Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

12

Merhaba, öncelikle sanırım uzun bir bölümle karşınızdayım. Ben yazarken eğleniyorum ama siz okurken eğleniyor musunuz bilmiyorum. Hayalet okuyucu olmak yerine bana varlığınızı hissettirmenizi rica ediyorum. Yorumlarınız, oylarınız ve eleştirileriniz benim için çok önemli. İyi eğlenceler.

***

Kral William bir hafta gecikmeyle Merinda Sarayı'na geldi. Her kadının beğeneceği türden yakışıklı bir adamdı. Uzun boylu, geniş omuzlu esmer bir adamdı. Siyah gür saçları geriye taranmış, parlak mavi gözleri büyük bir ciddiyetle bakıyordu.

Hiçbir zaman çapkın bir adam olmamıştı. Her zaman sorumluluk sahibi, başarılı bir komutandı. Avelera'yı bir aydan kısa sürede toparlamıştı. Çok başarılı bir kral olacaktı.

Uzun bir süre toplantı salonunda Kral Arthur ve Prens Edmund ile görüştüler. Kraliçe İra bu süre zarfında başının ağrıdığını söyleyerek özel odasına kapanmıştı.

Kral William'ın şerefine bir av pikniği düzenlenmişti. Tazılar geyiklerin kokusunu alabilmek için önden gidiyorlardı. Heyecanla kulaklarını dikmiş, tasmalarını çekiştire çekiştire ilerliyorlardı.

Lavanta mavisi renginde yeni bir binici kıyafeti giymiştim. Kralın nişan hediyesiydi. Tüylü şapkası Fransız kesimdi. Kahverengi saçlarımı toplamak yerine açık bırakmıştım.

Arthur göz ucuyla beni süzdü. "Binici kıyafetin çok yakışmış." dedi memnuniyet akan sesiyle. Tam teşekkürlerimi iletecekken beyaz benekli iri bir geyik göründü. Kral heyecanla atını ona doğru sürdü.

Hayvan güçlü bacaklarıyla tok sesler çıkarak koşmaya başladı. Tazılar uluyarak peşinden koşuyorlardı. Bense avın gerisinde kalmayı tercih ettim. Zavallı hayvanı kanlar içinde yerde görmeye dayanamıyordum.

Avın sonunda bol bereketli bir masa hazırlandı. Bir sürü av eti, balık ve kuş etleri masaya dizildi. İçecek olarak beyaz şarap sunuldu. En son erik şerbetinden yapılmış bir tatlı yendi.

Yemeğin ardından müzik başladı. Neşeli bir taşra havası başlamıştı. Saray eşrafı çakırkeyif bir halde yakılan ateşin etrafında danslar etti.

Gece yarısına doğru saraya dönüldü. Nina odaya gelmeyeceğini belli ederek Robi Clever ile karanlık koridorda kayboldu.

Bir süre sonra boş odada duramayacağımı hissettim. Düşünceler yakamı bırakmıyordu. George'un boş boğazlığını tercih ederim diyerek gizlice odadan çıktım. Amacım kimseye fark ettirmeden George'un odasına gitmekti.

Merdivenlerin başına geldiğimde aşağıdan bir ses duydum. Kral William koridordaydı. Beni görmesin diye eğildim.

"Nereden geliyorsun?"

"B ben... Hava almak için çıkmıştım." diye cevap verdi titrek bir ses. Kraliçe İra'nın sesiydi bu. Bir kaç basamak indim daha net görebilmek için.

Kraliçenin yüzü camdan vuran ay ışığında bembeyaz gözüküyordu. Eli boynundaki inci kolyenin üzerinde, tedirgin bir ifadeyle William'a bakıyordu.

William anlayışla başını salladı. Aniden iki uzun adımla İra'nın yanına gitti ve küçük elini avuçlarının içine alarak öptü. Uzun ve tutkulu bir öpücüktü bu.

"Herşeyi biliyorum." dedi yavaşça. İra gözlerini yumarak başını çevirdi.

"Utanma." dedi hemen William. "Burada mutlu değilsin. Benimle gel İra. Seni sevmeme izin ver. Seni sevmeyecek birini beklemekle tüketme ömrünü. Bize bir şans ver."

İra'nın küçük omuzları titriyordu. William onu kendine çekerken göğsüne elini koyarak onu durdurdu.

"Lütfen... Odama gitmek istiyorum."

William başını salladı. "Peki. Seni bekleyeceğim."

Geçmesi için kenara çekildi. İra koşar adım uzaklaşmaya başladı. Ben de parmak uçlarımda yürüyerek George'un kapısına vardım.

Kapıyı çaldım. Kimse cevap vermedi. Gidecekken içeriden bir takım hışırtılı sesler geldi. "George, orada mısın?" dedim yavaşça. Bir süre bekledim. Birden kapı açıldı. George dağınık saçları ve önü açık gömleğiyle karşıma çıktı. O sırada gözüm nedime Belinda'ya çarptı. Bana gözükmemeye çalışıyordu. Dağılmış kızıl saçları, çıplak omuzlarına dökülmüştü. Elbisesinin kolları omuzlarına düşmüş, beyaz göğüsleri ortaya çıkmıştı. Hızla gözlerimi kaçırdım.

"Pardon, rahatsız ettim." diye mırıldanarak uzaklaşmaya çalıştım ama George kolumu tuttu.

"Yok canım. Bayan Belinda da gidiyordu zaten. Bir konu hakkında yardım istemişti. Hallettik, değil mi Bayan Belinda?"

Belinda, gümüş rengi pelerinine sarındı hemen. Başlığı dağınık saçlarına geçirdi. Kapıdan çıkarken yalvaran gözlerle bana bakıyordu. Lütfen, kimseye söyleme.

"Anlıyorum. Ben de bahçeye çıkacaktım. Eşlikçim olur musun diye soracaktım. İyi geceler Belinda."

Belinda şöyle bir başını sallayarak koşar adım karanlık koridora daldı. Sıkıntıyla George'a baktım. Gömleğinin düğmelerini ilikliyordu. Neşeyle göz kırptı.

"Şey, düşündüm de bu kötü bir fikirdi. Saat de geç oldu. Ben en iyisi gideyim."

"Hey, neden?"

"İyi geceler George." dedim hızla. Yeniden kolumu tuttu.

"Sorun nedir?"

"Buraya hiç gelmemeliydim."

"Tabiki de gelmelisin. Belinda yüzünden mi bozuksun?"

"Hayır! Ama senin mahremine böyle dalmamalıydım. Çok düşüncesizim. Özür dilerim."

Gülerek pantolonunun kemerini düzeltti. "Yapma, beni basan ilk kişi sen değilsin ve emin ol basılan ilk çift de biz değiliz."

Utanarak başımı salladım. Göz ucuyla onu süzdüm. "Yani, onu seviyorsun demek?" dedim hafifçe kıkırdayarak. Soruma cevap vermeden önce beni nazikçe odaya soktu ve elime bir kadeh tutuşturdu.

"Belinda, çok güzel bir kız." dedi beğeniyle. Ardından başını yana eğdi. "Ama, aşık mıyım? Hiç sanmıyorum."

"Ama, onunla..." devam edemeyerek sustum. Küçük bir kahkaha attı.

"Ah tatlım, bazen o kadar şapşal oluyorsun ki."

Kadehlerimize şarap koydu. Merdivende şahit olduğum sahneyi anlattım ona. Sessizce içkisini içti.

"Bundan kimseye bahsetme."

"Olmaz, saray eşrafına duyurmazsam gözüme uyku girmez." dedim alayla gözlerimi devirerek.

"Bak, bunlar bizi aşan konular. En iyisi hiç bahsetmemek."

Başımı salladım. "Müstakbel nişanlımı ne zaman görecekmişim?"

"Düğün günü sanırım."

"Tanrım." diye homurdandım.

"O kadar da kötü değil." dedi şefkatle George. Yamuk bir gülümseme belirdi yüzümde. Kadehimi masaya koydum.

"O adamla evlenmeyeceğim. And olsun ki onunla evlenmemek için elimden geleni yapacağım. İyi geceler tatlım." diyerek yanağına bir öpücük kondurdum. Kapıdan çıkarken şaşkın gözlerle ardımdan bakıyordu.

Ertesi gün olacaklardan ikimizin de en ufak bir fikri yoktu.

***

Sabah duasında Belinda karşıma çıktı. Parlak kumaştan, göğüs kısmı açık, yeşil renkli bir elbise giymişti. Kızıl saçları mis kokulu bir şelale gibi omuzlarına dökülmüştü. Büyük, yeşil gözleri sıkıntıyla bakıyordu yüzüme.

"İyi sabahlar İsabel."

"İyi sabahlar Belinda."

"Şey, dünkü olay, acaba aramızda kalabilir mi?" diye mırıldandı kızarak.

"Hangi olay?"

Kızaran yüzü aydınlandı. Koluma dokundu. "Teşekkür ederim."

Kraliçenin gelmesiyle ikimiz de reveransa geçtik. Menekşe pembesi bir elbise giymişti. Boynuna doladığı uzun beyaz inciler ışıldıyordu. Beyaz saçlarına pembe bir başlık takmıştı. Güzel yüzü buzdan oyulmuştu sanki.

Bütün dikkatiyle duayı dinledi. Buz mavisi gözleri bu sefer beni görmüyordu. Sanki aklında başka bir şey vardı. Kız kardeşi hemen yanında bebek mavisi elbiseyle ışıl ışıldı. Estalla'ya bakan her erkek onun çok güzel bir kadın olduğunu düşünürdü ama İra, ablasından daha güzel, pırıl pırıl körpe bir kadındı. Estella her zaman ciddi ve taş gibi soğuktu. İra'da ise hüzünlü ve yumuşak bir asalet vardı.

Sabah kahvaltısı olaysız, her zamanki sıkıcılığıyla geçti. Arthur, William ve Edmund kahvaltıyı konsey toplantısında yaptılar.

Öğle yemeği için ormanda piknik düzenlenmişti. Hepimiz atlarımıza binmiş gidiyorken Belinda, atıyla yanıma yaklaştı.

"Merhaba. Atın çok güzelmiş."

Meredith'in beyaz yelesini okşadım gülümseyerek. Bir şeyler söylemek istiyor gibiydi. Onunla çok yakın değildik ama bana bir zararı da dokunmamıştı hiç. Kraliçenin en güzel nedimlerindendi. Sesi de çok güzel olduğu için bazen kral ve kraliçe için şarkı söylerdi.

"Bir şey mi var Belinda?" dedim dayanamayarak. İçini çekti.

"Bir şey soracaktım sadece. Beni yanlış anlama lütfen." Bir an sustu. "George'la aranızda ne var?"

Biri iğne batırmış gibi irkildim. "Bu ne hadsiz bir soru! Sen..."

Aceleyle atladı. "Ona aşığım İsabel. Beni yanlış anlama. Çok samimisiniz. Aranızda bir şey varsa bilmek istiyorum."

Öfkeyle ağzımı açtım ama birden yumuşadım. "Hayır, için rahat olsun. Tanrım! Ben nişanlı bir kadınım!"

"Biliyorum, ama..."

Yeşil gözlerine diktim gözlerimi. "Ama ne?"

"Herkes öyle düşünmüyor."

Öfkeyle dişlerimi gıcırdattım. "Herkesin canı cehenneme." diye mırıldandım bir hanımefendiye uymayan bir şekilde.

"Şey, George hiç benim hakkımda bir şey söyledi mi?"

Yan gözle süzdüm onu. Kırmızı binici kıyafetinin içinde göz alıcıydı. Kocaman siyah tüylü, kırmızı bir şapkası vardı kızıl saçlarıyla uyumlu. Ve badem şeklindeki, iri, yeşil gözleri çok güzeldi. George'un onun hakkında söylediklerini düşündüm. İçim burkuldu.

"Benimle bu tarz konuları konuşmaz. Sanılanın aksine o kadar da samimi değiliz." diye uydurdum hemen. Safça başını salladı. Sevecenlikle yüzüne baktım."Ama senin çok güzel bir kız olduğunu söyledi."

Yüzü umutla parladı. George'a baktım. Kralın yanında atını sürüyordu. Belinda da ona bakıyordu.

"Sence o da bana aşık mıdır?"

"Bilmiyorum. Dediğim gibi o kadar samimi değiliz."

Tüm cazibesiyle gülümsedi. Yanaklarında derin gamzeler oluştu. "Olsun, yine de çok yardımcı oldun. Teşekkür ederim. Aslında çok iyi birisin. Arkadaş olabiliriz."

"Herkese açığım."

Piknik alanına geldiğimizde bir kargaşa oldu birden. Herkes bir yerlere dağıldı. Hizmetçiler, aşçılar, saray görevlileri. Kraliçe Estella'nın tahtırevanı henüz gelmemişti.

O sırada İra'nın sessizce sıvıştığını gördüm. Merakıma yenik düşerek peşinden gittim. Ormanına içine süzüldü. Kalın gövdeli bir ağacın arkasına geçti. Ondan iki ağaç ötede bir ağacın arkasına saklandım.

"Bu çok büyük bir tedbirsizlik farkında mısın?"

"Ortalığı bilerek karıştırdım. Masa düzeni kurulmadan yokluğumuz fark edilmeyecek. Adamlarıma biraz yürüyeceğimi söyledim. Ya sen?"

Kaşlarımı çattım. Ses çok tanıdıktı. "Yorgun olduğumu, tahteravallide dinleyeceğimi söyledim."

"Zeki bir kadınsın. Senin bu yönünü sevdim. Ve seni çok özledim."

Olduğum yere çivilendiğimi hissettim. Konuşma bitmişti. İnanamayarak başımı uzattım.

Oradaydılar, öpüşüyorlardı! İra ve Arthur! Anında ağaca geri yaslandım. Nabzım şakalarımda, ağzımda, kulaklarımda ve bileklerimde hızla atıyordu.

İra'nın aşık olduğu prens Edmund değil, Arthur'du! Edmund, İra'yı vazgeçirmeye çalışıyordu. Prensin sözleri çınladı kulaklarımda.

Vazgeç bu sevdadan! Bize verdiğin zararın farkında mısın? Kendini küçültüyorsun!

Acıyla inlememek için ağzımı kapattım hızla. Gözyaşlarım sicim gibi süzülüyorlardı. Sessiz olmaya özen göstererek gitmeye çalıştım.

O sırada kraliçenin saray eşrafıyla kararlı adımlarla bize doğru yaklaşmakta olduğunu gördüm. Bir yanında herşeyden habersiz Kral William, diğer yanında endişeyle etrafa göz gezdiren prens vardı. Büyük bir skandal olacaktı! O an dehşetle bir şey daha keşfettim. Kraliçe bu ilişkiyi biliyordu!

Onları uyarmak için hızla yanlarına gittim. Beni görünce kraliçe korkuyla geri çekildi. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Arthur şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Onları uzaklaştırmam lazımdı ama çok geçti.

Bir anda ne yaptığımı bilmeyerek kralın elini belime doladım. Diğer elimi boynuna doladım ve onu kendime çektim. Soğuk dudaklarımı onu ıslak dudaklarına yapıştırdım. Onunla öpüşen İra değil de benmişim, o da bizi basmış gibi bir sahne yaratmaya çalışıyordum. Nitekim işe yaradı. Kraliçe iyice kızardı.

"Bu ne cürret!" diye haykırdı bana.

"Neler oluyor burada?"

Kraliçe Estella'nın sesi havayı bıçak gibi kesti. İra korkuyla önce ona sonra bana baktı. Arthur şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Yavaş yavaş anlıyordu.

Estella buz gibi bir nefretle bana baktı. Öleceksin!

"Atın bu orospuyu zindana! Asılacak!" diye haykırdı. Anında iki iri yarı muhafız koluma girdi. Çığlık atarak kollarımı çekiştirdim.

"Lütfen!"

Kollarımdan tutup sürüklediler. Bense gözyaşları içinde çığlıklar atarak tepiniyordum.

"Lütfen! Durun! Bırakın beni!"

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro