Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm|Sekiz

Onun evindeydim ama kendi evimdeymişim gibi rahat etmemi istemiş ve dilediğim şekilde gezmeme izin vermişti. Bu inanılmazdı. Çünkü bunu söyler söylemez onun bana uzun gelen gömleklerinden birine el koymuş, pijama yerine bunu giymek konusunda çoktan bir karara varmıştım. Üzerimde sadece gecelik görevi gören bir gömlek varken yabancı olduğum bir evde gezdiğimde, o ev benim için yabancı olmaktan çıkıyordu.

Geldiğimden beri beni bırakmayan Yeontan'ı kucağıma çekmiş, koltukta onunla oyunlar oynarken bir yandan da hemen yan koltuktaki Taehyung tarafından göz hapsine alındığımın farkındaydım. Gözleri bir çıplak bacaklarıma kayıyor, bir Yeontan'la oynayışımı izleyip gülümsemeye çalışıyordu.

Aklını başından alıyordum ve bu hoşuma gitmesiyle birlikte işime de gelmeye başlamıştı.

"Şarkı söylemeyi seviyor." dedi birden Yeontan'ın anlamlandıramadığım havlayışını açıklamak ister gibi. Gözlerine bakıp gülümsedim ve tekrar önümdeki yaramaza dönüp tüylerini hızla karıştırarak "Sen bana şarkı mı söylüyorsun." diye sordum. O kadar tatlıydı ki elime alıp mıncırmak ve sabaha kadar kabarık tüyleriyle oynamak istiyordum.

"Bir şeyler yemek ister misin?" Taehyung'un sorusu bana aç midemi hatırlatmıştı. Neredeyse uzanır konuma gelen bedenimi doğrultup ona doğru döndüm. İsterim desem zahmet çıkarır mıyım diye düşünüyordum. Saatler önce birbirimizi yiyor olduğumuz halde yine bi utangaçlık çökmüştü.

Yakınlaşana kadar cesaretimi kaybediyor, sonrasında ise baş edilemez bir hale bürünüyordum. Nedenini ben bile çözememiştim.

"Birlikte yemek yapalım." Aklıma aniden gelen fikri nasıl bir heyecanla söyledim bilmiyorum ama küçük köpek korkmuş, Taehyung ise suratıma bakakalmıştı. Onun bu coşkuma karşı şaşkınlığından kurtulmasını beklemeden koltuktan fırlayıp parmaklarımı koluna sardım ve ayağa kalkması için çekiştirdim. Bana ayak uydurup zorlamadan peşime takıldı. Enerjiyle dolup taşmamı o tüy yumağı sevimli köpeğe bağlıyordum. Hayvanların verdiği enerji inanılmazdı.

Daha öncesinden aşina olduğum mutfağa girer girmez ilk işim sandalyenin üzerindeki önlüğü kapmak olmuştu. Başımı askısından geçirdiğim önlükle birlikte Taehyung'un dibine geldim ve bağlaması için sırtımı ona döndüm.

Ne istediğimi gösteren ellerime özellikle temas ederek ipleri almış, burnu saçlarıma değecek kadar yakınıma girerek ağır ağır bağlamaya koyulmuştu. Kulağıma doğru eğilip fısıldadı: "Yemekte ne var?" 

Çok normal bir soru gibi gelebilir ama öyle erotik bir ses tonuyla söylemişti ki ensemden başlayan elektrik çarpmış gibi gıdıklayıcı bir hissin çok kısa sürede tüm bedenime dağıldığını hissetmiştim. Omuzlarım refleks olarak huylanmanın geçmesi için yükseliverdi. tabi gömleğin yakası da bu hareketimle çekilip köprücük kemiklerimi daha çok açıkta bıraktı.

Taehyung bunu bir fırsat olarak görmüş olsa gerek, eğilerek dudaklarını tam da açılan kısma bastırmıştı ki çıkacakmış gibi atmaya başlayan kalbime teslim olarak parmaklarımı yanağımı okşayan yumuşacık saç tutamlarına geçirmiştim.

Kendimi bırakmakla geri çekilmesini sağlamak arasında kaldım. Ve bu araf bana inanılmaz hisler tattırmıştı. Resmen başım dönüyordu.

Tam kollarının arasına daha çok girecektim ki aç olduğumu hatırlatmak ister gibi guruldayan midem içinde bulunduğumuz anı bozuverdi. Kapanmış gözlerim aralandı, Taehyung istemediğini belli edecek şekilde homurdanarak geri çekildi.

"Benim mideme gerçek bir gıda girmeli sanırım." dedim hem az önceki utanç verici andan hem de üzerimde bıraktığı etkiden kurtulmak için. Yanaklarım çoktan kızardığını belli edecek şekilde alev alev yanıyordu.

"O zaman hadi bu bebeği doyuralım." Beklemediğim bir anda uyluklarımın arkasından tutarak beni havalandırıp tezgaha oturmamı sağladığında dudaklarımın arasından istemsiz bir şaşırma çığlığı kaçmıştı. Bu halime gülüp yüzümü avuçları arasında sıkıştırmış, yanağıma sulu bir öpücük armağan etmişti. "Aşırı sevimlisin, ben sana nasıl karşı koyacağım?"

Altımdaki baksıra güvenerek daha çok yaklaşabilmesi için bacaklarımı araladım ve "Koymayacaksın." diye cevap verdim. Açtığım boşluğa girerken uyluklarıma inen elleri bacaklarımı okşamayı da bir saniye olsun bırakmamıştı. Tezgahta oturduğum için ondan yüksekte kalıyordum, bu yüzden başını ancak göğsüme yaslayabilmişti. Ben de bana Yeontan'dan tanıdık gelen bu sevgi gösterisine karşılık olarak kollarımı ona sarıp yanağımı başına koymuştum. Tanrım, ben sanırım çok fena aşıktım. Midemin dokunuşlarıyla heyecandan kasıla kasıla bulanmaya başlamasının başka açıklaması olamazdı.

Raydan çıkmışçasına atmaya başlayan kalbimi duymasından korkarak geri çekilip sarılışımızı sonlandırdığımda "Hadi makarna yapalım." diye aklıma gelen ilk yemeği söyledim. Patlamak üzere olduğumu anlamış gibi yoğun atmosferi bozacak şekilde gülümseyerek karşılık verdi. "Neyli makarna?"

Sarımsak aşığı bir insan olarak sarımsaklı diyecek olmuştum ki öpüşüp koklaşmaya yemekten sonra devam edebilme ihtimalimiz aklıma geldiğinde "Peynirli." diye son anda çeviriverdim.

"Pekala, peynirli makarna güzel bir seçim. Buradan bir yere ayrılma malzemeleri çıkartana kadar." Bacağımı okşamayı, uyluğuma hafifçe vurarak sonlandırdı ve erzak dolabına doğru ilerledi. Bu esnada ben de havada kalan ayaklarımı sallayarak beklemeye koyulmuştum. 

"Ama burada oturursam yemeği birlikte yapmış olmayız ki." dedim küçük bir çocuk gibi. Aslını sorarsanız halimden hiç şikayetçi değildim, sadece nazlanmak istemiştim birden.

"Hayır, birlikte yapmış oluyoruz. Sen bana mutluluk vererek yardım ediyorsun." Peyniri ve makarnayı yanıma bıraktıktan sonra çıkardığı tencereye su doldurdu ve ocağa koyup kaynaması için altını açtı. Ardından başını öne doğru uzatarak "Ver bakalım mutluluğumu." dedi. Ne istediğini hemen anlamış ama yanağımı öpmek için uzanmış dudaklarına dudaklarımla karşılık vermiştim.

Öpücük sesimiz anlık tüm mutfakta yankılandığında ben bile bahsettiği mutluluğu hissederek ağzım kulaklarımda gülümsemekten alamamıştım kendimi. 

Alt dudağını dişlerinin arasında sıkıştırarak üzerime atlamak ister gibi baktı bir süre. Bense masum masum ayaklarımı sallamaya ve hiçbir şey yapmamışım gibi davranmaya devam ediyordum.

Sessiz kalıp bakışmayı sürdürürken ne kadar zaman harcamıştık bilmiyorum ama su artık kaynamaya hazır gibi baloncuklanmaya başladığında "Tuzunu şimdi atmalısın." diye uyardım onu. Kendini zorlandığını belli ederek benden ayrıldı ve tuzluğu alıp sözümü dinleyerek suya tuz attı.

"Şimdi bir parça tereyağı at." Çıkarmadığına bakılacak olursa atmayı düşünmediği bile tereyağını sırf ben söyledim diye dolaptan alarak bıçak yardımıyla bir parça kesti ve kaynayan suya attı. "Evet şef, şimdi ne yapayım?"

Yanımda duran makarna paketini alıp ona doğru uzattım. "Şimdi makarnaları at."

Elimdeki paketi her zaman yaptığı gibi elime dokunmayı ihmal etmeden aldı, tırtıklı yerinden tutarak hiç zorlanmadan açtı. Ardından çubuk makarnaları yağlı ve tuzlu suyun içine dağınık bir şekilde bıraktı.

"Makarnalar kendini salmaya başlayınca ara ara karıştır ki yapışmasınlar."

"Mutfakta da hamaratım diyorsun yani öyle mi?" Bacaklarımdan birini kendime çekip çenemi yaslarken "Pek sayılmaz." dedim. "Bende sadece teorik olarak var, pratikte buraya geldiğimden beri yemek yapıyorum ve bu da salatadan, makarnadan ibaret."

"Daha önce hiç yapmaz mıydın?" diye sordu makarnaları karıştırıp söylediğim gibi yapışmasına engel olarak.

"Daha önce her şeyi evdeki çalışanlar yapardı. Ortaokula geçene kadar banyomu bile kendim yapmadım."

"Bu kadar varlıklıysanız buraya gelme nedeniniz ne?" Yargılar gibi değil de daha çok merak eder gibiydi ses tonu. Bunun rahatlığıyla ve ondan bir şey saklamanın artık mantıksız olacağı düşüncesiyle anlatmaya karar verdim.

"Varlık içinde yokluk çekenlerdendik biz. Paramız vardı ama özgürlüğümüz yoktu. Bize gösterişli elbiseler, ayakkabılar verildi ama hiç sevgi verilmedi. Tamamen proje çocuklardık, doğmadık da sipariş üzerine teslim edildik sanki. Öyle bir yetiştirdiler ki bizi, reklam amaçlı yaratılan 'kusursuz' algısına birebir uyuyorduk. Özellikle Jeongyeon." Sıkıntılı bir iç çektiğimde dikkatinin büyük çoğunluğunun bende olduğunu belli edecek şekilde "Nasıl yani?" diye sormuştu. Beni ilk defa kendi isteğiyle dinleyen birinin olması anlatma hevesimi artırmıştı çünkü artık bunların hiçbir önemi yoktu.

"Babam Güney Kore'nin en büyük eğlence şirketi olan JN Entertainmet'ın başkanı. Jeongyeon da küçüklüğünden beri hem oyunculuk, hem ses eğitimleri alarak büyüdü. Bir yandan da yediği şeylerden yaptığı spora kadar ayarlandı çünkü kilo almamalı ya da sivilcesi çıkmamalıydı. Daha ergenliğe yeni girdiği zamandan beri hem de. O zamandan bu zamana kameraların önünde modellik yaptı ve okuyacağı bölümden tut yapacağı mesleğe kadar her şey hazırdı."

"Peki ya sen?" Rendelenmiş mozzarella peynirinin paketini açışını izlerken "Ben..." diye mırıldandım dalgın dalgın. "Ben derslerden kafamı kaldırmadım. Kaldırdığım anda tutup zorla kafamı kitaba gömen bir özel hocam vardı. Benim dış görünüşümün üzerinde çok durmamışlardı. Aslında dururlardı çünkü çirkin olsaydım marka itibarlarını zedeleyebilirdim ama bu konuda kendimi şanslı saymam gerek sanırım çünkü Jeongyeon'un aksine ben ne kadar yesem de kilo almazdım ya da sivilcem çıkmazdı. Dış görünüşlerimiz benziyor olabilir fakat metabolizmamız tamamen farklı." Ona yardımcı olmak için süzgeci çıkarırken ben de tezgahtan indim ve yeteri kadar haşlanmış olan makarnayı ocaktan alarak ona doğru uzattım. 

"Çalışmalarım istedikleri sonucu vermişti en nihayetinde. Ortalamanın üstündeydim, notlarım yüksekti, üniversite sınavım da iyi geçti. Artık bir tebrik alırım diye yanlarına gidip bu güzel olduğunu düşündüğüm haberi verdiğimde ise beni daha uzağa postalamak istediklerini öğrendim. İsviçre'ye gitmemi ve dünyanın en iyi üniversitelerinden birinde işletme okumamı istediler. Ben daha yalnız başıma tatile çıkmamışım, onu geçtim evde tek kalmamışım, gelmiş benden yurtdışında kendi ayaklarım üzerinde durmamı bekliyorlar. Tabi bunu duyunca, utanç verici biliyorum ama, ağlamaya başladım. Gitmemek için yalvardım." 

"Ağlamak utanç verici değildir." dedi sözümü keserek. Ardından beni kolumdan nazikçe tuttu ve kendine çekip sarıldı. Karşılık verip boyun girintisine saklanırken sessiz kaldım. Zaten geriye söyleyecek çok bir şey kalmamıştı. Sonrasında ailemizle ilk defa kavga edip benim yüzümden buraya gelmiştik.

"Bundan sonra canının böyle şeylere sıkılmasına izin vermeyeceğim." Normalde bu duygusal ortamda gözyaşlarımı daha fazla tutamazdım fakat o an içim ağlamaktan çok kokusunu çekme isteğiyle doluydu. 

"Hadi." dedim başımı boynundan isteksizce çekerken. Ben bir şey demeden bana sarılmayı bırakmayacağını biliyordum içten içe. "Yemeğimizi yiyelim artık. Soğumasın."

Elini enseme koyarak alnını alnıma yasladı ve gözlerini kapattı. Ben de ona ayak uydurarak gözlerimin kapanmasına izin vermiştim.

"Seni seviyorum." dedi birden. Boğazıma oturan yumruyu yutkunarak yok etmeye çalıştım. Boynuma dikenli teller dolansa ancak bu kadar acıtırdı. Bu yüzdendi dudaklarımdan dökülen iki kelimenin bu kadar zor olması. "Seni seviyorum." 

🎬🎬🎬

Güne birden yanağıma bırakılan sesli öpücükle uyandığımda o günün çok güzel geçeceğini zaten tahmin etmiştim. Belim onun kollarıyla sarmalanmış, saçları uykumdan iyice ayılmamı ister gibi yüzümü gıdıklıyordu. Dün gece birbirimizi severek uyuya kaldığımız yatak bedenlerimizle sıcacık olmuştu ve benim şu an bulunduğum konumdan hiç uzaklaşasım yoktu.

"Gün bugün daha mı güzel yoksa bu senin büyün mü?" Yüzü boynumda saklı olduğu için sesi boğuk çıkmış, tenime sürtünen dudakları huylanmama neden olmuştu. Bu yüzden kıpırdanarak tutuşunun gevşemesini sağladım ve ona doğru dönüp bacaklarımdan birini üstüne attım. Bu eylemi gerçekleştirirken bacaklarımın çıplak olduğunu unutmuştum ama anında uyluğuma yerleşen eli bunun en doğru şey olduğunu hissettirmişti.

Kirpiklerinin altından dibinde duran yüzümü süzdü ve "Kesinlikle senin büyün olmalı." diyerek kendi sorusunun cevabını verdi. Bu görüntüye daha fazla dayanamamış, uzanıp dudağının kenarına masum bir öpücük kondurmuştum. Her sabahımızın böyle olacağı düşüncesi bugün yapmayı kafaya koyduğum şey için bana cesaret vermişti.

Uyku mahmuru sesimle tam bu konuyu açmaya yeltenmiştim ki "Bugün işten sonra sana bir yer göstermek istiyorum." diyerek lafı ağzıma tıktı. "Çok hoşuna gideceğine eminim işin yoksa gelir misin?"

Daha tam ayılmadan yapmak üzere olduğum hatayı fark ettiğimde dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı aşağı yukarı salladım. Böyle özel bir teklifi yatakta almayı kimse istemezdi tabi.

"Hadi o zaman şimdi kalkalım, ben seni arabayla eve bırakırım."

🎬🎬🎬

"Çok saçma daha birbirinizi kaç gündür tanıyorsunuz?!" Ben hazırlanırken peşimden oda oda dolanarak bana karşı çıkan Jeongyeon'a cevabım kısa ve net olmuştu: "Seviyorum."

"Aptal olma! Üç günlük tanıştığın kimseye evlilik teklifi edemezsin! Çok aşık olsan bile!" Saç kurutma makinesini fişe takıp çalıştırdığımda gürültülü ses anlık Jeongyeon'un sesini bastırmış ve daha da sinirlenmesine neden olmuştu. "Bu kadar saf olamazsın değil mi? Bunun altında başka bir iş var. Söyle çabuk, neden?"

"Seviyorum."

"Jeongguk! Seviyorsun diye üç günde evlilik teklifi etmek zorunda değilsin!" Evet belki de Jeongyeon'a erken haber vermek doğru olmamıştı ama iş işten geçtikten sonra öğrenmesini de istememiştim.

"Bak çok büyük bir hata yapıyorsun."

"Hata da yapıyor olsam kendi hatamdan ders çıkarmak istiyorum." diye direttim. Çünkü söyleyeceği hiçbir şey bugün Taehyung'a evlilik teklifi etmeme engel olamayacaktı. Bunu Taehyung'u sevmemden çok o mirasa ihtiyacımız olduğu için yapıyordum.

"Bak aklınca Taehyung'la evlenip hayatını kurtaracağını falan düşünüyorsan unut onu. İhtiyacımız olan şey paraysa ben çok yakında zengin olmamızı sağlayacağım tamam mı?" Birden karşıma geçip kollarımdan tutarak gözlerimin içine baktığında o samimiyeti görmüştüm. Ama bu sözleri beni yumuşatmaktan çok öfkelendirmişti. "Sen bana o parayı nasıl kazandığını bile anlatmıyorsun Jeongyeon. Üstüne bir de benim gayet masum olan kararlarıma karışıyorsun."

"Masum falan değil! O sana gösterdiği gibi biri olmayabilir!"

"Ama ben ona güveniyorum." dedim saç kurutma makinesini eline bırakırken. "Ve o da bana güveniyor. Biz birbirimiz için yaratılmışız, burada bu şekilde karşılaşmamız tesadüf değil!"

Belki de yirmi yaşında birine göre çocuksu görünen bu tavırlarımın arkasında itiraf etmeliyim ki bir ciddiyet de yatıyordu. Çünkü Taehyung'un özel olduğuna emindim. İçten içe bir şeyler beni huzursuz etse de...

🎬🎬🎬

Yazmamın en uzun sürdüğü bölümdü. Diğer bölümleri tak tak tak yazmıştım. Bunda biraz takıldım ama umarım sonraki bölümlerde böyle olmaz. Evet sınav derdinden çok bunun derdine düştüm. Oyunu oynayamıyorum unuturum olayları diye, girersem saatlerce çıkamam çünkü biliyorum...

Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~

-Bunny

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro