SOPHİE VURULDU DOKTOR ARAYIŞI BAŞLIYOR: Bölüm 11
"O zaman bir sonraki hamleden hiç hoşlanmayacaksın." Onu bir koluyla kaldırdı ve üniformasının düğmelerini açtı. Sophie ellerine vurdu. "Sen aklını mı oynattın?"King onu görmezden gelerek kumaşı kenara itti. "Siktir." "Ve şimdi de gözümün önünde küfrediyorsun." Tekrar gözlerini kapattı. "İyi hissetmiyorum.""Tahmin edebiliyorum, çünkü vurulmuşsun.""Ne? Hayır, vurulmadım." King onu yere yatırıp üniformasını çıkarırken canı yandı. Sıkıca King‟in elini yakaladı ve onunla göz göze geldi. "Vurulmadım.""Pekâlâ," dedi King tekrar işine dönerek. "Vurulmadın.""Vurulsam farkında olurdum.""Eminim olurdun." Altındaki mintanın iki yanından tutarak yaraya ulaşabilmek için kumaşı ikiye ayırdı."Dur!" dedi Sophie ellerini çıplak tenine götürerek. "Seni serseri! Canın ne zaman isterse kadınların göğüslerine ulaşmak gibi bir lüksün yok!"King bu kadar endişeli olmasa buna kahkahayla gülerdi. "Seni temin ederim ki kadınların göğsüne ulaşmak için genellikle kumaşı yırtmam gerekmiyor."Sophie aşağıya bakıp durakladı. "Kanıyor.""Çünkü vuruldun," dedi King cebindeki temiz mendili çıkarıp omzuna bastırırken. Arkasına bakabilmek için onu kendine doğru çekti. "Kurşun hâlâ içeride. Seni bir hekime götürmemiz gerekecek."Sophie cevap vermediğinden ona bakan King kızın bilincinin kapandığını gördü. "Siktir," dedi tekrar. "Lanet olsun, Sophie." Eliyle yanağına dokundu. "Sophie. Uyan."Sophie bir an gözlerini araladı fakat sonra yeniden kapattı.Lanet olsun!"Hayır!" dedi artık iyice kendine gelmiş olan diğer kadın. "Yaralanmış olamaz! Az önce iyiydi! Konuşuyordu!"Fakat ortada iyi olan birine göre çok fazla kan vardı.Tanrım.Bu onun problemiydi.Sophie onun problemiydi."Ölemez!" dedi genç kadın.Ölmeyecekti."Ölmüyor," dedi King onu kendine doğru çekerek. En yakın kasabayla aradaki mesafeyi hesap ederken onu faytonuna yetiştirdi."Hey!" dedi genç kadın arkasından. King arkasına bakmadı. Kadın duyulabilir ayak sesleriyle onu takip etti. "Onu nereye götürüyorsun?""Bir doktora görünmesi gerek.""O bizim arkadaşımız. Biz götürürüz."Artık ona yetişmiş olan kadına döndü. "Bu kadını tanımıyorsunuz.""John‟un ve benim hayatımı kurtardığını bilecek kadar tanıyorum.""Merak etme, onu güvende tutacağım.""Senin yanında güvende olacağını nereden bileceğim?"Kadının onun bir suçlu olabileceğini, güvenilir biri olmayabileceğini ima etmesine sinirlenmeye vakti yoktu. Sophie‟nin tıbbi müdahaleye ihtiyacı vardı. "Benim yanımda güvende.""Evet ama biz bundan nasıl emin olacağız?"Kollarındaki, tanıştığı andan beri başına beladan başka bir şey getirmeyen kadına baktı ve bu konuşmayı bitireceğinden emin olduğu tek şeyi söyledi. Onları yatıştıracak tek şey buydu. Bir yalan olmasının ya da ikisini de mahvedebilecek bir şey olmasının bir önemi yoktu."Çünkü o benim karım."Sophie, Hıristiyan dünyasının en kötü yolu çıksa şaşırmayacağı bir yolda son hız giden bir faytonun içinde yarı çıplak şekilde uyandı.Fayton yolda çok kötü bir çukura girmiş ve her şeyi zıplatarakSophie‟nin omzunun çok fena bir şekilde acımasına neden olmuştu. Gözlerini açtı ve rahatsızlığı bir anda şoka dönüştü.Eversley Markisi‟nin kollarındaydı. Kucağında. Hem de karanlık bir faytonun içinde.Adam onu çelik gibi kollarının arasında tutuyordu. "Kımıldama."Sophie yeniden hareket etmeye çalıştı. "Bu tam olarak..." Bir kez daha canı acıyınca cümlenin geri kalanını nefes nefese söyledi, "...uygun sayılmaz."King loş ışığa küfretti. "Sana kımıldamamanı söyledim." Dudaklarına bir şişe bastırdı. "İç."Sophie verilen şeyi hiç düşünmeden içiyordu ki içtiği şeyin su olmadığını fark etti. Boğazının alevler almasına neden olan sıvıyı tükürdü. "Bu içki.""Bu Britanya‟daki en iyi viski," dedi Eversley. "Ziyan etme."Sophie başını iki yana salladı. "İstemiyorum."Doktor omzundaki kurşunu ararken bunun için bana minnettar olacaksın."Kelimeler hatıralarını canlandırdı. Posta faytonu. Çocuklar. Onları aramaya gelen vahşiler. Silah. Kıyafetlerini yırtan Eversley.Aşağı bakarak King‟in, onun çıplak omzuna bastırdığı elinin kan içinde olduğunu gördü.Tanrım.Şişeyi aldı ve King onu elinden alana kadar içti."Ölüyor muyum?""Hayır." Kelime hiçbir tereddüt barındırmıyordu. Hiçbir şüphe yoktu.Dikkatini King‟in kanla kaplı elinin sabit bir şekilde durduğu yere yöneltti. "Ölüyormuşum gibi görünüyor.""Ölmüyorsun." Sophie etrafındaki devasa faytonda yankılanan sözcükleri onun dudaklarından da okudu. Adamın her şeyi kesin bir şekilde vurgu yapıyordu. Kare çenesi, sıkı dudakları, sert dokunuşları. Sanki o öyle dediği için ölmeyecekmiş gibiydi."Kendine King demen seni benim efendim yapmaz.""Bu durumda öyleyim," dedi."O kadar kendini beğenmişsin ki. Bir yanım sırf sen yanıldığını gör diye ölmek istiyor."Adam o anda şaşkınlık ve korku olarak tanımlanabilecek bir ifadeyle onunla göz göze geldi. Yumuşak ama tehditkâr bir tonla konuşmadan önce uzun süre ona baktı. "Bir efendiye ihtiyaç duymadığım kanıtlamak istiyorsan söyleyeyim, çok da iyi bir iş çıkarmıyorsun."Fayton sessizleşti ve Sophie geleceğini düşündü. Belki kısa belki uzun olacaktı. Kız kardeşlerini bir daha
göremeyebilirdi. Onu önemsemeyen bu adamın
kollarında, bu faytonun içinde ölebilirdi.Adam en azından onu yalnız bırakmamıştı.Gözleri yaşlarla dolarken, Sophie akmamalarını sağlamak için burnunu çekti."Kuzey neden?" dedi King bariz bir şekilde dikkatini dağıtmaya çalışarak.Sophie‟nin anlaması biraz uzun sürdü. "Kuzey mi?""Evet. Neden Cumbria‟ya gidiyorsun?"Gelecek için. Geçmişinden uzaklaşmak için. "Londra artık beni istemiyor."King pencereden dışarı baktı. "Buna inanmıyorum.""Ben artık Londra‟yı istemiyorum.""Bu daha muhtemel," dedi. "Bu kadar acil bir şekilde gitmek istemenin nedeni ne peki?"Sophie bahçe partisinde olanları anlatmanın bir şey kaybettirmeyeceğini düşündü. Ne de olsa ölüyordu. "Haven Dükü‟ne fahişe dedim. Hem de tüm Londra‟nın gözleri önünde."King, Sophie‟nin beklediği gibi endişeyle bakmadı. Bunun yerine bir kahkaha patlattı. "Sinirlendiğini hayal edebiliyorum."Ona olayların geri kalanını da anlatmak istedi ama evren müdahale ederek faytonu kocaman bir çukura sokup havalandırdıktan sonra sert bir şekilde yere kondurdu. Sophie korkunç bir acının bedenine yayıldığınıhissetti. Çığlık atmasına yetecek kadar keskin bir acıydı. Eversley karanlığın içinde küfredip onu kendine doğru çekti. "Neredeyse geldik," dedi sıktığı dişlerinin arasından. Sanki kendisi de acı çekiyormuş gibiydi ve konuşmalarının bitmesiyle gerçekliğe döndüler."Neredeyse neredeyiz?" dedi Sophie acısı geçip kelimeleri bulabildiğinde."Sprotbrough."Sophie‟nin Sprotbrough‟un neresi olduğuna dair en ufak fikri yoktu ama çok da önemli gözükmüyordu. Tekrar bir sessizlik oldu ve Sophie muhtemel ölümünü düşünmemek için tartışacak bir konu bulmaya çalıştı. "Bir faytonun içinde Leydi Grace Masterston‟un bekâretini aldığın doğru mu?"Eversley ona baktı. "Skandal gazetelerini okumuyorsun sanıyordum.""Kız kardeşlerim var benim," dedi Sophie. "Bene yeterince bilgi veriyorlar.""Doğru hatırlıyorsam, Leydi Grace Masterson şimdi Wile Markizi.""Evet," dedi Sophie. "Ama North Düşesi olması gerekiyordu.""North Dükü kadının büyükbabası olacak yaşta.""Ve Wile Markisi bir kilise faresi kadar fakir."Eversley başını yana yatırıp uzun bir süre düşündü. "Yine de onu önemsiyordu.""Babasının adamın fakirliğini umursadığını sanmıyorum.""Babasının bu konuda bir yorum yapmaması gerektiğini düşünüyorum."Sophie birkaç saniye sonra, "Onu dük için mahvettin," dedi."Onu marki için mahvetmiş olamaz mıyım?" Sözlerinde Sophie‟nin anlaması gereken bir şey vardı ama omzundaki acı bunu engelliyordu. Onun bacağına tutunup bacağını saran deri pantolon sayesinde bir an dikkati dağıldıktan sonra oturmaya çalıştı.Başını eğip kumaşa baktı. "Pantolonun." Eversley kaşlarını kaldırdığında Sophie‟nin yanakları kızardı. "Üzgünüm. Buna dikkat etmemem gerekiyor.""Öyle mi?""Bu uygun değil."Eversley ona baktı. Bir silahın açtığı kanayan yaranla kucağımda oturuyorsun. Bir süreliğine neyin uygun olduğundan bahsetmeyelim.""Pantolonun deri," dedi Sophie."Evet, öyle.""Çok rezil duruyor.""Olabilecek en iyi şekilde duruyor, tatlım," dedi. Konuştukça Sophie‟nin yanakları kızarıyordu. "Senin de çizmeye ihtiyacın ar."Konunun değişmesi Sophie‟nin başını döndürdü. "Ben" Eversley onun ayağına uzanıp parmaklarını mahvolmuş ipeğin üzerinde gezdirdi. "Çizmelerin olmadan çıkmamalıydın. Uşağınkileri almalıydın."Sophie başını iki yana sallayıp ayağındaki sarı ipek ayakkabılarına baktı. "Çizmeler olmadı. Ayaklarım fazla büyüktü." Eversley onu kendine çekti. "Oraya vardığımızda sana bir çift alırız.""Kendine de buldun mu?""Neyse ki çok insaflı bir uşağım var.""O neden burada değil?"Eversley camdan dışarı baktı. "Seyahat sırasında yanımda birilerinin olmasını sevmiyorum. Bir sonraki handa buluşacaktık.""Ah!" Sophie, Eversley‟in o anki durumdan hiç hoşnut olmadığını düşündü. "Sprotbrough nerede?"Eversley konu değişikliğine uyum sağladı. "Hiçliğin ortasında bir yerde.""Kulağa tam da becerikli doktorların olabileceği bir yer gibi geliyor."Eversley ona baktı, başka bir zamanda olsalardı Sophie adamın yüzündeki şaşkınlık ifadesine bakıp kendisiyle gurur duyardı. "Sana çok sivri dilli olduğunu söyleyen oldu mu?"Sophie hafifçe gülümsedi. "O kadar da sıkıcı değilmişim, değil mi?"Eversley çok ciddiydi. "Hayır. Sıkıcı sana uygun bir sıfat değil. Hem de hiç."Sophie‟nin göğsünde bir alevlenme hissetti. Bu kurşunun omzunda açtığı yaranın verdiği acıdan ya da Eversley‟in kendinden emin olmasına rağmen ölebileceği korkusundan başka bir şeydi."Peki hangi sıfat uygun olurdu?"Güneş ışığı yüzüne vurup onu bir parlaklığa çıkarıp bir karanlığa gömerken faytonda zaman çok yavaş ilerliyor gibiydi ve Sophie umutsuzca onun cevabını duymak istedi. Eversley cevabı düşünürken dudaklarım birbirine bastırdı. En nihayetinde konuştuğunda söylediği şey net ve kararlıydı. "Aptal."Sophie nefesini tuttu. Ne umması gerektiğini bilmiyordu ama bunu ummadığı kesindi. "Pardon ama o korkunç adam çocuğu alıp Tanrı bilir neler yapacaktı. Ben doğru olanı yaptım.""Aşırı derecede cesur olmadığını da söylemedim," dedi.Yorgunluk beklenmedik dalgalarla üstüne gelirken bu kelimeler Sophie‟yi ısıttı. Ciğerlerini doldurmak çok zor gelirken derin bir nefes aldı. Başını bilinci açılmadan önce olduğu yere, onun omzuna koymadan edemedi. "Bir saygı belirtisi mi hissediyorum acaba?"Göğsü baştan çıkarıcı bir ritimle inip kalkan Eversley, "Çok ama çok hafif bir tınısını hissetmiş olabilirsin," dedi.Fayton Sprotbrough‟a vardığında hava çoktan kararmıştı ve oraya kasaba demek bile oldukça zordu, çünkü sadece birkaç tane tahta evden ve Mayfair‟deki mutfaklardan daha ufak bir meydandan oluşuyordu. Ama bir doktorları olmalıydı.Kapıyı hızla açıp faytonun merdivenini açtığında karanlığın içine bir küfür savurdu. Faytoncu John‟un elindeki gaz lambasından gelen sarı ışık Sophie‟nin tamamen donuk, rahatsız edici derecede solgun ifadesini ortaya çıkarıyordu."Onun bir kadın olduğuna hâlâ inanmıyorum."King bir saatten fazla süredir onu kollarında tutuyor, yarasındaki kanı bastırıyor, onun uzun kirpiklerine, dolgun dudaklarına ve bedeninin kıvrımlarına bakıyordu. İnsanların ona bakar bakmaz bir kadın olduğunu anlamamalarına anlam veremiyordu. Ama hiçbir şey söylemeden onu seyahatin geri kalanı için kucağına yeniden yerleştirdi."O" dedi faytoncu ikisinin de cümleyi tamamlayacağını bildiği kelimeyi söylemekten kaçınarak.King o kelimenin söylendiğini duymak istemiyordu. "Hayır."Ona ölmeyeceğine dair söz vermişti. Ve bu doğru olmalıydı. Karanlıkta, onun gözetimi altındayken, sırf o kurtaramadığı için, dikkatsiz olduğu için başka bir kızın ölmesine izin vermeyecekti.Onu koruyamadığı için ölmeyecekti.Sophie‟yi kendine iyice yaklaştırarak faytondan indi. Kızın ağırlığı hafiften dengesini bozmuştu. Faytoncuuzanıp yardım etmeye çalışarak Sophie‟yi ondan almak için uzandı. "Hayır," dedi Eversley. Kimsenin ona dokunmasını istemiyordu. Bu riski alamazdı. "Ben taşırım."Yere indikten sonra bedenini dikleştirdi ve soylu biri şöyle dursun, herhangi birinin bile burayı bulduğuna şaşırmış gibi görünen birkaç metre ilerideki genç bir adamla göz göze geldi. "Bir doktor arıyoruz," dedi Eversley.Çocuk başıyla onaylayarak işaret etti. "Köşeyi dönünce. Soldaki saman ev."Bir doktorları vardı. King daha adamın yol tarifi bitmeden hareket etmeye başlamıştı. Faytoncusuna bakarken de hiç tereddüt etmedi. "Bir han bul ve odaları kirala.""Odalar mı?" dedi faytoncu.King ne demek istediğini anladı. Diğer adam ikinci bir odanın gerekli olacağından şüpheliydi. Sophie‟nin bu geceyi sağ atlatacağından emin değildi. King ona sert bir bakış attı. "Odalar. İki tane."Ve sonra köşeden dönerek aklındaki her şeyi sildi. Kollarındaki kadını doktora götürmek dışındaki her şeyi...Sophie kapıyı çalmayı imkânsız hale getirince King de geldiklerini ayağıyla belli etti. Bir doktorun onlara yardım etmesiniistediğini düşününce yaptığının gürültülü, kaba ve tamamen uygunsuz olduğunu umursamadan kapıyı tekmeledi. Para işini hallederdi. Her zaman öyle olmuştu.King verdiği zararı da faturasına ekleyerek artık açık oia î kapıdan içeri girdi ve karşısına uzun boylu, gözlüklü bir adanı çıktı. Adam, King‟in hayal ettiğinden daha
gençti. King‟e gö; e en fazla yirmi beş yaşında olabilirdi.
Ve çok da yakışıklıydı."Doktora ihtiyacım var."Adam gözlüklerini çıkarıp temizleyerek çok değerli olan zamanı âdetaboşa harcadı. "Kapımı kırdınız."Adam hayat kurtarmak bir yana dursun, yüzünde sakalı ok cak kadar bile büyük değildi."Parasını ödeyeceğim," dedi King ona yaklaşarak. "O yaralı."Doktor Eversley‟e neredeyse bakmadı. "En baştan kırmamış olmanızı tercih ederdim." Önlerindeki odada bulunan ahşap masayı işaret etti. "Kızı oraya bırakın."King, Sophie‟yi kollarından bırakınca hissettiği rahatsızhği görmezden gelerek isteneni yaptı. Onu boylu boyunca masaya yerleştirip başka bir adamın onun yarasına ulaşmasına izin verdiği gerçeğini görmezden gelerek, sanki ona dokunmak ölmesine engel olacakmış gibi parmaklarını bacağına değdirdi.Doktor gözlüklerini takıp ona baktı. "Çok fazla kan var. Ona ne oldu?""Vuruldu."Adam başıyla onaylayıp Sophie‟yi kaldırarak arkası: baktı. Onu masaya geri yatırdığında Sophie‟nin başı salland "Kurşun hâlâ içerde." Adam yakınında duran büyük bir devi çantaya gidip içinden bir şişeyle birlikte King‟in görüntüsün den hoşlanmadığı uzun, ince bir alet çıkardı. "Bilincinin kapa! ; olmasından hoşlanmadım.""Ben de hoşlanmıyorum," dedi King doktor yarayı incelemek için kumaşı kaldırırken.Genç adam yakındaki bir dolabı işaret etti. "Şurada birkaç bez ve üstünde de bir kâse su var. Onları al. Ben kurşunu çıkardığımda bolca kanama olacak."King bundan hoşlanmamıştı. Bezi ve kâseyi alıp geri geldikten sonra, "Kasabadaki tek doktor sen misin?" diye sordu.Adam kafasını kaldırıp baktı. "Otuz kilometre içindeki tek doktor benim."King kaşlarını çattı. "İşini nerede öğrendin?""Siz benim kapımı kırdınız, bayım. Yeteneklerimi sorgulama lüksünüz olduğunu düşünmüyorum."King adamın haklı olduğunu bildiğinden yutkundu. "Çok gençsin.""O kadar da genç değilim ki sizin..." duraksadı, gözleri Sophie‟nin kıyafetlerini inceliyordu. "Uşağınız mı?""Karım," dedi King tereddüt etmeden."Tabii ki." Doktor gözlüklerini burnundan yukarıya ittirdi, "...karınızın omzunda bir kurşun olduğunu ve çıkarılması gerektiğini biliyorum. Dışarıda durup daha olgunbir doktor beklemek ister misiniz?"Bu sorunun cevaba ihtiyacı yoktu."Ölecek mi?" Bu sorudan ve soruyu sorarken sesinin belirsiz tınısında nefret etti. Ölmeyecekti. Değil mi?"Omuz hayati önem taşıyan bir bölge değil," dedi doktor. "O açıdan şanslı.""O zaman ölmeyecek," dedi King."Vurulduğu için ölmeyecek. Ama dediğim gibi, bilincinin kapalı olmasından hoşlanmadım." Doktor şişeyi Sophie‟nin omzuna götürdü. "Bu yardımcı olmalı.""Nedir o?""Rom."King öne doğru bir adım attı. "O nasıl bir ilaç öyle?""Çok fazla can yakan ilaç." King onu durduramadan, doktor şişedeki sıvının yarısını Sophie‟nin omzuna döktü.Sophie o anda gözlerini açarak çığlık atıp masada dimdik oturdu. "Hay sıçayım!"Doktor buna gülümsedi. "Buçok iyi bir selamlama." Sophie‟nin gözleri kocaman olmuştu ve odaklı değildi. "Çok acıyor.""Öyledir," dedi doktor. "Ama artık bizimlesin ki bu beni çok mutlu ediyor.""Sen kimsin?" dedi Sophie."O bir doktor," dedi King.Sophie ona baktı."Hiç doktor gibi durmuyor." "Yeteneklerinden çok emin değilim."Sophie dikkatini yeniden doktora verdi. "Beni öldürmemeye çalışın, bayım."Diğer adam başıyla onayladı. "Elimden geleni yaparım." "O şeyi yarama dökmek gerçekten gerekli mi?" diye sordu. "Çok hoşlanmadım da.""Alkolün enfeksiyona karşı iyi olduğuyla ilgili spekülasyonlar var," dedi doktor. "Umarım öyledir, çünkü yarım şişe romu boşa harcamadığımı düşünmek istiyorum."Sophie de King de bunu çok hoş bulmadılar. Doktor umursamaz bir şekilde o garip aleti eline aldı ve King‟e dönerek, "Lütfen onu sıkı tutun," dedikten sonra Sophie‟ye dönüp, "Korkarım bu da çok acıtacak," dedi.Doktor kurşunu çıkarma işlemine başladığında King ellerini Sophie‟nin üstüne anca koymuştu ve kanlar fışkırırken Sophie çığlık atmaya başladığında, King bu duruma düşmelerine izin verdiği için kendini bin defa daha kötü hissetti. Sophie onu tutmasına karşı çıkıp elinin altında debeleniyordu ve King‟in kalan tüm enerjisini Sophie‟yi tutmak yerine doktorun elinden aleti almamak için kullanması gerekti.Bitti," dedi doktor en sonunda ve pensi kaldırıp King‟e kurşunu gösterdi. Ardından gelen kan nehrini durdurmak içinse yine çantasına yöneldi.King, kapalı gözleriyle masaya geri uzanmış olan Sophie‟yi izledi. Bu ses onu neredeyse parçalamıştı. Doktor olan yakışıklı çocukadamı boğazlamamak için kendini zor tutuyordu. Doktor iğne iplikle geri dönmeseydi bunu yapabilirdi de. "Hanımefendi, sizi dikmeye başlamadan önce biraz içki ister misiniz? Acıyı hafifletecektir."Zaten rengi solmuş olan Sophie daha da beyazlayarak başını salladı. Doktor çenesiyle yan tarafı işaret etti. "Burada viski var."King bunu halledebilirdi. Şişeyi alıp açtı. "Bu zevk için değil gerekli olduğu için yaptığımız bir şey, bu yüzden bardağa dökmeyeceğim," diyerek şişeyi onun dudaklarına götürdü. Sophie başını geri atarak bolca içti. King, "Aferin kızım," derken Sophie öksürüyordu. Alkol hiç şüphesiz boğazını yakıyordu.Başını iki yana salladı. "Hay sıçayım!"King buna güldü. "Bunu söylemeye çok alışıksın sanırım."Sophie iğneye baktı. "Sosyete leydisinden daha çok kömür madencisinin kızıyım."King güldü ama kahkahası, doktorun dikişe başlaması sonrasında acıyla keskin nefesler alan Sophie‟nin sesiyle kesildi. King onun dikkatini dağıtmak için elinden geleni yapıyordu. "Hiç özlediğin oluyor mu?"Sophie‟nin mavi bakışları onunkilerle buluştu. "Londra‟dan önceki hayatımı mı?" King başını sallayarak onaylarken iğnenin işleyişini izliyordu. "Özlüyorum. Londra‟dayken kendimi hiç iyi hissetmiyorum."Gülümsedi. "Şimdi de geri dönme şansım yok. Bu kurşun yarasıyla beni asla aralarına almazlar." King buna gülümsedi. Sophie Talbot Londra‟ya dönmek istese, onu aralarına almalarını sağlardım diye düşünüyordu. "Liverpool partisinde ne oldu?"Sophie onun gözlerine baktı. "Sen sana ne olduğunu anlatırsan, ben de bana olanları anlatırım."King kaşlarım kaldırdı. "Bana ne olduğunu biliyorsun." "Ondan öncesinde.""Tahmin edebilirsin bence," dedi King."Sanırım edebilirim," dedi Sophie. Sesinde bir şeyler vardı. Eleştiri. Hayal kırıklığı.King daha önce böyle bir nefretin odağı olmamış değildi, olmuştu. Sadece bunu hiç önemsememişti. Onun üzerine bir şöhret bile yapmıştı. Ama bu kadın, King yanlış hiçbir şey yapmamış olmasına rağmen, kendisini bir böcek gibi hissetmesine neden oluyordu."Harika," dedi doktor etrafındaki konuşmalardan habersizmiş gibi görünerek. Mükemmel dikişini makasladıktan sonra ortaya biraz bal çıkararak King‟in düşüncelerini böldü."O ne için?" diye sordu."Yarası için," dedi adam. Sanki çok normal bir şeymiş gibi sarı şeyi yaranın üzerine yaymaya başladı."O kızarmış ekmek değil.""Eski Mısırlılar bunu enfeksiyonlardan korunmak için yapardı.""Bunun bu işlemi şu anda da yapman için yeteri kadar iyi bir neden olduğunu mu düşünmeliyim?""Daha iyi bir fikriniz var mı?"King bu adamdan hoşlanmamıştı. "İşe yarayacak mı?" Doktor omuzlarını silkti. "Denemekte sakınca yok
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro