Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

53. Bölüm: Yalan

İyi okumalar.

×××

"Tamam abla, tamam. Gelirim yarın. Şimdi kapatmam lazım."

"Niye kapatıyorsun ki?" dedi şüpheyle ablam.

"Bedir'e geldim. Biraz oturup buradan okula geçeceğim." dedim biraz utanarak. Ablam sürekli Bedir ile ilgili imalar yapıp duruyordu çünkü. Ama ona hiç yalan söylemezdim.

"Hmm, anladım." dedi gülerek. "Tamam kolay gelsin."

"Neye kolay gelsin abla?" diye yükseldim.

"Derslerine dedim kız, sen ne sandın?"

"Tamam abla tamam, kapat." dedim gülerek.  "Yeğenimi de öp benim için."

"Karnıma uzanabilsem öpeceğim." deyip güldü. Şu an eliyle karnını sevdiğini hayal edebiliyordum. "İyice şiştim."

"Hala çok güzelsin ablam benim." dedim neşeyle. Ablam hamileliğinin altıncı ayına girmek üzereydi ve şişkin karnı onu epey güzelleştirmişti. "Erdem de öyle diyor." dedi nazlı nazlı.

"E bir bildiğimiz var da öyle diyoruz." dedim gülerek. Şimdiden yeğen özlemi çekiyordum. Bir an önce doğmasını istiyordum. Ona çok iyi teyze olacaktım.

"Tamam, neyse. Sen git sevgilinin yanına. Ben de kocamı özledim, onu arayayım."

"Sen de iyice kocam kocam diye tutturur oldun." dedim dalga geçerek.

"Olunca seni de görürüz." dedi dalga geçerek. Ardından utanarak telefonu kapattım.

Bedir'in evine geldikten sonra zile bastım. Kapı anında açıldı ve yaşlı teyzeye yakalanmadan hızlıca merdivenleri çıktım.

Dairesinin kapısı da ben önüne gelir gelmez açılmıştı. Sevgilimin yakışıklı yüzünü görünce keyifle gülümsedim ve ayakkabılarımı çıkartıp içeri girdim. Anında beni kollarının arasına aldı. "Hoş geldin güzelim."

"Hoş buldum canım." dedim kollarımı ona sararak. Başımın üstünü öptü. "Canını yerim senin."

Kıkırdayarak kollarından çıktım ve içeri girdim. Gözlerim etrafta dolaştı. "Giray abi nerede?"

"Ekmek almaya yolladım onu."

"Küçükler gitmez miydi ekmek almaya ya? Abin o senin."

"Biraz sosyalleşip iki üç insan görmesi gerekiyordu, o yüzden zorladım onu. Yoksa küçüklerin görevidir bu."

Bedir'in yanına oturdum koltukta. Düşen yüzünü ellerimin arasına aldım. Abisine üzülüyordu. "Biraz zaman ver Giray abiye. Onun için de kolay değil."

"Evden dışarı adımını atmıyor, böyle hapiste olmasından hiçbir farkı yok." dedi sitemle. "Hayata karışıp tekrar yaşamaya başlamasını istiyorum ben sadece. Böyle yaşanmaz ki. Hem kıza da haber vermeme izin vermiyor. Onu bu durumdan çekip çıkarabilecek tek kişiyi de istemiyor yanında."

"Bu durumu babamla konuştuk geçende. Bir iş bulursak çalışır ve insan işine karışır dedi. Hatta arkadaşlarına soracaktı iş için. Bugün ya da yarın haber eder."

"Sağ olsun ama pek işe yarayacağını sanmıyorum ben. Çalışmak da istemiyor. Kenan hoca kulüpte iş ayarlarız dedi ama abim istemedi."

"Senin yanında diye istememiş olabilir. Hapse girdiği öğrenilirse senin de küçük duruma düşmeni istemez Giray abi. O yüzden kabul etmemiştir. Varı yoğu sensin onun. Ama seni hiç tanımayan insanların olduğu bir yerde çalışabilir bence. En azından kabul etmesi in elimizden geleni yaparız." dedim elini kavrayarak. "Üzülme lütfen."

Elimi tutup üstünü öptü. "İyi ki varsın."

"İyi ki varım." dedim gülerek. Bedir de gülüp kollarımdan tuttu ve beni kanepede arkama döndürdü. Ellerini saçlarıma atıp tokamı çıkartmaya çalıştı. "Ne yapıyorsun Bedir?" dedim elini tutarak.

"Saç örgüsünü öğrendim. Saçında deneyeceğim."

Omzumun üstünden arkama baktım. "Gerçekten mi? Öğrendin mi?"

"Tabi, bununla ilgili ne kadar çok video izledim. Öğrendim. Şimdi deneyeceğim bakalım."

"Dene bakalım." deyip heyecanla arkamı döndüm tekrar. Bedir saçımda olan tokayı çıkartmaya çalışırken saçlarımı çekiştirince onu durdurup kendim çıkardım.

Bedir'in saçlarıma dokunmasını beklerken arkama döndüm. Elindeki telefonda video arıyordu. "Hangisiydi ya? Bu muydu? Hayır. Hah! Şu." dedi ve bir video açıp yan tarafına koydu. Ardından gülerek onu izleyen bana bile bakmadan başımı önüme çevirttirdi.

"İlk olarak üçe ayırıyoruz." dedi, videodaki kadının söylediklerini tekrar ederek. "Sonra şunu söyle alıyorum, şunu da şöyle..."

Kendi kendine mırıldanarak bazı yerlerde küfür ederek söylene söylene saçlarımı ördü. Tokamı istediğinde ona uzattım. Tokamı taktıktan sonra derin bir nefes verdi. "Oh! Oldu sonunda."

Hevesle ayağa kalkıp kapının yanındaki aynaya gittim. Örgüme bakmaya çalışarak arkamı döndüm. "Nasıl? Olmuş mu?" dedi Bedir de heyecanla arkamdan gelerek.

Biraz dağınık bir örgü olsa da ilk deneme için başarılıydı. O yüzden hevesini kırmamaya çalışarak gülümseyerek Bedir'e döndüm. "Çok güzel olmuş!"

Gözlerini kısarak bana baktı. "Doğru söyle, beğenmedin sanki."

"Hayır, beğendim. Biraz bol olmuş sadece, daha sıkı örebilirsen daha da güzel olur." Yanağını öptüm. "Teşekkürler, ilk deneme için baya iyi."

"Üzülmeyeyim diye böyle diyorsun, videodakine de pek benzemedi zaten. Çöz, bir daha yapayım."

Göz devirdim. "Gerek yok sevgilim. Siz niye bu saate kadar kahvaltı etmediniz?" dedim konuyu değiştirerek.

"Gece geçe kadar oturduk. Geç yatınca geç kalktık işte."

"Masa hazır mı tam?" dedim masanın yanına giderek. O sırada Giray abi içeri girdi ve ekmekleri getirdi. Giray abinin gelmesiyle tok olsam da kahvaltı masasına oturtuldum. Bedir, "okulda aç kalma" telkinleriyle ağzıma zorla bir şeyler sıkıştırdı. Giray abinin sessizliğini bozmak için de biraz ona laf attım. Onun da sohbete dahil olmasıyla güzel keyifli bir kahvaltı yaptık.

Kahvaltıdan sonra okul için çıktım. Bedir de işe gidecekti, bu yüzden beni durağa kadar bıraktı. Okula bırakmayı teklif etse de işe geç kalmaması adına reddettim teklifini. Yanağına uzun bir öpücük kondurup gelen otobüse binmek için koşturdum.

Okula hızlıca geldikten sonra derse yirmi dakika olduğunu fark ederek adımlarımı yavaşlattım. Karşıdan gelen Deryayı görünce gülümsedim. Benim bu okulu fark etmemde büyük katkısı olan biriydi. Bedir ile kütüphanedeki işimizi bıraktıktan sonra da o kütüphaneye gitmeye devam ediyordu. Bu okula yakındı ne de olsa.

Derya ile ayaküstü konuştuktan sonra dışarıda buluşmak için sözleştik. Ezgi arayınca Derya ile vedalaştım ve telefonu açtım. Ezgi ile okulun ilk günü tanıştıktan sonra baya sohbet etmiştik ve şu anda okuldaki tek arkadaşımdı. İlk zamanlarda ona karşı hissettiğim ön yargıların hepsini bir bir kırmıştı ve şu an onunla konuşmaktan oldukça keyif alıyordum.

Kafeteryada olduğunu söylemesiyle oraya yöneldim. Ezgiyi bulduktan sonra çay alıp yanına oturdum. "Bu ne güzellik Feyza Hanım?" dedi gülümseyerek.

Üzerime bakıp gülümsedim. "Ekstra bir şey yapmadım."

"Her zamanki halim diyorsun, demek." dedi gülerek. Sürekli saçlarımı ne kadar güzel bulduğunu söyleyip beni utandırıyordu. Bu tarz iltifatları pek sevmesem de Ezgi tamamen samimiydi sözlerinde. Kısa sürede ona ve garipliklerine alışmıştım.

"Tamam abartma." dedim gülerek. "Ayrıca senin güzelliğin de öyle görülmeyecek gibi mi?"

Omuz silkti. "Ne yapayım? Kendim güzelim ve kendim gibi güzel kız görmeyi seviyorum."

Ezginin gözleri arkamda bir yere takıldı ve yüzünü buruşturdu. "Ne oldu?" dedim.

"Sakın arkana bakma." diye durdurdu beni. "Senin şu iguana tipli çocuğu gördüm. Umarım buraya gelmez." dedi memnuniyetsizce.

İguana tipli dediği, Sertaç'tı. Ezgi'ye ilerleyen samimiyetimiz ve Sertaç'ın sürekli karşıma çıkıp benimle konuşma çabası yüzünden Sertaç'ın bir zamanlar benim ilk aşkım olduğunu söylemiştim. Böyle birine aşık olduğum için çokça dalga geçse de "Her insan hata yapar" diyerek konuyu kapatmıştı ama bu hala Sertaç'a gıcık olduğunu dile getirmesine engel olmuyordu.

"Buraya geliyor, seni nasıl görüyor hemen şahin gözleriyle anlamadım." diye homurdandı.

Evet bir zamanlar ondan hoşlandığım doğruydu ama o zamandan bu yana epey değişmişti. Ya da belki o zamanlar ben hoşlandığım için onun hakkındaki gerçeklere gözümü kapatıyordum bilmiyorum ama aşırı samimi hareketleri gözüme batıyordu.

Birkaç saniye sonra Ezgi ile aramdaki sandalye çekildi ve Sertaç oturdu. "Selam kızlar. Naber?" dedi enerjik sesiyle. Ona karşı ön yargılarımı yıkmak adına gülümsemeye çalıştım. "Selam."

"Sen gelene kadar iyiydi." diye mırıldandı Ezgi. Sertaç da duyarak Ezgiye baktı. Ezgi'nin 'Ne var?' içerikli bakışlarından kendini koparıp bana döndü. Kendini toplarlayıp gülümsedi.

"Yarın akşam parti var, arkadaşlardan birinin evinde. Siz de gelsenize." dedi hevesle bana bakarak.

Parti lafını duyunca yüzümü buruşturdum. Ama Sertaç anlamayarak devam etti. "Bir tane ünlü dj'lerden biriyle anlaşmış. Baya eğleneceğiz."

"Arkadaşlarını tanımıyoruz. Ayıp olur gelmemiz." diyerek olaydan basitçe sıyrılmaya çalıştım.

Sertaç kaşlarını kaldırdı gülerek. "Saçmalama! Okuldan bir sürü tanımadığımız insan gelecek. Partinin amacı da bu, tanışmak. Herkes birilerini çağıracak. Bu yüzden hiç problem yok, ben tanıştırırım sizi arkadaşlarımla."

"Arkadaşların da senin gibi mi?" dedi Ezgi, yüzünü buruşturarak. Sertaç sabırla baksa da cevap vermedi. "Almayalım."

Ezgi'nin bu kadar açık sözlü konuşmalarından zaman zaman utansam da şu an hoşuma gitmişti ama çaktırmamaya çalıştım. Sonuçta eski arkadaştık Sertaç ile.

Sertaç boğazını temizleyerek bana döndü tekrar. "Ne diyorsun Feyza?"

"Teklifin için teşekkür ederim Sertaç ama ben öyle parti ortamlarını pek sevmiyorum. Benlik yerler değil pek." Orada şimdi içenler falan da olacaktı ve içkinin olduğu ortamda taşkınlıklar da epey normal karşılanırdı. Hayatımda bir kez -yanlışlıkla- içki içen biri olarak içkiyi de o ortamları da sevmiyordum.

"Eğlenceden falan hoşlanmıyorsan biz öyle köşede bir yerde oturur, kendi kendimize içeriz. Sohbet ederiz, yılların acısını çıkartırız."

Gülümsedim. "Teklifin için gerçekten teşekkür ederim ama ben içmiyorum da. Bu yüzden öyle ortamlardan da pek hoşlanmıyorum."

Başını salladı. "Anladım. O zaman bugün ders çıkışında bir yerde otursak kahve içsek? Olur mu?"

Tekliflerinin arasında en makul olanı buydu ve açıkçası reddetmek için de bir sebebim yoktu.

"Dersim biraz geç bitiyor aslında."

"Kaçta bitiyor ben beklerim."

"Derslerim bitince haberleşiriz o zaman." dedim ve masadan kalktım. "Şimdi dersimiz başlıyor, gidelim biz."

Sertaç ile vedalaşıp sınıfa gittik. Ezgi de yol boyu Sertaç'ın ne kadar gıcık olduğundan bahsedip durdu. Eski sevgililerinden birine benzediği için on kat daha gıcık oluyormuş.

×××

Dersten çıkınca Ezgi eve gitti ve ben de Sertaç'a "Neredesin?" diye mesaj attım. Cevap beklerken Bedir'den mesaj geldi.

Bedir: Dersin bitti mi güzelim

Feyza: Şimdi çıktım dersten

Bedir: Süper

Bedir: Karnım kurt gibi aç

Bedir: Yemeğe gidelim mi?

Feyza: Arkadaşlarla kafeye gideceğiz

Feyza: Yarın gitsek yemeğe olur mu?

Bedir: Tamam güzelim, sen eğlen arkadaşlarınla

Bedir: Yarın olmaz maç var ama başka zaman gideriz

Feyza: Çok mu açsın?

Bedir: Sen keyfine bak güzelim

Bedir:  Ben de abimi çıkartırım yemeğe

Bedir: Zorlayacağım artık

Feyza: Afiyet olsun size

Bedir: Görüşürüz

Feyza: Görüşürüz

Bedir'e yalan söylemiş sayılır mıydım? Arkadaşlarla demiştim ama aslında tek bir arkadaştı ve o da Bedir'in sevmediği Sertaç'tı. Bedir'in sevmemesini anlıyordum ama şimdi ona Sertaç ile gidiyorum desem aklı kalır, huzursuz olurdu.

Sertaç'tan gelen "Otoparktayım." mesajı ile telefonumu sıkarak oraya doğru yürüdüm. Otoparka girdikten sonra gözlerimle onu aradım. Yaslandığı arabasından doğrulup bana el salladı. Yanına gittim.

"Okulun içinde bir yerde de oturabilirdik." dedim arabasına bineceğimizi anlayınca.

"Farklı bir kafe olsun bence. Zaten sürekli okulun içindeyiz."

"İyi, peki. Olsun." diye mırıldandım.

Sertaç'ın gülümsemesi büyüdü. "Atla hadi."

Arabanın sürücü koltuğuna geçerken ben de yanına bindim. Bedir'e en başka bir erkeğin arabasına binmek garip hissettirmişti.

"Nereye gidelim?" diyerek bana döndü.

Omuz silktim. "Bana fark etmez. Bildiğin güzel bir yer varsa buralarda, olur."

"O zaman seni yeni keşfettiğim güzel bir yere götüreceğim." dedi ve arabayı çalıştırdı. Arabadan inene kadar okulla ilgili sorduğu basit sorulara cevap verdim. Sakin bir yolculuk sonrası arabadan indik ve buralarda adını ilk kez duyduğum şirin bir kafenin içine girdik. Cam kenarı bir yere oturduktan sonra kahve siparişlerimizi verdik. Birkaç dakika içinde kahvelerimiz geldi. "Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır, derler." dedi gülerek.

Kahve ve kırk yıl hatır mevzusu Bedir ile aramda olan özel bir şeydi. Bu konuya başka birini dahil etmek istemediğim için basit bir gülüş sergiledim ve kahveden bir yudum aldım. "Güzelmiş cidden kahveleri." dedim.

"Evet, ben de bir okul çıkışı keşfettim burayı. Sıcak, samimi bir kafe. Pek kalabalık olmaması da artı yönü."

"Evet, kalabalık yerler bunaltıyor. Ama burasının da kalabalık bir mekan çok uzun sürmez tahminimce."

"Okuduğun bölüme bakılırsa ellerin lezzetli. Elinden bir tatlı ya da yemek isterim." dedi gülümseyerek. Tamamen arkadaşça söylediği şeye gülümsedim. "Olur, yaparım bir gün."

"Ortaokuldayken ne eğlenirdik seninle." dedi, özlem kokan sesiyle. "Tabi sürekli kavga da ederdik ama ben seninle kavgamızı bile severdim. Bunu şu an söylemem ne kadar geçerli olur bilmiyorum ama o zamanlar senden hoşlanıyordum ben Feyza. Okulda benim hem en iyi anlaştığım hem de en çok kavga ettiğim kişiydin. Garip bir ilişkimiz vardı ve ben bunu seviyordum."

Şaşkınlıkla ona baktım. Önceden ondan hoşlandığım çocuk, o zamanlar sevgimin karşılıksız olmadığını söylüyordu bana. Bunu o zaman biliyor olsaydım her şey farklı olabilirdi ama şu anda bir şey ifade etmiyordu. Bu yüzden benim de bir zamanlar ondan hoşlandığımı bilmesine gerek yoktu.

"Şaşırdım. Böyle bir itiraf beklemiyordum."

Omuz silkti. "Şimdi ne kadar anlamı olur bilmiyorum ama içimde kalmasın istedim. O zamanlar okulumu değiştirmek zorunda kaldığımda da en çok seni bir daha görmeyecek olmama üzüldüm. Hatta bir süre benim okulumu değiştirdiği için ailemle konuşmadım."

"Ben de okuldan gittiğine üzülmüştüm ama bunlar geride kaldı Sertaç. İkimiz de büyüdük ve bunlar sadece yıllar öncesinde yaşanan güzel anılar olarak kalacak."

"Ben de lafı buraya getirecektim. Evet, biz büyüdük. Ama seni tekrar görmem benim eskiye özlemimi kabarttı. Ben seninle eskisi gibi olmak istiyorum. Eskisi gibi en iyi arkadaşım ol istiyorum."

Yutkundum. "Eskisi gibi olamayız Sertaç, çünkü biz eskisi gibi değiliz. Değiştik. Ama hala arkadaş olabiliriz tabii, bunun için geç değil." dedim dostça bir yaklaşımla.

"Ben seninle sadece arkadaş olmak istemiyorum Feyza. Sana arkadaştan da yakın olmak istiyorum." Uzanıp elimin üstüne elini kapattı. "Bunun için vakit geçirip birbirimizi tanımalıyız." dedi.

Bu sahne bana Arda'dan tanıdık geliyordu. Bu yüzden elimi hızlıca elinden çektim. "Sertaç." dedim inkar eder bir tonda. "Ne yapıyorsun? Sevgilim olduğunu biliyorsun."

"Sevgilin..." dedi yüzünü buruşturarak. Saçlarını elleriyle geriye attırdı. "O çocuk sana göre değil Feyza, bu çok bariz. Sen çok sakin, nazik, naif birisin. O ise sinirli, kaba saba biri. İlk gördüğümde bile beni doğru dürüst tanımamasına rağmen kaba ve sert davrandı. Cidden bu kadar zorba biriyle yapabileceğini sanmıyorum. Sen, el üstünde taşınmayı hak ediyorsun."

Dediklerini şaşkınlıkla dinledim. "Bedir böyle biri değil." dedim anında itiraz ederek. "Bedir hayatımda gördüğüm en kibar erkeklerden biri. Sadece seni ilk gördüğünde, senin bir anda bana sarılmandan hoşlanmadı ve bu yüzden sana karşı kaba denilebilecek bir tavır aldı. Hatta bence orada bile kendini oldukça iyi dizginledi."

Sertaç'ın ikna olmayan bakışları ve Bedir'e kötü sıfatları layık görmesi beni sinirlendirdi. "Ayrıca, Bedir benim sevgilim ve onunla aramdaki ilişki sadece beni ilgilendirir. Bedir'i yargılayacak bir konumda değilsin Sertaç." dedim sertçe.

Sertaç, elini kaldırdı. "Tamam Feyza. Üzgünüm. İlişkin tabii ki seni ilgilendirir ama bir arkadaşın olarak gördüklerimi ve hissettiklerimi söyledim."

"Arkadaşım olman seni ilişkim hakkında söz sahibi yapmaz." dedim, tavrımdan ödün vermeyerek.

"Tamam." dedi tekrar, hızlıca. "Özür dilerim gerçekten. Haklısın."

"Sertaç." Derin bir nefes aldım. "Geçmişte güzel şeyler yaşadık, evet ama şu anda benim mutlu bir ilişkim var ve inan bana bunu bozmak en son isteyeceğim şey. Benden istediğin şeyi sana veremem. Bu saatten sonra benden arkadaşlığın bir tık üstünü istersen seninle iletişimimi kesmek zorunda kalacağım." dedim net bir tavırla.

"Ben seni görünce eski günlerin özlemiyle biraz haddimi aştım. Kusura bakma. O hoşlantımın üzerinden de yıllar geçti zaten. Son beş dakikamız hiç yaşanmamış gibi yapıp hayatımıza iki arkadaş gibi devam edebilir miyiz?" Gözlerime baktı. "Lütfen."

"Peki." dedim derin bir nefes vererek. "İki arkadaş olabiliriz."

×××

Sertaç ile başta yaşadığımız gergin dakikaları saymazsak ardından güzel bir sohbet kurmuştuk. Okul yıllarımızdan -duygusala inmeden- nelerde okuyup neler yaptığımızdan bahsetmiştik birbirimize. Üniversite hayatında benden daha tecrübeli olduğu için üniversite hayatını, yaptığı çılgınlıkları anlatmıştı. Gerçekten keyifli zamanlar geçirdiği anlatırken gözünden belli oluyordu.

Ardından bana tekrar parti teklifini yapsa da reddetmiştim. Gerçekten hoşlanmıyordum.

Sonra da beni evimin olduğu mahalleye kadar bırakmak konusunda ısrar etmişti. Sokağıma epey uzak olan bir yerde arabasından inip bana ısmarladığı kahve için teşekkür etmiştim.

Şimdi de evime doğru yürürken içimdeki huzursuzlukla baş etmeye çalışıyordum. Kendimi öyle olmadığı konusunda kandırmaya çalışsam da  Bedir'e yalan söylemiştim, gerçek buydu.

Sertaç ile bir yere kahve içmeye gideceğimi söyleseydim ne olacaktı ki? Bedir başta Sertaç'ı sevmediğinden homurdansa da bana "gitmeyeceksin" diyemezdi ve ben de yalan söylemiş olmazdım. Bedir, Sertaç'ın tasvirindeki gibi zorba bir adam olsaydı eğer, bu yaptığım muamelede biraz haklı olabilirdim ama Bedir zorba değildi ki.

Kendimi eve attıktan sonra düşündüm. Ve bunu Bedir'e söylemek konusunda kendimi zorunda hissederek yatağımdan kalktım ve çantamda telefonumu aradım. Telefonumu bulamayınca ceplerime de baktım ve tekrar hüsrana uğradım. Telefonum yoktu. Çaldırmış olabilir miydim?

Öyle olmamasını umarak içeri girdim ve babaannemin telefonunu alarak kendi numaramı aradım. Birkaç çalıştan sonra telefonum açıldı. "Alo?"

"Feyza." Sertaç'ın sesini duyunca rahatladım. Şükür ki çalınmamıştı.

"Sertaç, telefonumu arabada mı unutmuşum?"

"Evet, tam zamanında aradın. Ben de eve gelmiştim tam arabadan iniyordum telefonun çaldığını duydum. Yere düşürmüşsün arabada."

"Neyse ki başka bir yerde unutmamışım."

"Telefonun bende güvende. Rahat ol. Nasıl yapalım? İstersen yarın okuldan alırsın... diyecektim de yarın cumartesi. Adresini at, ben getireyim telefonunu."

"Yok yok." dedim hızla. "Sen zahmet etme. Az önce beni evime bıraktın zaten ama telefonu düşürmek tamamen benim hatamdı. Sen bana adresini at, ben geleyim almaya telefonu."

"Peki, bu numaraya mı göndereyim adresini?"

"Evet, bu babaannemin telefonuna gönderebilirsin. Hatta şifremi de şimdi yaz, arama kapanırsa açılmaz telefon." Şifremi söyledikten sonra kendi telefonumdan bana adresi gönderdi Sertaç. Teşekkür ederek telefonu kapattım. Akılsız başıma söylenerek babaannemin telefonunu yanıma aldığım gibi evden çıktım. Telefonsuz bir saat bile duramazdım.

Kırk dakika içinde Sertaç'ın gönderdiği sitenin önündeydim. Güvenliğe Sertaç'ın adını verince hemen kapıyı açtı. Sertaç geleceğimi haber vermişti. Bloğunun önüne gelince daha fazla içeri girmek istemeyerek kendi numaramı aradım. Açan olmayınca oflayarak apartmanın içine girdim. Dairesini bulduktan sonra zile bastım. İkinci kez zile bastıktan birkaç saniye sonra kapı açıldı.

Sertaç, üzerinde sadece altını kapatan bir havluyla duruyordu. Hemen gözlerimi kaçırdım. "Kusura bakma, rahatsız ettim. Hemen telefonu alıp gideyim ben."

"Buraya kadar gelmişken bir şeyler ikram etseydim sana."

Hızlıca başımı kaldırdım ama Sertaç'ın çıplaklığıyla göz göze gelince başımı hemen çevirdim. "Yok, ben hemen gideyim. Gerek yok."

"Telefonunu içeri bir yere attım, ev biraz dağınık. İçeri girsene. Hemen bakayım."

"Burada bekliyorum ben."

"Klima açık, evin içi sıcaklıyor. Bari en azından içeri girip kakısa bekle. Ayakkabıyla girebilirsin."

Gerilsem de dediğini yapıp kapısından bir adım içeri girdim. Kapıyı kapatıp önünde bekledim. "Ben hemen üzerime bir şeyler giyip telefonunu bulup geliyorum." dedi ve salonu geçip gözden kayboldu.

"Telefonu hemen getirsen yeter!" diye seslensem de duyduğuna emin değildim.

Oflayarak ayağımla yerde ritim tutmaya başladım. Hiç hoşuma gitmiyordu şu an burada olmam, geriliyordum. Bir an önce buradan çıkmak istiyordum.

Birkaç dakika geçmişti ve Sertaç hala ortada yoktu. "Sertaç!" diye seslendim. Cevap gelmedi.

Evin içinde zil sesi yankılanınca sıçrayarak panik oldum. Kim gelmişti?

Ben daha ne olduğunu anlayamadan Sertaç gittiği yerden aynı bornozuyla geri döndü ve "Kusura bakma üzerime bir şey bulamadım. Telefonu anca buldum." dedi elindeki telefonumu gösterip.

Ben, kapının hemen dibinde dikildiğim için bir eliyle belimi bir eliyle kapı kolunu kavrayarak kapıyı açtı. Yüzüm kapıya dönük olduğu için sırtım Sertaç'ın çıplak göğsüne yaslanmıştı. Kapı da önümden çekildiğinde gördüğüm yüzle donakaldım.

Bedirdi.

Bedir, benimkine benzer bir şok ifadesiyle bana bakıyordu. Önce gözleri belimdeki Sertaç'ın kolunda ardından altına sadece bir havlu sarılı olan Sertaç'a döndü. Gözleri tekrar benim yüzüme döndüğünde ilk kez Bedir'e bakmak istemedim. Çünkü yüzündeki ifade tam anlamıyla hayal kırıklığına uğradığını gösteriyordu.

×××

Bölüm nasıldı?

Bedir sizce ne yapmalı? Nasıl bir tepki vermeli?

Bir sonraki bölümde Bedir'in ağzından bir kısım da yazsam ?

Uzun zamandır bölüm atmadığımın farkındayım. Okuldaki yoğunluğum nedeniyle bir şeyler yazmam mümkün değildi. Ancak bu yaz tatilinde Kış Gülünün finalini yazıp yayınlayacağım. Sözüm olsun.💜

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro