Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

37

Merhaba arkadaşlar, hepinize mutlu yıllar diliyorum. Olayların bu kadar hızlı gelişmesinden dolayı kafanızın karıştığını fark ettim ve bu bölümde elimden geldiğince daha açıklayıcı olmaya çalıştım. Umarım başarılı olmuşumdur. Yorumlarınız ve oylarınız benim için çok önemli. Hepinize, iyi ve kötü bütün yorumlarınız için teşekkür ediyorum. İyi eğlenceler :)

***

"Şarap koy." diye mırıldandı hoşnutsuz bir sesle. Neredeyse çocuk yaştaki kız aceleyle koyu kırmızı şarapla dolu, cam şişeyi masadan aldı ve altın kupasına doldurdu. Victoria'nın ince parmakları kupayı sardı.

"Ah zavallı kardeşim." diye ağlıyordu Arthur'un karşısında aylar önce. "Bunu bildiğinizi sanıyordum. Lütfen, ona bir şey belli etmeyin. Hepsi benim hatam!"

Arthur öfkeyle burnundan soluyordu. "Bana bunu nasıl söylemez?"

"Onu suçlayamazsınız efendim. Bu olanlar onun suçu değil. İsabel sadece bir kurban."

"Söyler misiniz Bayan Victoria! Onunla nasıl evli kalabilirim?"

Victoria daha çok ağlamaya başladı. "Özür dilerim, özür dilerim. Hepsi benim hatam."

Arthur'un yumruğu masaya indi. "İsabel'in hatası! Bunu bana söylemeliydi! Ah! Tabii ya, söylerse onunla evlenmeyeceğimi biliyordu! Böylece kraliçe de olamayacaktı."

Victoria ağzını kapattığı ipek mendilinin altından gülümsedi. Birer damla daha gözlerinden kusursuzca akarak yanaklarına süzüldü. "Böyle düşünmeyin efendim. İsabel sizi seviyordu."

"Hah! Eminim öyledir! Edmund beni uyarmıştı halbuki. Lanet olsun, bir piçle evliyim!"

Victoria yine aynı kusursuzlukla bembeyaz kesildi. Arthur onun beyazlaşan yüzüne yan gözle baktı. "Özür dilerim Bayan Victoria." dedi koltuğuna yığılarak.

Victoria başını eğdi ve kirpiklerinin altından öfkeyle kızarmış Arthur'u izlemeye başladı. Tam istediği kıvama gelmişti. Yavaşça yerinden kalktı. Parlak siyah elbisesinin etekleri hışırdadı. Arthur'un önüne, yere oturdu ve koltuğun koluna dayadığı elini tuttu. Parlak siyah gözleri yaşlardan ışıl ışıldı. Arthur bitkinlikle başını kaldırdı ve gözlerini gözlerine dikti.

"Böyle olsun istemezdim Arthur. Keşke..." diye yarıda kesti neredeyse mahrem denecek kadar kısık bir sesle.

"Keşke ne?"

"Sana söyledim. Kardeşimin kocasıyla sevgili olamam. Bu çok aşağılayıcı."

"Kardeş sayılmazsınız."

"Aynı soyadını taşıyoruz."

Arthur sessizliğe gömüldü. Victoria'nın içi içini yiyordu. Bu salak adam ne düşünüyordu ki? İçinden deli gibi yalvarıyordu. Söyle! Hadi söyle!

"Bu durumu sadece sen ve ben bileceğiz. Kimse öğrenmezse, bir sorun da çıkmaz."

Victoria yaşadığı paniği bastırabilmek için yanağının içini ısırdı. Dişinin yumuşak ete girmesiyle irkildi ve ağzında keskin bir kan tadı oluştu. Nasıl oldu da gülümsedi kendisi de bilmiyordu. "Tabii." dedi şirin bir sesle. Öfkeden titreyen ellerini birbirine kenetledi. Eklem yerleri bembeyaz kesilmişti. Arthur'un gözünden bu hali kaçmamıştı elbette.

"Ondan ayrılamam. İki çocuk verdi bana. Bu olayı öne sürersem çocuklarımın şerefi ne olur?"

"Elbette." dedi Victoria öfkeyle titreyen sesine mani olamayarak. Arthur sesindeki hiddeti fark ederek duraksadı.

"Kızıyor musun?"

Victoria öyle ani kalktı ki ayağa başı döndü. Ama sendelemedi bile. "Neden kızayım? Haklısın."

"Seni anlamıyorum Victoria. Bana kardeşinin kocasıyla olamayacağını söylüyorsun ama evli kalmamızı da istemiyorsun."

Victoria arkasını döndü ve gözlerini sıkıca yumdu. İçinden öfkesini bastırmak için geriye doğru yavaş yavaş saymaya başladı. Ardından omuzları çöktü ve derinden bir hıçkırık sesi yükseldi dudaklarından. Arthur onu omuzlarından tutup kendisine doğru çevirdi.

"Özür dilerim." dedi hıçkırıklarının arasından. Elleriyle yüzünü kapattı. "Bu çok yanlış! Ama seni seviyorum! Seni onunla görmek..." bir daha hıçkırdı. "Canımı çok yakıyor." dedi son bir nefesle ve hızla boynuna sarıldı. Arthur usul usul saçlarını okşarken, Victoria onu orada elleriyle boğmamak için kendini zor tutuyordu. Gözlerini devirdi Arthur onu görmezken.

"Ben de seni seviyorum. Seni düşünmeden uyuyamıyorum. Lütfen bu gece benimle kal." diye fısıldadı saçlarına.

Victoria kendini öyle hızlı çekti ki Arthur ne olduğunu şaşırdı. "Ah! Bana böyle bir teklifte nasıl bulunursun? Beni yatağına alıp, hediyelere boğup, vaatlerle kandıracak, arzunu dindirince de adamlarından biriyle evlendireceksin! Tıpkı Calanthe gibi!" diye haykırdı. Aptal Calanthe diye düşündü. Kendisini çok yükseklerde görüyordu. Arthur'un uzun yıllar sevgilisi olmuş, yatağını ısıtmış, İsabel'in yerini alacağına yeminler etmişti. Ama Victoria onun planlarını bozmuş, gönlünü ona kaptıran Arthur, Calanthe'yi, güçlü dostlarından biriyle evlendirip, birkaç kese altınla ödüllendirip, saraydan uzaklaştırmıştı. Gerçi Victoria olmasaydı bile Calanthe'nin akıbeti aynı olacaktı ya. Krallar diye düşündü. Andarkan ve Avelara'dan önce eğitimini aldığı Novada Ülkesi'ndeki Kral Franklin de, Arthur ile aynı zevklerde olup, sarayındaki bütün nedimeleri tek tek yatağına alıp, aynı vaatlerle kandırarak sarayda küçük çaplı bir savaş çıkmasına neden oluyordu. Franklin'nin kurbanı olan kişilerden biri de Victoria idi. Adam yatakta gerçekten de iyiydi ve onunla sevişmek bir görevden çok kişisel zevki haline gelmeye başlamıştı. Ama sonradan acı bir gerçekle öğrenmişti ki bir adama istediği her şeyi vererek, isteklerini yaptıramazdın. Bu yüzden bir süre sonra Franklin ondan sıkılıp başka bir nedimeyi yatağına almaya başlamış, Victoria'yı kendi açlığıyla baş başa bırakmıştı. O zamanları hatırlayınca gülümsememek için zor tuttu kendini. Franklin'nin terk edişiyle, Victoria zevklerini diğer erkeklerle karşılamaya devam etmiş, tek tanrılı diniyle ve din konusundaki hassasiyetiyle övünen kraliçenin sarayı tam bir kerhaneye dönmüştü. Öyle ki, kocasının yatağına arada sırada uğradığı, dört çocuklu kraliçe bile yanından hiç ayırmadığı şövalyeleriyle günah çukuruna düşmüştü. Dört şövalyenin de, o uyurken başında nöbet tutması konusunda ısrar edişi, üç oğlan ve bir kız dünyaya getirerek tahtını yeterince sağlama almış bir kadının fazla abartılı bir korkusu değil miydi halbuki? Ama kral bunu mantıklı bulmuş ve kabul etmişti. Bazen o sarayı özlemiyor değildi.

Arthur'un ısrarla bir şeyler anlatmaya çalıştığını fark edince düşüncelerinden sıyrıldı. Onu sevdiğini ve bir metresi olarak görmeyeceğini falan zırvalıyor olmalıydı. Bir elini kaldırarak onu susturdu.

"Duymak istemiyorum! Hiç bu kadar aşağılanmamıştım!" diye hıçkırarak odadan dışarı fırladı. Arthur'un onu yakalamasına izin vermeden koşarak koridora daldı ve odasına çıktı. Kapıyı öyle bir şiddetle çarptı ki menteşelerinden sökülecekti neredeyse.

"Aptal adam!" diye bağırdı belindeki metal kemeri hışımla çıkartıp, yere fırlatarak. "Aptal, aptal." diye söylenerek odayı arşınlamaya başladı. "Ne gerizekalı bir herifmiş be. Bir de kral olmuş."

Titreyen elleriyle kupasına doldurduğu şarabı bir dikişte bitirdi. "Tanrım, ne yapmalıyım?" diye inledi öfkeden cinnet geçirmeye yakın bir insanın sesiyle. Hemen kapısını kilitledi. Tek eliyle saçlarını topladı. Masanın üzerine hızla boşalttı ve yatağının altına sakladığı siyah kumaşı çıkardı. Kumaşı masanın üzerine serdi. Yaklaşık otuz santim uzunluğunda ve enleminde olan siyah kumaş eskiydi ama yıpranmamıştı. Üzerinde beyaz renkte bir çember, çemberin içinde bir nokta vardı. Perdelerin hepsini sıkı sıkı kapattı. Odanın içi loş bir havaya girmişti. Çekmecesini açıp, kullanıldığı belli olan kalın, bodur mumları aldı ve bezin dört tarafına birer mum yerleştirdi. Kav kutusunu eline aldı ve hepsini dudaklarında bir ilahi ile yakmaya başladı. Mum, cılız ve titrek bir ateş yayarak yanmaya başladı. Victoria ilahisine sessizce devam ederken mumların ışığı sanki rüzgar esiyormuş gibi şiddetle titriyordu. Birden hepsinin ateşi harlandı. Neredeyse tavana değecek kadar uzamıştı alevler. Mumlar, ateşin harıyla eriyerek kalın gövdelerinden aşağıya akıyorlardı. Victoria ilahisini gittikçe daha hızlı söylüyor, siyah gözleri yanan kömür parçaları gibi kırmızıya dönmüş, parlıyordu. Sanki bir transa girmişti. Bütün bedeni titriyordu. Odası iyice kararmış, hava buz kesmişti. İlahiyi mırıldanan dudaklarından soğuk buharlar çıkıyordu artık.

Aniden mumlar söndü. Aynı anda Victoria gözlerini kapattı. Bedeni sarsılıyordu. Sönmüş mumlardan yayılan duman burun deliklerini doldurmuş, kokusu bedeninin gevşemesini sağlayarak, sarsıntısını geçirmişti. Oda eski ışığına ve sıcaklığına geri dönmüştü. Gözlerini açtı. Eski rengine dönen gözleri parlamış, yüzünde ne yapacağını bilen bir gülümseme belirmişti. Bunu da Novada'dan öğrenmişti. Eski çağların en güçlü tanrısı, Meneldur. Yasaklı ve karanlık Tanrı. Sınırsız zevkleri ve gücü bulunan Tanrı. İçini çekti. Topluca yaptıkları, eski ayinleri özlemişti. Etrafı toparladı ve yazı masasına geçti.

İşini bitirdiğinde birisi kapısını şifreli bir şekilde çalıyordu. Toparlanıp, kapıyı açtı. Siyah pelerinli bir kadın girdi içeri. Victoria başını koridora doğru uzattı ve etrafına bakındı. Mumları yakmaya gelen bir hizmetçi dışında kimse yoktu. Akşam olmuştu demek ki.

Kadın pelerinini çıkardı Victoria mektuba mührünü dökerken. Arkasına geçip beline sarıldı. Victoria bu sarılışla irkildi ama gülümseyerek arkasına döndü.

"Tam zamanında geldin. Bu mektubu anneme iletmen lazım."

"Bir plan daha?"

Victoria içini çekti. "Adam gerçek bir gerizekalı. Piçi bırakmak istemiyor. Tek derdi ise beni becermek. Kör kütük aşık olduğu yok."

"Edmund'u tamamen sildin sanırım?"

"Edmund mu? O ayrı bir gerizekalı. Tahta güle oynaya oturabileceğini bildiği halde böyle bir şey yapmak aklının ucundan dahi geçmiyor. Hele benimle evlenmeyi düşündüğü bile yok! Beni Arthur'dan uzak tutuyor aklı sıra. Ama istediği olmayacak. Eğer bu mektubu zamanında iletirsen, Edmund gittiği gibi planımızı işleme koyabiliriz. Arthur'un benimle evlenmekten başka çaresi kalmayacak."

"Geri döndüğünde ne olacak?"

"Dönmeyecek. Onun, o savaşta ölmesini sağlayacağım. Edmund çok güçlü bir eldi ama bizimle değil. Onun karşıma çıkmasına izin veremem. Ölecek."

Kadın kollarını beline doladı ve dudaklarına sıcak, tutkulu bir öpücük kondurdu. "Senin için her şeyi yaparım. Diğer mektubu ilettim. Yeni geldim, kimse de görmedi."

"Hemen yola çıkmalısın."

"Evet. Ama seni çok özledim. Gevşemem lazım." dedi elleri kalçalarını elbisesinin üstünden okşarken. Victoria, genç kadının yüzünü inceledi. Çok güzel bir yüzü, enfes bir vücudu ve fazlasıyla doyumsuz arzuları vardı. Victoria'ya deli gibi aşıktı. Ne vardı Arthur'da onun için böyle dört dönseydi. O zaman bu kadar entrikaya gerek kalmaz, hemencecik evlenirlerdi. Bu kadın evliydi ve yıllardır kocasından almadığı zevki Victoria'dan alır olmuş, bir nevi kölesi olmuştu.

"Aslında benim için de iyi olur."

O an kapı çaldı. İkisi de aniden toparlandılar. Victoria gir diye seslendiği gibi bir uşak başını uzattı. İçeriye girerek eğildi ve kadifeden bir kutuyu Victoria'ya uzattı. "Kralımızdan. Kendisini affetmeniz için bir hediye." dedi başını eğerek.

Victoria kutuyu açınca ömründe görüp görebileceği en güzel kolyeyle karşılaştı. Zümrüt ve pırlantanın karışımı öyle göz alıcıydı ki genç kadın gülümsedi ve kutuyu alıp, diğerlerinin yanına koydu.

"Kralına teşekkürlerimi ilet. Hediyesi çok hoş."

"Kralımız sizi akşam yemeğinde görmek istiyor."

"Kralına söyle, yemeğe inemeyecek kadar hastayım."

Adam başını sallayıp, çıktı. Diğer kadın kutuyu açmış kolyeyi inceliyordu. "Güzelmiş."

"Daha güzelleri de gelecek."

Kadın gülümsedi ve soyunmaya başladı.

***

Edmund'un gidişini penceresinden izlerken derin bir nefes aldı. Birkaç gün sonra Arthur odasına dalmadan kendisi onun odasına koştu. İçeriye girdiğinde Arthur masasının üzerindeki kağıtlara bembeyaz bir yüzle bakıyordu. Elindeki kağıdı salladı.

"Annem yolladı. Neler oluyor?"

Arthur başını ağır ağır kaldırdı. Gözlerindeki ifade o kadar boştu ki Victoria birden ürperdiğini hissetti. Arthur'un bütün oyunu öğrendiğini, kendisinin kellesini şuracıkta alacağını sandı.

"Sen mi söyledin?" dedi buz gibi bir sesle.

"Ne?" diye kekeledi ilk defa. "Ne söyledim?"

"Babana İsabel'in gayri meşru olduğunu ilan etmesini sen mi söyledin?"

"Ha... Hayır. Tabiki hayır!"

Arthur'un yumruğu öyle ani ve sert bir şekilde indi ki masasındaki kağıtlar uçuştu. "Yalan!"

Korku Victoria'nın boğazını yılan gibi sarmış, sıkıyordu. Güçlükle yutkundu. "Neden böyle bir şey yapayım? O benim kardeşim!"

"Benimle evlenebilmek için!"

Victoria derin bir nefes aldı, omuzlarını dikleştirdi. "Ben bu kadar alçak bir insanım demek ki gözünde. Hah, ben de senin beni gerçekten tanıdığını sanmıştım! Sana bu mektubu göstermeye gelmiştim. Annemden." dedi kağıdı yere atarak. "Evet, seni seviyorum. Bu yeterince yanlış bir şey, biliyorum. Ama... Seninle evlenebilmek için..." Sustu. Ne diyeceğini bilemiyordu. İlk defa yalanlar boğazına dolanmıştı sanki. Birden aklına taktik değiştirmek geldi. Yalanlar işe yaramıyorsa, doğru yola başvurmalıydın. "Aslında İsabel'i hiç sevmem. Ondan nefret ediyorum. O ve sürtük annesi yüzünden babasız ve babamın ihanetinin acısı yüzünden beni görmeyen annemle büyüdüm. Ama bir yanım... Ona acıyor. Babam onu da hiç sevmedi. Kendisi söylerdi. Küçükken, benimle arkadaş olmaya çalışırken, babamın onun yüzüne dahi bakmadan annesini alıp bir odaya kapandıklarını anlatırdı. Annesi, babam her geldiğinde ve gittiğinde günlerce ağlarmış. Annesi öldükten sonra babam durur sanmıştım ama o durmadı. Bu sefer de dadılarımızı beceriyordu. Ve ikimizi de hiç görmüyordu. Bazen düşünüyorum da... İkimiz de benzer acılar yaşamışız ve bunun tek nedeni de babamdı. İki kadına ve iki çocuğa yıllarca acı çektirdi. İsabel'le tek ortak noktamız nefret. Babama olan nefret." Güldü. Gülüşünde acı çeken bir insanın inleyişi vardı sanki. "İsabel'den boşanman, onun çekeceği acı ya da yaşayacağı utanç emin ol umurumda değil. Ama benim de bir onurum var. Kız kardeşinin kocasını almak için entrikalar çeviren bir kadın olarak anılmak mı? İsabel'i iyi kadın, beni ise kötü kadın olarak gösterecek bir oyun mu? Böyle bir gerçeği ortaya çıkararak sadece annemin ve ailemin adını lekelerim. Yıllardır sakladığımız bir sırla, koruduğumuz aile şerefimizi. Emin ol, seni elde etmek için bir plan uygulasaydım, bundan çok daha iyi olurdu Arthur. Ben nefretle dolu bir kadınım. Ama sen..." Gözlerinden akan yaşlara engel olmadı. "Sen bana nefret dışında başka bir şey öğrettin. Aşk. Ve bu beni çok güçsüz kılıyor." Gözyaşları hıçkırıklara dönüştü. "Babamın neden böyle bir şey yaptığını bilmiyorum. Babam işte! Hayatı bizi rezil etmekle ve acı vermekle geçti. Kim bilir aklından neler geçiyor yine? Kim bilir?"

Söyleyecek başka bir şey bulamadı. Arthur şok olmuş bir halde onu dinliyordu. Ondan böyle bir açıklama beklemediği ortaydı. Toparlanmasına fırsat vermeden ağlayarak odadan çıktı ve kendi odasına koştu. Kapıyı arkasından kapattığı gibi derin bir nefes aldı. Nerdeyse yakayı ele verecekti. Neredeyse Arthur her şeyi anlayacaktı. Biraz dürüstlüğün kime ne zararı vardı? Gülümsedi. Şimdi sıra üçüncü karttaydı. Yakında Arthur'un eline geçerdi.

Çok beklemesine gerek yoktu. Günlerdir kendisini affetmesi için çeşit çeşit mücevherler, kıyafetler yollayan Arthur, en sonunda elinde bir parşömenle çıkageldi. Victoria'ya okudu. Gergin ve çekingen gözüküyordu.

"Yeniliyoruz. Edmund'dan hiç iyi haberler gelmiyor. Bize ihanet eden çok kişi var. Bir müttefike ihtiyacım var."

"Bu yüzden de beni kullanmak istiyorsun." dedi sesine özenle acı yerleştirerek.

"Hayır! Victoria, günlerdir dediklerini düşünüyorum. Sen İsabel'den daha dürüst davrandın bana. Seni seviyorum ve seni hep yanımda istiyorum."

"İsabel boşanmak istemeyecek."

"Zorunda. Bunu yapmak zorunda."

Daha sonra Victoria'nın hiç ilgisini çekmeyen bir söylev çekti Arthur. Onu ne kadar mutlu edeceğinden falan dem vuruyordu ama Victoria'nın aklını başka şeyler kurcalıyordu. İsabel'i boşanmaya ikna edebilmek için çocukları kullanabileceğini biliyordu. Zaten o piçlerin de ortadan kalkması gerekiyordu. Bu sayede onlardan da kurtulabilirdi. Tahta yakın en küçük bir bağlantıyı bile yok etmeliydi. İyi bari diye söylendi içinden. Adam başkalarından piç peydahlamayacak kadar dikkatli davranabilmiş, aklı en azından o kadar çalışabilmişti. Ama önceliği Edmund olmalıydı. Norwiya savaşa katıldığı gibi zafer haberi gelecekti.

"Nikah şimdi kıyılacak. Boşandığın gibi." dedi hızla Arthur'un söylevini keserek.

"Ama... Biliyorsun savaş var."

"Biliyorum." dedi sertçe. "Nikah kıyılacak diyorum zaten. Düğün ve taç töreni zaferden sonra."

Arthur bunu düşünmek istediğini söylemek istemişti. Her şeyin bu kadar ani bir şekilde değişmesi onu çok rahatsız ediyordu. Ama İsabel'le evli kalamazdı. Şerefi ne olurdu? Victoria'nın beyaz yüzünü çevreleyen koyu renkli saçlarına, kırmızı, dolgun dudaklarına baktı. Göğüslerini ve vücudunun kıvrımlarını ortaya çıkaran, kışkırtıcı renkteki elbisesini çıkarmak, bedeninin her bir noktasına dokunmak, kadının içinde kaybolmak için deliyordu. Onu öyle çok istiyordu ki. Koyu renkli gözleri ateşli ve arzuluydu. İçinde kabaran arzuya karşı gelemiyordu. Hiçbir kadını bu kadını arzuladığı kadar arzulamamıştı. Ona sahip olabilmek için her şeyi yapacağını biliyor ve bu durum onu korkutuyordu.

"Tamam. Kabul ediyorum." dedi daha fazla düşünmeden.

"Sen değil, ben kabul ediyorum teklifini." dedi seksi bir gülümsemeyle. Vakti geldi diye düşündü. İkimize de istediğini vermeliyim. Sonuçta Arthur'un aptal bir adam olduğunu bilse de yakışıklı bir adamdı ve yataktaki marifetlerini duymayan yoktu. Gerçi kral olduğu için bu hikayelerin çoğu bilerek abartılmış olabilirdi. Göreceğiz diye düşündü.

Düşüncelerinden sıyrılırken kupasına yeniden uzandı. Bitmiş olduğunu bile fark etmemişti. Gözünün ucuyla bir köşede başını yere eğmiş bekleyen kıza baktı.

"Sen!"

Kız sıçrayarak başını kaldırdı. Victoria kupayı salladı. "Bitmiş! Bir köşede dikil diye mi para ödüyorum sana!"

Kız titreyerek sürahiye uzandı. Tam kupayı dolduracakken Victoria sürahiyi kızın elinden kaptı. "Adın ne?" dedi sertçe. Canı çok sıkılıyordu. Arthur'un çocukları koruyacağını düşünmemişti. Halkın sessizliği ise iyice canını sıkar olmuştu. Edmund'un öldürülmesi için tam beş adam göndermişti ama onlardan da hala bir haber gelmemişti. Öfkesini bu kızdan çıkarmak geldi içinden. Bu eğlenceli olacaktı.

"M... Maria majesteleri." dedi kekeleyerek.

Ayağa kalktı. "Dizlerinin üzerine çök!"

Genç kız hızla dizlerinin üstüne oturdu. Sürahiyi kızın kafasından aşağıya boşaltırken, kızın sarı saçları koyu kırmızıya boyandı. Kan kırmızısı damlalar yanaklarına doğru süzülüyordu. "Bir daha kupamı boş görmek istemiyorum Maria. Anlaşıldı mı?"

Kız başını sallarken kapısı çalındı. Beklediği kişiyi görünce sürahiyi elinden bıraktı. Cam sürahi yere düşüp parçalandı. Üstü başı şarap olan kız cam parçalarını toplamaya başladı.

"İsteğiniz gerçekleşti kraliçem." dedi gelen adam.

Victoria, Maria'ya döndü. "Çık dışarı!" Kız koşarak dışarı çıktı.

"Öldü mü?"

"Evet majesteleri. Zaten ağır yaralanmıştı. Çadırında dinlenirken, öldürdük. Öldüğüne eminim."

Victoria çılgınca kahkaha atmak istiyordu. O kadar heyecanlanmıştı ki! Her şey adım adım gerçekleşiyordu. Az kalmıştı. Bu gece şükranlarını sunmak için bir ayin düzenlemesi gerekecekti.

Birkaç gün sonra haber geldi. Savaş büyük bir zaferle bitmişti. Andarkan, Azelia'yı alamamıştı ama ülkenin merkezine kadar ilerleyen düşmanlarını tarihe gömmüştü. Halk bu habere sevinemedi. Çünkü, prensleri ve komutanları olan Edmund ağır yaralandığı savaşta ölmüştü. Bir hafta sonra cenazesi yakılmak için saraya gelecekti.


Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro