K.B.V-1
#TeamSeginus ilk göz ağrıma merhaba deyin! ❤️✌️ Düzenleme yapmak için Kalbini Bana Ver'in bölümlerini yayından kaldırmıştım. Ve bir türlü de fırsat bulamamıştım. Hazır Benim İçin Gel (Author's Cut) versiyonu olan Ulaşılmaz'ı yayınlamaya başlamışken, bu hikayeme de bir el atayım dedim. Hani benim alkışım, konfetilerim, öpücüklerim, kalplerim? 🎉❤️😂
Bol bol yorum ve görüş ile #TeamSeginus'un desteğini bekliyorum. 😘
Multimedya: Enis Vera UYGUR
İyi okumalar 🎈
______________________
Lütfen buraya okumaya başladığınız tarihi yazın. ✌️
______________________
Bu hayatta güçlü olmayanın mutlaka ezilmesi, doğanın yazısız kanunudur.
Kimileri şanslı doğardı; zengin olmak gibi... Paranın her kapıyı açan bir anahtar olduğu düşünülürse de anında güce kavuşurdu.
Bu kişiler ileride de kendi iktidarını kurardı, tabii mutlulukları muammaydı.
Kimileri çalışır, çabalar güce kavuşurdu.
Kimileri de ne yaparsa yapsın güçlü olamaz, ezik olmaya mahkum olurdu. Dışarıdan bakan insanlar bu düzene kader deyip geçerlerdi, umurlarında olmazdı ki. İşte böyleleri dayanamayıp, yaşamlarına son verince de arkasından "Cehenneme gidecek, yazık oldu." derlerdi.
Tabii arkasından konuşacak biri varsa.
Yoksa da ansızın geldiği gibi sessizce göçüp giderdi bu dünyadan.
İnsanın hayatı pamuk ipliğine bağlıydı. Kim olursan ol hiç beklemediğin bir anda hayata gözlerini yumardın.
Yatalak hastalar bile tam olarak ne zaman öleceğini bilemezdi.
Ölüm görünmez, sinsi bir duman gibi gelirdi. İnsanın etrafını sarmalar ve içine çekerdi.
Belirsizlikti ölüm, insanları korkutan da buydu.
Ben de korkuyordum ama içten içe annem ve babama kavuşmayı da diliyordum.
Bu hayat beni daha 18 yaşımın ortalarındayken boğuyordu, nefes almayı unutur hale gelmiştim artık.
Ruhum paramparça olarak uyanıyordum her yeni güne.
Elimde hiçbir şey yoktu.
Ne bir aile, ne arkadaş, ne arkasına sığınabileceğim beni dertlerden, yalnızlıktan uzaklaştırabilecek bir yetenek ne de insanların bana saygı duymasını sağlayacak bir unsur...
Kendime saygı duymadan başkalarının duymasını beklemek yanlış olurdu zaten.
Düzenli tek bir alışkanlığım vardı.
Her yaptığımda bana uçurumdan düşüyormuş gibi hissettiren, duygularımı paramparça eden...
Beni hayatın can sıkıcı gerçeklerinden kısa bir süreliğine de olsa uzaklaştıran ama sonunda kendimi tüketmeme sebep olan, adamakıllı düşünmekten alıkoyan ve aynı zamanda hem esareti hem de özgürlüğü hissettiren bir alışkanlık; Yemek yeme krizi...
Evet, deli gibi yemek yerken dünyayı unutuyordum. Hemen sonrasında da pişman olup kendimi kusturuyordum. Yıllardır bu sinsi rahatsızlığın pençesindeydim.
Belki başkaları bu rahatsızlığı umursamayabilirdi. Onlara hak verebilirdim. Sonuçta insan kendisi yaşamayınca, zorluğunu bilmiyordu.
Tam 6 yaşındayken, güzellik ölçütleri vb. her şeyden habersizken, hiç örneğiyle bile karşılaşmamışken; tamamen içgüdüsel olarak başladım yediklerimi kusmak için kendimi zorlamaya...
Sebebini hatırlamıyordum. Sadece yeme krizine girdiğim, sonunda kendimi klozette öğürürken bulduğum anılarım vardı.
Ailemden azar işittiğim bir gün, kendimi banyoya kilitlememle başladı serüvenim. Daha sonra canımı sıkan olaylar sonrası devam etti.
Ne buluyorsam herkesten gizli yiyor, sonra da öğürme seslerim duyulmasın diye musluğu açıyor ve kendimi kusturuyordum.
Pişmanlık canımı yakıyordu ama sıkıntılarımı bir süreliğine unutmuş oluyordum.
Aradan yıllar geçtikçe bu rahatsızlık dozajını artırarak devam etti.
Kendime acımıyordum ve kendi kendime verdiğim zarar beni tatmin etmeyecek boyutlara ulaşıyordu.
O yüzden erkeklerden de uzak duruyordum. Çelimsiz bedenimle, en ufak bir kokuya dahi reaksiyon gösteren midemin hassasiyetiyle alay etmelerinden korkuyordum.
Belki bir hastalıktı benimkisi bilmiyordum ama ne olursa olsun aileme böyle bir şeyi söyleyemezdim yani başkaları için bir tedavisi varsa bile benim için yoktu.
Kendimi çevremden elimden geldikçe soyutladım, korudum ve bu yaşıma kadar geldim. Sonunda kendimi de frenlemeyi başardım.
3 aydır bir yerlerimi çıldırmış gibi yemek yiyip, midemdekileri boşaltmıyordum. Ama her geçen gün direncim daha da kırılıyordu.
İçimde cayır cayır bir ateş yanıyordu sanki. Alevler vücudumun her bir zerresini kaplıyordu.
Ama umrumda değildi bu ateş beni kül etse de dayanacaktım ve bir daha o; beni ailemden, arkadaşlarımdan eden, işe yaramaz ve melankolimin kölesi haline getiren şeyi yapmayacaktım.
Daha önceden birçok kez alınmış ama yeni uygulamaya konmuş, maalesef geç kalınmış bir karardı bu.
3 ay önce ailemi pek de trajik sayılmayacak bir trafik kazasında kaybetmiştim. Babamın hız sorunu vardı ve birden arabanın freni boşalınca annem ve babam uçurumdan yuvarlanmışlardı.
Bizim oralarda bir deyim vardı daha çok dua niyetine kullanılır. "Bayram başınıza kara gelmesin." denir. Bizim ailenin başına tam olarak bayram kara gelmişti.
Cenazeden sonra bazı akrabalarım her ne kadar ısrar etseler de onlara yük olmamak adına kendi isteğimle bir yetimhaneye yerleştirilmiştim.
Ailemin acısı, düşündüğümde hala ciğerlerimi dağlıyordu. Kendimi pişman hissettiriyordu. 'Keşke onlarla daha çok vakit geçirseydim, iyi bir evlat olabilseydim.' Demediğim tek günüm geçmiyordu.
Acım geçmiyordu, ailem olmadan yaşamaya alışamıyordum da ama uyuşuk ve eksik bir şekilde hayatımı devam ettirmeye çalışıyordum.
_______________________
Eşyalarımı toplayıp küçük bir valize doldurduktan sonra yetimhaneden çıkışımı almak için idareye gittim.
İşte büyük gün gelmişti. Yetimhaneye yeni çocuklar gelecekti ve yer sıkıntısı olduğu için büyüklerin yerleri boşaltılacaktı. Yetimhane müdürü Halit Bey halime acımış aslında yetimhaneye kabul edilecek yaşta olmamama rağmen beni buraya yerleştirmişti.
Ama artık zorunluluktan dolayı yetiştirme yurdundan atılıyordum. Eğer gitmezsem kural ihlalinden Halit Bey işinden olurdu ve er ya da geç beni buradan gönderirlerdi.
En azından ailemden kalan az da olsa, iş görecek miktarda bir para vardı. Amcamlar bu parayı her ay düzenli olarak benim hesabıma yatırıyorlardı. Bazen de yanıma gelip elden veriyorlardı.
Yani o kadar da umutsuz vaka değildim en azından öyle olduğuma kendimi inandırmıştım. Üniversite sınavını kazanamamıştım yani seneye kalmıştı ama önce kendime kalacak bir ev ve iş bulmalıydım.
Akrabalarımın yanına gidip de arkamdan 'Vah vah, hem öksüz hem yetim.' demeleri ve evlerine eklenen fazladan bir boğaz olarak onları rahatsız etmem istediğim en son şeydi. Bunun için onlara kalacak bir yer ve iş bulduğumu söylemiştim.
Sağ olsunlar onlar da fazla kurcalamamışlardı!
Tam idarenin kapısına geldiğimde kapı daha çalmadan açıldı.
Neslihan Hanım tüm zarafeti ve göz kamaştıran güzelliğiyle dışarı çıktı.
Bana bakıp gülümsedi ve uzun koridorda topuk tıkırtılarıyla hoş bir ritim oluşturarak çıkışa doğru ilerlemeye devam etti.
Neslihan Hanım ile 2 ay önce tanışmıştık. Bildiğim kadarıyla düzenli aralıklarla yetimhaneye bağış yapmaya geliyordu.
Bu zamana kadar fazla konuşmamıştık, iletişimimiz birbirimizi gördüğümüzde kibarlıktan selam vermekten fazlasına dayanmıyordu. Sevdiğim ve saygı duyduğum biriydi. Gerçi kim paraya saygı duymazdı ki?
En azından bu kadın bizim gibileri de düşünüyordu.
Ben hala arkasından onu izlerken bana doğru döndü ve kaşlarını çatıp, tekrar eski haline getirdi. Sonra el işaretiyle beni yanına çağırdı.
Hemen başkasını mı çağırdı diye çevreme baktıktan sonra kimseyi göremeyince yanına gittim.
-'Adın Enis değil mi?'
-'E-evet Neslihan Hanım.' Heyecanlandığımda, bu özelliğimden çok rahatsız olsam da hep kekelerdim.
-'Halit Bey'in masasındaki dosyada adını ve resmini gördüm. Yanlış anlama karıştırmadım önünde açıktı ben de istemeden baktım. Sanırım bugün buradan ayrılıyorsun.'
Bahsettiği; kısaca kişisel bilgilerimin, buraya geliş sebebimin vs olduğu resmi bir dosyaydı. Açıkcası bana önemli gelmiyordu. Neslihan Hanım'ın da görmesinde bir sakınca yoktu.
-'Anladım Neslihan Hanım önemli değil. Şey, evet ayrılıyorum.'
-'Peki bir ihtiyacın var mı, kalacak yerin hazır mı? '
Yalan söyleyip, söylememek arasında kalsam da yatıştırıcı sesi ve ilgili bakışlarından dolayı güven duyarak doğruyu söylemeye karar verdim.
-'Aslına bakarsanız yok ama en kısa zamanda bulacağım.'
Alnını çatıp, bir süre yüzümü inceledi. Çok geçmeden de 'Bu gece kalacak yerin var mı?' diye sordu.
-'Biraz birikmiş param var iş bulana kadar ucuz bir pansiyon bulur ve orada idare ederim.'
-'Anladım dosyanda geçen ay kist tedavisi gördüğün yazıyor, istersen seni kardeşime yönlendirebilirim. Alanında çok başarılı bir doktordur.' derken gözleri ilgi ve şefkat doluydu, samimiyetini bana hissettiriyordu.
Bu yüzden benimle ilgili ayrıntıları öğrenecek kadar dosyamı incelemesine pek takılmadım. Sorgulama gereği de duymadım. Büyük ihtimalle masada resimli bir dosya görünce ilgisini çekmiş öyle bir alıp okumuştu, Halit Bey de pek önemsememişti.
İyi niyeti karşısında gerçekten mahçup olmuştum, bu kadın beni düşünen ilk yabancıydı. Neslihan Hanım'a istemsizce güven duymaya başlamıştım.
-'Iım, tedavim bitti ama başka bir şey için de gidebilir miyim kardeşinizin yanına?'
Tereddüt etmeden, içten gülümsemesini soldurmadan cevap verdi; 'Tabii ki ama ama ne için gideceksin söyler misin özel değilse?'
Özeldi ve utanç verici. Belki de saçma ama başıma her şeyin gelebileceğini düşüne düşüne bu karara varmıştım. Benim gibi kimsesiz biriyle evlenmek isteyen olmazdı o yüzden bekaret önemli değildi. Eğer sokakta kalırsam ve başıma istemediğim bir şey gelirse babası belli olmayan bir çocuk doğurmak istemiyordum. Günümüzde bebek aldırmak da çok zordu.
Maalesef bunlar insanın yüzüne tokat gibi çarpan, hayatın can yakıcı gerçekleriydi.
Mantık basitti ama sadece sözde; 'Kimsesizsen başına her şey gelebilir. Hazırlıklı ol.'
Neslihan Hanım'a güvenerek ne için gitmek istediğimi söylemeye karar verdim. Ben söylemesem kardeşi söylerdi. Benden duyması daha iyi olurdu.
-'Ben spiral taktırmak istiyorum.'
Bunu beklemediğinden aniden yüzü şaşkın bi hal aldı ve 'Ne?' derken sesi biraz yüksek çıkmıştı. Çok geçmeden şaşkınlığını yok edip ani tepkisini düzeltmek istercesine konuştu. 'Hm, tabii olabilir. Ne için istersen gidebilirsin.'
- 'Yanlış anlamayın beni Neslihan Hanım. Sürekli erkeklerle yattığımdan ya da böyle bir düşüncem olduğundan değil. Sadece şey ... Artık yeni bir dünyaya adım atıyorum ve başıma gelebilecek her şeyi düşünmek zorundayım.'
Rahatça konuşuyordum çünkü Neslihan Hanım'ın yaklaşımı bana rahat hissettirmişti, beni anlayacağını umuyordum. İdari kata işi olmayanın girmesi yasaktı bu yüzden de kimse yoktu. Bu da beni rahatlatan bir diğer sebepti.
-'Sen güçlü bir kızsın Enis. Senin yerinde bir başkası olsa hayatını sonlandırmayı, hayatın zorluklarıyla savaşmaktan vazgeçmeyi düşünürdü.'
-'Benim de düşündüğüm olmadı değil...'
-'Ya, öyle mi?'
- 'Üzgünüm, sizi hayal kırıklığına uğratabilecek olabilirim ama kendime kısa sürede düzenli bir hayat kurmayı başaramazsam; 20 Kasım'da yani doğum günümde tam olarak benim yerimde olan birinin yapacağı şeyi yapmayı düşünüyorum.'
Bu düşüncemi neden çekinmeden söylediğimi bilmiyordum ama ağzımdan birden çıkıvermişti. Doğruydu hem de sürekli beynimi işgal eden bir konuydu.
Konuşmadan önce tereddütle yüzüme baktı bir şeylerden emin olmak ister gibi bir hali vardı. 'Ciddi misin sen?' dedi direk gözlerime bakarak.
-'Evet, Neslihan Hanım. Beni başkalarıyla ya da diğer çocuklarla karıştırmayın. Ben yapamayacağım şeyi laf olsun torba dolsun diye ortaya atmam.'
Zafer kazanmışcasına gülümsedi ama bunun kaynağı söylediklerimle alakalı bir şey mi yoksa başka bir şey mi anlayamamıştım.
-'Tamam canım kusura bakma. Sana son bir soru.' Benim ona dik dik baktığımı görünce duraksadı.
-'İnan bir amacım yok sadece merak.
20 Kasım'a kadar güzel bir hayata sahip olsan, istediğin her şey olsa yani bir nevi hayallerini hızlı yaşamış olsan; yaşamının son bulmasını düşünebilir miydin?'
Sorusu düşününce rahatsız etse de artık benim için yaşamla ölüm arasında bir ayrım yoktu. Ailemi kaybetmek benim canımı da almıştı zaten. Eğer bir süre maddi açıdan mutlu olsam ve sonucunda ölsem bile, en azından sahip olduklarımın kendiliğinden bittiğini görmedim diye sevinebilirdim.
-'Gerçekten mutlu olacaksam sahip olduklarımı tüketmeden yakın bir tarih olsa bile yaşamımın son bulmasını isterdim.'
-'Emin misin?' dedi. Gözlerini bir saniye bile benimkilerden ayırmıyordu.
-'Evet.' dedim ve gözlerimi ilk kaçıran ben oldum bu konu fazla uzamıştı ve artık beni rahatsız ediyordu.
Neslihan Hanım çantasından bir kart çıkarıp bana doğru uzatırken 'Yarın tam saat 13.00'te bu kliniğe git, kardeşim sana yardımcı olur. Yolun da açık olsun.' dedi. Sonra da seri adımlarıyla çabucak gözden kayboldu.
Ben de sersemliğimden kurtulup kartı çantama koydum ve yetimhane müdürü Halit Bey'in odasına son kez çıkışımı almak için girdim!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro