• Her aşkın bir hikâyesi vardır.
Bizimki dillere destan değildi ama gönüllere "Aşk işte lan!" dedirtecek türdendi. Vazgeçmeyi bilmeyen, umudunu bir an olsun kaybetmeyen genç bir adam... Ayrı kalmayı istemeyen ama yakınlaşmakta zorluk çeken genç bir kız baş rolü paylaşıyordu bu aşk sahnesinde...
Varlığına her gün dua ederdim. Hep yanımda kalsın, benden hiç gitmesin, hep beni sevsin isterdim. Ne yazık ki hayat bizim hikayelerimizi yazarken fikirlerimizi sormuyor. Ne istediysem ne dilediysem olmadı. Şu an uzaksak eğer birbirimizden ikimizin de parmağı var. Benim gururum, onun sevmeyişi engelledi gelişleri... Ama bir gün olsun 'Ah!' etmedim. Bekledim, sabrettim. Günden güne eridiğimi görsem de vazgeçmedim. Ne ben ondan ne de o benden vazgeçti. Birbirimizden vazgeçemeyip, kavuşamamak da bir hayli garip değil mi? "Zaman." dedik bekledik... Beklemek bile güzel gelirdi, konu o olunca.
Bir insan ne kadar bekleyebilir ki gelmeyecek olanı? Yanımda bulunmadığı halde, aklımdan bir an olsun çıkmamasına da 'Umut' diyorum ben. Bir umut gelirse eğer, eskisi gibi olur mu hislerim? Bilemiyorum kafam o kadar karışık ki hâlâ! Şimdi çıkıp gelse nasıl davranırım, ilk sözlerim ne olur, eskisi gibi gözlerine baktığım da göz bebeklerim büyür mü, kalp atışlarım hızlanır mı, onu bir kere görmek için tüm günümü ona ayırır mıyım? İnanın hiç bilmiyorum...
Ailem, arkadaşlarım, yakın çevrem beni mutlu gördükçe, yeni birini bulduğumu düşünüyorlardı. Bilmiyorlardı ki! Sahip olamadığın her şey yenidir... O, bana her zaman yeniydi, yeni kaldı. Benim sevgimden başka servetim yoktu. O, sevgime rağmen alınamayacak kadar pahalı kaldı. Bende sevgimin yettiği kadarını, hayalini aldım. O, istediği kadar uzak olsun benden. Hayali nefes kadar yakın bana. Bir gece sormuştu bana: "Bu saatte niye uyumadın?" diye. Bende cevaplamıştım saniyesine. "Uyuyamadım işte! Vazgeçilmez dörtlüm ile takılıyorum." Merak edip sormuştu: "Neymiş bu dörtlü?" Uzatmadan cevap vermiştim. "Kahvem, sigaram, çikolatam." Sormamıştı bile "Dördüncü ne?" diye. Çünkü biliyordu, dördüncünün hayali olduğunu...
Siz hiç sevdiğiniz insanın hayalini alıp geceler boyu konuştunuz mu? Yüz yüzeyken söyleyemediklerinizi, yaşlı gözlerle bir çırpıda söylediniz mi? Sabahlara kadar tavana döktünüz mü içinizi? Yeni anladım, odamın tavanının neden alçak olduğunu. Onun yüzünü tavanda görürdüm her baktığımda. Yüzüne karşı cesaret edip söylemediğim hislerimi rahatlıkla söyleyebiliyordum. Düşüncelerimi, duygularımı ondan daha iyi biliyordu. Odamın tavanı bile ondan daha yakınmış bana, geç fark ettim...
Aslında o'da biliyordu gerçekleri. Benim mutlu edeceğim kadar kimse mutlu etmeyecek, benim seveceğim kadar kimse sevmeyecekti onu... Olacakları biliyordu, bile bile yakıyordu canımı. Belki de benden çok canımın yanmasını seviyordu. Bir insan kendi gibi gördüğü birinin canının yanmasına nasıl göz yumabilirdi?
Bir keresinde ağzından kaçırmıştı: "Ha sen! Ha ben! Ne fark eder?" O zaman anlamıştım, kalbine girmeyi başardığımı. O zaman anlamıştım, beni kendi gibi gördüğünü. Dile dökemese de hislerini. Allah söyletiyor duymak istediğimiz gerçekleri. Keşke sevgimi kullanmaya çalışmasaydı! Kalbimde iyi biri olarak kalmayı seçseydi. Ne de güzel söylemiş Can abimiz: "Her seçim bir kaybediştir, her tercih bir vazgeçiştir." Hayatımda iyi biri olarak kalmayı seçseydi de beni kaybetmeseydi. Gitmeyi tercih etmeseydi de bu aşktan vazgeçmeseydi. Şimdi bir yerlerde bu yazıyı okuyordur kim bilir! Okuduğu her satırda pişmanlığını, hatalarını dile getiriyordur. Bir umut affederim diye mesaj yağmuruna tutmaya çalışıyordur. Benimle eskisi gibi olmak için çabalıyordur.
Aklın su döktüğü aşka, yüreğin ufacık bir kıvılcım çıkarmaya gücü yetmez.
En güzel hayallerimin mimarı, en güzel hayallerimin yıkılma sebebiydi. Ne de güzel hayallerim vardı. Onun hayalinde ben yer aldım mı? Bilmiyorum... Hisselerini hiç söylemezdi ki! Hiç girdim mi aklına? En ufak bilgim yoktu. Masum hayallerim vardı benim. Elini tutmak, sarıldığımda kokusunu içime çekmek, çekerken aşk sarhoşu olmak. Aklımda saniyeler kadar dursa kalp ritmimi değiştiriyordu. Hayali aklıma düşünce titreyen kalbim, titreyen ellerim yazmıştı ona: "Kokunu bile bilmiyorum." diye. O'da: "Bilemezsin ki! Her gün farklı kokular kullanıyorum." demişti. Yine gülümsetmeyi başarmıştı beni ama yine anlamamıştı. Bahsettiğim koku parfüm kokusu değil ki! Sarıldığımda içime dolan, ruhumu huzura kavuşturacak aşk kokusu. Kokusunu bile çok görmüştü bana.
Doğum gününde parfüm almıştım ona. Dükkân, dükkân dolaşmıştım da ona layık bir parfüm bulamamıştım. Doğum gününe 2 hafta kala, öylesine gezinirken bir parfümeriye gireyim dedim. Üçüncü seçimde bulmuştum ona yakışacak olan kokuyu. Parfümü ilk kokladığımda aklıma o düşmüştü. Zaten o zamanlar hiç çıkmıyordu aklımdan. Neyse konumuz bu değil. Bu sefer durum farklıydı ama. Hiç bilmediğim kokusunu o parfüme gizlemişlerdi sanki. "Tamam." dedim. "İşte bu!"
Sadece parfüm almak basit kalırdı. Bir de manevi değeri paha biçilemeyecek bir şey düşünmeliydim hediye olarak. Kitap okumayı severdi ancak pek vakti olmazdı. Bende merak ettiği, çıkmasını beklediği kitabı çıkar çıkmaz aldım. Baştan sona bir gecede bitirdim. Kitabı okumaya zamanı olmayacağı için özet geçercesine, önemli ve güzel olan kısımların altını çizdim. Bir de söylemek isteyip de söyleyemediklerim vardı. O sözlerin altını daha net bir şekilde bastıra bastıra çizdim. Bu kadarda ince ruhlu bir insanım aslında. O, anlamış mıydı bu ince davranışı orasını hiç bilemedim. Her şeyini bilecek kadar kalmadı ki yanımda. Ona ayırdığım vaktin yarısı kadar vakit ayırmadı ki bana. Ondan bana; hep bir hasret, hep bir yarım kalmışlık kaldı geriye. Birkaç şiir, birkaç hatıra, birkaç gözyaşı, küçümsenmeyecek kadar da nefret bıraktı gönlüme.
Bizim hikâyemizde böyle akıp gitti.
Ben asla unutamadım...
Sende unutma ki!
Her aşkın bir hikayesi,
Her hikâyenin de bir sonu vardır...
Hikayeler, hiçbir zaman istenildiği gibi bitmez.
Belki de! Şu an yaşadığın aşk, gerçek aşkı bulmadan önce bir provadır...
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro