Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

28

Merhaba arkadaşlar. Size çok kırılıyorum valla ya 300 kişi okuyor, 20 kişi beğeniyor, yorum da yapmıyorsunuz. Ne düşünüyorsunuz bilmek istiyorum. Lütfen oyunuzu ve yorumlarınızı esirgemeyin. Hepinizi öpüyorum, iyi eğlenceler :)

***

"Evleneceğiz. Kraliçem olacaksın."

"NE?"

***

Hızla yerimden kalktım. "İyi de sen zaten evlisin." diye söylendim öfkeyle. Bu düşünce hala kötü hissetmeme neden oluyordu. Yüzünü buruşturdu.

"Öyleydim." diye homurdandı keyifsizce.

"Ne demek öyleydim?"

"Bir vatan hainiyle evli kalamam değil mi İsabel?"

"Arthur..." dedim soluksuz kalarak. "Ben kraliçe olamam."

"Nedenmiş?"

"Çünkü... ben, sadece bir nedimeyim!"

Elini şefkatle karnıma koydu. "Ve çocuğumuza hamilesin."

Dehşetle gözlerimi açtım. İşte bunu gerçekten beklemiyordum. Bu kadar yükseğe çıkmak... beni korkutuyordu.

"A..ama... insanlar ne der?"

"Sence insanlar benim umrumda mı? Ben kralım ve o insanlar bana uymak zorunda." dedi öfkeyle. Sonra gülümsedi ve elimi tuttu. "Sen mükemmel bir kraliçe olacaksın bebeğim."

"Estella ne olacak?" diye fısıldadım. Onun delici, buz mavisi gözlerini düşündüm.

"Estella, Novada Kralı Franklin ile anlaşma yapmış! Beni tahttan indirip kendisi mutlak güç olacaktı. Franklin'e de ülkemin insan ve yer altı kaynaklarını vaadesiz kullanma sözünü vermiş! Savaş stratejilerini benden gizli Franklin'e yolluyordu İsabel!" dedi çileden çıkarak. "Söylesene böyle bir kraliçeyi kim ister? Kocasının kellesini ve tahtını isteyen bir kadını kim ister?"

Kutsal Tanrılar aşkına! Bir kadın böyle bir antlaşma yapmaya nasıl cüret edebilirdi? Yaşadığım şokla ne diyeceğimi bilemeyerek öylece kalakaldım. Herşey o kadar hızlıydı ki! Arthur ise gözlerini yüzüme dikmiş, bir sevinç kırıntısı arıyordu. Ama bende safi dehşet vardı.

"Karım olmak istemiyor musun?"

Söylediği ani sözlerle irkildim. "Tabiki istiyorum! Ama kraliçe olmak..." gözlerine dehşetle baktım. "Beni korkutuyor." diye fısıldadım.

Yüzü iyice asıldı. "Sen bilirsin. Eninde sonunda evleneceğim değil mi? Belki bir prenses daha uygundur benim için."

İçimde tarifi imkansız bir acı baş gösterdi. Yüzüm bembeyaz olurken, başım dönmeye başladı. Arthur bendeki ani değişimi fark ederek yumuşadı.

"Özür dilerim. Şu sıralar çok bitkin düştüm İsabel. Bak, bu çocuğu ve seni istiyorum. Kendi çocuğunu piç konumuna mı koyacaksın? Kendini de bir fahişe olarak mı adlandıracaksın?"

Yüzüm bu sefer sarardı. "Herkes bir veliaht istemediğini düşünüyor."

"Öyleydi." dedi umursamaz bir tavırla omuz silkerek.

"Bunu sen istedin değil mi? Neden ben? Estella değil de neden ben?"

"Estella'dan bir çocuk mu? Hayır, hayır! O cadı ve kendini zeki sanan güzel kardeşinin tek derdi beni kafeslemekti. Ondan bir veliahdım olacağına ardımdan Edmund gelir daha iyi!" Sonra gözü bana kaydı ve görülebilir bir şekilde yumuşadı. "Ama sen, beni seviyorsun İsabel. Tahtımı ya da zenginliğimi değil sadece beni."

Ellerimi avuçlarının içine alıp yavaşça öptü. Gözlerinde öyle yoğun bir şefkat ve aşkla bakıyordu ki yüzüme içimdeki bütün kuşkular, korkular uçup gitti. "Ben de seni seviyorum İsabel ve seni çok istiyorum. Daha önce hiç kimsede böyle bir şey hissetmedim. Benim olur musun? Sonsuza kadar?"

"Ah, Arthur!" dedim gözlerimde yaşlarla boynuna sarılarak. "Ben zaten seninim. Karın olmak beni öyle mutlu eder ki! Ama bütün bunların ardından kraliçelik geliyor. Ve bu öyle büyük bir şey ki! Korkuyorum. Kraliçelik makamına layık değilim." dedim son kelimeleri fısıldayarak. Şefkatle yüzümü avuçladı ve şehvetle uzun uzun öptü dudaklarımı.

"Hiç kimse, kraliçeliğe senin kadar layık olamaz. Senin kadar itaatkar, sadık ve..." Bir an doğru kelimeyi bulmak için durdu. "Alçakgönüllü bir kadın görmedim hayatımda. Estella'dan hatta İra'dan çok daha iyi ve adil bir kraliçe olacaksın. Ve ben de sana yardım edeceğim. Ah bebeğim, ilk defa kraliçe olmak istemeyen bir kadınla sevgiliyim ve bu o kadar hoşuma gidiyor ki! Beni sadece ben olduğum için sevdiğini hissedebiliyorum."

Yüreğim aşkla kabardı bu sözleri ile. Bu sefer dudaklarına yapışan ben oldum ve kalbimdeki ona olan bütün sevgimi hissettirebilmek uğraşıyla öptüm onu. Gözleri ışıl ışıl ve arzuyla kaplı olarak geri çekildi.

"Yani cevabın?" dedi soluyarak.

"Evet."

Gözlerini yumdu. Yüzüne mutlu ve huzurlu bir gülümseme yayıldı. Başımı göğsüne yasladı ve saçlarımı derin derin soluyarak kokusunu içine çekti. "Beni dünyanın en mutlu erkeği yaptığını biliyor musun?" dedi yavaşça. Sonra pantolonunun cebini karıştırmaya başladı ve bir yüzük çıkardı. Etrafı pırlantalarla kaplı, ortasında damla şeklinde safir taşından bir yüzüktü. O kadar sade ve göz alıcıydı ki.

"Annemin yüzüğü. Aşık olduğun kadına tak demişti." dedi hüzünle gülümseyerek. Sonra gözlerime baktı. "Aslında ona çok benziyorsun. Onun kadar alçakgönüllü ve asilsin."

Bu iltifatıyla kızardım. Yüzüğü parmağıma taktı. Tam oturmuştu. Elimi kaldırıp yüzüğe vuran ışığı inceledim.

"Estella'ya takmadın mı bunu?" dedim düşünceli bir sesle. Gözleri irileşti.

"İnan bana bebeğim, Estella aşık olmamın kıyısından bile geçmeyecek bir kadın." dedi dehşetle.

"Peki ya İra? Ona aşık mıydın?"

"Bir prensken, evet. Yani, aşık olduğumu düşünüyordum. Ta ki kral oluncaya kadar."

"Kral olunca ne oldu?"

Keyifsizce güldü. "İra, ben prensken, benimle pek ilgilenmezdi. Genelde bütün prenslerle flörtleşirdi. Buna Edmund'da dahil."

Nefesimi tuttum. Bana, onu ilk gördüğünde aşık olduğunu söylemişti!

"Sonra ne oldu?" dedim fısıltıyla.

"Ona evlenme teklifi etmiştim. Düşüneceğini söylemişti. Sonra ben kral oldum. Ve teklifimi kabul ettiğini söyledi."

"Peki, neden İra ile değil de Estella ile evlendin?"

Yüzü karardı. "Babam..." Durdu. Aslında amcasıydı. Bu düşüncemi dile getirmedim. O da devam etti zaten. "Babam arkasında çok borçla gitti İsabel. Estella'nın babası bana destek olacağını söyledi. Tabi kızıyla evlenirsem. Sanırım bu Estella'nın oyunuydu. Babasıyla İra'dan gizli anlaşmışlar. O zamanlar başka çarem yoktu. Bir dönem İra için acı çektim. Estella ile evlenirken aklımda hala o vardı."

"Ve evlendikten sonra da bu ilişki devam etti. Ne zaman İra'yı sevmeyi bıraktın?"

Tedirgin bir şekilde yüz ifademi inceledi. "İra'yı sandığın gibi sevmedim. O, çok güzeldi. Ve ben onun güzelliğine kapılmıştım. Ama o, belki bir gün ablasını boşar ve onunla evlenirim umuduyla devam ediyordu."

"Onu sevmediysen, neden onunla birlikte oldun?" dedim hayretle.

"Eğlenceliydi. Ve zevkli." dedi gülerek. Yüzümdeki bütün kan çekildi o sırada. Ne düşündüğümü anlamış olacak ki panikledi.

"Hayır, hayır, hayır... Sen asla bir eğlence ya da zevk olmadın İsabella. Böyle düşünmeni istemiyorum. Ben, seni seviyorum. Sadece güzelliğine kapıldığım için değil." Elini kalbimin üzerine koydu. "Buraya aşık oldum ben İsabel. Ve buraya." dedi elini şakağıma dayayarak. "Ve buraya." Eli karnıma dokundu. "Buraya da." derken dudaklarımı öptü. Kıpırdadım.

"Farkını hissedebiliyor musun?"

"Evet." dedim fısıltıyla.

"Daha derin hissetmek ister misin?" diye fısıldadı en mahrem tonunda. Hemen kızardım ve gözlerimi kaçırdım. Ona dokunmayalı ne kadar olmuştu? O da aynı şeyleri düşündüğünü belli edercesine parlıyordu gözleri.

"Şey, ben... Emin değilim."

Yüzünde bir uçtan bir uca uzanan bir sırıtış yayılırken bir hareketle üzerime çıktı ve ellerimi çok nazik bir şekilde iki yanıma bastırdı. Kendimi tutamayarak inledim.

"Ebe, sert olmadığı sürece sorun olmayacağını söyledi." dedi arsız sırıtışıyla. Yüzüm utanç ve öfkeyle yanmaya başladı.

"İnanamıyorum Arthur! Ebeye bunu mu sordun?"

Ereksiyonunu bastırdı başını evet der gibi sallarken. Bir anda arzuyla nefesim kesildi. Dudakları kulak mememden başlayarak boynuma kadar emerek, ısırarak aşağıya kadar bir hat çizdi. Altında bir kez daha çaresizce ve zevkle inledim. Eli iç elbisemin önündeki ipleri çözdü hemen. Eteğini tutarak başımdan çekti hızla.

"Bunlarla uğraşmayı istemiyorum." diye fısıldadı iç çamaşırımı çıkararak. Karşısında çırılçıplak kalınca hayranlıkla vücudumu seyretti bir süre. "Seni bu halinle seviyorum. Odana her geldiğimde böyle olmanı istiyorum." dedi boğuk bir sesle. Heyecandan ağzım kurudu. Memnuniyet içeren bir hımm sesi çıkararak meme ucumu emmeye başladı. Zevkle saçlarına yapıştım. Bu hareketim hoşuna gitmiş olacak ki daha coşkulu emmeye ve küçük ısırıklarla ucunu çekiştirmeye başladı. Kasıklarım zevkle kıvranırken parmağını tamamen ıslanmış içime kaydırdı. Soluğum bir anda kesildi ve yüksek sesle inledim. Baş parmağı klitorisimi insafsızca okşarken, ikinci parmağını da yavaşça içime itti.

"O kadar ıslaksın ki." diye inledi. Bir anda ellerini çekti. Hayal kırıklığı ile iç çektim. Bu halime güldü ve gömleğini sırtından çekerek çıkardı. Pantolonunu ve iç çamaşırından da kurtulduktan sonra üzerime eğildi. Ellerimi sert göğsüne dayadım ve hafif çıkmış kıllarını okşadım. İnleyerek gözlerini kapattı ve çok yavaşça içime girdi. Kımıldamadan durdu ve dudaklarımı büyük bir açlıkla öpmeye, diliyle ağzımı işgal etmeye başladı. Dudaklarımı adeta sömürdü. Acıyana, şişene kadar öptü ve yavaş yavaş hareket etmeye başladı. O kadar nazik ve yavaştı ki hızlanıp sertleşmesi için yalvaracak hale gelmiştim. Temposunu biraz daha arttırdı. Bütün bedenim ona olan açlığım ve arzumla kasılırken yoğun bir zevkle başımı geriye atarak adını haykırdım. Bir kez daha kendini içime gömdü ve bedeni üzerime yığılırken, yüzünü boynuma gömdü.

İçimden çıkmadan burnuma küçük bir öpücük kondurdu. "En kısa zamanda nikahımızı kıyacağız. Estella'dan boşandıktan hemen sonra. Savaş bittikten ve Edmund döndükten sonra da taç giyme töreni." dedi gülümseyerek. Edmund'un adını duyunca mideme bir ağrı girdi.

"Estella'nın savaş planlarını sızdırdığını söylemiştin. Ya kaybedersek?"

Güldü. "Sence gerçekten, böyle önemli bilgileri ortalıkta saklayacağımı mı düşündün? Sadece Estella'dan şüpheleniyordum. Uyduruk belgeleri ulaşabileceği şekilde bıraktım. Ve düşündüğüm şeyi yaptı." derken yataktan kalktı ve masanın üzerine bırakılan şarap testisine uzandı.

"Ondan neden şüpheleniyordun?"

Testiyi kafasına diktikten sonra yeniden masaya koydu. "Kaledeki olan olaylardan sonra. Kaleyi bildiğini öğrenince."

"Benim orada olduğumu kim sızdırmış?"

"Redcliff Lordu. Azelia halkından biri. Andarkan'a dahil olmak hoşlarına gitmemişti. Ama kendi prenseslerinin kraliçeleri olması sorunu ortadan kaldırmıştı. Estella ekarte edilince ne olacak bakalım." diye mırıldandı düşünceli bir sesle.

"Sahi, Estella'ya ne olacak? Sürgün mü edilecek?"

Sorumu cevaplamadı. Yüzünde çok karanlık bir ifade belirmişti. Ürperdim.

"Yoksa..." Dehşetle soludum. "Onu idam ettirmeyeceksin değil mi?" diye yarı haykırdım. Dik dik yüzüme baktı.

"Sen bu işlere kafanı yorma İsabel." diye homurdandı.

"Ah, hayır! Yapamazsın!"

"Ne yapıp ne yapacağımı sana soracak değilim. Ben ne istiyorsam, o olur! Başkalarının davranışlarım hakkında sızlanmasını dinlemem." dedi oldukça sert ve soğuk bir sesle.

Başımı eğdim ve parmaklarımı birbirine kenetledim. "Özür dilerim majesteleri." diye mırıldandım.

Yanıma uzandı ve başımı göğsüne yasladı. "Hadi, uyuyalım artık. Sen çok yorgunsun. Bense bitkin."

Emrine uyarak yüzümü güzel kokan tenine gömdüm ve bir süre sonra tatlı bir uykuya daldım.

***

Sabah kahvaltımı odamda George'un eşliğinde yapıyor bir yandan da ona olanları anlatıyordum. Yüzünde her zamanki bu konular beni aşar ifadesi ile ciddiyetle dinledi. Ardından elimi tutarak yüzüğümü inceledi ve küçük bir ıslık çaldı.

"Afilliymiş." dedi alayla. Gözlerimi devirdim.

"Sana o kadar şey anlattım ve dikkatini çeken şey yüzük mü oldu?"

"Güzel şeyler her zaman dikkatimi çeker." dedi sırıtarak.

"Elizabeth gibi mi?"

"Rose Grace gibi." dedi gözleri parlayarak. Kaşlarımı çattım.

"Rose Grace?"

"Ah, İsabel. Onu daha önce nasıl fark edemedim bilmiyorum. Büyümüş ve çok güzel olmuş."

"O kim George?"

"Daha önce de kraliçenin nedimeliğini yapmıştı ama sonra kralın halasına hizmete gitmişti. Yeniden çağrılmış. Görürsün. Yakında senin nedimen olacak."

Bu düşünceyle kızardım. "Korkuyorum George. Ben basit biriyim. Nasıl kraliçe olurum?"

"İsabel, sende her zaman farklı bir şeyler olduğunu görebiliyordum. Bunu kral da eski kraliçe de görüyordu. Sen basit bir kadın değilsin. Bu ülkenin kaderi için doğdun sen. Karnında geleceğimizi taşıyorsun. Senden mükemmel bir kraliçe olacak. Ve ben size hizmet etmekten büyük zevk alacağım majesteleri." dedi büyük bir zarafetle elimi öperek. Daha çok kızardım.

"Herkes, kralı kafeslediğimi düşünecek." dedim sıkıntıyla.

"Tanrılar bilir, insanların neler diyeceğini. Ama şu an halk Estella'yı istemiyor. Onu biliyorum. Seni tanıdıkça sevecekler. Özellikle de bize vereceğin veliahtla."

"Ya erkek olmazsa?"

"Ne fark eder ki? Bir prens ya da prenses, bu ülke kraliyet soyunun devamını gördükleri için çok mutlu olacaklar!" dedi neşeyle.

"Ayrıca ben Andarkan'lı da değilim. Norwiya'lıyım."

Kaşları havaya kalktı. "Norwiya mı? Ciddi misin?"

Alt dudağımı dişleyerek başımı salladım. Beni uzun uzun süzdü.

"Norwiya'yı hep merak etmişimdir. Güzel mi?" dedi heyecanla.

Omuz silktim. "Hatırlamıyorum. Güzeldi sanırım."

"Nereli olduğunu merak etmiştim hep ama bir Norwiyalı!" dedi hayretle gülerek.

"Neden ki?"

"Kral Brandon, yani Arthur'un babası, Norwiya'yı hep kendi topraklarında isterdi. Hatta Kraliçe Violet'in annesi Norwiyalı Bridget'dı. Norwiya bizim için efsanevi bir ülkedir İsabel."

"İlginç."

Norwiya, Andarkan'ın güney batısındaydı ve aralarında büyük Merilanda Denizi vardı. Kısa süren kışları ve bereketli sıcak yazları ile ünlüydü. İnsanları sıcakkanlı, güvenilir, kadınları güzel, erkekleri ise oldukça çekici olan bir ırktı.

"Yani sen Norwiyalı İsabella olarak kesinlikle doğru seçimsin." dedi gülerek. "Kral bilmiyor değil mi?"

"Sormadı ki."

"O zaman bunu duyunca çok mutlu olacak."

"Estella'ya ne olacak George?"

Yüzündeki gülümseme dondu ve yerine karanlık bir ifade yerleşti. "Tanrılar ve kral bilir. Çok şeyle suçlanıyor."

"Ne gibi?"

"Bilirsin, vatana ihanet, kocasına ihanet, cadı veya büyücü olmakla ilgili şeyler."

"İyi de o cadı veya büyücü değil ki! Sadece kötü bir kadın."

"Çok kötü bir kadın hem de." diye mırıldandı kaşlarını çatarak.

"Ölecek mi?" dedim yavaşça. Gözlerime dikkatle baktı.

"Bilmem." derken, cevabımı çoktan almıştım.

***

İki hafta sonra Estella kendisine verilen boşanma kağıtlarını imzalamış, Arthur'da evliliğimiz için gerekli şeyleri ayarlamıştı. Yeni kraliçenin kim olacağını saray eşrafı da dahil kimse bilmiyordu.

Edmund, Novada ile sonuçlanan savaşında büyük bir zaferle geri dönüyordu. O kadar kısa sürede zafer kazanmışlardı ki insanlar coşkuyla kutluyorlardı. Edmund geldikten sonra taç giyme töreni yapılacak, yeni kraliçeyi o zaman görebileceklerdi.

O süre zarfında İra'dan oldukça öfkeli bir mektup gelmişti. Mektubunda benden fahişe olarak bahsetmiş, ablasının ise kendisine teslim edilmesini emretmişti! Arthur mektubu hiç dikkate almamıştı. Estella'nın kaderi belliydi. İdam edilecekti.

Kollarımı saran uzun kollu dantel işlemeli, göğüs kısmı v şeklinde, belimi sıkıca saran, eteği kabarık krem rengi bir gelinlik giymiştim. Belime dökülen kıvır kıvır saçlarımın tepesine sonbahar çiçeklerinden bir taç takmıştım.

Arthur'un en sevdiği ve kraliyet düğünlerinin yapıldığı Büyük Tapınakta, Aşk ve Evlilik Tanrıçası Aurora'nın büyük heykelinin önünde el ele ve göz göze durmuş, rahibin duasını dinliyorduk. Sadece dostlarımız vardı etrafımızda.

O sırada Estella'da kapatıldığı kulede, günahlarının affı için dua eden rahibi dinliyordu. Siyah bir elbise giymiş, uzun beyaz saçlarını tek bir örgü ile omzuna atmış, solgun yüzü ve ağlamaktan kızarmış gözlerle pencerenden kendisi için kurulmuş platformu izliyordu. Bu ülkeye geldiği ilk günü düşünüyordu. En sevdiği buz mavisi elbisesini giymiş, beyaz saçlarını özenle omuzlarına dökmüştü. O zamanlar çok daha genç gözüken yüzünde büyük ve parlak bir gülümseme ile tacını giymişti. Halkına ve kocasına sadık ve adil bir kraliçe olacağına dair yemin etmişti. Halk sevinçle adını haykırmış, üzerine kırmızı güller atmışlardı. Şimdiyse kendisinden nefret ediyorlardı ve ağza alınmayacak küfürlerle penceresine doğru haykırıyorlardı.

Neredeyse on yılı geçti diye iç geçirdi. Rahip duayı bitirdi. İki asker odaya girerek kollarından tuttular. Öfkeyle kollarını çekiştirdi.

"Gerekmez." dedi her zamanki buyurgan sesiyle. Omuzları ve başı dimdik, her zamanki kraliçe edasıyla odadan çıktı.

O platforma, kafasının kesileceği kütüğe doğru yürürken, Arthur, bana yeminini ediyordu.

"Sen, her zaman kalbimin tek kraliçesi olacaksın." diye bitirdi elimi öperek. Rahip bu sefer bana döndü. Arthur'un gözlerinin içine bakarak önceden hazırladığım yemini etmeye başladım. O sırada Estella son konuşmasını bitirmişti.

"Her zaman sana sadık ve aşık olacağım." diye bitirdiğimde Estella'nın gözlerini siyah ipekten bir mendille bağladılar. Korkudan midesi bulanıyordu ve titriyordu. Zorlukla başını kütüğe yasladı ve titreyen elleriyle kenarlarına sıkıca tutundu. Korku bir asit gibi içini yakıp geçiyordu. Her an bayılacak gibi sararmıştı teni. Kara başlıklı cellat baltasını kaldırdı.

"Bir!"

"Tanrılar ve Tanrıça Aurora evliliğinizi ve gelecekteki çocuklarınızı kutsasın." dedi rahip bize.

"İki!" dedi cellat baltasını biraz daha kaldırarak. Estella titreyerek bekliyordu hala.

"Gelini öpebilirsiniz." dedi rahip. Arthur belime sıkıca sarılarak dudaklarımı arzuyla öpmeye başladı.

"Üç!"

Arthur dudaklarını ayırdıktan sonra "Benim güzel ve biricik aşkım." derken bana o sırada balta Estella'nın narin boynuna indi.

Boynundan fışkıran kanla birlikte kafası sekerek önündeki samanlara düştü. Fışkıran kan, güzelim beyaz saçlarını kızıla boyadı. Bedeni son kez can çekişerek bir süre titremeye devam etti.

"Sonunda öldü cadı." diyordu insanlar arkasından. Bedeni beyaz çarşaflara sarıldı ve tabutuna konuldu. Bedeni bilinmeyen bir yere gömülmeye giderken, Arthur ve ben evliliğimizi kutluyorduk arkadaşlarımızla.

"Norwiyalı Andarkan Kraliçesi İsabella." dedi artık kocam olan kral yavaşça. "Benim kraliçem."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro