39. Bölüm: Karabasan
Keyifli okumalar! Yorumlarınızı bekliyorum!
×××
Zor dönemlerden geçmiştim, aile olarak zor dönemlerden geçmiştik. Mutluluk, son zamanlarda bize haram olmuşken onu tekrar kazanabilmek için bir bedel ödemek durumunda kalmıştık. Ucu, ailemizin bütünlüğüne dokunan bir bedel...
Annem ve babamın boşanması ile ailemizin etrafında dolaşan karabasanlar bir nebze durulmuştu ve savaştan çıkmış asker yorgunluğu vardı üzerimizde. Bu yüzden davanın üstünden üç gün geçmesine rağmen davayı sindirebildiğimiz pek söylenemezdi. Özellikle babam... Davayı açtığından beri eski neşesi zaten yoktu ama dava sonuçlandığı günden beri de daha bir durgun olduğunun farkındaydım.
Üzülüyordu, haklıydı da. Yıllarını verdiği kadınla evlerini, hayatlarını, yollarını ayırmıştı ama geçerli sebepleri vardı. Mutsuz bir hayat sürdürmek istemiyordu. Bu yüzden kararından pişman olmaması için sürekli yanında olup onu mutlu etmeye çalışıyordum. Kararından azıcık bile pişman olması beni tarifsiz duyguların içine atardı.
Babam benim için kıymetliydi, keza annem de öyle. Şu yaşıma kadar her dediğine uyum sağlayıp orta yolu bulmaya çalışmam da bu yüzdendi zaten. Ancak bir zaman sonra hayatıma ve hayatıma aldığım insanlara direkt müdahale edilmesi canıma tak etmişti. Haklı olmamdan kaynaklı içimde büyük kırgınlıklar ve öfkeler oluşmuştu. Bu süreçte annemi de kırdığımın farkındaydım ama kendime engel olabilmem pek mümkün değildi. Hayatımı kendi idareme alabilmeliydim. Kırıp dökmek zorunda değildim belki ama başka yolunu da bilmiyordum açıkçası.
"Annelerin hakkı ödenmez." derlerdi. Sonuna kadar katılıyordum bu söze. Zira bir canlının varlığını kendi bedeninde sürdürmek, aylarca onu hissetmek, çoğu zaman kendi canının önüne onu koymak ve bir can dünyaya getirmek kolay mesele değildi. Doğumdan sonra çekilen ağrılar ve maruz kalınan bedensel değişiklikler de bunun cabasıydı. Hele ki iki can dünyaya getirdiysen bu acılar ikiyle çarpılıyordu ama bu çarpma işlemi kesinlikle matematiksel değildi.
Evet doğurmak meseleydi ama büyütmek daha sancılı bir süreçti. Bu sürecin altından kalkmak da tabiri caizse her yiğidin harcı değildi.
Annem de muhakkak bizi büyütürken zorluklar çekmiştir ama bu zorluklarla başa çıkma hatta zorlukları ortadan kaldırma yöntemi yanlıştı. Anne olmadığımdan ötürü iki çocuklu bir evi kıt kanaat geçindirmek gibi bir zorluğum olmamıştı ama anne olsaydım da bu sorunun çözümünü zengin damatta bulmazdım.
Düşüncelerimden sıyrılarak kalktığımdan beri izlediğim boş tavandan gözlerimi ayırdım. Uyuşukça yatağımdan kalkıp odamdan çıktım. Sabah saat sekizdi. Evi dolaştıktan sonra babamın çoktan gittiğini anladım. Kahvaltı yapmadan gidiyordu artık işe ve bu beni üzüyordu.
Merdivenlerden gelen seslerle kapıya yönelip açtım. Bir adamın yüksek tondan konuşma sesi geliyordu. Üzerimde pijama olduğu için yandan ince uzun bir hırka alıp üstüme geçirdim ve önünü bağladım. Anahtarı alıp kapıdan çıktım.
Bir kat çıktıktan sonra bu seslerin Bedir'in evinden geldiğini anlayıp bir kat daha çıktım.
"Anlamıyor musun sen? Bir daha sözleşme imzalamak istemiyorum seninle! Bu gün son günün. Yarın sabah buraya geldiğimde içeride bir eşyanı bile görmeyeceğim!"
"Tufan amca?" dedim sesini bastırmak için yüksek bir sesle.
Şu sıralar nedenini anlamadığım bir şekilde Bedir'e takmış olan ev sahibimiz arkasını döndü. Onun arkasında da Bedir'i çok net bir şekilde gördüm.
"Sabahın köründe ne bu bağrışma? Eve alacaklı gibi dadanmışsın?" dedim.
Bedir yanıma geldi, kolumu tuttu. "Ben hallediyorum, sen eve in Feyza."
"Sen hallediyor olabilirsin ama Tufan amca pek öyle düşünmüyor sanırım. Sabahın sekizinde kapıya dayandığına bakılırsa, hiç anlaşamayacak gibi."
"Sen araya girme." dedi Tufan amca.
Bedir aceleyle kolumu tuttu. "Feyza lütfen."
Bedir'i duymazdan gelip Tufan amcaya döndüm. "Bir insanı evinden çıkarmanın da bir adabı vardır. Öyle sabahın köründe evine dadanarak bağırış çağırış olmaz o iş. İnsan gibi kapısını çalarsın, sözleşme yenilemek istemiyorum evi boşalt dersin. Bu yaptığın ayıp değil mi?"
"Asıl size ayıp be!" dedi Tufan amca ikimizi parmağıyla göstererek.
Benden önce Bedir atıldı. "Büyüğümsün diye saygılı olmaya çalışıyorum ama kapıma dayanarak saygıyı yok ettin. Ne ayıbımızı gördün şimdiye kadar? Kime rahatsızlık vermişim?"
Tufan amca sinir bir şekilde seslice kahkaha attı. Merdivenlerde bağrışıyorduk, babaannem duymazdı umarım. "Bir de utanmadan soruyor musunuz? Tüm mahalle sizi konuşuyor, insanlara daha ne rahatsızlığı vereceksiniz?"
"Ne diyorsun? Açık konuş." dedim sertçe.
"İkinizin fingirdediğini bilmeyen yok diyorum. Daha da açayım mı?"
Yediğim laf ile şaşkınlıkla kalakaldım.
"Ne diyorsun lan sen!" dedi Bedir. Tufan amcanın üstüne yürüyüp yakalarını kavradı ve merdivenin duvarına yasladı. "Lafını bil de konuş! Büyüğüm demem yapıştırırım seni şu duvara! Özür dile!" dedi gözleri alev almışken.
Ne hissedeceğimi bilemezken yapmam gereken ilk işin Bedir'i sakinleştirmek olması gerektiğini biliyordum. Kolunu tutup geri çekmeye çalıştım çünkü öldürecek gibi bakıyordu. "Bedir."
"Feyza'dan özür dile! Yoksa seni şuracıkta gebertirim!" diye bağırdı.
Tufan amca Bedir'in kollarından kurtulmaya çalıştı. "Bırak beni! Manyak mısın? Herkesin gözünün gördüğünü ben söyleyince mi sorun oldu?"
Bedir, bir elini yakasından çekip Tufan amcanın boğazına götürdü. "Özür dile dedim!" dedi tekrar.
"Bedir, bir şey olacak. Bırak lütfen." dedim kolunu çekmeye çalışarak ama öfkesinden gözü dönmüştü ve bu haliyle onu ayırmak mümkün değildi.
Nefessiz kaldığı için çırpınan Tufan amca dişlerinin ardından konuşmaya çalıştı. "Bırak... özür dilerim..."
"Az önceki gibi, bağırarak!"
"Özür dilerim!" dedi yakarış biçiminde. Bedir birkaç saniye daha durduktan sonra elini çekti. Tufan amca öksürerek elini boğazına götürdü ve derin nefesler aldı. Başını kaldırıp Bedir'e baktıktan sonra merdivenlere yöneldi. Öksürerek merdivenlerden indi ve gözden kayboldu.
Ben Bedir'e bakarken o ben hariç her yere bakıyor, saçlarını çekiştiriyordu. Eline dokundum, saçlarını çekmemesi için. "Bedir, yapma. Gel içeri girelim."
Bedir'i zar zor içeri çekip kapıyı kapattım. Elimden kurtulup hızlı adımlarla sağa sola yürüdü. "Adi şerefsiz! Nasıl böyle bir şey söyler? Nasıl?"
Kendi kendine bunun gibi birçok şey söylerken önüne geçip onu durdurdum. İki elini saçlarından çektim. Yanaklarına ellerimi koyup bana bakmasını sağladım. "Bedir, lütfen sakin olur musun?"
Yediğim laflara rağmen nasıl sakin kaldığımı merak ediyordum. Bedir bu kadar öfkeli olmasa muhtemelen onun yerinde deliren ben olurdum ama Bedir'i sakinleştirmek adına sakin kalmalıydım.
"Sakin falan olamam ben Feyza! Duymadın mı elin piçi gelmiş ne diyor? Sana böyle bir şeyi nasıl yakıştırır, nasıl ima eder? Delireceğim!"
Çenesinden tutup yüzünü yüzüme sabitledim. "Bedir, bana bak. O adamın ya da başkasının ne dediği benim için hiç önemli değil. Tamam mı? Ben seni ne kadar saf seviyorsam senin de beni öyle sevdiğini biliyorum. Bunu kimseye ispatlamak zorunda da değiliz. Biz, başkasının lafıyla onların kalıplarına girecek insanlar değiliz. Biz biliyoruz, bu bize yeter."
Gözleri gözlerime değdiğinden beri sakindi ancak sözlerim biter bitmez öfkesi tekrar alevlendi. "Yetmez Feyza, yetmez. Ben bu mahalleye yeni geldim ve hayatımda olmayan tanımadığım insanların arkamdan konuşması bana koymaz ama sen bu mahallede büyüdün. Markete giderken ya biri sana imayla bakarsa? Kötü söz söylerse? Sadece sana da değil, biri ya gider babaannene abuk sabuk konuşursa? Baban? Ya babanın kulağına böyle bir laf giderse ne olur? Sana gelecek en ufak söze dayanamam ben Feyza!"
Babamın ya da babaannemin benim hakkımda az öncekine benzer bir söz duyacak olması beni oldukça yaralardı.
"Bu mahallede büyümüş olmam hiçbir şey değişmez. Tanıdığım ve sevdiğim insanlar arkamdan bu şekilde konuşuyorsa zaten hayatımda olmamaları gereken insanlardır onlar. Beni tanıyanlar, babam ve babaannem... Beni biliyorlar, inanmazlar ki." dedim omuz silkerek. Ancak böyle bir olay yaşasak tepkileri ne olurdu kestiremiyordum.
Yanaklarımı elleriyle tuttu. Alnını alnıma yasladı. "Bilemeyiz Feyza'm. Tek bildiğim, eğer birinden daha böyle bir söz duyarsam bu sefer beni kimse tutamaz."
Feyza'm kelimesine kalbim akarken ellerinin üstüne ellerimi yasladım. "Babaanneme söylesek mi?"
"Olur."
"Babama?"
Derin bir nefes verdi. "Bizden duyması daha iyi olur değil mi?"
"Ya da bilmiyorum. Babam bu sıralar biraz durgun. Şimdi ona böyle bir meseleyle gitmek istemiyorum. Hem biraz erken. Değil mi?" dedim çekinerek.
Kaşlarını çattı. "Ne kadar oldu ki biz sevgili olalı?"
"Şimdiden sevgilik tarihimizi unuttun. Bir buçuk ay oldu."
Burun kıvırdı. "Az olmuş ya daha. Ama ben sanki yıllardır seninleymişim, hep yanımdaymışsın gibi hissediyorum."
Beline sarılıp başımı yasladım. "Sana ev bakmalıyız."
O da kollarını bana doladı hemen. "Ben hallederim, sen dersine çalış. Sınavın yaklaşıyor. An itibariyle Mart ayına girdik."
"Sen ben mi var? Birlikte bakarız işte."
Dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Doğru, sen ben yok. Biz varız. İkimiz."
Geri çekildim. "Eşyalarını toplayalım mı?"
"Gözlerin neden kızardı şimdi? Neden ağlıyorsun?"
Omuz silktim. "Bu evden gideceksin ve bir daha işten geliş gidişlerinde seni göremeyeceğim. Seni kahvaltıya çağıramayacağım. Diyet listene uyup uymadığını kontrol edemeyeceğim. Aramız ya açılırsa?"
Gülerek iki kolumu tuttu. "Evet, türlü bahanelerle seni göremeyecek olmak üzücü ama neden aramız açılsın güzelim? Ben her fırsatta yanına geleceğim. Hem yine bu çevreden ev bulmaya çalışacağım."
"Söz mü? Her fırsatta görüşeceğiz."
Başını salladı. "Söz."
"Tamam o zaman." dedim tekrar sarılarak. "Eşyalarını toplayalım. Çok eşyan var mı? Araba falan çağırmak lazım olur mu?"
"Ev eşyalı olduğu için bir tek valizimle çıkıp gelmiştim. Puzzle'ımı da bitirdiğim için bu ikisinden başka eşyam yok."
"Sen ne zaman gideceksin işe?"
"Bir iki saate orada olmam lazım."
"O zaman eşyalarını toplayalım, bizde kalsın valizin ve puzzle tabloların. Ben gün içinde ev bakarım. Bulamazsak bulana kadar babaannemde kalırsın."
"Gerek yok, bugün bir pansiyon ya da hotel gibi bir şey bulurum."
"Olmaz." diye itiraz ettim. "Zaten gideceksin, en azından bir iki gün daha aynı bina içinde kalalım."
"Tamam, öyle olsun."
"O zaman hemen toparlanmaya başlayalım, geç kalma işe." dedim Bedir'den ayrılarak. Ardından işe koyulduk.
×××
Bedir ile bavulunu ve puzzle'larını topladıktan sonra apar topar evden çıktı. Çok uzak olmasa da geç kalmıştı muhtemelen. Her ne kadar "ben yaparım sen git" desem de her şeyi toparlayana kadar kalmıştı. Eşyalarını babaannemin evine koymuştum.
Şimdi de önümde kitaplarım, soruyu okumaya çalışırken nasıl ev bakmaya çıkabileceğimi düşünüyordum. Bu mahalleden bakmayı düşünsem de mahalledeki çoğu kişiyi tanıyordum ve tek kişilik ev bakıyorum dediğimde bir sürü dedikodu çıkacaktı yine.
Başka mahallelerden bakabilirdim belki ama çok uzak da olsun istemiyordum.
Ki artık bu evde de kalmak istemiyordum. Babamla bu konuyu konuşmam gerekiyordu ama ne diyecektim ki? Ev sahibi geldi, çirkin çirkin laflar etti. O yüzden bu evden taşınalım, desem önce gider ev sahibiyle bir güzel kavga eder sonra da evi taşırdı.
Her ihtimalin sonu babamın ev sahibiyle kavga etmesine çıkıyordu. Babamın zaten geçirdiği zor günler üzerine bir de ev sahibiyle kavga etmesini istemiyordum. Hele ki ev sahibi aynı cümleleri tekrarlarsa babamın gözünde düşebilirdim ve bunun olmaması için her şeyi yapacaktım.
Evde durmaktan sıkılınca Mart güneşine aldanıp parka gitmeye karar verdim. Çözeceğim bir kitabı alıp babaanneme haber verdim ve evden çıktım. Nerelerde boş ev olabileceğini düşünürken çoktan parka gelmiştim.
Banklardan birine oturup test kitabımı önüme aldım. Çözmeye kendimi kaptırmışken telefonum çaldı. Bedir'in adını görür görmez açtım. "Efendim?"
"Ne yapıyorsun güzelim?" Hiç, düşüyorum öyle.
"İyiyim, yakışıklım. Sen ne yapıyorsun?"
Güzel kahkahasını duydum. "Yakışıklım mı?"
"Evet. Sen güzelim diyorsun ya." dedim omuz silkerek. "Ne oldu? Sevmedin mi?"
"Senden gelen bir şeyi sevmeme lüksüm var mı benim?" dedi tatlı tatlı. Acaba yanına gitsem Kenan hocadan fırça yer miydim?
"Acaba bu tatlılığınız sadece canım cicim aylarında mı geçerli yoksa her daim mi?"
"Hımm, bilemeyeceğim. Bunu canım cicim ayları geçtikten sonra düşüneceğim."
"Bak sen?" dedim gülerek.
"Neredesin sen, arkadan bir sürü çocuk sesleri geliyor."
"Evde canım sıkıldı, okulun yanındaki parka geldim. Okuldan geliyor sesler."
"Anladım. Ben de sana ev bakmak için uğraşma demek için aradım. Hallettim ev işini."
"Nasıl hallettin?"
"Kenan hoca, yine ve yine hızır gibi yetişti. Bir arkadaşa sorarken duymuş. Kulübe yakın lojman gibi bir yerleri varmış, 'eşyaları al hemen taşın' dedi."
"Yaa çok sevindim." dedim ama aklıma gelen gerçeklikle biraz üzüldüm. "Şimdi kulübün orada olacak evin yani?"
"Evet de... Pek sevinmedin sanki?"
"Hayır sevindim sevinmesine de... Böyle hemen yanımda olmana alıştım. Sürekli seni görebiliyordum. Şimdi araya mesafe girecek."
"Mesafeler gözüyle sevenler içindir güzelim, gönülden sevene işlemez."
Moralim hemen yerine geldi ve yüzümde aptal bir sırıtış oluştu. "Ya, öyle diyorsan..."
"Öyle."
"Ev bulabildiğin için senin adına sevindim gerçekten. Ama hocanın bahsettiği ev temiz midir, eşyası var mıdır? Onlara bakmak lazım. Hemen taşınamazsın. Önce dip köşe temizlik şart."
"Hoca temiz dedi. Eşyalıymış da..."
"Hocanın temiz dediğine ne bakıyorsun sen? Olmaz öyle. Yarın hafta sonu, ben gelirim birlikte temizleriz."
"Birlikte?"
"Evet, birlikte. Yoksa bana yardım etmeyecek misin?"
"Hayır hayır, ederim de. Pek anlamam ben."
"Ben anlatırım sana sevgilim, dert etme."
"Öyle olsun madem. Şimdi gitmem gerekiyor. Görüşürüz."
"Görüşürüz. Dikkat et kendine. Terli terli su içme."
Güldü. "Tamam, sen de çok kalma parkta. Üşütme."
"Tamam." dedim gülerek. Telefonu kapattıktan sonra yüzümdeki sırıtışı silmek zor oldu tabii biraz.
Kendimi toparlayabildiğimde test kitabına geri dönmüştüm. Cidden ders çalışabilen insanlara büyük saygı duyuyordum. Çünkü dördüncü dakikasından sonra sarmıyordu çalışmak.
"Kolay gelsin." diyerek karşıma oturan kişiyle ne kadar zamandır çözdüğümü bilmediğim test kitabından başımı kaldırdım.
"Cahit?" dedim şaşırarak.
"Hayırdır bu kitaplar ne böyle?" dedi önümdeki kitapları incelerken.
"Üniversite sınavına hazırlanıyorum, okumaya karar verdim."
"Hadi, ciddi misin?" dedi kaşlarını kaldırarak. "Senin adına çok sevindim."
"Teşekkür ederim."
"Hangi bölüm istiyorsun?"
"Sınava göre belli olacak ama pastacılık için hazırlanıyorum. Tabii sınavdan sonra ne olur bilemem."
"Harika, zaten senin el lezzetini bilmeyen yok. Başarılı olacağına eminim."
"Sağ ol, bunca sorular arasında bunu duymak iyi geldi." dedim gülerek.
"Feyza?" diye tanıdık sesle arkamı döndüm. Ne zaman yanıma geldiğini anlamadığım Bedir yanıma oturdu. "Sevgilim."
"Aaa, erken mi çıktın işten Bedir? Saat daha erken."
Başını salladı. "Eve taşınmak için erkenden çıktım." dedikten sonra gözleri karşımda oturan Cahit'e kaydı. Kim olduğunu merak ettiği her halinden belliydi.
Cahit'e bakarak Bedir'i gösterdim. "Bedir'i zaten tanıyorsun." Ardından Cahit'i işaret ettim. "Mahalleden arkadaşım Cahit."
Bedir şaşkınlıkla gözlerini açarak bana baktı ve işaret parmağıyla Cahit'i işaret etti. Ona hastanede kan verenin Cahit olduğunu söylemiştim. Şimdiye kadar daha önce görmese de ismini biliyordu. Başımı salladım, gözlerindeki soru işaretlerini giderdim.
Bedir, benden onayı alınca Cahit'e döndü ve elini uzattı. "İsmini biliyordum ama yüz yüze tanışmak ve teşekkür etmek şimdiye kısmetmiş. Bıçaklandığım gün beni hastaneye yetiştirmişsin ve kan vermişsin. Her şey için gerçekten teşekkür ederim. Tanıştığıma memnun oldum."
Cahit de ona uzatılan eli kavradı ve Bedir'in elini sıktı. "Teşekkür edilecek bir şey yok. İnsanlık görevimi yaptım. Senden en son haber aldığımda hastanede yeni uyanmıştın ve şimdi seni tamamen iyileşmiş görmek mutlu etti. Ben de tanıştığıma memnun oldum."
İkisi ellerini çektikten sonra bir anlık sessizlik oldu. Cahit ikimize baktıktan sonra ayaklandı. "Seni yalnız görünce bir selam vereyim demiştim ama şimdi eve gitmem lazım." dedikten sonra Bedir ile bir tur daha tokalaştıktan sonra gitti.
Cahit gittikten sonra Bedir bana döndü. "Sana üşütme, çok durma dışarıda demiştim ama anlaşılan saatlerdir buradasın."
"Saatin nasıl geçtiğini anlamamışım. Mart sıcağına aldandım."
Ellerini ellerimin üzerine koyup kaşlarını çattı. "Buz gibi olmuş ellerin. Hadi kalk, eve gidelim" dedi ayaklanarak. Böyle söyleyince içim bir titredi. Sanki birlikte yaşadığımız eve gidiyormuşuz gibi hissettirmişti.
Parktan çıktıktan sonra kaldırım yolunda devam edecekken Bedir elimden tuttu ve beni geriye yönlendirdi. "Nereye Bedir?"
Küçük beyaz bir arabanın önüne geldikten sonra ön kapısını açıp geçmem için bekledi. "Bu araba nereden çıktı?"
"Kulüpte hocalara tahsis edilen araçlardan. Bugün oylamayla seçilen kulüp başkanımızın hediyesi." dedi gülerek.
"Nasıl yani bu araba senin mi?"
"Benim değil ama kulüpten ayrılana kadar bende duracak."
"Bu harika. İşe gelip giderken otobüs derdin olmaz."
"Değil mi? Bence de. Ama donduk artık. Hadi bin." dedi işaret ederek. Arabaya bindikten sonra kapıyı kapattım. Bedir de etrafından dolaştıktan sonra şoför koltuğuna oturdu.
"Uzun zamandır araba kullanmadığım için kullanırken biraz bocalayabilirim. O yüzden kemerini tak." diye uyardı. Hemen dediğini yaptım.
Birkaç dakika sonra evin önüne gelince arabadan indik. Babaannemin evine girdik, Bedir'in eşyalarını almak için.
Üç bavul ve bir tane çanta dolusu eşya ve puzzle'ları vardı. Sabahtan beri gözüme çarpan puzzle tablolardan birini gösterdim. Karmaşık renklerin olduğu güzel bir manzara resmiydi.
"Şunu çok beğendim." dedim elimdekine bakarak.
"İstersen alabilirsin." dedi.
"Gerçekten mi?" dedim sevinçle yüzüne bakarak. Kapıdan babaannemin gelip gelmediğini kontrol ettikten sonra yanağımdan makas aldı. "Tabii ki, sorman hata."
"Teşekkür ederim. Odamın duvarına asacağım."
Gülerek yanımdan geçip odada babaannemin elini öpüp sarıldı. Babaanneme taşınacağını sabah söylemiştik zaten ve çok üzülmüştü. Bedir gittikten sonra da biraz göz yaşı dökmüştü. Gerçekten Bedir'i kendi oğlu gibi benimsemişti.
"Gidecek misin gerçekten? Ne gerek var gitmene? Gel burada birlikte yaşarız. Hem bu deli kızı özlersin." dedi babaannem beni göstererek.
Şaşkınlıkla babaanneme baktım. Kaşlarını çattı. "Ne bakıyorsun öyle şaşkın şaşkın? Sanki sevdalı olduğunuzu anlamadım mı? Siz giderken ben dönüyordum o yoldan." dedi burun kıvırarak.
Bedir'e döndü ardından. "Bu deli kız yüzünden beni unutma ama tamam mı? Hep gel."
Bedir tekrar sarıldı babaanneme. "Seni unutabilir miyim ben Mediha sultan? Tabii ki hep geleceğim."
Birkaç duygusal andan sonra Bedir, gitmesi gerektiğini söyleyince babaannem biraz naz yapsa da her hafta gelip görme sözüne gitmesine izin verdi.
Bedir'in bavullarını ve puzzle tablolarını aşağıdaki dış kapının önüne çıkarttık. İçim rahat etmedi böyle. "Bedir ben de gelsem mi seninle? Nasıl bir yerde kaldığını görürüm, içim rahat eder. Hı?"
"Güzelim gel tabii de..."
"Hem nereleri temizlenecek ona bakarım. Ona göre malzeme ayarlarım. Yarın da birlikte dip bucak gireriz?"
Gülerek yanaklarımı okşadı. "İyi madem, gel."
Sevinçle ona yanaştım ve sarıldım.
Kapının aniden açılmasıyla irkilerek Bedir'den ayrıldım. Gözlerim yuvalarından çıkacak kadar açıldı. "Baba?"
Babam bir bana bir Bedir'e baktıktan sonra tekrar bana baktı. Ardından yanımızdaki bavullara baktı. "Hayırdır, biri tatile mi gidiyor?"
"Bedir evden çıkmak zorunda kaldı baba. Evden taşınıyor. Ben de eşyalarını taşımasına yardım ettim. Vedalaşıyorduk. Bir daha ne zaman görürüm, Allah bilir. Helalleşiyorduk." diye telaşla cümleleri sıraladım ardı ardına.
Babam 'bu nasıl helalleşme' girişimi yapacak zannederken kapıyı kapatıp içeri girdi. "Hayırdır, neden taşınıyorsun Bedir? Memnun değil misin evden?"
Bedir sıkıntıyla baktı. "Yok Bahtiyar abi ondan değil de... Kira sözleşmem bitmişti, ev sahibiyle de yeni sözleşme konusunda anlaşamadık. Daha doğrusu o anlaşmak istemedi. Mecburen çıkmak zorunda kaldım. Yoksa çok memnundum."
Çok memnun olduğunu bastıra bastıra söylemeseydin keşke.
Babam Bedir'in omzunu bir abi edasıyla sıktı. "Hayırlısı olsun. Bir ihtiyacın olursa aramaktan çekinme. Feyza'nın numarası vardır sende. Ondan ulaşırsın bana."
Bedir efendi bir çocuk edasıyla başını salladı. "Tabi, mutlaka. Çok teşekkürler her şey için. Hakkınızı helal edin."
Bir kez daha Bedir'in omzuna vurdu. "Helal olsun."
Ardından merdivenleri çıktı ve evin kapısının kapanma sesi geldi. Oflayarak sessizce konuştum. "Anladı mı Bedir? Anlamış mıdır? Kesin anladı ya."
"Anlamamıştır ya." diye mırıldandı ama o da emin değildi.
"Şimdi seninle gelemem de. Of ne güzel gelecektim, görecektim."
Bir yanağımı okşayarak sevdi. "Eve gidince görüntülü arama yaparım, görürsün evi. Dert etme."
"Tamam." dedim keyifsizce.
Eşyaları arabaya yükledikten sonra arabaya binmeye hazırlanan Bedir'e el salladım. "Dikkatli sür."
"Hadi gir içeri." dedi başıyla işaret ederek.
Onu dinlemeden arabaya binmesini bekledim. O arabayı çalıştırdıktan sonra içeri girdim. Merdivenlere bakınca Bedir ile ilk karşılaştığımız anlar gelmişti gözümün önüne.
Hayatımın laneti olan şirketten kovulduktan sonra anneme bunu nasıl açıklayacağımı kara kara düşünürken bu basamaklara çökmüştüm. O sırada pat diye içeri giren Bedir, "hayatına bu şekil girsem ne yapabilirsin ki?" alt metniyle hayatıma bodoslama dalmıştı. İyi ki hayatıma girmişti.
Basamaklara ayağımı vurdurarak eve çıktım. Eve girdikten sonra salonda oturan babamın yanına oturdum. "Hoş geldin." dedim yanaklarını öperek.
"Hoş buldum kızım. Gitti mi Bedir?"
"Gitti." dedim sesimdeki hüznü belli etmemeye çalışarak. Ne kadar başardım, bilmiyorum.
"Sen neden erken geldin? Bu saatte gelmezdin pek."
"Erken bitti işimiz." diye geçiştirdi. Bir şey söylemek isteyip söyleyemediği belli oluyordu.
"Bir şey mi oldu baba?"
"Annen hâlâ teyzende mi?"
"Evet."
"Bugün ona bir ev buldum. Küçük bir ev. İstersen annenle gidin bakın, beğenirse tutsun. Kirası da uygun. Teyzenin evine de yakın. Teyzenin yanında kalmaktan sıkılır o." dedi bir kağıdı bana uzatarak. Kağıdı açtım. Bir adres ve telefon numarası vardı. "Ev sahibinin numarası burada, gidince ararsınız."
"Tamam, annemle konuşurum." dedim kağıdı katlayarak. Babamın güzel yüreğine hayrandım. Ayrılsa da hâlâ annemi düşünüyordu. Annem de şu kadar babamı düşünseydi belki hiç ayrılmazlardı.
"Yorgun gözüküyorsun, git uyu istersen." dedim çökmüş göz altlarına bakarak.
Başını geri yasladı kanepede. "Odamda uyuyamıyorum." dedi gözleri kapalıyken. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Şimdiye kadar hayatı iki kişilik yaşadıktan sonra tek kişiye düşünce bir boşlukta hissediyordu haliyle kendini.
"Artık iki eve ihtiyacımız yok bence." dedim. Başını kaldırıp bana baktı. "Babaannem yalnız zaten yukarıda. İki kira vermeye gerek yok. Babaannemin yanına çıkabiliriz. Bu evdeki eşyaları da annemin evine götürürüz. Ona da eşya lazım olur." diyerek yeni çözümler getirmeye çalıştım.
"Bu ev beni boğuyor artık." dedi nefes vererek. "Birkaç gündür aklımdaydı zaten ama nasıl söyleyeceğimi bilemedim. Feridun ile konuştuk geçen gün."
"Güney'in babası mı?"
"Evet. Kahvede oturuyorduk. Alt kattaki kiracıları çıkıyormuş evden. Henüz kiracı bulamamış eve. Biz mi gitsek oraya?" dedi bana dönerek.
Gülümseyerek babama sarıldım. "Neye karar verirsen ben yanındayım."
×××
"Bedir, bak koltuklar temiz dedin ama benim içime sinmedi. Onun için temizleyici almadım. Eğer geldiğimde pis görürsem burnundan getiririm."
"Temiz güzelim temiz. Sen gel yeter. Bak içime sinmedi. Gelip alayım mı seni?"
"Gelirim ben. Hadi kapat." dedim ve yüzüne telefonu kapattım. Telefonu cebime sıkıştırdıktan sonra elimdeki poşetlere baktım.
Dün babamla evden taşınmaya karar verdikten sonra Bedir görüntülü arayıp evini gezdirmişti. Ona yetecek kadar güzel ve küçük bir evdi. Beğenmiştim. Şimdi de temizlik malzemelerimi almış Bedir'in evine doğru yola çıkmıştım. Dün gece o evde uyumuş olması zaten içime sinmemişti.
Elimdeki malzemelere bakarken koltuklar için deterjan almamak içime sinmedi. Henüz mahalleden çıkmamışken hemen köşedeki dükkana girip koltuklar için de temizleyici aldım.
Dükkandan çıktıktan sonra ağırlaşan poşetlerle Bedir'in gelip alma teklifini kabul etmediğim için pişmandım ama zaten dedikodunun almış başını gittiği bir mahalleden Bedir ile arabayla çıkmamız bir bombaya daha neden olabilirdi. Şaşırmazdım.
Etrafa bakarken sakin ve kimsenin olmadığı sokak dikkatimi çekti. Sabahın köründe temizlik için can atmamdan da kaynaklanabilirdi. Ya da Bedir'i görmek için de can atmış olabilirdim pekala.
Bedir'i görecek olmanın mutluluğuyla durağa doğru yürürken ağzıma kapanan bir el ile boşluğa sürüklendim. Ailemizin üstündeki karabasanların dağılmış olduğunu söylemekte erken davranmıştım sanırım.
×××
Bölüm nasıldı? Bölüm sonunda sizce ne oldu?
Bedir ve Feyza'nın taşınmaları?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro