Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

21: Sarhoş Edici Yeşil

Kulüp, neon yeşili ışıklarla aydınlanıyordu.

Öyle bir renkti ki mide bulandırıcı değil aksine eğlenceli bir hava veriyordu.

Büyük mekanın içinde yeşil tengin farklı tonları gezinirken barda içenlerin, masalarda otururken işi pişirenlerin ve dans pistindeki dans eden bedenlerin üzerine gölge düşürüyordu.

Çapraz şekilde dizilmiş gökkuşağı renkli fayanslarla kaplı  zemin insanların ayakkabılarının ve açık gökyüzündeki yıldızların altında parıldıyordu.

Bar kısmında egzotik şişeler içindeki alkollerle dolu koca bir duvar vardı ve hemen önünde altı barmen becerikli elleriyle müthiş bir şekilde içecekleri servis ediyorlardı.

San müzikle tehlikeli bir şekilde dans ederken başını geriye yatırdı.

Gözlerini yorgunluktan kapatmıştı ama diğer insanlar bu hareketi oldukça seksi buluyor olabilirdi. Kollarını aşağıda tutarken kalçasını şehvetli bir şekilde hareket ettiriyordu; kötü bir disko müziği olsa bile dans etmenin verdiği hazzı özlemişti.

Bünyesindeki alkol (iki shot pálinka, içkiye alışkın olmayan bünyesi için muhtemelen çok da iyi bir tercih değildi) bedenini hem uyuşturuyor hem de enerjiyle dolduruyordu.

Uyuşturuyordu, çünkü geçen her bir saniyede her bir hareketiyle gerçeklikle olan bağı kopuyor, her şeyin eğlenceli, sorunsuz ve sahte olduğu bir hayal dünyasına doğru süzülüyordu.

Enerji veriyordu, çünkü umursamıyordu.

O yüzden o an canı ne istiyorsa onu yapıyordu: dudaklarını ısırıyor, göğsünü ön plana çıkarıyor, ellerini terli saçlarına daldırıyor ve vücudunu kıvırıyordu.

Aslında dans pistinin kenarında Mingi ve Yunho'yla birlikte dans ediyordu ama ikisi birbirlerine yakınlaştıkça kendisi daha içlere girmeye karar vermişti. Şimdi Seonghwa, Hongjoong ve Yeosang'la birlikte hepsinin tam ortasında müziğin ritmine kapılarak umursamazca dans ediyordu.

Wooyoung ise hala barda, sadece su içerek yüzündeki düz ifadeyle oturuyordu.

Halk içinde ya da bu tarz kalabalık ortamlarda sarhoş olamaz ya da birkaç bardak dahi içki içemezdi. O ve diğerleri daha öncesinde en az iki kişinin her zaman ayık olacağı konusunda anlaşmışlardı.

Direkt olarak San'a bakamıyordu çünkü baktığı an fark ediliyordu ama gözlerini üzerinden uzaklaştıramıyordu da.

Gözlerini sert bir ifadeyle kulübün içinde gezdirdi. Bazı insanlar onları kestiğini düşünme hatasına düşerken dikkatini çekebilmek için daha seksi bir şekilde dans ediyorlardı. İçinden sessizce kahkaha atarken direkt yanlarına gidip onlarla takıldığı günleri hem özlediğini fark etti hem de gözünde canlanan hatıralarla yüzünü buruşturdu.

Artık yanlış olduğunu biliyordu ama nedenini bilmiyordu.

Şey, belki de biliyorum.

Suyundan bir yudum daha aldı. Seonghwa, Yunho ve kendi çubuğunun içinden en kısa olanı seçtiği için somurttuğunu düşündüğü Jongho'ya baktı. Kısa çubuk,  Wooyoung'la birlikte gece boyunca ayık kalacak kişi olduğu anlamına geliyordu.

"Somurtmayı kesecek misin? Çok sinir bozucu." Bar tezgahına doğru eğildi ve dans pistinde dans eden iki siyah kıyafetli adamı izledi.

"Tanrım, nefes almama bir izin ver, benim somurtmam seni ilgilendirmiyor."

"Yüzüne yumruk atmak istememe sebep oluyor."

"Kavga edersek eziğini çıkarırım!"

"Tabii, teorini test etmek ister misin?" Wooyoung bardağı kavrayan elini sıktı.

Jongho ondan daha güçlü olabilirdi ama Wooyoung son derece yetenekli ve deneyimli bir dövüşçüydü. Hızlı, güçlü, akıllı (ne yapacağını, nasıl yapacağını, nerede yapacağını bilen) biriydi, yumruk attığı gibi kendisi de yumruk yiyebilirdi, asla yorulmaz ve pes etmezdi.

Vücudunun ve kaslarının iki katı büyüklüğünde biri de olsa onun karşısında hiçbir şansı yoktu.

Ve bunu deneyimlerinden biliyordu.

"Hayır. Somurtmayacağım, göt herif."

Wooyoung kıkırdadı ve gözlerini devirdi.

Bakışlarını tekrar çevirdiğinde gözleri mekandan çıkan Yunho ve Mingi'yi buldu. Çıkışa giden yolda Mingi, Yunho'nun saçını çekiştirirken Yunho'nun elleri Mingi'nin tüm vücudunda gezindiği için sürekli insanlara ve duvarlara çarpıyorlardı.

Ardından birisinin ayağına takıp tökezlemişlerdi.

Wooyoung sessizce güldü. Bir eliyle ağzını kapatırken Yunho'nun ne kadar gürültülü ve çığırtkan birisi olduğunu bildiği için gülüşünü bastırmaya çalıştı. Zihnindeki imajını bozmak istemiyordu.

Bir ara Yunho'ya sürtük diye mesaj atmayı unutma.

"Hala San'la konuşmadın demek?" diye bağırdı Jongho aniden müziğin içinden.

"Bu konuda konuşmayacağım."

"Evet, konuşacağız. Bu sefer feci sıçtın. Onu kendinden uzaklaştırmanın onun için daha güvenliği olacağını düşündüğünü biliyorum ama tek yaptığın kendini incitip onu daha savunmasız bırakmak."

Wooyoung bakışlarını yere indirdi. Bunu zaten biliyordu...

Fakat onu uzaklaştırmak zorundaydı, canının yanmasına izin veremezdi.

"Onu güvende tutacak Jongho. Onu ne kadar... San'ı ne kadar önemsediğimi bilse Wonjae onu bana karşı kullanmak için asla tereddüt etmez."

"Ama-"

"Nokta. Hepsi San'ın güvenliği için ve bu konuda oldukça ciddiyim."

Jongho ters ters Wooyoung'a baktı. Suyu kafasına dikti ve öfkeyle oradan ayrıldı. Şimdi aşırı sinirli Wooyoung San'ı ve kendisine karşı olan hislerini görmezden gelmeye devam edecek ve sonucunda ikisinin de duygularını incitecekti.

Sarışın adam suçlulukla Jongho'nun gidişini izledi ve tekrar dans eden iki adama baktı.

İkilinin gittikçe San'ın dans ettiği yere yaklaştığını fark ettiğinde suçluluk hissini anında göz ardı etti. Wooyoung'un kaşları çatılırken içinde kötü bir his peyda olmuştu ve o histen hiç hoşlanmamıştı.

Ayağa kalkarken uzun sandalyesi zeminde gıcırdayarak geriye doğru kaydı. Dans pistine doğru adımlamaya başladı.

Ve bu arada San da hayatının en güzel anını yaşıyordu.

Eğilip Hongjoong'un kulağına doğru bağırıyor, kahkaha atıyor ve kocaman gülümsüyordu.

En sevdiği şarkı çalıyordu ve en yakın arkadaşıyla konuşurken aşağı yukarı zıplayıp kafasını sallayarak çılgın bir şekilde dans ediyordu. Seonghwa ve Yeosang bara gitmişti ama pistte kalan ikili bunu umursayamayacak ya da fark edemeyecek kadar aşırı sarhoştu.

Üzerine yapışan aç bakışları görmezden gelmeye devam ederken dudaklarını yalayıp kalçalarını kıvırmaya ediyor ve sevimli bir şekilde gülümsüyordu. Tamamen müziğe ya da ortama bağlıydı; her şeye ayak uydurup rahatlayacaktı. Sevimli ya da seksi bir şekilde de olsa.

Sarışın, soğuk adam ise zihninin en ücra köşesindeydi, o yüzden hayatının en güzel anlarından birisini yaşıyordu.

Ta ki kalçasına sertçe vurulduğunu ve ardından yavaşça sıkıldığını hissedene kadar.

Anında zıplayarak uzaklaştı. Elleri otomatikman Hongjoong'un koluna sarılırken tüm bedeni panikle kaskatı olmuştu. Arkasına dönerken elin şaka yapan bir arkadaşına ait olmasını umdu.

Ama değildi.

Tamamen yabancı biriydi.

Yüzündeki pis bir gülümsemeyle siyahlar içinde önünde dikiliyor ve duygusuz gözleriyle San'a bakıyordu. Asyalıydı, muhtemelen Koreliydi fakat ortam emin olması için çok karanlıktı. Kısa boylu ama yapılı ve kaslı bir vücudu vardı. Üzerinde siyah bir gömlek, siyah kot pantolon, siyah bot ve siyah bomber ceketle siyah bir bere vardı.

Ve kendisini tehlikede hissettiren bakışları vardı.

San tereddütle belli belirsiz gülümseyerek küçük bir yanlış anlaşılma olmasını umdu. Kalbi deli gibi çarpıyordu fakat bu sefer sebebi dans etmesi değildi.

Hongjoong'a bakmak için tekrar arkasına döndü ve bir eliyle kalçasını kapatırken diğer eliyle sarhoş arkadaşının bileğinden tutup oradan uzaklaştıracaktı.

Fakat daha adım atamadan aynı el aniden ince bileğini kavrayarak geriye doğru çekiştirdi.

Tökezledi ama adamın sert göğsüne çarpmadan önce kendisini toparladı ve hızla adamın elinden kurtulmaya çalıştı.

San ağlamaya başladı. Üzerindeki istenmeyen dokunuştan ve dokunuşun getirdiği anılardan nefret ediyordu.

El işkence edercesine yavaşça bacağına doğru indi ve tekrar kalçasına çıktığında sertçe sıktırdı. Adam sırıtarak bakarken San'ın vücudunu kendi bedenine doğru çekerek gözlerindeki yaşları ya da çırpınmalarını kimsenin fark etmemesini sağlamaya çalışıyordu.

Kalçasını hareket ettirirken onlara dönen gözler şehvetli bir şekilde dans ettiklerini görürken aslında yabancı adam ona sürtünürken asla bırakmıyordu. Yüzünü San'ın ensesine yakınlaştırıp boynuna gömdü ve bir elini küçük beline sarıp kendisine bastırırken diğer eli ise büyük avucuyla hala kalçasını kavramış haldeydi.

San, Hongjoong'un arkasına geldiğini hissettiğinde dönüp baktığında siyahlar içindeki başka bir adamın daha sırıtırken elinin Hongjoong'un bedeninde gezindiğini fark etti.

Honjoong başını çevirip dehşet içindeki gözlerini ve onunla aynı durumda olduğunu görünce nefesleri hızlandı. Çok sarhoştu, o yüzden refleksleri, düşünme mekanizması ve diğer her şey çok yavaş işliyordu ama en azından ikisi de o an içinde bulunduğu durumu kendisinin de San'ın da istemediğinin oldukça farkındaydı.

Ne yapacaklarını ya da neler döndüğünü bilmiyorlardı ama Wooyoung ortaya çıkmadan önce de bir şey yapmak için şansları olmamıştı.

Sarışın adam, aşırı sinirli, aşırı hiddetli görünüyordu. San kocaman gözleriyle ona baktı.

Ardından bedenine tacizde bulunan adama baktıktan sonra tüm gücüyle ittirmeye çalıştı. Bacaklarının arasını teklemedi ve aynı anda yüzüne tokat attıktan sonra Hongjoong'u kendisine doğru çekti.

Wooyoung ışık hızıyla San'ı belinden ve Hongjoong'u kolundan kavradı ve kendisine doğru çekiştirdi. İkisini da baştan aşağı süzerken yaralanıp yaralanmadıkları kontrol ediyordu.

"Bir yerine bir şey oldu mu?" Sıcak, bal gibi pürüzsüz sesi San'ın tam kulağının yanından duyuldu, sıcak nefesi yüzünün yarısını ısıtmıştı.

San başını sallarken kollarındaki kırmızı saçlı arkadaşını korumaya çalışıyordu. Tatlı sese güvenemiyordu.

Wooyoung çok az da olsa rahatlamıştı.

"Peki ya Hongjoong?"

San tekrar başını salladı.

Sarışın adam başıyla onayladı ve ikisini de nazikçe geniş sırtının arkasına doğru güvenli bölgeye doğru çekti.

San hıçkırıp burnunu çekerken Wooyoung'un gömleğine tüm gücüyle tutundu. Wooyoung iki yabancı adamın da yakalarından tutup direkt kendisine çekiştirdiğine San yerinden bir santim bile hareket etmedi. Aksine başını ensesine gömdü ve onu görecekleri ya da kendi göreceği şeyin korkusuyla gözlerini bile açmadı.

Wooyoung iki adamın da kulağına bir şeyler fısıldadı, enselerindeki elleri sert bir yumruğa dönüştü.

İki adam Wooyoung'un öfkeli sözlerine sadece sırıtıp sert ifadeyle bakarlarken Wooyoung'un San ve Hongjoong'a bağırmak için döndüğünde adamların gözleri kocaman olmuştu.

"Gidip Jongho'yu bulun. Hemen. Muhtemelen tuvalete gitmiştir, direkt oraya gidin ve ardından otele geçin," diye emir verdi

"Pe-peki sen?" diye sordu San sessizce, bir yandan Wooyoung'a sarılırken diğer yandan sarhoş ve yorgun Hongjoong'u ayakta tutmaya çalışıyordu.

"Ben bu ikisiyle küçük bir konuşma yapacağım," diye mırıldandı derin sesiyle, artık kendi merhametine kalmış iki adama yan gözle baktı.

"Ama–"

"Git dedim."

San, Wooyoung'un belindeki ellerini yanından ayrılmadan önce son kez sıktırdı. Diğer adamlara baktı, sanki her şey yolundaymış gibi hala garip şekilde sakin ve mutlu görünüyorlardı.

İyi de nasıl..? San ve Honjoong oradan ayrılırken diğer iki adam canlarını yakacağı besbelli olan adam tarafından diğer tarafa doğru sürükleniyorlardı.

San iç çekti ve Wooyoung'una güvenmeye karar verdi.

Neredeyse yere düşecek olan Hongjoong'a baktı. Hafifçe kaldırıp bir kolunu omzuna sarınca boyuna ulaşması için Hongjoong'un parmak uçlarından destek almak zorunda kaldı ve onu öylece kalabalıktan uzaklaştırmaya çalıştı.

Jongho'yu bul, otele git, Hongjoong'u yatağa yatır, uyuyasıya kadar ağla.
Basit.
Yapabilirim.

Fakat Jongho'yu bulamıyordu; parti alanından ayrılalı on dakika olmuştu.

San birçok sebepten ağlamanın kıyısındaydı.

Birisi Hongjoong'u taşımaktan omzunun acımasıydı.

İkincisi, o iğrenç elleri ve yüzleri düşünüp her seferinde gözlerinin önünde beliren geçmiş anılarıydı.

Ve üçüncüsü, Jongho'yu hiçbir yerde bulamıyordu ve Wooyoung oradan ayrılmadan önce onu bulmasını keskin bir dille belirtmişti.

Gözlerinin altını silip Hongjoong'u boş koridorda yere oturttu ve panik yapmamaya çalışarak telefonunu çıkardı.

wooyoungie

sanie: jongho tuvalette yoktu

sanie: ayrıca benim ve hongjoong'un korumaları daha önce durdukları yerde değiller

sanie: ne yapacağım :(

Endişeli bir halde cevap bekledi ama beklediği gibi o cevap gelmedi.

Keşke Jongho'nun numarasını alsaydım; keşke hepsinin numarasını alsaydım! Tekrar böyle bir şeyin başıma gelmemesi için hepsininkini isteyeceğim. Aptal, aptal, aptal!

"Hongjoong hyung, otele yalnız yürüyeceğiz, tamam mı?" dedi San nazikçe arkadaşının yanına çömelerek.

Genelde San'ı güvende tutup mantıklı kararları veren kişi şu anda bayılmanın eşiğindeydi o yüzden kendisine gelip sorumlu kişi olmak zorundaydı. Hongjoong'un bu kadar içtiğini bilmiyordu ama belki de sadece içkiden değil aşırı yorgun olduğu için de böyle olabilirdi.

Sarhoş adam başıyla onayladı ve San'a bakarak ördek gibi dudaklarını büktü. San kıkırdarken hızla arkadaşını kaldırmaya çalıştı.

Sürtükler🌸🌟

sanie: joong'la ikimiz otele geri dönüyoruz

gigi: güzel
gigi: yunie ve ben de biraz önce geldik

sanie: gerçekten mi?
sanie: neler yapıyorsunuz😉

gigi: minecraft

sanie: öyle mi...

gigi: sen ne yaptığımızı düşünüyordun ki
gigi: aha
gigi: sapık san 😣

sanie: ben mi? ben sapık değilim!!
sanie: ben imanlı bir çocuğum 🥰
sanie: ama benim ne demek istediğimi anladığına göre sen de bi o kadar sapıksın demek ki😎

gigi: ne-
gigi: hayır sensin sapık😠

sanie: hayır sensin😠

gigi: bugün seninle üçüncü kez tartışamayacağım
gigi: ne konuşuyorduk

sanie: eeee
sanie: şey partiden ayrıldık ve birazdan otelde olacağız. ama hongjoong çok sarhoş sürekli tökezleyip duruyor o yüzden biraz uzun sürebilir

gigi: yunie'yle gelip yardım edelim mi?

sanie: gerek yok
sanie: sangie nerede?

gigi: bilmem hala partide sanırım

sanie: peki
sanie. birazdan görüşürüz

gigi: güle güle, götüne mukayyet ol xoxo

sanie: denerim 💞💞

San telefonunu cebine soktu ve Hongjoong'un bir kolunu omzuna atıp geldikleri yolu geri gitmeye başladılar.

Yeosang'ın Seonghwa'yla olduğunu ve telefonunu açtığında gruptaki konuşmalardan partiden ayrıldıklarını öğreneceğini biliyordu. Yavaşça merdivenlerden inerken Hongjoong'un düşüp ikisini de en aşağı uçurmaması için elinden geleni yapıyordu.

"Deonghwa'yı istiyoum," dedi Hongjoong aniden dili sürçerek.

"Deonghwa mı?"

"Evet. Deonghwa."

"Bi-bir dakika, Seonghwa'yı mı diyorsun?"

"Hayır. Deonghwa. Ona Deonghwa dememe izin veriyor."

"Ee... neden?"

"Sevimli olduğunu söyledi." Duraksadı. "Ayrıca ona Oppa dememi de çok seviyor."

"Gerçekten mi? Aman tanrım! Bunu Yeosang'a anlatmak için sabırsızlanıyorum," dedi San gülerek, Hongjoong'un sarhoşken çenesinin düşmesinin tadını çıkarıyordu.

"Deonghwa'yı istiyorum Sanie. Sen Youngie'yi istemiyor musun?"

O anda San dışarıya açılan kapının şiğine takıldı. Hızla dengesini toparladıktan sonra onunla birlikte tökezleyen Hongjoong'u zorla tuttu. Az önce duyduğu şeyi tekrar fark ettiğinde kulakları kızardı ve gözleri kocaman oldu.

"Ne-neden isteyeyim ki? Sana öyle olduğunu düşündüren ne?"

"Çünkü doğru," diye cevap verdi hızla.

"Hayır, değil!"

"Ona bakışını ve onun sana olan bakışını gördüm. Kör biri bile görebilir. Onu istiyorsun!" diye bağırdı Hongjoong ve yanlarından geçen yabancıların bakışlarını üzerine çekti.

"istemiyorum. Şeytan diyor ki seni şurada yere atıp tek başına bırakıp git, ama şeytana uymayacağım Cüce, o yüzden kapa çeneni."

"Çok agresifsin. Öfkeliyken Wooyoung'u çok seksi buluyorsun, değil mi?"

"Hongjoong, yemin ederim–"

Cümlesi, yanlarından geçtikleri boş ağaçlı yolun karanlığından aniden bir şeyin fırlayıp başına sertçe vurulmasıyla yarıda kesilmişti.

_____________________________________________

Jongho'yu bulamadığı an başına bi iş geleceğini biliyordum

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro