SOPHİE NİN GİYSİLERİ BULUNDU HAİNLİK KORKUSU: Bölüm 5
Sophie‟nin, faytonun Mayfair‟e gitmediğini anlaması, olması gerekenden uzun sürdü.Bunu gizlice Matthew‟un formasını giymeden ve saçlarını toplayıp şapkasının içine sokmadan önce fark etseydi, geri dönmeyi akıl edebilirdi. Faytoncunun yanma oturma riskini alır, adamın davetini reddetmezdi.Ne yazık ki faytoncu kaşlarını kaldırıp şüpheli bir şekilde „keyfin bilir‟ dediği halde gidecekleri yolunoturmasını gerektirecek kadar uzun olduğundan şüphelenmemiş, faytonun arkasına geçip en yüksek basamakta dikilmiş, mutlu bir şekilde tutacaklara sıkı sıkı tutunmuştu.Faytoncu Liverpool Köşkü‟nün uzun yolundan çıktığında sağa değil de sola döndüğünde de anlamamıştı.Önünden geçtikleri alan daha pastoral bir hal aldığında da anlamamıştı. Bunun yerine babasının temiz hava diyeceği havayı içine çekmiş ve kız kardeşleriyle beraber her şeylerini toplayıp Londra‟ya geldiklerinden beri ilk kez özgür hissetmişti.Ve eğlenmişti de.Al sana, iğrenç Soylu Serseri.Aynı faytonun içinde seyahat ettikleri halde hiçbir şeyden haberi olmayan Eversley‟i düşünerek güldü. Sophie‟nin istediği şeyi alamayacağını mı sanmıştı?Sophie faytondan atlayıp eve gittiği zaman Eversley‟in bundan haberi olmayacağı için neredeyse üzülmüştü bile.Kendini beğenmiş ifadesinin şoka dönüşmesini görmekiçin üstüne para bile verirdi.Mavi gökyüzünü ve koyun sürüleriyle, ağaçlarla ve saman balyalarıyla döşenmiş çiftlik arazilerini izlerken kendi kendine güldü. Aristokrasinin dikkatini çekmeden ya da yardımını almadan oradan kaçabildiği için de kendisiyle gurur duyuyordu. Ne yazık ki kimseye bu hikâyeyi anlatamayacaktı. Berkeley Meydam‟ndaki Talbot Evi‟ne varır varmaz Matthew‟un üstüne tam oturmayan ama çok işine yarayan kıyafetlerini çıkartmalı ve eve nasıl döndüğüyle ilgili yeni bir hikâye uydurmalı, babasının yeni uşağına da bunu sır olarak saklayacağına dair yemin ettirmeliydi.fakat şimdilik, Londra‟nın çatıları uzaklarda belirip ona o akşamüstünü ve herkesin önünde gerçekleşen, uzun zaman da unutulmayacak olan mahcup edilişini hatırlatana dek zaferini kutlayacaktı.Yanakları suratındaki koca gülümseme yüzünden ağrırken bunu kutladı da. Ta ki bacakları ve kolları gibi başka yerlerinin de ağrıdığını fark edene dek.İlk başta bunu görmezden geldi. Mayfair‟e varmak için geri kalan birkaç kilometreye de dayanabilirdi. Londra sokakları duraklamalarını, yeniden hareket etmelerini ve yavaş gitmelerini gerektirecek sokaklardı ama tek yapması gereken başını öne eğip sıkı tutunmaktı. Bir saat içinde evde olacaktı.Sonra ayakları ağrımaya başladı. Ayaklarında hâlâ ipek ayakkabıları vardı, çünkü Matthew‟un çizmeleri Sophie‟nin babasının deyimiyle hep çok uzun olan "paletlerine" çok küçük geliyordu. Babası onu su yaratıklarına benzetmenin hiç de hoş olmadığını kabullenmek istemiyordu.Fakat ipek ayakkabıların bu gibi seyahatler için iyi olmadığını anlamıştı.Anlaşılan o ki Sophie de öyle değildi.Yarım saat içinde gerçekten zor zamanlar yaşamaya başlamıştı. Faytonun arkasında sıkıca tutunurken elleri de ağrımaya başlamıştı. Dışarıda seyahat etmenin bu kadar güç olacağını tahmin etmemişti.Dişlerini sıkarak kendisine dünyada o an yaşadığından daha zor durumlar olduğunu hatırlattı. İnsanlar köprüler yapmış, insanlar kolonilere kaçmıştı. Kendisi bir madencinin kızı ve birinin de torunuydu.Sophie Talbot, eve ulaşması için geçmesi gereken üç kilometre boyunca bir faytona tutunabilirdi.Sanki evren onu duymuş ve aptallığının altım çizmek istemiş gibi fayton iyice hızlanmıştı. Sophie aşağı baktı, atlayıp eve kadar yürümeyi düşündü. Yolun hızla ilerlediğini görünce bu düşünceyi aklından uzaklaştırdı.O, bahçe partisinden ayrılmak istemişti, dünyadan değil."Sıçayım bu işe."Sophie. Kelimelerine dikkat et. Beyninin o anda panik halinde olan minik bir kısmında annesinin sesini duydu. Fakat küfretmesi gereken bir zaman varsa, o zamanın tam da o an olduğundan şüphesi yoktu. Ne de olsa bir uşak gibi giyinmişti, bir faytona tutunuyordu ve muhtemelen ölecekti.Sonrasında faytonları yüklü bir posta arabasının yanından geçti. Arabanın üstünde aşağı sarkan ve ona sırıtan küçük bir çocuk vardı.Sophie işte o anda bufaytonun içindeki adamlar her nereye gidiyorsa, gittikleri yerin Londra olmadığını anladı."Sıçayım bu işe," diye tekrar etti. Bu sefer daha yüksek sesle.Çocuk ona el salladı.Sophie, çocuğa karşılık vermek için elini kaldırmaya cesaret edemedi. Bunun yerine daha sıkı tutundu, alnını faytonun soğuk ahşabına dayadı ve sözlerini tekrarladı."Sıçayımbuişesıçayımbuişesıçayımbuişe."Bir tekerlek, sanki Sophie‟nin ahmaklığını cezalandırmak istercesine yoldaki bir çukura denk geldi ve tüm araç zıplayarak onu neredeyse aşağı fırlattı. Sophie korku ve umutsuzlukla bağırdı. Artık daha sıkı tutunduğu için ellerindeki ağrı daha keskindSadece bir seçeneği vardı. Bu faytondan inmeliydi. Hem de hemen. Talbot evi, sadece iki üç kilometre mesafedeydi. Bu korkunç durumdan çıkarsa eve yürüyebilirdi.Faytoncu ona seslendi. "Sana benimle oturmam söylemiştim."Sophie gözlerini kapattı. "Ne zaman duracağız?"Korkunç cevap için uzun saniyeler boyunca bekledi. "Hava güzel olduğu için üç saattevarırız diyorum. Belki dört!"Sophie gürledi. Sesi sıçayım bu ife‟den daha kötü bir sözle ağzından çıkmıştı. Faytondan atlamak birdenbire mantıklı bir ihtimal olmuştu."Sanırım arka tarafta seyahat etmek konusundaki fikrini değiştirdin?" dedi faytoncu.Tabii ki fikrini değiştirmişti. Bu berbat plana hiç kalkışmamalıydı. O aptal bahçe partisinden kaçmak için yemin etmese şimdi evde olup burada, düşüp ölmeye dakikalar kalmış bir vaziyette olmayacaktı."Faytonu durdurayım mı? Yanıma gelebilirsin."Sophie durmak kelimesinden sonrasını duymadı bile.Tanrım. Evet. Lütfen, dur."Evet, lütfen!"Fayton yavaşlamaya başladı ve Sophie‟yi her şeyin yerini alan, paniğini ve acısını unutturan bir ferahlık kapladı."Tüm seyahat boyunca arka tarafta durmak istemen garipti zaten."Faytoncu bunu deseydi şimdi bu berbat halde olmazdı zaten. Eversley Markisi‟nin Mayfair‟e gitmediğine dair en ufak bir belirti olsa bu faytona adımını bile atmazdı. Fakat şimdi hatasını telafi etmek yerine bunu düşünüpdurma zamanı değildi. Ellerini bıraktı, omuzlarını dikleştirdi ve derin bir nefes alarak aşağı inip Matthew‟un de kendisinin de seyahatin geri kalanında onlara katılmayacağını söylemeye hazırlandı.Özgürlük harika bir şeydi.Onun faytona sızdığını öğrendiğinde markinin yüzünde oluşacak ifadeyi görmek için de sabırsızlanıyordu. Adam önce bir şaşırıp sonra o bencil varlığına geri dönebilirdi ama Sophie ona bunu yaşatabildiği için çok mutluydu.Fakat bacakları dayanamadı ve Sophie utanç verici bir şekilde yere düştü."Hay sıçayım!" Bu en popüler kelimesi haline geliyordu.Faytoncunun gözleri kocaman olduğunda Sophie ona hak vermeden edemedi, çünkü ne de olsa dışarıda seyahat edenlerin tek sorumluluğu faytondan düşmekten kaçınmaktı."Ayağa kalk seni sakar," dedi faytoncu. Tatlı bir sesle eleştirdiğini düşündüğü kesindi. "Seni tüm gün bekleyemem!"Zaferi yok olmuştu.Özgürlüğü de.Ellerinin ve dizlerinin üstünde ayağa kalkarken kasları engebeli yolda uzun süre tutunduğu için ağrı içindeydi. Yavaşça ayağa kalktı ve sırtını faytona dönerek omurgasını düzeltip omuzlarını esnetti. "Korkarım beklemek zorundasın," dedi, "çünkü marki ile görüşmek istiyorum."Faytoncu duyduğu kelimeleri ve bir uşağm efendisiyle görüşme talep etmesinin verdiği şoku hazmederken bir sessizlik oldu.Eversley Markisi‟nin onun efendisi olmadığını öğrenince çok şaşıracaktı; Sophie‟nin onun uşağı olmadığını öğrenince de...Sophie kendini açık ettiğinde adamın Londra‟ya giden yolları yeniden geçmesi gerekeceğini düşününce hafif bir hüzün duydu. Adamın bedeni de en az onunki kadar isyanlardaydı."Sen deli misin?" dedi adam inanamayarak.Sophie ona baktı. "Hiç de değilim." Faytona dönüp kapıya vurdu. "Kapıyı açın, lordum."Aracın içinde bir hareket vardı. Fakat kapı sıkı sıkıya kapalıydı."Sen delirmişsin!" dedi faytoncu."Sana yemin ederim ki delirmedim," dedi Sophie. "Eversley!" diye bağırdı kapıya vururken hissettiği acıyı görmezden gelerek. Tahmin edilebileceği gibi tembelaristokrat muhtemelen uyuyordu. "Kapıyı aç!"Sophie‟yi gördüğünde çok sinirlenecekti, ama Sophie‟nin umurunda değildi. Hatta Sophie bu sinir bozucu ve katlanılamaz aristokrata bir ders vermek için yanıp tutuşuyordu. O zamana kadar adı özel sohbetlerdeKing2olarak geçen Eversley Markisi‟ni kimsenin karşısına almaya cesaret edemediğinden emindi. Adam kendisiyle yeterince övünmüyormuş gibi, bir de Britanya‟nın en büyük unvanım üstleniyordu.Ve tüm Londra bunu öylece kabul ediyordu. Ona bu komik adla sesleniyorlardı. Bir de diğeri olan Soylu Serseri ile. Sanki bu bir küfür değil de bir övgüymüş gibi.Ve Sophie bir dük hakkında doğrulan söylediği için dışlanmıştı.Öfkesi, hoşuna gitmeyen ve adını vermeyeceği bir şeyle birleşip alevlenmiştiSophie faytona bakıp kaşlarını çattı. Fayton sanki içindeki insanın ve o insanı yaratan dünyanın dışavurumu gibiydi. Boş ve aristokrat, zorba ve sinir bozucu.Sanki hiçbir şey onu yenemeyecek gibiydi.Ta ki o âna kadar. Sophie‟ye kadar."O içeride değil."Sophie faytoncuya baktı. "Ne dedin sen?"Adam bu delilik karşısında gitgide daha az affedici bir hâl alıyor ve belirgin bir şekilde sinirleniyordu. "Marki içeride değil. Seyahat senin kafanı karıştırmış. Bin şuraya. Her yere çok uzağız ve gün ışığını boşa harcıyorsun, seni deli."Sophie ona inanmak istemeyerek kapıya baktı. "Ne demek içeride değil?"Adam canı sıkılmış bir şekilde ona baktı. "O. İçeride. Değil. Bunun neresini anlamıyorsun?""Ama onu bu faytona binerken gördüm!"Faytoncu onunla bir çocukmuşçasına konuştu. "Onunla orada buluşacağız."Sophie gözlerini kırpıştırdı. "Nerede?"Öfke günü kazanmıştı ve adam iç çekerek yola döndü. "Onlara yanıma tanımadığım bir çocuk vermelerini istedim. Keyfin bilir. Akim nereye kaçtıysa oradan dönmesini bekleyecek vaktim yok."Adamın bir bilek hareketiyle atlar ve fayton hareket etmeye başladı.Sophie yol ortasında kalakalmıştı.Tek başına.Kime denk gelirse ondan yardım istemesi gerekecekti.Sıçayım bu işe.Arkasından seslendi. "Hayır! Bekle!"Fayton durdu ve Sophie‟nin koşup ön tarafa atlamasına ucu ucuna yetecek kadar bekleyip yeniden hareket etti.Sophie bir an faytoncuya her şeyi söylemeyi düşündü. Kendini belli etmeyi. Kendisini onun merhametine bırakıp onu evine götürmesini ummayı.Evine. Gözünün önüne kilometrelerce, tepelerce ve çılgın gün batımlarınca uzanan abartılı yeşillikli bir yer geldi. Londra değildi. Tabii Mayfair de değildi. Orada abartılı olan tek şey, olur da birisi çayiçmeye gelirse diye her gün giymek zorunda bırakıldığı ipek eteklerdi.Ve babasında, her gün birisinin çaya gelmesine yetecek kadar para vardı.Londra onun evi değildi. Son on yıldır hiç olmamıştı. Annesi ve kız kardeşlerinin geçmişi hiç özlemiyorlarmış gibi ayılıp bayıldığı o Mayfair Köşkünde yaşadığı sürece hiç öyle olamamıştı. Annesi ve kardeşleri yıllar önce yaşadıkları hayattan nefret ediyormuş gibi davranıyorlardı. Gerekirse geçmişi unutabilecek gibilerdi. Hatta sanki unutmuşlardı bile.Gözlerine dolan yaşlar karşısında şaşırdı. Bunun için yaz rüzgârıyla faytonun hızını suçlayarak gözlerini kırpıştırdı ve gözyaşlarını geçiştirdi.Uşak kıyafetiyle faytonun önüne oturmuş, yalnızca Tanrı‟mn bildiği bir yere doğru ilerliyordu.Ve bir şekilde onu mutsuz eden şey Londra‟ya geri dönme fikri oldu.Fayton kuzeye ilerliyordu. Tekerlerin ve atların toynak seslerini dinlerken faytoncunun onu fark etmemesini istemenin delice olduğunu bilerek sessizce bekledi.Saatler sonra, güneşin batımınm ardından, Sophie‟nin hiç de ona uygun bir yerde olmadığı aşikâr bir hal almıştı. Bir uşak forması giyip erkek rolü yapmanın ve faytonundışında seyahat etmenin bu olayın en zorlu kısmı olacağım düşünmüştü ama, bunların hana varmakla karşılaştırıldığında hiçbir şey olduğunu fark etti.Sophie faytoncunun atlar için ahırda yer ayarlamak ve faytonu koyacak yer bulmak için aşağı inişini izledi.Bir an durup düşündü. Faytonlar kullanılmadıklarında nerede olur ardı? Bu daha önce hiç akima gelmemiş bir soruydu."Bir lord gibi orada oturmaya devam mı edeceksin yoksa aşağı gelip bir işin ucundan mı tutacaksın?"Adamın sözleri Sophie‟yi kendine getirdi. Aşağı baktığında faytoncunun ona baktığını, ama artık yüzünde önceki kızgınlığından farklı bir şey olduğunu fark etti: Şüphe.Sophie bunu göze alamazdı. En azından planının diğer basamaklarını gözden geçirmeden önce olmazdı.Plan bu korkunç durum için yanlış bir tabirdi. Felaket daha doğru olurdu."Neredeyiz?" diye sordu sesi biraz kalınlaştırarak. Adamın onun bir kadın olduğunu anlamasına izin veremezdi. Faytondan aşağı inerken, o anda bir uşağın tam olarak ne yapması gerektiğini bilmediğini hatırladı ve yere inmenin iyi bir başlangıç olacağını düşündü. Yere indiğinde başını eğdi ve tam dizlerinin üzerine düşecekken kendisini toparladı. Uşaklar dizlerinin üstüne düşmezdi, o kısmı biliyordu."Önemli olan tek şey, marki için burada olduğumuz gerçeği.""Kendisi nerede?" Kelimeler Sophie onları durduramadan ağzından dökülmüştü. Sınırları zorladığını bilmek için adamın soğuk ve eleştirici bakışlarına maruzkalmasına gerek yoktu ama adam yine de bunları sağlamıştı."Senin sorununun ne olduğunu bilmiyorum, evlat," dedi, "ama kendine çekidüzen versen iyi olur. Uşaklar efendilerinin nerede olduğunu ya da cevaplarına ihtiyaçları olmayan soruları sormaz. Uşaklar hizmet eder."Sorun tam olarak buydu tabii. Sophie bunu nasıl yapacağını hiç bilmiyordu. "Evet, efendim. Öyle yapacağım."Adam başını sallayıp arkasına döndü ve omzunun üstünden, "Öyle olsa iyi olur," dedi.Sophie‟nin onun arkasından seslenmekten başka seçeneği yoktu. "Peki... ne... ne yapmalıyım?"Adam durup yavaşça arkasına döndü. Ona bakıp gözlerini kırpıştırdı. Ardından sanki karşısındaki bir çocukmuş gibi konuştu."İşini yapmakla başlayabilirsin."Bu hiç yardımcı olmamıştı.Adam atlara döndükten sonra Sophie derin bir nefes aldı ve geçmişte uşakların yaptığına şahit olduğu şeyleri düşündü.Bakışları büyük, siyah faytona kaydı. Bomboştu. Ama boş olmamalıydı. Eversley bu kadar mesafeyi hazırlanmadan katetmezdi. Çantaları ve valizleri olması gerekiyordu.Ve uşaklar valizleri alırdı.Yeni amacıyla kapıyı açtı ve markinin uşakların toplaması ve odalarına yerleştirmesi için bıraktığı ne varsa toplamayahazırlanarak içeri girdi. Karanlıkta bir an durakladı. Devasa faytonun içine girdiğinde kalabalık handan gelen sesler boğuk bir hal almıştı. Gerçekten de devasaydı. Sophie‟nin gördüğü en geniş hatta şüpheuyandıracak kadar geniş özel faytonlardan biriydi.İçine üç sıra koltuk sığdırılabilirdi. Ama sığdırılmamıştı. Arka tarafında sadece tek sıra koltuk vardı ve geriye sadece bir adamın yere uzanabileceği genişlikte boş alan bırakıyordu. Hatta birkaç adam bile sığabilirdi.Fakat ortalıkta kimse yoktu. İçerisi büyük ahşap tekerleklerle doluydu. On ya da on ki taneydi. Karanlıkta tam olarak sayamıyordu, ama yine de durup düşündü. Eversley Markisi niçin fayton tekerlekleri taşıtıyordu? Londra‟nın kuzeyinde tekerlekçi kıtlığı mı vardı?Gerçekten de, Eversley Markisi‟nin orada bulunduğuna dair tek kanıt, konttan kaçarken üst kattan aşağıya süzüldüğü sırada üzerinde gördüğü giysilerdi.Nereye gitmişti ki?"Evlat!"Sophie yorgun bir şekilde iç geçirdi. Faytoncu istenmeyen yol arkadaşı haline gelmeye başlamıştı bile. Dişlerini sıkarak ona cevap verdi, "Evet, efendim?""Faytonun içindeyken de üstündeyken olduğun kadar işe yaramazsın!"Ardından bir el onu kalçasından yakalayıp pantolonunun belinden hızla faytondan aşağı çekti. Adam kapıyı üstünkörü bir şekilde örtüp onu karşısına dikerken Sophie çılgınca bağırdı. Ne de olsa her gün adamlar tarafından bir yerlere çekilmiyordu.Adam üstüne geldiğinde Sophie işinin bittiğini anlamıştı.Hatta babasının Matthew‟u işe alması iyi olmuştu çünküSophie, Eversley ve Lyne‟nin onu işten çıkarmak istediğinden emin olmuştu. "Sen aklını mı"Adamın Sophie‟nin zihinsel becerileri ya da beceriksizlikleri hakkındaki düşünceleri neredeyse sağıredici gümbürtüler, atların çılgın nal sesleri, nefes alışverişleri ve erkeklerin neşe dolu bağırışlarıyla bölündü. Sophie kalabalık bir hanın yolunda değil de açık bir yolda gidiyormuşçasına hızla ilerleyen faytonların ilkinin ona doğru geldiğini görecek kadar kısa süre içinde o tarafa baktı.Bir çığlık atarakgeri çekildi ve kocaman olmuş gözleriyle faytona yaslandı. O sırada gelenlerden ilk fayton, sanki devrilecekmiş gibi bir tekerleğinin üstünde durdu ve faytoncu, gelen diğer faytonları görebilecekleri gibi mükemmel bir şekilde park etti. Faytoncu yorgun olması gereken ama inanılmaz güçlü görünen bacaklarıyla atların ve aracın üzerinde dikilmiş, ellerini beline koymuş bir şekilde hiç şüphesiz onun gibi çılgın faytoncular tarafından kullanılan diğer faytonları bekliyordu. Yüzünün büyük bir kısmı şakağının gölgesinde gizleniyordu ve handan da ışık gelmiyordu; yine de Sophie, adamın gülüşündeki hinliği görebiliyordu.Sophie garip bir şekilde o gülüşle arasında bir çekim hissetti."Görünüşe göre ben kazandım, çocuklar." Diğerleri de artık durmuştu ve adam, "Yine," dediğinde onlarca faytondan öfkeli inlemeler yükseldi.Sophie hayatında ilk defa hava karardıktan sonra bir han civarında bulunuyordu fakat bunun sıklıkla yaşanan bir durum olduğunu düşündü. Ancak adamların Büyük Kuzey Yolu‟nda sadece eğlenceiçin birbirleriyle yarıştığını düşünemezdi.Eğlence.Zihninde yankılanan kelime Sophie‟ye, ona eğlencesiz olduğunu söyleyen Eversley ile yaptıkları konuşmayı hatırlattı.Sophie yine sinirlendi. O oldukça eğlenceli biriydi.Ne de olsa buraya gelmişti, öyle değil mi? Eğlence anla yışları oldukça ilginç olan adamlarla dolu bir yerde bir erkek çocuğu gibi giyinmişti.Adamın yerinden aşağı atlayarak atlarına yaptıkları iş için teşekkür etmeye gitmesiyle Sophie o âna döndü. Adam koştukları için göğüsleri inip kalkan, sahiplerinin onları kucaklamasına izin verirken bile nefes nefese olan atların yanına giderken kasılarak yürüyordu.Adam ve lideriymiş gibi göründüğü grubu Sophie‟yi şaşırtmıştı. Hiçbir resmiyeti olmayan simsiyah gömleklerin üstüne siyah ceketler giyinmiş adamlardı hepsi ve aralarında bir tane bile kravatlı yoktu. Sophie hiç böyle bir şey görmemişti. Pantolonları yolun kenarlarına yerleştirilmiş olan lambaların ışı ğıyla parlarken Sophie kılık kıyafetlerini inceledi. Giydiklerişey... deri miydi? Çok ilginçti. Aynı zamanda da büyüleyici.Lideri ve pantolonunun sıkıca sardığı kıvrımlı uylukları!‟ inceledi. Adam aşırı derecede düzgün yapılı bir adamdı.Bir gün içinde gördüğü ikinci düzgün yapılı adamdı bu.Sophie bu düşünceyle hafifçe öksürdü ve sıcaklık yanal; larma da sıçrarken çıkardığı ses adamın ilgisini çekerek ou dönmesine neden oldu. Gözleri hâlâ karanlıkta kalsa da Sopha. hiç bu kadar incelendiğini hissetmemişti. Birdenbire kendin , onu daha önce hiç içinde bulunmadığı bu durumda ve ait olma dığı bu yerde
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro