POSTADA KÖTÜ MUAMELLE KUZEY YOLUMU YOKSA KUZEY KABALIGIMI? Bölüm 9
Posta faytonları bilindiği üzere oldukça rahatsızdı.Sophie oturduğu yerde kıpırdandı ve dışarıdan kocaman görünse de içeriden çok küçük olan taşımaaracında etrafında bulunan hiç kimseyle göz göze gelmemeye çalıştı. Maalesef kıpırdanmak için az yeri vardı, ama göz temasından kaçınmak için alan çok daha dardı.İçerisi, yakın köşelerde oturanlar dışında hiç kimsenin birbiriyle sohbet etmeye meraklı olmadığı kadın veçocuklarla doluydu. Sophie faytonun küçük oturakları arasındaki küçük alanın karşısında oturan bir kadınla göz göze geldi. Kadın hemen o anda kendi önüne döndü.Sophie‟nin cebinden bir saat çıkarmak isterken yanlışlıkla dirseğiyle dürttüğü bir çocuk, "Ahh!" dedi."Özür dilerim," dedi Sophie.Çocuk ona bakıp gözlerini kırpıştırdıktan sonra saatine baktı. "O nedir?"Sophie şaşırarak çocuğa baktı. "Bir saat.""Ne işe yarıyor?"Sophie nasıl cevap vermesi gerektiğinden emin değildi. "Zamanı gösteriyor.""Neden?" Bu soru Sophie‟nin ayakucunda oturan küçük bir kızdan gelmişti. Saate bakmak için boynunu uzatmıştı."Yola çıktığımızdan beri ne kadar zaman geçtiğini bilmek için.""Neden?"Sophie dikkatini çocuğa verdi. "Varacağımız yere ne kadar kaldığını bilmek için."Yerde oturan kız şaşırmıştı. "Ama oraya gittiğimizde zaten oraya gitmiş olmayacak mıyız?""Evet," dedi çocuk kollarını birleştirip arkasına yaslanırken. "Ne kadar süreceğini düşünmek vakit kaybı gibi duruyor."Sophie hayatı boyunca bu kadar kaderci iki çocukla karşılaşmamıştı.Gerçi tam olarak doğruyu söylemediğini de kabul etmeliydi. Yalnızca posta faytonunun bir sonraki durağına ne kadar kaldığını merak etmiyor, Eversley Markisi ile arasındaki mesafeyi de tahmin etmeye çalışıyordu. Adam Sophie‟nin kuzeye gidebilmek için tekerlekleri sattığını öğrendiğinde hiç şüphesiz ki çılgına dönecekti.Bunu hak ettiğini düşüneceğinden şüpheliydi.Bunun bir hırsızlık olmadığını da umursamazdı. Ona parasını geri verecekti.Ama ilk önce kuzeye varmalıydı.Kuzey.Bu kararı önceki gecenin bir yarısında, fazla aydınlık bir samanlıkta, battaniye yerine kullandığı eski gazetelerin altında yatarken almıştı. Uyuyamadığından doğrulup oturmuş ve gazeteninbirkaç ay öncesinden kalan bir skandala yer verdiğini görmüştü. Başlıkta TEHLİKELİ KIZ, DRURY‟NİN DEREK ‟İYLE YAKALANDI yazıyordu ve hikâye Sesily‟nin Derek Hawkins‟in tiyatrosunda görüldüğü skandal anlardan bahsediyordu. SESİLY SAHNENİN YILDIZIYLA GİZLİ GİZLİ SANDALLAR MI YARATIYOR? demişti diğer hikâye başlığı. Sanki o öğleden sonrası için söylenecek fazla bir şey varmış gibi.Ki yoktu.Sesily o gün skandalvari bir şey yapmıyordu. Sophie bunu biliyordu çünkü o gün ona eşlik ediyor ve Derek Hawkins‟in olmayan yeteneğinden bahsedişini ve kendisini "zamanımızın en büyük sanatçısı" ile "yüzyılların dehası" ilan edişini dinliyordu. Bu korkunçadam bir noktada başbakan bile olabileceğini söylemişti. Ve bu konuda ciddiydi.Sesily‟nin sorduğu en yüzsüz soru, adamın onu ilham kaynağı olarak görüp görmediğiydi. Adam da buna cevap olarak ilham kaynağına ihtiyaç duymadığını, ilhamın içinden geldiğini söylemişti. Adam kendi kendisinin katlanılmaz ilhamıydı.O gün bir skandal olsa Sophie tüm deneyimi daha çekilebilir bulabilirdi.Ama dedikodu köşeleri gerçeği önemsemezdi. Onlar TALBOT DEDİKODULARI‟m severdi ve bu, gazetelerin onun kız kardeşleriyle ilgili başlıklara verdiği genel addı. Kız kardeşleri buna bayılıyordu. Sesily‟nin bu makaleyi sesli okuduğunu hatırlıyordu.Fakat Sophie buna bayılmıyordu. Bunun yerine sayfayı buruşturmuş ve önündeki seçenekleri değerlendirmişti. Seçenekler yoktu gerçi. Seçenek vardı. Seçenek. Tek seçenek. Çünkü 1833‟te Britanya‟da doğmuş olan bir kadının fazla seçeneğiolmazdı. İzlemeleri gereken yol belirlenmişti. İzlemeye zorlandıkları yol. İzlemeye zorladıkları yol için minettar hissetmeleri öğretilen yol.Fox and Falcon‟un yolunda oturmuş ve kibirin vücut bulmuş hali olan ve bir çizmesi eksikken bile bir şekildekusursuz görünen Eversley Markisi‟nin oradan gidişini izledi. Ve o adam, kendini King diye adlandıracak kadar kibirli olan o adam, onun için karar vermişti.O yola geri dönmeyecekti. Kendi yolundan gidecekti.Kuzeye.Hiç yargılanmadığı, hakaret, yaralanma ya da yıkım tehlikesinden çok uzakta yaşadığı yere gidecekti. Kendisi olmasına izin verilen, en sade, en az ilgi çekici ya daeğlencesiz Talbot kızı olmadığı, bir kitapçı olmayı hayal eden küçük bir kız olduğu yere gidecekti.Günlerini Londra‟nın balo salonlarının parıltı ve dedikodularından, skandal haberlerinden ve aristokrasiden uzakta geçirirdi. Ve bunu mutlulukla yapardı. Doğruyu ve düzgünü belirleyen, Eversley Markisi gibi adamlar olmadan yaşardı.Ailesine bu konuda bilgi verip Cumbria‟ya yerleşebilirdi. Hem de memnuniyetle. Babası ona para gönderebilir ve o da sosyeteden uzaktaki hayatına başlayabilirdi.Memnuniyetle.Köşesi boynuna batan aşırı rahatsız bir yastığa yaslandı. Çok da umurunda değildi. Yeni hayatını hayal etmekle fazla meşguldü. Sosyetenin soğuk ve umarsız bakışlarından uzak olacak olan hayatını.Mossband‟daki ana yolda bulunan dükkânlardan birinin üstünde bir oda kiralardı. Orada onu hatırlayıp buyur ederlerdi. Tuhafiyeci, kasap, fırıncı. Bay ve Bayan Lander‟in adamın kocaman gülümsemesi ve kadın büyük dudakları ile hâlâ fırında olup olmadıklarım ve hâlâ tarçın ile bala bulanmış kahvaltılık çörekler yapıp yapmadıklarını merak etti.Robbie‟nin hâlâ orada olup olmadığını merak etti.Fırıncının oğlu insanları kazanan gülümsemesi ve gözlerindeki parıltıyla, uzun boylu ve zayıf bir gençti. Sophie‟den iki yaş büyüktü ve öğleden sonraları onun oyun arkadaşıydı. Bazen o yapış yapış ve tatlı çöreklerden aşırırdı ve parmaklarındaki şekerleri yalarken gelecek hakkında planlar yaparlardı.Evleneceklerdi. Robbie daha bu kelimenin ne demek olduğunu anlayamayacak kadar küçüklerken ona bu sözüvermişti. Bir gün, Robbie, Mossband‟m fırıncısı olacaktı ve Sophie de kitapçıyı işletecekti. Güneş doğmadan uyanacaklar ve o çöreklerin kokusu saçlarına, kıyafetlerine ve kitaplara işlerken uzun ve mutlu günler geçireceklerdi.Sophie o anda Londra‟daki soylular olmadan da o kitapçının var olacağına karar verdi. Babası ona para gönderecekti ve Sophie de Mossband‟ı kuzey vilayetin okuma yazma oranı en yüksek şehri yapacaktı. Kilometrelerce alanın içinde tek bir kitapçı yoktu. O daha çocukken kitaplar Londra‟dan posta ile gelirdi ya da babası kömür fiyatlarını konuşmak için gittiği Nevvcastle‟dan getirirdi. Kızlarım hep düşünürdü ve onlara hep hediyeler getirirdi. Seraphina için saç kurdeleleri, Seleste‟nin oyuncakları için kıyafetler, Sesily için mümkün olan her renkte ipek iplikler ve Seline için de şekerlemeler getirirdi. Fakat Sophie için getirdiği şey her zaman kitap olurdu.Babası okuma yazma bilmiyordu, sayılarla arası çok iyi olsa da okumayı hiç öğrenmemişti, bu yüzden getirdiği kitaplar hep yönetimsel kitaplar olurdu: Hayvancılık üzerine yazılar, avlanma yöntemleri, ekonomik tezler, seyahat rehberleri, toplu dua kitabının dört farklı versiyonu. Babası bir defasında Hindistan‟dan dağlama ile ilgili garip bir kitap getirmişti veSophie‟nin bakıcısı bu kitabı ondan alıp hiç geri vermemişti.Babasının getirdikleri birçok küçük kız için sıkıcı olabilirdi. Ama Sophie için büyülü şeylerdi. Kitaplar sayfalar dolusu farklı dünya, insan ve öğretilerle dolu deri kaplı maceralardı. Ona basit ve saf bir mutluluk veriyorlardı. Önce kitap raflarındalardı, sonra yerleretaşındılar ve annesi en sonunda kitapları gizli tutabilmek için bir dolap yaptırmak zorunda kalmıştı. Kitap postaları hiç durmadı. Sophie, annesinin bu durumu o kadar umursamadığını düşünürdü. Ta ki Liverpool yaz matinesine, onun fikirleri yüzünden dehşete düşene kadar. Londra‟nın geri kalanı da aynı tepkiyivermişti.Londra‟nın en güçlü üyelerinin o orada değilmişçesine öylece arkalarını dönmelerini içeren soğuk anı içini kapladı. Onu sürgün etmişlerdi. Hatta daha kötüsü, yok etmişlerdi.Geri geri gidemiyorsa, ileri gidecekti. Ve geçmişin güzel anılarına dönerek kendi geleceğini yaratacaktı.Robbie hâlâ oradaysa, belki de o eski sözü yerine getirirlerdi. Belki de Sophie ile evlenirdi. Bu düşünce kalbinin ağrımasına neden oldu; evlenme düşüncesi. Sevilme düşüncesi. Robbie‟nin çok güzel bir gülüşü vardı. Sophie ona kitaplarından ve fikirlerinden ne zaman bahsetse, onu dinlerdi.Evlenirlerse eski bir arkadaşla evlenmekten daha kötü şeyler vardı.Evlenmezlerse Sophie yine de kitapçı dükkânına sahip olacaktı. Ve hayatta bundan daha kötü şeyler de vardı.Gözlerini açtığında karşısında oturan genç anneyle göz göze geldi. Bu defa utanarak önüne bakmak yerine başını yana eğerek merakını belli etti. Kadının gözleri Sophie‟nin yüzünden boynuna indi ve düğmelerin göğsünün üzerinde gergin bir şekildedurduğu noktada sabitlendi. Sophie de onu takip ederek kendine bakmadan edemedi.Bir düğmesinin açıldığını ve altındaki patiska kumaşlı mintanı ile uşaklarda pek olmayan şişkinliği ortaya çıkardığını fark ettiSophie yakaları bir araya getirerek düğmeyi yeniden takıp tekrar kadına döndü. Kadın Sophie‟nin şapkasını işaret etti. "Dağılıyorsun."Sophie uzanıp uzun ve kahverengi kıvırcık bir saç tutamının olması gerektiği yerden kaçtığını fark etti.Açıklamak için ağzını açacak oldu, ama sözleri bulamayınca çenesini kapattı. Sadece omuzlarını silkti.Kadın sırra ortak olduğu için gülümsedi ve öne eğilerek fısıldadı. "Ben de bir uşağın neden posta faytonuyla seyahat ettiğini merak ediyordum."Geldiği dünyada bu üniforma onu görünmez yaptığı için, bu dünyada dikkat çekeceğini düşünmemişti. "Bir uşak olmadığımın çok aşikâr olduğunu düşünüyorum.""Sadece bunu düşünerek bakan biri için öylesin. Çoğu insan dikkatli bakmaz," dedi genç kadın ve ardından Sophie‟nin yanındaki çocuğa baktı. "Onu geri ver, John."Sophie çocuğa baktı ve parmağında oynattığı saatle ona sırıttığını gördü. "Yanımda götürmeyecektim ki.""Bunu kimse bilemez," dedi kadın. "Ve ceplerden bir şeyler almayacağına söz verdin.""Benim annem olmadığını biliyorsun, değil mi?"Kadın ona kaşlarını çattı. "Ama sahip olduğun, anneye en yakın şeyim."Çocuk saati geri verdi."Teşekkür ederim," dedi Sophie bir yandan zaten kendisine ait olan bir şey geri verildiğinden minnet duymaması gerektiğini fark ederek."Bir şey değil," dedi John kocaman gülümsemesiyle. Ardından öne eğildi ve "Eğer bir şey çalacak olsaydım, çantanı hedef alırdım," dedi.Sophie eğilip çantasını bacaklarının arasından kucağına taşıdı. "Uyarı için teşekkürler."John şapkasını düzeltti.Karşısındaki kadın buklelerinden birini kulağının arkasına atıp güldü fakat kısa ve sessiz bir gülüştü ki bu Sophie‟ye posta faytonlarında fazla eğlenmeye izin olmadığını hatırladı. Sophie‟yle göz göze gelen kadın, "Ben Mary," dedi. Çenesiyle yerdeki kızı işaret etti. "Bu Bess." Bess gülümsedi ve ardından Mary çocuğu işaret etti. "John ile tanıştın zaten."Sophie başıyla onayladı, tam kendini tanıtacak oldu ki kadın elin kaldırıp, "Sen de havalı bir uşaksın," dedi.Bu faytonun geri kalanı için hâlâ bir uşak gibi göründüğünü hatırlattı. Sophie başını salladı. "Matthew," dedi ve kimliğini kullandığı uşaktan sessizce özür diledi.Mary koltuğuna yaslandı. "Tanıştığıma memnun oldum."Kalabalık ve koku bir kenara bırakıldığında, fayton Sophie‟nin düşündüğü kadar kötü değildi. Belki de her şeye rağmen işler yolunda gidebilirdi.Bu düşünce aklında belirdiği anda fayton yavaşlamaya başladı. Ayak ucundaki kız ayağa kalktı. "Geldik!""Nereye geldiğimizi bilmiyorsun bile," dedi John.Kız kaşlarını çattı. "Eğer duruyorsak, bir yere gelmiş olmalıyız," dedi bilmiş bir edayla."İkiniz de susun bakalım," dedi Mary faytonun camını engelleyen iki uyuyan kadının üstünden eğilip bakarak. Sophie onun bakışlarını takip etti ve yolun kenarındaki ağaçların bittiğini gördü. "Hiçbir yerde değiliz."Kadın Sophie‟ye dönmeden önce dışarıdan bastırılmış sesler geliyordu. "Birinin seni arıyor olması mümkün mü?"Sophie adamın haberi olmadan ondan yüklü bir meblağ aldığını hatırlayınca, Eversley Markisi‟nin onu arıyor
olabileceğini düşündü. Oturuşunu dikleştirdi. "Umarım
aramıyorlardır.""Faytondan dışarı!" dedi bir erkek sesi."Tanrım," dedi bir kadın."Beni duyabildiğinizi biliyorum!"Sophie göğsünün sıkıştığını hissetti. Eversley onu bulmuştu. Ve onu bir kez eline geçirdiğinde tüm parasını alıp onu Londra‟ya götürecekti. Eğer iyilik yapası varsa, Londra‟ya törenle bile girebileceklerini fark etti. Eğer öfkeliyse de, onu kendi başının çaresine bakması için yol kenarında da bırakabilirdi. Yine.Son karşılaşmalarında iyilik yapmak istiyor gibi durmuyordu.Tabii Sophie de ona kibirli, boş ve aptal olduğunu söylemişti. Bunun iyi niyet oluşturmadığı ortadaydı."Hadi gidelim, kadın! Tüm günü burada geçiremem!"Sophie hitap şeklini kaba bulmuştu, ama deneyimlerine göre Eversley tam olarak kabalıktan kaçınan biri değildi.Faytonun içindeki kadın ve çocuklar dışarıdakinin kim olduğunu ve neler olduğunu soruyordu. Sophie gizlenemeyecekti. Bu durumda korkaklık yapmamalıydı.Omuzlarını dikleştirerek yerinden kalktı ve kızın etrafından gezerek kapı koluna uzandı."Dur!" dedi Mary.Sophie ona döndü. "Yapacak bir şey yok. Benim için burada.""O kapıyı açma," dedi genç kadın. "Bir kere açıldığında kapanmıyor."Sophie başım salladı ve sadece on beş dakikadır tanıdığı bu kadının onu korumaya çalışmasına hüzünlendi. "Bunu anlıyorum. Ama ona bir yanlış yaptım. Birkaç defa. Ve intikam istiyor."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro