×21×
Bölüm medyası: Seçkin Deniz
×××
Ekin Tuva
*Flashback*
Alelacele dolapları karıştırırken aradığımı bulamamanın hüznü ile dolapları kapattım. "Anne, yeni aldığım beyaz tişört nerede?"
"Dolabında!" diye klasikleşmiş cevap gelmekte gecikmedi. Bir daha dolabı açtığımda bu sefer tişörtü bulmamın sevinci ile gülümsedim. Ardından kot eteğimi bulamayınca yine seslendim. "Anne! Kot eteğim nerede?"
Annem bu sefer seslenmeme dayanamadı ve kapıyı açarak odama girdi. Dağıttığım odama kısık gözlerle baktı. "Bu odanın hali ne Ekin? Tek başına nasıl böyle yapabildin bu odayı?"
Sevimli olduğunu düşündüğüm bir gülümseme oluşturdum dudaklarımda. "Toplarım."
"Biliyorum senin toplamalarını. Ayrıca ne bu heyecan? Alt tarafı okula gidiyorsun."
"Evet ama bugün İşletme fakültesinin futbol turnuvası var." diye ucu açık bir cevap verdim. "Seçkin de orada olacak?" diyerek asıl söylemem gerekeni tahmin etti.
Gülümsedim. "Evet, o da oynayacak. Geçen sene hazırlık okurken bu turnuvayı ciddiye almamıştık ama üst sınıflar baya ciddiye alıyor. Şimdi birinci sınıf olarak biz de ciddiye alıyoruz. Önemli bir turnuva bizim bölüm için." Bu sırada annemin bana uzattığı eteği aldım. "Sevgilime destek olmalıyım ben de."
"Geç mi gelecek eve?"
"Bilmiyorum, dersler bittikten sonra maç başlayacak. Ne zaman biterse o zaman gelirim." dedim ama Seçkin'in beni eve bırakmadan durmayacağını biliyordum. Annem de bildiğinden içi rahattı.
"Babana yakalanma." dedi işaret parmağını bana doğru sallayarak. "Biricik kızını paylaşmaya hazırlıklı olduğunu sanmıyorum. Hele ki bu işi senden öğrenmezse fena bozulur." Ofladığımda annem yanağımı sıkarak arkasını döndü. "Evin tek kızı olmak kolay değil."
Annem odamdan çıktıktan sonra üstümü giyinip saçımı maşaladım. Ardından evden çıkarak Seçkin'i aradım. İkinci çalışta açıldı. "Ben şimdi evden çıktım. Durağa geldin mi sen?" diye sordum.
"Sevgilim, ben daha evdeyim." dedi boğuk bir şekilde. Ağzı dolu olduğu belli oluyordu. "Yemek mi yiyorsun hâlâ?"
"Yataktan kalkmakta zorlanınca geciktim. Annem de kahvaltı yapmadan bırakmadı."
"Tamam, ben size doğru geliyorum kapıda beklemektense. Ben gelene kadar bitirirsin herhalde kahvaltını." dedim. Beni onayladıktan sonra zaten yakın olan evlerine doğru yola çıktım. Evlerimizin arası yürüme mesafesinde beş dakikaydı. En çok bu yakınlığımızı seviyordum.
Seçkinlerin evine geldikten sonra tekrar aradım. Yine ağzı dolu bir "Efendim?" gelmişti beyefendiden.
"Kapıdayım. Hâlâ mı bitmedi kahvaltın?" dedim ağzı dolu konuşmasının tatlığına gülerken.
"Bitiyor bitmesine de annem seni kahvaltıya çağırıyor. Kapıyı açıyorum, gel." dedikten sonra itiraz edeceğimi anladığı için telefonu suratıma kapattı. Şaşkınlıkla telefona bakarken otomatiğe bastı ve kapı açıldı.
Seçkin'in bana yaptığı emrivakiye kızarken gitmezsem ayıp olacağını düşündüm. Melike teyzeyle tanışmamız Seçkin ile tanışmamızla neredeyse eş değerdi. Lisede bir veli toplantısı sırasında tanışmıştık ve o günden beri Seçkin'in arkadaşı olarak zaten beni sevdiğini hissediyordum. Bir yılı aşkındır da Seçkin ile sevgiliydik ve bu sırada Melike teyzeyle olan ilişkimiz de aynen devam ediyordu. Beni hâlâ kızı gibi sevdiğini biliyordum ve ben de onu seviyordum. Özellikle geçen sene Seçkin'in babasını kaybettikten sonra aramızdaki bağın daha da kuvvetlendiğini hissediyordum.
El mecbur kapıyı ittirdim ve içeri girdim. Merdivenleri çıktıktan sonra kapıda beni bekleyen Seçkin'i gördüm. Ona kaşlarımı çatarak baktım. Sessizce konuştum. "Geç kalıyoruz Seçkin."
"Annem tutturdu Ekin de gelsin diye. Yeni reçel kavanozu açacakmış." dedi muzip bakışlar altında. "Reçel mi?" dedim gözlerimden kalp fışkırırken. Hızlıca ayakkabılarımı çıkardım. "Ne reçeli?"
Kapıyı kapatırken elimi tutmuştu. "Kayısı ve incir."
Melike teyzenin kayısı reçelini daha önceden yemiştim ama incir ilk olacaktı. Harika olduğundan şüphem yoktu.
Eve girdiğimizde elimi Seçkin'den kurtarmaya çalışırken sessizce fısıldadım. "Annen görecek, bıraksana."
"Annem gelinini ilk defa görmüyor güzelim." dedi yanağımdan makas alarak.
"Ya.." dedim öyle kalakalarak. Aniden şöyle şeyler söylediğinde de yapacağımı bilemiyordum.
"Hoş geldin kızım." diyen Melike teyzenin sesini duyunca ona döndüm hızla. "Hoş buldum Melike teyze. Sabah sabah rahatsızlık verdim size de. Aslında biz direkt okula gidecektik ama..."
Ben konuşmaya devam ederken gülerek sarıldı. Ben de hemen sarılışına karşılık verdim. "Boş ver okulu. Sana yeni reçellerimden tattırmak istiyordum zaten. Bahane oldu. Hadi geçin mutfağa."
Seçkin elimi bırakmadığı için utana sıkıla mutfağa girdim. "Hoş geldin yenge." dedi Engin elini sallayarak. "Hoş buldum. Afiyet olsun." Bana yenge demekten vazgeçmiyordu.
Seçkin beni sandalyeye oturtturduktan sonra yanıma oturdu. Oturduğum yere Melike teyze çoktan servis hazırlamıştı. Melike teyze de masaya oturduktan sonra çatalımla küçük bir parça peynir alıp ağzıma attım.
Peyniri ağzımda döndürürken gözüm reçellere kayıyordu. Saldırmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Nazlı uyuyor mu?" dedim Melike teyzeye.
Başını salladı. "Evet, henüz uyanmadı." Daha sonra önümdeki tabağa bakıp kaşlarını çattı. "Oğlum, kıza ekmek falan uzatsana. Şu incir reçelini de yakınlaştır, uzanamıyor."
Seçkin annesinin talimatlarını uygularken söylendi. "Sen geldiğinde pabucum dama atılıyor bu evde."
Kıkırdadım. "Yengemi senden daha çok sevdiğimiz bir gerçek." dedi Engin. Abisine nispet yapa yapa yanağımı sıktı.
Seçkin kaşlarını çatarak Engin'e baktı. "O elini..." Annesi burada olduğu için lafını yarım bırakmak zorunda kalırken Seçkin'i dürterek uyardım. Sandalyemin yanından tutarak beni kendine daha çok yakınlaştırdı. Asıl amaç Engin'den uzaklaştırmaktı.
"Seçkin, rahat bırak kızı. Darlama." dedi Melike teyze.
Gülerek Seçkin'in suratsız yüzüne bakarken masanın altından elini tuttum. Parmaklarımızı birbirine dolarken baş parmağımla elinin üstünü okşadım. Öpemeyeceğime göre ancak böyle sakinleşirdi.
Reçelden daha fazla uzak kalamayacağımı anlayınca Seçkin'den elimi çekip kopardığım ufak bir ekmeğin üstüne sürdüm. Ağzıma atar atmaz mutlulukla gözlerimi kapattım.
Ekmeği bitirdikten sonra Melike teyzeye döndüm. "Reçelleriniz harika olmuş. Çok beğendim. Ellerinize sağlık"
Gözlerindeki ışıktan mutlu olduğunu anladım. "Afiyet olsun kızım. Sana da bir kavanoz vereyim giderken. Evde yersin."
Başımı hevesle salladım. "Bu teklife hayır denmez."
Ben keyifle şeker komasına girecek kadar reçel yerken Seçkin'in nefesini kulağımda hissettim. Dirseğimle uyardım. "Ne yapıyorsun?"
"Üstünü batırdın." dedi keyifli sesiyle.
Işık hızıyla bakışlarım yeni aldığım tişörte kayarken hayal kırıklığı yaşadım. Bir çocuk gibi tişörtüme dökmüştüm. Üstelik tişörtüm beyazdı ve lekeyi epey belli ediyordu.
"Hii!" diye bir nida döküldü ağzımdan. "Üstüme dökmüşüm."
Masadakiler buna gülerken şüphesiz bu durumdan en keyif almayan kişi bendim. Bugün turnuva vardı!
Kahvaltıyı bitirdikten sonra Melike teyzeye yardım etmek istesem de okula geç kalacağımızı söyleyerek teklifimi reddetti.
"Ya üzerimi değiştirmem lazım. Sen okula git, ben evden sonra gelirim." dedim Seçkin'e.
"Burada senin dolabın var."
"Burada benim dolabım mı var? Ne alaka?"
"Senin dolabın, benim. Gel." dedi. Elimden tutarak odasının kapısına getirdi. Kapıyı açıp içeri soktu. Her zaman bir şeyler aşırdığım dolabını gösterdi. "Al işte sana dolap, beğendiğin bir tişört olursa giy. Olmazsa yoldan bir yerden alırız. Eve dönmekle uğraşmayalım."
Okula zaten geç kaldığımız için bu saatten sonra önemsemedim. "Tamam." dedim gülerek. Seçkin'in tişörtlerini kendiminkilerden daha çok beğendiğim bir gerçekti.
Ben dolabım önüne geçerken Seçkin de yatağına yatıp beni izlemeye başladı. Dolabı açtıktan sonra söylendim. "Çok dağınıksın sevgilim."
"Olabilir. Hadi sen işine odaklan."
Ona baygın bakışlarımı atıp tekrar dolaba döndüm. Birkaç karıştırma sonucu ne giyeceğimi bulmuştum. Bu Seçkin'e dar gelen ve üstüne çok yakışan bir tişörttü.
Tişörtü çıkartıp Seçkin'e gösterdim. "Bu olur bence."
"İşgüzarlık sezmeli miyim?"
Omuz silktim. "Bilmem. Hadi dışarı. Giyineceğim. Kötü durursa giymem. Erkek tişörtü olduğu belli olmuyor, değil mi? Düz ve yazılı. Bence anlaşılmaz."
Hâlâ yatağından kalmayan ve yastığına sarılmış beni izleyen yakışıklıya baktım. Gerçekten bazen sevgilim olup olmadığını sorguluyordum.
"Hadi, çık." dedim tekrar kapıyı göstererek.
Omuz silkti. "Çıkartsana."
"Seçkin!"
"Güzel bir dille söyle." diye diretti.
"Hadi aşkım, çıkar mısın?"
"I-ıh. Çıkmak istemiyorum. Gözlerimi kapatırım sen giyin. Bakmıyorum ben." dedi bir eliyle gözlerini kapatarak. Diğer eliyle hâlâ yastığa sarılıyordu.
"Annene söylerim." diyerek son kozumu uyguladım. Elini gözünden çekti ve oflaya puflaya yataktan kalktı.
Kapıdan çıkacakken durup tekrar geri döndü. "Bari rüşvet ver."
Başımı iki yana sallayarak güldüm. Bir adım atıp yanağını öptüm. "Oldu mu?"
Dilini şaklattı. "Hayır."
Uzanıp dudaklarına dudaklarımı bastırıp geri çekildim. "Bu sefer oldu mu?"
Bunu beklemiyor olmalı ki şaşkınlıkla baktı. Sonra daha da abartmaya karar verdi. "Biraz daha aslında..." diyerek üstüme geldiğinde tişörtle birlikte ellerimi göğsüne yasladım. "Uzaklaş."
Onu itlemem fayda etmedi ve ellerini belime sardı. "Senden uzaklaşmam mümkün mü?"
"Değil mi?"
"Değil."
"Ben de uzaklaşamam ki zaten." dedim göğsüne sırnaşarak. Beni daha çok sardı. Ona sarılmanın keyfini bir süre çıkardıktan sonra geri çekilmeye çalıştım. "Tamam, şimdi dışarı."
Gülerek iki yanağıma da bir sürü öpücük kondurdu. Arada tatlılığına dayanamayıp ben de öpmüş olabilirim tabii.
Seçkin'i zor bela odadan çıkardıktan sonra seçtiğim tişörtü üstüme geçirdim. Biraz geniş olmuştu haliyle ama eteğimin içine sıkıştırınca kötü durmuyordu. Gülerek aynadaki halime baktım. Bu tişörtü tabii ki Seçkin'e bir daha vermeyecektim, onun tokalarımı bana geri vermediği gibi.
*Flashback sonu*
Seçkin ile göz göze geldiğimizde üzerimdeki tişörtü tanıdığını anladım. Belki de o zamanki anılarımız gözlerinin önünden geçiyordu, bende olduğu gibi.
Tişört ile ilgili bir şey söylemesini bekledim ama söylemedi. Elini kot gömleğimin ucundan çekip bakışlarını kaçırdı. Bir süre soluklandıktan sonra bana döndü tekrar. "Kreşe gelmemeliydin."
"Farkındayım." dedim mahcubiyetimin farkında olarak. "Mesajlarda da bir güzel anlattın."
"Neden geldin?"
Başımı kaldırarak gözlerine baktım. "Nazlı'yı özlemiştim." dedim sesimin buğulanmaması için dikkat ederek. Seni de özledim, dememek için kendimi zor tuttum. Kendimi onun gözünün önünde daha fazla düşürmek istemedim o an.
"Nazlı'nın hayatına bir daha girmemen gerektiğini söylemiştim."
"Biliyorum ama bir anlık özlemime yenik düştüm." Başımı başka tarafa çevirdim. "Özür dilerim."
Lafa gireceğini hissettiğim an ondan daha önce davrandım. "Ama zaten Nazlı beni tanımadı. Çok da şaşırmadık. Bu yüzden gerilmene gerek yok."
"Kreşin adresini nereden buldun? Takip mi et-"
"Yok artık." diye çıkıştım. "Öyle bir şey yapmadım."
Başını salladı. "Peki."
"Soracağın başka hesap yoksa gitmem gerekiyor." dedim ve cevap vermesine izin vermeden arkamı döndüm. Birkaç adım atmıştım ki bileğimden tutularak durduruldum.
Tenime değmesi bile içimdeki alevleri harlarken bileğimdeki elini çekmeden karşımda durdu. "Bir şey soracağım." dedi. Zorlandığı belli oluyordu.
Evet ya da hayır. Hiçbir cevap vermeden yüzüne baktım. Gözlerini etrafta dolaştırdı. "Kreşe geldiğin gün, çantanı yere düşürdün."
Tepki vermemek için kendimi sıkmaya çalıştım.
"Çantandan bir sürü ilaç kutusu düştü." dedi ve bakışlarını tekrar yüzüme çevirdi. İçimden kendimi uyarıyordum: tepki verme, tepki verme...
Yüzüme sorarcasına bakınca içimde hemen heveslenmek için can atan yanlarımı susturmaya çalıştım.
"Yani..." dedi. Derin bir nefes verdi. "Sen bu kadar çok ilaç kullanmazdın. Bir sorun yok, değil mi?"
Umutlanma, umutlanma... O sadece her zaman çok düşünceli ve merhametli biri oldu. Sana özel değil.
Kolumu kendime çektim ve elinin baskısından kurtardım. Bileğimdeki soğukluğa odaklanmamaya çalıştım. "Seni ilgilendirir mi?"
Yüzündeki afallamayı çok bariz bir şekilde gördüm. Bir adım geri gitti. "Hayır, ilgilendirmez." dedi başını hızlıca sallayarak. Aynı cümleyi bir kez daha tekrar etti, daha kısık bir ses tonuyla. Bu kimin sorusuna verdiği bir cevaptı bilmiyorum.
"Hayır ilgilendirmez." dedi yeniden. Yüzüme baktı. "Beni ilgilendirmez... ama yine de bir sorun yok değil mi?"
Yine geçiştirirsem bu sefer üstüne düşmesinden korktum. "Hayır yok. Sadece birkaç vitamin ilacı ve ağrı kesiciydi."
"Emin misin?"
"Emin olmamak için bir sebebim yok."
Başını salladı. "Peki."
Arkasını dönüp bir iki adım attı. Geriye dönüp baktıktan sonra bir iki adım daha attı. Tekrar dönüp bana baktığında bu sefer az öncekinden daha uzun bir bakış olmuştu.
Ardından tekrar arkasını döndü ve hızlı adımlarla yanımdan uzaklaştı. Gözden kaybolduktan sonra kendimi en yakın banka atıp ellerimle yüzümü kapattım. Bir açık vereceğim diye korkmuştum.
Öğrenmemeliydi. Öğrenirse iki yıl boyunca çektiğimiz bu hasretin anlamı kalmazdı.
×××
Geçmişten kesiti beğendiniz mi? Böyle kesitler gelsin mi?
Bölüm nasıldı?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro