14
Merhabalar... Wattys'e adaylığımı koydum. Oylarınıza ihtiyacım var. Eğer beğenerek okuyorsanız oylarınızı sunar mısınız.? Şimdiden teşekkürler.
***
Ertesi sabah, yeni evli çifti ülkelerine, orada da yapılacak düğün törenine, uğurladık gül yapraklarıyla. Kraliçe İra, yakası ve bilekleri dantelli, düz beyaz bir elbise giymeyi tercih etmişti. Topuz yaptığı saçlarının tepesine inci ve pırlantalarla süslü zarif bir taç takmıştı. Kulaklarındaki küçük inciler dışında hiç mücevher takmamıştı.
Kral William onu hiç bırakmamacasına kollarına almıştı. Yüzünde gururlu ve mağrur bir ifadeyle gülümseyerek genç karısına sarılmıştı. Kraliçe ise yüzünde yumuşak bir gülümsemeyle, bir kuğu edasında limandakilere el sallıyordu. Halk, onları gül suyu ve çiçeklerle kutsuyor, şapkalarını havaya atıyor, dizleri üstlerinde çöküyorlardı. Herkes bu altın çifti kutluyordu.
Öğle yemeği hazırlığı için saraya döndüğümüzde George bir köşeden çıkıp, kolumda çekerek hızlıca odasına götürdü beni. Kapıyı kimsenin bizi görmediğine emin olduktan sonra kilitledi.
"Ne yapıyorsun George? Hem de gündüz vakti." diye çıkıştım öfkeyle.
Hızla yanıma gelip, sıkıca sarıldı. Şaşkınlıkla kalakaldım. Yüzümü ellerinin arasına aldı ve endişeyle gözlerimi taradı.
"Kraliçe sizi basmış, doğru mu?"
Kıpkırmızı olduğumu hissedebiliyordum. Öfkeyle onu ittim. "Şimdi de hakkımda dedikodu yapmaya mı başladın?"
"Bu sarayda ne gizli kaldı ki bu kalsın!"
"Seni ilgilendirmez!" diye soludum burnumdan. Bu kadarı da fazlaydı. Kimseye açıklama yapmak zorunda değildim. Kralla dün gece yaşadıklarım çok özel anlardı. Kapıya yürüdüm. Hemen önümü kesti. Omuzlarımı kavradı.
"Bak, ben senin düşmanın değilim. Tam tersi senin için endişelenen tek insan benim. Sana bir şey olacak diye korkuyorum. Kraliçe çok kötü bir düşmandır. Seni öldürteceğine dair yeminler edip duruyormuş."
Son sözlerle içim buz kesti. Biri sırtıma buz kütlesi atmış gibi bir ürperti dalgası omur iliğime kadar dolaştı. Ellerimi koyacak bir yer aradım. Titriyordum.
"Hey, hey. Korkman için söylemedim. Merak etme, sadece öfkeyle söylediğine eminim. Sonuçta nişanlısın. Yakında evlenip, gideceksin. O da biliyor bunu. Yoksa şimdiye kadar çoktan dediğini yapmıştı."
Yüreğim korkuyla sıkıştı. Korku tüm benliğimi ele geçirdi. Kraliçenin nefret dolu gözleri belirdi önümde. Sendeledim. Hızla belimden tutup, bir tabureye oturttu beni.
"Yüzün bembeyaz oldu. İyi misin?"
"Nişan falan yok." dedim fısıldayarak. Anlamadan yüzüme baktı.
"Kral nişanı bozacak. Bugün. Yemekte."
Kaskatı kesilmiş bir halde önüme çöktü. Yakışıklı yüzü sararmıştı. "Emin misin?" diye fısıldadı kurumuş dudaklarının arasından.
"Eminim."
***
Yemekte kral, nişanımın bozulduğunu artık bekar bir kadın olduğumu ilan etti. Kraliçenin öfkeyle ayağa fırlayıp, beni muhafızlara tutuklanacağını düşündüm. Ama o, tam tersi tatlı bir gülümseme sundu kocasına. Sanki tek isteği bu nişanın bozulmalıymış gibi kadeh kaldırdı. Genç yüzünde hiçbir ifade belirmedi.
Su yeşili, yarasa kollu, şifon bir elbise giymişti. Omuzlarına dökülen beyaz saçlarının tepesinde zümrütten bir taç vardı. Tam manasıyla peri gibi ışıldıyordu. Kral da fark etmişti karısındaki değişimi. Çapkınca gülümsedi ve genç kadının beyaz elini öptü.
Endişeyle George ile birbirimize baktık. Eliza hain hain gülümsedi yüzüme. "Artık bizden biri oldun demek. Üzümüş olmalısın." dedi dudak bükerek.
Diğer köşeden Elsa Slasia atladı hemen. "Onun gözü daha yüksekte belli ki." diye mırıldandı göz ucuyla krala bakarak.
Nina küçük bir kahkaha attı. "Ama bu sefer de konteslikten oldu." diye fısıldadı yarım ağız.
Kadehimi sertçe masaya vurdum. Herkes nefesini tutup bana baktı. Bir süre sonra yaptığımdan pişman oldum. Öyle sert vurmuştum ki yüksek masada yemeğini yiyen kral ve kraliçe bana döndüler.
"Bir sorun mu var Bayan İsabel?" diye sordu sakin bir sesle kraliçe.
Korkuyla kadehi devirdim. Şarap, pembe elbisemi kırmızıya boyadı. Kan gibi.
"Özür dilerim efendim, elimden kaydı."
Kraliçe, kan gibi duran lekeye ilgiyle baktı. "Gidip, üzerini değiştir." dedi yumuşak bir sesle.
Yavaşça reverans yaptım ve koşar adım odama koştum. Kendimi yatağa attım ve uzun uzun ağladım.
***
Salona indiğimde gece yarısı olmuştu. Mumlar yarıya kadar inmişti. Kral tahtında kraliçeyle keyifli bir sohbet ediyordu. Kraliçe kan kırmızısı yeni bir elbise giymişti. Güzel yüzü şehvetle parlıyordu.
Beyaz puantiyeli vişne çürüğü renginde yeni bir elbise giymiştim. Kralın gözleri bana kaydı. Sessiz bir hayranlıkla beni izledi. Kadehini kaldırdı yavaşça. Sadece benim anlayacağım derin bir şehvetle içkisini içti. İçim ürperdi.
Kraliçe kocasının dikkatini çeken yöne bakınca beni gördü. Yüzü gerildi. Kadehini sıkıca tutan parmakları beyazlaşmıştı. Bir yorum yapmayarak başını çevirdi. Bu hareketi beni şaşırtmıştı. Sanırım benimle ilgili bir tartışma açıp kocasını kendisinden soğutmak istemiyordu.
George belirdi hemen yanımda. Arthur'un yüzüne bakmaya devam ederek ona elimi uzattım. Zarifçe döndürdü beni. Halkanın içine doğru ilerlemeye başladık. Kralın bakışları hala üstümdeydi.
"Dikkatli olmalısın." dedi yavaşça.
Başımı ona çevirdim. "Sakin görünüyor." dedim kraliçeyi kast ederek. Başını salladı.
"Belki de kocasının emirlerine karşı gelmek istemiyordur."
"Bilemiyorum. Ama sen yine de dikkatli ol."
Gerildiğimi hissedebiliyordum. "Bahçeye çıkalım mı?"
"Kral seni izlerken mi?"
Kızararak etrafa bakmaya başladım. O an fıstık yeşili elbisesinin içinde hüzünle bizi izleyen Belinda'yı gördüm. Baktığımı fark edince buruk bir gülümseme belirdi o güzel yüzünde. Kızıl saçları bukle bukle omuzlarına dökülüyordu. Yeşil gözleri hiç bu kadar parlak olmamıştı sanki.
"Belinda sana aşık olduğunu söyledi."
Şaşkınlıkla gözleri açıldı. "Sana mı söyledi?"
"Evet. Saraydakiler aramızda bir şeyler olduğunu fısıldaşıyormuş. O da gerçek mi diye sormak istemiş."
Öfkeyle yüzü kızardı. "Ne haddini bilmez bir kız! Onun adına özür dilerim İsabella."
"O kız sana aşık George. Böyle bir şey sorması hadsizliğinden değil, umutsuzluktan."
Kaşlarını çattı. "Zamanla unutur."
Hayretle haykırdım. "Diyeceğin bu mu? Çok güzel bir kız Belinda. Hatta saraydaki en güzel kız."
Yüzünde çapkın bir gülümseme belirdi. "Güzel bir kız, evet. Hem de çok güzel." dedi beğeniyle. Sonra yavaşça kendine çekti beni. "Ama saraydaki en güzel kız mı? O konu tartışılır." diye mırıldandı yüzüme doğru.
Dikkatle gözlerine baktım. Gece kandilleri gibi ışıl ışıl yanıyordu gözlerinin içi. Usulca kendimi geri çektim.
"Kızı dansa kaldır."
"Ne?"
"Dediğimi yap."
"İsabel, ona umut veremem."
"Belki zamanla seversin."
"Artık çok geç."
Son sözleriyle kaşlarımı çattım. "Beni korkutuyorsun."
Kocaman bir kahkaha attı. "Ah, sana bayılıyorum! Sadece seninle dalga geçiyordum aptal şey. Elizabeth'i görüyor musun?"
Gösterdiği tarafa baktım. Altın sarısı bir elbisenin içinde siyah saçları beline kadar dökülen beyaz tenli bir kız gördüm. Puslu mavi gözleri afacan afacan etrafı kolaçan ederken, yakışıklı bir saray centilmeniyle dans ediyordu. Çok hoş bir gülümsemesi vardı ve hiç bitmeyen bir neşesi. Kraliçenin bir başka güzel nedimesi.
"Ona mı ilgi duyuyorsun?"
Derin bir iç çekti. "Şu sıralar evet."
Yeniden kıza baktım. George'un bakışlarını fark edince ilgiyle ona baktı. Yüzünde çarpık bir gülümseme belirdi. Ardından saçlarını savurarak başını çevirdi. Dans ettiği genç adama daha bir sokuldu.
"Ama o, sana yüz vermeye pek niyetli değil sanırım."
O bilindik, neşeli kahkahasını patlattı. "İşte bu beni daha çok cezbediyor."
Birden ellerinden kurtulup, reveransa geçtim. George arkasında kralı görünce hemen geri çekilip, önünde eğildi.
"Majesteleri."
"Biraz dans edelim mi?"
Gülümseyerek elimi uzattım. O da sanki elimden tuttuğu gibi yatak odasına götürecekmiş gibi çekti kendine bedenimi.
"Bekar kaldığın için mutlu musun?"
"Teşekkür ederim majesteleri."
Saçlarımın kokusunu içine çekti. "Bu gece odama gel." diye fısıldadı kulağıma.
Bakışlarım titredi. Gözüm tahtında oturan kraliçeye kaydı. Bastırdığı dudakları incecik bir çizgi haline gelmişti. "Efendim, cürret edemiyorum."
Baktığım yön dikkatini çekti. "Benim emirlerime uymak zorunda."
Ve dans bitti. Arthur, Estella'ya döndü.
"Biraz hava alacağım."
Kraliçe hemen ayaklandı. Arthur elini kaldırarak karısını durdurdu. "Sen biraz dinlen. Bayan İsabel bana eşlik eder."
Estella'nın yüzü karardı. Öfkeli bir gülümseme sundu. Sertçe başını salladı ve eteklerinin ardından nedimelerini de sürükleyerek salonu terk etti.
Sadece iki adamını yanımıza alarak bahçeye çıktık. Uşaklar arkamızdan geliyordu. Onlara küçük bir el hareketi yaptı. Bizden uzak bir yerde kaldılar. Bir süre konuşmadan göle doğru yürüdük.
"Bu sabah bir mektup aldım. Ailenden."
Yerin ayağımın.altında salladığını hissettim. O günden sonra hiç mektup almamıştım onlardan. Krala neden mektup göndermişlerdi?
"Kız kardeşin Victoria'yı senden boşalan yer için göndermek istemişler. Kraliçeden izin istiyorlar."
Victoria'nın kıskanç siyah gözleri belirdi gözümün önünde. Onunla, bu sarayda bir arada yaşamak tam anlamıyla bir kabustu. Sakin olmaya çalıştım ve içimden sessiz çığlıklar atarken kralın devam etmesini bekledim.
"Tabii, nişanın bozulduğundan haberleri yok. İra senin hatrına, kardeşini kendi sarayına kabul edeceğini söyledi. Kardeşin onun nedimesi olacak."
Sessiz bir şükranla derin bir nefes aldım. Yıllardır onlardan kaçıyorken, şimdi bir arada olmak istemiyordum. Arthur sessizliğimi başka bir şeye yordu.
"Yoksa, buraya mı gelmesini isterdin?"
"Hayır, hayır. En uygununu düşünmüşsünüz efendim."
Tek kaşını kaldırdı. "Gelmesini istemiyor musun?"
"Yanlış anladınız efendim. Biz zaten yıllardır ayrı saraylarda görevlerimizi yerine getirdik. Alışkınız ikimizde. Siz ne uygun gördüyseniz bizim için de uygundur. Ayrıca kardeşimin, Kraliçe İra'nın hizmetinde olması bir onurdur benim için."
Başını salladı. Sonra omuzlarımdan tutup kendine çekti beni. "Peki ya sen İsabel, mutlu musun burada?"
Şefkatle gözlerinin içine baktım. "Hem de çok mutluyum majesteleri."
Gözleri dudaklarıma kaydı. Yavaşça eğilip alt dudağımı emmeye başladı. Bedenimi boydan boya bir zevk dalgası gezdi. Öpüşü gittikçe hızlanmaya başladı. Bedenini bedenime bastırdı. Ardından aniden çekildi. Gözlerim şehvetle yarı kapalı gözlerine baktım.
"Bütün gece, salonda bunu yapmamak için zor tuttum kendimi. Odama gel İsabella. Yatağıma gel." diye fısıldadı kulağıma. Arzuyla titredim.
Beni bıraktı. Yeşil gözleri ışıl ışıl parlıyordu. "Seni bekleyeceğim." dedi. Elimi öptü ve arkasını dönüp saraya yürüdü.
Arkasından kalakaldım. Bir yanım gitmek için yanıp tutuşuyorken, diğer yanım kabul etmiyordu. Bir süre bahçede oyalandım. Arthur'u seviyordum ama kraliçeye böyle bir ihanette bulunamazdım.
Gözlerimi yumdum ve Arthur'un tadını dudaklarımda hissettim. Artık çok geçti. Bedenim olmasa da ruhum çoktan onun olmuştu.
Kararımı vermiştim ki bir çıtırtı duydum. Başımı yana eğip sese kulak verdim. Bir dal kırılması gibiydi ses. Bir daha çıtırdadı bir dal. Sanki birinin ayağının altında eziliyordu. Arkamı döndüm ve karanlığa baktım. Bahçenin arkası ormanlıktı.
"George, sen misin?" diye seslendim boşluğa. Cevap yerine bir çatırtı daha duyuldu.
"Hiç komik değilsin George."
Bu sefer sesler kesildi. Dehşetle içimden geçen bir ses, gelenin George olmadığını söylüyordu. Hızla arkamı döndüm. Kraliçenin penceresi açıktı. Estella kan kırmızısı elbisesiyle, vahşi gözlerini üzerime dikmiş, pencerenin önünde duruyordu.
Kalbim deli gibi atıyordu. Hızlı nefes almaktan göğüs kafesim körük gibi inip kalkıyordu. Göz ucuyla arkama baktım. Sesler hızlanmıştı. Gözlerim yeniden kraliçeye kaydı. Pencerede değildi. Bir hayalet gibi kaybolmuştu.
Eteklerimi topladığım gibi koşmaya başladım. Bir el ağzımı kapatarak çığlığıma mani oldu. Nöbetçilerden öteye, karanlığa çekti beni.
Uzun boylu, güçlü bir adamdı. Elinde debelenmeme rağmen hiç etkilenmeden belimi kavradı diğer eliyle. Belimden kaldırarak sürüklemeye başladı.
Korku başımı döndürüyordu. Deli gibi ayaklarımı sallıyordum. Ayakkabımın teki ayağımdan fırlayarak yumuşak çimene düştü. Neredeyse hiç ses çıkmadı.
Gözyaşlarımdan etrafı göremez olmuştum ama ormana sürüklendiğimin farkındaydım. Saraydan iyice uzaklaştığımızda adam beni yere fırlattı. Öyle sert düştüm ki kafamı büyük bir ağacın gövdesine çarptım. Başıma ani bir ağrı girdi. Görüş alanım bulanıklaşıyordu. Boynuma ve omuzlarıma sıcak bir şeyler akıyordu. Elimi kafama götürdüğümde koyu kırmızı kan parmaklarımı kapladı.
Adam bıçağını çıkardı. Geniş ağızlı, büyük bir bıçaktı. Ay ışığı üzerine vurunca parlıyordu. Son bir gayretle başımı geriye attım ve karanlık göğe haykırdım.
Adam hızla yanıma geldi. Çığlıklar atarak ağlıyordum. Bıçağı boğazıma dayadı. Kesilen etin acısını ve fışkıran kanı hissedebiliyordum. Etraf kararıyordu.
Birden bir ok sertçe ağaca saplandı. Adam bıçağını bıraktı, karanlığa baktı. Ay ışığının altında uzun boylu bir adam vardı. Bir elinde yay, diğer elinde ok vardı. Oku yaya geçirdi ve iyice gerdi. Ardından hızla serbest bıraktı. Ok döne döne, büyük bir hızla geliyordu. Başım sert zemine çarptı. Karanlığa gömüldüm.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro