ÖNCE KİNG SONRA DÜK ? Bölüm: 25
King bir sonraki günü kalede gezinerek ve Sophie‟den kaçınmak isterken içten içe onunla karşılaşmayı dileyerek geçirdi. Onu görürse, Loma hakkındaki gerçeği anlattığı zaman Sophie çığlıklar içinde odadan kaçmadığında hissettiği inanılmaz rahatlamayı yeniden hissedeceğini umuyordu. Bu rahatlık onunla sevişmeyeceği gerçeğini söylediğinde yaşadığı hayal kırıklığıyla suçluluk duygusuna yenik düşmüştü.Öğleden sonra kendini yeniden kütüphanede, önceki gece oturduğu koltukta elinde viski ile Sophie‟nin devasa odayı zevkle keşfetmesi ve turtasını da aynı zevkle yemesi anısıyla kendine işkence ederken buldu. Artık onu hep o şekilde hatırlayacağını anladı. Hizmetçilerle gülüşürken, hamur işlerine bakıp iç çekerken ve akşam yemeği odasında onunla yüzleşirken.Onu tutkuyla düşünecekti.Sophie tutku, güç ve mükemmellikten oluşuyordu ve o koltukta, yerde ya da raflara yaslanarak birbirleri hariç hiçbir şeyi hatırlamayacak hale gelene kadar ona tekrar tekrar sahip olmamak için kendini durdurmak, hayatında yaptığı en zor şeylerden biriydi.Ama onu bırakıp gitmek daha zor olmuştu.Ve bu King‟in ödünü koparıyordu.Bir centilmen olarak suçluluk hissetmemesi gerekiyordu. Saçma anlaşmalarına rağmen ona
yüzünde gezdirmeye başladı. "Belki de
kaçamağımızdan hoşlanmıştır."Sophie gözlerini kıstı. "Öyle olduğunu sanmıyorum.""Bu biraz acı verici."Sophie amaçtan sapma atağım görmezden geldi. "Ortada bir kaçamak olduğunu düşünmüyorum. Var mıydı?"King başını salladı. "Yoktu."Sophie kaşlarını çattı. "O zaman neden çılgınlar gibi kaçtın? Neden bir kontu kızdırdın?" Sophie o anda farkına vararak durdu. "Anladım. Marcella başkasıyla evlenecek."King başını sallayarak onayladı. "Hatırladığım kadarıyla Hoff and Chawton Erkek Giyimi‟nin sahibiyle. Adam ne zaman ihtiyacım olursa kravat alabileceğime dair bana söz verdi.""Marcella‟nın babasının buna karşı çıkma şansı olmayacak.""Birisinin kızıyla isteyerek evlenmesi onu minnettar kılacaktır. Bay Hoff da oldukça zengin birisi."Sophie güldü. "Ona asla sahip olamayacağı evliliği verdin." "Bunun bir aşk birlikteliği olduğuna yemin etti.""Peki diğerleri?" dedi Sophie. "Onlar da mı aşk birlikteliğiymiş?""Hepsi."Sophie diğer kadınları düşündü. Fayton seyahatleri süresince özendiği kadınları. "İtibarlarını mutlu olabilsinler diye zedeliyorsun."Aynısını ona da yapsa, Sophie de mutlu olurdu."Onlara istedikleri desteği verdim.""Bunu görmeliydim," dedi Sophie. "Aranızda bir şey vardı, yoksa" Sophie durdu. Ona bunu söyleyemezdi.
"Yoksa ne?"
"Hiç.""Hayır, Leydi Sophie," dedi King, "olay daha yeni ilginçleşiyor."Sophie sertçe soluk verdi. Yalan söylemekten yorulmuştu. "Aranızda bir şey olsaydı, sana o kadar hızlı hoşça kal diyemezdi." King donup kaldı. "Marcella bunu o kadar kolay bir şekilde yapamazdı." King elini çeşmeden çekip soğuk parmaklarıyla onun yanağına dokundu. Sophie bu his karşısında gözlerini kapattı ve "Sana hoşça kal demek zor," diye fısıldadı.Aralarındaki sessizlik uzadıkça uzuyordu ki King sessizce, "İstediğin bu mu?" diye sordu. "Bana hoşça kal demek mi?"Hayır.Asla.King arkalarındaki heykele baktı. "Minotor hakkında ne biliyorsun?"Soru Sophie‟yi şaşırttı. Bakışlarınıtakip edip mermerden yapılma güzel heykele baktı. Çıplak bir adam elinde bir boğa kafası tutuyordu. "Labirentte kapana kısıldığını biliyorum.""Çıkması imkânsız bir labirentin merkezinde tutuluyordu. Çıkışı bilen sadece bir kişi vardı.""Ariadne,"dedi Sophie.King bir kaşını kaldırdı.Sophie‟nin yanakları kızardı. "Birazım biliyorum."King onun elini alıp avcu yukarıda kalacak şekilde çevirdi. Bir parmağını suya batırıp Sophie‟nin elinin merkezini soğuk damlalarla boyadı. Sophie‟nin içinde ilkel zevkler yayılıyordu. "Labirentin sırlarını bilen tek
kişi olduğu için, Ariadne her yıl Tanrıları mutlu etmek
adına Minotor‟a bakire kurbanlar götürüyordu.""Korkunç bir görev gibi," dedi Sophie."Bu görevi ona babası vermişti, çünkü o başka herhangi bir görev için fazla değerliydi," dedi King, sanki Sophie‟nin gizli labirentini keşfeder gibi avcuna şekiller çizerek. "Onu bu süreçte bu kadar önemli kılmak eve yakın olmasını sağlıyordu. Aynı zamanda onu labirent duvarları dışındaki şeylere layık olmadığına inandırma konusunda da işe yarıyordu."Sophie bir kaşını kaldırdı. "Peki layık mıydı?"King ona yeşil gözleriyle baktı. "Tahmin edebileceğinden daha çok. Hayal edilebileceğinden çok daha güzel, zeki ve nazikti." King konuşurken Sophie nefesini tutmuştu. "Minotor ona asla saldırmadı. Onu sevdiği düşünülüyordu."King ondan bahsetmiyordu. Sophie aklım oynatacaktı neredeyse. Boğazını temizledi. "Alternatif olarak, Minotor onun kendisine yemek getirebilecek tek kişi olduğunu da bilecek kadar akıllıydı."King kaşlarını kaldırdı. "Sana hikâyeyi anlatmama izin verecek misin yoksa şaka mı yapacaksın?"Sophie bir elini göğsüne koydu. "Özür dilerim, lordum. Tabii ki. Devam edin.""Üçüncü yılda, kurban yaklaşırken labirente Theseus geldi."Sophie heykele baktı. "Bela olacakmış gibi görünüyor." "Minotor‟u öldüreceğine yemin etmişti ve Ariadne de ona labirette yardım edeceğini söyledi."Sophie, King‟in kıvrımlı hareketlerinden rahatsız olup elini geri çekti. "Minotor‟un hislerini düşününce bu biraz zalimce duruyor."
"Aşk bize garip şeyler yaptırır."
Sophie bunu herkesten daha iyi biliyordu. "Theseus‟a mı âşık olmuş?" King başıyla onaylayınca Sophie, "Kendisi kesilikle belaymış. Hem de en kötüsünden," dedi.King hikâyesine devam etti. "Ariadne aşkını labirentin merkezine, Minotor ile savaştığı yere götürdü.""Hayatları pahasına savaştıkları," dedi Sophie."Gördün mü? Yeterince dikkat etmiyorsun. Theseus hayatı için savaştı." Başını iki yana salladı. "Ama Minotor, Ariadne için savaşıyordu."Sophie kelimeler karşısında donup kaldı ve bakışları konuşmaya devam eden King‟in üstündeydi. "Kaçamadığı o dünyada onunla olabilmek için savaştı. Ne kadar az olursa olsun onu görebilecekse, yalnızlığı kabullenmişti. Yaşama nedeni oydu; ona sahip olamayacaksa ölmeyi umursamıyordu. Ariadne dünyada onu anlayan tek kişiydi." Sophie dikkatle dinlerken öne eğildiğinde nefesi gitgide hızlanıyordu. "Minotor‟un sevdiği tek kişi.""Çok trajik," diye fısıldadı Sophie."AmaTheseus‟un bu kavgada şansı yoktu. Minotor on adamdan daha güçlüydü," dedi King onu dikkatle izleyerek. "Theseus yanında Egeus‟un13kılıcını, Minotor‟u yenebilecek tek silahı da getirmişti ama onu savaşın ortasında kaybetti." Heykelin ayağını işaret etti ve Sophie baktığında orada mermerden bir kılıcın durduğunu gördü. "Ariadne olmasaydı Minotor kazanırdı. Araya girip yere düşen kılıcı Theseus‟a geri verdi."Sophie başını iki yana salladı. "Zavallı yaratık.""İhanete uğramıştı," dedi King. "Sevdiğikadın tarafından. Söylenene göre onun Theseus‟u seçtiğini
görünce kendini yere bırakıp gelecek olan darbeye teslim
olmuş." Durdu. "Ama ben hiçbir zaman kılıcın vereceği acının Ariadne‟nin yaptığı kadar acıtmış olabileceğini düşünmedim."Sophie gözlerinde yaşlarla başını iki yana salladı. "Ne kadar korkunç bir hikâye."King ona uzanıp gözlerindeki yaşları sildi. "Ölüm, olabilecek en iyi sonuçtu. Muhtemelen o labirentten hiç çıkamayacaktı zaten." King onu bırakmadan önce uzun bir sessizlik oldu. "Şunu söyleyebilirim ki, her zaman Minotor‟u destekledim." Sophie yapmaması gerektiğini ve bunun bir hata olduğunu bilerek ona uzandı ve bir elini onun sıcak koluna koyarak kendisine bakmasını istedi. King bakmadığındaysa direkt olarak karşısında durdu. Etekleri onun dizlerine sürtüyordu. King başını kaldırmadı. Gözleri onun bedenine, anlattığı hikâyeye, başka bir şeye bakıyordu.Sophie, "King," diye fısıldarken onunla göz göze geldi. Gözlerindeki hüzün Sophie‟yi üzdü. Sophie tereddüt etmeden elini onun saçlarına götürdü, parmaklarının arasındaki ipeksi histen hoşlandı. "Ne oldu?"King bu soru karşısında gözlerini kapattı ve akla gelmeyecek bir şey yapıp ellerini onun beline yerleştirerek yüzünü onun kamına bastırdı. Derin nefesler alırken onu olabildiğince sıkı tutuyordu.Sophie‟nin diğer eli de King‟in saçlarına dolandı. Sophie onu isteyerek sıkıca tutuyor, düşündüğü her şeyi duymak ve ona her hissettiğini söylemek istiyordu.Ona gitmek istediğini de söylemeliydi.
Ama orada, o anda, King‟in
elleri üstünde ve nefesi ona karşıyken gitmek istemiyordu. Sonsuza kadar kalmak istiyordu."King," diye fısıldadı.King başını iki yana salladı. "Seni çok istiyorum, Sophie." Sophie‟nin kalbi duracak gibi oldu. "Öyle mi?"King ona baktı. Yakışıklı ve yıkıcıydı. "Evet," dedi. "En başından beri istedim. Neredeyse kafana çizmemle vurduğum ilk andan beri."Sophie hafifçe ve üzgün bir şekilde gülümsedi. "Hayır, istemedin."King başım yana eğdi. "Belki hemen o anda değil ama seni Wamick ile ahırda içerken bulduğumda istiyordum.""Ben senin uşağının üniformasını giyerken mi?""Ah," dedi King. "Yani onun benim uşağım olduğunu kabul ediyorsun.""Asla." Sophie güldü. Onu hissetmeyi seviyordu. Onun görüntüsünü de.Onu seviyordu.Derin bir nefes aldı. "King, ne""Beni sevmiyordu," dedi King yavaşça.Sophie kaşlarını çattı. "Kim?""Loma. Sadece unvanımı istemiş."Sophie buna inanamadı. Özellikle de King‟in onunla ilgili anlattıklarından sonra. "Bunu nereden biliyorsun?""Biliyorum işte." King onu serbest bırakıp ayağa kalkarak aralarına bir mesafe koydu. "Soy benimle son bulacak," diye fısıldadı kelimeleri söylemek canını acıtırken. "Bu intikamdan çok daha büyük bir şeydi. Bir kefaretti. Evlenmeyeceğime yemin etmiştim, çünkü bir zamanlar sevdiğim kıza ihanet etme düşüncesini kaldıramıyordum." Sophie, bu kelimeler karşısında canı
acırken King‟in konuşmasını ve ses tonundaki ihaneti
gözyaşlarıyla savaşarak dinledi. "Ama şimdi... benimle para için, unvanım için, güvenliği için evlenmek istemiş. Bana yalan söylemiş."Sophie‟ye arkasını dönüp labirent yoluna doğru ilerledi. Labirente girmeden geri dönüp uzun bir süre ona baktı. Bakışlarında öfke, gerginlik ve hayal kırıklığı vardı. "Beni ben olduğum için isteyen tek kişi oydu sanmıştım. Ama şimdi doğruyu biliyorum. Beni unvanım ve servetim için istedi. Ben olduğum için değil. Beni isteyen hiç kimse olmadı."Sophie hiç tereddüt etmedi. Doğruları duymasını isteyerek ona yakınlaştı. "Bu doğru değil." Sophie onu istiyordu. Hem de çok.King onu anladı ve bakışları vahşileşti. O bir avcıydı. Sophie ise av. Ve ardından King, "Seni sevemem," dedi.Sophie başını sallarken yanağından bir damla yaş akıyordu. "Biliyorum.""Gitmeni istemiyorum. Burada kal istiyorum.Seni burada, bu labirentin merkezinde tutmak istiyorum. Bu sana yapabileceğimi düşündüğüm en kötü şey olsa bile.""Senin ihanetini atlatabileceğimi sanmıyorum."King o zaman Sophie‟ye geldi ve onun yüzünü kendi yüzüne çevirerek derin derin gözlerine baktı. "Gitmeni istemiyorum," dedi. "Kalmanı istiyorum.""Peki kalırsam ne olacak? Kalırsam hayatım nasıl olacak?" Kelimeler boğazını acıtıyordu. Çünkü cevabı biliyordu. King‟in ona istediği şeyi asla veremeyeceğini biliyordu. Sophie‟nin her zaman istediği ama bunu daha önce fark etmediği şeyi.King onu asla sevemezdi. Onunla asla evlenmezdi. Güldüklerinde ortaya çıkan gamzeleri ve ondan aldıkları
yeşil gözleri olan koyu renk saçlı ufaklıkları çok net
hayal edebilse de asla çocukları olmayacaktı.King ona ne gördüğünü sormadı. Ne istediğini de... Zaten biliyordu. "Sophie..." diye başladığında Sophie bildiğini anladı. Ses tonundaki inkârı duydu. Kelimeleri de duymak istemiyordu.Bunun yerine ona uzanıp parmaklarını yanağına götürdü ve onu kendine çekti. "Yarın," diye fısıldadı Sophie. King‟in dudaklarına o kadar yakındı ki, sanki konuşan kendisiymiş gibi hissetti. "Bugün her şeyi unutsak da yarın dünyaya geri dönsek?""Evet," dedi King. Bu aynı anda hem bir yemin, hem bir dua hem de bir küfürdü. "Evet," dedi yeniden. "Yarın."Ve onu kollarına alarak yeniden çeşmeye götürdü.Sophie bu yerin, bu adamın daima onun evi olacağını biliyordu
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro