Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

13

Bileklerimi uzun, kalın bir iple bağladılar. Muhafızlardan biri atının üstüne yerleşti. Ata binmeyecektim. Ölüme mahkum olmuş bir suçlu olarak muhafızın atının üzerinden çekeceği iple, sürüklenecektim.

Titrek bir haykırış koptu dudaklarımdan. İpi çekiştirdim. Saray eşrafı kınayan gözlerle beni izliyordu. Kraliçe gözlerinden ateşler çıkararak bakıyordu. Elinden gelse saçlarımdan sürükleyecekti.

"Lütfen! Durun! Yapmayın!"

Yüzüm yaşlara bulanmıştı. Ayaklarım birbirine dolandı,yere yığıldım. Muhafız ipi çekti. Toprak zeminde sürtündü eteklerim.

"Hayır!" diye haykırdım ağlayarak.

"Durun!" diye gümbürdedi kralın sesi. Muhafız kraliçeye baktı. Estella devam et der gibi elini salladı.

"Emirlerime karşı gelmeye nasıl cürret edersin?" diye haykırdı kral öfkeyle kılıcını çekerek. "Sizin kralınız benim!"

Muhafız korkuyla atından atladı. Ama geç kalmıştı. Arthur iki büyük adımla geldi ve kılıcını adamın boğazına sapladı. Islak, gargara sesine benzer bir ses duyuldu. Arthur'un gözleri çakmak çakmaktı. Herkes nefesini tutmuştu. Estella'nın yüzü sarardı.

"Çözün şunu! Kimse bir yere gitmeyecek!"

Biri hızla ipi çözdü. Bileklerimi kesmişti ip. Korkuyla olduğum yere büzüştüm.

"Bu orospu öldürülecek!" diye haykırdı kraliçe. Cesaretine hayran kalmıştım.

Arthur öfkeyle soludu. "Ne diyeymiş?"

"Bu yaptığı vatana ihanettir!"

"Onu ben öptüm. İstediğimi öperim. Öptüğüm her kadın vatan haini olsaydı, Andarkan'da kadın kalmazdı!"

"Onu sarayımda istemiyorum! Topraklarımda istemiyorum! Sürülecek!"

Arthur soğuk bir ifadeyle karısını süzdü. "Benim topraklarım. Benim sarayım. Ben kimi istersem burada yaşar."

Estella'nın gözleri doldu. Hınçla başını kaldırdı. "Nedimerimi ben seçerim. Nedimem değil artık. Kovuldu."

"Senin nedimen olarak kalacak! Emrediyorum!"

Estella boğuluyor gibiydi. Geri adım atmaya niyeti yoktu. Elleri elbisesinin eteklerine sıkı sıkı yapışmıştı. "Ben kraliçeyim." dedi nefes nefese.

"Ben de senin kralınım! Maiyetimdeki hizmetçilerden bir farkın yok! Bana itaat edeceksin!"

"Estella..." diye araya girdi Edmund aniden ılımlı bir sesle. "Sen büyük bir kraliçesin. Bu tarz nahoş olayları görmezden gelmen gerek. Bu her sarayda olan bir şey. Basit bir nedimeyi bu kadar büyütmemelisin gözünde."

Genç kadının benzi iyice atmış, bocalıyordu. Prens haklıydı, büyük ve gereksiz bir tepki vermişti. Bir kraliçe gibi davranmamıştı. Kendini çok aptal hissediyordu. Yüzünde yamuk bir gülümseme belirdi.

"Haklısın kocacığım. Özür dilerim." dedi yumuşak bir sesle.

Arthur tek kaşını kaldırdı. "Özür dilemen kişi ben değilim." dedi anlamlı anlamlı.

Korkuyla gerildim. Bu savaş borusunun ötmesi demekti. Kraliçenin öfkeyle kızaran yüzünü izledim. Kin kusan gözlerle bana döndü. Arthur'un kılıcının elinde olmasını diliyor gibiydi. Kafamı bedenimden uçurmak için. Zehir tatlılığında bir gülümseme sundu bana. "Özür dilerim Bayan İsabel."

İçimde hiçbir zafer duygusu uyanmadı. Tam tersine çok utandım. Onun bu öfkesi kocasına olan aşkından kaynaklanıyordu. Birbirimizin acısı olmaya mahkumduk. Sanki kısa bir an ne düşündüğümü anlamış gibi baktı yüzüme. Çok kısa bir an buz mavisi gözlerindeki o daimi nefret dağılmıştı.

"Kardeşimi maruz görün majesteleri. Size o kadar aşık ki, bu durum onu çok üzdü. İzin verin, Bayan İsabel bir süreliğine benim hizmetimde çalışsın. Bu nahoş anı unutulana kadar." diye ilk kez konuştu İra yumuşak bir sesle.

Arthur'un bir an yüz ifadesi yumuşadı bu sözlerle. Estella şöyle bir kardeşine baktı. Başını olumlu der gibi salladı.

Arthur pelerinini savurarak saray halkına döndü. "Bu konu hakkında tek kelime konuşan, şu yerde yatan cesedin akıbetine uğrar. Piknik bitmiştir. Herkes saraya dönsün!"

Kraliçe vahşi gözlerini bir süre yüzüme dikti. Burada bitmedi. Sonra başını asil bir hareketle kaldırdı ve eteklerini önüme sürerek uzaklaştı.
Ardından nedimleri bana bakıp aralarında fısıldaşarak geçtiler. Eliza ve Nina aşağılarcasına kimseye belli etmeden gülüştüler. Bir tek Belinda endişeli gözlerle bakıyordu. Onlara aldırma.

Başımı çevirince George'u gördüm. Kaşlarını çatmış, düşünceli bir ifadeyle beni süzüyordu. Sonra kralı işaret etti yavaşça. Onunla gitmeliyim.

Kraliçe İra güzel yüzünü bana çevirdi. Sakin ve kibar bir ifadesi vardı. Sanki çok güzel bir piknik yapmışız, o da çok eğlenmiş gibiydi. Nedimelerine işaret verdi.

"Lütfen, Bayan İsabel'e yardım eder misiniz?"

İki nedime, Nora ve Ariel, hızla yanıma geldi. Kollarımdan tutup nazikçe ayağa kaldırdılar beni. Gözyaşlarımdan önümü göremeyerek topalladım. Nora sıkıca belime sarıldı. Daha çok ağladım.

***

Gece, Kraliçe İra'nın özel odasındaydım. İpek geceliğiyle aynanın karşısına oturmuştu, bense onun yumuşak, parlak sarı saçlarını özenle tarıyordum. Aynadan minnet dolu gözlerle gözlerime baktı.

"Teşekkür ederim." diye mırıldandı yavaşça.

"Benim yerimde kim olsa aynısını yapardı majesteleri."

Acı bir gülümseme belirdi dudaklarında. "Emin ol yapmazdı."

Sesimi çıkarmadan saçlarını taramaya devam ettim. Gözlerim ağlamaktan kızarmış ve şişmişti. Başını geriye yasladı. İpek saçları dalgalandı. Gözlerini yumdu içini çekerek.

"Arthur'la tanıştığımda on dokuzunda bir prensti. Bense on beşinde, gencecik bir prenses. Onu ilk gördüğüm an aşık oldum. O da bana aşıktı." Güldü. "En azından öyle söylüyordu. Ah, bütün o aşk sözleri! Hepsi palavraymış, şimdi anlıyorum. Ama o zamanlar... İnanıyordum."

Bana anlatıyor gibi değil de sanki günah çıkartıyormuş gibiydi. Göz kapakları titredi. Yavaşça gözlerini açtı. Bir damla yaş, uzun kirpiğinde kalmıştı.

"Yirmi ikisinde kral oldu. Ben de on sekizime girmiştim. Evleneceğimizi düşünüyordum. Önümüzde bir engel yoktu. Birbirimize aşıktık. Andarkan Kraliçe'si olacaktım. Ama babam Estella'yla evlenmesini istedi. Yirmisine girmişti. Yaşanıyordu, öncelik onundu. Kabul etmez dedim. Beni seviyor o, benimle evlenecek. Ama olmadı, Arthur kabul etti. Estella'yla evlendiler. Bu Estella'nın oyunuydu. Nasıl yaptı bilmiyorum. Gözü bu tahttaydı. Ve istediğini aldı. Benim Arthur'a aşık olduğumu bile bile!"

Ellerini yumruk yaptı. Safir gözleri öfkeyle parladı. "Sonra babam öldü. Azaleia Kraliçesi olacaktım. Ama Estella buna da izin vermedi. Toprakları birleştirerek, beni Edmund'la nişanladı. Bir anda. Ne olduğunu bile anlayamadan kendimi bu sarayda buldum."

Durdu. Anılar gözlerinin önünden geçip gidiyormuş gibi sessizce önüne baktı. "Edmund iyi bir dosttu her zaman. Ama birbirimize aşık değildik. Bu aşk evliliği değil siyasî bir evlilikti. Sonra Arthur bana yeniden ilgi duymaya başladı. Ondan kaçamadım. Şimdi çok utanıyorum fakat o zamanlar mutluydum. Hatasını fark etti diyordum. Beni seviyor hala."

Gözlerinden yaşlar süzülürken gülümsedi. Canı yanıyordu. "Önce Edmund yakaladı bizi. Nişanı attı, bizimle muhabbetini kesti. Komutan oldu, savaşlara katıldı. Sonra Estalla fark etti. Aptal bir kadın değildi. Hiç vakit kaybetmeden beni Harmon ile evlendirmek istedi. Bu sefer Arthur yanımda olacaktı işte. Beni yüzüstü bırakmayacaktı. Bu evliliğe izin vermeyecekti. Ama yine yanılmıştım. Arthur yine sırtımdan vurmuştu beni. William'ın beni istediğini bile bile, bir babayla oğlunun arasını açacaklarını bile bile beni Harmon ile evlendirler. On sekizimde, ellisindeki bir adamla evlendim!"

Bitkinlikle tuttuğu nefesini verdi. Zavallı kraliçem, işlediği günahın bedelini ağır ödemişti. Büyük bir ihanete uğrayarak.

"Avalera'nın değil, Andarkan'ın kraliçesi olmalıydım! Hakkım olan taç, şimdi Estella'nın kafasında!"

Aniden bana döndü. "Şimdi yine başa döndük. Çok aptalım! Yine Arthur'a olan zaafıma yenik düştüm! Oysaki o bana bulduğu ilk fırsatta ihanet edecek."

Ayağa kalktı. Parmaklarındaki yüzüklerle oynarak odada dolaşmaya başladı."Estella bilerek yaptı. Amacı beni rezil etmekti. Sen olmasaydın... Senin için yapabileceğim bir şey var mı? Yaptığının karşılığında yardım etmek isterim."

Başımı hayır anlamında salladım. "Teşekkür ederim majesteleri ama..." Birden bir ışık patladı zihnimde. "Aslında var. Kontla evlenmek istemiyorum efendim. Lütfen bu nişanı bozun."

"Kontes olmak istemiyor musun?" diye haykırdı hayretle.

"Sevmediğim bir adamla evlenmek istemiyorum." dedim gözlerimden yaşlar süzülerek. İnanmayan gözlerle yüzüme baktı.

"Ülkenin yarısı senin yerinde olmak için can atardı... Ama seni anlıyorum. Armande iğrenç bir adamdır. Güçlü bir kadınla evlenip, yükselemesin diye seninle evlenmesini istedi Estella. Arthur'a bu isteğini ileteceğim. Ancak o bozar bu nişanı. Ama Estella sana daha çok bilenecek. Su tanrısı İsis biliyor ya, Arthur onu asla sevmedi."

"Çok minnettarım efendim." dedim sevinçle reverans yaparak. Hüzünle gülümsedi. O kadar genç ve güzeldi ki, insan bakmaya doyamıyordu.

"Estella'nın senin de hayatını mahvetmesine izin veremem."

"Siz ne yapacaksınız efendim?"

Düşüncelere daldı. Yüzü pencereye, gökyüzünde asılı duran dolunaya döndü. "William ile evleneceğim. Estella'nın beni yeniden alt etmesine izin veremem. O küçük prenses değilim artık. William beni hep sevdi. Bana asla ihanet etmez. Onunla mutlu olacağıma inanıyorum."

"Tanrılar size daimi mutluluk bahşetsin majesteleri."

***

Gelinliği altın iplikten dantellerle işlenmiş, boynuna ve eteklerinin etrafına beyaz inciler dizilmişti. Kulaklarında küçük inciden küpeler vardı. Omuzlarına ipek gibi dalga dalga dökülen altın sarısı saçları ve safir taşından gözleri ile çok güzeldi. Beyaz duvağı altın tacının altından yerlere kadar uzanıyordu. Genç yüzü kendine güven ve zarafetle ışıl ışıl parlıyordu.

Kral William aşkla yanan gözlerle bakıyordu ona. Bakışları o kadar yumuşak, o kadar duygu doluydu ki, karşısındaki kadın bir tanrıçaydı sanki. Onun biricik tanrıçası.

Sunağın önüne geldi ve küçük elini zarifçe öptü. Ardından etrafı küçük elmaslarla çevrili, ortasında kocaman bir safir taşı bulunan yüzüğü taktı. Yüzük zenginlikle parladı.

Kraliçe İra'nın nedimesi olarak geçirdiğim son gündü. Gümüş rengi işlemeleri olan fildişi kumaşından bir elbise giymiştim. Kestane rengi saçlarım kıvır kıvır omuzlarıma dökülüyordu.

Büyük bir kutlama başlamıştı. Sokaklarda bedava akan şarap çeşmeleri ile sarhoş olan insanlar, yaktıkları şenlik ateşinin etrafında oynuyorlardı.

Taş balkona çıkmış, neşeyle ışıldayan kenti izliyordum. George belirdi birden yanımda. O uğursuz günden beridir bir araya gelmemiştik hiç. Elime bir kupa tutuşturdu. Sert biranın kokusunu aldım.

"Sonunda bir araya gelebildik ha?" diye mırıldandı yavaşça. Bir şey söylemeden biradan içtim.

"Nasılsın?"

"İyiyim."

"Sevindim."

Kısa bir sessizlik oldu. Onunla bir arada olmaktan rahatsızlık duymaya başlamıştım. Kupayı ona uzattım.

"Gitsem iyi olacak. Bira için teşekkürler." dedim soğuk bir ifadeyle. Kolumu tuttu.

"Neden bu kadar soğuksun?"

"Bir aydır benden uzak duran sensin."

"Bak, işlerim vardı. Ve..."

"İyi geceler George."

Hızla önüme geçti. Yakışıklı yüzü perişandı. Omuzlarımı tuttu. "Bak, senin iyiliğin içindi tamam mı? İnsanlar aramızda bir şeyler olduğunu düşünmeye başlamıştı." Gözlerinden bir parıltı geçti hemen. "O olaydan sonra sana yaklaşsaydım, bu sefer adın afilli bir fahişeye çıkacaktı. Herkesin gözü üstündeydi zaten biliyorsun. Senin itibarını düşünüyordum."

Belinda'nın o gün söylediklerini düşündüm. Haklıydı. "Anlıyorum, biraz daha uzak kalalım o zaman." Ona arkamı dönüp yürümeye başladım.

"Kral seni çağırıyor."

Olduğum yerde kalakaldım. Bir aydır yüzüme baktığı yoktu. Yavaşça yutkundum.

"Öyle mi?" dedim sakin bir sesle.

"Bir kadeh şarap içmeye davet etti. Kabul edip, etmemek senin elinde."

Bir an kabul etmememi diler gibi baktı bana. Başımı salladım. "Tabii ki kabul ediyorum."

Kralı, penceresinin önünde şenlik ateşiyle yanıp sönen kenti izlerken buldum. İpek gömleğinin düğmeleri açıktı ve çıplak göğsü ortaydı. Sarı saçları saman kümeleri gibi dağılmıştı. Bir elinde bir kadeh, diğer eli pencerenin pervazında, çok yakışıklı duruyordu. Onu öyle görünce heyecanla kızardım. Başımı eğdim. Kalbim kulaklarımda atıyordu.

Gülümseyerek bana baktı. Kadehini masaya koydu ve üç koca adımla bana yaklaştı. Bir eliyle çenemi tutup kaldırdı. Güzel gözleri arzu dolu, yüzümü taradı. En son titreyen dudaklarımda kaldı.

"Çok güzelsin." dedi şehvetle. Nefesim boğazımı sıkıyordu. Göğsüm hızla inip kalkmaya başladı.

Bu halimi fark etmemiş gibi bir kadeh doldurdu bana. Titreyen ellerimle aldım ve yavaşça içtim.

"Öncelikle o günkü davranışın için teşekkür ederim. İra'nın itibarını kurtardın."

"Benim yerimde kim olsa aynısını yapardı majesteleri."

Yüzü ekşidi. "Emin ol, yapmazdı." diye mırıldandı hoşnutsuzlukla. "Cesaretine hayran kaldım."

"Asıl ben teşekkür ederim efendim. Hayatımı kurtardınız. Beni kraliçenin gazabından korudunuz."

Omzunu silkti. "Öfkesi sana değildi." Bir an durdu. Başını yana eğdi. "Ve bir şey duydum. Senden de doğrulamanı istiyorum." dedi ağır ağır. "Gorcia Kontu ile evlenmek istemiyormuşsun. Doğru mu?"

"Doğru efendim."

"Kontes olmak istemiyorsun öyle mi? Senin yerinde olmak isteyen kaç kadın var dışarıda biliyor musun?"

Yutkundum. "Sevmediğim bir adamla evlenmek istemiyorum efendim. İsterse imparator olsun."

"İlginç." diye mırıldandı ilgiyle. "Siz kadınlar, mevkiden, paradan ve mücevherlerden başka şey düşünmezsiniz sanıyordum."

"Ben öyle bir kadın değilim majesteleri. Ben aşık olduğum için evleneceğim. Zengin olmak için değil."

Garip bir ifadeyle baktı yüzüme. Beni araştırıyor gibiydi. "Bugüne kadar beni, ben olduğum için seven bir kadın tanımadım hiç. Hep taç ve tahtım içindi. Ne Estella ne de İra beni gerçekten sevdi. Hep tahtın, tacın peşindeydiler."

Korkusuzca gözlerimi yüzüne diktim. "Size aşığım." İçimi çektim yavaşça. "Hem de çok aşığım. Bazen diyorum ki, keşke basit bir köylü olsaydı. O zaman herşey daha kolay olurdu. O zaman..." Dehşetle durdum. Ağzımdan çıkanların farkında bile değildim. Korkuyla krala baktım ama o kendinden geçmiş gibiydi.

"O zaman?" diye fısıldadı.

"O zaman tamamen benim olurdunuz. Aşkımızı dilediğimiz gibi yaşardık."

"Gerçekten, kral olmasaydım, basit bir köylü olsaydım beni yine de sever miydin?"

"Severdim, sizi kral olduğunuz için sevmiyorum ki ben. Keşke köylü olsaydınız da size ulaşmak bu kadar zor olmasaydı." diye fısıldadım.

Bu sözlerle kendinden geçti ama hala kuşkulu olduğunu görebiliyordum. "Pekala, nişanı bozacağım. Artık özgür bir kadınsın Bayan Gomez."

Arkasını döndü ve gömleğini çıkardı. "Gidebilirsin."

Reverans yaptım. Birden durdu ve fikir değiştirmiş gibi hızla bana yürüdü. Sertçe belimden tutup çekti kendisine. Dudaklarıyla aramda bir kaç santimlik mesafe kalmıştı. Heyecanla titreyen nefesim dudaklarına vuruyordu. Onun sıcak nefesiyse benim dudaklarımı yalıyordu. Yavaşça uzandı ve yumuşakça öptü. Sonra öpücükleri sertleşmeye başladı. Dudakları ılık ve ıslaktı. Erkeksi kokusu başımı döndürdü. Ellerimi geniş omuzlarına koydum. Arzu o kadar şiddetliydi ki bana hemen oracıkta sahip olmasını istedim.

Nitekim istediğimi anlamıştı. Beni kendisine iyice bastırarak yatağa yatırdı. Saçlarım yumuşak yastığa dağıldı. Dudaklarımdan ayrılıp boynuma inmeye başladı. Zevkle inledim. Elbisemin eteğini kaldırdı ve elleri arzunun kaynağını keşfetti. Yüzünü göğüslerime gömmüştü. Küçük küçük ısırıyor, yavaşça emiyordu. Çıldıracakmış gibi küçük bir çığlık attım.

Birden kapı çaldı. "Efendim, kraliçe sizinle görüşme talebinde bulunuyor."

Endişeyle Arthur'a baktım. Kaygısızca gülümsedi yüzüme. "Ona rahatsız edilmek istemediğimi söyle. Sabah ziyaretine gelirim."

Tekrar dudaklarıma gömüldü. Pantolonunu açtığını hissedebiliyordum. Zevkle kendimi onun kollarına bıraktığım anda kapının ardında bir gürültü duyuldu. Ardından kapı gümbürtüyle açıldı. Kraliçe hızla içeriye daldı.

Beni kocasının yatağında, eteğim karnıma kadar açılmış, bacaklarım ortada, saçlarım yastığa dağılmış halde görünce yüzü kıpkırmızı kesildi.

Gözü yarı çıplak kocasına kaydı bu sefer. Pantolonunu düzeltmekle meşguldü.

"Seni pis kahpe! Defol git, gözüm görmesin seni!"

Korkuyla eteklerimi topladım. Koşarak odadan çıktım. Sesleri duyabiliyordum.

"Sen hangi hakla odama dalarsın?" diye gürledi kral.

"Karın olarak bu odaya girmek hakkım! Bu orospuyu öldüreceğim, yemin ediyorum ölecek!"

"Sakın buna kalkışma." diye parmağını salladı kral. "Sakın. Seni bir daha uyarmayacağım Estella. Bir daha emirlerime karşı gelirsen, seni manastıra kapatırım."

Kraliçenin yüzündeki kan çekildi. "Benden ayrılmakla mı tehdit ediyorsun beni? Ben kraliçeyim."

"Benim değil. Şimdi çekil huzurumdan." dedi soğuk bir sesle. Estella boğuluyor gibi nefes alıyordu. Göğsü hızla inip kalkıyordu.

"Muhafızlarla attırmadan, kendiliğinden git."

Genç kadın titreyen ellerle gözyaşlarını sildi. Omuzlarını kaldırdı. Yüzüne soğuk, güçlü ifadesini takındı.

"İyi geceler kocacığım."

Arthur sadece başını sallamakla yetindi. Kraliçe gururlu bir edayla eteklerini savurarak odadan çıktı.

"Gayle'yi odama çağır." diye mırıldandı uşağına.


Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro