Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

3: Anlaştık mı?

San sessizce inleyerek uyandı. İçtiği içki yüzünden başında o kadar şiddetli bir ağrı vardı ki gözlerinin arkası zonkluyordu resmen. Battaniyeye sarınamadığını fark ettikten sadece birkaç saniye sonra da yerde yatıyor olduğunu fark eti.

Gözlerini yorgunca açtı ve etrafına bakındı, şaşkındı.

Neden mutfak zeminindeyim?

Diğer tarafına döndü ve uyuyan Mingi'yle yüz yüze geldi.

Aşırı yakınlıktan dolayı çığlık atarak geriye doğru sıçradı.

San'ın çığlığını duyan Mingi de uyanarak çığlık atmaya başladı.

"NEDEN ÇIĞLIK ATIYORUZ?" diye bağırdı incecik sesiyle aynı anda kocaman olmuş gözleriyle San'a bakarken.

San abartılı bir şekilde iç çekti ve bir elini dizine bir elini de kalbine koyarak eğildi ve sakinleşmeye çalıştı.

"Biz neden yerdeyiz?" diye sordu Mingi tekrar, bağdaş kurarak otururken karışan aklı yüzünden kaşlarını çatmıştı.

Ardından ayaklarından güç alarak poposunun üzerinde döndü, sanki gerçekten zeminin üzerinde mi diye kontrol ediyordu.

"Muhtemelen Hongjoong'un işidir," diye cevap verdi San oda arkadaşına.

Mingi başıyla onayladı ve sersem halini izleyen San hafifçe kahkaha attı. Mingi hala dünkü kıyafetlerinin içindeydi ve eğilip kendi üzerine bakınca kendisinin de aynı durumda olduğunu fark etti.

Hafifçe arkadaşının başına vurdu ve ardından kendisine bir bardak su doldurmak için çeşmeye doğru ilerdi, suyu doldururken aynı zamanda ikisinin de akşamdan kalma haline yardımcı olması için parmak uçlarında uzanarak hapları aldı.

"Dün geceden bir şeyler hatırlıyor musun?" diye sordu San esnerken.

"Ee... biraz. Rüya olabilir ama bir sincap bana prenses dedi, adımın sevimli olduğunu söyledi ve ardından beni taksiye götürdü."

San arkadaşının karşısına, yere otururken başını salladı.

"Çok saçma."

Mingi hapı ve bardağı alırken başıyla onayladı. "Aynen. Bizi eve Hongjoong mu getirdi o zaman?"

"Öyle olmalı. Duş aldıktan sonra Sangie'yle onu görmek ister misin?"

"Evet. Çizgi film izlemek istiyorum ve onların daha büyük televizyonları ve doritosları var."

San kıkırdadı ve başıyla onayladı.

Hala uykulu oldukları için bir süre sessizce konuştuktan sonra ikisi de farklı yollara ayrılıp arkadaşlarını sinir etmek için hazırlanmaya gittiler. Uzun, sıcak bir duştan sonra San bol, uzun kollu mavi bir kazak ve dar, açık mavi bir kot pantolon giydi.

Odasından çıktı ve küçük, ortak kullandıkları evlerinin oturma odasına gitti. Mingi'yi koltukta otururken ifadesizce boş bir yere baktığını gördü.

"Hey, göt herif, gidelim hadi."

Mingi kahkaha atıp yerinden zıpladı ve San'ı takip ederek Hongjoong ve Yeosang'ın yan kattaki evlerine gittiler. Yıllardan beri habersizce birbirlerine girip çıktıkları için kilitli olmayan kapıya hiç şaşırmadan içeri girdiler ve Yeosang'ı koltukta bir battaniyeye sarılmış halde uyurken buldular.

"Oyy, çok sevimli!" diye fısıldadı Mingi.

San, yastıktan dolayı Yeosang'ın tombullaşan yanaklarına ve iki büklüm olup boynuna kadar çektiği battaniyenin ucundan çıkan parmaklarına eğilip sevgiyle baktı.

"Onu uyurken izlemeyi kesin sizi ucubeler," dedi Hongjoong elindeki sıcak su şişesiyle odaya girerken.

Nazikçe Yeosang'ın ayaklarını kaldırdı ve sıcak şişeyi ayaklarının altına koydu. San'ın sorgulayıcı bakışlarını görünce Yeosang'ın çok üşüdüğünü ve ısınması gerektiğini açıkladı.

"Bir şeyi var mı?" diye sordu Mingi karşıdaki koltuğa oturup ve ardından ayaklarını sehpanın üzerine koydu.

"İğrenç ayaklarını mobilyamın üzerinden çek. Ve mutfağa gelin, onu uyandırmak istemiyorum."

"Mutfak tam olarak bu odanın içinde zaten," diyerek karşılık verdi.

"İyi. O zaman benim odama gel zeka küpü."

"Ben sade-"

"Tanrı aşkına kapa çeneni de beni takip et."

Üçlü kısa süre içinde Hongjoong'un yatağına yayıldıktan sonra Mingi biraz doritos çalmak için mutfağa kaçmıştı ve şimdi diğer ikisiyle paylaşmayıp hepsini kendine saklıyordu.

"Düşündüğümden daha erken uyandınız. Baya sarhoştunuz."

"Çığlık atarak uyandırdı beni," dedi Mingi işaret parmağını suçlarcasına San'a doğru uzatarak ama San cevap olarak sadece surat astı.

"Ben de o çığlık neydi diye merak ediyordum. Neyse, ne kadarını hatırlıyorsunuz?"

"Çok hatırlamıyorum. Mingi aptalca bir rüya görmüş ama ben sadece dördüncü bardaktan öncesini hatırlıyorum."

Hongjoong iç çekti. "Dokuz bardak içtiniz. Yani gecenin yarısından çoğunu hatırlamıyorsun."

"Bir şey kaçırdık mı?" diye sordu San gerinerek.

Hongjoong uzun bir süre duraksayınca San gergince güldü.

"Ne yani, bir sincap Mingi'ye cidden prenses mi dedi?"

"Bir ne- neyse. Umurumda değil. Pekala, hepimizin istifa ettiği zamanı hatırlıyor musunuz?"

San inledi. "Onun da bir rüya olduğunu umuyordum. Ne yapacağız?"

"Senin suçundu," diye mırıldandı Mingi sessizce ama San duyunca kafasına bir tane patlattı.

Hongjoong görmezden gelmeyi tercih etti. "Sorun da o işte. Bay Kim'in karşısındaki, ee, dört adamı hatırlıyor musunuz?" diye sordu Hongjoong parmaklarıyla oynarken.

Hatırlıyordu.

Koyu tenli, güzel sarışın adam. San'ın çok fazla ona bakma şansı olmamıştı ama sandalyesinde geriye doğru rahatça yaslanışını, bir bacağını diğer bacağının üstüne atışını hatırlıyordu. Onu kesinlikle hatırlıyordu.

Mingi'nin kucağındaki doritos paketinden cips çalmakla uğraşıyormuş gibi yaparak ısınan yanaklarını hızla gizlemeye çalıştı.

"Evet, hatırlıyorum... ne olmuş onlara?"

"Şey, onlar, ee, bizi gittiğimiz bara kadar biraz takip etmişler -dürüst olmak gerekirse tam olarak takip değil, kamera kayıtlarına bakmışlar- sonra da doğru tahmin ediyorsam bir iş teklifi için saat 3'te onlarla buluşmamız gerektiğini söylediler."

Bir süre sessizlik oldu.

San hareketsizdi, eli, üçgen şeklindeki doritosu ağzına sokmak üzere olan Mingi'nin tuttuğu cips paketinin içindeydi.

"Sizce bize çüklerini mi yalatacaklar? Yani şikayet ettiğimden değil ama-" Mingi'nin cümlesi Hongjoong'un kafasına patlatmasıyla yarıda kesildi.

"Hayır, bizden öyle bir şey istemiyorlar!"

"İyi de nereden biliyorsun? Sordun mu? Ben de öyle düşünmüştüm."

"Neler oluyor?" Kapı girişinden bir mırıltı duyuldu.

San yakınından gelen ani sesten korkarak sıçrayınca yataktan düştü ve direkt yüzüne bakan Yeosang'ın ayaklarıyla karşı karşıya gelince arkadaşı kahkahayı patlattı.

Yataktaki diğer iki arkadaşı da gülmeye başlayınca San yüzünü asıp hepsine ters ters baktı.

☂︎☂︎☂︎

San aldığı muzu mideye indirirken sarışının üzerinde hissettiği bakışlarla yüzünün yandığını hissetti.

Seonghwa şirketin ne yaptığını açıklarken San hiçbir detayı ilgi çekici bulmamıştı.

Hongjoong, Seonghwa'nın bakışlarına karşılık verirken arada bir yutkunup kıpırdanıyordu. Mingi masum gözlerle camdan dışarı izlerken aynı zamanda başıyla da onaylıyordu. Yeosang da San'la konuşmak için ona doğru eğilirken ikisi çok yakın oturuyorlardı.

"Peki bunun bizimle ne alakası var?" diye sordu Hongjoong Seonghwa konuşmasını bitirdikten sonra.

"Wooyoung? Onlara anlatmak ister misin?" diye soruyla cevapladı ve geriye doğru yaslanarak küçük bir gülümsemeyle Hongjoong'a baktı.

"Çok isterim."

Sözleriyle birlikte San gözlerini Wooyoung'a çevirdi, Wooyoung ise hala açıkça flörtöz bakışlarla onu izliyordu. Ardından karşısındaki adamlara teker teker bakarken Mingi masanın altından San'a vurup dikkatini konuşmaya vermesini işaret etti.

"Şirketimizin Asya'da bir dev olduğunu zaten biliyorsunuz. En büyük markalardan biri, hatta Güney Kore'yi temsil eden nadir markalardan biri."

San başıyla onayladı ve alt dudağını ısırdı. Son yirmi dakikadır küçük kafede oturduklarından beri midesi resmen taklalar atıyordu. Ona yöneltecekleri sorular yüzünden gergindi.

"Ayrıca yurt dışında yirmi iki şubemiz var fakat dünya Batı'nın, lüks ve geleneksel markaların hakimiyeti altında. Biz bunu değiştirmek istiyoruz."

Duraksadı ve masanın üzerinde ellerini birbirine bağladı, tamamen işe odaklıydı.

San adama bakmasına engel olamıyordu.

Çok güzel dudakları vardı.

"Şirketimizi denizaşırı büyütmek istiyoruz; herkesin duyduğu, herkesin saygı gösterdiği bir şirket olmak istiyoruz. Yeni trendler yaratmak, para kazanmak ve dünya çapında hakimiyet kurmak istiyoruz. Ve bunun için sizin yardımınızı istiyoruz," diyerek bitirdi, hepsinin tepkilerini dikkatle izliyordu.

Yeosang başını sallarken kaşlarını çattı. "Biz nasıl yardım edeceğiz?"

"Ve neden biz?" diye sordu San ardından ve muzundan bir ısırık daha aldı. Hongjoong'un öğleden sonraki resmi bir iş görüşmesinde tek bir meyve sipariş edemeyeceğini söylemesine rağmen bir tane muz sipariş etmişti.

"Sizi istiyoruz çünkü ONEUS'ta sayısız sebeplerle karşılaştığınız kısıtlamalara rağmen..." San insanların ona gey olduğu için 'ucube' ve 'sürtük' dediklerini her duyduğu anı hatırladığında ürperdi, "...şirkete milyonlar kazandırmayı başarmışsınız. Orada yıllarca çalışmışsınız ve görünüşe göre dürüst adamlarsınız ve bizim de ihtiyacımız olan bu; güvenilir ve saygılı iş adamları," dedi Jongho, her birine doğrudan bakarken San ilk defa sadece Yeosang'a bakmadığını fark etmişti.

"Ve neden siz? Neler yapabildiğinizi gördük, hepinizin ne kadar zeki ve becerikli olduğunu gördük. Fakat... şunu söylemeliyiz ki bugünkü olduğumuz yere gelmek için çok fazla düşman edindik ve ister istemez tüm çalışanlarımıza güvenemiyoruz," dedi Yunho gülümseyerek, ağzından çıkan karanlık sözlere tezat oluşturuyordu.

"Neden hala çalıştırıyorsunuz o zaman?" diye sordu Mingi kaşlarını çatarak, aynı zamanda pipetle çilekli milkshake'ini yudumluyordu.

"Güvenmediğimiz herkesi öylece işten çıkaramayız. O zaman şirkette sadece dördümüz kalırdık," dedi Seonghwa bir kaşını kaldırarak.

"Maaş zammı alacak mıyız?" diye sordu San umutla kısa bir duraksamanın ardından.

"San," diye mırıldandı yanındaki Hongjoong tehditkar ses tonuyla.

Wooyoung'un dudakları yukarı doğru kıvrıldı. "Alacaksınız. Eğer şartlarımızı kabul ederseniz ONEUS'ta aldığınız maaşın yüzde altmış beş daha fazlasını alacaksınız."

San'ın ve Mingi'nin çeneleri anında düşerken Yeosang'ın gözleri resmen yuvalarından çıkmıştı. Arkadaşlarının bariz tepkilerinden dolayı Hongjoong dudaklarını büzdükten sonra ifadesiz bir yüzle Seonghwa'nın bakışlarına karşılık verdi.

"Ama bu..." San duraksadı. "Çok fazla!" dedi hızla cümlesinin bitirerek.

"192,426,250 Won," diye şakıdı Mingi ve arkadaşının zekasıyla attığı havadan sonra San ıslık öttürdü.

Hongjoong başını salladı. "Neden bu kadar çok? Karşılığında ne istiyorsunuz?"

Tabii ki o kadar kolay olamazdı. Çok fazla bir paraydı. Ne iş yapacaklardı ki?

"Görüşmeler yapmak, şirketleri devralmak, partilere katılmak ve yurt dışındaki prestijimizi yükseltmek için dünyanın farklı bölgelerine seyahat ediyoruz, aynı zamanda diğer şirketlerle anlaşma imzalıyor ya da bizimle ticaret yapmaları için anlaşmalara varıyoruz. Eğer kabul ederseniz... amacımızda bize yardım etmek için bizimle Avrupa'ya, Afrika'ya, Amerika'ya ve Avusturalya'ya geleceksiniz."

"Bunlar bizi çok mu zengin sanıyor?" diye fısıldadı Yeosang şaşkınlıkla.

Dünya çapında seyahat etmelerine imkanları yoktu! Her gün dondurmalarını bile zar zor alabiliyorlardı.

Wooyoung kahkaha attı.

"İş seyahatindeyken her bir kişinin konaklama ve yemek masraflarını şirketimizden karşılayacağız. Boş zaman faaliyetleri ve turistik geziler yapabilirsiniz ama onlar sizin cebinizden çıkar. İyi bir imaj takınıp sözleşmedeki her şeyi yerine getirdiğiniz sürece maaşınızı almaya ve bu şirketin yararlarından faydalanmaya devam edeceksiniz," diye açıkladı.

"Ne kadar sürecek?" diye sordu Mingi, büyük gözleri gülüşünü bastıran Yunho'yu izliyordu.

"Altı aylık bir gezi. Eğer isterseniz sonrasında şirketle çalışmaya devam edebilirsiniz, aynı maaşı alacaksınız."

Bir sürelik sessizlikten sonra Hongjoong konuştu.

"Bize bir dakika müsaade edebilir misiniz? Düşünmek için," dedi çoktan ayağa kalkarak.

Seonghwa kaşlarını çattı. "Bizi sonra arayabilirsiniz, Pazara kadar buradayız-"

"Hayır hayır. Gerçekten sadece iki dakikaya ihtiyacımız var! Tuvalette olacağız," dedi Hongjoong ve Mingi'yi çekiştirince şaşkınlıkla çığlık attı ve Yunho eğlenerek güldü. Ardından San ve Yeosang'ı da kavrayarak tuvalete doğru yönlendirdi.

"Neden tuvalete gidiyoruz? Muhtemelen ayakta düzüşeceğimizi düşünüyor-" Hongjoong kapıyı sertçe kapatıp yalnız olduklarından emin olmak için hızla her bir tuvalet kabinin kapısını açınca Mingi cümlesini tamamlayamadı.

Arkasına döndü. "Ne düşünüyorsunuz?"

"Jongho çok seksi," dedi Yeosang kıkırdayarak.

Hongjoong nazikçe kafasının üzerine vurdu. "İş anlaşmasını soruyorum Yeo."

"Ha o mu..." dedi Yeosang cidden şaşırarak. Omuzlarını silkti. "192... milyon milyar won para... dört yakışıklı iş adamıyla dünyayı gezmek için bir şans... Neden olmasın?"

___________________________________________________

Sadece gezmek mi sence Yeosang hmm? 👀

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro