Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

49. Bölüm: Hayallere Giden Büyük Adım

Bölüm şarkısı: Cihan Mürtezaoğlu- Sen Banasın

×××

İnsanlar, yara alarak büyürdü. Bu doğaldı. Mesele yara almak değil, bu süreçte yalnız olmaktı. Bedir, henüz on altı yaşındayken kaldıramayacağından büyük yaralar almıştı ve bu süre zarfında tek başına ayakta kalmaya çalışmak onu yormuştu. Tek başına omzundan atamadığı için de yıllarca sırtına kambur olmuştu o yükler.

Yıllar sonra sırtındaki taşıması zor, büyük yükleri indirmişti. Benimle paylaşmıştı acılarını, yaralarını.

Yaraları, paylaşmakla kapanmamıştı elbet ama artık daha katlanılabilirdi. Çünkü ben vardım, hep olacaktım.

Bedir, evinde, benim dizlerimde, ben onun saçlarını severken uyuyakalmıştı. Onu uyandırıp eve gitmem gerekiyordu ama yapamadım. Eğer şimdi gidersem herkes gibi benim de onu terk ettiğimi hissedebilirdi. Böyle olmayacağını biliyordu ama bir anlık da olsa böyle hissetmesini istemiyordum. Ben tarafından terk edilmenin tadına hiç varmamalıydı.

Telefonumu alıp ablama mesaj attım ve durumu özetledim. Ablamdan da bana destek mesajı gelince rahatladım. Babamı arayacak ve onda kaldığımı söyleyecekti. Tabi mesajının sonunda beni utandıracak derecede sınırımızı bilmemiz konusunda net imalarda bulunmuştu. Onları okumamış gibi yaptım.

Gece boyu Bedir dizlerimde yattı, ben de başımı yasladığım yerde uyuyakalmış olmalıydım. Epey yorucu bir gündü.

Gözlerimi araladığımda en başta bulunduğum yeri yadırgasam da birkaç saniye süren afallamadan sonra Bedir'in salonunda olduğumu kavradım. Gece uyuyakaldığım dik pozisyonun aksine Bedir ile birlikte oturduğumuz kanepede başım yastıkta yatıyordum ve üzerimde bir battaniye vardı.

Kaşlarımı çatarak doğruldum. Gözümün önüne gelen saçları geriye attım. Salonda gözlerimi gezdirdim. Bedir yoktu. Mutfaktan gelen seslerle orada olduğunu anladım. Uyurken karışmış saçlarımı bileğimdeki tokayla topladım. Battaniyeyi kenarı iterek koltuktan kalktım.

Dün sabah giydiğim elbisem kırışmıştı, ellerimle düzeltmeye çalışsam da nafile. Bu yüzden boş verip mutfağa adımladım.

Tezgahın üstünde çayla uğraşan sevgilimi kapıya yaslanarak izlemeye karar verdim. Her şeyiyle bu kadar iyi olan bu adam bana verilmiş bir lütuf olmalıydı.

"Bu kadar çay yeter mi?" diye mırıldandı, demliğin içine bakarak. "Feyza çayı seviyor, biraz daha atayım." dedi ardından, çaydanlığa bir kaşık daha çay koyarak.

"Şimdi biraz daha su katmak gerekiyor muydu?" Bir demliğe bir de suya bakarak düşünürken onu bu dertten kurtarmak istedim. Sessiz adımlarla yanına ilerleyip arkadan beline sarıldım. Başımı sırtına yasladım. Sarılmamla birlikte gerilen sırt kaslarını göz ardı etmeye çalıştım. "Biraz daha çay eklediysen kaynar su da koyman gerekir." diye mırıldandım.

Karnının üstündeki ellerime elini yasladı. "Güzelim? Uyandırdım mı?" Ellerimi çözerek beni önüne aldı.

"Hayır, ben uyandım."

Eliyle yanağımı okşadı. "Bu ne güzel 'günaydın' deme şekli?" dedi gülerek.

Utanarak gülümsedim. Bedir ile her zamankinden farklı bir haldeydik ve bu beni ister istemez heyecanlandırıyordu. "Bizde böyle, işine gelirse." dedim gülerek.

"İşime çok gelir, epey gelir. Her gün isterim hatta."

"Hmm, öyle mi?" diye mırıldandım gözlerimi kaçırarak. Ardından çaydanlığa döndüm. Demliğe biraz su ekleyip ocağa koydum. "Bana kahvaltı mı hazırlıyordun?"

"Yani." diye mırıldandı. "Hazırlamak üzereydim."

"Birlikte hallederiz." dedim buzdolabına ilerleyerek. Elimden tutup beni durdurdu. "Ben hazırlarım, sen misafirsin. Otur." dedi masayı göstererek. Bunu çok centilmen bir şekilde ve gülerek söylemişti ama kaşlarımı çatmama sebep oldu. Onun evinde misafir olmak hoşuma gitmemişti.

"Misafir miyim?"

"Yani, ilk kez evimde kaldın." dedi, kocaman bir gülümsemeyle. Ardından yüz ifademin farkına vardı. "Ama böyle yabancı misafir değil; iyi, güzel, samimi misafir gibi."

"Tamam, ne hazırlayacaksın bana?" dedim gülümseyerek. İyi anlamda söylediğini biliyordum, uzatmak yersiz olurdu.

Düşündü, düşündü... "Peynir? Zeytin?"

"Bu kadar mı?"

"Imm, yumurta?"

"Daha iyi, ama evinde yumurta var mı?" dedim şaşkınlıkla. Bedir yumurta yemezdi.

"Az önce marketten aldım, sen seviyorsun."

"Peki madem, yumurta dedin. O zaman tamamım."

Elleriyle saçlarını karıştırdı. "Vazgeçtim ya, ne misafiri? Sen misafir falan değilsin." Topuzumdan kurtulup yüzümün yanlarına dökülen saçlarımı parmağına doladı. "Benim evim, senin de evin. Bu yüzden misafir değilsin. Birlikte kahvaltı hazırlayalım."

Sözleri kalbimi çarptırırken sakin kalmaya çalışıp gülümsedim. "Yumurta kırmasını bilmiyorsun değil mi?"

Yüzü düştü. "Basit şeyleri biliyorum ama yumurta sevmediğim için henüz öğrenemedim." Bir çocuk gibi bükülen dudaklarına gözlerimi dikmekten vazgeçip ellerimi çırptım. "O halde bugün öğreneceksin. İyi bir çırak olmayı dene!"

Yaklaşık yarım saat sonra basit ama Bedir ile birlikte hazırladığımdan dolayı bana mükemmel gözüken bir kahvaltı sofrası hazırdı.

Bedir'in gözünde çay canavarı mıydım bilmiyorum ama kocaman bir demlik çayımız vardı. Bitirmek için çokça içmeliydik. Bedir'in çayları doldurmasıyla kahvaltımıza başladık.

"Dün gece eve gitmemen sorun olmaz mı?"

"Ablamla konuştum, hallettim."

"Ablana ne dedin?"

Bilinmez bakışlarla yüzüne baktım. "Bedir'in evindeyim, dedim."

"Kızmadı mı?"

"Hayır."

"Babana yalan mı söyledin yani?" dedi huzursuzca. Yanıtsız bıraktım. Babama yalan söylemiş olduğumu sesli bir şekilde dile getirmezsem belki bunu yok sayabilirdim.

Ofladı. "Dizine yatıp uyuyakaldım, seni de zor durumda bıraktım. Yaptığım bencilceydi. Özür dilerim. Benim yüzümden ablana ve babana mahcup oldun."

Masanın üstündeki elinin üstüne elimi koydum. "Bedir. Sen beni buraya gelmeden önce eve bırakmayı teklif ettin ama ben kabul etmedim. Dün senin için zor bir gündü ve yanında olmak istedim. İstesem yine eve gidebilirdim ama gitmedim. Sen bencil biri değilsin, lütfen kendini bir daha böyle itham etme."

Elimi avcunun içine aldı. Üstüne bir öpücük kondurdu. "Dün için sana ayrıca teşekkür ederim. Beni yargılamadın, dinledin ve güvendin. Hayatımda sana anlatmadığım bir şey kalsın istemedim."

Elini sıkıca tuttum. "Asıl ben teşekkür ederim, bana açık olduğun için. Beni hayatına dahil ettiğin için."

"Sen zaten benim hayatıma dahilsin." dedi kaşlarını çatarak. Böyle düşünmeme içerlemişti.

"Öyle değil." diyerek hemen itiraz ettim. "Hayatında olduğumu elbette biliyorum ama... bu biraz daha farklı. Bana geçmişini, aldığın yaraları anlatmak zorunda değildin. Anlatmasan da buna saygı duyardım. Çünkü onlar, ben daha hayatında yokken yaşadıklarındı. Geçmişinde ne yaşadığın..."

"Feyza." diyerek bir elini yanağıma yasladı. "Geçmişim de benim hayatımın bir parçasıydı. Evet, sen hayatımda yokken yaşadığım şeylerdi ama her insanın geleceğini geçmişi şekillendirir. Geçmişimi sana yansıtacaktım elbet, belki de zaten çokça yansıttım, bilemiyorum. Tek bildiğim... geçmişimle de geleceğimle de sana şeffaf olmak istediğimdi. Bu her zaman da böyle sürecek."

İçli bir nefes aldım. "Bedir..."

"Söyle güzelim."

"Seni çok seviyorum." dedim, kalbimin en derininden koparırcasına içli bir şekilde. Ona minnettarlığımı ifade edebileceğim daha iyi bir yol bulamadım o an.

"Seni çok seviyorum, Feyza. Çok." dedi. Yanağımdaki eliyle beni kendine yanaştırdı ve yanağımı güçlü bir şekilde öptü. Gözlerimi kapatıp öpücüğünün tadını çıkardım.

Ardından kahvaltıya gerçekten başladık. Kahvaltımız bittikten sonra da demliği bitirebilmek için çokça bardak çay içmek zorunda kaldık. Hayatımda bu tür zorunluluklara ihtiyacım vardı sadece.

Kahvaltı sonrası ablam mesaj atıp durduğu için onu aramak zorunda kaldım. Babama bugün birlikte gezmeye gideceğimizi söylediği için direkt ona gelmemi istiyordu. Bedir de kulübe gidecekti zaten.

"Hemen üstümü değiştireyim, beraber çıkalım." dedi Bedir, odasına yönelerek.

"Bedir." dedim onu durdurarak. "Elbisem kırışmış, bu şekilde dışarı çıkamam. Ütü var mı acaba, biraz kırışıklığını alsam?"

Elbiseme bakıp başını salladı. "Ben pek kullanmasam da, odamda olacaktı." dedi. Odaya girerken ben de minik adımlarla gidip kapısında durdum. Ütüyü yatağın yanındaki fişe taktı. "Masa yok ama yatağın üstünde ütüleyebilirsin."

Perdesi açık camların önüne gitti ve güneşliği çekip camın iyice kapandığından emin oldu. "Sen işini hallet, ben mutfakta bekliyorum. Senden sonra giyinirim. Kapının üstünde anahtar var, kilitleyebilirsin." dedi ve kapıyı kapatarak çıktı.

Anahtarı kullanıp kullanmamak arasında kalırken vazgeçtim. Bedir'in her ne olursa olsun o kapıyı açmayacağını biliyordum. Ona bu kadar bile güvenmiyor olsaydım zaten bu kadar yolu kat edemezdik.

Bedir'in odasında bu şekilde kalmak yanaklarımı kızartmıştı ama hızlıca elbiseyi üstümden çıkarttım. Isınan ütüyle de olabildiğince ütüledim. Ardından elbiseyi tekrar üstüme geçirip dolabın üstündeki aynada baktım. Elbise gayet iyi durumdaydı.

Ütüyü toplayıp eski yerine koydum. Odadan çıkıp mutfaktaki sevgilimin yanına gittim. "Odada işim bitti. Bu arada, çok fazla oluyorum biliyorum ama bir şey daha rica edebilir miyim?" dedim masum sesimle.

Kaşları çatıldı. "Benden bir şey isterken çekinme lütfen." Bir rica cümlesi gibi gözükse de sesi çokça emir barındırıyordu.

"Tarağını kullanabilir miyim?" dedim saçlarıma dokunarak. "Epey karıştılar."

Gülümseyerek başımın üstünü öptü. "Banyoda, kullanabilirsin."

Yanımdan geçip odasına girdi. Ben de banyoya girip saçıma başıma ayar çektim. İkimiz de hazır olduktan sonra Bedir beni vapura kadar bıraktı. Ardından yanaklarına uzun öpücükler bırakarak onu işe uğurladım. Vapurda karşı yakaya doğru ilerlerken içimdeki garip hisse engel olamıyordum. Şey, ablam ve Erdem abi gibi hissetmiştim.

×××

"Böyle oluyor mu?" dedim, elimdeki örülmüş birkaç ilmek örgüyü göstererek. Babaannem, elimdekine baktı. "Ters yapmışsın." dedi elimden alarak. "Bak, şöyle olacak. Kaçıncıya gösteriyorum." Babaannemin bana örgü öğretme çabasına içimden kıkırdadım.

Teyze olmanın bu kadar zahmetli bir iş olduğunu bilmiyordum. Yeğenime patik örmek bence kutsal bir teyzelik görevi olmamalıydı. Pekala hazır bir patik ya da ayakkabı alabilirdim yeğenime ancak babaannem öyle düşünmüyordu. Bebeğin patiği el örgüsü olmak zorundaymış. Hepimize örmüş, torununun bebeğine örmezse ona kırılabilirmiş.

Teyzesinin bir tanesi kimseye bunun için trip atmaz, dedim ama babaanneme inandıramadım.

Babaannemle bol tartışmalı geçen birkaç saatimizin ardından örgüleri ona paslayıp yemek hazırlamak bahanesiyle mutfağa kaçtım.

Bedir'in evinde kaldığım günün üzerinden on gün geçmişti ve biz o günden sonra bir kez görüşebilmiştik. Bedir'in çok işi vardı.  Bu yüzden özlem her yanımı sarmıştı. Yemekten sonra onu aramayı aklıma yazdım.

Babam geldikten sonra yemek yedik ve usulca odama çekildim. Bedir'i aradım ve uzunca konuştuk. Ardından yorgun olduğum için yatıp uyudum.

Zil sesim kulak tırmalayıcı bir şekilde duyulurken yüzümü buruşturdum. "Kim bu saatte?" dedim söylenerek.

Elimi yan tarafa uzatıp telefonu aldım. Bedir arıyordu. Gözüm saate ilişti. 08.14

Kaşlarımı çatıp telefonu açtım. "Bedir?"

"Sevgilim." dedi sıcak sesiyle. "Uyandırdım, kusura bakma."

"Bir şey mi oldu bu saatte?" dedim huzursuzca.

"Söyleyeceğim ama heyecan yapma, sakin ol."

Kaşlarımı çatıp yatakta doğruldum. "Korkutuyorsun beni, söylesene."

"Sınav puanları açıklanmış. Bir bak istersen."

Uyku akan gözlerim bir anda fal taşı gibi açıldı. "Sınav puanları mı? Üniversite sınavı mı?" dedim şaşkınlıkla.

"Evet güzelim. Bana da haber ver."

"Tamam tamam." dedim heyecanla. Telefonumu yatağa fırlatıp kalktım ve bilgisayarı açtım. Siteyi açıp şifremi girerken ellerim titriyordu.

Kapı ardı ardına vurulunca oraya doğru koşturdum. Kalbim ağzımda atıyordu. "Hazal?" dedim şaşkınlıkla.

"Puanlar açıklanmış. Koş koş! Bakalım hemen! Meraktan çatlayacağım!"

Beni içeri ittirdi ve hızlıca bilgisayarın karşısına geçtik. Siteye yüklenme olduğu için kasıyordu ve dönüp duran yükleniyor işareti beni geriyordu.

Ellerimle yüzümü kapattım. "Yapamadım Hazal, kesin olmadı! Bakamayacağım ben! Sen bak!"

Kafama vurdu. "Sus! Yaptın sen, kötü düşünmek yok. Harika yaptın. Yapamasan da hiçbir şeyin sonu değil!" dedi sertçe.

"Yapamadıysam... her şeyin sonu tabii ki Hazal. Bir daha sınava hazırlanamam. Çalışmam gerekecek."

"Çalışarak da hazırlanabilirsin. Of! Bana neler söyletiyorsun ya! Kötü düşünme!"

Parmaklarımın arasından ekranı görmeye çalıştım. "Açılmadı mı?"

"Hayır." dedi oflayarak. "Açılmıyor. Delireceğim."

On beş dakikayı aşan bekleme süremizin ardından Bedir aradı. Hızlıca açıp hoparlöre aldım. "Bedir."

"Aramadın, merak ettim. Nasıl sonuçlar?"

"Bilmiyorum Bedir." dedim ağlamaklı sesimle. "Açılmıyor site. Çok heyecanlıyım. Bayılacağım."

"Heyecanlanma, sana güveniyorum. Sonuç her ne olursa olsun vazgeçmeyeceksin. Bunu konuştuk." dedi sakinleştirici sesiyle.

"Tamam, biliyorum." dedim derin nefesler alarak.

"Feyza!" diye çığlık atan Hazal'a döndüm. "Ne oldu? Açıldı mı?" dedim heyecanla. Aynı zamanda ellerimle yüzümü kapattım. "Görmek istemiyorum. Söyleme."

"Açıldı. Açıldı!" diye bağırdı. "Sen ne yaptın böyle?"

"Çok mu kötü?" dedim ağlamaklı sesimle.

"Hazal söylesene!" dedi Bedir. "Ayrıca kötü konuşma!"

Hazal elimden tutup oturduğum yataktan kaldırdı beni. Ellerimi yüzümden çektiğimde kocaman gülümseyen yüzünü gördüm. "Başardın!" dedi gülerek.

"Nasıl yani? Kaç puan?" dedim şaşkınlıkla. Dilim tutulmuştu.

"Bu puanla istediğin yerde pastacılık okuyabilirsin!" dedi ve ardından odayı çığlıklarımız doldurdu. Hazal ile sarılıp zıplamaya başladım. "Başardım mı gerçekten?"

Hazal ile sevincim sonrası telefonu alarak kulağıma yasladım. Aynı zamanda ekrana bakıyordum. "Bedir, güzel bir puan almışım!"

"Tebrik ederim seni güzelim. Güzel bir puan alacağına emindim zaten." dedi, güven veren sesiyle.

"Bedir çok mutluyum. Seni görmek istiyorum. Kulüpte misin? Yanına gelebilir miyim?"

Gülüşünü duydum. "Ben de bunu isteyeceğini bildiğim için yoldayım, bir dakika sonra evinin önündeyim."

Bedir tam da söylediği gibi bir dakika sonra evimin önünde oldu. Arabadan iner inmez mahalleliyi boş vererek koşarak ona sarıldım. "Bedir! Çok mutluyum, heyecanlıyım." dedim ellerimi boynuna sararak.

Bir eli belimdeyken diğeri saçlarımı seviyordu. "Seninle gurur duyuyorum. İstediğin yeri kazanacaksın ve hayallerinin peşimde koşacaksın." dedi, dudaklarını saçlarıma bastırarak. "Ve ben hayallerine giden her adımda yanında olacağım."

×××

İstediğim bölüme göre güzel puan almam ailede bir sevince önayak olmuştu. Ablam ve Erdem abi o gün bize ellerinde pastayla gelmişti. Babam bana kocaman sarılıp tebrik etmiş, babaannem okulda takmam için bir atkı öreceğini söylemişti. Babaanneme göre bunu hak etmişim.

Hazal bana hediye düşünmekle meşguldü. Güney'e göre bu zaten beklendik bir puandı, bu yüzden hediyeye gerek yoktu. Onun yerine beni, ona sarılmakla ödüllendirdi. En büyük hediyem onun, benim arkadaşım olmasıymış. Haksız da sayılmazdı.

Teyzem de arayıp sormuştu, ona güzel haberleri vermiştim. Çok sevinmişti, en kısa sürede beni ziyarete geleceğini söylemişti. Anneme haber verip vermemekte kararsızdım. Yanına gidersem yine bir ağlama krizine tutulmaktan korktum. Bu yüzden onun yanına daha sonra gitmeye karar verdim. Nasıl olsa teyzem haberi verirdi zaten.

"Nereye gidiyoruz Bedir?" dedim, beni apar topar evden çıkartan sevgilime. Bu arabayı sevgilisini gezdirsin diye vermemişlerdi muhtemelen Bedir'e.

"Tercih dönemine kaç gün var?"

"İki gün sonra başlayacak." dedim heyecanla sırıtarak.

"E sen şimdi okul gezmeden mi tercih yapacaksın?" dedi, gülümseyerek.

Omuz silktim. "Zaten yapacağım tercihler..." Duraksayarak Bedir'e döndüm. "Tercih yapacağım okula mı gidiyoruz şimdi?" dedim hayretle.

Elimi tutup üzerini öptü. "Evet güzelim. Derya'nın okulunda dememiş miydin? Derya ile konuşup biraz bilgi aldım. Bugün işi varmış, yarın sizinle gelebilirim, dedi ama daha fazla bekleyemedim. Kendimiz gidip bulabiliriz, dedim."

"Sen!" dedim coşkuyla. "Sen harika bir adamsın!"

Utanarak gözünü yola dikti. "Teşekkür öpücüğünü en sona sakla."

Onun da beni utandırma çabasına göz yumdum. Öpücük istiyorsa söylemesi yeterliydi.

Okulun önüne geldiğimizde kapıda güvenlik tarafından durdurulduk. Tercih dönemine özel üniversiteler herkese kapısını açıyordu. Bu yüzden birkaç kimlik bilgimizi verip okulun içine girdik. Arabayı otoparka park ettikten sonra indik. Heyecanla etrafa bakındım. Özel üniversite olduğu adına bakılmadan da anlaşılıyordu. Kocaman kocaman binalar ve etrafı çevreleyen yeşilliklere bakarken mest oluyordum. Gerçekten üniversite mi okuyacaktım ben?

"Bedir burası çok güzel!"

"Evet, kesinlikle."

Bedir, elimi tuttu ve tabelaları takip ederek fakültenin önüne geldik. Etrafı kendi çapımızda gezdik.

"Yeni açılan bir bölüm, o üniversite için risk almak demektir. İlk defa o bölümden öğrenci almak, ilk defa ders verecek olmak çeşitli sorunları beraberinde getirebilir. Bölümün çokça uygulama dersini beraberinde getiriyor ve herhangi bir malzeme, araç gereç eksikliğinin olmaması önemli. Ancak üniversitenin köklü ve başarılı bir üniversite olması güven verici." dedi Bedir, elimi sıkarak.

Söylediklerinde haklıydı.

Ardından okulda görev yapan bir hocayla tanıştık ve bize rehberlik yapmayı teklif etti. Seve seve kabul ettik. Ben her şeye heyecandan gülümsüyorken neyse ki mantıklı düşünen biri vardı yanımda. Aklına takılan her soruyu mantıklı ölçüde soruyordu. Benden çok onun bu üniversite için ikna edilmesine ihtiyacı var gibiydi.

Güzel bir fakülte gezisi sonrası fakültenin önündeki banklara yan yana oturduk. "Çok güzel, ben çok beğendim." dedim. "İlk defa öğrenci alacağı için puanı da henüz belli değil. Kazanamazsam diye korkuyorum."

"Kazanacaksın. Kazanamazsan da sorun değil. Diğer üniversitelere puanın yetiyor. Onları da yazacaksın zaten tercihlerine."

"Diğer üniversiteler İstanbul dışı ama." dedim, yüzümü düşürerek.

"Maalesef." dedi iç çekerek. "Koskoca İstanbul'da bir üniversite ne ya?" diye söylendi.

"Antalya, Karaman ve Kıbrıs. Hepsi de çok uzak." diye mırıldandım.

Elimi tutarak beni kendine döndürdü. "Sen bu bölümü istedin ve hayallerine ulaşacaksın. İster İstanbul olsun, ister Kıbrıs. Zaten iki yıl dediğin nedir ki? Dönem sonu üç ay, dönem arası iki ay tatil var. Geriye yedi ay bir şey kalıyor. Ayda bir ya da iki ayda bir gelirsin illa ki, bazen ben gelirim. Zaten her gün görüntülü konuşuruz."

"Gidersem beni özler misin?" dedim, gözlerim dolu bir şekilde. Başka bir şehir ihtimali bile gözlerimi doldurmuştu.

"Özlerim, hem de öyle böyle değil." dedi yanaklarımı tutarak. "Ama çok da sevinirim. Çünkü, benim güzel sevgilim bir pasta şefi olacak." dedi enerjik çıkan sesiyle.

"Pasta şefi olacağım!" dedim heyecanla. "Gerçek bir pastacı olacağım."

"Evet güzelim, olacaksın." dedi yanaklarımı okşayarak. "Ve bence bu üniversite sana çok yakıştı."

"Ben de bu üniversiteye yakıştım ama bence." dedim kıkırdayarak.

"Fazlasıyla."

İstanbul'u kazanmak isteyen yanım çok ağır basıyordu. Ailemden ayrılmak istemiyordum.

"Arkadaşlarım falan da olur değil mi? Şuralarda otururuz, sohbet ederiz." dedim elimle karşıdaki bankları işaret ederek.

"Olur tabii ki. İster oturur sohbet eder, ister gezersiniz."

"Muhtemelen arkadaşlarımdan büyük olacağım." diyerek ofladım. "Bu sorun olmaz değil mi aramızda?"

"Olmaz güzelim. İnan ki senin yaşında sınıf arkadaşlarının olması çok yüksek ihtimal. Ama sakın arkadaşlarına takılıp beni unutma." dedi oyunbaz tavırla. Omzuyla omzumu dürttü.

"Seni unutabilir miyim Bedir? Sen benim sevgilimsin." dedim hemen. Şaka yaptığını bilsem de gerçekten böyle düşünürse üzülürdüm.

"Biliyorum, takılıyorum sana." Kolunu omzuma atarak beni kendine çekti. Şakaklarımı öptü. "Biraz daha gezmek ister misin?"

"Kampüsün içini de gezelim mi gelmişken?"

Banktan kalkıp elini uzattı. "Gezelim bakalım."

El ele kampüsü turlarken üniversitenin adının yazılı olduğu köşede Bedir'i durdurdum. "Fotoğrafımı çeker misin? Kazanırsam paylaşırım, kazanamazsam da bugünün hatırası olarak kalır."

Ona uzattığım telefonu alarak gülümsedi. "Şimdiden fotoğrafın altına ne yazacağını düşün bence."

Gülümseyerek yazının altına geçtim. "Nasıl poz vereyim?"

"Gülümse, saçlarını geriye attır." dedi elleriyle kendinde sanki saçları uzunmuş gibi göstererek. Haline kıkırdayıp dediğini yaptım.

"Hafif sola doğru çevir başını." dedi ve telefonla birlikte yere doğru biraz eğildi.

Gülümseyerek telefonun kamerasına bakıyordum. "Oldu mu?"

"Şşt. Konuşma. Çok güzel oldu. Biraz daha gülümse... Tamam, süper oldu. Bir sürü çektim." Telefonu indirince koşarak yanına gittim. "Bakayım."

Telefonu alarak çektiklerine bakmaya başladım. Bazılarında Bedir'in direktiflerine gülerken saçma pozlar versem de sonlara doğru harika fotoğraflar yakalamıştı Bedir.

"Harika. Bundan sonra fotoğrafçım sensin Bedir. Her yerde fotoğrafımı çekeceksin."

"Çekeriz güzelim." dedi yanağımdan makas alarak.

"Birlikte de çekinelim." dedim ve hemen yanımızdan geçen genç bir kızı durdurdum. "Bakar mısınız?"

"Buyurun?"

"Şurada bir fotoğrafımızı çeker misiniz rica etsem?"

Kız gülümseyip elindeki telefonu cebine koydu ve ona uzattığım telefonu aldı. "Tabii."

"Gel Bedir."

Yazının önüne geçtikten sonra Bedir elini belime sarıp beni kendine çekti. Birkaç poz çekindik. "Çok teşekkür ederim." dedim kıza.

"Rica ederim, iyi günler." dedi ve yanımızdan geçti. 

Fotoğraflara açıp baktım hemen. "Çok güzel çıkmışız Bedir, bunu da paylaşacağım."

"Paylaş güzelim." dedi başımı öperek.

"Bugün antrenmanın yok mu?" diye sordum, aklıma yeni dank eden şeyle. 

"Sabah maç vardı bu yüzden maçtan sonra çocukları eve yolladım. Dinlensinler."

"Çok iyi bir hocasın." dedim gülerek.

"Yoo, bugün iyi dinlensinler. Yarın canlarına okuyacağım."

Gözlerimi kıstım. "Çok kötüsün."

"Özellikle Altuğ'un canına okuyacağım." dedi gülerek.

"Yunus abiye söyleyeceğim, senden korusun çocuğu."

"Kaşınıyor ama." dedi omuz silkerek.

"Ne yaptı?"

"Sana bileklik almış, vermemi istedi. Unutmuştum, aklıma getirdin." dedi huysuzca. Cebinden çıkartıp uzattı. "Al."

"Bana mı almış? Niye?" dedim sevinçle.

"Sınavda başarılı olduğun içinmiş." dedi burun kıvırarak. 

"Ne kadar düşünceli! Yerim onu!" 

"El alemin bücürünü niye yiyorsun kızım?" dedi asabi bir şekilde. "Tövbe ya Rabbim ya!"

"Of Bedir! Küçücük çocuk!" 

"Küçücük mü? Eşek kadar oldu!" dedi hayretle.

"Neyse ne. İncelik yapmış çocuk. Hevesini kırma. Çok teşekkür ettiğimi ilet. Çok beğendim." dedim, mavi boncuklu bilekliği takmaya çalışarak. Beceremeyince Bedir oflayarak bilekliği elimden aldı. "Kimseye teşekkür falan edemem ben." 

Asılmış suratıyla bilekliğimi takmaya çalışıyordu. Çocukça tavırları bile hoşuma gidiyordu. Etrafa kısa bir bakış attıktan sonra hafifçe ayaklarımın üstünde yükseldim. Bileklik için başını eğdiğinden boy farkımız kapanmıştı. Dudaklarının üstüne dudaklarımı bastırıp hemen geri çekildim. "Çok tatlısın."

Dudakları hafifçe iki yana kıvrıldı. "Şirinlik yapma."

"Ama sana şirinlik yapasım geliyor, yapmayayım mı?" dedim tekrar yüzüne doğru yükselerek. Dudaklarına bakıyordum. Benden hamle gelmeden o dudaklarıma dudaklarını bastırdı. Okul içinde olduğumuz için gereğinden fazla uzayan öpüşmeyi, üç saniye bile sürmemişti, geri çekilerek bozdum. 

"Okuldayız Bedir." diyerek geri çekilmemin açıklamasını yaptım.

"Az önce de okuldaydık." dedi gülerek.

Konuyu kapatmak için etrafa bakınarak sordum. "Sen de üniversite okumak istemez miydin?" 

Omuz silkti. "Basketbol oynayabilmek için ne gerekiyorsa onu isterdim ben. Hayalim okumak değil, basketbolcu olmaktı. Eğer basketbolu bırakmasaydım üniversiteye gerek kalmadan oynayacaktım zaten ama kısmet olmadı. Artık olduğum yerden memnunum." dedi elimi sıkıca tutarak. "Neredeyse tüm hayallerim gerçek oldu. Yapmaktan keyif aldığım bir işim ve birlikte olmaktan delicesine mutlu olduğum bir sevgilim var. Abim de özgürlüğüne kavuştuğunda daha ne isterim ki?"

El ele kampüs turumuzu bitirdikten sonra açık otoparka geldik. Bedir'in bize aldığı çikolatanın ambalajını atmak için biraz ilerideki çöpe doğru yürüdüm. Çöpe attıktan sonra arabaya doğru ilerledim. "Feyza?"

Arkamdan gelen sesle durdum. Yabancı bir sesti bu. Arkamı döndüm. "Feyza? İnanmıyorum!" dedi tekrar. Kaşlarımı çatıp yüzünü inceledim. Bir yerlerden andırıyordu. Kumral saçlı ve uzun boylu, benim yaşlarımda biriydi.

Tam karşımda durdu ve gülümsedi. "Yıllar sonra seni burada göreceğimi tahmin edemezdim!" dedi ve ben o an hatırladım. 

"Sertaç?" dedim şaşkınlıkla. Birkaç saniye içinde dibimde bitti ve ne olduğunu anlayamadan bana sarıldı. Onun kolları arasında olmanın şaşkınlığı bir iki saniye sürdü ve ardından hemen kendimi geri çektim. Bir adım geri çekildim.

Gülümsemesi büyüdü. "Ta kendisi! Tanıyacağına emindim ama valla ben seni zor tanıdım. Ne kadar büyümüş ve..." durup baştan ayağa süzdü. Rahatsızca kıpırdandım. "...epey güzelleşmişsin."

Boğazımı temizledim gergince. Bakışlarım kendiliğinden Bedir'i aradı. Bir eliyle arabanın kapısını tutarken gözleri üzerimdeydi. Çatılı kaşları bir şeyleri anlamaya çalışıyordu.

"Burada mı okuyorsun?" dedi Sertaç şaşkınlıkla.

"Hayır, tercih dönemi öncesi okul gezmeye geldim, sevgilimle." dedim, yanıma doğru gelen Bedir'e bakarak. Sertaç'ın bakışları da aynı anda Bedir'e döndü. Bedir, yanıma gelir gelmez onu tutmak ister gibi elim eline tutundu. Her an Sertaç'a kafa göz dalacak gibiydi.

"Tanıştırayım. Sevgilim Bedir. Ortaokuldan arkadaşım Sertaç." 

Bedir sert bakışlar eşliğinde elini Sertaç'a uzattı. "Memnun oldum Sertaç." 

Sertaç birkaç saniye Bedir'in eline ve bana baktıktan sonra ona uzatılan eli tuttu. "Ben de memnun oldum."

"Sen burada mı okuyorsun?" dedim, korkarak.

"Evet. Şu hemen arkadaki binada, mimarlık okuyorum." dedi gülümseyerek. "Son sınıf olacağım. Sen de burayı mı tercih etmeyi düşünüyorsun? Kazanırsan harika olur. Eski günlerdeki gibi..."

Eski günlerden bahsetmesi gerilmeme neden olunca hızla araya girdim. "Ne güzel bir okulda okuyorsun. Çok beğendik biz, değil mi Bedir?" Bedir'i bana bakması için dürttükten sonra başını bana çevirdi. Zoraki gülümsedi. "Evet güzelim."

"Bizim acelemiz var, gitmemiz lazım." dedim. Bir an önce buradan çıkmak istiyordum.

"Dur. Telefonunu ver, seni bulmuşken bir daha kaybedemem. Hazal ile bir kere karşılaşmıştık bir iki sene önce. Geçiştirdi beni, numaranı vermedi." Hazal'a içimden öpücükler yollarken gözümün önüne kadar soktuğu telefonu mecburen aldım ve numaramı girdim. 

Telefonumun çalmasıyla beni çaldırdığını anladım. "Çaldırdım, sen de kaydet beni. Umarım burayı kazanırsın."

"Umarım." dedim isteksizce. Bu okul için az önceye kadar epey istekliyken şimdi tüm heyecanım kaçmıştı.

"Aceleniz varmış, öyleyse tekrar görüşmek üzere."

Bir adımda önüme geldiğinde tekrar bana sarılacağını anladım. Ancak Bedir önüme geçerek buna engel oldu. Sertaç da önünde birden Bedir'i görünce geri çekildi. "Görüşmek üzere." dedi Bedir, sertçe. 

Sertaç'a söz hakkı tanımadan tuttuğu elimden beni çekerek arabaya doğru yürüttü. Kapımı açarak arabaya bindirdi ve kapıyı kapattıktan sonra  etrafında dolandı. Bindikten sonra çalıştırdı. Sert bir manevrayla park alanından çıktıktan sonra el sallayan Sertaç'a göz ucuyla baktı. "Puşt." diye mırıldandığını duyabildim sadece.

Okuldan çıktıktan sonra gergince araba kullanan Bedir'e baktım. Sertaç'ın bana sarılmasına sinirlenmişti, haklıydı da. Ama o an böyle bir şey yapacağını düşünemediğim için hazırlıksız yakalanmıştım.

"Bir anda sarıldı, böyle bir şey beklemiyordum. Ne olduğunu anlamadım zaten." dedim Bedir'e doğru dönerek. "Hemen geri çekildim zaten, ben de rahatsız oldum. Özür-"

"Biliyorum." dedi, özür dilememe izin vermeden. Elimi tuttu. "Çocuğun gevşek olduğu her halinden belli zaten."

"Sertaç ve ben..."

"Bu konuyu sonra konuşalım mı güzelim?" dedi gülümseyerek. "Bugün güzel bir gün, moralimi bozmak istemiyorum."

"Tamam." diye mırıldandım.

Bir süre sessizlik olduktan sonra müzik açtım ve hareketli müziğe eşlik ederken Bedir'i güldürmeyi başardım. "Bana kahve yapmak ister misin?" dedim gülümseyerek.

"Bir 40 yıl daha mı?" 

"Ne? Beğenemedin mi?" 

Elimin üstünü öptü. "Bayıldım."

Birbirimize sataşarak İstanbul trafiğini eğlenceli hale getirmeye çalıştık ve en sonunda Bedir'in evinin önünde durduk. Kendimi arabanın dışına atarken epey yorgun hissediyordum. Trafik yorucuydu. Bedir daha da yorulmuş olmalıydı.

"Trafik seni epey yordu. Hadi yine iyisin, kahveler benden." dedim omzuna vurarak. 

Kapıdan içeri girdiğimizde ilk katın kapısı açıldı ve burada oturan Bedir'in ev sahibi ile karşılaştık. Altmışlı yaşlarında yaşlı bir teyzeydi. Kaşlarını çatarak ikimize baktı. "Neden geldin?" dedi bana.

"Kahve." dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. 

Ardından Bedir'e döndü. Bastonuyla kapının yanına sertçe vurdu. "Kızı hava kararmadan evine bırakıyorsun, ha yoksa rahmetlinin tüfeğiyle gelir bacaklarından vururum da." dedi tatlı Karadeniz ağzıyla. 

"Eve bırakacağım kızı zaten, neden bırakmayayım?" dedi Bedir, yutkunarak. Teyzeden korkuyordu.

"Gidin evlenin sonra ne yapacaksanız yapın." dedi, gözleri ikimizin arasında gidip gelirken. Ardından kapıyı çarpıp içeri girdi. Bedir ile göz göze geldiğimizde utanarak bakışlarımı kaçırdım. Elleriyle geçmemi işaret edince hızlıca merdivenleri tırmandım. Kapının önünde durduğumda Bedir'in gelmesini bekledim. Anahtarı kapıya takmaya çalışırken gülümsemesini bastırmaya çalışıyordu.

"Ne gülüyorsun?" diyerek çıkıştım.

Yüzünü tamamen bana döndürüp gülümsedi. "Utandın mı sen?"

"Yoo." diye inkar ettim. "Açıyor musun şu kapıyı, yoksa eve mi gideyim?" dedim, yumruk yaptığım elimi kapıya vurdum hafifçe. Gülümseyerek elimi tuttu. "Açıyorum güzelim. Sakin ol."

Bedir hala aheste aheste kapıya anahtar denerken bir türlü doğru anahtarı bulamıyordu. Bilerek yapıyor da olabilirdi.

"Ver şunu, açamadın on saattir." diyerek anahtarlığı elinden çektim. Dört tane anahtar içinden doğru olanı bulması nasıl saatler sürerdi?

Denediğim ilk anahtarla birlikte kapı açıldığında şaşkındım. Çünkü anahtar kapıya olmamasına rağmen açılmıştı. 

Kapı tamamen açıldığında içeride olan bir kızın kapıyı açtığını anladım. Bize kapıyı açan bu kız, tahminen benden büyük, siyah uzun saçlı, esmer ve güzel biriydi. Üstelik üstünde mini bir şort ve askılı bir badi vardı. Sinirle çenem kasıldığında bu kızın Bedir'in evinde ne aradığını düşünüyordum.

Sinirle Bedir'e döndüm. "Bedir? Bir açıklaman var mı?"

Bedir, şaşkınlıkla kıza bakıyordu. Ardından bakışları bana döndü ve yutkundu. "Yok."

×××

Bölüm nasıldı?

Bedir'in evindeki kız kim?

Hikayede görmek istediklerinizi ve istemediklerinizi yazın lütfen.

Haftaya cuma yeni bölüm gelecek.

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro