36. Bölüm: "Yanındayım."
Yorumlarda buluşalım. Keyifli okumalar!
×××
"Pastacılık okumaya karar verdim, iki yıllık."
Bedir'in ne tepki vereceğine dikkatli gözlerle baktım.
"Pastacılık okumaya karar verdin?" dedi gülümseyerek.
Başımı salladım. "Çok düşündüm ama kendimi yakın hissettiğim başka bir bölüm bulamadım. Aşçılık belki bana daha yakın bir bölümdü ama içime sinmedi. Çünkü yemek yapmak benim hayatıma bir zorunluluk olarak girmişti. Daha sonra onu keyifli hale getirip bundan hoşlansam da bu konuyla ilgili profesyonel bir adım atmam da bana ilk zamanki zorunluluklarımı hatırlatacaktı. Pasta yapmak benim için öyle değil ama. Kendimi daha özgür hissediyorum."
Endişeyle Bedir'e baktım. "Bir şey söyle. Yapabilir miyim sence? Fazla mı hayal kuruyorum? İlk defa üniversite konusunda bu kadar heyecanlandım Derya öyle deyince."
Bedir endişeli halime gülümseyerek ellerini yanaklarıma yasladı ve dudağımın kenarına dudaklarını bastırdı. Gözlerim kapandı. Geri çekildikten sonra alnını alnıma yasladı. "Endişe etme, başarabilirsin. Ben sana güveniyorum. Ne olursa olsun da yanındayım."
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten."
Aklıma gelen şeyle doğruldum. "Hii! Ama beş ay sonra üniversite sınavı var! Başvuru yapmadım ben daha. Başvurular başladı mı? Beş ay içinde ful ders çalışmam lazım! Bedir! Ben en son ne zaman ders çalıştım hatırlamıyorum bile! Nasıl kazanacağ-" Dudaklarımın üstüne kapanan dudaklarla afalladım. Endişemi gideren dudaklarda soluklandım bir süre.
Birkaç saniye sonra dudaklarımız ayrıldı. "Başaracaksın. Ben hep yanında olacağım ama öncelikle sakin olman gerek."
Başımı sallayıp soluklandım. "Tamam, yapacağız. Başaracağız."
"Başaracağız."
Bu güzel romantizmimiz Bedir'in telefonunun çalmasıyla bozuldu. Hafifçe geri çekilip telefonunu açması için ona alan tanıdım. Telefonunun ekranına baktıktan sonra yüzü biraz düştü. Derin bir nefes alıp telefonunu sessize aldı ve bana döndü. "Sınava başvurular henüz başlamamıştır. Zamanı gelince onu da hallederiz."
"Hallederiz değil mi?" dedim heyecanla. Başını salladı. "Hallederiz."
"Biraz yürüyelim mi?" dedim. Başını sallayıp banktan kalktı ve elini uzattı tutmam için. Seve seve elini tuttum ve birlikte sahil boyu yürümeye başladık. Denizin kokusunu içime çeke çeke yürüdüm.
İleride hem futbol hem de basketbol sahasının iç içe olduğu bir saha görünce Bedir'e döndüm. "Bedir."
Bana baktı. "Yıllardır basketbol topunu eline almadığını söylemiştin ya, artık zamanı gelmedi mi?" dedim gözlerinin içine bakarak.
"Bilmiyorum." diye sıkıntıyla iç çekti. Tekrar telefonu çaldı ve yine ekrana baktıktan sonra sessize aldı.
"Önemli bir telefonsa aç, ikidir arıyor." dedim telefona bakarak. Omuz silkti. "Önemli değil, eski bir arkadaş. Daha sonra ararım."
"Peki."
Dudakları hafifçe kıvrıldı. "Zamanı geldi mi diyorsun yani?"
"Çoktan gelmişti, diyorum. Geç bile kaldık."
"O zaman, gidelim." dedi ve hızlı adımlarla beni de arkasından sürükleyerek tellerle çevrili sahaya soktu. Sahanın bir potasında birkaç tane on ya da on beş yaşları arasında çocuk basketbol oynuyordu.
"Beyler, başka topunuz var mı?" dedi Bedir oynayan gençlere seslenerek.
Hepsinin bakışları bize döndü. "Hayırdır abi?"
İçlerinden biri elindeki topu işaret etti. "Tek bu var."
"Basketbol oynamak istemiştik." dedim.
En kısa boylu olan çocuk gülümsedi. "Sen yeter ki iste abla." Yanındaki çocuktan topu aldı. "Biz de biraz ara verecektik zaten." Çocuklar en fazla 15 yaşındaydı ve bu yakışıklı en küçükleri gibi duruyordu aralarında.
Birkaç adımda yanımıza gelip topu bana uzattı. Elinden basketbol topunu alıp çocuğun saçlarını karıştırdım. "Çok teşekkürler delikanlı."
"Rica ederim. Bu arada çok güzelsin." dedi yeşil gözlerinin altından gülümseyerek.
"Öyle mi? Teşekkürler." dedim gülümseyerek. Bedir çocuğun omzunu sıktı. "Eyvallah delikanlı."
Çocuk Bedir'e bakıp geri çekildi ve Bedir'in elinden kurtuldu. "Abla olmasa vermezdim topu." dedi kıstığı gözlerinin altından. Arkasını dönüp arkadaşlarına seslendi. "Gelin size dondurma ısmarlayayım."
Gençler sahadan çıkarken Bedir suratsızca homurdandı. "Şuna bak ya, yanımızdaki sevgilimize dümdüz yürüdü. Şerefsiz." dedikten sonra çocuğa duyurmak ister gibi sesli bir şekilde konuştu. "Gel sevgilim!"
Topu kolumun altına aldım. "Huysuzluk yapma, sayemde basketbol oynayabileceğiz."
"Çok güzelsin'miş!" dedi burun kıvırarak. "Biliyoruz çok güzel olduğunu ama bundan sana ne küçük velet!"
"Bedir." dedim gülerek. "Beni bir çocuktan mı kıskanıyorsun?"
Bana ters ters bakıp alnına düşen saçlarını karıştırdı. "Büyümüş de küçülmüş! Sinir oldum, bırak şu topu gidelim." deyip elini tutmam için uzattı.
Eline gülerek vurdum. "Saçmalama! Ne güzel beleşe saha ve top bulduk."
"Ben sana daha güzelini bulurum. Gidelim." diye inat etti. Gülerek ayak ucumda yükseldim ve yanağını öptüm. "Kıskançlığını yerim."
İkimizin kütüphaneden aldığı kitapları sahanın kenarına koydum. Ardından Bedir'e arkamı dönüp potaya doğru gittim ve bir atış yaptım ama potanın kenarına çarpıp geri sekti. Top sekerek yanımdan geçtiğinde yakalamaya çalıştım ama başaramadım. Arkamı dönüp topu yakalamaya gidecekken Bedir'in topa baktığını görünce durdum.
Top, sekerek Bedir'in boyuna kadar yükseldiğinde Bedir elini uzatıp tek eliyle topu tuttu. Ardından iki elinin arasına aldı ve topa bakmaya başladı. Top turuncu rengi ve siyah çizgileri olan klasik bir basketbol topuydu.
Başını kaldırıp bana baktığında gözleri doluydu. Bir iki adım atıp önüne geldim. "Sadece basketbola tekrar ısın diye gelmekte ısrar ettim."
"Yıllardır uzağım ama ısınmam için şu topa dokunmam yetti."
"Demek ki hiç soğumamışsın." dedim gülümseyerek.
Dudakları hafifçe kıvrıldı. Topu yerde birkaç kez sektirdikten sonra birkaç adım attı. Topu potaya gönderdi. Top, potanın çevresinden dolaştıktan sonra dışarı çıktı. Umutsuzca omuzları düşünce onu güçlü hissettirmek adına arkasından beline kollarımı doladım. "Başaracağız." dedim güçlü bir sesle.
Ellerimin üstüne ellerini koydu. "Başaracağız." Sesi benimki kadar güven verici çıkmamıştı ama bu önemli değildi. Ne zaman yorulacak ya da düşecek olsa nasıl olsa onun yanında olup onu yükseltecektim.
Sahanın kenarına doğru yuvarlanan topu koşarak aldım ve yanına geldim. Ona uzattım. "Pes etmek yok."
Topu alacağı zaman geri çektim. Kaşlarını çatarak baktı. "Şans öpücüğü almadığın için böyle oluyor." dedim muzip bir sesle. Atış yapmakta acele ettiği için ve daha önemlisi atış yapamamaktan korktuğu için geriliyordu ve atamıyordu. Sakinleşmeye ihtiyacı vardı.
"O zaman bana şans öpücüğümü vermelisin." dedi gülerek. Gerginliği üstünden biraz olsun atabildiğine sevinerek yanağına uzun bir öpücük kondurdum. Ardından tekrar topu uzattım.
"Bu öpücüğüm karşısında toplar potalar dize gelmeli." dedim saçlarımı savurarak.
"Küçük bir öpücük ama... Göreceğiz."
Attığı top potadan sektiğinde umudunu kaybedecek zannederken seken topu tuttu ve yanıma geldi. "Demek ki öpücüğün yeterli değilmiş." dedi ve uzanıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Saniyelik öpücük sonrasında tekrar potaya doğru topu attı ve bu sefer çemberin içinden geçen topla gülümsedim. "Basket!"
"Sana az önceki öpücüğün küçük olduğunu söylemiştim." deyip göz kırptı ve bir basket daha attı. Bu sefer oldukça rahat ve sakindi.
"Daha iyi bir öpücük için bilerek atmadın!" diye çıkıştım.
"Kim bilir?"
Bedir'i çok yormadan biraz basket atma yarışması yaptık. Tabii ki yenildim, bana ufacık torpil bile yapmadı. Ardından basketçilerin top sektirirken bacaklarının arasından topu nasıl geçirdiklerini merak ettiğim için ondan bana öğretmesini istedim. İtiraf etmeliydim ki bu hareketi yaparken daha bir yakışıklı olmuştu.
Yarım saat kadar oyalandıktan sonra yorulduğumuza karar verince eve gitmeye karar verdik. "Topu gençlere teslim edelim dedim." dedim elimdekini gösterirken. Bedir huysuzca mırıldandı. "Ben teslim ederim." deyip elimden aldı.
Arkasından gülerek ilerledim ve sahadan çıktık. Bankta oturan çocukların yanına doğru gittik. Bedir bankın başında oturan çocuğa topu verdi. "Teşekkürler."
Bakışları bize dönen çocuklardan "çok güzel" olduğumu söyleyen çocuk ayağa kalktı. "Gidiyor musun abla?"
"Gidiyoruz." dedi Bedir kendinin de burada olduğunu belli etmek istercesine baskın bir sesle.
Çocuk Bedir'e saniyelik bakış attıktan sonra bana döndü tekrar. "Evet, gidiyoruz. Topu verdiğiniz için teşekkürler." dedim.
Göz ucuyla Bedir'i gösterdi. "Bunda pek yetenek yok ama bence sen basketbol konusunda yeteneklisin." dedi. "Mesela bizim arkadaşlardan da en yeteneklisi benim bence. Basketbol oynamak için uzun boylu olmak yetmiyor anlayacağın." Bedir'e laf sokmalarını keyifle dinledim.
Gülerek kızgın bakışlar atan Bedir'e baktım. "Değil mi? Ben daha yetenekliyim. Çok haklısın. Adın ne senin?"
"Altuğ. Senin adın ne?"
"Ben de Feyza. Kaç yaşındasınız siz?" dedim çocukların hepsine bakarak.
Hepsi aynı anda "14" derken Altuğ kendini işaret etti. "Ben 12 yaşındayım."
"Bücür." diyen Bedir'i dirsek yardımıyla susturdum.
Diğer arkadaşları da isimlerini söylediler ve tanıştık. Ardından Bedir'in sürekli elimden tutup çekiştirmesi yüzünden çocuklara veda ettik.
"Çocuk gibisin Bedir. Elimi çekiştirip durdun. Bir konuşturmadın."
Kaşlarının altından baktı. "Elin bücürü gelmiş sevgilime sulanıyor. Ne yapsaydım?"
"Çocuk o çocuk." dedim hayretle. Başını başka tarafa çevirip bana trip attı. Gülerek koluna girdim ve bana bakmasını sağladım. Benim şebekliklerime kayıtsız kalamadı ve gülmeye başladık.
"Yıllar sonra basketbol topunu ilk defa eline aldığını söyledin. Nasıl bir duygu?" dedim bakışlarını takip etmeye çalışarak.
Gülümsedi biraz hüzünle. "Yeniden eski günlerime döndürdü beni. Okul basket takımına girebilmek için her gün abimle birlikte yaptığımız antrenmanları hatırladım. O günkü heyecanım tekrar içimde oluştu sanki."
Anlatırken gözlerinden dökülen özlemi görebilmiştim. Bundan sonrası için de gözlerinin heyecanla parlaması için elimden geleni yapacaktım.
×××
"Sen ciddi misin Feyza? Çok sevindim! Sonunda doğru yola geleceğini biliyordum." dedi ablam sevinçle.
Bedir ile eve gelir gelmez ablamı görüntülü aramıştım ve ona üniversite okuma fikrimden bahsetmiştim. Tahmin ettiğim gibi çok sevinmişti.
"Ama üniversite sınavına çok az kaldı. İki yıllık bir bölüm olduğu için Allah'tan bir sınava gireceğim ama nasıl olacak bilmiyorum." dedim endişeyle dudaklarımı kemirirken. "En son ne zaman elime kitap defter aldım hatırlamıyorum bile. Müfredattan, konulardan bi' haberim. Sınav sistemi değişti mi, neyden kaç soru var bilmiyorum bile!"
"Hey hey, sakin ol!" dedi ablam ellerini kaldırarak. "Sen bizi unutuyorsun galiba." dedi ve yanında Erdem abi gözüktü.
Erdem abi gülerek el salladı. "Sakin ol kardeşim. Bugüne bugün ben Edebiyat, ablan da sınıf öğretmeni. Şöyle yapıyoruz. Sen bu hafta sonu, yani iki gün sonra bize geliyorsun, her şeyi sana anlatıyoruz. Benim okulda, yayınevlerinden gönderilen bir sürü Türkçe test kitabım var. İstersen sana Türkçe dersi bile verebilirim. Sosyal konusunda da yardımcı olmaya çalışırım."
"Ben de sana Matematik dersi verebilirim. İnternetten bir sürü videolar da indiririz, Fen Bilimlerini de videolardan izlersin. O bilgisayarı sana boşuna almadım ya! Oradan çalışırsın. Eksik kitapların için de bir kitapçıya gideriz. Sen telaş yapma." dedi ablam ve öpücük gönderdi.
Mutluluktan yaşaran gözlerimle ekrana baktım. "Sizi çok seviyorum." dedim.
"Biz de seni seviyoruz." dedi ablam. Onun da gözleri dolmuştu.
"Karımı ağlatıyorsun baldız, kızacağım ama. Saat geç oldu, hadi yat bakalım sen. Hafta sonu bize gelene kadar zihnini boşalt ve kendini yorucu bir tempoya hazırla." dedikten sonra elini yumruk yaparak havaya kaldırdı. "YKS korksun bizden!"
"YKS mi sınavın adı?" dedim gülüşlerimin arasından.
Erdem abi yüzünü düşürerek havadaki elini indirdi. Ablamın kulağına "İşimiz yaş bizim." dedi güya sessizce. Gülerek ikisinin düşen yüzlerine baktım. O kadar da değildi. Sınavın adını tabii ki biliyordum internet sağ olsun. Sadece içeriği hakkında pek bilgi sahibi değildim.
"İyi geceler." dedim kameraya el sallayarak. Kısa veda sonucu bilgisayarı kapatıp kalktım. Kapının açılma sesinden babamın geldiğini anlamıştım. Babamı kapıda görür görmez sarıldım ve bodoslama lafa girdim.
"Üniversite okumaya karar verdim ben baba! Pastacılık bölümü!"
Babam şaşkınlıkla geri çekilip baktı. "Gerçekten mi?"
"Evet. Sence yapabilir miyim?"
Gülümseyerek baktı. "Sorman hata. Çok başarılı olacaksın. Sana inanıyorum kızım." dedi ve tekrar sarıldı.
Derin bir nefes gözlerimi kapattım. Herkes bu kadar bana inanıyorken başarmak için elimden geleni yapacaktım.
×××
Üniversite okumaya karar vermemin üstünden iki hafta geçmişti. Babaannemle birlikte Hazal'ı ve Güney'i de sınava gireceğimin haberiyle müjdelemiştim. Üçü de çok sevinip destek olmuşlardı.
Erdem abinin de dediği gibi hafta sonu ablamlara gitmiştim ve üniversite sınavı hakkında neredeyse tüm bilgilere sahip olmuştum. Erdem abiyle bölümümün hangi derste kaç net ortalamayla öğrenci aldığına dair bir planlama yapmıştık. Ardından Erdem abinin okuldan getirdiği kitaplara bakarak eksik kitap alışverişine çıkmıştık.
Başlangıç yapmak için Türkçeyi seçmiştim çünkü aralarında en yapabildiğim oydu. Direkt olaya Matematik ile girip sınavdan soğumak istememiştim. Geçen hafta başlayan sınav başvurularıyla birlikte sınava başvuru yapmıştım ve bu gerçekten sınava gireceğimin somut bir kanıtı olmuştu.
Haftada bir gün izin günüm vardı ve o gün tam olarak bugündü. Haftanın en sevdiğim günü olmuştu izin günüm.
Bu süreçte Bedir de bana her zaman destek olmuştu. Yarım saat içinde ders çalışmaktan yorulduğumda Bedir'e sarıyordum ve o beni rahatlatıp dersime geri döndürüyordu. Bu yüzden iki haftadır mesajlaşmalarımız haricinde pek görüşememiştik. Bugün hazır izin günümken onunla bir şeyler yapmayı planlıyordum.
Bir planım yoktu, tek planım günü onunla geçirmekti. Bu da planların en güzeliydi zaten. İki haftadır zaten şükür ki daha iyiydi. Ameliyattan sonra hızlı toparlamıştı.
Telefonumu çıkartıp Bedir'i aradım. Kulağıma yaslayıp açmasını beklerken ilk çalışta açtı telefonu. "Günaydın." dedim neşeli bir sesle. "Ne yapıyorsun?"
"Günaydın. İyiyim, bir şeyler atıştırdım. Şimdi-"
"Atıştırdım ne demek Bedir?" diye doğruldum. "Adam akıllı kahvaltı yapmadın mı?"
"Yaptım işte." diye mırıldandı.
"Yalnız bırakmaya gelmiyorsun sen de Bedir." diye hayıflandım.
"Şimdi dışarı çıkacağım." diye konuyu değiştirdi. Odağım yönünü saptı. "Nereye?" dedim aniden. Hesap sorar gibi gözüktüğü için sonra hemen düzelttim. "Yani, bugün birlikte bir şeyler yaparız diye düşünmüştüm ama işin varsa erteleyebiliriz tabii."
Sıkıntılı bir nefes verdi. "Çok isterdim ama... İş bakmam gerekiyor. Bir haftadır arıyorum ama hâlâ çalışabileceğim bir yer bulamadım."
"Tamamen iyileştiğine emin misin Bedir?" dedim endişeyle. "Biraz daha dinlenseydin keşke?"
"Feyza... o kadar vaktim yok. Bir sürü fatura masrafları oluştu. Kira günü gelince bu sefer Tufan amca kimseyi dinlemeden kapıya koyacak."
"Haklısın." dedim hızla. Ben çalışmasam da babam çalışıyordu ve maddi sıkıntım yoktu ama Bedir'in çalışmadığı günlerde ona yardım edecek kimsesi yoktu. Ben vardım ama kirasını ödemek istesem izin vermezdi. Ki zaten bizim de her ay çift kira ödeyecek gücümüz yoktu.
"Şimdi mi çıkıyorsun?" dedim.
"Evet. Kapıdan çıkıyorum şimdi."
"O zaman dur." dedim ayağa kalkarak. "Ben de geleyim seninle. Birlikte bakarız iş. Hem vakit geçirmiş oluruz. Olur mu?"
Gülümsediğini hissettim. "Peki. Hazır mısın?"
"Beş dakikaya hazırım." dedim ve telefonu kapatıp hemen giyinmeye başladım. Beş dakikayı biraz (!) geçmişti ki kapı çaldı. Saçlarımı toplarken tek elle kapıyı açtım. Bedir halime gülerek bakıyordu. "Beş dakika doldu." dedi.
"Hazırım zaten." deyip saçımı topladım ve üstüme montumu alıp çıktım. Birlikte evden çıktık ve otobüs durağına geldik. "Nereye bakmayı düşünüyorsun?"
"Şu an öyle ağır kaldırmamı gerektirecek işler yapamam. Bu yüzden biraz seçici davranmak zorundayım. Kafelerde garsonluk, kasiyerlik falan bakabilirim." dedi.
Gelen bir otobüse binip kafelerin yoğun olduğu bir cadde üzerinde indik. Önünde indiğimiz kafeye doğru yürüdük. İçeri girecekken Bedir'in telefonu çaldı. Ekrana baktı. Sıkıntıyla ofladı. "Hocam arıyor."
Elinden tutup kafenin önünden çektim Bedir'i. "Adama geleceğim dedin ama gitmedin. Normal olarak arıyor. Aç hadi."
Başını sallayıp açtı. "Merhaba hocam. Ben de tam sizin yanınıza gelmeyi düşünüyordum. Ama bir türlü kısmet..." Duraksadı. "Ne? Hemen mi? Ama... Tamam hocam. Tamam." dedikten sonra şaşkın bir yüzle telefonu kapattı.
"Ne oldu? Ne dedi?"
"Madem gelmeyi düşünüyordun konum atıyorum hemen geliyorsun, çabuk, dedi. Kapattı. Sesi telaşlı geliyordu."
"Ee gidelim o zaman?" dedim soru sorar bir şekilde.
"Tamam, dedim. Mecbur gideceğiz." dedi oflayarak. Bildirim sesi geldi. "Konum atmış."
"Ben istersen eve gideyim? Sen tek başına git. Özel konuşacağınız bir şeyler olursa."
"Sen de gel." dedi elimi tutarak. Omuz silkip başımı salladım. Yanında olmamı istiyorsa olurdum.
×××
"Kenan hoca ile görüşecektim. Kendisi çağırdı beni." dedi Bedir kapıdaki görevliye.
"İsminiz?"
"Bedir Devran."
Görevli hızla ayağa kalkıp kapıyı açtı. "Hemen içeri geçin. Kenan hoca çok acil gelsin, demişti."
Anlamadan bakıp kapıdan girdik. Görevlinin yönlendirmesiyle Kenan hocanın olduğu salonu bulduk. Televizyonda gördüğüm türden tribünleri olan kapalı bir basketbol sahasına girmiştik. Sahanın içi kalabalıktı. Bir sürü kadın ve erkek, yanlarında da çocuklar vardı. Onların karşısında da saçları yer yer beyazlamış uzun boylu bir adam topluluğa hitaben konuşuyordu.
"İlk günden böyle bir aksilik yaşadığınız için çok özür dilerim ama dediğim gibi, hocamız yolda. Birazdan burada olur."
Topluluğa konuşan uzun boylu adam başını sahanın girişine çevirdiğinde bizi gördü. Gözleri adeta parladı. "Sizden birkaç dakikanızı daha istiyorum." dedikten sonra hızlı adımlarla yanımıza geldi.
"Bedir! Tam zamanında geldin. Sana çok ihtiyacım vardı."
"Ne oluyor burada hocam? Beni neden apar topar çağırdığınızı anlayamadım." dedi Bedir kaşları çatık bir şekilde.
Kenan hoca eliyle arkasındaki kalabalığı işaret etti. Kalabalığın gözü de bizim üzerimizdeydi. Bunu fark eden Kenan hoca gülümseyerek onlara baktıktan sonra tekrar bize döndü. "Evet Bedir hocam, çalışacağınız ekip ve aileleri burada. Size verdiğimiz tarih için özür dileriz ama maalesef bir hafta erkene almak zorunda kaldık antrenmanları."
Bedir anlamayan gözlerle hocaya baktı. Ben de pek farksız değildim. "Anlamıyorum hocam." dedi kısık sesle.
Hoca da aynı şekilde "Anlatacağım ama şimdilik idare et." dedikten sonra kalabalığa döndü.
"Evet çocuklar, antrenörünüzle tanışın. Kendisi benim eski öğrencilerimden olur aynı zamanda. Bedir Devran."
Bedir ile aynı anda ve şaşırmış bir şekilde birbirimize baktıktan sonra hocaya dönük. "Ne?"
×××
Bölüm nasıldı?
Hımm, antrenör bir Bedir Devran mı? Olur olur yeriz:)
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro