Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

29. Bölüm: Çileli Bekleyiş

Bölüm şarkısı: Kahraman Deniz- Bulurdum

Yoruldum, duruldum.
Seni aldılar benden, belki bulurdum.
Savuldum, kovuldum.
Döktüğün her gözyaşından yalnızca ben mi sorumluyum?

Bol bol yorumlarınızı bırakmayı ve yıldıza dokunmayı unutmayın. Keyifli okumalar.

×××

Korku, insanın elini kolunu bağlıyordu. Son zamanlarımda hayatımda bu kadar korktuğumu ve panik olduğumu hatırlamıyordum. Her zaman her olayda soğukkanlı olan ben şimdi ne yapacağımı bilmiyordum.

Korkarak yutkundum. "Bedir." diye mırıldandım. Koşarak geldiğim yeri geri gittiğimde dolu gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Hızlı adımlarla Arda'nın yanına vardığımda yumruklarımı kollarına savurmaya başladım. "Ne yaptın sen Allah'ın cezası? Allah'ın belası! Onun ne suçu var!" dedim ağlamalarımın arasında.

"Ben... bilerek olmadı." Arda hızlıca arkasını dönüp arabasına bindiğinde duvarın dibine çökmüş Bedir'in önünde eğildim. "Bedir. Özür dilerim. Özür dilerim." diye mırıldandım gözyaşları eşliğinde.

Elleri sol karnıyla kasıklarının arasında duran bıçağın üstüne kapanmıştı. Yüzü kızarmış ve terliyordu. Ellerimi ellerinin üzerine koyup onunla birlikte sızan kanı durdurmaya çalıştım. "Bedir, hayır lütfen. Özür dilerim."

"Feyza." dedi boğuk sesiyle. Bir elimi çekip saçlarımı geri ittirdim. "Hemen, Ambulans. Ambulans. Telefon." diye mırıldandım. "Bedir, telefonun yanında mı? Yardım çağırmamız lazım!" diyerek sakince konuşmaya çalıştım.

Parmağıyla gösterdiği yere baktığımda yerdeki ekranı parçalanmış olan telefonu gösterdiğini gördüm. "Hayır!" dedim inleyerek. "Yardım edin!" diye bağırdım çaresizce.

Kan olan ellerime gözüm gitti. Çok kan kaybediyordu. Ellerimi çekip üstümdeki montu çıkarttım ve yere fırlattım. Daha sonra tişörtümün üstüne giydiğim hırkamı çıkarttığımda kısa kollu bir tişörtle kalmıştım. "Bedir, benimle konuş. Beni duyuyor musun?"

Bıçağın etrafına sardığı ellerini çekip hırkamı bıçağın etrafına, kan akışını kesmesi için doladım. "Bedir, beni duyuyor musun?"

"Feyza." dedi titrek sesiyle. Nefes alış verişleri yavaşlamıştı.

"Sakın uyumak yok tamam mı?" Kana bulanmış olan ellerini hırkamın üstüne yaslayıp baskı yapmasını sağladım. "Ben yardım çağırıp geliyorum." dedim titrek nefeslerle.

Kalkacakken bileğimi tuttu. "Acı... acıyor. Çıkart." dedi bir elini bıçağın üstüne koyarak. "Hayır." dedim hızlıca. Bıçağı eğer içinden çıkartırsa kan çok hızlı bir şekilde boşalırdı. Bıçak şu anda bir nevi tampon görevini görüyordu.

"Sakın. Sakın Bedir. Bıçağı çekme. Çok kan kaybedersin. Sakın. Lütfen." dedim onu kaybedecek olma düşüncesi tüm iliklerime yayılırken. "Yardım çağıracağım." deyip ayağa kalktım. Ayağa kalkar kalkmaz gelen baş dönmesiyle duraksadım. Midemim de kalkmasıyla daha az kan bulaşan elimi ağzıma bastırdım.

Birkaç saniye süren duraksamamdan sonra Bedir'e baktım ve hızlıca sokağın başına doğru koştum. Köşeyi döner dönmez çarptığım bir şeyle tökezledim. Kolumdan tutulmamla durduğumda başımı kaldırıp beni tutan kişiye baktım. Yardım bulmamın heyecanıyla kanlı ellerime aldırış etmeden Cahit'in kollarına tutundum. "Cahit, yardım et. Lütfen. O çok kötü."

Cahit beni görmeyi beklemiyor olmalı ki şaşkınlıkla baktı. "Cahit lütfen." Onu Bedir'in yanına doğru çekiştirdim.

"Dur. Ne oluyor Feyza? Sen iyi misin?" Temasımdan kurtulduktan sonra gözü ellerime kaydı. "Feyza? Ne oldu? İyi misin? Yaralı mısın?"

Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. "Ben iyiyim. O bıçaklandı. Lütfen yardım et. Bir şey yap Cahit."

Tekrar Bedir'e doğru onu götürdüğümde Bedir'i fark etti. Gözleri şaşkınlıkla aralandı.

"Cahit!" diye bağırdım Bedir'in yanına geldiğimizde. "Ambulans ara! Yardım çağır! Ya da bir araba bul! Ne olur! Ölecek yoksa!" dedim. Son cümlemi kurarken ağlamam çoğalmıştı.

"Tamam. Sakin ol. Ambulans. Ambulans buraya bulup gelene kadar çok vakit kaybederiz." dedikten sonra telefonunu çıkartıp birini aradı. "Çabuk arabanı al ve eski polis karakolunun oradaki boş arsaya gel. Çabuk dedim, kalk hemen."

Telefonu kapattıktan sonra destek vermek ister gibi elini koluma koydu. "Bizim çocukları aradım, iki dakikaya burada olur. Korkma. Yetiştireceğiz"

Bedir'in yanına oturup hırkamın üstündeki elinin yanına elimi bastırdım. "Bedir. Duyuyor musun beni? Yardım gelecek birazdan. Hastaneye gideceğiz. Lütfen, konuş benimle."

"Feyza." dedi kendini zorlayarak. "Bedir." dedim hemen ardından. "Lütfen, dayan. Seni kaybedemem."

"Sen..." dedi dudakları titrerken. "Yanımda ol."

"Yanında olacağım. Hep."

Araba sesi duyunca can suyu bulmuş gibi sevindim. "Bedir, bak. Yardım geldi. Yetişeceksin hastaneye."

Cahit ve arkadaşı yanımıza gelirken ayağa kalktım. İkisi Bedir'i dikkatlice arabanın arka koltuğuna taşıdı. Bedir'in kafasını kucağıma alıp kapıyı kapattım ve tampon yaptığım hırkamın üstüme bastırdım bir elimi. "Acele et! Dörtlü yak, korna falan bas! Bir şey yap. Çok kan kaybetti!" diye bağırdım.

Korku, tüm bedenimi ele geçirmişti. Hızlı giden arabanın arka koltuğunda ecel terleri döküyordum.

"Bedir. Konuş benimle." dedim saçlarını okşarken. Ses vermediğinde korkarak tekrarladım. "Bedir. Lütfen konuş benimle. Korkuyorum."

Ses vermedi. "Daha hızlı ol! Benimle konuşmuyor!"

Göz yaşlarım bağımsızlığını ilan ederken eğilip alnına alnımı yasladım. "Bedir, lütfen iyi ol." diye mırıldandım. "Allah'ım lütfen, onu bana bağışla. Yalvarırım."

Yol boyu bildiğim tüm duaları okudum. Bana asırlar gibi gelen yol sonunda bittiğinde hastanenin aciline yanaşmıştık. Kapıyı açıp indim. Cahit'in sedye istemesiyle kapıya koşturan birkaç görevliyle Bedir'i sedyeye yatırdılar.

"Bıçaklandı, bıçak hala içinde. Çok kan kaybetti. Lütfen bir şey yapın."

Sedyeyi hastanenin içine doğru taşırken Bedir'i kaybetme korkusu ilk kez bu kadar ağır bastı ve elini tuttum. Hemşire mi doktor mu olduğunu idrak edemediğim insanlar bir şeyler konuşurken Bedir'in elini sımsıkı tutuyordum.

Bir kapının önüne geldiğimde bir hemşire kollarımdan tutarak beni durdurdu. Bedir, kapıdan içeri girdi. Onunla gitmek istedim ama kollarımdan tutulduğum için gidemedim. "Lütfen sakin olun, onun iyi olması için bize zorluk çıkarmayın."

Başımı salladım. "Peki, iyi olacak mı?"

"Bunun için elimizden ne gelirse yapacağız. Hasta çok kan kaybetmiş. Acil kan verilmesi gerek. Kan grubunu biliyor musunuz?"

Başımı olumsuzca salladım. "Hayır, bilmiyorum."

Hemşire de Bedir'in girdiği kapıdan girdiğinde orasının ameliyathane olduğunu anladım. Birkaç dakika sonra kapı tekrar açıldı ve aynı hemşire çıktı. Elinde bir poşetle yanıma geldi. "Hastanın eşyaları. Kaydını yapabilirsiniz."

Onaylayarak elinden aldığımda poşetin içindeki cüzdanı çıkartıp kimliğini aradım. Kimliğini ararken ilk önce ehliyetini gördüm. Daha sonra kan grubu kartını gördüğümde heyecanla ayağa kalkıp ameliyathanenin kapısına vurdum. Kapı açılırken hemşire kaşlarını çatarak baktı. "Ne yapıyorsunuz?"

Elimdeki kartı gösterdim. "Kan grubu kartı varmış. AB Rh(+)."

Hemşire hafifçe güldü ve başını salladı. "Her ihtimale karşı kan grubuna tekrar bakıyoruz ama bu bize hız kazandırır. Hastanenin kan deposundan acil kan takviyesi yapılacak ama aynı kan grubuna ait tanıdığınız varsa acilen buraya gelip kan vermeli."

"Benim kanım tutuyor."

Ne ara yanıma geldiğini anlamadığım Cahit'e döndüm hızla. "Gerçekten mi?"

"Süper. Hemen benimle gelin o halde."

Hemşire, Cahit ile birlikte giderken kendime Bedir'in iyi olacağı konusunda telkinler verip cüzdanından kimliğini buldum ve hastane kaydını yaptırdım. Ardından tekrar ameliyathanenin kapısına geldim ve karşısına çökerek oturdum. Yüzümü bacaklarıma gömüp dua etmeye devam ettim.

Bir süre sonra koluma dokunulduğunda irkilerek başımı kaldırdım. Cahit'ti. Elindeki montunu uzattı. "Üşüyeceksin. Giy istersen."

Üzerime baktım. Kısa kollu ince bir tişörtleydim ama üşümüyordum. "Teşekkür ederim, iyiyim böyle." dedim çatlak çıkan sesimle.

Yanıma oturduğunda kolundaki pamuğu gördüm. "Çok teşekkür ederim." dedim samimiyetle. Şimdiye kadar Cahit ile iyi bir ilişkimiz olmamıştı ama bugünden sonra ona karşı olan tüm olumsuzluklarımı silmeye hazırdım.

"Ne için?"

"Kan verdiğin için. Ve... Bedir'i hastaneye yetiştirdiğin için. Gerçekten. Teşekkür ederim. Sen olmasan ne yapardım, hiç bilmiyorum."

Gülerek elini salladı. "İnsanlık görevi."

Evden markete diye çıkmıştım ama uzun süredir dönmemiştim. Ablamlar gelmişti belki de. Haber vermeliydim. "Telefonunu kullanabilir miyim?" diye sordum Cahit'e. "Ablamı aramam lazım."

Başını sallayarak cebinden telefonunu uzattı. Ablamın numarasını çevirdikten sonra kulağıma dayadım. Telefon açılır açılmaz konuştum. "Abla."

"Feyza? Neredesin sen? Geldim eve, babaannem markete çıktı dedi ama hala yoksun."

"Hastanede-"

"Ne? Ne hastanesi? İyi misin? Ne oldu Feyza?"

"Ben iyiyim. Bedir, o çok kötü. Bıçaklandı." dedim ve göz yaşlarım tekrar akmaya başladı.

"Bedir mi? Ne oldu? Nasıl oldu? Hangi hastanedesiniz?" Hastaneye gelirken ya da içeri girerken hangi hastaneye geldiğimize bakmadığım için Cahit'e sordum. Ablama cevap verdikten sonra telefonu kapatıp Cahit'e uzattım.

Yüzümü ellerime gömüp ağlamaya devam ettim.

"Her tarafın kan olmuş. Lavaboya gidip ellerini yüzünü yıkayalım."

Başımı iki yana sallayıp onu reddettim. "Bedir'i bekleyeceğim."

Yarım saat sonra ablamın sesini duymamla ayaklandım. Koridorun ortasında ona doğru koşup sarıldım. "Abla, Bedir iyi olsun. Lütfen."

Bana sarılıp başımı okşadı. "Sakin ol, iyi olacak. Ameliyatta mı?"

Başımı salladım. "Evet."

Beni kendinden uzaklaştırıp yüzüme baktı. Eliyle muhtemelen yanağımdaki kanı sildi. "Kim yaptı? Nasıl oldu?"

"Arda." dedim sadece. Ablam öfkeyle soludu.

Erdem abinin yanında babamı görmeyi beklemediğim için şaşırdım. Yanaklarımı silip babama baktım. "Kızım." dedi yanıma gelip. Babama sarıldım hızlıca. "Baba, benim yüzümden oldu. Çok üzgünüm."

Babam bir şey söylemeden bana sarıldı.

"Feyza."

Cahit'in sesiyle babamdan ayrıldım. Yanında duran polis memurunu gösterdi. "Memur Bey, ifadeni almak istiyorlarmış."

"Bedir Devran'ı hastaneye siz getirmişsiniz. Doğru mu?"

Başımı salladım. "Önce bir lavaboda elini yüzünü yıkasa olur mu?"

Polis, yüzümü ve üstümü inceleyip başını salladı. "Peki."

Ablamla birlikte lavaboda elimi Bedir'in kanından arındırıp yüzümü yıkadım ve kendime geldim. Ardından bankta oturan polisin yanına oturdum. Cahit ifadesini benden önce verdiği için ben gelince kalktı. Babamlar bir bank yanımızda oturuyorlardı.

"İsminiz neydi?"

"Feyza Çelik."

"Bedir Devran'ın bıçakla yaralanması nasıl oldu? Siz o anda orada mıydınız?"

Başımı salladım. O anlar ve Bedir'in acı çeken yüzü tekrar gözümün önüne gelince ağlamamak için kendimi sıktım. Güçlü durup her şeyi anlatmalı ve Arda'nın cezasını çekmesini sağlamalıydım.

×××

Polis, ifademi aldıktan sonra gitti. Bedir'in ifadesi için de onun uyanmasını bekleyecektik. Bedir ameliyata gireli iki saati aşmıştı ama hala içeriye giren çıkan yoktu. Bu içimdeki sıkıntıların gün yüzüne çıkmasını sağlarken yanımda oturan ablama döndüm. "Abla, neden hala çıkmadı kimse? Neden kimse bir haber vermiyor?"

Saçlarımı okşadı. "Sakin ol. İnşallah iyi olacak Bedir."

Ellerimle yüzümü kapatıp gözyaşlarımı sakladım. Bedir'i göremediğim ve ondan bir haber alamadığım her saniye üstümdeki yük artıyordu. Nefesim daralıyordu.

"Biraz dışarı çıkıp hava alalım istersen?"

"Hayır. Bedir, ' yanımda ol' dedi. Yanında olacağım onun."

Birkaç dakika sonra ameliyathanenin kapısı açılınca hızlıca ayaklanıp karşısına geçtim. "Bedir iyi mi? Lütfen iyi bir şey söyleyin."

Mesleğinin zorluğu nedeniyle saçlarına ak düşmüş orta yaşlı doktor başındaki ameliyat beresini çıkartıp yeşil önlüğünün cebine koydu. Yüzündeki gülümseme içimde umut tohumları yeşertti. "Ameliyat başarılı geçti. Hastamız iyi."

Derin bir nefes verdim. Gözlerimden yaşlar dökülürken gülümsedim. "Allah'ım, şükürler olsun. Çok teşekkürler. Peki, onu görebilir miyim?"

"Hastayla yakınlığınız nedir?"

"Arkadaşıyım."

"Hastamız hastaneye geldiğinde çok kan kaybetmişti. Neyse ki hızlı bir şekilde kan takviyesiyle hayata tutundu. Ancak bıçak, girdiği yerde bir tur çevrilmiş ve sol böbreğinin önemli bir bölümüne zarar vermiş. Sol böbreğinin yarısını almak durumunda kaldık. Şimdilik hayati bir tehlikesi yok ancak iç kanama riski var. Bu yüzden bu gece yoğun bakımda kalacak. Yarın iyi olduğuna karar verirsek normal odaya alacağız. Ancak o zaman hastayı görebilirsiniz."

"Böbreğinin yarısının alınması... ona zarar verir mi?" dedim bu bıçaklanmanın onda kalıcı bir hasara sebebiyet vermenin bilinciyle yutkunarak.

Doktor Bey, hafifçe gülümsedi. "Tek böbrekle yaşayan bir sürü insan var. Buradaki en önemli nokta, beslenmesi. Önerildiği gibi beslenmesine dikkat etmeli."

"Ederim. Ederiz. Çok teşekkürler." dedim.

"Hastanın ailesini de tanıyorsanız haber verin. Geçmiş olsun."

Doktor bey giderken kalktığım yere geri oturdum. "O iyi. şükürler olsun." Yanıma oturan ablama döndüm gülümseyerek. "Abla, o iyi. Bak, ben onu yalnız bırakmadım o da beni."

Ablama sarıldım. "Ona bir şey olsaydı ne yapardım bilmiyorum."

"Geçti, çok şükür o iyi."

Geri çekilince sevinçle kalkıp yanıma gelen babama ve Erdem abiye de sarıldım. Daha sonra ameliyathanenin kapısı açılınca hızla oraya döndüm. Göğsüne kadar çekili yeşil örtünün altında gözleri kapalı yatan Bedir'e baktım. Hızla uzanıp örtünün üstünden kolunu tuttum. "Bedir, çok şükür iyisin. Ben yanındayım, tamam mı? İyi ol. Burada seni bekleyeceğim."

Yoğun bakıma götürdükleri için beni kenarı çeken hemşireye direnmeyip durdum ve ona kolaylık sağladım. Arkalarından gittim. Bedir, yoğun bakım odasına girdikten sonra gözden kayboldu.

"Hadi kızım, eve gidelim. Yarına kadar burada kalacakmış. Görüştürmezler zaten bizi." Babam koluma dokunarak beni yönlendirmeye çalıştığında durdum. "Gitmeyeceğim."

"Kızım, boşuna beklemeyelim burada. Gidelim eve yarın tekrar geliriz."

Babamın kolundan kurtuldum. "Lütfen baba, sen de beni anla. Bedir'in o halde içeride yatmasının sorumlusu benim! Arda'yı Bedir'in hayatına ben soktum! Ve bu vicdan azabıyla o burada yatarken ben evime gidip sıcak yatağımda yatamam!"

İster istemez yüksek çıkan sesime engel olamadım. Ama beni anlamalarını istiyordum. Bedir tamamen iyi olup ayağa kalkmadan bir yere gidemezdim.

Ablam da benim nasıl hissettiğimi bildiği için bana destek oldu. "Baba. Feyza'yı biliyorsun. Bırak kalsın burada."

"Zaten yoğun bakımda. Nerede kalacaksın gece? Hem üstün başın dağılmış, incecik üstün."

Üstüme baktım. Tişörtümde de kanlar vardı. Omuz silktim. "Böyle kalırım. Bir şey olmaz. Şu bankta otururum." dedim yoğun bakım ünitesinin karşısındaki bankı göstererek.

Babam sıkıntıyla baktı. Beni burada bırakmak istemiyordu.

"Gidip Feyza'ya eşya getirelim. Erdem beni bırakır arabayla hastaneye. Ben de bu gece Feyza ile kalırım burada. Zaten yarın hafta sonu. Okul yok." Ablama minnetle baktım. Benim nasıl hissettiğimi anlayabiliyordu.

Ablamın ısrarlarıyla üçü de gitti. Kendimi banka bırakıp oturdum. Gözlerim yoğun bakımın kapısındaydı ve aklımda Bedir ile olan anılarımız dolanıyordu. Onunla gülüşlerimiz ve sohbetlerimiz... İlk tanıştığımız zamandan bu yana geçen iki ayı aşkın bir zaman diliminde çok yol kat etmiştik. İlk zamanlarda daha çekinik ve konuşmayan bir Bedir varken son zamanlarda sırf uzun zamandır -birkaç gün- benimle konuşmadığı için sohbetimi özleyip soğuğa rağmen parka gelen bir Bedir vardı.

Bu süre zarfında elbette tek değişen o değildi. Ben de değişmiştim. Hatta bu değişim bana göre hayati derecedeydi. Kalbimi kaptırmıştım iki aydır hayatımda olan bir adama. Şimdi de onu kaybetmenin kıyısına gelmiştim.

"İçer misin? Çay."

Gözümün önündeki karton bardağı görünce kaşlarımı çatıp yanıma döndüm. Cahit yanıma oturmuştu. Uzattığı bardağı aldım. "Teşekkür ederim. Sen gitmedin mi?"

"Gidecektim ama ablanlar gelene kadar yalnız kalmanı istemedim. Ayrıca... sana bu kadar yaklaşabilmişken kendimi ifade etmek istedim. Böyle bir zamanda uygun olur mu bilmiyorum ama yakaladığım bir fırsatı kaçırmak istemedim. Düşüncesizlik yaptıysam özrü dilerim."

Bir şey söylemedim. Ne söylenir bilmiyordum. Belki Bedir'i hastaneye yetiştirdiği için belki de aslında ona karşı öyle hissetmediğim için ama artık ondan korkmuyordum.

"Senden sayısız kere özür diledim ama benden hep kaçtın. Yaptığımın savunulacak bir tarafı olmadığını biliyorum. Tekrar af dilemeyeceğim. Sadece... bilmiyorum işte. Neyse... ben gideyim."

"Cahit." dedim kalkmasına izin vermeden. "Evet, yaptığın şey kötüydü ve senden sürekli kaçtım. Ama, şunu bil. Artık senden korkmuyorum. Affettim."

"Feyza." dedi bana dönerek. Gülümsedi. "Sadece artık benden kaçma, affetmesen de olur."

Omuz silktim. Bir kere affettiğimi söylemiştim.

"Bu arada, o sokakta sana rastlamasam kötü şeyler olabilirdi. Teşekkür ederim tekrar. Bizi hastaneye yetiştirdiğin için. Ve kan verdiğin için de." diye tekrar ettim.

"Teşekkür etme. Kendimi kötü hissederim." dedi omuz silkerek.

Bir süre sessiz kaldık. Gözüm yine kapıdaydı. Kapı açılınca çıkan hemşire durumunun normal olduğunu söyledi. Hala uyanmaması normal miydi bilmiyorum ama endişeleniyordum.

"Ablanlar geliyor. Ben gideyim. Kendine iyi bak."

Cahit, bana söz hakkı tanımadan kalktı ve gitti. Ablamlar yanıma geldikten sonra elindeki poşeti aldım. "Abla, sen de git lütfen."

Ablam kollarımı tutup bana baktı. "Sen de gelirsen giderim. Ama sen böyle bir şeyi kabul etmediğin için ben de buradayım. Gel, tuvalette üstünü değiştirelim."

Ablamla birlikte lavaboya gittik. Üstümdeki tişörtü çıkartırken Bedir'in kanını görmem bana iyi gelmedi ve tekrar ağlamaya başladığımda ablam yanıma geldi ve tişörtü alıp poşete attıktan sonra giyinmeme yardım etti.

Elimi yüzümü yıkadım. Aynaya baktığımda karşımda tanıyamadığım birisi vardı. Gözlerim ağlamaktan kızarmış ve şişmiş, yüzüm kıpkırmızıydı. Saçlarım dağılmıştı. Saçlarımı toplayıp tekrar yüzümü yıkadım ve biraz kendime geldim. Tuvaletten çıkıp Erdem abinin yanına geldik.

"Hadi Erdem, sen de git. Babamlarda kalırsın bu gece."

Erdem abi yanına oturan ablamın omzuna kollarını dolayıp kendine çekti. "Karım nerede, ben orada."

Kaşlarımı çattım. "Erdem abi, lütfen. Bari sen eve git."

Omuz silkti. "İrem olmadan uyuyamam zaten. Aklım sizde kalacağına ben de burada kalırım. Hem, bir şey lazım falan olur. Akşam yemeğini de yemedik. Kantine inip bir şeyler yiyelim."

"Aç değilim." dedim omuz silkip.

"Sen de yemedin akşam yemeğini Feyza. Aç karnına tansiyonun düşecek gece gece. Hadi gel. İki lokma bir şey ye."

"Yemeyeceğim. Bedir'e burada bekleyeceğimi söyledim." dedim direterek.

Erdem abi ayaklandı. "O zaman siz oturun, ben bir tost yaptırıp getireyim."

Erdem abi gittikten sonra ayaklarımı sandalyenin üstünde toplayarak başımı yasladım. Bir an önce sabah olsun ve Bedir'i göreyim istiyordum.

×××

Güneş, hastane koridorundaki camdan içeriyi doldururken uykusuzluktan gözlerini ovalayan ablama baktım. "Abla."

Bana döndü gülümseyerek. "Söyle bir tanem."

"Bedir'in bir tek abisi var. Ona bu durumu haber vermemiz lazım."

"Nasıl ulaşacağız peki?"

"Bedir'in telefonundan numarasına bakardık ama o yerde kaldı. Zaten kavga esnasında düşüp parçalanmış. Başka nasıl ulaşabiliriz, bilmiyorum."

Düşünceli bir halde konuştu. "Telefon hala oradaysa Erdem ile birlikte gidip bakalım mı? Bulursak hattını alıp numarasını bulabiliriz belki."

"Olabilir." dedikten sonra ablamın omuzuna yatmış olan Erdem abiye baktım. Gece boyu kesik kesik, beş on dakika kadar uyuyabilmişti. Ben de bir ara uyur gibi olsam da kendime işkence etmek ister gibi Bedir'in bıçaklandığı anı düşünüp durduğum için gözüme uyku girmemişti.

"Ya da ben Güney'den rica ederim. Sabah oldu zaten. Siz eve gidip dinlenin."

"Bedir bir uyansın, sonra dinleniriz."

Erdem abi sesimize uyandı. Gözlerini birkaç kez kırptıktan sonra ablamın omzundan kalktı. "Dalmışım. Bedir uyandı mı?"

"Maalesef hayır. Bir saat önce doktor kontrole geldi, hala uyuyor. Normal olduğunu söyledi." dedi ablam benim yerime.

"İyi olsun da, biraz daha bekleriz." dedi Erdem abi. Daha sonra bana baktıktan sonra göz kırptı. Onun dilinde bu 'değil mi?' demekti. Başımı salladım.

"Erdem, Bedir'in telefonu bıçaklandığı yerde kalmış. Telefonunu bulup abisine haber vermemiz gerekiyor."

"Bu muydu telefon?"

Arkamdan gelen sesle hızla oraya döndüm. Cahit, bir elinde Bedir'in telefonu diğer elinde benim montumla duruyordu. Hızla ayağa kalktım. "Cahit?"

"Eve döndüğümde o yerden geçtim. Bunları buldum. Size getirmek için de sabah olmasını bekledim."

Elindekileri aldım. "Teşekkür ederim. Bunu almaya gidecektik biz de."

Başını salladı. "Bedir uyandı mı?"

Kalktığım sandalyeye çöktüm. "Maalesef hayır."

"Uyanır inşallah. Ben de bunları teslim ettiğime göre gideyim."

Cahit, bize baş selamı verdikten sonra koridorda geldiği yöne doğru ilerledi. Cahit'in arkasından bir süre baktım. Onu affettiğimi söylememe rağmen mahcubiyeti devam ediyordu.

Elimdeki ekranı kırılmış olan telefonun tuşlarına dokunup açmaya çalıştım ama çalışmadı. Cebimden dün ablamın getirdiği telefonumu çıkarttım. Kendi hattımı çıkartıp Bedir'in hattını taktım. Pin kodu sormasından korksam da telefon direkt açılınca gülümsedim. Ben de sürekli pin kodumu unuttuğum için kod sorgulamasını kendi telefonumdan kaldırmıştım. Zaten telefonumun kendi şifresi vardı. Ama Bedir'in ekranında da şifre yoktu. Buna rağmen pin kodu sorgulamasını kaldırması riskliydi ama şimdilik işime yaradı.

Rehbere girip isimlere baktığımda A harfinde 'Abi' ve türevleri şeklinde bir isim bulmayı amaçladım ama yoktu. Aşağılara inip diğer isimlere baktığımda biraz şaşırdım. Toplam rehber on beş kişiyi geçmiyordu.

İsimleri tek tek incelerken en sonda rehberde tek 'abi' unvanına sahip olan 'Vedat Abi' isminin üstünde elim durdu. Bedir'in bildiğim kadarıyla bir tane abisi vardı. Tek başına 'abi' de yazabilirdi ama başına isim koyma gereği neden duymuş olabilirdi?

"Abla, bir baksana. Rehberde abisi olabilecek tek bir isim var. Vedat abi yazıyor. Sence abisini sadece ismiyle kaydetmiş olabilir mi?" dedim şüpheyle.

Ablam da rehbere baktı. "Bu da olabilir, sadece ismiyle kaydetmiş de olabilir. Ya da telefon numarası telefonuna kayıtlıydı, hattında çıkmıyor."

"O da olabilir ama şu an telefonu çalışmıyor. Ona bakamayız. Arayayım mı bu 'Vedat Abi'yi?" diye sordum. Karar veremiyordum.

"Ya o değilse abisi?"

"Abi dediğine göre tanıyıp sevdiği biri olmalı. Belki bir akrabası bile olabilir. Abisini de tanıyordur, böylece abisine ulaşabiliriz." diye bir teori oluşturdum.

"O da olabilir. Ara o zaman. En azından kimmiş, onu öğreniriz."

Vedat Abi'nin üstüne tıkladım. Yeşil imlece basacakken gürültülü bir şekilde duyduğum ayak sesleriyle başımı kaldırdım. Yoğun bakıma koşarak giren bir hemşire ve bir doktoru görünce hızla ayağa kalktım. Üstelik doktor Bedir'i ameliyat eden doktordu.

Yoğun bakım ünitesindeki tek hasta o değil. O doktor da bir tek Bedir'in doktoru değil. Sakin ol.

Kendime telkinler verdikten sonra yoğun bakıma girecek olan bir hemşireyi hızlıca kolundan tutup durdurdum. "Ne oluyor? Bedir'e bir şey mi oldu? Doktor neden öyle koştu? Lütfen bir şey söyleyin." dedim.

Hemşire gülümsemeye çalıştı. "Sakin olun. Hastanızla doktor ilgileniyor."

Hemşire hızlıca kolumdan kurtulup içeri girdiğinde kalbim ağzımda atmaya başladı. Hastanız, yani Bedir.

"Abla, bir şey oldu." dedim elim kalbime giderken. Gözlerim doldu. "Abla, bir şey oldu."

Bir tarafımda ablam bir tarafımda Erdem abi kolumdan tutarak kalktığım yere oturttu. Ablam su şişesini bana uzattı. "Doktor ilgileniyor, dedi. Kötü bir şey olsa söylerdi. Sakin ol. İç şunu."

Sudan bir yudum aldıktan sonra ellerimle yüzümü kapattım. "Allah'ım lütfen bir şey olmamış olsun."

Birkaç dakika sonra açılan kapıyla tekrar ayağa kalktım. İçeriden önce çıkan doktorun önünde durdum. "Bedir iyi mi? Lütfen bir şey söyleyin. Ne oldu?"

Doktor Bey telaşlı halime anlayışla bakarak gülümsedi. "Gözünüz aydın. Hasta uyandı."

×××

Bölüm nasıldı?

Bu arada hazır bu bölümde bolca hemşire ve doktor isimleri geçmişken bu pandemi döneminde bizlere yardımcı olan sağlık çalışanlarına yaptıkları fedakarlıklardan dolayı teşekkür ederim. İyi ki varlar❤

Yeni kapak ve açıklama?

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro