Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

23: Kabus

Öfkeliyken Wooyoung'u çok seksi buluyorsun, değil mi?

"Hongjoong, yemin ederim–"

Cümlesi, yanlarından geçtikleri boş ağaçlı yolun karanlığından aniden bir şeyin fırlayıp başına sertçe vurulmasıyla yarıda kesilmişti.

Sana aniden bağırdığında başından yayılan acı tüm vücuduna hücum etmişti.

Yere kapaklanırken beraberinde Hongjoong'u da düşürdü.

Daha bir saniye geçmeden birisi sertçe saçını kavradı ve yukarı doğru çekiştirdi. Ağzından yüksek bir çığlık kaçarken kendisini kurtarmaya çalıştı ama terli bir el ağzını kapatarak başını duvara vurdu.

"Burada!" diye bağırdı adam yan tarafına doğru ve yüzündeki korkutucu bir sırıtışla San'a baktı.

San'ın iç çekişleri, siyah bir arabanın önlerinde durup üç adamın daha araçtan indiğini görmesiyle sıklaştı. İçlerinden birisi sarhoş, yorgun ve San'a yardım için bağıran Hongjoong'a ilerledi ve sertçe yüzüne vurdu.

San panikleyip ağlarken daha fazla bağırmaya başladı.

Kendisini tutan adamın testislerine diz atıp ardından hızla Hongjoong'un yanına koşup bedeniyle kafasına siper oldu.

Aşırı korkmuştu ve acı ve şiddetten nefret ediyordu ama Hongjoong'un başına darbe almasındansa o darbenin kendi sırtına gelmesini tercih ederdi. Kendi vücudunun herhangi bir yerine darbe almasını Hongjoong'un darbe almasına tercih ederdi.

"Şunlara bakın! Daha hiçbir şey yapmadık ama kız çocukları gibi ağlıyorlar! Gayler nasıl oluyormuş gördük, değil mi beyler?"

Atılan kahkahaları ve gittikçe yaklaşan adım seslerini duydular. San'ın göz yaşları art arda akarken dehşet içindeki yüzünde sıcak izler oluşturuyorlardı ama yine de Hongjoong'un başını sertçe kendi kucağına doğru çekti ve elinden geldiğince onu gizlemeye çalıştı.

Darbelerin gelmesini beklerken gözlerini sıkıca kapatmış ve vücudu iyice gerilmişti. Yumruk, ayak, metal ya da kurşun, hangisinin daha çok acıtacağını bilmiyordu.

San, Hongjoong'a sıkıca sarıldı ve birisi vücudunu ondan ayırmaya çalıştığında yalpaladı. Adama karşı koyarak arkadaşına eğildi ve boynuna sarılarak kendi bedenini kurban etmeye çalıştı.

"Siktiğimin ibnesi!"

Saçları sertçe çekildi ve başına doğru yaklaşan metal boruyu gördüğü on gözleri kocaman oldu. Darbenin etkisiyle geriye doğru fırladı ve duvara çarparak yere düştü.

Yüzünün yanından sıcak, kırmızı bir sıvı akıp saçlarını ıslatırken kendisinde daha fazla enerji bulamamıştı.

"San!" diye bağırdı Hongjoong koşarak, adamın ona doğru savurduğu borudan kıl payı kurtulmuştu.

San'ın yanında dizlerinin üzerine çöktü, yardım için bağırırken iki gözü iki çeşme ağlıyordu.

San cevap vermeyip boş bir ifadeyle tek bir noktaya bakarken Hongjoong iyice korkmuştu. Başının altından çektiği elinin koyu renk sıvıyla kaplanmış halde görmesi de hiç yardımcı olmuyordu.

Gözleri kapanmaya başlamıştı.

"San! San u-uyanık kal, lü-lütfen. Ba-bana, bana bak!"

"Kırmızı kafayı susturun. Nasıl yaparısnız bilmiyorum ama Wooyoung'unki bize canlı lazım."

Adamlardan birisi sırıtıp cebinden parlak bir şey çıkarırken Hongjoong'un yüzü gerildi.

Fakat daha tam çıkaramadan yüzüne sert bir yumruk yemişti. Rahatlarken Hongjoong'un gözlerinden daha fazla yaş aktı fakat San'ın yüzünün solgunlaştığını fark edince bu sefer yaşlar korkuyla akmaya başlamıştı.

"Wooyoung! Ba-bayılıyor!"

"Gözlerini açık tut ve bacaklarını yukarı kaldır!" diye bağırdı, üzerine gelen dört adamı halletmeye çalışmakla meşguldü.

Arkasında Jongho vardı, şerefsizlerin arkasından sessizce gelip dizlerinin arkasına tekme atarak başlarını acımasızca yere yapıştırdı.

Hongjoong telaşla San'ın ayak bileklerini kavradı, sırtını çatışan gruba verirken Jongho'ya ve Wooyoung'a kendilerine kimsenin saldırmasına izin vermeyceklerine dair güveniyordu. San'ın bacaklarını kaldırdı ve kendi omuzlarının üzerine yerleştirirken aynı zamanda San'ı dürttü.

"S-Sanie, gözlerini açık tut. Gayet iyisin, tamam mı? So-sorun yo-yok. Wooyoung ve Jongho da bu-burada."

San cevap veremiyordu ama dostunun dediklerini yapmaya çalışıyordu. Uzanıp elini tutmasını istiyordu ama hareket edemeyecek ya da konuşamayacak kadar aşırı yorgundu. Uyanık kalmak için tüm enerjisini harcıyordu fakat uykuya doğru çekildiğini hissediyordu.

"Ha-hayır Sanie, hayır!" Hongjoong, San'ın yüzündeki ifadeden bilincinin kapandığını görmüş olmalıydı çünkü saniyeler içinde ellerini kavradı.

Wooyoung geriye kalan tek adamı indirmek için ileriye sıçradı, yumruğu burnuyla çarpışınca mide bulandırıcı kemik kırılma sesi etrafa yayıldı. Adam yere yapıştığı an Jongho'ya silahını çıkarmasını ve Jimin'i aramasını emretti; Kore'nin en iyi doktorlarından birini Macaristan'a getirtmişti. Kendisini sakinleştirmeye çalışarak arkasına döndü ve hızla San'a doğru koştu.

Kandırılmıştı.

O iki siyahlar içindeki adamı odak noktasına alıp San'ı korumasız bırakmıştı. Ve sonucunda bununla karşılaşmıştı. San'ın yerde, başındaki yarayla bilinçsiz bir şekilde yatmasıyla sonuçlanmıştı.

Düşüncesizliği San'ın acı çekmesine sebep olmuştu.

"San, hey, bana bak. Bana bak tatlım."

San kızarmış gözlerini yavaşça açtı. Önünde bulanık bir şekilde Wooyoung'un silüetini gördü, gözleri kırmızı, yüzü acı içindeydi.

"İşte böyle, harika gidiyorsun. Nefes almaya ve bana bakmaya devam et. Gözlerini açık tut. Bana odaklan.

İyisin San.

San.

San.

San?

San?!"

San irkilerek uyandı, nerede olduğunu anlayamadığı için anında ağlamaya başladı.

Wooyoung hızla San'ı sakinleştirmeye çalıştı, bunun olmasını bekliyordu ama yine de endişelenmişti. San çırpınıp inlemeye başladığı an sarışın adam onu uyandırması gerektiğini anlamıştı.

Jin, ilaçların yan etkisi olarak kabus görebileceği konusunda uyarmıştı.

Dirseklerinden destek alarak yana doğru döndü, bir eliyle San'ın kolunu aşağı yukarı okşarken güvende ve Wooyoung'la olduğunu hissettirmeye çalışıyordu. Uyurken saçlarını yüzünden çekip yumuşak tutamlarıyla oynayan diğer eliyle onu sakinleştirmesini umarak aynı şeyi yapmaya devam etti.

Güvende olduğunu, iyi olduğunu ve nerede olduklarını kulağına fısıldarken kendi nefes alışverişlerini takip edip paniğini geçiştirebilsin diye yüksek sesle nefes alıyordu.

San iç çekti, göğsü hala inip kalkıyordu ve gözlerinden yaşlar akıyordu. Kabusundan, daha doğru anılarından hala korkuyor ve tedirgin hissediyordu.

Telaşla Wooyoung'un kollarının arasına girip yüzünü boynuna gömdü ve kollarıyla bacaklarını sıkıca etrafına sardı.

"N-ne oldu?" İç çekişlerinin arasında hıçkırırken neden Wooyoung'la aynı yatakta olduğunu bilmiyordu ama güçsüz bir halde kollarının içindeyken bundan yararlanacaktı.

"Hatırlamıyor musun?" diye sordu Wooyoung sessizce.

"Biyaz... Ba-başıma vuyulduğunu ha-hatıylıyoyum. Acıyoy."

"Biliyorum Meleğim, biliyorum."

Wooyoung acı çekenin San yerine kendisi olmasını ya da acılarını bir sihirle geçirebilmeyi istiyordu. Hatta tüm bu olanları hiç olmadan engelleyebilmiş olmayı istiyordu.

Wooyoung dudağını ısırdı. Jin'in tam olarak neler dediğini ve San'la nasıl ilgilenmesini gerektiğini etraflıca tekrar gözden geçirdi.

"İlaç. İlacını içmen gerekiyor Sanie."

İlaçları almak için kalkmaya yeltendi ama tişörtünü iki küçük yumruğuyla kavrayan San tarafından durduruldu.

"Ne-neyeye gidiyoysun?! Yalnız bıyakma beni," diye fısıldadı şaşkın bir halde.

San'ın telaşı ve yaşlı gözleri Wooyoung'un kalbini sıkıştırdı. Tekrar geriye doğru yatarken San da rahatlayıp korku dolu gözleriyle ona baktı.

"Acının geçmesini istiyorsun, değil mi?" diye sordu, parmağıyla yavaşça San'ın üst kolunda daireler çiziyordu. San'ın başının altında hala yastık görevi gören kolunu yanağını okşamak için uzattı.

San ürperirken başıyla onayladı.

"O zaman gidip ilaçlarını almam gerek. Odanın diğer tarafında, hemen karşıda," dedi Wooyoung göstererek. "Saniyeler içinde geri dönmüş olacağım."

San hiç ikna olmamış gibiydi. Gözlerindeki korkuyla yavaşça yumruklarını serbest bıraktı.

Wooyoung suçluluk hissiyle dudağını ısırırken güvende hissetmesi için onu da beraberinde götürüp götürmemeyi düşündü. Canını yakacak hiçbir şey yoktu ama onu yakınında tutarsa daha iyi hissedeceğini biliyordu. O yüzden Wooyoung San'ın bacaklarının arasına geçip uzandı ve bacaklarını kavrayıp belinin etrafına sardı ve kendisini koruma içgüdüsüyle boynuna doğru getirdiği ellerini uzanıp tuttu.

Wooyoung bacaklarından tutup ayağa kalktığında San ciyakladı ve kollarını omuzlarına sardı.

Wooyoung'a koala gibi sarılmış bir haldeydi.

Yavaşça yatağın karşısına doğru yürürken bacaklarından tutan ellerini güvende olduğunu belli edercesine hafifçe sıktırdı.

San başını Wooyoung'un omzuna koydu.

Yatağa geri döndü ve kenarına oturdu. San'ın içmesi gereken iki ilaç vardı: biri sarsıntı için ve diğeri ağrı içindi. İki ilaç da tıpkı dünkü gibi uykulu ve sersem bir hale getiriyordu ve açıkçası bu sefer ne halde olacağını Wooyoung çok merak ediyordu. İkisini de çıkardı ve uzanarak sol komodinin üzerindeki su şişesini aldı.

Hafifçe San'ın başına dokununca yavaşça başını kaldırdı.

Wooyoung gözlerine bakarak gülümsedi. Ağlamaktan hala kırmızıydılar ve saçları bir kirpi gibi dağınık ve teni biraz solgundu.

Benim güzel, güzel bebeğim.

"Kocaman aç."

"Aaaa." San tereddüt etmeden itaat etti.

Hafifçe dilini dışarı çıkardı, ağzını iki küçük ilaca göre gereğinden fazla açmıştı.

İlk ilacı nazikçe dilinin üzerine koyarken San, Wooyoung'un gülümsemesinin kaybolup yerini çatılmış kaşlara bırakışını izledi. Ardından su şişesinin kapağını açtı ve San'ın dudaklarına doğru götürdü, diğer eliyle çenesini kavradı ve başını hafifçe geriye doğru yatırdı.

Tüm bu süre boyunca San genç adamı izlerken yanakları kızardı. Onunla böyle ilgilenilmesi hoşuna gitmişti ve o kadar yakındı ki...

Wooyoung'un yardımıyla ilacı yuttu.

Wooyoung ona gülümserken ödül olarak saçını okşadı.

Diğer ilaç için de aynı şeyi yaptı; ilacı San'ın diline koydu, şişeyi dudaklarına getirdi ve yutabilmesi için bir eliyle çenesinden tutarak destek oldu.

San kolayca yutkundu ve yuttuğunu göstermek için ağzını tekrar açarken sessizce ödülünü bekledi.

Wooyoung anında fark etti.

"Aferin! Çok da zor değildi, değil mi?"

San kıkırdadı ve başını hayır dercesine salladı.

"Daha iyi hissediyor musun?"

Başıyla onayladı.

"Tekrar uyuyalım mı?"

"Hayıııııy!"

"Neden?"

"İşte."

"Nerede olduğumuzu hatırlıyor musun?"

"Evet."

"Neredeyiz?"

"Bilmiyoyum."

Wooyoung kahkaha attı, San'ın tatlılığına başını sallarken San onu parıldayan gözleriyle izledi.

"Kahkahanı seviyoyum."

Wooyoung anında durdu ve eliyle ağzını kapattı.

"Ben nefret ediyorum," dedi ciddi bir ses tonuyla.

San öfkeli bir ifadeyle somurttu ve tüm gücüyle Wooyoung'un ağzındaki elini indirmeye çalıştı. Ellerini sıkıca tutup geriye eğilebildiği kadar eğilirken çekiştirmeye çalıştı. San tüm gücünü kullanıp neredeyse yataktan düşmek üzereyken bile Wooyoung için elini sabit tutmak çok kolaydı.

Elinin altından sırıtmasına engel olamadı ve San'ın görmemesi için gözlerine ulaşmasına izin vermedi.

"Hayıy! En güzel kahkaha! Ben seviyoyum."

"Çok ince çıkıyor. Elmo gibi oluyorum."

"Kötü biy şey mi ki?"

"Ne? Elmo diyorum. Tüylü, kırmızı canavar hani? Çocuk programının ana karakteri?!"

"Yani?"

Wooyoung cevap vermek için ağzını açtığında sesinin boğuk çıkmaması için elini hafifçe kenara çekti. Dakikalardır uğraşıp başarısızlıkla sonuçlanan çabalarından sonra San'ın mutlu olacağını düşünmüş olabilirdi. Fakat ileri atılıp Wooyoung'un ağzının üzerini bu sefer kendi elleriyle kapattı.

"Hayıy! Yine kendine hakayet edeceksin. Kahkahan en mütüşmel şey!"

"Mütüşmel mi? Öyle bir kelime yok."

"Şişşt! Kahkahan çok güzel, beni mutlu ediyoy. Ayyıca kaynımdaki kelebeklerin çıldıymasına neden oluyoy."

Wooyoung kızardı ama hızla kendisini toplardı. San'ın elleri hala ağzının üzerindeydi ki bu da konuyu değiştirmek için aklına bir fikir getirdi. Belki bir San'la biraz oynayabilirdi.

San sıçrarken çığırdı. "Elimi mi yaladın?!"

"Ee, ellerini çekmeyecektin, değil mi?"

"İsteseydin çekeydim."

"Elin ağzımı kapatırken nasıl konuşabilirdim?"

San ona sertçe baktıktan sonra kollarını göğsünde bağladı ve somurttu.

"Hongjoong'u istiyoyum."

"Muhtemelen şu anda uyuyordur," dedi Wooyoung ve aniden beliren kıskançlığını görmezden gelmeye çalıştı. Kendisi yeterli değil miydi?! Neden o kızıl kafayı istiyordu ki?

"Hongjoong'u istiyoyum!"

"Genelde böyleyken ne isterse onu yapıyorum."

San ve Wooyoung başlarını sesin geldiği yöne çevirdi, Wooyoung rahatlarken San anında heyecanlanmıştı.

"Yeosangie! Biy Hongjoong değil ama olsun!"

"Çok sağ ol San."

San kıkırdadı ve ellerini Yeosang'a uzatarak bir bebek gibi açıp kapattı. Yeosang gülüp uzandı ve sanki her zaman yaptıkları şeymiş gibi arkadaşını kollarının arasına aldı.

Wooyoung, San'ı kendi kollarının arasına geri almak için Yeosang'ı pencereden fırlatma isteğini tüm gücüyle bastırmaya çalıştı.

Ama çok zordu. Gözlerinin önünde on saniyedir sarılırlarken aklına başka bir fikir geldi. Şiddetli bir şekilde öksürmeye başlarken Yeosang'ın omzundan tutundu ve geriye doğru çekiştirdi. İşe yarayıp Yeosang ayağa kalkarken Wooyoung dümdüz dudaklarıyla gülümsedi.

"Selam Wooyoung! Onunla ilgilenediğin için teşekkürler," dedi Yeosang kocaman gülümseyerek, San'ın saçlarını karıştırdı.

"Sorun değil," dedi Wooyoung zorla gülümseyerek.

"Nasılsın Sanie?"

"İyiyim!" San gülümsedi ve kollarını Wooyoung'un beline sararak başını göğsüne yasladı.

Wooyoung'un yüzündeki ifadeye Yeosang sırıttı. Kulakları kızarırken kocaman olan gözleriyle dudaklarındaki büyüyen gülümsemeye karşı çıkmaya çalıştı.

"İlaçlarını aldı, değil mi?"

"Tabii ki," diye mırıldandı Wooyoung ve kollarını San'ın vücuduna sardı.

"O yüzden mi böyle..." Yeosang işaret parmağını başının yanına getirdi ve havada çevirdi.

San hızla başını çevirdi. "Ben deli değilim!"

"Ben girmeden önce neyden konuşuyordunuz?"

Wooyoung'un San'ın elini yalamasından. "Hiç."

Yeosang ikisinin de aynı anda çıkan ince sesine kahkaha attı.

"Her neyse, sana bir şey söylemeye geldim Wooyoung."

Wooyoung ona baktı ve devam etmesi için mırıldandı. Yeosang'ın yüz ifadesinin aniden değişip ciddileştiğini fark edince bir kaşını merakla kaldırdı.

"Ee, San ve Hongjoong'un... olayından sonra, biliyorsun işte adamların onları darp etmesi-"

"Biliyorum, ben de oradaydım."

"... tekrar aynı şeyin yaşanmaması için önlem almayı düşündük. Yani ben düşünmedim, o sırada kızarmış tavuk siparişi veriyordum ama diğerleri düşündü."

"Kızaymış tavuk, yaşasın!"

"Sırası değil San."

San somurttu ve üzgün bir şekilde gizlendiği yere geri döndü. Wooyoung gülümsemesini bastırarak parmaklarını San'ın yumuşak saçlarına daldırdı ve dikkatle Yeosang'ı dinledi.

"Güvenliği artırmamız lazım, mesela limuzinle gezmek yerine kurşun geçirmez camlı otobüse ne dersin?"

Wooyoung bir kaşını kaldırdı. "Otobüsteyken cesedimin bulunmasını istemem."

"Hey, otobüs yolculuklayı gayet eğlenceli," diye fısıldadı San. Ve evet, bu konuşmadan anladığı tek şey kızarmış tavuklar ve Wooyoung'un otobüsleri sevmemesi olmuştu.

Wooyoung güldü ve sessizce özür diledi. Ardından Yeosang'ın önerisini düşünmeye başladı.

"İyi bir fikir olabilir aslında... Aynı şoför mü?"

"Ah doğru, Seonghwa sana Jimin'in şoförlerininden birinin bizim şoförümüz olabilir mi diye sormamı istemişti. Daha güvenilir olacağını söyledi."

"Bilmiyorum, ondan zaten çok fazla şey istedim. Yani ona para ödediğim için iyilik istediğim söylenemez ama doğru gelmiyor," dedi Wooyoung dudağını ısırarak.

Irene'e neredeyse tecavüz edecek olan adamları halletmesi için 'para karşılığında iyilik' olarak anlaşmışlardı. Wonjae'nin takibine yardımcı olması ve San'la Hongjoong'u darp eden adamları sorgulaması için milyonlarca Won ödemişti. Şimdi de onun için çalışanların şoförleri olmasını mı isteyecekti?

Çoğu işi kendi başına halletmeye çalışıyordu ama daha önce hiç bu kadar tehlikede olmamıştı.

"Seni öldürmeye çalışan kişiyi bulması için kardeşine para mı ödüyorsun?!" Yeosang'ın şaşırmış sesi onu gerçekliğe döndürdü.

"Evet, bizim ilişkimiz pek normal değil."

"Ne yapıyor ki? Polis mi?"

Wooyoung sırıtışını gizlemek için dudağını ısırdı.

"Öyle de denebilir. Yunho'ya arayıp sormasını söyle. Belki bazı adamlarını koruma olarak kullanabiliriz, diğerleri..."

...benim San'ımı koruyup kollayamadıkları için kovuldular.

Tanrım. Her şeyi benim yapmam gerekiyor.

"Oldu bil. Hemen gidip soruyorum, güle güle!" Yeosang ayağa kalkıp San'a el salladı.

"Güle güle Sangie!" Kocaman gülümserken iki elini de salladı.

Gittiğinde San tekrar Wooyoung'un göğsüne sokuldu.

Hala San'ın çilek kokulu saçlarıyla oynarken Wooyoung kıkırdadı. Elini nazikçe ensesine koyup başını sabit tutarken kendi başını çevirip dudaklarını San'ın alnına yapıştırdı.

San alnına uzun bir öpücük konduğunu hissederken kocaman gülümsedi.

Wooyoung'un büyük kollarının arasında tamamen güvende hissediyordu.

Ama tabii ki küçük düşünceler zihnine sızıp anı mahvetmişti.

Sen hasta olduğun için böyle davranıyor. Sana, normal Sannie'ye bağırıp acımasız şeyler söyledi. İyileştiğinde o acımasız haline geri dönecek.

San'ın ruh halinin değiştiğini Wooyoung fark etmiş gibiydi. Yerinde kıpırdanıyordu ve boynuna değen dudaklarının titrediğini hissedebiliyordu.

"Sannie? Bebeğim? İyi misin? Neyin var?"

San başını salladı.

"O zaman sorun ne Çiçeğim?"

"Noymale döndüğünde Sannie'ye kötü davyanacak mısın?" dedi kendisini tutamadan.

Kullandığı güzel isimler ve nazikçe okşayan elleri endişeli halini sakinleştiremiyordu.

"Ne?" dedi Wooyoung şaşkınlıkla.

Hazırlıksız yakalanmıştı ama bunun geleceğini bilmeliydi. San'ı böylesine üzmesine neden olan her bir davranışından pişmanlık duyuyordu.

"Biliyoysun işte... bana kayşı acımasızdın ve süyekli bağıyıyoydun ve göymezden geliyoydun," dedi San dudakları titreyerek ve bakışlarını yere indirdi.

"Özür dilerim... hiçbir geçerli bahanem yok. Kendimi seni güvende tutacağıma inandırmıştım ama yalnızca sana karşı olan duygularımdan kafam karışmış ve korkmuştum."

"Be-beni güvende mi tutacaktın? Kötü davyanmak beni nasıl güvende tutabiliy?" diye sordu tereddüt ederek.

"Şeyleri hatırlıyor musun, eee..." Wooyoung'un sesi kısıldı.

"Sapık mesajlayı mı?"

Sapık ne– ah. Doğru. Ölüm tehditleri aldığımı düşünüyor.

Ne yani, ölüm tehditlerine sapık mesajlar mı diyor?

"...Evet. Ben onun... yani onların seni benimle birlikte görmelerini ve... bilmiyorum işte, canını yakmalarını istemedim."

"Ama yaktılay," dedi San somurtarak, anlayamıyordu.

"Biliyorum ve çok özür dilerim. Şu andan itibaren seni gözümün önünden ayırmayacağım. Seni koruyacağım San."

_____________________________________________

San'ın konuşması bebek gibi oluyor ama aslında kısmi felç geçiren biri gibi konuşuyor, yani yazarı öyle belirtmiş hskkd

Woo sonunda hatasını anladı umarım daha güzel koruma yolları bulur ;)

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro