Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

×19×

Bölüm medyası: Ekin Tuva

×××

Kendimi iyi hissetmek için girdiğim kütüphaneden bir yıkımla çıktığımda artık bu melankolik halim bana yabancı gelmiyordu. Yine huzuru sessizlikte bulamayacağımı anlayınca kendimi kafeye attım. Karmaşık ve gürültü arasında olmak daha iyi olacaktı. En azından kafamdaki seslere sağır olmuş olurdum.

Amcam her zamanki gibi çalışanlar olmasına rağmen kendimi yorduğum için bana kızarken onu geçiştirdim. Kafeye yeni gelmeme rağmen bana selam vermeyen ve ikidir yanımdan geçtiği halde yüzünü benden saklayan Zülal'in tavırlarını garipseyerek izledim. Resmen benden kaçıyordu. Bu kaçışın altından kıza kırmızı görmüş boğa gibi koşan arkadaşımın çıkacağından emindim.

"Zülal, bir bakar mısın?" dedim mutfağa doğru seslenerek.

Zülal hızlıca mutfaktan çıkıp karşıma geldi. "Efendim Seçkin Bey." dedi yüzüme bakmadan.

"Yüzüme niye bakmıyorsun?" dedim kaşlarımı çatarak.

Bakışlarını yüzüme çevirdi. "Bakıyorum." Bir iki saniye sonra tekrar yere indirdi.

"Sorun ne?" dedim.

"Bir sorun yok."

"Peki." dedim derin bir nefes vererek. "Ben yokken Murat buraya geldi mi?"

Aniden başını kaldırıp bana baksa da hızlıca indirdi tekrar. "Hangi Murat?"

Sinirle karışık güldüm. "Benim arkadaşım Murat'tan bahsediyorum."

"Hayır." diye mırıldandı.

"Murat'ın tavırlarından rahatsız mısın?" diye sordum içimden Murat'a saydırarak.

Yine aceleyle başını kaldırdı. "Hayır, olur mu öyle şey? O sizin arkadaşınız ve ayrıca bir müşteri. Nasıl rahatsız olurum?"

"Zülal. Müşteri olması ya da arkadaşım olması sana olan samimi tavırlarına boyun eğmeni gerektirmez. Eğer karşındaki arkadaşın değilse ve müşteri çalışan resmiyetine uygun davranmıyorsa onu alttan alamazsın."

Saçlarımı karıştırıp gözlerini ben hariç her yerde dolaştıran kıza baktım. "Son kez soruyorum ve bana dürüst cevap ver. Murat'ın tavırlarından rahatsız mısın? Eğer öyleyse onunla konuşup bu konu hakkında ciddi bir şekilde uyaracağım ve sana temin ederim bir daha olmaz."

Zülal'den bir cevap beklerken başını hafifçe kaldırıp baktı. "Yani, rahatsız olacağım bir şey yapmıyor ki." diye mırıldandı. "Sadece o da sizin gibi iyi ve samimi biri."

Kızaran yanaklarına şaşkınlıkla baktım. Hafifçe gülümsedim. "İyi peki. Rahatsız olmuyorsan sorun yok."

Arkamı dönecekken bir şey hatırlayıp tekrar Zülal'e döndüm. "Bu arada... Bu konu yüzünden benden çekindiğini görebiliyorum Zülal. Buna gerek yok. Murat arkadaşım da olsa sen özgür birisin ve kiminle arkadaş olup olmayacağına ben karışamam. İşine mani olmadığı sürece tabi. Ha, eğer abin olarak benden yardım ve fikir istersen orası başka. Anlaştık mı?"

Bana bakıp başını salladı. "Anlaştık."

Gülerek arkamı döndüm. Başımı iki yana sallayarak arka tarafa, odama girdim.

×××

İki gündür dolu olan kafe bizi yorsa da bir yandan mutlu ediyordu. Çünkü tercih edilmek ve beğenilmek güzeldi. İşimizi hakkıyla yaptığımızı kanıtlıyordu.

Bugün dersim olmadığı için sabahtan beri çalışıyordum ve en sonunda amcam yorulduğumu söyleyerek odama yollamıştı. Haklıydı, otururken yorulduğumu şimdi hissediyordum.

Gözlerimi kapatıp uyumayı düşünürken çalan telefonumla söylenerek kalktım. Ekrandaki ismi görünce söylenmeyi bırakıp hemen açtım. "Söyle bir tanem."

Annem kendine has gülüşüyle kıkırdadı. "Deli oğlan seni. Ne yapıyorsun, neredesin?"

"Kafedeyim, çalışıyordum. Şimdi odada dinleniyorum. Sen ne yapıyorsun?"

"Ben de teyzendeydim, Nazlı'yı kreşe bıraktıktan sonra geldim ama muhabbet muhabbeti açtı kaldım burada. Teyzen akşam yemeğe kal diye ısrar ediyor. Nazlı'yı kreşten sen alır mısın oğlum?"

"Alırım tabi, sen keyfine bak."

"Bak teyzen isterlerse onlar da gelsinler diyor. Siz de gelin, hem içim rahat eder."

"Biz hallederiz annem, sen keyfine bak. Hem Nazlı, Defne ile gezmek istiyordu. Onları dışarı çıkartırım, Engin zaten arkadaşlarıyla çıkacakmış. Eve gelirken de otobüslerle uğraşma, ben gelir alırım seni." dedim içini rahatlatmak için. Annem, babam öldüğünden beri kendini bize ve özellikle Nazlı'ya adamıştı. Çünkü babamın ölümüyle Nazlı'nın doğumu peş peşe geldiği için Nazlı babamı tanımıyordu ve babamın yokluğunu ona hissettirmemek için daha çok çabalıyordu. Bu yüzden dışarıya çıkıp dolaşmaz, sürekli evde Nazlı ile zamanını geçirirdi. Nazlı bu sene kreşe başladığı için biraz biraz dışarı çıkmaya başlamıştı. Zaten evden çıkmaya çok sıcak bakmıyorken çıktığında da rahat olmasını istiyordum.

"Tamam oğlum, görüşürüz. Defne kızıma selam söyle. Bak teyzenin de selamı var."

"Aleyküm selam. Sen de selam söyle. Görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra saate baktım, kreşten çıkma saati neredeyse gelmişti. Geç kalmamak için kalktım ve odadan çıktım. Geç kalınca kızıyordu prenses.

Kafeden çıkınca amcamı gördüm ve Nazlı'yı almaya gideceğimi söyleyince arabasının anahtarını verdi zorla. Bana da bir araba almamızı söylüyordu amcam ama buna pek sıcak bakmıyordum. Zaten bir arabamız vardı, babamın binmeye kıyamadığı. O hâlâ evimizin garajında duruyordu. Arada annem o arabayla gezmek istediğinde dolaştırıyordum onu. Yoksa kendi ihtiyaçlarım için kullanmıyordum.

Amcamın arabasına bindikten sonra Defne'yi aradım ve Nazlı ile birlikte dışarı çıkacağımızı söyledim. Murat'a da haber vermesini ekledikten sonra telefonu kapattım. Prensesimi almak üzere yola çıktım.

×××

Ekin Tuva

Hava soğuk olmamasına rağmen heyecandan titrerken ellerimi birbirine dolayıp sıktım. Sonra ellerimi ayırıp bir elimi kalbimin üstüne koydum. "Of kalbim çıkacak heyecandan. Acaba büyümüş müdür? Tabii ki büyümüştür, en son üç yaşındayken gördüm. Şimdi beş yaşında olmuş, kreşe bile gidiyor."

Nazlı'nın kreşinin önündeydim. Dün Nazlı'nın kreşini öğrenmek adına Murat'a yanaştığımda yanlışlıkla Nazlı'nın kreşinin adını ağzından kaçırmıştı. Böylelikle bu civardaki kreş adlarını araştırarak bulmuştum. Mantıksal bir hata yapmadıysam Nazlı bu kreşe gidiyordu ve birazdan kreş dağılmaya başlayacaktı.

İkiye bölünmüştüm Nazlı'nın yanına gitmek konusunda. Bir yanım onu deli gibi görüp sarılmak ve öpmek isterken bir yanım beni hatırlamayacağını fısıldıyordu kulağıma. Hem gitsem de ne diyecektim ki? "İki sene önce gittim ama geri geldim, seni özledim." mi?

Bu çelişki sürerken yanına gitmekten vazgeçtim. Sadece uzaktan bakacaktım. Nasıl büyüdüğünü görmek istiyordum. Seçkin kardeşiyle fotoğraf atmadığı için sosyal medyadan bile görmemiştim. Hem yanına gidip aklını bulandırmaktan korkuyordum hem de Seçkin'e söylerse bana çok kızabilirdi.

Kreşten çocuklar annelerinin ve babalarımın elini tutup birer ikişer çıkarken gözüm kreşin önünde duran arabaya takıldı. Arabadan inen kişiyi gördüğümde şaşkınlıkla kalakaldım. Seçkin'di. Oysa annesinin alacağını düşünmüştüm.

Yürüyen karizma olarak kreşin kapısından girdi ve çok geçmeden kolunda küçücük pembe çanta ve elinden tuttuğu Nazlı ile çıktı. Gözükmemek içim uzakta dursam da Nazlı'nın ne kadar güzel büyüdüğünü anlamıştım. Sarı saçları iki yanından balıksırtı örülmüştü ve uçlarında birer pembe toka vardı. Pembe tüllü eteğinin üstünde beyaz tişört vardı ve ayakkabıları yine pembeydi. Anlaşılan Nazlı pembe kusmaktan hala vazgeçmiyordu. Seçkin'in buna
hala söylendiğini tahmin edebiliyordum.

Nazlı zıplaya zıplaya Seçkin'in yanında arabaya doğru yürürken arabaya binmeden durdular ve Seçkin telefonunu kulağına yasladı. Bir şeyler söyledikten sonra başını çevirdi ve salladı. Benim olduğum yöne baktığı için kendimi duvarın arkasına çekerek beni görmesinden korktum.

Telefonu kapattıktan sonra Nazlı'ya dönüp bir şeyler söyledi. Burada olmamın yanlış olduğunun yeni farkına vararak duvarın arkasından çıktım ve hırkamın şapkasını kafama çekerek yolun karşısına, onlardan daha uzak bir yere geçmeye çalışarak ilerledim.

Yolun tam ortasındayken Nazlı'nın neşeli çığlığını duydum. "Sonunda geldin!" diye bağırdı ardından. Refleks olarak oraya döndüğümde gülerek bana doğru koştuğunu gördüm.

Şaşkınlıkla ona bakarken kalbim sevinçten çıldırmış gibiydi. "Unutmamışsın." diye fısıldadım. Parlayan gözlerle bana koşmasını izlerken hafifçe onun boyuna kadar eğildim.

Aramızda bir adım kalmışken kollarımın arasına girmesini bekledim ama o yanımdan geçti. Yere eğilmiş bir şekilde başımı oraya çevirdim. Gördüğüm manzara bir kez daha kaybettiğimi gösteriyordu bana.

"Güzelim benim!" diyen Defne, kollarına atılan kızı bir çırpıda kucağına aldı ve bağrına bastı. Yanaklarına ve saçlarına öpücük kondururken yanımdan geçti, Seçkin'e doğru yürümeye başladı. "Saçların ne kadar güzel olmuş böyle? Güzelliğine güzellik katmış fıstık."

Gözlerimden akan yaşları sildiğimde kal gelmiş gibiydi ve yerimden kalkamıyordum. Seçkin'in gözleri üzerimde dolaşınca beni tanıdığını anladım. Öyle ki yanlarına gelen Defne ve Nazlı'yı görmeden bana doğru adımladı.

Arkamdan gelen korna sesiyle birlikte Seçkin'den kaçmak aklıma gelirken hızlıca ayaklandım. Epey telaş yapmış olmalıyım ki kolumun dirseğine kadar düşmüş olan çantam elimden kaydı ve yere düştü.

Yere düşen çantamın açık ağzından düşen ilaç kutularıyla gözlerimin kararmaya başladığını hissediyordum. Bu kadar stres fazla mı gelmişti yoksa ilaç saatim mi geçiyordu bilmiyordum.

Hızlıca atılıp ilaç kutularını çantama doldurdum el çabukluğuyla. Seçkin'in gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum bu yüzden daha da telaş yaptım. Kaçırdığım kutuyu iki kez düşürdükten sonra üçüncüsüne uzanacakken bir el daha uzandı. Seçkin'in bana uzattığı kutuyu hızlıca kavrayıp çantaya koydum.

"Ekin?" diyen Seçkin'i duymazdan geldim. Dibime kadar girmiş çantama bakmaya çalışıyordu.

Çantamın fermuarını yarıya kadar çekebildim ve ayaklandım. Hızlı kalkmamdan kaynaklı başım dönerken bir adım atamadan boşluğa düşer gibi oldum.

Seçkin, imdadıma yetişti ve belimden tuttu. Diğer eli de sırtımdayken iyice bana sarılır gibi duruyordu ve bu halimizim bana umut verdiğini göremiyor gibiydi.

"Ekin? Ne oldu? İyi misin?" diye sıraladı sorularını.

Anlık baş dönmem geçtikten sonra ondan ayrılmaya çalıştım. "İyiyim, teşekkürler. Bırakabilirsin."

Sırtımdaki elini çekse de belimdekini çekmedi. "Ne işin var burada Ekin?"

Cevap vermediğimde seslice ofladı. "Nazlı'nın peşini bırakmayacağın belliydi zaten."

"Seçkin?" diyerek yanımıza gelen Defne ve kucağındaki Nazlı'yı görmemeye çalışıyordum ama nafile.

"Bu abla kim abiciğim?" dedi Nazlı tatlı sesiyle. Kendime yenilip Nazlı'nın gözlerine baktım. Yakından daha da güzel bir kız olduğunu görebilmiştim.

Ne söyleyecek diye Seçkin'e bakarken aslında vereceği cevabın çok da önemli olmadığını fark etmiştim. Nazlı beni tanımıyordu.

"Bu abla..." diye ağzında geveleyen Seçkin'in sözünü kestim.

"Kimse." dedim Nazlı'nın mavi gözlerine bakarak. "Bu abla, hiç kimse."

Arkamı döndüm ve çantama sıkıca tutunup ondan güç almaya çalışarak ne umutlarla geldiğim bu yolu bir yıkımla geri döndüm.

×××

Ekin'in kreşe gitmesi?

Nazlı'nın Ekin'i tanımaması?

Bir sonraki bölüm yine Ekin'den.

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro