. Bir şey beklediğim yoktu ama bütün o saçma eşyalardan kat kat daha iyi bir silah buldum! Bu, küçük bir hançerdi. Demirden kabzasına açmış bir gül işlenmiş, kırmızı boyayla süslenmişti. Yeşil yapraklarla işlenmiş kınını yavaşça çektim. Hançer küçük olmasına rağmen ince ve oldukça sivriydi. Yeterince öldürücüydü. Onu yastığımın altına sakladım.

O anda kapı açıldı. Hızla geriye sıçradım. Gerilerek yastığıma doğru yaklaştım. İçeriye Victoria ve Rose girdi. Kaşlarım havaya kalktı. Hayır, hayır! Bir de Victoria ile uğraşamazdım! Gerçekten çok yorgundum. Zihnimdeki bütün itirazlara rağmen ikisi de kıvrak bir yılan gibi odaya girdiler. Rose kapıyı kapattı ve anahtarı iki kez çevirdi deliğinde. Kilidin döndüğünü belirten sesi duydum. Victoria yüzünde alaycı bir ifadeyle beni süzdü.

"Anlaşılan George biraz tadına bakmış." dedi alaycı bir tavırla boynumu işaret ederek. Elim istem dışı bir hareketle boynuma kaydı. Sıcak kanla bulanan parmaklarıma baktım. Kaşlarım çatıldı. George'un söylediği şey geldi aklıma. Gerçekten de Edmund'u öldürmüşler miydi? Bunun cevabını sadece tek bir kişi verebilirdi.

"Birazdan George geri gelecek." dedim sakin bir sesle.

"O vakte kadar biz işimizi bitiririz."

Victoria'nın bir baş işaretiyle Rose kollarıma yapıştı ve beni sertçe yataktan uzaklaştırdı. Ah, hayır diye inlememek için kendimi zor tutuyordum. Victoria, gece mavisi ve siyahın karışımı yarasa kollu bir elbise giymişti. Elini bileğini kapatan kumaşa soktu. Küçük bir bıçak çıkardı.

"Kalbine saplayacağım. Tek bir hareket ve tek bir nefes alımlık zamanla artık burada olmayacaksın. Aslında seni yakmak isterdim."

"George bunun bedelini ağır ödetir sana." dedim gözlerimi bıçaktan ayırmadan. Rose arkamda sinsice gülerek bileklerimi sıkıca kavramış, hareket etmeme engel olmaya çalışıyordu. Victoria söylediklerimi kısa bir an düşündü ardından da omuz silkti.

"Bana ihtiyacı var."

"Edmund bu yaptığını yanına bırakmaz. Geri dönecek, biliyorsun."

Victoria zehirli bir yılanı andıran tatlılıkta gülümsedi. "George söylemedi mi?" dedi kalbimi daha da acıtan bir tavırla. Yapmacık bir hüzünle dudağını büktü. "Zavallı Edmund. Ölmesine çok üzüldüm."

İnleyerek yere yığıldım. Rose sertçe ve kendisinden hiç beklemediğim bir güçle beni yeniden ayağa kalırdı. Zihnimde yankılandığını bilmediğim çığlıklarla debeleniyordum. Edmund! Ölmüştü! Nafile bir çabayla nefes almaya çalışıyordum, göğsümde açılan kocaman delik bu çabama engel oluyordu sanki. Rose'un tutsaklığından kollarımı çırparak kurtuldum. Gözyaşlarımdan etrafımı göremiyordum.

"O zaman durma! Öldür beni!" diye haykırdım acıyla. Edmund'un olmadığı bir dünyada nasıl yaşayabilirdim ki? Bu acıyla nasıl nefes almaya devam edebilirdim? Victoria zevkten dört köşe olmuş gibi parlayan gözlerle beni süzdü.

"Evet tatlım, sen öldüreceğim. Seni yakamamak ve ruhunu Meneldur'a bağışlayamamak çok kötü. Neyse ki bu isteğimi piçlerini yakarak yerine getireceğim. Genç ruhlar! Meneldur'a ne muazzam bir hediye olur ama!" dedi sevinçle, ardından korkunç bir kahkaha attı. Rose' da yan tarafıma geçerek Victoria'nın gülüşüne katıldı.

"Çok zekisin aşkım." dedi neşeyle.

Bu kelimeler yeterliydi. Yerimden hiç kıpırdamadım. Victoria bıçağını kaldırdı ve hızla üzerime geldi. Kıvrak bir hareketle Rose'un bileğini yakaladım ve Victoria ile arama soktum narin bedenini. Odanın içinde tiz bir çığlık yankılandı. Rose şaşkınlıkla dolu ela gözlerini kocaman açmış, nefes almaya çalışır gibi dudaklarını hareket ettiriyordu. Victoria hızla kendini geriye çekti. Rose, son bir kez titreyerek yere yığıldı. Ağzından köpükler halinde kanlar geliyordu. Kocaman açılmış gözleri itiraz edercesine yüzüme dikilmişti. Hiç düşünmeden eğildim ve kalbindeki bıçağı tek bir hareketle çektim. Çığlık atmak ister gibi ağzını açtı ama bu hareketi daha çok kan yutmasına neden olmuştu. Gözlerindeki ifade dondu ve bedeni hareketsiz bir şekilde yerde kaldı. Kanla parlayan bıçağı elimde sıktım. Rose'un yapış yapış kanı elime bulaşmıştı. Bu umurumda bile değildi. Edmund'suz bir hayat düşünemiyordum ama çocuklarımın hak etmedikleri acıları çekmesine de izin veremezdim! Vermezdim!

Delirmiş gibi bir kahkaha attım. "Evet? Nerede kalmıştık?" dedim nefes nefese üzerine yürüyerek. "Ne oldu? Sevgilinin ölümü çok mu sarstı seni?"

Victoria bembeyaz bir yüzle geri geri benden kaçmaya başladı. Umursamaz ve zoraki bir kahkaha attı. "İnan bana, yıllardır bu sürtüğün ölmesini diliyordum. Tabii bu kadar kolay olsun istemezdim."

Kapıya doğru koştuğunda ben de ona koştum. Avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. "Nöbetçiler! Öldürecek beni!"

Bıçağımı boynuna bastırdım. "Seni hiç kimse kurtaramaz." diye tısladım yüzüne. "İnan bana, yıllardır senin ölmeni diliyordum. Tabii bu kadar kolay olsun istemezdim." dedim gülümseyerek. Korkuyla büyümüş gözlerle yüzüme baktı. Yüzüme bir yumruk attı. İrkilerek geriledim ve acıyan elmacıkkemiğime parmaklarımı bastırdım. Bu boşluğumdan yararlandı ve kilidi açıp, kapının önünde bekleyen nöbetçilerin kucağına düştü.

"Beni öldürmeye çalıştı! Kraliçenizi öldürmeye çalıştı! Rose'u öldürdü!"

Çığlıkları sarayı çınlatırken George'un kükreyen sesiyle herkes olduğu yere sindi.

"Neler oluyor bu kahrolasıca sarayda!"

Victoria can havliyle George'un boynuna atladı. "Beni öldürmeye çalıştı! Karını öldürdü!"

"Çekilin!" diye kükredi George askerlerine. Ardından Victoria'yı bileklerinden yakaladı ve duvara ittirdi. Victoria'nın kafası gürültüyle duvara çarptı. Acıyla haykırdı.

"Sana uslu durmanı söylemiştim Vic! Beni dinlemezsen sonuçlarına katlanamazsın demiştim!"

"Bana hala ihtiyacın var." diye inledi Victoria.

"Sensiz de başarırım ben bunu! Benim damarlarımda kraliyet kanı var!"

Barry koşturarak araya girdi. Korumacı bir tavırla bedenini ikisinin arasına sokmaya çalıştı. "Lütfen Loren, izin ver onu odasına götüreyim."

George sertçe bileklerini bıraktı. Barry, Victoria'nın yere yığılmasına izin vermeyerek, ince bedenini kucağına aldı. Hızlı adımlarla onu bizden uzaklaştırdı. George'un bana dönmesiyle bıçağımı havaya kaldırdım ve öfkeyle tısladım.

"Seni öldüreceğim!"

George hızla bileğime yapıştı ve öyle sert bir şekilde büktü ki acıyla haykırdım. Bıçak parmaklarımın arasından kayıp, yere düştü. Yüzüme yediğim şiddetli tokadın acısıyla tökezledim.

"Aynı şeyler senin için de geçerli! Uslu durmazsan, canını yakarım."

Ardından odaya girdi ve Rose'un cansız bedenine ilgisizce baktı. "Nöbetçiler!" diye kükredi. Koşturan ayaklar odaya girdi. "Alın şunu buradan, tazılara atın."

Adamlar hızlı bir şekilde Rose'un cansız bedenini yerden kaldırdılar. Sarı, kıvır kıvır saçları ipek bir şelale gibi gevşekçe sallanan başından geriye doğru süzülüyordu. Ona bir an bile acımadım. George öfkeli bakışlarını yüzüme dikti.

"Sanırım hekime ihtiyacın yokmuş!" dedi sertçe ve odadan dışarıya çıktı. Kapının kilidi iki kere döndü.

"Hepinizi öldüreceğim!" diye haykırdım kapıya doğru. Komidinin üzerine koyduğum vazoyu aldım ve kapıya fırlattım. Vazo, acı bir sesle parçalara ayrıldı.

***

Selaaam dostlar :) Ben geldim yeni bölümle. Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum, belki finali birazcık uzatabilirim. Yeni kitabımı yayınladım bu arada. Ona da bakın lütfen. Suç ve Af. Yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum, destekleriniz için çoook teşekkür ederim hepinizi çok seviyorum, çok öpüyorum. İyi akşamlarrr!!

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro