37. Bölüm: Paylaşılan Yükler
Bir önceki bölüme çok az yorum gelmiş. :( Bu bölüm daha uzun bir bölümle geldim. Daha fazla yorum gelirse sevinirim. Yorumlarınız gerçekten motive ediyor.
Keyifli okumalar!
×××
"Evet çocuklar, antrenörünüzle tanışın. Kendisi benim eski öğrencilerimden olur aynı zamanda. Bedir Devran."
Bedir ile aynı anda ve şaşırmış bir şekilde birbirimize baktıktan sonra hocaya dönük. "Ne?"
"İdare et Bedir." dedikten sonra kalabalığa döndü. "Siz çocuklarınızın formalarını alırken hocamız da antrenman için hazırlansın. Hiç telaş etmeyin, bugünkü bir saatlik kaybımızı telafi edeceğiz."
Bize dönüp eliyle önünü işaret etti. "Buyurun hocam."
Bedir şaşkın bakışlar altında hocasını takip ederken ben de arkasından gittim. Sahadan çıktıktan sonra bir makam odasına girdik. Sanırım Kenan hocanın odasıydı.
Hoca kapıyı kapattıktan sonra masasına geçip oturdu. Oldukça rahat bir şekilde bize bakıp gülümsedi. "Sana hoş geldin diyemedim kızım, kusura bakma. İş güç. Otursanıza." dedi eliyle önündeki koltukları işaret ederek. "Önemli değil." dedim. Bedir ile karşılıklı oturduk.
"Bir şey içmek ister misiniz? Çay? Kahve?"
"Hocam. Az önce içerde ne oldu?" dedi Bedir sabırsız bir şekilde.
"Öncelikle, seni böyle zor bir durum içinde bıraktığım için özür dilerim ama o an senden başka biri gelmedi aklıma."
"Hocam ama..."
Kenan hoca elini kaldırıp Bedir'i susturdu. "Bedir, kulüp bugünlerde biraz zor bir durumdan geçiyor. Parasal sıkıntılarımız var. İki gün önce başkan istifa etti. Yeni bir başkan bulma çabası içerisindeydik zaten ama bu çok önemli değil. Şimdiden kulübe talip olan cebi dolu başkan adayları var. Bu süreç en fazla bir iki ay sürer ama ben bu süreçte kulübü en az zararla yeni başkana teslim etmeliyim. Ancak kulüp içindeki telaş biraz fazla çünkü bu kulüp yıllardır böyle bir sorunla ilk kez karşılaşıyor. Geçen haftalarda seçmelerle kurduğumuz 12 yaş (u12) oyuncu takımının bugün ilk antrenman günüydü ama bu sabah başlarındaki hocaya bir iki ay para sıkıntısı çekebileceğimizi söyleyince adam yardımcısıyla birlikte çekip gitti. Sabahtan beri takımın başına geçebilecek bir hoca arıyorum ama o kadar kolay değil bu. Bunun anlaşması, sözleşmesi var. Takdir edersin ki hiçbir hoca sözleşmeyi görmeden, okumadan böyle bir işe kalkışmaz. E antrenman saati de gelince tüm çocuklar velileriyle birlikte geldi. Tam onlara durumu anlatacakken aklıma sen geldin. Neyse ki hızlı bir şekilde buraya gelebildin de bir şekilde durumu kurtardık şimdilik."
Kenan hoca derin bir nefesle konuşmasını bitirdi. Bedir'e baktığımda karmaşık duygular içerisinde olduğunu görebiliyordum. Zaten yılar sonra basketbol topunu ilk kez iki hafta önce birlikte sahaya gittiğimizde eline almıştı. Birden basketbolun bu kadar içerisinde olmak ona iyi hissettirmemiş olabilirdi.
"Anlıyorum." dedi Bedir. "Yani bu göstermelik bir şeydi. Ben... hoca falan olmayacağım." diye devam etti. Hoca olmaktan bahsederken yüzündeki ifadeden ne anlamam gerektiğini pek bilmiyordum. Hayal kırıklığı olabilir miydi?
"Hayır tabii ki." dedi Kenan hoca. "Sen hoca olacaksın."
"Ne?" dedi Bedir şaşkın bir halde.
"Bak Bedir. Bunu seninle konuşacaktım zaten ama bu biraz erken oldu. Seni zaten teknik ekibime katmak istiyordum. Ekibim evet güzel ama bizi Süper Lige çıkaracak değil. Üç yıldır lig atlamak için çabalıyoruz ama yeterli olamıyoruz. Ekibe, takıma yeni bir dinamiklik kazandıracak ve risk almaktan çekinmeyen yeni genç arkadaşlar arıyordum. Tam bu düşüncelerimin üstüne seninle yıllar sonra ilk kez İstanbul'da karşılaştık ve aklıma yattın. Sana direkt numaramı verip buluşmak istememin bir nedeniydi bu. Kulüp içi sıkıntılardan dolayı sana gereken vakti ayıramadım. Sen bu kulüpte şimdilik farklı bir pozisyonda başla ve hem tecrübe de kazanmış olursun."
Kenan hoca elinin altındaki dosyayı Bedir'in önüne doğru itledi. "Bu kulübe ilk adım atışın biraz emrivaki oldu ama belki de böylesi daha hayırlıdır. Gel, şu sözleşmeyi imzala. Ben yeni bir hoca bulana kadar sen u12 takımımızın başında ol. Günde en fazla üç saat antrenmanları var zaten. Arta kalan zamanda benim yanımda olursun. Yeni hoca bulduktan sonra da onun yardımcısı olarak göreve devam edersin. Senin yerine bir yardımcı bulduktan sonra da tamamen benim ekibime katılırsın."
Bedir dosyadan gözünü çektikten sonra stresle ellerini dizlerine bastırıp ayaklandı. "Hocam, iyi güzel konuşuyorsunuz da ben daha önce böyle bir şey yapmadım. Basketbol oynamayı bilmekle hocalık yapmak çok ayrı şeyler. Kaldı ki siz benim uzun zamandır basketbol bile oynamadığımı biliyorsunuz. Bu teklif çok... çok..." Elleriyle saçlarını karıştırdı. "...çok saçma."
Kenan hoca da ayağa kalktı ve Bedir'in omzuna elini koydu. "Bunlar şu an sana çok fazla geliyor, biliyorum. Anlıyorum da. Ama sen de beni anla. Başka şansım yok. Sadece bir iki ay dayan. Daha kısa sürede o hocayı getirtmeye çalışacağım."
Bedir, gözlerini Kenan hocadan çektikten sonra bana çevirdi. Gözlerime yardım ister gibi baktı. Karar veremiyor, arada kalıyordu. Gözlerimi yumup gülümsedim ve ona gereken cesareti verdim. Yapabilirdi.
"İki ay çok." dedi yenilmiş bir şekilde omuzlarını düşürerek.
"Bir buçuk ay?" diye sordu Kenan hoca. Bedir'in kabul edeceğini anlamıştı ve bu yüzden yüzü gülüyordu.
"Bir ay."
"Bir ay, iki hafta?"
"Bir buçuk haftayla aynı şey!" diye itiraz etti Bedir.
"Ha, öyle mi? O zaman bir ay bir hafta."
"Bir ay." dedi Bedir kesin bir tonda.
Kenan hoca zaferle gülümsedi. "Anlaştık."
Masasına uzanıp aldığı kalemi Bedir'e uzattı. "İmzaları atalım."
Bedir son kez bana baktıktan sonra kalemi aldı. Kalktığı koltuğa tekrar oturup dosyayı okudu. Başını hızlıca kağıttan kaldırdı. "Burada yazan maaş..."
Kenan hoca hızla elini kaldırdı. "Şimdilik maaşlarda biraz indirime gittiğimizi söylemiştim. Birkaç ay içinde tekrar yükselecek, merak etme."
"İndirim?" diye sordu Bedir, kaşlarını kaldırarak. Kenan hoca anlamaz gözlerle bakınca başını iki yana sallayıp okumaya devam etti. Bitirdikten sonra imzaladı.
Kenan hoca dosyayı aldı. "Ben çocuklara bakmaya gidiyorum. Siz de iki dakikaya gelin."
Kenan hoca odadan çıktıktan sonra Bedir'in yanına gidip omzuna dokundum. Başını kaldırdı. "Ya yapamazsam Feyza?"
Gülümseyerek yanağını sevdim. "Ben yapacağına eminim. Bugün de şanslı günündesin. İş aramaya çıkmıştık ama iş ayağına geldi."
"Öyle oldu." diye mırıldandı. Elinden tutup koltuktan kaldırdım. Beline sarılıp başımı göğsüne yasladım. "Şimdi bir dakika boyunca bana sarıl ve rahatla. Ardından da çocukların yanına git ve onlara nasıl hoca olunur göster."
Belime sıkıca sarılıp başımın üstünü öptü. Bir dakika dolunca da mecburen ayrıldık ve odadan çıktık. Kenan hoca bizi görünce Bedir'in eline eşofman tutuşturdu. Bedir eşofmanları giydikten sonra basketbol sahasına indik. Ben bugünlük Kenan hocadan aldığım izinle antrenmanı kenardan seyredebilecektim.
Bedir ve Kenan hoca sahada kendi çapında topla basketbol oynamaya çalışan çocukların yanına gitti. Kenan hoca ağzındaki düdüğüne bir kez öttürdükten sonra "Toplan." diye bağırdı.
Çocuklar düdük sesini duyunca topla oynamayı bırakıp tek sıra halinde karşılarına dizildiler. Kenan hoca sözü Bedir'e bıraktığını belli eden bir şekilde ona baktı.
Karşılarında oturduğum için Bedir'in bakışları bir anlık bana değdi. Ardından kendini toparlayıp çocuklara döndü. İşaret parmağıyla etrafa dağılan topları işaret etti. "Topları kaldıralım beyler."
Birkaçından itiraz yükselirken bir çocuk öne atladı. "Ama antrenman yapmayacak mıydık hocam?"
Bedir çocuğun ona "hocam" diye seslenmesinden memnun bir şekilde gülümsedi. "Evet, yapacağız. Ama önce topu hak etmeniz gerekiyor."
Kenan hocanın yüzünde kendinden emin bir gülüş oluştu. Bedir de ona döndü ve hocasının yüzündeki gülüş ile birlikte duruşu dikleşti. Bedir'in omzuna birkaç kez vurduktan sonra arkasına döndü ve sahadan çıktı.
Çocuklar etrafa dağıttıkları topları toplarken Bedir'e uzaktan "okey" işareti yaptım. Zor bir işe adım atmış olsa da bunun altından başarıyla kalkacağına inanıyordum.
Antrenman başlamak üzereyken sahanın kapısı gürültüyle açılıp aynı hızla kapandı ve bir çocuk koşarak Bedir'in yanına doğru geldi. "Kusura bakmayın hocam, geç kaldım. Antrenman saatlerini karıştırmışım."
Çocuk başını kaldırıp Bedir'e baktıktan sonra kaşlarını çattı. "Hey, sen?"
Çocuğun yüzünü tam olarak görünce şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. "Altuğ?" dedim fısıltıyla.
"Senin ne işin var burada?" dedi Altuğ, Bedir'e.
Bedir de Altuğ'u tanımış olmalı ki üstten bir bakış attı. "Senin ne işin var, derken? Bu takımın hocasıyım."
Altuğ, şaşkınlıkla yutkundu. Daha sonra gözleri beni buldu ve gülerek elini salladı. "Aaa! Güzel Feyza abla da burada!" Gülümseyerek ona el salladım.
Bana doğru adım atmıştı ki yolu Bedir'in eliyle kesildi. "Nereye?" dedi Bedir.
"Feyza ablanın yanına."
Bedir kaşlarını çattı. Elini, aralarındaki sohbeti dinleyen takım arkadaşlarına doğru uzattı. "Antrenman başladı, yerine."
"Ama..."
"Yerine." diye tekrar etti. Altuğ oflayarak benim tersim yönünde döndü ve arkadaşlarının yanına gitti. Altuğ'un arkasından çatık kaşlarla bakan Bedir'e içimden kahkahalar attım. Beni gerçekten 12 yaşındaki bir çocuktan kıskanıyordu.
×××
Bedir'in on beş dakika molayla yaptığı iki tane bir saatlik antrenman bittikten sonra Kenan hoca ilk günden zorlamak istemediği için paydos vermişti. Bedir, Altuğ'un yanıma gelme çabalarını başarılı bir şekilde savuşturmuştu. Biz de tesislerden çıktıktan sonra beş dakika yürüme mesafesinde olan sahile atmıştık kendimizi ve bir banka oturmuştuk.
Buraya kadar Bedir konuşmadığı için ona eşlik etmiştim ama daha fazla dayanamayıp sordum. "Nasıl geçti ilk antrenörlük günün?"
"Bunu sen söyleyeceksin. Nasıldım?"
"Bence harikaydın." dedim mutlulukla. Bana yandan bir bakış atıp burun kıvırdı. "Abartma."
"Abartmıyorum." dedim gözlerimi açarak. "İlk günün olmasına rağmen bunu hiç belli etmedin. Seni tanımasam daha önce antrenörlük deneyimin olduğunu zannederdim. Böyle gerilmedin ve kendinden emindin. Üstelik çocuklarla iletişimin de çok iyiydi. Bence seni sevdiler."
Kararsız bir ifadeyle baktı. "Öyle mi diyorsun?"
"Öyle diyorum." dedim elini tutarak. Anında elimi sardı parmaklarıyla. "Hatta iddia ediyorum, eğer Kenan hocanın yanında kalıp takım idaresinde bulunursan ilerde çok başarılı bir A takım antrenörü olacaksın."
Gözlerini benden kaçırıp denize dikti. Ardından küçük bir çocuk gibi yerinde büzüldü ve başını omzuma yasladı. "Bu karar benim için gerçekten de çok zordu. Basketbolu bıraktıktan sonra ona hiç bu şekilde geri döneceğimi düşünmezdim. Çünkü bu fazladan bir sorumluluk gerektiriyor. Her oyuncuyla tek tek ilgilenip hatalarını düzeltmek zorundasın. Senin yapacağın bir hata onun kariyerini doğrudan etkileyebilir. Dediğine göre dışarı vurmamışım ama çok gergindim ve bir hata yapmamak için kendimi çok sıktım. Herkesle eşit ilgilenmeye çalıştım. Bir hata yapsam sanki oradaki tüm çocuklar bunu anlayacak ve yüzüme vuracaklar, sen hoca değilsin diyecekler gibi hissettim."
Bana kendini bu kadar güzel ve çekinmeden açıklaması güzel hissettirdi. Başımı başına yasladım. "Seni anlıyorum, böyle hissetmen bence normal ama aşacaksın bunları."
"İnşallah." dedi derin bir nefes verip.
"Altuğ ile de konuşamadık." dedim merakla cevabını bekleyerek.
"Altuğ'muş, pek. Yer cücesi." diye homurdandı. "Bundan bir şey olmaz, dediği adam ertesi gün hocası olarak karşısına çıkınca pek bir sessizdi."
"Niye öyle diyorsun çocuğa? Çok tatlı ve boyu da yaşıtlarına göre uzun bence."
"Tatlı mı?" dedi hayretle ve başını omzumdan kaldırdı. "O bücür mü tatlı?"
"Evet. Çok tatlı maviş gözleri var."
"Hah! Bu mu yani? Tek özelliği gözleri."
"Abartıyorsun." dedim gülerek. Omuz silkti. "Harbiden seni görünce bayağı şaşırdı." dedim gülerek.
"Şaşırsın, daha çok şaşırtacağım onu."
"Vicdansız hocalardan olmayacaksın değil mi?" diye sordum. "Damarıma basarsa olurum." dedi ciddiyetle. Kıskançlığına karşı gülümsedim. Böyle bir şey yapmazdı. Umarım(!)
×××
Bedir'in bir haftadır antrenörlük hayatına atılması ve benim de yeni atılacağım pastacılık serüvenim yüzünden ders çalıştığım için yine pek görüşemez olmuştuk. Bedir, evden sabah erken çıkıyor akşam sekiz gibi evde oluyordu. Bu süreçte Kenan hoca, Bedir'in kilosunu beğenmediği için Bedir'i kulübün diyetisyenine yönlendirmişti ve Bedir bu süreçte diyetisyen ve spor eşliğinde sağlıklı bir şekilde kilo almaya çabalıyordu. Diyetisyenin verdiği listeyi yapmaya çalışırken gerçekten zorlanıyordu, görebiliyordum çünkü Bedir yemekte bir tabaktan fazla yiyemiyordu. Bir tabağı bile tam anlamıyla dolu değildi aslında.
Bugün pazardı ve Bedir'in bu haftalık tatil günüydü. Az önce babaannem Bedir'i kahvaltıya çağırdığını arayıp söylemişti. Bu yüzden hızla giyinip bir kat üste çıktım.
İçeri girdikten sonra masayı hazırlayan babaanneme ve Bedir'e yardım ettim. Babaannem mutfağa giderken salondaki masaya bardakları koyan Bedir'in yanına hızlıca gidip yanağına bir öpücük kondurdum. "Günaydın."
İrkilerek bana döndü, ardından mutfağa baktı. Sessizce konuştu. "Ne yapıyorsun Feyza? Mediha teyze görecek."
Omuz silktim. "Ama özledim. Ne yapayım?"
Çatılı kaşları düzeldi ve yüzü güldü. "Ben de özledim."
"Ne dikiliyorsunuz orada? Gelin de yardım edin." diyen babaannem sayesinde üç saniyelik romantik ortamımız dağıldı. Hızlıca zar zor taşıdığı çaydanlığı elinden aldım ve masaya oturduk. Babaannemin, Bedir'in önüne eline ne geçtiyse koymasıyla geçen kahvaltı sonrası sofrayı topladık. Babaannemi oturttuktan sonra mutfağı toparlamaya girdim.
Bedir de peşimden geldi. "Ben hallederim, sen içeri geç." dedim.
"Yardım edeyim." dedi ve bulaşıklar için hazırladığım köpüklü leğene elini daldırdı. Gülerek ona baktım. "Koskoca antrenör Bedir bulaşık yıkıyor. Bu halini çekip Altuğ'a göstereyim mi?" dedim gülerek.
Gözlerini kıstı. "Sakın Feyza."
Cebimde telefon ararken masanın üstündeki Bedir'in telefonu çalmaya başladı. Telefonu alıp Bedir'e gösterecekken ekrandaki isimle duraksadım bir anlık. Ardından hemen ekranı Bedir'e gösterdim. "Özge Sağlam, arıyor."
Ekrana baktıktan sonra yutkundu. "Ellerim köpüklü. Sonra ararım." dedi. Başımı sallayıp ekranı kilitledim, telefonu sessize aldım.
"Ben de durulayım bulaşıkları." dedim yanına gelerek. Ara sıra bakışlarını bana döndürse de bir şey demiyordu.
Tekrar telefon çalmaya başlayınca çeşmeyi sertçe kapatıp telefona baktım. "Özge Sağlam." dedim oflar bir tonda. "Yine arıyor."
"Sonra ararım ben. Boş-"
"Ellerini sorun etme, kulağına tutarım ben telefonu." dedim araya girerek.
Köpüklü ellerini hızlıca yıkadıktan sonra havluya sildi ve elimdeki telefonu alıp açtı ve kulağına dayadı.
"Efendim?" Yanımda konuşmasını beklerken mutfaktan çıktı. Ardından evden de çıktı! Bayağı bayağı çıktı!
Sinirle soludum. "Bu ne şimdi? Evden çıkmak da ne demek?"
Arkasından gitmek istesem de kendime engel oldum ve bulaşıkları yıkadım. Koca bulaşıklar -aslında bir iki parça bir şey- bitmişti ama Bedir Bey hâlâ gelmemişti!
"Ben dışarı çıkıyorum. Dolaşacağım biraz." dedim babaanneme ve üstüme montumu alıp kapıyı açtım. Tam kapıya tıklatmak üzere olan Bedir ile karşılaşınca onu takmadan ayakkabılarımı giydim.
"Nereye?" diye sordu. Cevap vermeden yanından geçecekken önüme geçti. "Nereye gidiyorsun böyle Feyza? Giyinmişsin montunu."
"Çikolata almaya gideceğim, çünkü sinirliyim." dedim yanından geçerek. Peşimden geldi. "Ben de geleyim. Neden sinirlisin? Ne oldu?"
"Bu sene de Şubat 29 çekmeyecekmiş, o yüzden!" dedim abartı bir sesle.
Kafası karışmış bir şekilde baktı. "Hay Allah'ım ya!" diye söylendim. Binadan çıkacakken Bedir'e döndüm. "Üstünde mont bile yok, gir içeri."
"O zaman bekle, montumu alayım geleyim."
"Bekleyemem."
"O zaman tişörtle gelirim."
"Bedir! Dikişlerini üşütmemen lazım!"
"O zaman bekleyeceksin."
"Tamam." dedim geçiştirir bir şekilde.
"Bak, geldiğimde seni kapıda görmezsem montumu çıkartır incecik çıkarım dışarı." diye tehdit etti beni. Gözünü üzerimden ayırmadan merdivenlere yöneldi. Gözden kayboldu.
Bir iki dakika sonra merdivenlerden sesini duyunca kapıyı açarak apartmandan çıktım. Arkamdan seslendiğini duysam da bakmadım.
Bir iki saniye sonra bana yetişti ve kolumu tuttu. "Hani bekleyecektin?"
"Bekledim ya."
Kolumu bırakıp yanımda yürümeye başladı. "Neden peşimden geliyorsun?" dedim yandan yandan ona bakarak.
"Seninle vakit geçirmeyi seviyorum." dedi omuz silkerek. Böyle deyince bir yumuşamadım değil hani.
"Markete gireceğim."
"Ben de gelirim."
Peşimden ayrılmaması bir yandan sinirimi bozsa da bir yandan hoşuma gittiğini inkar edemezdim.
Markete girdim, direkt çikolata bölümüne gidip bir tane elime aldım. Bakışlarını yüzümde hissedince bir tane daha aldım çikolata. "İki tane yerim." diye mırıldandım kendimce.
Parasını ödeyip marketten çıktım. Bir tane çikolatayı açıp yemeye başladım. Bedir, kafasını kaldırıp sokağa göz attıktan sonra elimden tuttu ve bir evin merdivenlerine çekti.
"Ne yapıyorsun Bedir? Biri görecek!" dedim sessizce bağırarak. Beni umursamadan merdivenlere oturup yanına çekti.
"Sen bana sinirlendin." dedi doğrulamak ister gibi bakarak. Aa hayret! Anlamış!
"Ne alakası var?" diye itiraz ettim.
"Özge'yle konuşmama mı bozuldun?"
"Özge mi? O kim ki?" dedim çaktırmamaya çalışarak. Sabahtan beri karın ağrımın bu olduğunu daha nasıl belli edebilirdim ki?
"Psikolog."
Hızlıca ona döndüm. "Psikolog mu?"
Başını salladı. "Kenan hoca kulübün diyetisyeniyle görüşmemi istemişti, biliyorsun. Diyetisyen liste oluştururken bir sürü şeye karşı çıktım, en çok da sabahları yumurta yemeye. Hatırlarsın belki, seninle ilk kahvaltımızda yumurta yedikten sonra kusacak gibi olmuştum ve biraz zor toparlamıştım."
"Hatırlıyorum. Sana bir şey oldu sanıp çok korkmuştum."
"Annem ve babam ölmeden önce çok güzel bir aileydik biz. Her yemeği birlikte yer, her zaman birlikte hareket ederdik. Böyle dışardan bakıldığında bile imrenirlerdi insanlar. Ailemle en sevdiğim anlar da kahvaltı zamanlarımızdı. Babam polis olduğu için en erken onun işe gitmesi gerekirdi ama birlikte yemek yiyebilmek için hepimiz uykumuzdan birer saat feragat edip babamla birlikte kalkardık. Kahvaltımızın vazgeçilmeziydi yumurta çatlatma oyunu. Biz küçükken abimle birlikte haşlama yumurta yemezmişiz, annemle babam da bize yedirmek için böyle bir oyuna girişmişler. O gün bu gündür her sabah bu oyunu oynardık. Annemle babam öldükten sonra yumurtanın hiçbir türlüsünü yiyemez oldum. Ciddi manada yemek yemeyi bıraksam da yumurtaya karşı farklı bir şekilde tepki gösteriyordum. Kahkahalarımızı barındıran kahvaltı sofrasını haşlanmış yumurtayla özdeşleştirmiş olmalıyım zihnimde."
Ne diyeceğimi bilemediğim için "Üzgünüm." demekle yetindim.
Dolan gözlerine parmaklarını bastırdı. "Neyse, konu dağıldı. İşte kulübün diyetisyenine annem ve babam öldükten sonra yemek yeme sorunlarımın -özellikle yumurtaya karşı- olduğunu söylediğimde bunun psikolojik bir olay olduğunu söyledi. Kenan hocayı da bu konu hakkında bilgilendirmiş, benim haberim yoktu. Hocam bana psikolog ayarlamayı teklif etti ama kabul etmedim. Birkaç sene önce de abimin zoruyla yine yeme bozukluğum yüzünden gittiğim bir psikolog vardı. Aynı zamanda abimin arkadaşıdır Özge. Dün onunla görüşmek isteyince bana gün verdi ama programında bir değişiklik olmuş, yarın bir saat daha erken gelip gelemeyeceğimi sordu."
"Ya Bedir." dedim hüzün çöken sesimle. "Bana neden daha önce anlatmadın?"
"Zaten dün geç geldim eve, görüşemedik. Bugün söyleyecektim aslında ama başta nasıl söyleyeceğimi bilemedim. Kendimi hazırlayamadan da Özge aradı. Sana anlatamadığım için de direkt yanında açamadım telefonu. Hani geçen birlikte dışarı çıktığımızda da telefonum üst üste çalmıştı ama açmamıştım. O da Özge'nin asistanıydı. Abim benden habersiz görüşme ayarlamak için aramış Özge'yi. Görüşmek istemediğim için açmamıştım ben de."
"Bedir." Ellerimle kolunu sarıp başımı omzuna yasladım. "Böyle bir şeyi söylemek için düşünmene gerek mi var? Bana her şeyi direkt anlatabilirsin. Psikoloğa gitmek utanılacak, sıkılacak bir şey değil ki. Herkesin gerek ufak gerek büyük psikolojik sorunları olabilir. İnsanın fiziksel bir sorunu olması kadar normal bu."
"Öyle de... işte."
Çenemi koluna yaslayıp Bedir'e çevirdim başımı. "Sevgili olmak basit bir şey değil bana göre Bedir. Sevdiğin insanı her şeyiyle kabul edip hayatına katmak demek bence. Bu hesap vermek değil ama hayatında olup biten şeyleri bilmek isterim, anlatmak istersen eğer. Bak, ben başıma gelen her şeyde, iyi ya da kötü hissettiğim her şeyde sana geliyorum, sana anlatıyorum. Sen, sana hislerimi açmamdan rahatsız mısın?"
Gözlerini açtı şaşkınlıkla. "Hayır tabii ki Feyza. Hatta beni mutlu ediyor bana bu kadar açık olman."
"Senin de bana karşı şeffaf olman beni mutlu eder işte. Bunun için seni zorlayamam ama başına ne gelirse gelsin bana anlatmanı isterim. Kötü bir şey yapsan da seni yargılamam ben, elimden geldiğince yol gösteririm. Hatalarını birlikte düzeltmeye çalışırız, çabalarız."
"Söz, bir daha her ne olursa olsun ilk sana geleceğim."
"Ben de sana geleceğim, söz."
Dudakları uzandı ve alnıma dokundu. Hissettiğim dokunuşla gözlerimi kapattım. Dudaklarını geri çektikten sonra alnını alnıma yasladı. "Ben seni hak edecek ne yaptım?"
Kıkırdadım. "Bayağı, çok çok büyük iyilikler yapmış olmalısın."
"Öyle mi diyorsun?" dedi keyifli sesiyle. "Hıhım." diye mırıldandım.
Elimdeki açılmamış olan çikolatayı ona uzattım. "İster misin?"
"Hani sen yiyecektin?"
"Gören gözün hakkı. Sen ye."
Elimden aldıktan sonra keyifle gülümsedi. "Sen bana sinirliydin en son?"
"Öyleydim." Omuz silktim. "Geçti."
"Sinirinin geçmesiyle sana anlattıklarım arasında bir bağ olabilir mi acaba?"
"Olabilir."
"Sen beni mi kıskandın?"
"Olabilir." dedim başımı sallayarak.
Kolunu omzuma dolayarak göğsüne çekti. "Seni yerim." dedi başıma öpücük kondururken. Kıkırdadım. Öylece durup çikolatalarımızı yedik.
Ardından sokaktan kimsenin görmemesini umarak merdiven boşluğundan kalktık. Mahalle aşkı gerçekten zor bir şeydi. Aynı mahallede olup birbirine aşık olan çiftlere artık saygı duyuyordum.
Hazal'ın çağırması üzerine parka gittik. Güney ile birlikte yan yana oturdukları masada karşılarına oturduk. "Selam! Nasılsınız çifte kumrular?" dedim gülümseyerek.
"Asıl size sormalı, çifte kumrular." dedi Güney imayla.
Hazal, Güney'e Bedir ile sevgili olduğumuzu ağzından kaçırdığı gibi Güney beni aramıştı. Bu yüzden sevgili olduğumuzu biliyordu ama bu, o günden sonra ilk yüz yüze buluşmamızdı.
Hazal, Güney'i koluyla dürttü. "Rahat bırakacağını söylemiştin." dedi Güney'e bakarak. "Bu sözüne çağırdım."
Güney, Hazal'ı takmadan direkt Bedir'e döndü. "Hani siz arkadaştınız oğlum?" dedi, arkadaş kelimesine baskı yaparak. "Siz güya arkadaşsınız diye sabah akşam görüşmenize ses etmiyordum." dedi ağır abi edasıyla.
"Diyene bak." dedim alaycıl bir ifadeyle. "Kaç yıllık arkadaşıyla sevgili olamamışçasına konuşuyorsun."
"Ben arkadaşıma yan gözle bakmadım. Yan gözle baktığım biriyle aniden arkadaş oldum. İkisi farklı şeyler." dedi Güney itiraz ederek.
Yan gözle bakmak ne demek ayrıca Güney?
"Feyza'yla arkadaş olmadan önce ondan hoşlanmadığımı nereden biliyorsun?" dedi Bedir masada öne çıkarak.
"Ne? Öyle mi gerçekten?" diye sordum Bedir'e.
"İlk gördüğümde senden etkilendiğimi göz ardı edemem ama sevgim, seni tanıdıkça yüreğini gördükçe oluştu ve kuvvetlendi."
Eridim, bittim. Şu an gözümden kalpler çıkıyor olmalıydı.
"Şuna bak ya." dedi Güney memnuniyetsizce.
"Of Güney! Sevdanın nerede ne zaman insanın karşına çıkacağı belli mi olurmuş? Arkadaş olduktan sonra arkadaşına aşık olamaz mı insan?" diye Güney'e çattı Hazal.
"Öyle de..."
"Sus Güney! Bana maval okuma! Ayrıca kim kime aşık olmuşsa olmuş! Bunun sorgusu bize düşmez."
"Aman! Ne yaparsanız yapın be!" dedi Güney.
Hazal ile konuyu değiştirdikten sonra kendi çapımızda konuşmaya başladık. Hazal, bir şey bakmak için Güney'in telefonunu istedi ve aldı. Telefona bakarken birden başını kaldırdı. "Yok artık Güney? Sende hâlâ 'Hazal' diye mi kayıtlıyım?"
Güney anlamsızca cevap verdi. "Korkuyorum ama evet?"
"Ben senin hayatında sadece Hazal mıyım Güney? Bu kadar mı yani? 'Hazal' ve bitti mi?"
"Ne yazayım Hazal? Senin benim hayatımdaki yerini buradaki insanlardan başka kim biliyor ki? 'Sevgilim' yazdım, 'Aşkım' yazdım diyelim. Annem sorunca ne diyeceğim?"
Hazal diyecek bir şey bulamayınca dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını çattı. Ortamdaki sessizlik Hazal'ın, elini hafifçe masaya vurup kalkmasıyla bozuldu. "Ben... bir işim vardı. Sonra görüşürüz." dedi ve arkasını dönüp ilerledi.
Güney başını masaya yasladıktan sonra kalkıp elleriyle yüzünü sıvazladı. "Delireceğim! İki gün önce Esma ailesiyle bizim eve geldi diye iki gündür burnumdan getiriyor!" Derin bir nefes alıp kalktı. Arkasından seslendi. "Hazal, sevgilim! Beni bekler misin?"
Güney, Hazal'ın arkasından gidince Bedir ile yalnız kaldık.
"Bir an önce Ferda teyze şunları öğrense de hepimiz rahatlasak." dedim oflayarak.
Bedir, başını salladı. Bana bakmayıp başka bir tepki vermeyince elimi yüzünün önünde salladım. "Bedir?"
Gözlerini kırpıştırıp bana döndü. "Efendim?"
"Daldın herhalde."
"Hazal'a kafam takıldı."
"Neden?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Sen, telefonumda isminle kayıtlısın." dedi dikkatle yüzümü incelerken.
"Yani?"
Masanın üstündeki ellerimi avuçlarının içine aldı. "Senin benim hayatımdaki yerin bir isimden daha fazlası ama. Bunu biliyorsun değil mi?"
Bedir'in anlatmak istediğini anlayınca anlayışla gülümsedim. "Bedir, böyle bir şeye takılacak biri değilim ben. Beni telefonuna ne diye kaydettiğin önemli değil. Sen de bende isminle kayıtlısın ama bu benim sevgilim olduğun gerçeğini ya da sana âşık olduğum gerçeğini değiştiremez ki. Telefonuna kayıtlı olma biçimimle bana olan sevgini ölçemem. Mesela hoşlanmadığın birini bir sürü sevgi sözcükleriyle telefonuna kaydetsen ne yazar?" dedim omuz silkerek.
Kafası karışmış bir şekilde kaşlarını çattı. "Gerçekten önemli değil mi?"
"Gerçekten önemli değil. Yani, bana göre değil. Başkaları böyle şeylere önem veriyor olabilir ama ben pek takılmam. Sonuçta senin, benim sevgilim olduğunu ve beni sevdiğini biliyorum. Telefon rehberinde yazmasa da olur."
Gülümseyerek omzumdan tutup sarıldı. Başımı boyun girintisine yasladım. "Hazal o zaman böyle şeylere önem veriyor anlaşılan." dedi.
Gülerek biraz uzaklaştım. Başımı iki yana salladım. "Hazal'ın da bunu bu kadar önemseyeceğini sanmıyorum. O hâlâ Esma'nın, Güneylerin evine ailesiyle birlikte gelmesinin acısını çıkartmaya çalışıyor ve her şeyde çıkıntılık yapıyor."
Telefonum çalınca cebimden çıkartıp ekrana baktım ve açtım. "Efendim teyze?"
Teyzemle bir iki dakikalık kısa değerlendirmeler yaptıktan sonra bir şey söylemeye çalıştığını anladım.
"Bir derdin var sanki teyze. Ne oldu?"
"Evet ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum."
"Söyle teyze, ne oldu? Gamze'ye falan mı bir şey oldu?"
"Yok, çok şükür iyi."
"Oh, şükür. E o zaman sorun ne?"
"Annen." dedi. Boğazım düğümlendi.
"Ne olmuş anneme?" diye sordum korkarak.
"Boşanma için mahkeme kağıdı teyzemlerin evine gitmiş. Teyzem görmüş. Kocana ne yaptın da seni boşuyor, deyip bağırmış ve ablamı evinden kovmuş. Şimdi iki gündür benimle, size haber vermeme izin vermedi. Gizlice aradım, haberiniz olsun diye."
Teyzemin sesi de gergin geliyordu. Bir şey demeden sustum.
"Feyza? Orada mısın?"
Toparlandım. "Annem... iyi mi?"
"Fiziksel olarak soruyorsan evet, psikolojik olarak soruyorsan..." Sustu.
Derin bir nefes alıp yüzümü sıvazladım. "Haber verdiğin için teşekkür ederim teyze, görüşürüz." dedim ve telefonu kapattım.
"Feyza? İyi misin? Ne olmuş annene?" Başımı, yanaklarıma ellerini yaslayan Bedir'e çevirdim. "Bedir." dedim titreyen sesimle.
"Söyle güzelim." dedi yumuşak ve huzur veren sesiyle
"Ben... arada kalmaktan çok yoruldum." dedim yanağımdan süzülen yaşlarla.
Başımı omzuna yaslayıp sıkıca sarıldı. Aynı şekilde karşılık verdim. Saçlarımı okşarken kulağıma fısıldadı. "Yorulduysan, yüreğinin üzerindeki yüklerini bana ver. Birlikte taşıyalım acılarını."
×××
Bölüm nasıldı?
Feyza'nın anne ve babası boşanmalı mı? Boşanmamalı mı?
Bir kişinin rehberinde nasıl kayıtlı olduğunuz önemli midir?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro