Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

17: Dans Odası

Salı gecesiydi ve Yeosang ve San Mingi'den saklanacak bir yer bulmak için otelin içinde koşturuyordu. Kahkahalarını engellemek için ağızlarını kapatırlarken kocaman ve sakar arkadaşlarından mümkün olduğunca iyi saklanmak istiyorlardı.

uzun bir iş günü olmuştu ve tek istedikleri biraz rahatlamaktı. Bazı insanların rahatlama tanımları bir kulübe gidip sarhoş olup biriyle yatmak olabilirdi. Ama hayır, onların tanımına göre yeni ve henüz keşfetmedikleri beş yıldız bir otelin içinde koşturarak saklambaç oynamaktı.

Bu geziden önce daha önce hiç lüks şeyler görmemişlerdi -sadece beş yıldız oteller, bir sürü farklı limuzin ve özel jetlerle olan yolculuklar, kişiye özel aşçılar, korumalar, çalışanlar ve daha fazlası. o yüzden evet, asla elde edemeyecekleri şeylerden olabildiğince yararlanacaklardı.

Yeosang elini tutup parmaklarını birbirlerine geçirerek yanlarından kapıya doğru çekmeden hemen önce San daha önce hiç girmediği bir koridora doğru koşturmak üzereydi. İkisi de gülüp birbirlerini susturmak için elleriyle ağızlarını kapatırken sessizce kapıyı kapattılar ve Mingi'nin gök gürültüsünden hallice adım seslerini dinlemek için kulaklarını kapıya yapıştırdılar.

Sağır edici sessizlikle San ürperirken ortamı neşelendirmek için ağzının üzerinde duran Yeosang'ın avuç içini öptü. Yeosang sırıttı ama elini çekmedi, karşılık olarak San'ın elini yaladı. San inleyip elini kendisine çekerken arkadaşına gözlerini kısarak baktı.

Mingi'den bir ses gelmeyince saklanma yerleri olarak odada kalmaya karar verdiler. San ışığın düğmesini bulabilmek için eliyle duvarı yoklarken karanlıktan korktuğu için diğer eliyle de Yeosang'ı tutuyordu.

Düğmeyi bulamayınca kaşlarını çattı.

"Sangie, lambayı bulamı..." Yeosang elini San'dan çekince San hafifçe panikledi ama üç kere el şaklatma sesini duyduğu an lambadan gelen ışık gözlerini acıttı. "...yorum. Nasıl yaptın onu?" diye bağırdı San, kocaman olmuş gözleriyle büyük odanın içine baktı.

Yeosang kıkırdadı, büyük dans stüdyosunun için de o da meraklı gözlerle bakıyordu. "Jongho söylemişti," dedi aniden utanarak ve sweatshirtünün kollarını çekerek ellerini gizledi.

San arkadaşına sırıtarak imalı bir bakış attı. Ardından yavaşça odanın içine doğru ilerledi, etrafında dönerken meraklı gözlerle her bir köşeyi inceliyordu. Dans ederken gittiği stüdyo o stüdyonun yarısı kadar bile değildi. Düz, tahtadan zemini vardı, her yer tertemizdi ve bir duvar boydan boya tamamen aynayla kaplıydı. Tavanda asılı olan beyaz, parlak lambalar stüdyonun olduğundan daha büyük ve çekici görünmesini sağlıyordu.

Zihninin arka planında orada olmaması gerektiğini söyleyen ve eğer yakalanırlarsa başlarının belaya gireceğini söyleyen bir ses vardı.

Ama o sesi duymazdan geldi.

"Çok havalı be," diye fısıldadı kendi kendisine.

"Yani," dedi Yeosang omuzlarını silkerek ve tırnaklarıyla oynamaya başladı.

San gülümseyip mutlu bir şekilde odanın içinde yürüdü, dans etmeyi bu kadar özlediğini hiç fark etmemişti. Etrafında döndü ve kollarını serbestçe havaya kaldırdı ve ördek yavrusu gibi yalpaladı. Yeosang kahkaha atarak San'ın arkasından koşturdu ve kazağının şapkasını yukarı doğru çekiştirdi.

San arkasına dönüp arkadaşının üzerine atlamak üzereydi ki kırmızı bir ışık gözüne takıldı. Kaşlarını çatıp ışığın nereden geldiğine bakarken aniden güvenlik kamerası olduğunu fark etti.

San öylece bakarken Yeosang da onu takip ederek kameraya doğru gülümsedi. San'ı da yanına çekti ve bir çocuk gibi elini sallamaya başladı.

"Sangie kamera o! Belki de buraya girmemeliydik," diye fısıldadı, saklanmak için arkadaşının arkasına geçti ve omzunun üzerinden gizlice bakmaya çalıştı.

"Sakin ol, anahtarlarımızla otelde istediğimiz her yere girebiliriz. Eğer buraya girme iznimiz olmasaydı kapının kilidi açılmazdı," diye açıkladı Yeosang mantıklı bir şekilde, aynı zamanda kameraya karşı değişik yüz ifadeleri yapıyordu.

San birkaç saniye düşündü ve sonra omuzlarını silkip dans etmek için arkadaşının arkasından çıktı ve kameraya parmak kalp gönderirken onları izleyen zavallı güvenlik görevlileri aklına gelince kahkaha attı. Yanakları kızarırken son kez vücudunu komik bir şekilde salladı ve kıkırdayarak yüzünü kapattı.

Yeosang yanaklarını sıktırarak o da son bir vücut hareketi yaptı. Ardından kazağının kapüşonunu bir pelerinin şapkası gibi kafasının yarısını örtecek şekilde kapattı ve San'ın ardından koşmaya başladı.

☂︎☂︎☂︎

"Nasıl bu kadar tatlı olabiliyor?" diye inleyerek sordu Jongho Yeosang'ı izlerken ve alnını masaya vurdu.

Wooyoung cevap vermedi, tek yaptığı sevimli çocuğa odaklanmaktı.

Jimin'in babalarının kaldıkları otelin yakınlarında olduğunu düşündüğü için herhangi bir garip davranıştan şüphelenmesi gerektiğini söyleyen mesajından sonra ikili Seonghwa ve Yunho'yla birlikte güvenlik odasına gelmişlerdi. Bir otel çalışanının olduğu yerde çok uzun süre durması ya da açık olmaması gereken bir kapının aralık olması bile onları şüphelendirir olmuştu.

Wooyoung'un olası bir suikastı engelleyip ölmemek için odaklanması gerekirken oturduğu yerde San'ın zıplayarak dans etmesini ve yanlışlıkla Yeosang'ın ayağına takılmasını izliyordu.

Boğazını temizledi ve önündeki duvara istiflenmiş, sahibi olduğu otelin diğer kısımlarını ve halka açık odalarını gösteren diğer bilgisayar ekranlarına baktı. Bu oda onu biraz ürpertiyordu. Bilgisayar ekranlarıyla dolu duvar mide bulandırıcı hissettirirken odanın tamamı tüylerini ürpertiyordu. Odanın ses geçirmez olması da hiç yardımcı olmuyordu, birisinin gizlice yaklaşıp onları izlediğini asla bilemezlerdi.

Odanın içine girmek sadece küçük miktar bir rüşvete bakmıştı, asıl güvenlik görevlileri şimdi kim bilir neler yapıyordu ve otelin müdürü de onların rahatsız edilmeyeceği garantisini vermişti.

"Odaklanman gerek. Onu her gördüğünde aklının ona–" Yunho, Mingi'nin muhtemelen arkadaşları yüzünden homurdanarak koridorda ilerlediğini görünce cümlesini tamamlayamadı.

Yunho'nun dili tutulmuş haline Wooyoung alaycı bir tavırla kahkaha attı.

"İkiyüzlü."

"Kapa çeneni," dedi Yunho hafifçe kızararak, gözleri hala Mingi'deydi. Ardından kaşlarını çattı, ekrandan genç adamın başını kaşırken somurtarak etrafına bakınmasını izledi. "Kaybolmuş gibi görünüyor. Gidip yardım edeceğim," dedi Yunho kararlılıkla ve Jongho'nun yanındaki sandalyesinden kalktı.

"Kaybolmuş gözüktüğü falan yok. Gayet iyi. Şimdi otur yerine ve Wooyoung'u öldürebilecek psikopat ve katil gibi gözüken insanları bulmaya odaklan," dedi Seonghwa, odaklanmış ve keskin gözlerini duvardaki ekranlardan bir an olsun ayırmıyordu. O ve sarışın adam içlerindeki en küçük adamın ve Yunho'nun yanında oturuyorlardı fakat ikisi de hiç oturuyormuş gibi görünmüyordu.

"Bir insan nasıl bu kadar–" Wooyoung'un mırıltısı Yunho tarafından kesildi.

"Onu tanımıyorsun, kesinlikle kayboldu, biliyorum!"

"Sen de onu sadece iki haftadır tanıyorsun hyung."

Yunho eliyle Jongho'nun kafasına patlattı.

Wooyoung ikisinin atışmasını kulak ardı ederken hem açlık hem de şefkat duygusuyla küçük ekrandan San'ı izlemeye devam etti. Yeosang bir şekilde stüdyonun hoparlörlerine telefonunu bağlayıp müzik açmıştı ve şimdi San enerjik ve su gibi hareketleriyle dans ediyordu.

"Ee, şey... insanlar bana her zaman aşırı dans ettiğimi söylerdi." San'ın üzgün sesi zihninde yankılandı. Bir insan nasıl öyle bir şey söyleyebilirdi ki? Dans etse de etmese de kelimenin tam anlamıyla kusursuz görünüyordu.

Wooyoung dilini yavaşça dudaklarının üzerinde gezdirirken ekrandaki görüntüye odaklandı; kalçasını baştan çıkarıcı hareketlerle sallıyor, sevimli bir şekilde gülümserken başını geriye doğru yatırmış, kollarını ve uzun bacaklarını kusursuz adımlarla ahenk içinde hareket ettiriyordu.

Öne doğru eğilip elleriyle sıkıca oturduğu deri sandalyeyi kavrayınca kollarındaki damarlar belirdi. Başını yana yatırdı, zihni Choi San gibi birisinin gerçekte var olduğu gerçeğini kavramaya çalışıyordu. Hafif yüksek sesli kıkırtılarıyla, kelebek gibi kişiliğiyle birlikte aynı zamanda yuvarlak poposu, dolgun kalçası, uzun bacakları, dümdüz göğsü, gamzeleri ve gülerken kısılan gözleriyle kusursuz ve aşırı seksi bir vücudu da vardı.

"...şu an resmen ağzının suyu akıyor ve ben çadırı kurmasını falan görmek istemiyorum. Şu an gitsem ruhu bile duymaz," dedi Yunho, Seonghwa'ya. Seonghwa ise Wooyoung'un yüzündeki etrafında olanlardan bihaber ifadeye bakarken duyduklarıyla iğrenerek yüzünü buruşturdu.

Ve gerçekten de sanki orada değil gibiydi. Sadece büyülenmiş bir halde ekrana, daha doğrusu San'a bakıyordu.

"Iyy, tüylerim ürperdi. Ben gidiyorum," dedi Yunho patronundan bir cevap alamayınca. Ardından gözlerini devirerek Mingi'yi bulmak için odadan çıktı.

Seonghwa yargılayıcı bakışlarıyla arkasından baktıktan sonra tekrar ekranlara doğru döndü.

"Wooyoung'un potansiyel katilini bulmaktansa koridorda kaybolmuş Mingi'yi bulmayı daha çok önemsediği bilmek güzel."

"Cidden Wooyoung'un öldürüleceğini mi düşünüyorsun?" diye sordu Jongho endişeyle. Tedirgin gözlerle sarışın patronuna döndüğünde hala ağzı açık bir halde San'a baktığını gördü.

"Büyük olasılıkla. Bu da sonraki patronun benim olacağım anlamına gelir!" dedi Seonghwa ani bir heyecanla ve karanlık ve kasvetli odanın içinde parlak gülümsemesini gösterdi.

"Henüz ölmedim hyung," dedi Wooyoung aniden cevap vererek.

"Eyvah, hepsini duydun mu?"

☂︎☂︎☂︎

Yunho, yanlışlıkla girmek üzere olduğu bayan yüzme salonundan Mingi'yi uzaklaştırırken Mingi utanç içinde dudağını ısırdı.

Kazağının kollarıyla oynarken Yunho'nun söylediklerine utançtan kafasını yerden kaldırmadan sadece küçük bir, "Aynen," cevabıyla birlikte peşinden adımlamaktan başka bir şey yapamıyordu. İçten içe gay panik yaşarken San ve Yeosang'ı bulması gerektiğini tamamen unutmuş, zihni önündeki uzun ama yavru köpeğe benzeyen adamla ilgili olan düşüncelerle dolmuştu.

Umursadığından değildi ama avuçları terlemiş, kalbi dört nala koşarken düşünceleri birbirine girmişti. Aslında şimdi düşününce hiç de iyi bir his değildi. Vücudu daha önce hiç kimse için böyle tepkiler vermemişti.

"Dondurma alıp film izlemek ister misin? Biraz gergin görünüyorsun," dedi Yunho gülerek, genç adamın gerilince ne kadar sessiz olabildiğini zihninin bir köşesine not etti.

Mingi'nin başı hızla kalktı ama neredeyse saniyesinde geri indirdi. Neden bu kadar gergindi? Genelde oldukça özgüvenli olurdu ve tıpkı San'a dediği gibi Yunho'ya karşı bir şey hissettiği de yoktu. Hiçbir şey hissetmiyordu. Minicik bir şey bile. Sıfır.

"Ee, o-olur, eğer sen de istiyorsan," dedi Mingi utanarak, hiçbir şey hissetmese de Yunho'yla takılma şansını kaçırmak istemiyordu.

Lanet olsun Mingi. Kes şunu. Utangaç San ya da korkak Hongjoong ya da Jongho manyağı Yeosang değilsin; havalı ve yetişkin bir adamsın, dedi içinden kendisini azarlayarak ve o sırada aklına bir fikir geldi. "Bisküvili dondurma alabilir miyiz? Ve çikolata soslu? Ve çikolatalı süslemeli?"

Yunho güldü ve Mingi'nin saçlarını karıştırınca aniden ikisinin de gözleri büyüdü ve ikisi de utanarak kızardılar. Yunho elini sanki ateşe dokunmuş gibi hızla geri çekti, kollarını şimdi iki yanında sımsıkı tutarken bir kalem gibi dümdüz bir şekilde yürüyordu. Hızla boğazını temizledi ve hiçbir şey olmamış gibi davrandı.

"Tabii."

Uzun boylu adam restoranın mutfağına girip odalarına dondurma siparişi vermeden önce Mingi'ye dışarda beklemesini söyledi. Bu sayede utançtan kıpkırmızı olmuş Mingi'ye odasına gelmesinde hiçbir sakınca olmadığı konusunda rahatlatmıştı.

Mingi, Yunho'nun koltuğunun ucunda otururken yaşadığı her şeyi arkadaşlarına mesajla anlatmak istiyordu. Ama kabalık yapmak istemiyordu o yüzden hızla telefonunu çıkardı ve seçtiği bir fotoğrafla birlikte bir çift kelime yazıp her şeyi yeterince açıklayabileceğini düşündü.

Sürtükler 🌸🌟

gigi: YARDIM EDİN
gigi:

Kendi kendine başını sallayıp telefonu geri yerine koydu.

Elinde odalarına yeni gelen iki kase dondurmayla Yunho geldiğinde gülümsedi. Büyük bir kaşıkla bir kaseyi ona uzattı ve Yunho da elinde kendi dondurmasıyla yanına oturdu.

"Teşekkür ederim," dedi sessizce, Yunho'yla yüz yüze gelmek için bir bacağını kaldırıp koltuğa koyarak daha rahat oturdu, ona hevesle bakıyordu.

"Sorun değil," dedi Yunho, yanakları hafifçe kızarırken gülümseyen gözleri elindeki dondurmadaydı. "Ne izlemek istersin?" diye sordu hızla ve bir kaşık dolusu dondurmayı ağzına sokarken çene hattının belirginleşmesine sebep oldu.

Mingi alt dudağını ısırdı. "Fa-fark etmez," dedi ama o anda tek istediği Yunho'yu memnun etmekti fakat gerçekten ne istediğini söylemek için (ya da onun ne istediğini öğrenmek için) aşırı gergindi.

Yunho hafifçe sırıttı, bütün dondurmayı yüzüne bulaştırırken kendisini azarlayan gibi görünen Mingi'yi yan gözle izliyordu. "Peki... k-dramaya ne dersin?"

Mingi büyük bir istekle başıyla onayladı; k-dramaları çok seviyordu. Yunho gülümsedi ve önlerindeki televizyon ekranına dönerek Netlifx'de gezinmeye başladı. Sonunda Crash Landing On You isimli bir k-drama buldu ve dizinin konusunu okudu. Jongho bu diziyi izlemesi için Yunho'ya öneride bulunmuştu, fikrini sormak için Mingi'ye döndü.

"Bu olur mu?"

Mingi aniden kendisine dönen bakışlarla kaşığını kaseye düşürürken yüzüne ateş basmış ve midesi taklalar atmaya başlamıştı. Sanki bir öğretmen soru sormak için onu seçmiş gibi kocaman olmuş gözleriyle Yunho'ya baktı. Yunho gözleriyle televizyonu işaret ettiğinde hızla dönüp ekrandaki güzel bir kadınla bir askerin olduğu fotoğrafın altındaki yazıyı okumaya başladı, net görebilmek için gözlerini kısmak zorunda kalmıştı.

"Olur, güzele benziyor! Bunu izlemek istiyordum aslında," dedi Mingi, uzaktaki yazıyı okumakta zorlanırken Yunho'nun yüzündeki gülümsemeden bihaberdi.

Dizi başlayalı on dakika olmuştu ve Mingi güzel dondurmasını yerken yavaşlamaya çalıştı. Gözleri televizyona yapışmış bir halde minik ısırıklar alırken her seferinde kaşığın her yerini yalayarak temizliyordu. Yumuşak yastıklarla dolu koltukta rahatça otururken ilgi ve heyecanla açılmış gözleriyle televizyondaki dizide gerçekleşen dramatik olayları izliyordu.

Yunho bariz bir şekilde ona bakmaktan kendisini alamıyordu, üzerinde olan bakışları hala fark etmemesine şaşırıyordu. O pembe, dolgun dudakların ne mucizeler yaratacağını düşününce nefes alamıyormuş gibi hissetti.

Sapık mıyım ben?

Evet, evet sapığım. Az önce dizlerinin üzerinde beni emerken nasıl görüneceğini hayal ettim, eğer bu sapıklık değilse başka ne olabilir bilmiyorum.

Kendine gel Yunho.

"İyi misin?" Mingi'nin yumuşak ama tedirgin sorusu Yunho'yu utanç verici düşüncelerinden gerçekliğe döndürmüştü.

Yunho masum bir ifadeyle ona bakmak içi başını çevirince ne kadar yakın olduklarını fark etmeleriyle ikisinin de nefesleri tıkandı. Aralarındaki mesafe bir saç teli kalınlığındaydı. Yunho yavaşça bir nefes verirken gözleri şehvetle kararmış ve oksijen gereksinimi yüzünden dudakları hafifçe aralanmıştı.

Mingi'nin kocaman olmuş gözleri Yunho'nun dudaklarına doğru indi, zorla yutkunduktan sonra göz temasından kaçınmak için bakışlarını iyice aşağı indirdi. Karnını örten kazağına bakarken Yunho gibi güzel bir adamın bakamayacak kadar çirkin olduğunu düşündüğü kırmızı yanaklarına ve yüzüne baktığını görmesinden korktuğu için gözlerini yukarı kaldıramıyordu.

Yüzünün yanında aniden büyük bir el hissettiğinde ateşlerde yürüyor gibi hissetti; el hafifçe yanağını kavradı ve yüzünü kendisine doğru çekti.

Mingi bakışlarını kaldırdı ve tam dudakları tatlı bir öpücük için birleşecekti ki hızla başını çevirip televizyona bakmaya devam etti.

_____________________________________________

Ulan Mingi tam ortamı kurmuşsunuz yaptığın şeye bak püü

Yungim de Yungim 🥺
Mingi'nin yüzündeki o büyük eli şekil a'daki gibi görebilirsiniz hskdkd

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro