Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

5

Ertesi sabah pırıl pırıl bir güne uyandım. Nina uyanmış hatta çoktan giyinmişti bile. Boynuna doladığı parlak incilerle süslü uzun kolyesine, kulaklarındaki ışıl ışıl yanan küpelerine baktım. Eflatun rengi elbisesinin içinde ağaç dallarındaki bahar çiçeklerini andırıyordu. Saçlarını tararken aynadan bana baktı. Ayağa kalktı ve elbisesinin üst kısmını beline doğru iyice çekti. Yuvarlak göğüs kıvrımları belirginleşince tatmin olmuş bir şekilde gülümsedi.

"Kahvaltıya geç kalmasan iyi edersin." dedi bana ve saçlarını savurarak odadan çıktı. İçimi çekerek yataktan kalktım. Pencereden masmavi gökyüzüne baktım. Hava güneşli ve tertemizdi. Tek bir bulut bile yoktu. Bahçedeki güllerin etrafa yaydığı kokuyu içime çektim. Bülbüllerin bestelerini dinledim. Altın bir tasın içindeki suda yansımamı izledim ve yüzümü yıkadım.

Bütün bunlardan sonra aynanın karşısına geçtim ve yavaşça saçlarımı taradım. Lila renginde, kumaşı ince, kolları ve tüllü kabarık eteği siyah dantellerle süslü bir elbise giydim.
Kral ve kraliçe kahvaltıya inmediler. Özel odalarına büyük tepsiler girdi çıktı. Bütün genç nedimeler renkli giysilerle birer açmamış bahar goncaları gibiydiler. Herkeste sebepsiz bir neşe vardı. Bense sessizce kahvaltımı yaptım ve başımı önüme eğip bahçeye yürüdüm.

Hanımeli ve gül kokusu sarmıştı bahçeyi. Yakınlardaki denizin tuz kokusunu alabiliyor, dalga seslerini duyabiliyordum. Ayakkabılarımı çıkardım. Çıplak ayaklarım çiğden ıslanmış yumuşak çimenlere değer değmez bütün bedenimi bir rahatlama duygusu sardı.

Kırmızı, beyaz, sarı, pembe, mor renkte kocaman açmış güller ve yarı açmış goncalar her yerdeydi. Gül kurusu renginde bir goncaya dokundum. Yapraklarının arasına tertemiz bir su damlası saklanmıştı. Goncaya dokunduğum an bir gözyaşı gibi elime aktı damla. Yavaşça eğilip gülü koklarken arkamdan gelen bir sesle irkildim.

"Korkutmadım umarım." dedi hemen. Akşam dans ettiğim yakışıklı centilmendi. Kibarca elimi öptü ve parlak bir gülümsemeyle bana baktı. Ben de istemdışı gülümsedim.

"Biraz."

"Özür dilerim. Bu arada tanışmadık öyle değil mi?" dedi neşeyle elimi kolunun altına sıkıştırarak. Yavaşça yan yana bahçede yürümeye başladık. "Adım George. George Wilson. Sen de İsabella Gomez'sin. Sen diye hitap etmemde bir sakınca var mı?" dedi aynı neşeyle. Şaşkınlıkla gülümsedim.

"Yok, sorun değil. Adımı nerden biliyorsun?" diye sordum onun gibi resmiyeti bir kenara atıp.

"Ahh, saraya böyle güzel bir kadın gelecek ve adını bilmeyeceğim öyle mi?"

"Çapkınsın demek." dedim imalı bir şekilde. Neşeli bir kahkaha attı.

"Biraz." dedi gizli bir mahremiyetle göz kırparak. Sonra aniden ciddileşti. "Özel değilse bir şey sorabilir miyim?" dedi yavaşça. Evet anlamında başımı salladım. Bir an durdu. "Akşam kralla ne konuşuyordunuz?" diye devam etti öylesine konuşur gibi.

"Kraliçemin sağ salim döneceğini söyledi ve ailemin olup olmadığını sordu."

Anlayışla başını salladı. "Kraliçe İra sağ salim dönecek. Kral ve kraliçe onun için çok uğraşıyor bundan emin olabilirsin. Ayrıca Prens William'a haber gönderildi. Yola çıkmış, Avelera Ülkesi'nin yeni kralı olarak taç giyecekmiş."

Birden kalbim sevinç ve heyecanla çarpmaya başladı. Demek prensimiz geri dönüyordu. "Peki kraliçeye ne olacak?" diye sordum kendi kendime.

"Bilmiyorum. Sanırım Kraliçe İra gelince belli olacak herşey. Neyse, biraz da senden bahsedelim. Ailen var mı, senin burada olduğundan haberleri var mı?" diye tek tek sordu.

"Bir kız kardeşim var."

"Ah! O da senin kadar güzel olmalı!" dedi o hiç bitmeyen neşesiyle.

"Teşekkür ederim." dedim gülümseyerek.

"Ee? Annen, baban öldü mü yoksa?"

"Bilmiyorum. Uzun zamandır haber almıyorum onlardan." dedim sıkıntıyla.

"Peki ya kardeşin? Onunla haberleşiyor olmalısınız." diyerek üsteledi. "Hayır mı? Neden? Siz kardeşsiniz öyle değil mi? Anlaşamıyor musunuz yoksa?" diye hızlıca soru sormaya devam etti.

"Biraz." dedim. Sorularından sıkılmaya başlamıştım. Ama o bunu fark etmeden devam etti.

"Yaş farkından dolayı mı? Ben de ağabeyimle hiç anlaşamam. On beş yaş büyük benden!" dedi gülerek. Ben de öylesine gülümsedim.

"Sayılır." diyerek geçiştirmeye çalıştım. "Kraliçeyi neden kaçırdılar?" dedim konuyu dağıtarak. Kaşları çatıldı.

"Fidye için sanırım." dedi ciddiyetle. "Ama getirilecek. Onu sever miydin?"

"Tabii ki. O çok asil ve çok güzel bir kadındır." dedim hemen. Başını salladı.

"Biliyorum."

"Onun hakkında bir şey işittim. Aslı var mı bilmem." dedim yavaşça. Neredeyse bahçenin sonuna geldiğimizden, ayakkabılarımı çıkardığım yere doğru dönerek yürümeye başladık.

"Burada, bir prense aşıkmış." dedim ve bekledim. "Doğru mu?" diye sordum devam ederek. Gülümsedi. Başını evet der gibi salladı.

"Mümkündür. Önceden kralın kardeşiyle nişanlıydı. Onu unutmamış olabilir."

"Neden nişanı bozdular peki?" dedim hemen heyecanla.

"Prensimiz asker olmak istiyordu, koca olmak değil." dedi sakince. Bir an düşündüm. Zavallı kraliçem, onun aşkıyla kimbilir nasıl acı çekmişti ve hiç tanımadığı yaşlı bir adamla evlenmek zorunda kalmıştı. O adamınsa tek derdi aptal bir savaşı kazanmaktı.

"Bir kadının kalbi yerine bir savaşı kazanmayı mı seçti? Aptal!" dedim isyan ederek. George kolumu hızla çekiştirdi.

"Şşşt! Dikkatli ol. O bu ülkenin prensi
Belki de geleceğin kralı."

"Özür dilerim." dedim fısıltıyla. Ama içimde hala öfke vardı.

"Ve çok büyük bir komutan. Onu severim. Çok dürüst ayrıca çok iyi bir adamdır."

Cevap vermedim. Bence tam bir aptaldı. Kraliçe İra gibi çok güzel ve çok asil bir kadının aşkı yerine bir savaşı seçtiği için budalanın tekiydi.

Ayakkabılarımı çıkardığım yere geldiğimizde, George'un koluna tutunarak siyah ayakkabılarımı giydim. O sırada kral yanında birkaç adamıyla birlikte bahçeye çıktı. İkimiz de hemen reveransa geçtik. Kral göz ucuyla şöyle bir bize baktı ve yoluna devam etti.

George hızla elimi öptü. "Gitmeliyim. Bu arada akşam bahar balosu var. Renkli giyin." dedi göz kırparak.

"Üzerimdekinin nesi varmış?" diyerek eteklerimi düzelttim hemen.

"Çok zarif bir elbise gerçekten de ama biraz canlan artık tatlım! Çok genç ve çok güzelsin, inan bana, buradaki birçok kadından daha güzelsin. Çiçekleri yeni açmış erguvan dalı gibi olmalısın." dedi gülerek ve hızla kralın peşinden gitti.

***

Belinde beyaz bir kuşağı olan, tülleri ışıltılı, toz pembe renginde bir elbise giydim. Ellerime beyaz ipekten eldivenlerimi taktım ve beyaz incilerle süslü, kelebek seklinde bir tokayı saçımın sağ tarafına özenle yerleştirdim. Aynaya baktığımda kendimi peri kızı gibi hissettim. Aynadaki görüntümün yanına yeşil elbisesiyle Nina'nın görüntüsü belirdi. Elindeki inci kolyemi boynuma taktı.

"İşte şimdi oldu." dedi gülümseyerek. Ben de ona gülümsedim ve birlikte kraliçenin ziyaretçi odasına gittik. Kraliçe Estella altın sarısı bir elbisenin içinde ışıl ışıldı. Parlak beyaz saçlarının tepesindeki elmas tacıyla uyumlu elmas kolyesi ve küpeleri ile çok zarif ve çok güzeldi. Bembeyaz suratında sadece dudakları ve yanakları açık pembeydi. Duru yüzünde her zamanki buyurgan ifadesiyle kocasını bekliyordu.

Kral pervasız bir kahkahayla karısını selamladı ve eline küçük bir öpücük kondurdu. Kraliçenin elbisesinin eteklerini düzelterek onların arkasından büyük salona girdik.

Masa hep olduğu gibi yine tepeleme leziz yiyeceklerle doluydu. Yemekten sonra herkes dans için yerini aldığında kral beni dansa kaldırdı. Ayağa kalktığımda hafif bir reverans yaptım. Kalp atışlarımı kulaklarımda duyabiliyordum.

Bir eli belimde, diğer eliyle elimi sımsıkı tutarak döndürmeye başladı beni. Döne döne halkanın ortasına geldik. Kendimi geriye yasladım. Bir koluyla beni tutarak yüzüme doğru eğildi. Sonra hızla kendine çekti. O kadar yakındı ki yüzlerimiz biraz eğilse beni öpebilirdi. Hızlanan kalbimin atışlarının şiddetiyle kollarında titriyordum. Belime sarılan güçlü eli kendimi kırılgan bir dal gibi hissetmeme neden oluyordu.

"Bu akşam güzelliğin daha da artmış." dedi fısıldayarak kulağıma. Ürperdim.

"Teşekkür ederim majesteleri." dedim sesimin titrememesi için uğraşarak.

"Bu elbiseyle peri kızı gibi olmuşsun." dedi aynı mahrem tonla. Tekrar teşekkür ettim. Eli belimden sırtıma kadar gezindi ve tekrar belimde durdu. Aynı andan benden uzaklaştı.

"George'la çok samimisiniz." dedi gülerek. Bir an George'un kim olduğunu hatırlamadım.

"Sabah sizi bahçede gördüm." diye devam etti.

"Evet majesteleri. George yeni hayatıma ayak uydurmamda çok yardımcı oluyor. " dedim şirin bir şekilde. Hiçbir şey söylemeden dansa devam etti. Müzik sona erdiğindeyse bağırdı. "Biraz daha dans edelim!" Ve eş olarak yine beni seçti.

Çok mutluydum. Kral Arthur gibi çok yakışıklı ve çok güçlü bir kralın beğenisini kazanmıştım. İçimde çok büyük bir sevinç duyarak gülümsedim. Beni yumuşak bir hareketle döndürdükten sonra yine kendisine çekti.

"Onu beğeniyor musun?" diye sordu aniden. O kadar şaşırdım ki bir an kimden bahsettiğini anlamadım.

"Kimi majesteleri?" dedim şaşkınlıkla. Şapşallığıma gülümsedi.

"George'u."

"O çok iyi ve çok kibar bir dost."

"Yani ondan hoşlanıyor musun?" dedi gülerek. Bu sefer kaşlarım havaya kalktı ve şaşkınlıkla gözlerimi kocaman açtım.

"Nasıl? Yani, nasıl bir hoşlanma?"

"Yani aşk gibi." dedi sabırsızlıkla. Bu sefer ağzım bir karış açıldı.

"Tabiki hayır!" dedim hemen.

"Sevindim." dedi gülümseyerek. Ve beni tekrar döndürdü. Eteklerim savruldu, saçlarım uçuştu. Beni kendine iyice çektiğinde mis kokan parfümünü kokladım. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda ışıl ışıl gözlerle bana gülümsüyordu. Gözlerimi yeşil gözlerinden ayıramadım. Birbirimize uzun uzun bakarken dansın sona erdiğini bile fark etmedik. Başımı çevirdiğimde salondaki herkes bizi izliyordu. Özellikle de Kraliçe Estella buz gibi bir yüzle bana sert sert bakıyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro