Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

×36×

Kırık Kalpler Mahzeni

36. Bölüm:

Bir şeyler dönüyordu, bunun farkındaydı Murat. Ekin'i hala çok seviyordu ama tam anlamıyla güvenemiyordu. Çünkü konu sevdikleri olduğunda Ekin'in ne kadar fedakar olduğunu biliyordu ve bir şey sakladığına neredeyse emindi.

Öncelikle, hastanede yaşanan her şey ona göre garipti. Ve Simay... O kimdi bilmiyordu ama Ekin'in kuzeni olmadığına emindi. Çünkü biri amcasının kızı olduğunu söylemiş, diğeri de "teyzesinin kızı" dediğinde bu yanlışı düzeltmemişti. Ağız birliği yapamamışlardı. Bu da ortada bir gizin olduğunu gösteriyordu. Murat, bunu bulmak için kararlıydı.

Defne'nin doğum gününü kutlarken de bir anda Ekin'in telefonuyla masada kalması ona verilmiş bir nimet gibiydi adeta. Ekin'in telefonuna bakarak bir şeyler bulabileceğini tahmin ediyordu ama gizlice telefon karıştırmak ona göre değildi. Şimdi ise bu şans ayağına gelmişti. Telefonu zorla açmamış ya da almamıştı. Bir şeylere bakmasında sakınca görmüyordu, ya da kendini bu şekilde rahatlatıyordu.

Öyle ya da böyle bir şekilde eline bir fırsat geçmişti ve bunu değerlendirmezse çok pişman olacağını biliyordu. Belki yaptığı ayıp bir şeydi ama zaten hep iyi şeyler yapmamıştı bu hayatta. İlk kötülüğü olmayacaktı.

Galeriden çıktı Murat, özelini karıştırmak gibi bir niyeti yoktu zaten. Ne aradığını da bilmiyordu ya, neyse!

Uygulamalardan işine yarayacak bir şey aradı ama bulamadı. Aklına gelen isimle rehbere girdi. Simay diye arattı ama bu isimde kayıtlı bir numara bulamadı. "Kuzen" kelimesini aratmak için ilk harfe tıkladı ama o anda gözüne çarpan isimle durdu. "Kardeşim" de kimdi? Ekin'in kardeşi yoktu. Bu noktada bir şey bulabileceğini hissetti.

Numarayı hızlıca kendi telefonuna kaydetti. O sırada da karşısında birbirine sırnaşan Defne ve Berkan'ı kontrol ederken bir yandan da kafenin iç tarafına bakarak Seçkin ve Ekin'in gelip gelmediğini kontrol ediyordu.

Aklındaki ikinci ismi de rehberde arattı. "Haldun"

Alt alta iki tane numara çıktı. Birinde "Haldun Kaya" diğerinde de "Haldun Bey" yazıyordu. İkisini de kendi telefonuna kaydettikten sonra telefonu biraz daha kurcaladı. WhatsApp'a girip Haldun ismiyle bir mesaj aradı ama bulamadı. Onun haricinde indirilen tüm dosyalara baksa da işe yarar olduğunu düşündüğü bir şey yoktu. Ama zaten bu numaraların onun işine yarayacağını düşünüyordu.

"Neye bakıyorsun?" diyen Defne'nin sesiyle irkildi.

"Hiçbir şeye."

"Ekin'in telefonu mu o?" dedi Berkan. Murat, soğukkanlı bir şekilde telefonu geçmişi temizleyip masaya bıraktı. "Evet, bana fotoğraf gösteriyordu. Sonra Seçkin aldı kızı götürdü. Bende kaldı işte. Bunlar nereye gitti ya? Kaç dakikadır gelemediler bi."

Birkaç dakika içinde ikisi de görüş açısına girince yerinde silkelendi. İkisinin yüzündeki gülümsemenin korunması içindi her şey. Ekin ve Murat göz göze geldiklerinde ikisi de aralarındaki garip şeyi hissetmişti. İlk gözünü kaçıran Murat oldu.

Masaya oturduktan sonra çok zaman geçmedi ki Murat bir işi olduğunu söyleyerek masadan ayrıldı. Son kez Defne'nin doğum gününü kutlayıp kafede gözlerini gezdirdi. Aradığı kadını bulunca gülümsedi. Kasadaydı. Hızlı adımlarla yanına gitti.

Kadına seslenmeden o zaten adım seslerinden onu tanıyıp başını kaldırmıştı ve gülümsemişti. "Murat. Gidiyor musun?"

Murat başını salladı. "Evet, biraz işim var. Gitmem lazım. Seninle burada kalıp sana yardım etmek isterdim ama..."

"Ben hallediyorum zaten. Gerek yok. Sen işine bak." dedi Zülal, içtenlikle. Zaten kızın hiçbir zaman kötü niyetle bir şey söylediğini duymamıştı. Bu kız o kadar iyiydi ki, yanında kendisini kötü biri gibi hissetmekten alıkoyamıyordu kendini. Ve bunun için de iyi olmaya normalinden daha fazla dikkat ediyordu, onun yanına yakışabilmek için.

"Bu gece kafeyi sen mi kapatacaksın?"

Kız başını salladı. "Öyle olacak sanırım. Aslında başka bir arkadaş kapatacaktı ben erken çıkacaktım ama annesi rahatsızlanmış, gelmedi. Seçkin abiye ben kapatabilirim dedim."

Murat, istemsizce önündeki kasanın tezgahına yaslandı ve hülyalı bir şekilde Zülal'e baktı. "Çok iyisin, çok güzelsin. Ne yapacağım ben seninle?"

Zülal, utanarak başını eğdi. Yanakları da kızarmıştı. Murat, bu görüntüyü keyifle izledi. Bu anı bozan, az önce Zülal'i Murat ile iki kelam ettiği için işten kaytarmakla yaftalayan elemandı. Murat'ın bakışları anında sertleşerek ona baktı. Zülal, çocuğun ilk kez böyle sert tarafını gördüğünü söylemişti. Zülal'e bakışlarından da anladığı üzere çocuğun derdi Murat'tı. Çünkü Zülal'den hoşlanıyordu.

Bu şaşırılacak bir şey değildi. Çünkü Zülal çok güzel ve her erkeğin ilk bakışta etkilenebileceği biriydi. Kendisinden başka birinin de Zülal'den hoşlanması düşüncesi onu rahatsız etti. Zülal de bunu bilmiyordu belli ki.

"Murat." dedi Zülal, elini Murat'ın koluna koyarak. Nereye bakıp sinirlendiğini anlamıştı. "Boşver. Seçkin abi konuştu zaten onunla, bir daha konuşmaz benimle o şekilde."

"Bir daha seninle o şekilde konuşursa zaten benimle de özel olarak konuşması gerekecek."

"Söyleme böyle. İyi biri aslında o, yoruldu herhalde bugün o yüzden öyle dedi. Bir daha tatsızlık yaşanmaz."

Murat, gözlerini Zülal'e çevirdi ve derince baktı. O kadar masumdu ki, her şeyden sakınmak istiyordu onu. Bir de... şu an yanakları çok öpülesi duruyordu.

"Gitmem gerek. Ama... bir kere öpebilir miyim?" Dedi masumca Murat. Zülal'in şaşkınlıkla açılan gözlerine bakarak gülümsedi. "Yanağından."

Zülal, birkaç saniye Murat'ın sözlerini zihninde süzdükten sonra heyecanlandı ama belli etmemeye çalıştı. Onu öpmesini bu kadar istemesine kendisi de şaşkındı. Boğazını hafifçe temizledi Zülal. Başını sallayıp sol yanağını Murat'a doğru uzattı.

Murat, karşısındaki güzel kızın ona yanağını uzatması ile içindeki sevgi patlaması yaşadığını düşündü. O yanağa bir sürü öpücük kondurup onu kollarıyla sarmak istedi ama kızı korkutma ihtimali nedeniyle bunu hızlıca aklından sildi. Uzandı ve Zülal'in yanağına dudaklarını bastırdı. Birkaç saniye süren öpücükten sonra istemeye istemeye kendini geri çekti. "Gece görüşürüz."

Zülal de anlık "Görüşürüz." dese de sonradan jeton düştü. "Gece mi geleceksin?" diye seslendi Murat'ın arkasından.

"Evet, kafeyi kapatmaya geleceğim." dedi ve kafenin kapısından çıkmadan el salladı Zülal'e. Zülal'in de ona el sallamasıyla gülümsedi.

Zülal'in, gece kafeyi kapattıktan sonra o saatte evine yalnız dönmesini istemiyordu. Aslında şimdiye kadar ya Seçkin ya da amcası bir şekilde evine bırakıyor, onu yalnız göndermiyorlardı ama kızı evine kendisi bırakmak istiyordu.

Kafeden çıktıktan sonra bir süre sahilde yürüdü. Kafeden yeterince uzaklaştıktan sonra telefonunu çıkarttı. İnternete Haldun Kaya adını arattı. Çıkan sonuçlardan birkaçı onu ilgilendirmese de biri direkt gözüne çarpmıştı. İstanbul'daki bir özel hastanenin -ki buraya oldukça yakındı- onkoloji bölümü doktorları arasında olan bir hematolog olduğu yazıyordu. Üzerine tıkladı. Açılan sayfada okuduklarıyla yutkundu.

İsim benzerliği olmasını umut ederek Ekin'in telefonundan aldığı iki numarayla internetteki numaraları karşılaştırdı. İlk numarayla farklı olsa da "Haldun Bey" isimli numara ile birebir uyuşuyordu.

Murat, elleriyle yüzünü sıvazladı gergince. "Şaka ya, şaka. Doğru değildir."

Numarayı kaç kez kontrol ederse etsin bir farklılık göremiyordu. Aynıydı numaralar. "Yanlış kaydetmişimdir ya." diye kendini avutsa da aslında araştırmaya girmeden önce de Ekin'in bir hastalığı olduğundan şüphesi vardı. Şimdi bunu doğruluyor olmak canını acıtmıştı. Ekin hasta mıydı? Bir şey yapmalıydı.

Gözü, telefonunun kenarındaki saate gitti. 16.32

Daha zamanı vardı. Elinde tuttuğu numarayı daha fazla düşünmeden aradı ve telefonu kulağına götürdü. Birkaç saniye sonra telefon açıldı.

"Merhabalar. Profesör Doktor Haldun Kaya'nın sekreteri Selvi ben. Size nasıl yardımcı olabilirim?"

"Merhaba." dedi Murat, kendine gelebildiğinde. "Ben... benim bir arkadaşım var. Ondan aldım numaranızı. Doktor Bey ile bugün çok acil görüşmem lazım. Randevu verebilir misiniz?"

"İsminizi alabilir miyim?"

"Murat Kutoğlu."

"Murat Bey, Doktor Bey maalesef bugün dolu. Bir saate de servise geçmesi gerekiyor. Yarın sabah randevu verebilirim en erken."

Murat derin bir nefes verdi. "Anlıyorum ama durum çok acil. Bugün için randevu verebilir misiniz? Hastaneye çok yakınım, on beş dakikaya orada olmuş olurum. Yarını bekleyemem, bu hastalıklarda zamanın ne kadar önemli olduğunu biliyorsunuzdur."

Sekreter, derin bir nefes aldı. "Şimdi bir hasta odadan çıktı. Eğer diğer hastanın işi de çok uzun sürmezse sizi araya alabilirim."

Murat derin bir nefes aldı ve gülümsedi. "Olur, tamam."

"15 dakikaya burada olmanız gerekiyor. Ve kimlik numaranız gerekiyor."

Murat, kadına istediği bilgileri verdikten sonra bir taksi çevirdi ve hızlıca hastaneye gitmek için yola çıktı.

Hastane oldukça yakın olduğundan uzun sürmemişti. Taksiden iner inmez hastaneye girdi ve sora sora kısa bir süre içinde doktorun odasını buldu. Sekreterle görüştüğünde içeride hasta çıkar çıkmaz onu alacağını söylemişti.

Birkaç dakika sonra da içeriden çıkan hastalardan sonra kapının kapanmasına izin vermeden kapıya tıklatarak içeri girdi. "Merhaba."

Muhtemelen ellilerini aşmış orta yaşlı bir adam, gözlüğünün üstünden Murat'ı süzdü. "Merhaba. Buyurun." dedi masanın önündeki sandalyeyi göstererek. "Sekreterimden ısrarla randevu isteyen arkadaş sizsiniz galiba." dedi Haldun Bey yumuşak ses tonuyla.

Murat başını salladı. Az önce kapıda pahalı bir muayene ücreti ödemişti. "Evet, böyle araya girmiş bulundum. Kusura bakmayın."

"Sorun değil." dedi doktor bey, güven veren bir gülümsemeyle. "Sizi dinliyorum."

Murat boğazını temizledi. "Ben, sizin numaranızı bir arkadaşımdan aldım. Sizin hastanızmış."

Haldun Bey, başını salladı. Başarılı bir doktor olmasından mütevellit böyle şeyler duyuyordu. "Hangi hastam acaba?" diye mırıldandı. Murat hemen atladı. "Ekin. Ekin Tuva. Liseden beri yıllardır arkadaşız."

Doktor, Ekin ile yaşadıkları gözünün önünden geçmişçesine buruk bir gülümsemeyle başını salladı tekrar. "Ekin'in arkadaşısın demek." dedi Murat'ı süzerek. "Ekin, çok güçlü bir kız. Savaşmayı bir an bile bırakmadı. Şükürler olsun ki güzel bir sonuç aldık. Onu görmek her zaman beni mutlu ediyor."

Murat, içindeki buruklukla doktoru dinledi. Gözleri doldu. "Ekin, gerçekten hasta mı?"

Doktor, kaşlarını çatarak ağladı ağlayacak halde olan gence bakıyordu. "İyileşti." dedi kısaca. Hastasıyla yaşadığı şeyler ikisi ve hastanın ailesiyle arasında kalırdı her zaman. Bu yüzden fazla bir şey söylemedi.

"Ne zaman tam olarak iyileşti?" dedi Murat.

Doktor, bir sorun olduğunu anlayarak yerinde dikleşti. "Bu, doktor hasta gizliliğine girer. Size bilgi veremem."

Murat, gözünden akan yaşları silerek ayağa kalktı. "2 yıl önce hasta oldu değil mi? Lütfen, bari bunu söyleyin. O benim arkadaşım."

"Arkadaşınıza sormalısınız o halde. Ben hastalarımın özel bilgilerini sizinle paylaşamam, üzgünüm."

"İyileşti ama, değil mi? Artık sizin hastanız değil?"

Doktor, genç adamın yaşlı gözlerine bakarak  çekti. Neler olduğunu anlayamıyordu ama son iki yılda tanıdığı kadarıyla Ekin'in ne kadar içe kapanık bir kız olduğunu biliyordu. Şu anda aklına gelen tek şey bu karşısında ona umutla bakan gencin, Ekin'in hastalığı hakkında hiçbir şey bilmediğiydi. Öğrenmek için gelmişti.

Hastası hakkında bilgi vermeden gence, onu rahatlatacak şeyler söyledi. "Şu anda iyileşmiş olması hala benim hastam olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Hastalığın tekrar nüksetme ihtimali her zaman her hasta için vardır."

Murat, omuzlarını düşürerek kalktığı koltuğa tekrar geri oturdu. Elleriyle yüzünü sıvazladı. Bir süre konuşmadı. Haldun Bey, ona üzgün gözlerle baktıktan sonra işini yapması gerektiğini hatırlayarak boğazını temizledi. "Sizi dinliyorum Murat Bey. Kendi yaşadıklarınızdan bahseder misiniz? Sizi buraya getiren şey nedir?"

Murat, Doktorun dediklerini duymazdan gelerek başını kaldırdı. "Özür dilerim, ben hasta değilim. Başkasının hakkına girip bunu uzatmak da istemiyorum ama sadece bir şey bilmek istiyorum. Ekin 2 yıldır bir yere gitmedi değil mi? 2 yıldır sizinle tedavi görüyor?"

Haldun Bey, pes ederek başını salladı. Murat, zorlukla ayaklandı. "Teşekkür ederim size. Çok teşekkür ederim, arkadaşımı iyileştirdiğiniz için."

Doktor, yaşananları gözünün önüne getirince ürperdi. Genç kızın artık ölmeyi dilediği halleri gözünün önüne gelmişti. Ömrünü bu mesleğe adamış olsa ve hastanelerde sayını hatırlamadığı kadar hastanın ölümüne şahit olsa da alışabildiği bir şey değildi. Ölüme hiç alışılır mıydı?

"Ben bir şey yapmadım." dedi doktor, omuz silkerek. "Onun mucizesi kardeşiydi."

Murat, daha fazla soru sormak istiyordu ama doktorun ona daha fazla cevap vermeyeceğini anlamıştı. "Tekrardan kusura bakmayın." dedi ve kendini odanın dışına attı. Bir süre soluklandıktan sonra onu boğan bu hastane havasından sıyrılmak için hızlıca hastanenin dışına doğru adımladı.

Boğulacak gibi oluyordu. Nefesi ona dar geliyordu. Ona nefes olacak bir şeylere ihtiyacı vardı. Telefonunu çıkartarak güzel gözlüsünü aradı. "Efendim?" Naif sesiyle telefonu açan kızın sesiyle derin bir nefes aldı. Murat'tan ses gelmeyince kız tekrar seslendi. "Alo? Murat? Sesin gelmiyor."

"Zülal."

Genç kız, duyduğu boğuk sesle bir şeylerin yolunda olmadığını anladı. "Murat? İyi misin? Sesin neden öyle kötü geliyor?"

"Zülal, yanıma gelebilir misin?"

Telefondan birkaç hışırtı oldu. "Gelirim de, Murat sen iyi misin? Ne oldu?"

"Sana atacağım adrese gelir misin?"

"Gelirim. İzin alıp hemen geliyorum." diyerek ayaklandı Zülal.

"Seçkin'e benim yanıma geldiğini söyleme lütfen. Bir şey anlamasın."

"Tamam, tamam. Merak etme, söylemem." dedi Zülal, endişeyle. Murat'ın her zaman neşeli çıkan sesine alıştığından onun sesini ilk kez bu kadar kötü duyuyordu ve korkmuştu.

Telefonu kapatır kapatmaz Seçkin'le konuşup izin almak için ayaklandı.

×××

Zülal, Murat'ın onu çağırdığı yere biraz gecikmişti. Çünkü tam akşam vaktiydi ve trafik kilitti. Ona geç kaldığı her saniye kalbi endişeyle kavrulmuş ve bir an önce yanına varmak istemişti. Çünkü her daim ona karşı yumuşacık ve heyecanlı çıkan sesini ilk kez bu kadar kötü duyuyordu.

Zülal, elinde çantasını oraya buraya savurarak hızlıca yürüyordu. Sahilde gözleri hızlıca etrafı tarıyor ve Murat'ı görmek için çırpınıyordu.

En sonunda betona oturup ayaklarını denize doğru salmış olan adamı görünce hızlıca oraya doğru koştu. "Murat."

Yanına geldikten sonra Murat onu hissederek dönmüştü. Zülal, Murat'ın kızaran gözlerini görünce içi acıdı. Dikkatle yanına oturup elini Murat'ın yanağına koyup okşadı. "Murat? Ne oldu? Bu halin ne? Ağladın mı sen? Birine kötü bir şey mi oldu?"

Murat, bir iki saniye o güzel gözlere baktı. Nasıl anlatacağını, nereden başlayacağını bilmiyordu. Aslında bir şey anlatmak da istemiyordu, şu anda çok üzgündü.

Ağzından küçük bir hıçkırık kaçtı. Gözleri yaşardı. Boğuk sesiyle mırıldandı. "Zülal."

Zülal, daha fazla dayanamayarak Murat'ı kendine doğru çekip sarıldı. Murat'ın ağlaması şiddetlenince endişesi arttı. Bir eliyle sırtını sıvazladı, diğeriyle ensesinden tutup omzuna bastırıyordu. Bir süre Murat'ın omzunda ağlamasına izin verdi. Neden ağladığını bilmese bile Murat'ın ağlaması kızın da ağlamasına neden olmuştu. Ona sıkıca sarılan adamın acısına ortak olmak ister gibi sıkıca sarmıştı ve istemsizce gözlerinden yaşlar akıyordu.

Ne kadar öyle kaldıklarını ikisi de bilmiyordu. Zaman kavramını yitirmişlerdi.

Murat'ın ağlayışları iç çekişlere dönüştükten sonra geri çekildi. Kızın da ağladığını görünce endişeyle soludu. Bir elini kızın yanağına yasladı. "Zülal, sen neden ağlıyorsun?"

Zülal, bir eliyle yüzüne yapışan saçlarını  ittirdi. "Bilmiyorum." dedi titreyen sesiyle. "Sen ağlıyorsun, ben...kendimi çok kötü hissettim."

Murat, kızın gözünün altına tam gözyaşının üzerine bir öpücük kondurdu. "Sen ağlama. Sana gülmek yakışıyor."

"Sen de ağlama o zaman." dedi Zülal, iç çekti. "Neden ağlıyorsun?"

Murat, yaşlı kirpiklerinin altından kıza baktı. Ona güvenebilirdi, sırrını saklayacağına inanıyordu. Bu yüzden derin bir nefes aldı. Bu nefes ona iyi gelmişti.

"Ben, bir şey öğrendim." dedi kızın tepkilerini izleyerek. "Çok çok üzüldüğüm bir şey."

Zülal, endişeyle gözlerini kıstı. "Özel bir şey mi?"

Murat başını salladı. "Özel."

Zülal, dudaklarını birbirine bastırdı. Özel bir şeyse sormazdı ama kendisini iyi hissetmesi için elinden geleni yapardı.

"Ekin, bir hastalık geçirmiş." diye devam etti. Zülal, bir anlığına şaşırdı. Özel bir konu olduğunu söyleyince sormamıştı ama Murat'ın ona anlatmasını beklemiyordu. Kendisini özel hissetti.

Bu hisler saliselik sürdü, ardından kurduğu cümlenin zorluğu ile yutkundu. "Ekin mi? Ne hastalığı?"

"Kanser."

Murat, Zülal'in eline uzandı ve tuttu. Anlatacak gücü yoktu, ondan güç alması lazımdı. Zülal de ona karşılık desteğini belli etmek için elini sıktı.

Murat, Ekin ile ilgili daha önceki şüphelerini ve bugün öğrendiklerini bir bir anlattı. Zülal, kimi zaman üzüldü kimi zaman olayı kafasında tarttı ama onu dikkatle dinledi.

Murat, içindekileri ona döktükten sonra rahatladığını hissediyordu. Zülal'in elini sıkıca tuttu tekrar. "Sence Seçkin'e her şeyi anlatmalı mıyım?"

Zülal başını iki yana salladı. "Seçkin abinin bence de her şeyi öğrenmesi gerekiyor ama bunu senden öğrenmemeli. Ekin'in her şeyi anlatması daha doğru olur."

Murat başını olumsuzca salladı. "Ekin söylemez. Zaten kaç yıldır bunları bu yüzden yaşıyoruz. Anlatmaz ama ben de söylemezsem Seçkin'e karşı pişmanlık duyacağım."

"Ekin ile konuşup onu ikna etmelisin o zaman. Seçkin her şeyi onun ağzından duymalı."

"İkna edemezsem?"

"Bir şekilde tüm yolları deneyip ikna etmelisin. Ama ikna olmuyorsa da... Yine de onun hayatı hakkında karar verip Seçkin'e anlatman doğru olmaz."

"Böyle de Seçkin'in arkasından iş çeviriyormuşum gibi hissediyorum. Ona bunu yapamam, o benim kardeşim."

Murat gerginlikle saçlarını karıştırdı. Ekin'i nasıl ikna edecekti?

Zülal, Murat'ın elini tutup durdurdu. Saçlarını çekerek canını yakıyordu. "Sakin ol. Ben senin yanındayım. Birlikte aşacağız bunu."

Murat, başını kaldırıp Zülal'e baktı. "Benim yanımda mısın gerçekten?"

"Evet, yanındayım. Her ne olursa olsun, senin yanındayım."

Zülal, tuttuğu eline bakarak parmaklarını birbirine kanıtladı. "Hep yanında olacağım."

Murat, içindeki burukluk geçmese de Zülal'den duyduğu şeyler onu mutlu etmişti. Kızın omuzlarını kollarıyla sarıp sarıldı. Başına öpücük bıraktı. Kollarındaki kıza karşı inanılmaz şeyler hissediyor ve hep kolları arasında kalsın istiyordu.

×××

Murat, ertesi gün okula geldi ve gözleri her yerde Ekin' arıyordu. Bir an önce onunla konuşmalıydı.

Kantine girdikten sonra köşede tek başına oturan kızı görünce hızlı adımlarla yanına ilerledi. Ekin'in yanına ulaştığında tepeden ona bakmaya başladı. "Ekin."

Ekin, bir anda tepesinde beliren gölgeyle korkup irkildi. Sonra Murat olduğunu anlayınca elini kalbine götürdü. "Murat ne yapıyorsun ya? Korkuttun. Otursana, ne dikiliyorsun tepemde."

Murat, huzursuzca etrafına baktı. Burası çok kalabalıktı ve burada konuşamazlardı. "Sakin bir yere geçelim mi? Konuşmamız lazım önemli."

Ekin, son derece ciddi bir şekilde ona bakan arkadaşını görünce yutkundu. "Burada konuşalım. Konu ne?"

"Konu sensin." dedi Murat. "Konu senin gizlediklerin."

×××

Murat tüm sırrı çözdü!

Sizce Seçkin'e söylemeli mi?

Murat ve Zülal?

Bölüm nasıldı?

Yıldızı parlatmayı unutmayın! 💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro