some kind of nights
Bazı geceler dayanılmaz oluyordu. Özellikle Louis ile kendi işlerimize döndüğümüzden beri. Onun işi belliydi, benimkine iş denemezdi. Sadece diplomamı almaya çalışıyordum. Yine de Diana ile dışarıda buluşuyordum ve eve uğramıyordum. Zayn ile alakalı değildi sadece- Huzursuz hissediyordum.
O gecelerden biriydi.
Louis birkaç gün için Londra'da olacağını söylemişti. Üç gün boyunca telefonda konuşmuştuk ama iki gündür telefonu kapalıydı. Zayn sadece iyi olduğunu söylemişti. Hepsi bu. Yüzüme bakmış, nefretini gizlemeye çalışmıştı. Lütfen diyene kadar bana Louis'in iyi olduğunu bile söylemişti. Louis'in odasında ağlamamak için uğraşırken Diana gelmiş, bana sarılmış ve eğer Louis'e bir şey olmuş olsa Zayn'in burada böyle rahatça oturacağını gerçekten düşünüp düşünmediğimi sormuştu. Haklıydı. Louis'in hayatında önem verdiği ilk insan belki de Zayn'di. Sokaklardaki çocuklardan şimdi oldukları adamlara dönüşmüşlerdi. Mükemmeller miydi? Hayır. Öyle olmaları gerekiyor muydu? Hayır.
Kapı çaldığında acıktığım için uyanmıştım. Saat gecenin dördüydü. Tezgahın üzerinde duran bıçaklıktan en büyüğünü alıp kapıya ilerlerken bir yandan da acaba birini aramam gerekiyor mu diye düşünüyordum. Belki Diana yatıya gelmeliydi ama Harry, Zayn ile ikisinin yakınlaşmaya başladığını söylediği için büyüyü bozmak istemiyordum.
Delikten Louis olduğunu görünce bıçağı elimden attım, kilitleri ve kapıyı hızlıca açıp ona sarıldım. Başka kadınlar gibi, ot gibi, ucuz biraz gibi kokuyordu ama umurumda değildi. Louis dönmüştü. Beni kucaklayıp içeri taşırken onu bir kere bile bırakmadım ama ayaklarım halıya değdiğinde ona bakmadan hızlıca bir tokadı suratına yapıştırdım ama anında bundan pişman oldum. Tanrım, çökmüştü. En basitçe böyle ifade edebilirdim. Gözleri kızarmış, göz altları mosmor, yanakları içe çökmüştü.
''Ne yaptın kendine?''
Sesim titrerken ona dokundum. Her şey başa dönmüş gibi hissediyordum. Tüm o konuşmalar, azaltma sözleri, ona biraz olsun kilo aldırma çabam... Londra hepsini bir hafta da silip süpürmüştü. Onu böyle görünce beni aramaması umurumda olmamıştı.
''Bunu kendine neden yapıyorsun?'' dedim yavaşça yüzüne dokunurken. Burnumun ucu sızlarken dolan gözlerimi kırpıştırdım. ''Daha az olacak diye söz vermiştin, ne oldu?''
''Şeftali..." Omuzları düşerken ne kadar üzüldüğünü fark ettim. Onu böyle gördüğüm için üzülmüştüm. Derin bir nefes aldım ve ona sarıldım. Hızlıca ve sıkıca beni kendine çekip yere çökerken kokumu içine çektiğini hissettim. ''Özür dilerim. Tekrar olmayacak.''
Bunu defalarca tekrarladı. Geri çekilip gözyaşlarımı silerken uzanıp beni öptü. Yüzünü kavrayıp dudaklarından tattığı her şeyi silip yerine kendiminkini bırakmak istedim.
''Bir daha asla,'' dedim geri çekilip ona bakarken. ''Bir daha asla bana bunu yapma.''
Bahsettiğim şey aramaması değildi. Kendini kaybetmesiydi ve bunu biliyordu. Bir kuralımız vardı. Onun kadar uzun süre ve ağır kullanmış biri birden kesemezdi. Albie'ye bıraktırmak için bunu denemiştik. Onu odasına kapatmıştım, elinden her şeyi almıştım ama sonuç olarak o kadar yokluk çekmişti ki odasının kapısını kırmıştı.
"Bir anlaşma yapıyoruz, şimdi." Dedim saçlarımı toplayıp. "Bundan sonra kontrolü kaybetmek yok. Gündüzleri almak yok, öğün atlamak yok, telefonu kaybetmek yok. Ve beraber olduğumuz da da," Parmaklarımı onunkilere geçirdim. "Beraber içeceğiz."
"Ariel-"
"Ot ya da tozdan bahsetmiyorum," dedim hızla. "Yavaş yavaş bırakacaksın. Sana güveniyorum."
Bunu ona söylediğimde gözlerinde bir şey parladı ve sonra yutkunup başını salladı.
''Seni çok özledim.'' Kollarını bana sıkıca sarıp kucağından bırakmazken bende ona sarıldım. ''Telefonumu kaybettim.''
''Şapşal.'' Dedim gülerek.
Ve sonra o da güldü. Bu kadar basitti işte.
''Odana gidemeyecek kadar yorgunum. Direkt buraya sürdüm.''
Kanepedeki yastıkları ve battaniyeyi aldım. Yastığı yere koyar koymaz başını koyduğunda güldüm. Yanına yatıp üzerimizi örttüm.
''Lou?'' dedim sessizce ama cevap vermedi.
Uykuya daldığında gözümü kırpmadım. Her an nefes almayı bırakacak gibi hissediyordum. Ona sarıldım ve bekledim. Hava aydınlanmaya başlayınca kalkıp mutfağa girdim. Küçük ekmekler, kurabiyeler ve pankekler pişirmeye başladım. Aklımı dağıtmam lazımdı. Bir şeyler pişirmeye de Liam yüzünden merak salmıştım. Gecenin bir yarısı bana video atıyordu. Kafası kıyak olduğu için mi yoksa pişireceğimi umduğu için mi attığına emin olamıyordum. Patates ve sosis de kızartmaya başladığımda banyodan sus sesi geldi. Kalkmış olmasını beklemiyordum. Birden her şey gözüme ikimizin yiyeceğinden fazla gibi göründü.
''Burası pastane gibi kokuyor.'' Dönüp ona bakarken gülümsedim. Saçları hala ıslaktı, üzerinde burada bıraktığı kıyafetleri vardı ve temizken biraz daha iyi görünüyordu. Pişirdiklerime bakarken kaşları şaşkınlıkla havalandı. ''Sen kimsin ve Şeftali nerede?''
''Şeftali 2.0,'' dedim gülerek onu öpüp geri çekilirken. ''Sadece sana yine kilo aldırmam gerek.''
''Başaracaksın gibi.'' Dedi masaya bakarken. ''Ama fazla değil mi?''
''Diana'yı çağırabiliriz.''
''Yanında promosyon olarak Zayn'de geliyor. Ve yemek dediğin an Liam da damlar ve sonra Harry 'Ben neden gitmiyorum amına koyayım der.' bunu biliyor muydun?''
Harry'nin sesini taklit ettiğinde güldüm.
"Benden ne yapmamı istersin?"
"Kahveleri koyar mısın?" dedim hızla. "Bende bunları masaya götüreyim."
Tabakların bir kısmını masaya taşıyıp geri içeri döndüğümde Louis'i gördüm. Siktir erkek arkadaşımın çok sevimli olduğunu herkes biliyor muydu? Öyleyse onu başında bir çuvalla dışarı çıkarmam gerekecekti. Kenardaki fotoğraf makinemi alırken Louis bana baktı ama sonra bardaklara geri döndü.
Fotoğrafı çekip polaroidin çıkmasını beklerken güldüm. Kağıdı sallayıp resme bakarken onu delicesine öpmek istedim. Yüzündeki gülümsemeye tapabilirdim.
"Nede fotoğraflarını çektirmiyorsun?"
"Çünkü birinin beni teşhis etmesi başımızı belaya sokar." Dedi bana bakarken. "Ama sen çekebilirsin. Ben etrafta değilken lazım olabilir."
Bana göz kırptığında ona elma fırlattım. Elma mükemmel yuvarlak poposuna çarptı. Ondan bu yüzden nefret ediyordum. Poposu gerçekten mükemmeldi. Ben on yıl egzersiz yapsam asla öyle bir popom olmazdı. Kim Kardashian sürtüğü Louis'i görse ağlardı.
"Roma da elma fırlatmak 'Seni seviyorum.' demekmiş," dedi bana aldırmadan. "Bradford da ise 'Beni becer.' demek mi sence?"
Kenara çıkardığım çileklerden yerken bana döndü. Louis Sikik Tomlinson. Siktir, bir haftadır bana dokunmamıştı. Ona bir şey demeden bardakları masaya taşırken kalçama hızlıca vurunca ufak bir çığlık atıp ona döndüm. Ağzına çilek atıp gülmekle yetindi. Ödeşme zamanı.
''Bu numaraları yatakta göremiyoruz Tomlinson.''
Çilek kasesini bırakıp bana bakarken yüzümden sırıtışımı silmedim. İki büyük adımda aramızı kapattığında beni kolayca kucağına aldı ve yanımızdaki duvara çarptı. İnlemem dudaklarımdan kaçarken beni susturmak için dudaklarını dudaklarıma kapattı. Her zamankinden daha yavaş bir şekilde beni öperken dili benimkini buldu. Sızlanıp bacaklarımı beline sardım ve onu daha yakınıma çektim. Siktir, Louis Tomlinson'u kesinlikle sadece ruhen özlememiştim. Bedenim karıncalanıp arzuya teslim olurken ıslak öpücüklerini boynumda, kulağımın arkasında hissettim. Kalçamı tutan elleri etimi sıkıştırıp kendini bana bastırdığında sızlandım.
"Görmediğin her şeyi gösterebilirim." Dedi boğuk bir sesle.
Ona hemen şimdi tabakları devirip masanın üzerinde bana göstermesi gerekeni göstermesi için yalvaracaktım ama zil her şeyi mahvetti. Arzudan koyulaşmış gözlerine bakarken bir an Diana'ya da başka bir arkadaşıma söz verip vermediğimi düşündüm. Dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp kapıyı açmaya giderken güldüm.
"Ufaklık uyanmadığı için şanslıyız sanırım."
Louis homurdanarak bir şeyler söylerken kapıyı açtım.
Annem.
Tahmin etmem gerekiyordu aslında çünkü bir dakika önce çok mutluydum. Annemin de böyle anlarda ortaya çıkıp içine etmek gibi özel bir yeteneği vardı.
"İçeri davet etmeyecek misin?"
"Hayır." Kollarımı bağlarken kaşlarımı çatıp ona baktım. "Ben neden geldiğini öğrenebilir miyim?"
"Richard arayıp büyükbabanın hesabından bir konut için para çekildiğini söyleyince-"
"Öncelikle," dedim hızla. "O benim hesabım. Büyükbabam size tek kuruş vermediği gibi her şeyi de bana bıraktı diye benden iyice nefret etme. Ya da et, artık umurumda değil."
Bana ifadesizce bakarken gözleri arkamdaki Louis'in üzerinde durdu. Onu her zamanki gibi kibirli bakışları ile süzüp elini uzattı. Louis elini sıkıp sıkmamakta kararsız kalsa da hızlı bir tokalaşma yaşadılar.
"Sen Alexander'ın bahsettiği çocuk olmalısın. Doğrusu daha... uzun ve kalıplısındır sanıyordum. Ariel ufak tefek olduğu için tipi öyledir."
"Aslında ben üçüncüyüm." Dedi Louis. "Ryan tam sizin dediğiniz gibi. Birazdan gelir."
Tanrım... Annem yüz ifadesini gizlemeye uğraşamayacak kadar şoka girmişti. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Ariel, bu çocuk ne diyor?" dedi annem bana bakarken. "Çabuk bana bir açıklama yap!"
Oyunu bozmaya hiç niyetim yoktu. Geriye, Louis'e doğru yaslandığımda kollarını hızla bana sardı. Annem çileden çıkmaya hazırdı.
"Babamın her zaman doğru olanı bildiğine emin oldum. Yatakta üç kişi kesinlikle ikiden daha iyi."
Annem resmen morarırken arsız şekilde sırıttım. Kendini sakinleştirmek istiyormuş gibi derin bir nefes aldı ve bana soğuk, küçük bir gülümseme ile baktı.
"Ariel Querre,'' Tane tane konuşurken Hermes'ini bir elinden diğerine aldı ve içinden bir davetiye çıkardı. ''Eğer bu çöplükte, ömrünü tekinsiz birileri ile harcamak istiyorsan, öyle olsun. Ama yarın eve geliyorsun ve ailecek davete gidiyoruz. Bütün gece uslu bir çocuk olursan buraya geri dönüp Şirin'ini görebilirsin.''
Altın rengi parlak zarfı parmakları arasından hızlıca alıp kapıyı suratına çarptım. Annemden ne kadar nefret ettiğime dair bin maddelik bir kitap yazabilirdim. Masaya ilerlerken Louis'e bakmadan zarfı ayakkabılığın üzerine attım.
''Gerçek bir Death Note satan birilerini tanımıyorsundur değil mi?''
Gülüp bana cevap vermediğinde masaya oturdum. Louis durup zarfı okurken güldü.
''Soirée de bal d'Or ne amına koyayım?'' Gözlerini zarftan çekip bana bakarken ağzıma pankeki sokuşturdum. ''Zayn gibi Fransızca bilmeyi dilerdim.''
''Zayn biliyor mu?'' dedim şaşırırken. Zayn Malik'in gördüğü kadar sığ olmadığına artık emindim. ''Altın Balo Gecesi demek. Bilirsin şampanya içmek, dedikodu yapmak, boş odalarda eşini aldatmak falan.''
''Aniden bir ceset de buluyor musunuz?'' dedi gülerek otururken. Çilek kasesini geri ona ittiğimde güldü.
Kahvemi içerken bende güldüm. ''Büyükbabamın üçüncü karısı tuvalette kokain çekerken ölmüştü.''
Gözlerini kısıp bana baktı. ''Ciddi olamazsın!''
''Onunla tanışmış olmanı dilerdim, gerçekten kafa adamdı.''
''Nasıl öldü?'' dedi tebessüm ederek.
''Şey,'' Utangaç şekilde gülerken yüzümü kapattım. ''Dört sene önce Viagra yüzünden kalp krizi geçirdi.''
Louis ondan duyduğum en büyük kahkahayı atmadan önce birkaç saniye sessiz kaldı. Büyükbabam büyürken gerçekten sahip olduğum tek ebeveyndi. Annemler her şeyimi yönetiyor olabilirdi ama hafta sonları büyükbabamın çiftliğine gittiğimde gerçekten çocuk oluyordum. Ata biniyor, yüzüyor, dilediğim ne varsa yiyor, izliyor ve okuyordum. Büyükbabam bana gençken yaşadığı tüm maceraları anlatıyordu. Favorilerim kesinlikle çıktığı safarilerdi.
''Üç kez mi evlendi cidden?''
''Bu bilgi ile çok ilgili gibisin,'' dedim gözlerimi kısarak. ''Evet ilk karısı evlendikten bir yıl sonra ölmüş; adı Jane ya da Janet falan olmalı. Resimlerden gördüğüm kadarıyla çok güzel bir kadınmış. Sonra büyükannemle evleniyor ve o da babam on yaşındayken ölmüş. Uzun süre kimseyle evlenmese de gerçekten çapkındı.''
''Ve kokainman karısı?'' dedi merakla.
''Adı Elena'ydı ve yirmi bir yaşındaydı.'' Louis bana bakarken tekrar gülmeye başladı. ''Gülme! Kız tam bir para avcısıydı ve hep kafası iyiydi. Bir de gerçekten büyük göğüsleri vardı. Yemin ederim biri kafam kadardı!''
''Büyükbaban işi biliyormuş desene.''
''Elmayı kafana fırlatırsam 'Seni öldürmek istiyorum.' anlamına geleceğine eminim.''
Gülmeyi keserken bana baktı. Bir anlığına hayatımda beni sevmeseler de benimle ilgilenen birileri olduğunu fark ettim. Louis ise annesi onu terk edip gittiğinde küçücük bir çocukmuş.
''Onunla gerçekten tanışmak isterdim.''
''Bir gün çiftliğe gidebiliriz." Tabağına tepeleme yiyecek koyarken ona gülümsedim. "Belki tüm hafta sonu falan.''
"Olabilir." Dedi gülümseyerek. "Diana ile iyi anlaşıyor olmana gerçekten sevindim."
"Bazı insanlarla tanıştığında sonsuza dek arkanı kollayacağını bilirsin. Bence Diana ve biz öyle insanlarız."
Kahvaltıdan sonra bulaşıkları makineye dizme görevini Louis üstlendi. Bende başta duş almak için banyoya girmiştim ama sonra Lou'nun dün geceki kıyafetlerini görünce çamaşırları makineye attım. Sonra... biraz kontrolden çıkmış olabilirim. Banyoyu, odamı, misafir odasını temizleyip salonu geçtiğimde Louis deterjan kokusundan zehirleneceğini söyleyip evden kaçmıştı.
Vikings'i açıp keyfime bakmaya başlarken Diana'yı çağırmayı düşündüm.
Ariel: Diana :)
Ariel: Yalnızım :)
Ariel: Bana gel bebeğim :)
Diana: İsterim ama Zayn ile takılıyoruz :(
Ariel: 🙃
Ariel: Çıplak mı?
Diana: Hayır! Aynı şeyi Harry de dedi 😒
Diana: Akşam uğramamı ister misin?
Ariel: Zayn'den kaçabilirsen gel
Ariel: Sana yapışmış gibi bu ara
Diana: Şeftali...
Ariel: Peki seni oyalamayım iyi eğlenceler muah
Telefonu kenara bırakıp diziye döndüğümde çoktan sıkılmaya başlamıştım. Rita'ya mesaj attığımda akşamdan kalma olduğunu söylemişti. Ragnar öldüğünde keyifsizce televizyonu geri kapattım ve biraz fotoğraf çekmek için dışarı çıkmayı düşündüm. En azından bunu yapabilirdim.
Hazırlanırken telefonum çalınca Diana fikrini değiştirdi sanıp koşarak içeri döndüm ama numara kayıtlı değildi.
"Alo?" dedim temkinli şekilde. "Bir şey satıyorsanız-"
"Sadece seni özleyen eski bir dost." Ezekiel'ın sesi ile mideme kramp girerken oturdum. "İyi olup olmadığını kontrol etmek istedim, Şeftali."
Nefesim göğsüme ağır gelirken hiç sesimi çıkarmadım. Bunca aydır Ezekiel aklıma bile gelmemişti ama şimdi durmuş beni arıyordu.
"Her neyse, konuşmasanda olur. Dinlediğini biliyorum ve bildiğim diğer bir şey ne biliyor musun Ariel? Bizi duydun. O gün, Albie ve beni duydun."
Gözümü kapatıp derin bir nefes aldım.
Hay sikeyim ya.
"Görüşeceğiz Ariel." Dedi tehditkar şekilde. "Çok yakında."
****
o kadar tıkandım ki hikayenin kötü karakteri döndürdüm skfnsldksl neys ezekiel meselesini bir iki bölüme çözeriz gibime geliyor 😌
neyse bu sıralar mental olarak bir çöküğüm, vizeler de geliyor ne yapacağımı bilmiyorum yani... öyle işte.
yorum yaparsanız çok sevinirim, bunu hep diyorum. eğlendiğini yerleri görmek, üzüldüğünüz yerleri görmek benim için çok önemli.
sizi sefiyorum
- bezzy 🧝🏻♀️
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro